×

Ders: Kur’an, Sünnet Ve Alimlerin ‘’La İlahe’’ Tefsiri.

Ders: Kur’an, Sünnet Ve Alimlerin ‘’La İlahe’’ Tefsiri.

Gürsel Gürbüz

“Lâ ilâhe illallah” kelimesi, yalnızca bir inanç ifadesi değil; hayatın her alanını kuşatan ilâhî bir yaşam programıdır. Kur’ân’ın baştan sona taşıdığı ana mesaj budur: Yalnız Allah’a kulluk etmek ve O’ndan başkasını ilah tanımamaktır. 

Kur’an, Sünnet ve Selef âlimleri bu kelimeyi tefsir ederken sadece dille söylenmesini değil; kalple tasdik, amelle ispat, şirk, küfür ve tağutla açık bir kopuş olduğunu belirtmişlerdir. İbn Teymiyye der ki:

“Tevhid; yalnızca ‘Allah vardır’ demek değil, O’ndan başka tüm sahte otoriteleri, hüküm sahiplerini, ibadet edilenleri reddetmektir.”

Dolayısıyla “Lâ ilâhe illallah” demek; sadece manevi bir bağlılık değil, aynı zamanda bir siyasi duruş, bir sosyal bilinç, bir ekonomik tercih ve bir kulluk yönelişi demektir. Bu sözle doğan bir mü’min, bu sözü hayatının merkezine alarak, doğumdan ölüme kadar her alanda sadece Allah’a boyun eğer. Çünkü bu kelime, yalnızca ahireti değil, dünyayı da Tevhid üzere şekillendirme çağrısıdır.

1- Sarf ve Nahiv (Dilbilgisi) Açısından Tahlil;

“Lâ” (لا)

Türü: Nâfiye li’l-cins (cins inkârı yapan “lâ”).

Görevi: Kendisinden sonra gelen ismin tüm cinsini inkâr eder.

Hükmü: İsm-i “Lâ” mebni olur ve nekre/nakıs gelir; haberi ise mensub olur.

 “ilâhe” (إِلَٰهَ)

Türü: “Lâ”nın ismi (isim kısmı). İrab: Mansub (fetha ile) ve nekre.

Köken: “أله – يأله” fiilinden gelir, “ibadet edilen varlık” anlamındadır.

Sarf: Mastar ismi – “ilâh”, yani ibadet edilen, kutsallaştırılan varlık.

“Lâ ilâhe illallah” ifadesi, nahiv ilminde “lâ” harfiyle başlayan nefiy cümlesidir. Buradaki “lâ” (لا), nâfiye li’l-cins olarak adlandırılır; yani bir cinsin tamamını nefyeden, yok sayan bir edattır. Hemen ardından gelen “ilâhe” kelimesi ise “lâ”nın ismi olup mansub gelir ve cins ismini belirtir. “İllâ” istisna edatıdır; bir şeyi genelleme dışına çıkarır. “Allah” lafzı ise bu istisnanın konusudur; yani “ibadet edilmeye layık hiçbir ilah yoktur, ancak Allah müstesna” anlamı vurgulanır. Böylece bu cümlede nefiy (inkâr) ve ispat (kabul) birlikte yer alır: Allah’tan başka tüm ilahları reddetmek ve yalnızca Allah’ı ilah kabul etmek.

2-  “Lâ İlâhe”nin İnkârı Ve Hakikati

Tevhid kelimesi, İslam akîdesinin temeli, kulluğun özü ve peygamberlerin gönderiliş gayesidir. Bu tevhid, “Lâ ilâhe illallâh” ifadesinde toplanmış, sözle ikrar edilen bir kelime olmanın ötesinde, kalbi kökten dönüştüren bir hayat nizamı hâline gelmiştir. Ne var ki bu yüce kelimenin hakikatini anlamak, onun sadece ikinci yarısı olan “illallâh” (ancak Allah) kısmına odaklanmakla mümkün değildir. Asıl dikkat edilmesi gereken, bu cümlenin ilk ruhu, yani “Lâ ilâhe” ifadesidir. Çünkü bu ifade, inkâr ve reddedişin, yani bâtıl olan her şeyi tanımamanın ve terk etmenin temelidir.

“Lâ ilâhe”, sadece bir cümle değil; bir devrimdir. Bu kelime ile insan, Allah’tan başka hüküm koyucu, itaat edilecek, korkulacak, sevilecek, yardım istenecek tüm sahte ilahları tanımadığını ilan eder. Putları, tağutları, ideolojileri, liderleri, gelenekleri, hatta nefsi ilah edinme hâlini bile reddeder. Bu reddediş olmadan, “illallâh” yani yalnız Allah’ı ilah kabul etmek, samimi ve sahih bir tevhid doğurmaz. Çünkü kalpte hem bâtıl ilahların hem de Allah’ın bulunması, şirkten başka bir şey değildir.

