Tekfirin Sebepleri Nelerdir?
Usul ilmi açısından Sebep sözlükte “yol, kendisiyle herhangi bir maksada ulaşılan vasıta; şefaatçi” anlamlarına gelir.
İslam Istılahında: Şâriin varlığını hükmün varlığına ve yokluğunu hükmün yokluğuna alamet kıldığı durumu ifade eder.
Tekfir açısından tekfire sebep olan alametler ve karineler vardır. Öyle ki bu söz ve fiil açısından kat-i/kesin ve sarih/açık bir şekilde söz konusu olduğunda bu açıdan şartlar oluşur ve şer’i engeller kalkarsa o zaman tekfir etmek vacip olur.
Tekfirin Sebeplerini anlayabilmek için Teklifi hükümler ile Vadi hükümleri bilmek ve ona göre hüküm koymak gerekir.
Küfrün Sebepleri Üç Şekilde Görülür;
Bir kimseyi İslam milletinden çıkaran, kişiye kafir ismini veren ve ebedi cehenneme götüren belli özellikleri vardır.
1- Kalbin küfrü:
2- Dilin küfrü:
3- Amelin küfrü:
Kalbin küfrü, ilan edilmediği söz ve fiillerde görüntülemediği sürece bir kimse farzları, emirleri yerine getirmesi yada yasaklardan kaçınması her ne kadar Müslümanlar arasında Müslümanların haklarına tabi olsa da ahirette münafık olarak isimlendirilir ve ebedi cehenneme girer.
Dilin ve amellerin küfür ve şirki zahiren hayatta görüntülemesi ancak ikrah, hata ve intifaul kast gibi durumlar dışında bunlar kafir kimseleri olarak isimlendirilirler.
Küfrün Sabit Olması İçin Fail’de Aranan Şartlar;
Fail ile ilgili küfrün sabit olabilmesi için belli şartlar söz konusudur. Bu şartlar bir kimsede terettüp ettiğinde bu kimseler tekfir edilir ve fail/ şahısla ile ilgili tekfir üç kısma ayrılır.
1- Failin mükellef olması
2- Failin fiil ve dilde küfrü işlemesi
3- Failin hür iradeyle küfrü işlemesi
Bir kimsenin fillerinde sadır olan küfür fiileri ve sözleri delaleti kat-i/kesin ve sarih/açık olmaları gerekir ve iki şekilde görülür.
Bir kimsenin söz ve fiillerinde sadır olan küfür delaleti zanni ve şüpheli ise bu kimse tekfir edilmez. Bu kimsenin tekfir edilebilmesi için kat-i ve sarih bir hüküm olması lazım.
İltizam ve Luzumi Açıdan Failin Küfrü Üç Sekilde Grülür;
1- Kişinin işlediği fiili ve sözü iltizam/benimsemesi.
2- Adalet sahibi iki kişinin bu şahsın küfür fiili ve sözünü işlediğine dair şahitlik etmeleri.
3- Luzimi küfür zahiren fiil ve sözlere sadır olan küfürlerdir. Bu kimseler ikrah, hata ve intifaul kast dışında bu kimseler tekfir edilmezler.
Olumulu ve Olumsuz Açısından Tekfir;
Bilindiği üzere teklifi hükümler olumlu ve olumsuz açıdan iki şekilde görülür;
1- Olumlu açıdan: Allahın emir ve farzlarıdır. Dinin asılları açısından akidevi meseleler ve şeriatin vaciplerini konu edinen namaz, oruç, cihat, zekat iyliği emretmek, kötülüğü yasaklamak, Allah’ı birlemek, Allahın hükmü ile hükmetmek şeklinde görülür.
2- Olumsuz açıdan: Allahın haram kıldığı ve yasak kıldığı yasalardır. Dinin asılları açısından Küfür, şirk, tağutun inkarı ve şeriatin vacipleri açısından içki, kumar, zina, fuhuş niyet, söz ve fiilleri konu edinir.
Vazi hükümlerde sebep âlimlerin ittifakıyla Allahın hükme sebep kabul ettiği söz ya da fiildir. Dolayısıyla sebep aslında hem hükmü gerektiren söz fiil ve aynı zamanda gerçekleşen durumlardır. Bu sebeple Alim’ler usul ilmininde sebep ile illeti eş anlamlı görmüş ve şöyle bir kaide ortaya koymuşlardır; ”hüküm varlık ve yokluk açısından illete bağlıdır” diyerek nerede bir hüküm varsa ister olumlu ister olumsuz olsun orada hükme varılır.
