×

 Tekfir Ahkâmı İslam’ı Sâbit Olanlar İçin Uygulanır

 Tekfir Ahkâmı İslam’ı Sâbit Olanlar İçin Uygulanır

Gürsel Gürbüz

Sözlük (Lügat) Anlamı: Tekfir, Arapça “كفر” (kefere) kökünden gelir. “Kefere” sözlükte “örtmek”, “gizlemek” anlamındadır. “Tekfir” (التكفير) ise bir kimseyi küfürle vasfetmek, yani onu kâfir saymak anlamına gelir.

Istılah (Terim) Anlamı: Bir kimsenin İslam’a nispeti devam etmekle birlikte, küfrü gerektiren bir söz, fiil veya inanç sebebiyle onun İslam dairesinden çıkmasına hükmetmek demektir.

Tekfir, şeri deliller ve sabit ölçüler ile olur; zannî ve şahsî görüşle olmaz.

İslam’da tekfir meselesi, en tehlikeli ve en hassas alanlardan biridir. Çünkü tekfir hükmü, bir kimseyi Müslümanlık dairesinden çıkarmak ve ona İslam’ın hükümlerini değil, küfür hükümlerini tatbik etmektir. Bu sebeple, tekfir ahkâmı ancak aslında İslam’a mensup olduğu sabit olan kişilere uygulanır. Bir kimsenin sadece bir sözü, bir fiili veya bir inancı sebebiyle hemen tekfir edilmesi caiz değildir. Önce bu kişiye İslam’ın temel hükümlerine bağlılık nispeti araştırılır, daha sonra söz konusu söz, fiil veya inanç İslam’a aykırı bir küfür unsuru taşıyor mu taşımıyor mu değerlendirilir. Bu değerlendirme yapılırken, önünde engeller var mı, şüphe ve cehalet gibi mazeretler söz konusu mu, bunlar dikkatlice ele alınır. Şeriat, aslı İslam olan kimseyi, bu aslı iptal eden açık bir küfür olmadıkça Müslüman kabul eder.

Hiç şüphesiz ki tekfir daha önce ifade ettiğimiz üzere Allahın diğer ibadetler, sosyal, siyasi ve ekonomik ahkamına dair belirlediği kurallar, prensipler, isimlendirme ve ahkam ne ise aynı şekilde tekfir ahkamı’da muhkem nasların isimlendirdiği şeri bir hükümdür.

Tekfir ahkâmi Yahudi, Hristiyan, Mecusi, Ateist, Deist, Laik ya da benzeri ideolojik dinlerin bağlıları için uygulanan bir ahkam değildir. Bilakis tekfir ahkamı ancak islam’ı sabit olan bir kimsenin akide taaluk eden muhalefet sonucunda bu ister iyi niyet olsun ister şaka olsun ister luzumi olsun ister iltizam etsin söz ve fillerinde gerçekleşen kimseler şeri engel olmaksızın gerçleşdiği anda tekfir etmek vacip olur.

Tekfir ahkamı kuralları, ölçüleri, şartları, önündeki engeller, sabit kaideleri ve kuralları ancak İslam’ı sabit olan kimselere uygulanmak suretiyle gerçekleşir. Yoksa kendini İslam’a nispet eden ama şirki ve küfrü açık olan müşrik olan kimse üzerine tatbik edilecek bir hüküm değildir. Eğer böyle bir şey olursa tekfir ahkamını bağlamında koparmak ve kafiri mümin müşrik kimseyi muvahhid görmeye sebep olur.

Bu açıklamadan sonra Alimlerimiz islam’ı sabit olan bir kimsenin islam’ın kendisine küfür, haram ve fasıklık ismini verdiği bir vatandaş kimseye uygulanan kuralların ancak bu kısımda olan kimseler için söz konusu olduğunu ifade etmiştir. Yoksa şirki ve küfrü açık olan kimseler bu kurala dahil değildir.

a) Kur’an ve Sünnet’ten Tekfir Konusu ile İlgili Deliller

قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَاللَّهُ شَهِيدٌ عَلَى مَا تَعْمَلُونَ

“De ki: Ey Kitap ehli! Neden Allah’ın ayetlerini inkâr ediyorsunuz? Allah, yaptıklarınızı görmektedir.” (Âl-i İmrân, 3/98)

“إن العبد ليتكلم بالكلمة لا يلقي لها بالا يهوي بها في النار أبعد ما بين المشرق والمغرب”

“Kul, bir söz söyler, ona dikkat etmez; o sözle doğu ile batı arasından daha uzak bir şekilde Cehenneme yuvarlanır.” (Buhari, 6477; Müslim, 2988)

Küfür sözün tehlikesine işaret eder, ancak burada da dikkatsizlik, cehalet gibi hususlar olabileceğine kapı aralanır.

