Tevhidin Asıllarında ”La İlahe İllallah” İnkâr ve Tasdik Ne Demek?
Tevhid’in aslından kastımız tarih boyunca tüm Nebi ve Resullerin kendisiyle sorumlu olduğu ve insanları kendisine davet ettiği ilahi öğretilerdir. Bunlar Allah’a, ahirete, kitaplara, nebilere, resullere, cennet ve cehennem’e iman şeklinde dinin asıllarını ihtifa eder.Tüm Nebi ve Resuller muhatap oldukları kavimlerin şirkini, küfrünü ve Allah’tan başka ibadet ettikleri yapay tanrıları ilk önce inkar etmelerini ve sonra Allah’ın onayladığı ibadet kuramlarına davet etmişlerdir. Bu açıklamalardan sonra demek ki Tevhid birincisi: Olumsuz açıdan red, inkar ve beri olmak, ikincisi ise tasdik, kabul ve razı olma şeklinde kendini ortaya koyar. Nitekim tevhidin aslı Allah’ı bilmek, ona ibadet etmek ve ona hiçbir şeyi ortak koşmamak demektir.
Tüm peygamberler ilk önce dinin asılları olan tevhidi getirmişlerdir. Sonra bu temel üzerindeki feri hükümler yani şeriatın vaciplerini inşa etmişlerdir. Allah tarih boyunca peşpeşe Nebi ve Resuller göndererek insanları ‘’La ilahe illallah”a davet etmişlerdir. İşte bu Kelime-i Tevhid dinin asıllarından başka bir şey değildir.
Dinin asılları denince kişinin islam’a girerken imanın sahih ve doğru olabilmesi için neyin nefyedilmesi (inkar ve red edilmesi) ve neyi tasdik-kabul ettiğini en güzel şekilde bilmesi gerekir. Çünkü İlim tevhidin asıllarındandır. Kişi manası ve muhtavasını bilmediği bir şeye inandığını iddia edemez.
Nitekim tevhid ilminin dinin asıllarından olduğu ile ilgili ayette rebbimiz;
فَاعْلَمْ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ
Bil ki şüphesiz, Allah’tan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. (47/Muhammed, 19)
Kelime-i Tevhid olan “La ilahe illallah” iki rukundan ibarettir.
Birinci rukun: Bu Kur’an ve Sünnetteki naslarda/öğretilerde red, inkar, beri olmak ve benzeri olumsuzlukları ihtifa eder. Bunlar Haram, şirk, küfür ve Allah’tanbaşka ibadet edilen kimseleri örnek verilebilir.
İkinci rukun: Bu da aynı şekilde Kur’an ve Sünnetteki nasların/öğretilerde Allahın farz kıldığı, emrettiği ve mubah kıldığı şeyleri kabul, tasdik, razı olma ve kendisiyle amel etmeyi fade eder.
Dolayısıyla Kelime-i Tevhid olan ‘’La ilahe illallah” iki rükun üzere bina edilmiştir. Kur’an ve Sünnet ise hem tevhidin birinci ruknu olan olumsuzluğu ve hem de ikinci ruknu olan olumlu yönünü tefsir etmektedir.
”La ilahe/ilah Yoktur: Neyi red, neyi inkar, neyden beri olmak, kime düşmanlık, kimden nefret etmemizi bize Kur’an ve Sünnet tefsir etmektedir. Aynı şekilde ‘’
İllallah/Yalnız Allah: Neyi tasdik, kimden razı olmamızı ve neyi kabulü etmemizi Kur’an tefsir etmekte.
Dolayısıyla neyi red neyi kabul, neyi inkar neyi tasdik, neye küfür neye iman, neye şirk neye tevhid, neye ibadet ve neye kulluk edeceğimizi tefsir eden Kur’an ve Sünettir.
1- Tevhidin birinci red ve inkar ruknu ‘’La İlahe’’ Nedir?