Tekfir fıkıhında sebep ya da illete gelince: Bu ister mutlak açıdan ya da ister muayyen açıdan olsun küfre sebep olan unsurları ihtiva eder. Bilindiği üzere küfür üç şekilde görülür;
1- Kalp ve niyette küfür
2- Söz/dil ile gerçekleşen küfür
3- İnsanların amellerinde sudur eden küfür.
Bu küfürler ister tereddüt, şüphe, istinkar/inkar, istihkar/hakaret, ister istihfaf/hafife alma, ister istihza/alay ve benzeri durumlar olsun hangi konumda gerçekleşirse bu kat-i bir küfürdür ve küfre sebeptir.
Şüphesiz ki tekfir ahkâmi Allahın Kur’an ve sünnette isimlendirdiği ve hükme bağladığı şer’i bir yasadır. Namaz, oruç, zekat ve benzeri şeri ibadetler Allahın isimlendirdiği ve hükme bağladığı ve bizden istenilen şeyler ise yine nasıl ki Allahın içki, kumar, zina ve fuhuş gibi şeyleri isimlendirilmesi ve şer’i açıdan haram kılmış ise aynı şekilde Rabbimiz küfür sözü küfür fiili ya da niyet ve itikat gerçekleşen küfür durumlarında isimlendirmiş ve hükme bağlamıştır. Bu yönüyle mü’min itikat, söz ve fiil açısından küfürden sakınması teklifi hükümlerin emridir ve Müslüman’a düşen muteber olan şer’i engeller dışında bunları söylememesidir. Nitekim;
El- Hanbeli şöyle der: Sözlük olarak müreted Müslüman iken söz, fiil, itikat ve şüphe sebebi ile kafir olan kişi manasındadır. (Keşeful Kına an’metnil ikna 6/136)
Bu sebeple ümmet icma ile şer’i engeller olmaksızın küfür sözü ve küfür fiili işleyen kimselerin tekfir etmeleri konusunda icma etmiştir. Nitekim
Eş-şirbin eş-Şafii şöyle der: Tekfirin sebebi Allahın varlığını ve birliğini ya da Resulü inkar etmek, yok inkar bulunmasa bile küfre götürdüğü nasla sabit olan bir işi yapmak veya sözü söylemektir. (Fetva’i Subki 2/586)
İbni Hazm küfrü açıklarken: Hüccet ikame edildikten ve hak kendisine ulaştıktan sonra Allahın iman edilmesini istediği bir şeyi kalp veya dil ya da her ikisi de inkar etmek yahut küfre götüren nas ile sabit olan bir ameli işlemesidir. (İbni Hazm el ihkam fi usulil ahkam 1/45)
Nitekim Kur’an ve Sünnette muhkem naslar şartların oluşması ve şer’i engeller kalkmak suretiyle küfür sözü yada fiilini işleyenlerin tekfir etmektedir;
وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ لَيَقُولُنَّ اِنَّمَا كُنَّا نَخُوضُ وَنَلْعَبُۜ قُلْ اَبِاللّٰهِ وَاٰيَاتِه۪ وَرَسُولِه۪ كُنْتُمْ تَسْتَهْزِؤُ۫نَ
Andolsun ki sözlerini onlara soracak olsan: “Lafa dalmış, eğleniyorduk.” diyeceklerdir. De ki: “Allah’ı, ayetlerini ve Resûl’ünü mü alaya alıyorsunuz?” (9/Tevbe, 65)
لَا تَعْتَذِرُوا قَدْ كَفَرْتُمْ بَعْدَ ا۪يمَانِكُمْۜ اِنْ نَعْفُ عَنْ طَٓائِفَةٍ مِنْكُمْ نُعَذِّبْ طَٓائِفَةً بِاَنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِم۪ينَ۟
Özür dilemeyiniz! Muhakkak ki imanlarınızdan sonra kâfir oldunuz. Sizden bir grubu bağışlasak bile, suçlu günahkârlar olmaları nedeniyle bir diğer gruba azap edeceğiz. (9/Tevbe, 66)
وَقَدْ نَزَّلَ عَلَيْكُمْ فِي الْكِتَابِ اَنْ اِذَا سَمِعْتُمْ اٰيَاتِ اللّٰهِ يُكْفَرُ بِهَا وَيُسْتَهْزَاُ بِهَا فَلَا تَقْعُدُوا مَعَهُمْ حَتّٰى يَخُوضُوا ف۪ي حَد۪يثٍ غَيْرِه۪ۘ اِنَّكُمْ اِذًا مِثْلُهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ جَامِعُ الْمُنَافِق۪ينَ وَالْكَافِر۪ينَ ف۪ي جَهَنَّمَ جَم۪يعًاۙ