الأصل في المسلم بقاء إسلامه حتى يثبت يقينًا ما يزيله

“Müslüman hakkında asıl olan onun İslam üzere kalmasıdır; kesin olarak bu aslı ortadan kaldıran bir şey sabit olmadıkça.”

İbn Teymiyye (رحمه الله) diyor ki:

“التكفير حق الله فلا يكفر إلا من كفره الله ورسوله.”

“Tekfir, Allah’ın hakkıdır. Allah ve Resulü’nün küfre hükmetmediği kimse tekfir edilemez.” (Mecmû‘u’l-Fetâwâ, 3/229)

Yaşadığımız modern çağda kendini İslam’a nispet eden demokratlar, laikler, ideolojik dinlerin bağlıları ve bunla beraber ancak şirki ve küfrü açık olan tarikatçılar bu kural kapsamında değildir. Nitekim;

اليقين لا يازول بالشك

“Kesin olarak bilinen bir şey, şüphe ile yok sayılamaz.”

Bu kaide bize kendilerinin tekfir ahkamına muhatap olanların tekfir edilmeleri için kesin ve hiçbir şüphe ve zan olmaksızın bu ahkama muhatap olmalarıdır. Bir kimsenin küfrü, şirki ya da fasıklığı ile ilgili bir şüphe, zan ve görecelik söz konusuysa o kimsenin tekfir edilmesine engel teşkil eder. 

Eşyada asıl olan ibahadır. kaidesi de yine bu söylediklerimizi ispatlamaktadır. 

وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُضِلَّ قَوْمًا بَعْدَ إِذْ هَدَاهُمْ حَتَّى يُبَيِّنَ لَهُم مَّا يَتَّقُونَ

“Allah, bir topluluğu doğru yola eriştirdikten sonra, sakınmaları gereken şeyi onlara açıklamadıkça onları sapıtmaz.” (Tevbe, 9/115)

“أيما رجل قال لأخيه:  يا كافر فقد باء بها أحدهما

“Kim kardeşine ‘ey kâfir’ derse, bu söz ikisinden birine döner. Eğer dediği gibiyse (gerçekten kafirse) ona gider, değilse kendisine döner.” (Buhari, 6104; Müslim, 60)

Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem), tekfirin ciddiyetini ve acele ile yapılmasının tehlikesini net biçimde açıklamıştır.

İmam Nevevî (رحمه الله) şöyle demiştir:

“لا يكفر المسلم إلا بعد إقامة الحجة وإزالة الشبهة.”

“Bir Müslüman ancak hüccetin ikamesi ve şüphenin giderilmesinden sonra tekfir edilir.” (el-Minhâc Şerhu Sahîh-i Müslim, 1/149)

İslam’ı sabit olan bir mü’min başka bir ifade ile tevhidi tasdik eden şirki, küfrü ve tağutu reddeden bir Müslümana kafir ya da müşrik ismini verebilmemiz için önümüzde hiçbir şer’i engelin olmaması ve kesin şartların oluşması gerekir. Öyle ki işlediği cürüm apaçık belli olmalıdır. Tekrar ifade edecek olursak şüphesiz ki bu kimselerin tekfir edilmesinde önemli kurallar vardır. Bu kimsenin tekfir ahkamına muhatap olabilmesi için ilk önce şartların oluşması lazım, bu ne demek? bu küfür sözü ve küfür fiilinin gerçekleşmesidir. İkinci şart ise küfür sözü ve küfür fiili işleyen kimsenin tekfirin önündeki engeller olan ikrah, hata, unutkanlık, dil sürçmesi, takiye ve benzeri bir çok durum tekfirin önünde engeldir.

Misal; İslam’ı sabit olan bir kimse oy kullanması hemen o kafir oldu yada müşrik oldu mu denecek? Hayır bilakis bu konumda olan bir kardeşimizin niye, niçin ve hangi sebepten dolayı oy verdin? bakılması lazım çünkü bu meselede tekfirin önünde engeller olabilir.

Yine tağuta muhakeme konusunda İslam’ı sabit olan bir Müslümanı tekfir etmek caiz değildir. Çünkü bu kimseye niçin, neden ve hangi sebeple mahkemeye başvurdun şeklinde araştırma yapması gerekir. Nitekim ikrah kapsamında olma olasılığı tekfir edilmeye engeller vardır.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا آمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ

“Ey iman edenler! Allah’a ve Resulüne iman edin.” (Nisa, 4/136)

Allah müminlere hitap etmektedir, onların imanını asıl kabul etmektedir.