İfade ettiğimiz gibi Kur’an ”La İlahe” olan tevhidin olumsuzluk ruknunu tefsir etmektedir.Nitekim;
1- Allah’tan başka ibadet edinenlere reddetmek açısından;
İnsanlardan birçokların hiçbir delile dayanmadan ve kendi vehim ve zanları doğrultusunda Allah’tan başkasına dua ederler, Allah’tan başkasına sığınırlar, Allah’tan başkasının fayda ve zarar verme, tasarruf hakkına sahip olma, ümit ve korkuyla onlara da bağlanılması gerektiğine, Himmet, Gavs ve Medet şeklinde gaibden yardıma cağırma şeklinde yalnız Allah’a yapılması gereken ibadet çeşitlerini Allah dışında salih kul, evliya ve şeyh gibi kimselere vermektedir. Bu konumda olan kimseleri red ve inkar etmek dinin asılların birinci ruknu olan ‘’La ilahe” kapsamında değerlendirilir. Nitekim Kur’an’da;
اِنَّ الَّذٖينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ عِبَادٌ اَمْثَالُكُمْ فَادْعُوهُمْ فَلْيَسْتَجٖيبُوا لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِقٖينَ
Gerçek şu ki Allah’ın dışında yalvarıp yakardıklarınız da tıpkı sizin gibi birer kuldur. Eğer iddialarınızda doğruysanız haydi onlara dua edin de karşılık versinler! (Araf:194)
وَلَا تَدْعُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُكَ وَلَا يَضُرُّكَۚ فَاِنْ فَعَلْتَ فَاِنَّكَ اِذًا مِنَ الظَّالِم۪ينَ
Allah’ı bırakıp da sana fayda ve zarar vermeyecek olan varlıklara dua etme! Şayet böyle yaparsan hiç kuşkusuz, zalimlerden/müşriklerden olursun. (Yûnus, 106)
وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ شُفَعَٓاؤُ۬نَا عِنْدَ اللّٰهِؕ
Allah’ı bırakıp kendilerine fayda da zarar da veremeyen şeylere tapıyorlar ve “Bunlar Allah katında bizim aracılarımız” diyorlar. (Yunus:18)
من تعلق تميمة فقد اشرك
Kim temime/muska takarsa şirk koşmuş olur. (Ahmet bin Hanbel)
İbni Ebi hatim Huzeyfe’den şöyle rivayet etti; O hararetten korunmak için eline ip bağlayan bir adam gördü o ipi kesti ve kendisine şu ayeti okudu
فَلَا تَدْعُوا مَعَ اللّٰهِ اَحَداًۙ
O halde Allah ile birlikte başkasına yalvarma! (Cin: 18)
اذا سالت فاسال الله واذا استعنت فاستعن بالله
“Bir şey istediğin vakit Allah’tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah’tan dile!” buyurmuştur (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)
2- Allah’tan başka kanun, yasama ve hükmetme açısından red;
Allah’ın haramını helal, helalini haram eden, küfre ve şirke iktidarı veren, Allah’ın sosyal, siyasi, ekonomik, hukuk ve ceza kanunlarına rafa kaldıran, sınırlandırma getirip merkezin dışına iterek heva ve heves ürünü olan kusurlu insanın iradesine yasama hakkı tanıyan Tağutları Allah, La İlahe tefsirini yapmak suretiyle reddet etmemizi emretmektedir. Nitekim Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de;
فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِنْ بِاللّٰهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقٰىۗ لَا انْفِصَامَ لَهَاۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ
Her kim (reddetmek, tekfir etmek, teberrî etmek suretiyle) tağutu inkâr eder ve Allah’a iman ederse kopması olmayan sapasağlam kulp (olan Kelime-i Tevhid’e) tutunmuş (ve İslam dinine girmiş) olur. Allah (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi bilen) Alîm’dir. (Bakara, 256)
اَمْ لَهُمْ شُرَكٰٓؤُ۬ا شَرَعُوا لَهُمْ مِنَ الدّ۪ينِ مَا لَمْ يَأْذَنْ بِهِ اللّٰهُۜ
Yoksa, Allah’ın izin vermediği şeyleri, kendilerine dinden şeriat kılan/kanun yapan ortakları mı var? (Şûrâ, 21)
اَلَا لَهُ الْخَلْقُ وَالْاَمْرُۜ تَبَارَكَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَ
Dikkat edin! Yaratmak da emretmek de Allah’a aittir. Âlemlerin Rabbi olan Allah, ne yücedir. (7/A’râf, 54)
وَلَا يُشْرِكُ ف۪ي حُكْمِه۪ٓ اَحَدً
Hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz (tek hükümran, yasamada bulunan, doğru ve yanlış belirleyen O’dur.)” (Kehf, 26)
اَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَۜ وَمَنْ اَحْسَنُ مِنَ اللّٰهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ
Yoksa cahiliyenin hükmünü mü istiyorlar? Yakinen inanmış bir kavim için kim Allah’tan daha güzel hüküm sahibi olabilir? (Mâide, 50)
3- Kafirleri, müşrikleri ve zalimlere düşman edinmek ”La İlahe” kapsamında değerlendirilir.