Bu yönüyle “Lâ ilâhe”, bir tasfiye, arınma ve boşaltma sürecidir. Kalpteki tüm sahte mabutlar kovulmadan, Allah’ın yüce makamı oraya yerleşemez. Tıpkı pis bir kaba saf su konulamayacağı gibi, şirkle dolu bir kalpte tevhid barınmaz. İşte bu yüzden tevhidin ilk adımı, sadece Allah’ı kabul etmek değil; ondan gayrı ne varsa inkâr etmektir. Bu inkâr, bilinçli, şuurlu ve kesin bir reddediştir; temelsiz bir lafa değil, kalbin tavrına dönüşmüş bir bilinçtir.

3- La İlahe’nin Kur’an Tefsiri;

a. Tağutun Reddi;

لَا إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ ۖ قَد تَّبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّ ۚ فَمَن يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِن بِاللَّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَىٰ لَا انفِصَامَ لَهَا ۗ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ

“Dinde zorlama yoktur. Artık doğru ile yanlış apaçık ortaya çıkmıştır. Kim tağutu inkâr eder ve Allah’a iman ederse, kopması mümkün olmayan en sağlam kulpa sımsıkı sarılmış olur. Allah işitendir, bilendir.” (Bakara Suresi, 256. Ayet)

Bu ayet, tevhidin sadece Allah’a iman etmekle sınırlı olmadığını, aynı zamanda tağutu (Allah’tan başka hüküm koyan, ibadet edilen veya otorite kabul edilen her şeyi) inkâr etmeyi de zorunlu kıldığını vurgular.

b. Şirkin Reddi;

وَاعْبُدُوا اللَّهَ وَلَا تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئًا

“Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın.”  (Nisâ Suresi, 36. Ayet)

Bu ayet, ibadetin yalnızca Allah’a yapılması gerektiğini ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamanın tevhidin temel şartı olduğunu belirtir.

c. Kürfün Reddi;

وَقَالُوا قُلُوبُنَا غُلْفٌۜ بَلْ لَعَنَهُمُ اللّٰهُ بِكُفْرِهِمْ فَقَل۪يلًا مَا يُؤْمِنُونَ 

Dediler ki: “Kalplerimiz, (senin anlattıklarına karşı) kılıflıdır/kapalıdır.” (Hayır, öyle değil!) Bilakis, Allah küfürleri nedeniyle onlara lanet etmiştir. (Bu nedenle) pek az iman ederler. (2/Bakara, 88)

Bu ayette Yahudilerin Allah hakkında söyledikleri küfür ve iftira niteliğindeki sözleri, Allah’a acziyet isnat etmeleri nedeniyle lanetle karşılık bulmuştur. Bu, onların Allah’a inançta sapmalarını ve küfre düşmelerini gösterir.

لَّقَدۡ كَفَرَ ٱلَّذِينَ قَالُوٓاْ إِنَّ ٱللَّهَ هُوَ ٱلۡمَسِيحُ ٱبۡنُ مَرۡيَمَۖ وَقَالَ ٱلۡمَسِيحُ يَٰبَنِيٓ إِسۡرَٰٓءِيلَ ٱعۡبُدُواْ ٱللَّهَ رَبِّي وَرَبَّكُمۡۚ إِنَّهُۥ مَن يُشۡرِكۡ بِٱللَّهِ فَقَدۡ حَرَّمَ ٱللَّهُ عَلَيۡهِ ٱلۡجَنَّةَ وَمَأۡوَىٰهُ ٱلنَّارُۖ وَمَا لِلظَّٰلِمِينَ مِنۡ أَنصَارٖ

“Andolsun, ‘Allah, Meryem oğlu Mesih’tir’ diyenler kâfir olmuştur. Oysa Mesih şöyle demişti: ‘Ey İsrailoğulları! Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin.’ Kim Allah’a ortak koşarsa, şüphesiz Allah ona cenneti haram kılar ve onun varacağı yer ateştir. Zalimlerin hiçbir yardımcısı da yoktur.” (Maide, 5/72)

Bu ayette Hristiyanların Hz. İsa’yı ilahlaştırmaları açıkça küfür olarak nitelendirilmiş, bunun sonucu olarak cennetin haram, cehennemin ise kaçınılmaz olduğu ifade edilmiştir.

