Şer’i Hüküm Açısından Tevelli, Müdahane, Mudarat Ve Takiye Nedir?
İslam’a ait öyle kavramlar vardır ki maalesef bazen insanlar tarafından yanlış anlaşılıyor ve yanlış bir hüküm sonucunda büyük fitnelere sebep olmaktadır. Bu sebeple biz Müslümanlar olarak şeriatın isimlendirdiği ve hükme bağladığı kavramları çok iyi bilmeliyiz ve doğru yer, zaman ve kişiler üzerinde işletmeliyiz. Bu sebeple Tevelli, Mudarat, Müdahane ve Takiye nedir? Bu konuyu izah etmeye calışacağız.
Tevelli Sözlük Manası: Dost, sevgi, arkadaş, muhabbet, ittifak, yardımlaşma ve dayanışma gibi anlamlara gelir.
Istılah Manası: Akidevi açıdan kulun sosyal, siyasi, ekonomik, sosyolojik ve bir hayat programı olarak şirk, küfür, kafir ve müşriklerden biri olması, inkar etmesi, düşman olması, nefret etmesi ve müminlere yönelerek onları dost ve kardeş edinmesi gereken iman bir gerekliliktir.
İslamdaki Hükmü: Kim İslam düşmanı olan kâfirleri dost edinir, onlarla akidevi, siyasi, ekonomik, askeri ve benzeri işbirligine girer, şartlar bu açıdan oluşur ve şer’i engeller kalkarsa onları tekfir etmek vacip olur.
Müdahane Sözlük Manası: Müdahane duhn kökünden türeyen sözlükte “yumuşaklık, uyumluluk; yapmacık tavır, olduğundan başka türlü görünme” gibi manalara gelir. Bu kavram ikiyüzlülükten alınma olup bunun anlamı farklı bir görüntü vererek işin aslını gizlemesidir. Muadarat, ise karşımızda kaba, cahil ve kötü bir kimseye karşı yumuşak davranmak, kibar ve nezaket sahibi olmayı ifade ederken bunun tersi ise Müdahane’dir.
Istılah Manası: Müdahene nasıl yağın nesneleri yumuşatması söz konusuysa insan ve davranışlarını yumuşatması, olumsuz tepkilerini önlemesinden ve onları memnun etmesini ifade eder.
Lisanu’l Arab’da müdahne “yağcılık” insanların birine yaranmak, fayda, basit menfaatler elde etme ve içinde sakladıkları gerçek niyetleriyle çelişen ve ikiyüzlülüğü fade eder.
Istılahda, Müdahane sokakta, mahallede, çevremizde ve İnsanların işledikleri günah, zulüm ve kötülüklere karşı razı olma halidir. Başka bir ifade ile mudahene bu ise çıkarları korumak, mala-mülke, makama ulaşabilmek ve taviz vermek şeklinde dünyayı kazanabilmek adına dinini satmaktır.
Âlimler müdahane konusunda kendisine karşı çıkmasın diye fasık‘la yakınlık kurmak ve onun bulunduğu durumdan hoşnut görünmek için yapılan bir tavırdır.
Mudarat Sözlük Manası: ‘’dery” kökünde türeyerek sözlükte “kandırmak yada aldatmak” gibi manalara gelir. Mudara ise kelimesi “hoşgörülü olma, kibar ve insanlarla iyi geçinme’yi” ifade eder.
Hemen şunu ifade edelim ki mudahaneyi haram kılan şey bir fasık bir zalim ya da bir kafire karşı ona yakınlık kurmak ve onun için bulunduğu durumdan görülmek için yapılan tutum ve davranışlardır bu haramdır ve caiz değildir.
Bu açıdan müdahane yeterli açıdan tekfir sebebi değildir.
Mudarat konusuna gelince işte bu tekfir konusu değildir ve bir kimse bu açıdan tekfir ile suçlamak aşırılık, cehalet, ilimsizlik, bilgisizlik ve aynı zamanda fitneci olmak demektir. Çünkü İslam’da mudarat meşrudur.