Bu sebeple Müslümanlar asla İslam düşmanı olan kafirlerle dostluk, dayanışma, yardımlaşma, sevgi, muhabbet, taklit ve benzeri durumlarda asla ortak bir platformda bulunamazlar, bu iman iddiasını balatalr ve sahibini kafir yapar. Nitekim rabbimiz Kerim kitabında;
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارٰٓى اَوْلِيَٓاءَۢ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۜ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَاِنَّهُ مِنْهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ
Ey iman edenler! Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden her kim onları dost edinirse muhakkak ki o da onlardandır. Şüphesiz ki Allah, zalimler topluluğunu hidayet etmez. (5/Mâide, 51)
تَرٰى كَث۪يرًا مِنْهُمْ يَتَوَلَّوْنَ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ
Onların birçoğunun kâfir olan kimseleri dost edindiğini görürsün. (Mâide, 80)
مَنْ أَحَبَّ لِلَّهِ وَأَبْغَضَ لِلَّهِ وَأَعْطَى لِلَّهِ وَمَنَعَ لِلَّهِ، فَقَدِ اسْتَكْمَلَ الْإِيمَانَ
“Kim Allah için sever, Allah için buğzeder, Allah için verir, Allah için vermezse imanını kemale erdirmiştir.” (Abu Davud)
4- Moda, ahlak, sanat, kültür, eğlence ve benzeri tüm meselelerde Rabbimiz haram kıldığı ve kötü gördüğü şeyleri Kur’an-ı Kerim’de ”La İlahe” kapsamında değerlendirerek bunları olumsuzluk açıdan red, inkar ve beri olmamızı istemiştir. Çıplaklık, ahlaksızlık, içki, kumar, zina, tecavüz, yalan, hırsızlık, zulüm, aldatma, adaletsizlik, eşitsizlik ve daha nice kötü şeyleri bu kapsamda Rabbimiz değerlendirmiştir. Bu kapsamda olanları Allah itikati açıdan helal görmesi ve hafife alması açısından kafir olarak görmüş ve ameli açıdan nefsine uyarak bunu istemeyerek yapanları da fasık müslüman olarak görmüştür.
اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ مَا هٰذِهِ التَّمَاث۪يلُ الَّت۪ٓي اَنْتُمْ لَهَا عَاكِفُونَ
Hani babasına ve kavmine demişti ki: “Şu başında ibadet için bekleştiğiniz heykeller de neyin nesi?” (Enbiyâ, 52)
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَشْتَرِي لَهْوَ الْحَدِيثِ لِيُضِلَّ عَنْ سَبِيلِ اللهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَيَتَّخِذَهَا هُزُوًا أُولَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُّهِينٌ
“İnsanlardan öylesi var ki; bilgisizce (insanları) Allah’ın Yolundan saptırmak ve sonra onunla alay etmek için, boş sözü satın alırlar! Onlar için alçaltıcı bir azap vardır!” (Lokman: 6)
ان اشد الناس عذابا يوم القيامه المصورون
İnsanlardan kıyamet gününde azabın en şiddetlisine uğrayacak olan resim çizenlerdir. (Buhari, Muslim)
اَمْ يَحْسُدُونَ النَّاسَ عَلٰى مَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۚ فَقَدْ اٰتَيْنَٓا اٰلَ اِبْرٰه۪يمَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَاٰتَيْنَاهُمْ مُلْكًا عَظ۪يمًا
Yoksa Allah’ın lütuf ve ihsanından insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar? Hiç şüphesiz biz, İbrahim ailesine Kitap ve hikmet verdik. Ve onlara büyük bir mülk verdik. (4/Nisâ, 54)
لا يدخلُ الجنةَ مَن كان في قلبه مِثقال ذرةٍ من كِبر
Kalbinde zerre kadar kibir olan kişi cennete giremez. (Müslim)
وَلَا تَقْرَبُوا الزِّنٰٓى اِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةًۜ وَسَٓاءَ سَب۪يلًا
Zinâya yaklaşmayın. Çünkü o, çirkinliği apaçık bir hayâsızlıktır ve çok kötü bir yoldur. (İsra:32)
اِنَّ الَّذ۪ينَ يُحِبُّونَ اَنْ تَش۪يعَ الْفَاحِشَةُ فِي الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌۙ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ
Şüphesiz ki fuhşiyatın müminler arasında yayılmasından hoşnut olanlara, dünyada ve ahirette can yakıcı bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz. (24/Nûr, 19)
Dolayısıyla şirk koşulan bu varlıkları ve Allahtan başka ibadet edilen tağutları red ederek onlardan nefret etmek, onları tekfir ve onlara düşman olmak tevhidin birinci ruknün şartıdır.