Şüphesiz ki (Allah), Kitap’ta size (şu hükmü) indirdi: Allah’ın ayetlerinin inkâr edildiğini ve alaya alındığını duyduğunuz zaman, başka bir söze dalıncaya kadar onlarla beraber (aynı mecliste) oturmayın. (İnkâr etmeden ya da konuyu değiştirmedikleri hâlde aynı ortamda oturursanız) şüphesiz ki siz de onlar gibi (kâfir/müşrik) olursunuz. Muhakkak ki Allah, münafıkları ve kâfirleri cehennemde toplayacak olandır. (4/Nisâ, 140)
يَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ مَا قَالُواۜ وَلَقَدْ قَالُوا كَلِمَةَ الْكُفْرِ وَكَفَرُوا بَعْدَ اِسْلَامِهِمْ
O sözü söylemediklerine dair yemin ediyorlar. Andolsun ki küfür sözünü söylediler ve İslamlarından sonra kâfir oldular. (9/Tevbe, 74)
وَاِنْ نَكَثُٓوا اَيْمَانَهُمْ مِنْ بَعْدِ عَهْدِهِمْ وَطَعَنُوا ف۪ي د۪ينِكُمْ فَقَاتِلُٓوا اَئِمَّةَ الْكُفْرِۙ اِنَّهُمْ لَٓا اَيْمَانَ لَهُمْ لَعَلَّهُمْ يَنْتَهُونَ
Şayet antlaşmalarından sonra yeminlerini bozar ve dininize dil uzatırlarsa (ileri geri konuşup ayıplayıp yererlerse), o hâlde öldürün küfrün önderlerini. Çünkü onların yeminleri yoktur. Umulur ki (bu yaptıklarından) vazgeçerler. (9/Tevbe, 12)
لَقَدْ كَفَرَ الَّذ۪ينَ قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الْمَس۪يحُ ابْنُ مَرْيَمَۜ
Andolsun ki: “Allah, Meryem oğlu Mesih’tir.” diyenler kâfir olmuşlardır.(5/Mâide, 72)
لَقَدْ كَفَرَ الَّذ۪ينَ قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ ثَالِثُ ثَلٰثَةٍۢ
Andolsun ki: “Allah üçün üçüncüsüdür.” diyenler kâfir olmuşlardır. (5/Mâide, 73)
مَنْ كَفَرَ بِاللّٰهِ مِنْ بَعْدِ ا۪يمَانِه۪ٓ اِلَّا مَنْ اُكْرِهَ وَقَلْبُهُ مُطْمَئِنٌّ بِالْا۪يمَانِ وَلٰكِنْ مَنْ شَرَحَ بِالْكُفْرِ صَدْرًا فَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ مِنَ اللّٰهِۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ
Kalbi imanla mutmain olduğu hâlde (küfre) zorlananlar hariç, kim de imanından sonra kâfir olur, (kendi tercihiyle küfre saparak) küfre gönlünü açarsa, Allah’ın gazabı onların üzerinedir ve onlar için büyük bir azap vardır. (16/Nahl, 106)
تَرٰى كَث۪يرًا مِنْهُمْ يَتَوَلَّوْنَ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ
Onların birçoğunun kâfir olan kimseleri dost edindiğini görürsün. (5/Mâide, 80)
لَا يَتَّخِذِ الْمُؤْمِنُونَ الْكَافِر۪ينَ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِن۪ينَۚ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ فَلَيْسَ مِنَ اللّٰهِ ف۪ي شَيْءٍ اِلَّٓا اَنْ تَتَّقُوا مِنْهُمْ تُقٰيةًۜ وَيُحَذِّرُكُمُ اللّٰهُ نَفْسَهُۜ وَاِلَى اللّٰهِ الْمَص۪يرُ
Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesinler. Kim de böyle yaparsa onunla Allah arasında (İslam ve iman adına) hiçbir bağ kalmamıştır. (Canınıza, malınıza, namusunuza vb. zarar verecekleri endişesiyle) onlardan korkup sakınmanız hâlinde (sözlerinizle onlara dostmuş gibi görünmeniz) müstesna. (Bu ruhsatı bahane ederek olur olmadık yerlerde taviz verir ve kâfirlerle dostluk kurmaya yeltenirseniz) Allah, sizi kendi nefsinden sakındırır (O’ndan korkmanızı emreder). Dönüş Allah’adır. (Âli İmran: 28)
وَمَنْ يَعْشُ عَنْ ذِكْرِ الرَّحْمٰنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَانًا فَهُوَ لَهُ قَر۪ينٌ
Kim de Er-Rahmân’ın zikrinden yüz çevirirse, ona bir şeytan bağlarız da (hep) onunla beraber olur. (43/Zuhruf, 36)
وَاِنَّهُمْ لَيَصُدُّونَهُمْ عَنِ السَّب۪يلِ وَيَحْسَبُونَ اَنَّهُمْ مُهْتَدُونَ
Hiç şüphesiz o (şeytanlar), onları yoldan alıkoyar, onlarsa doğru yolda olduklarını sanırlar. (43/Zuhruf, 37)
Bu konuda Kur’an, sünnet ve âlimlerin kavillerinde küfür sözü ve küfür fiilini bilerek ve özgür iradesiyle gerçekleştirenlerin tekfir edilmesini vacip kılmaktadır.