Takiye Sözlükte “bir kimseyi tehlikeden korumak” anlamındaki vaky kökünden türeyen takiye “kendini korumak, sakınmak” mânasına gelir (Lisânü’l. Arap)
Istılah Manası: Kendisine zor kullanılan kimsenin canını, malını ve koruması gerekli varlığını mutlak bir tehlikeden kurtarmak için gerçekte benimsediği görüş ve kanaatin aksini izhar etmesi, karşı tarafla aynı fikirdeymiş gibi görünmesidir.
İkrah olmadan bir kimsenin takiye yapması ve bunun sonucunda küfür sözü ve küfür fiili işlemesi şeklinde gerçekleşen tüm tutum ve davranışlar dinin bozulmasına, sahtekarlığa ve aynı zamanda küfre sebeptir. İslam bizden dürüst ve doğru olmayı emreder.
İkrah olmaksızın tüm yapılan takiyeler küfürdür, aynı zamanda sahtekarlık ve gayri ahlakidir. Nitekim islam bizden;
فَاسْتَقِمْ كَمَٓا اُمِرْتَ وَمَنْ تَابَ مَعَكَ وَلَا تَطْغَوْاۜ اِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ
Sen ve seninle beraber tevbe edenler, emrolunduğun gibi dosdoğru ol(un)! Azgınlaşmayın! (Çünkü) O, yaptıklarınızı görendir. (11/Hûd, 112)
فَلِذٰلِكَ فَادْعُۚ وَاسْتَقِمْ كَمَٓا اُمِرْتَۚ وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَهُمْۚ وَقُلْ اٰمَنْتُ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ مِنْ كِتَابٍۚ وَاُمِرْتُ لِاَعْدِلَ بَيْنَكُمْۜ
Sen (tevhide) davet et. Emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların hevalarına/arzularına uyma. Ve de ki: “Ben, Allah’ın indirdiği tüm Kitaplara iman ettim. Sizin aranızda adaletle (hükmetmekle) emrolundum. (42/Şûrâ, 15)
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَد۪يدًاۙ
Ey iman edenler! Allah’tan korkup sakının ve doğru/sağlam/adil söz söyleyin. (33/Ahzâb, 70)
Ey Allah’ın Rasulü! İslam dini ile ilgili bana öyle bir söz söyle, öyle bir iş bildir ki senden sonra onu kimseye sormayayım ve ona sarılayım diyen sahabi Süfyan b. Abdullah’a Peygamberimiz (s.a.s.), “Allah’a iman ettim, Rabbim Allah de ve dosdoğru ol.” cevabını vermiştir. (Tirmizi, Müslim, Ahmed)
Rasulullah aleyhisselam “Kim ihlasla kalbine imanı yerleştirir ve kalbini temizler, dilini doğru sözlü, nefsi huzura ermiş, huyunu, ahlakını ve davranışlarını dosdoğru, kulaklarını ve gözlerini gerçeği ve doğruyu duyan, dinleyen ve gören yaparsa kurtuluşa ermiştir.” (Ahmed)
“Küfür ile iman, doğru söz ile yalan, emanet ile hıyanet bir araya gelmez.” (Ahmed)
Nitekim Buhari’nin Kitabu’l Edep bölümünden Ebu Derda radiyallahu anh aktardığına göre biz bir takım insanların yüzlerine karşı gülerdik ancak kalplerimiz onlara lanet ederdi.
Bu meselede İbni Battal demiştir ki, Mudarat mü’minlerin ahlakındandır.