Tağuta ibadet etmek şirk ve küfre düşmenin illeti onları sevmek, onlara itaat etmek, onlardan razı olmak, onlara destek ve yardım etmektir. Bu dinin asıllarında yapılması gereken ilk şey Allahtan başkasına ibadet etmeyi red ve inkar etmektir.
Dolayısıyla ”La ilahe’’ (ibadet edilecek ilah yoktur.) kapsamında red ve inkar edilen başlıca şeyler;
a)- Şirk ve çeşitleri.
b)- Küfür ve çeşitleri
c)- Tağutlardır.
Allahtan başka ibadet edilen bu üç şeyden beri olmak, nefret etmek, düşman olmak, tekfir etmek ve muhalefet etmek ‘’La ilahe”nin gereğidir.
2- Tevhid’in ikinci tasdik ve kabul ruknü ‘’İllallah’’
Kur’an-ı Kerim ‘’La ilahe’yi tefsir ettiği gibi ‘’İllallah’’ı yani tasdik, kabul ve razı yönü ile tefsir etmektedir. Allah bize neyi emretmiş ve neyi farz kılmışsa işte bunlar ‘’İllallah”ın kapsamında olan ve Kur’an’ın tefsir ettiği meselelerdir. İllallah Allaha kulluğu ve ona ibadet etmeyi hiç bir şekilde şirk koşmadan bir hayat programı olarak tasdik ve kabul etmeyi gerektirir. Bu tasdik ve kabul üç şekilde görülür;
1- Allahı tanımak ve yalnız ona ibadet etmek.
2- Rasule inanmak ve ona tabi olmak.
3- Batinen ve zahiren dine teslim olmak.
Allah’ı birlemek, ona ibadet etmek, resüle şehadet etmek, peygamberini tasdik etmek ve onların Allah’tan getirdikleri tevhid dinine teslim olmak İlallah kapsamındadır. Tevhid yoksa din, inançlar ve ameller sahih olmaz batıl olur.
Kişi hangi konumda, hangi coğrafyada ve hangi yönetim şeklinde olursa olsun, ister Daru’l islam, ister Daru’l küfür ve ister Fetret ehlinden olsun islam’ın asıllarında tevhidin tamamlamayan kimseler küfür ehli olarak görülür. Bu kimselerin cehaletleri, taklitleri ve tevilleri olsa dahi kabul edilmez. Çünkü dinin asılarında cehalet, tevil ve taklit olmaz.
Kişinin zahiren tevhidin asıllarını bozması onun iman iddiasına batıl kılar o kimsenin küfre ve ebedi cehenneme düşmesine neden olur.
Şimdi Kur’an-ı Kerim bize ‘’İllallah”ı tefsir edecek. Allah bize yalnız kendisine ibadet etmeyi, bize farzlarını ve emirlerini gündeme getirerek neyi tasdik etmemizi, neyi kabul etmemizi, neden razı olmamızı ve neyi dost edinmemizi emretmektedir.
1- Rabbimiz bir hayat ve bir yaşam programı olarak yalnız kendisine ibadet etmesini emretmiştir;
Nitekim dua talebi, sığınma, ümit ve korkuyla bağlanma, yardıma çağırma ve benzeri her meselede yalnız kendisine ibadet etmeyi emretmiştir. Nitekim Rabbimiz Kerim kitabında
وَمَٓا اُمِرُٓوا اِلَّا لِيَعْبُدُوا اللّٰهَ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَ حُنَفَٓاءَ وَيُق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُوا الزَّكٰوةَ وَذٰلِكَ د۪ينُ الْقَيِّمَةِۜ
Hâlbuki onlar, ancak dini O’na halis kılan hanifler olarak Allah’a ibadet etmekle, namazı dosdoğru kılıp, zekâtı vermekle emrolunmuşlardı. İşte dosdoğru din budur. (98/Beyyine, 5)
وَقَضٰى رَبُّكَ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّٓا اِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًاۜ
Rabbin, kendisinden başkasına ibadet etmemeniz ve anne babaya iyilik etmenizin (gerekliliğine) hükmetti.(17/İsrâ, 23)
2- Kulları için iyi-kötü, güzel-çirkin gibi der yargılarını belirleyen kanunlar ve yasalar vaaz eden ve bu konuda hiç kimsenin ortak olmadığı yasama meselesi Allah’a yapılması gereken bir kulluk birimidir. Bu sebeple ilahi yasalara sosyal, siyasi, ekonomik, ahlaki ve ceza kanunlarla beraber iman etmek ‘’İllallah” kapsamındadır. Nitekim;
ثُمَّ جَعَلْنَاكَ عَلٰى شَر۪يعَةٍ مِنَ الْاَمْرِ فَاتَّبِعْهَا وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ
Sonra seni, (ilahi) emre dayalı bir şeriat üzere kıldık. Ona uy. Bilmeyenlerin hevalarına/arzularına uyma. (45/Câsiye, 18)
