Sahih Sünnet Yasama’da Müslümanlar İçin Müstakil Bir Kaynaktır.
Hiç şüphesiz Sünnet Kur’an’ı açıklayan, tefsir eden, müşkil ve müphem gibi naslara açıklık getiren ve aynı zamanda Kur’an’ın anlaşılmasında pratik açıdan rol oynar.
Kur’an sünnetsiz, sünnet kur’ansız olamaz, ikisinin birbirinden ayrılması sapma, heva, heves, ideolojik müdahale ve aynı zamanda tahrif başlar.
Bu sebeple Müslümanların düştükleri ihtilaf, problem, sıkıntı ve cevaplar kaynak olarak Kur’an’da olmadığında başvurulması gereken önemli ikinci kaynak sünnettir ve bu gerçek anlamda müstakil bir kaynaktır.
Bir kadının halasını veya teyzesini birlikte nikah altına almanın haram oluşu sünnetin konusudur, süt kardeşliği sebebiyle getirilen evlenme yasakları sünnetin hükmüdür, azı dişli vahşi hayvanlarla yırtıcı pençeli kuşların etlerinin haram oluşu sünnetin yasasıdır, deniz ölüsünün helal oluşu bir şahit ve yeminle yetinerek hüküm vermek sünnetin konusudur.
Dolayısıyla sünnetin Kur’an’a ek olarak hükümler getirmesi Allah’ın iradesidir. Çünkü Allah kerim kitabında Resulü referans olarak bize göstermiş itaat, örnek olma, izinden gitme, tabi olma, açıklayan, tezkiye etme ve beyan eden yönüyle Peygamber bize referanstır. Bu sebeple sünnete tabi olmak Allah’ın iradesine tabi olmaktır.
وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوٰىۜ
O, hevadan konuşmaz. (53/Necm, 3)
اِنْ هُوَ اِلَّا وَحْيٌ يُوحٰىۙ 4
(Onun konuştukları,) kendisine vahyedilen vahiyden başkası değildir. (53/Necm, 4)
مَنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ اَطَاعَ اللّٰهَۚ وَمَنْ تَوَلّٰى فَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَف۪يظًاۜ
Kim Resûl’e itaat ederse hiç şüphesiz Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse seni, onların üzerine koruyucu göndermedik. (4/Nisâ, 80)
Harici ve Rafizi gibi sapık fırkalar dışında bu ümmet içerisinde hiç kimse sünneti inkar etmiş ya da sınırlandırma getirmiş değildir taki ideolojik dinlerin ve politik tanrıların hesabına çalışan Oryantalistler, Mealciler, Kur’ancılar ve Hadis inkarcısı gibi isimlerle isimlendirilen kimseler bu sapık fikri savunmuşlardır. Sünnet ister beyan, ister hüküm, emir, haram koyma olsun, tefsir, açıklama saadetinde olsun isterse müstakil bir hüküm getirsin bu sahih olduğu sürece muteberdir.
Nitekim bu konuda İmam ŞefKani; Sünnetin delil oluşu ve hüküm koymada müstakil oluşu dini bir zorunluluktur. Buna ancak İslamdan nasibini almayan kimseler muhalefet ederler. (Eş-şefkani irşadul fuhu’l sayfa 29)
Nitekim geçmiş tarihlerde Hariciler ve Rafiziler hadisleri inkar etmişlerdi ve maalesef bugün de kendilerine mealici, kur’an’cı ve hadis-sünneti inkar ediyoruz diyenler geçmiştekiler gibi tarihin çöplüğüne gömülecektir. Çünkü hadisleri inkar etmek peygamberin yetkisini gasp etmek demektir. Onlar bu hadislerin karanlık zamanlarda ya da bozulduğunu iddia ederler. Halbuki bu dini ve Kur’an’ı bize getirenler bugün bu iddia atanlardan daha sadık, daha dürüst, daha ihlaslı ve daha takva sahibi idiler ama onlar hiçbir zaman hadisleri inkar etmemişlerdir.
Dolayısıyla bize Kur’an’ı getirenler tarafından aynı şekilde sahih bir şekilde hadisler söz konusu ise biz bu sünneti delil olarak alırız ve onunla hükmederiz. Nasıl ki Kur’an’ı getirenlere güveniyoruz ve onları övüyoruz aynı kimseler bize hadisleri sahih bir yolla getirdiği için onu kabul eder ve onunla hük hükmederiz.
قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُون۪ي يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir.”
فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتّٰى يُحَكِّمُوكَ ف۪يمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْۙ ثُمَّ لَا يَجِدُوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْل۪يمًا
Hayır! Rabbine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem tayin edip, verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan ve tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar. (4/Nisâ, 65)
لَا تَجْعَلُوا دُعَٓاءَ الرَّسُولِ بَيْنَكُمْ كَدُعَٓاءِ بَعْضِكُمْ بَعْضًاۜ قَدْ يَعْلَمُ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ يَتَسَلَّلُونَ مِنْكُمْ لِوَاذًاۚ فَلْيَحْذَرِ الَّذ۪ينَ يُخَالِفُونَ عَنْ اَمْرِه۪ٓ اَنْ تُص۪يبَهُمْ فِتْنَةٌ اَوْ يُص۪يبَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ
Aranızda birbirinize seslendiğiniz gibi Resûl’e seslenmeyin. Allah, birbirinizin arkasına saklanarak (izin almadan) sıvışıp gidenleri bilir. O’nun emrine muhalefet edenler başlarına bir fitnenin ya da can yakıcı azabın gelmesinden sakınsınlar. (24/Nûr, 63)
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ ف۪ي رَسُولِ اللّٰهِ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُوا اللّٰهَ وَالْيَوْمَ الْاٰخِرَ وَذَكَرَ اللّٰهَ كَث۪يراًۜ
Andolsun ki sizin için, Allah’ı ve Ahiret Günü’nü uman ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah Resûl’ünde güzel bir örneklik vardır. (33/Ahzâb, 21)
Biliniz ki bana Kur’an ve beraberinde bir misli verilmiştir. Haberiniz olsun ki yakın bir gelecekte mal ve mevki ile mağrur olan bir takım ahmak kimseler çıkıp koltuklarına yaslanarak şöyle diyecekler; Size düşen Kur’an’a sarılmaktır onun helal dediğine helal haram dediğini de haram sayınız. Biliniz ki ehl-i merkeplerin etleri, azı dişli vahşi hayvanların etleri ,kendi rızasıyla bıraktığı dışında zıminin kaybettiği mal da helal değildir. Her kime bir misafir gelirse ona düşen ona onu ağırlamaktır şayet ağırlamazlarsa nunun bedelini ondan alabilir. (Abu Davud)
Nitekim İmam El-Hattabi bu hadisle ilgili şunları söylemiştir; Bana kitap ve beraberinde bir misli verildi ifadesini iki manaya geldiğini söyler. Birincisi zahir metluv vahiy ile birlikte kendisine gayri metluv olan batini bir vahiy verilmiştir. İkincisi Kur’an kendisine okunan bir vahiy olarak verilmiş onu açıklaması olarak da bilinmesi daha verilmiştir. Böylece sünnetin kabulü ve kendisiyle amel etmenin mecburiyeti aynen tilavet olunan Kur’an gibi oluyor. (Sünnet Müdafaası Rehber Yayınları)
Gürsel Gürbüz
Share this content:
Yorum gönder