Çünkü Mudarat İslam’a düşman olmayan ister mü’min ister islam’a saygı duyan kafir olsun onlara karşı yumuşak, iyi ilişkiler, saygı, adaletli, kaba ve kötülüğü bırakmayı ifade eder. Bu yönüyle Mudarat İslam’da mübah iken müdahane ise haramdır. Neden? Çünkü müdahane kendi durumunu değiştirerek iki yüzlülükk gibi farklı bir görüntü verip işin aslını yani kendi durumunu gizlemektir. Dolayısıyla âlimlerimiz müdahane‘nin fasık olan kimselerle yakın olmak onun bulunduğu durumdan hoşnut görünmek olarak ifade edilmiştir. Mudarat böyle değildir kafire ya da fasıka karşı İslam düşmanı olmadığı sürece yumuşak davranması içinde bulunduğu durumu tenkit etmeden yüzüne vurmadan doğru ve ifadelerle doğru bir söz davranışta bulunarak kötü davranışlardan uzak olmayı ifade eder.
Dolayısıyla Muderat aslında iyilik, doğru davranış, güzel tavır insanlar arasında güzel ilişki kurmaktır. Bu açıdan ister pasif kafir olsun İslam’ı düşmanı olmayan ister muvahhid kardeşlerimiz olsun tanıyıp tanımadığımız insanlara karşı iyilikte bulunmaktır. Nitekim Cabir radiyallahu anhu Resulullah aleyhissalatu vesellem‘den şöyle rivayet eder;
İnsanlara mudaratta bulunmak sadakadır. (Tabarani)
Başka bir zayıf senetle rivayet edilen hadise baktığımızda Ebu Hureyre radiyallahu anh aklın başı Allah’a imandan sonra insanlara mudarat yapmaktır. (Bezzar hadis zayıf olarak rivayet edilmiştir)
Aslında Müdahane İki Şekilde Görülür;
1- Dinin asıllarına taalluk eden müdahane küfür ve benzeri şeyler işleyen kimselere gelince onlar şartların oluşması ve şeri engeller söz konusu olmadan küfür sözü ve küfür fiili gibi benzeri durumlara karşı bu kafirlerle yakınlık kurmak, durumdan hoşnut görülmek ve razı olduğunu tavır ve davranışlarıyla, ondan hoşnut olduğunu göstermek şüphesiz ki sahibini kafir yapar.
2- Şeriatin vaciplerine taalluk eden müdahane şüphesiz kim içki, kumar, zina ve benzeri durumlarda olan kimselere karşı mühanede bulunmak caiz değil ve haramdır. Cünkü bu tavır bu haramları yapan kimseleri tavırlarıyl onaylatmaktır.
Müdahanin haram olduğuna en büyük deliline gelince;
وَدُّوا لَوْ تُدْهِنُ فَيُدْهِنُونَ
Onlar, senin kendileriyle uyum içinde olup (sapkınlıklarına karşı yumuşamanı) istediler. (Buna karşılık) onlar da uyum gösterip (sana karşı yumuşayacaklardı). (68/Kalem, 9)
Bu ayet yukarıda ifade ettiğimiz gibi dinin asılları olan akideye taalluk ediyorsa bu küfür iken şeriatin vaciplerine taalluk ediyorsa haram olur.
Nitekim: Hasan Basri bu ayetle ile ilgili şöyle der: Onlar din konusunda kendilerine yapmacık davranmanı isterler ki onlara da sana yapmacık davransınlar, bundan ise dünyalık fayda için dinin önemsenmemesi manası çıkar ki bu küfür değil haram hükmündedir.
Ama eğer el-vela ve’l bera akidesine muhalefet edecek bir tutum ve davranış olursa şartlar oluşur ve şer engelleri kalkarsa işte o zaman bu kimseyi tekfir etmek vacip olur.
Mudarat ile ilgili Resulullah aleyhissalatu vesselam’in bizatihi Sünnetinde söz konusudur;
Bir adam Allah Resulü sallallahu aleyhi vesselam ile görüşmek için izin istedi. Resulullah sallallahu aleyhi vesellem ona izin verin aşiretinin ne kötü adamıdır dedi. Adam girince Resulullah aleyhisselam onunla yumuşak konuştu adam gidince kendisine: Ey Allahın Resulü adama söyleyeceğini söyledin ondan sonra yumuşak konuştun dedim, bunun üzerine şöyle büyürdü: Ey Aişe kıyamet günü Allah teala yanında mevkice insanların en kötüsü kabalığından korkarak insanların kendisi terk ettiği kimsedir. (Buhari)
Âlimlerimiz bu hadisi tahlil ettiklerinde Allah Resulü aleyhissalatu vesselamın bu durumunu şu şekilde ifade etmişlerdir. Resulullah’ın ona iltifat etmesi kendisi ve kavminin Müslüman olmasını arzu ettiği içindir.