Küfürün sebebi ancak zahir küfür üzere bina edilmiştir. Küfürün sebepleri hafi/gizli olan küfür üzere bina edilmiş değildir. Müminler ancak zahire göre hükmetmekle mükelleftir. Nitekim;
Ehli sünnetin icmasıyla: ”hükümler zahire göredir niyet ve kasıtlara bakılmaz” kaidesinin sonucudur.
Müslümanlar asla hafi/gizli küfür konumunda olan kimseleri zan, şüphe, varsayım, basiret ya da belli iddialarla tekfir edemez. Çünkü hafi küfür kalp ve niyetle ilgilidir. Bunlar açığa zahire göre ortaya çıkmadığı sürece tekfir edilmezler, bu kalp ve niyet Allah ile kulu arasındaki bir durumdur, çünkü gaybın anahtarı Allahın elindedir biz kayıpta olanları bilemeyiz. Misal;
Münafıklar, onlar İslam beldesinde İslam toplumuyla beraber yaşarlar, onlar siyasi ve ekonomik açıdan çıkarlarını korumak sebebiyle küfürlerini gizlerler ve bunla beraberşüphe ve tereddüt gibi sebeplerden dolayı zahiren Müslüman görünürler. Ama batinen kafirdirler. Dolayısıyla bu münafıkların küfürleri açığa çıkmadığı sürece Müslüman görülürler. Onların cenaze namazı kılınır, onlara kız verilir, miras hükmü onlar üzerine icra edilir ve aynı Müslümanlar gibi sosyolojik hayatlarını devam ettiririler.
Dolayısıyla batini küfür olan gizli küfür asla küfre sebep değildir. Küfre sebep olabilmesi için şartlar vardır;
1- Küfür sözü
2- Küfür fiili
3- İki adaletli Müslüman şahidin şahitliği benzeri şeylerle ancak gerçekleşebilir.
Batini küfür Allahla kul arasında olan dünyevi değil uhrevi bir ahkamdır. Bu Allahla kul arasındadır. Biz ise Allahın bize verdiği yetki ile zahire göre dünyevi hükümlerle hükmederiz. Dolayısıyla küfür sözü ve küfür fiili zahir küfrüne yansımadığı sürece tekfire sebep bir olgu değildir. Nitekim;
İbni Teymeiyye şöyle der: Kim küfür olan bir sözü söyler veya küfür olan bir amele işlerse kafir olmayı kast etmemiş olsa bile bu fiili sebebiyle tekfir edilir. Çünkü Allah diledikleri dışında kimse küfrü kastetmez. (Es Sarimul Meslul 170-778)
Bütün âlimlerin kavillerine bakın hükümler ancak zahire göre hükümler verilir. Zan, şüphe ve belli verilerle birilerinin tekfir kafir olduğuna iddia etmek İslam’da kabul edilecek bir delil değildir. Çünkü tekfirin önünde engeller vardır;
1- Şartların oluşması
2- Şer’i enbgellerin kalkması
3- Sarih ve Kat-i olması
Bu şartlar durumunda tekfir etmek vacip olur.
Kişi kafir olmayı ya da müşrik olmayı kast etmese dahi eğer o kesin ve açık bir küfür işler ise bu kimseyi tekfir etmek vacip olur. Çünkü yeryüzünde nice İslam dışı din sahipleri vardır ki onlar küfür işlerler, itikatları küfür ve şirkle doludur ama asla kafir olduklarını asla cehenneme gireceklerinin ve Allahın gazabından olduklarına inanmazlar. Bu sebeple bu duruma düşen ve Müslüman iddiasını taşıyan kimse ancak dinden yüz çevirmesi, dini bilmemesi, önemsememesi ve ilahi öğretiler konusunda tembelliği tercih etmesi sebebiyle bu kimselerin küfür ve kast etmeseler dahi tekfirlerinde duraksamak caiz değildir. Onların bu küfrü dindeki cehaletleri dinden yüz çevirmeleri sebebiyledir.
Gürsel Gürbüz
Share this content:
Yorum gönder