Bu iki ayet, Hristiyanların inanç sistemindeki en temel şirki ve küfrü net biçimde ortaya koyar: İlahlaştırmak, Allah’tan başkasına ibadet etmek ve hükümde ortak koşmak.

d. Putların güçsüzlüğünü açıkça ortaya koyar

إِنَّ ٱلَّذِينَ تَدۡعُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ عِبَادٌ أَمۡثَالُكُمۡۖ فَٱدۡعُوهُمۡ فَلۡيَسۡتَجِيبُواْ لَكُمۡ إِن كُنتُمۡ صَٰدِقِينَ

“Allah’tan başka dua ettiğiniz şeyler, sizin gibi kullardır. Doğru sözlüyseniz, onlara dua edin de size cevap versinler! (A’râf, 7/194-195)

Bu ayetler, müşriklerin taptıkları putların hiçbir yetkisi, işitme-görme kabiliyeti olmadığını vurgulayarak, onların ilah olamayacağını açıkça ortaya koyar.

“İlah yoktur” yani “ibadet edilmeyi hak eden hiçbir varlık yoktur” demektir. Ama burada amaç sadece “yok” demek değil; aktif bir reddediş, yani bir teberrîdir. Bu ifade ile insan: Allah’tan başka ilah edinilen her şeyi,

Ona ait olan yetki, hüküm, sevgi, korku, teslimiyet gibi hakları gasp eden her şeyi

Ve bu hakları veren, meşrulaştıran tüm yapıları reddetmekte olduğunu ilan eder.

4-  Günümüzde “Lâ ilâhe” ile Reddi Gereken Başlıca şeyler

a. İdeolojiler ve Beşerî Sistemleri

Bugün “ilah” sadece tapılan putlar değildir. İlah, Allah’a ait olan mutlak hâkimiyet, hüküm koyma ve kullar üzerindeki otorite yetkisini taşıyan her şeydir. Bu bağlamda: 

Demokrasi;

Hüküm koyma yetkisi halka ait kılınır. Hâlbuki Allah buyurur:

“Hüküm yalnız Allah’a aittir.” (Yusuf 40)

Demokrasi, Allah’ın hâkimiyet hakkını halka devrettiği için tağutî bir düzendir.

“Lâ ilâhe” demek; bu sistemi meşru görmemeyi, reddetmeyi, hükümde sadece Allah’ı tanımayı gerektirir.

Laiklik:

Dini, devletten, sosyal hayattan ve hukuktan izole eder.

Allah’ın dinini kamusal alandan çıkarmak, Allah’ı sadece “kalplere” hapsetmektir.

Bu da “Allah’ın hükmü hayatı yönetemez” demektir ki bu açık tağutîliktir.

“Lâ ilâhe” diyorsan, laikliğe iman etmezsin, onu reddeder, onunla savaşır ve uzak durursun. Kapitalizm, Sosyalizm, Sekülarizm vs.

Bu sistemlerin hepsi, hayatın düzenini Allah’ın hükümleriyle değil, beşerin hevâ ve arzusuyla tanzim eder. Oysa Allah şöyle buyurur:

“Onlar cahiliye hükmünü mü istiyorlar? Halbuki yakin sahibi bir toplum için Allah’tan daha güzel hüküm koyucu kim olabilir?” (Maide 50)

“Lâ ilâhe” demek, Allah’ın dışındaki tüm sistemleri, yasa ve düzenleri reddetmektir.

b.  Tağutlar (Modern Putlar)

Tağut, Allah’a karşı otorite kuran, kendisine itaat edilen, insanların önünde boyun eğdiği her şeydir. (İbn Teymiyye, İbn Kayyim, İbn Kesir gibi Selef âlimleri böyle tarif eder.)

Bugün “taş put” yok ama şu tarz putlar var:

Devlet Liderleri, Başkanlar, Krallar, Allah’ın hükmüyle değil kendi kanunlarıyla hükmediyorsa, tağuttur.

Parti Liderleri, Allah’ın indirmediği şeylerle insanları yönetiyorsa, ona itaat edenler “ibadet” etmektedir.

Din adamları, Allah’ın hükmünü değil, hevâya göre fetva veriyorsa, Allah’a değil onlara itaat edilir.

Milliyetçilik – Irkçılık, kişinin kavmini din yerine yüceltmesidir. Bu da Allah yerine başka bir bağa kulluk etmektir.

“Allah’a kulluk edin ve tağuta kulluk etmekten sakının!” (Nahl 36)

“Lâ ilâhe” bu tağutları reddetmeyi, onları tanımamayı, onlara itaati terk etmeyi gerektirir.

c.  Salihleri, Evliyaları, Mezar Etrafında Dönen Kültler

İnsanlar bazı salihleri, evliyaları, şeyhleri ilah gibi sever, onlardan yardım ister, onların adını Allah’tan üstün tutar. Bu da şirktir.