Yine bunla beraber İbni Hacer şunları söyler: Resulullah aleyhisselam ona güzel muamele ve yumuşak konuşmayı sarf etmiş olsa da onu sözlü olarak övmemiştir dolayısıyla sözü ve fiili arasında çelişki bulunmamaktadır.
Müslümanların İslam’ın Maslahatını düşünmesi ve muhatap oldukları insanları imanla tanıştırbilmesi için bu gibi Mudarat ve iyilikte bulunması şüphesiz ki yapılması gereken en iyi hikmetli yoldur, çünkü bunla kalpler kazanır, bunla insanlar iman eder ve bunla bir çok faydaya celp edilir.
İslam’da kâfirleri dost edinmek küfür olan tevelli müşrikleri dost edinmek, destek olmak, yardım, övgü, hizmet, dil ve elleriyle İslam’a ve Müslümanlara karşı onlara yardım etmek küfürdür.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارٰٓى اَوْلِيَٓاءَۢ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۜ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَاِنَّهُ مِنْهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ
Ey iman edenler! Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden her kim onları dost edinirse muhakkak ki o da onlardandır. Şüphesiz ki Allah, zalimler topluluğunu hidayet etmez. (5/Mâide, 51)
Takiye’nin caiz olduğu yerler ancak tehdit ya da hakiki korku halinde caiz olur.
لَا يَتَّخِذِ الْمُؤْمِنُونَ الْكَافِر۪ينَ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِن۪ينَۚ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ فَلَيْسَ مِنَ اللّٰهِ ف۪ي شَيْءٍ اِلَّٓا اَنْ تَتَّقُوا مِنْهُمْ تُقٰيةًۜ وَيُحَذِّرُكُمُ اللّٰهُ نَفْسَهُۜ وَاِلَى اللّٰهِ الْمَص۪يرُ
Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesinler. Kim de böyle yaparsa onunla Allah arasında (İslam ve iman adına) hiçbir bağ kalmamıştır. (Canınıza, malınıza, namusunuza vb. zarar verecekleri endişesiyle) onlardan korkup sakınmanız hâlinde (sözlerinizle onlara dostmuş gibi görünmeniz) müstesna. (Bu ruhsatı bahane ederek olur olmadık yerlerde taviz verir ve kâfirlerle dostluk kurmaya yeltenirseniz) Allah, sizi kendi nefsinden sakındırır (O’ndan korkmanızı emreder). Dönüş Allah’adır. (Âli İmran:28)
Ayetten ”ancak kâfirlerden gelebilecek bir tehlikeden sakınmanız başkadır” ayeti takiyye’yi caiz kılmaktadır. Müslümanın kafir ve müşriklere karşı düşmanlığını gizlemesi ve onlarda nefret olduğunu gizlemesi şeklinde takiyye’yi caiz kılmaktadır.
Takiye’nin Şartları Nelerdir?
1- Sözüyle onları desteklememek
2- Fiilleriyle onlara yardım etmemek
3- Onları dost edinmemek düşman edinmek.
4- Şirk ve küfürden beri olmak şartlarıyla ancak takiye caiz olur.
Dolayısıyla takiyye aciz ve zayıf konumunda olan kimseler için bir ruhsattır. Bu sebeple bir kimseyi bu açıdan tekfir etmek caiz değildir.