لا يكفر المسلم بالظن أو الشك

“Müslüman zanna veya şüpheye dayalı olarak tekfir edilmez.”

وَلا تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ

“Bilgin olmayan şeyin peşine düşme.” (İsra, 17/36)

لا بد من إقامة الحجة وإزالة الشبهة قبل التكفير

“Tekfirden önce hüccetin ikamesi ve şüphenin ortadan kaldırılması şarttır.”

İmam Şafii (رحمه الله) şöyle buyurur:

“لا نكفر أحدا بذنب دون الشرك بالله تعالى”

“Allah’a şirk koşma dışında bir günahla hiç kimseyi tekfir etmeyiz.” (el-Umm, 7/253)

وَمَا كُنَّا مُعَذِّبِينَ حَتَّى نَبْعَثَ رَسُولًا

“Biz, bir peygamber göndermedikçe (kimseyi) azaplandırıcı değiliz.” (İsra, 17/15)

من ثبت إسلامه بيقين لا يزول عنه إلا بيقين

“İslamı kesin sabit olan kimsenin İslamı ancak kesin delille kalkar.”

ادْفَعُوا الصُّدُورَ بِالْيَقِينِ

“Şüpheleri yakîn ile defedin.” (Hadis; Beyhaki, Şuab el-İman)

التكفير حكم شرعي مرده إلى الله ورسوله لا إلى الهوى والعقل

“Tekfir bir şer’i hükümdür; heves ve akılla değil, Allah ve Resulü’nün delilleriyle olur.”

وَمَا اخْتَلَفْتُمْ فِيهِ مِنْ شَيْءٍ فَحُكْمُهُ إِلَى اللَّهِ

“Hakkında ihtilafa düştüğünüz her şeyin hükmü Allah’a aittir.” (Şura, 42/10)

Bu küllî kaideler göstermektedir ki, tekfir ancak ilim, adalet ve şer’î delil üzerine bina edilir. Zanna, şüpheye, taassuba veya heveslere dayanarak tekfir yapılamaz. Aslı İslam olan kimse, açık küfür gerçekleşmedikçe Müslüman kabul edilir.

Nitekim bu istidlalimize misal olarak Allah Resulü aleyhissalatu sellem Mekke’nin fethi konusunda Hatıb bin Beltea’nın müşriklere Resulullah’ın sırrını söylemesi normal şartlarda bir küfür fiiliydi. Hatta Ömer radiyallahu anh onu tekfir etmişti ama Allah Resulü neden ve niçin yaptığını sorduğunda onun durumunu anladı ve ikram kapsamında kabul etti ve tekfirin önündeki engelleri olduğunu bize göstermiş oldu.

Nitekim: Ebu Basir Kavaid fi’t tekfir adlı kitabında: Sarih İslam’ı Ancak Sarih Küfür Bozar. demiştir. Dolayısıyla nasıl ki bir Müslümanın İslam’ı açık net ise aynı şekilde bunun zıttı yani aksi yönüyle küfür ve şirk de aynı nispeti açık ve net olması lazım ki tekfire muhatap olsu 

Bugün maalesef tekfir fıkıhnın kurallarını, ölçülerini, sebeplerini, şartlarını, önündeki engelleri, fail de aranan ve mükellef de aranan şartlar nelerdir bilmeyen hızlı ve hırslı bugün İslam’ı sabit olan kimseleri haksız bir şekilde tekfir etmektedirler.

Nitekim bu meselede İmam Şefkani Es-Seylül Cerrar eserinde şunları ifade eder: Bilinmelidir ki Müslüman bir şahsiyetin dinden çıktığına ve küfre girdiğini hüküm vermeye kalkışmak elinde güneşten daha açık bir delil olmadıkça Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir kul için münasip bir şey değildir.

Yine bunla beraber İbn Hazm şöyle der: Şüphesiz ki İslam akdi hakkında sabit olan bir şahsiyetden bu vasıf ancak bir nas ya da bir icma ile kalkar iddia ve iftiralar sebebiyle bu vasıf ondan kalkmaz.

Bu sebeple tevhidi sabit olan bir kimseyi tekfir etmeden önce bu meselenin hakkıyla öğrenilmesi durumun incelenmesi ikrah var mı yok mu? Muteber tevil var mı yok mu? benzeri bir çok sebeplere bakılmadan sen kafir oldun demek büyük bir zülüm ve kötülüktür.

Share this content:

Yorum gönder

You May Have Missed