اَلَا لَهُ الْخَلْقُ وَالْاَمْرُۜ تَبَارَكَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَ 54
Dikkat edin! Yaratmak da emretmek de Allah’a aittir.2 Âlemlerin Rabbi olan Allah, ne yücedir. (7/A’râf, 54)
وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ الْاِسْلَامِ د۪ينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُۚ وَهُوَ فِي الْاٰخِرَةِ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ
Kim de İslam dışında bir din ararsa ondan kabul edilmez. Ve o, ahirette hüsrana uğrayanlardan olur. (Ali İmran:85)
3- Mü’minler ancak kardeşdirler;
Bu sebeble mü’minler birbirlerinin kardeşleri olması sebebiyle onlar ancak birbirlerine dost edinir, ittifak ve koalisyon içinde olur. oNlar dayanışma, yardımlaşma, sevgi, muhabbe vet bir yaşam program olarak ilahi ilkelere bağlı kalarak mü’minler dostluklarını ancak müminlere yaparlar ve bu ‘’illallah kapsamında değerledirilir.
اِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا الَّذ۪ينَ يُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ
Sizin dostunuz ancak Allah, Resûl’ü, namazı kılıp zekâtı veren ve rükû eden mümin kimselerdir. (Mâide, 55)
وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۢ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَيُط۪يعُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللّٰهُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ
Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostudurlar. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyar, namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, Allah’a ve Resûl’üne itaat ederler. Allah’ın rahmet edecekleri bunlardır işte. Şüphesiz ki Allah, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) Azîz, (hüküm ve hikmet sahibi olan) Hakîm’dir. (Tevbe, 71)
4- İllallah’ın kapsamında olan moda, sanat, kültür, eğlence, eğitim, ahlak ve benzeri tüm değerler konusunda Rabbimiz ‘’İllallah” kapsamında değerlendirmiş ve bunları rabbani ilke ve prensipleri dahilinde yaşanılması gerektiğini ortaya koymuştur. Bunların hepsi Allah’ın helal yasaları dahilinde olması gerekir.
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ لِاَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَٓاءِ الْمُؤْمِن۪ينَ يُدْن۪ينَ عَلَيْهِنَّ مِنْ جَلَاب۪يبِهِنَّۜ ذٰلِكَ اَدْنٰٓى اَنْ يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُورًا رَح۪يمًا 59
Ey Nebi! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına de ki: “(Tüm bedenlerini örten) cilbablarını üstlerine giysinler. Bu, onların (hür ve iffetli olarak tanınıp kötü) tanınmamaları ve eziyet görmemeleri için en uygun olandır. Allah, (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir.” (33/Ahzâb, 59)
وَإِنَّكَ لَعَلَى خُلُقٍ عَظِيم
“(Ey Muhammed!) Kuşkusuz ki, sen çok büyük bir ahlak üzeresin.” (Kalem Suresi 4
قُلْ مَنْ حَرَّمَ ز۪ينَةَ اللّٰهِ الَّت۪ٓي اَخْرَجَ لِعِبَادِه۪ وَالطَّيِّبَاتِ مِنَ الرِّزْقِۜ
De ki: “Allah’ın kulları için çıkardığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kılmıştır?” (7/A’râf, 32)
“Allah her işte ihsanı (güzel davranmayı) emretmiştir…” (Tirmizî, Diyât, 14)
Dolayısıyla dinin asılları iki rukun üzere bina edilmiştir. Birincisi red ve inkar ikincisi ise tasdik ve kabuldür. Neyi red ve neyi tasdik ettiğimizi Kur’an ve Resulullah’ın sünneti tefsir etmektedir. Bu sebeple kuru bir lafla ‘’La ilahe illallah” demek sahibini Müslüman yapmaz. Çünkü ”La İlahe İllallah”ın Kur’an ve Sünnetteki bu iki ruknun yerine getirilmesi zorunlu olan şartları var olmakla beraber yukarıda ifade ettiğimiz gibi onu bozan unsurlar vardır ve yerine getirilmesi mutlak gereken kaideleri vardır. Bunlar olmadıkça iman iddiası batıldır.
Gürsel Gürbüz
www.gurselgurbuz.com
Share this content:
Yorum gönder