Nitekim İbnu’l Kayyum rahimullah şöyle der: Bilindiği gibi takiye tevelli değildir. Allahu Teala mü’minlerin kâfirlere muvalatta bulunmalarını yasakladığında bu emir onlara düşman olmay,ı ilgi kesmeyi ve her durumda onlara olan düşmanlık konusunda samimi olmayı gerektirmiştir. Ancak onların şerrinden korkmaları halinde takiye yapmalarının mübah olduğunu belirtmiştir. (Bedaiu’l fevaid2/69 )
Yeri gelmişken hemen şunu ifade el vela ve’l bera açısından tek başına korku bu açıdan bir mazeret değildir. Çünkü el Vela ve’l bera akidevi olarak kâfirlerle tevelli etmek küfür sözü küfür fiili gerektirir bu ise ancak şartların oluşması ve şerri engellerin olmasıyla olur. Bu açıdan sadece bir korku sebebiyle kâfirleri tost edinmek, onların saflarında bulunmak, küfür sözü ve fiili işlemeleri onların tefir edilmesi için yeterli bir sebeptir. Çünkü takiye de küfür süzü yada fiili yoktur. Sadece düşmanlığı ve ona karşı muhalefeti gizlemek vardır. Ama eğer düşmanın yanında onun küfür ve şirk olan fiil ve söz tavrında bulunursa işte bu takiye değil tevelli olur.
NKur’an-ı Kerim de salt ve tek başına bir korku ile kâfirlere ile dostluk kuranlar bu açıdan tekfir edilmeyi hak ederler. Nitekim
فَتَرَى الَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ يُسَارِعُونَ ف۪يهِمْ يَقُولُونَ نَخْشٰٓى اَنْ تُص۪يبَنَا دَٓائِرَةٌۜ فَعَسَى اللّٰهُ اَنْ يَأْتِيَ بِالْفَتْحِ اَوْ اَمْرٍ مِنْ عِنْدِه۪ فَيُصْبِحُوا عَلٰى مَٓا اَسَرُّوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ نَادِم۪ينَۜ
(Allah’ın kesin yasağına rağmen) kalplerinde hastalık bulunanların (onları dost edinmek için) koşuşturduğunu ve: “Başımıza bir musibet gelmesinden korkuyoruz.” dediklerini görürsün. Umulur ki Allah, bir zafer ya da kendi katından bir (hüküm) getirir de içlerinde gizlediklerinden ötürü pişman olurlar. (5/Mâide, 52)
وَيَقُولُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ الَّذ۪ينَ اَقْسَمُوا بِاللّٰهِ جَهْدَ اَيْمَانِهِمْۙ اِنَّهُمْ لَمَعَكُمْۜ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فَاَصْبَحُوا خَاسِر۪ينَ
Müminler der ki: “Var güçleri ile yeminler edip sizinle beraber olduklarını söyleyen (ama sizin için hiçbir şey yapamayan dostlarınız) bunlar mı? (Onların) amelleri boşa gitmiştir. Hüsrana uğrayanlar olmuşlardır.” (5/Mâide, 53)
Zaten ayetin siyak ve sibak durumu konuyu en güzel şekilde tefsir etmiş ve bu açıdan küfür sözü ve küfür fiili işleyen kimseler takiye değil tevelli yapmıştır ve tekfir edilmeleri de vacip olur.
Dolayısıyla takiye sadece İslamını gizlemek ve düşmanlara kendini onlardanmış gibi izlenimini ve vermek yada göstermekle ibarettir, zaten yukarıda şartlarını ortaya koyduk.
Eğer bir kimse sözleriyle ve fiilleriyle kafire yardım ediyor, destekliyor, onu dost ediniyor ise işte şüphesiz ki bu tevelli kısmına girer ve sahibinin kafir yapar.
Nitekim İbn-i Hacer, Hasan Basri’nin takiye kıyamet gününe kadar vardır. Sözünü naklettikten sonra şöyle der: Takiye kişinin kalbinde taşıdığı itikadını ve buna benzer görüşlerini başkasına açmaktan sakınmasıdır. (Kitabul ikrah)
Başka bir hadiste Ebu Derda: Biz bir takım insanların yüzlerine karşı gülerdik ancak kalplerimiz onlara lanet ederdi. (Buhari)
Gürsel Gürbüz
Share this content:
Yorum gönder