“Benim kabrimi bayram yerine çevirmeyin.” (Ebû Dâvûd, Salât, 213)

“Lâ ilâhe” demek, Allah’tan başka hiç kimseye dua etmemek, medet beklememek, ilah gibi sevmemek demektir.

d. Nefsin İlahlığı, Hevânın İlah Edinilmesi

Günümüzün en gizli putlarından biri de hevâya (isteklere) tapmaktır.

Kur’an der ki: “Hevâsını ilah edineni gördün mü?” (Furkan 43)

Kendi arzularını, isteklerini, modayı, toplumsal baskıyı dinin üstüne koymak, Allah’ın emrine karşı gelmektir.

“Lâ ilâhe” diyen biri, nefsini tanrılaştırmaz. Hevâya değil Rabbin vahyine itaat eder.

5-  “Lâ ilâhe” Sadece Söz Değil, Tavırdır;

“Lâ ilâhe” bir inkılap sözüdür.

Sadece “put yok” demek değildir.

Put yerine geçen her sistemi, ideolojiyi, düzeni, lideri, kişiyi, kültü, arzuyu, şahsı reddetmektir.

Allah’ın dışında ibadet edilen, itaat edilen, yüceltilen, kanun koyucu olarak tanınan ne varsa bunların hepsi inkâr edilmelidir.

“Lâ ilâhe” demek: Ben Allah’tan başkasına kul değilim, itaat etmiyorum, meşru görmüyorum, tanımıyorum. Bu sözün gereği budur.

6- Gerçek Tevhid “Lâ ilâhe” ile Başlar;

Allah’a iman, önce diğer sahte ilahlardan arınmak ile mümkündür.

Bu inkâr olmadan tevhid boştur, şirkle karışıktır.

Bugün Müslüman olduğunu iddia eden birçok insan, Allah’tan başkasını tanımakta, sevip yücelmekte, ona itaati meşru görmekte, sonra da “illallâh” demektedir. Bu sahih bir tevhid değildir.

İbn Teymiyye (rh) şöyle der: “Bir kimse ‘Lâ ilâhe illallah’ dese fakat kalbiyle Allah’tan başka ilahları da kabul etmeye devam ederse, bu söz ona fayda vermez.” (Mecmû‘u’l-Fetâvâ)

7-  Şeriatin Vacipleri Acısından;

e. İçki ve Kumarın Haram Oluşu;

يَـٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْ إِنَّمَا ٱلۡخَمۡرُ وَٱلۡمَيۡسِرُ وَٱلۡأَنصَابُ وَٱلۡأَزۡلَٰمُ رِجۡسٞ مِّنۡ عَمَلِ ٱلشَّيۡطَٰنِ فَٱجۡتَنِبُوهُ لَعَلَّكُمۡ تُفۡلِحُونَ

“Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar) ve fal okları şeytan işi pis işlerdir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.” (Maide, 5/90)

Bu ayet, içki (el-khamr) ve kumarı (el-meysir) doğrudan şeytan işi birer pislik olarak tanımlar ve kesin bir şekilde kaçınılmasını emreder.

Zinanın Haram Oluşu;

وَلَا تَقۡرَبُواْ ٱلزِّنَىٰٓۖ إِنَّهُۥ كَانَ فَٰحِشَةٗ وَسَآءَ سَبِيلٗا

“Zinaya yaklaşmayın! Çünkü o, çirkin bir hayasızlık ve çok kötü bir yoldur.” (İsrâ, 17/32)

f. Şeytana İbadet;

اَلَمْ اَعْهَدْ اِلَيْكُمْ يَا بَن۪ٓي اٰدَمَ اَنْ لَا تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَۚ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌۙ 

 “Ey Âdemoğlulları! ‘Şeytana ibadet etmeyin, o sizin apaçık düşmanınızdır.’ diye size emretmedim mi?” (36/Yâsîn, 60)

Tarih boyunca insanların nefislerine, arzularına ve şeytanın faveti olan her şirk ve dinden yüz çevirme şeytana ibadettir.

8- Güncel Açıdan;

Kur’ân ve Sünnet ekseninde, ilkel ve modern şirk/küfrün sosyal, siyasî ve ekonomik yaşamdaki yansımaları ile birlikte; kanun koyma, evliya ve salihleri ilahlaştırma gibi sapkın anlayışların her biri için kısa ve öz açıklamalar sunulmuştur:

a. Sosyal Yaşamdaki Küfür ve Şirkin Yansımaları:

Kur’ân’da: Toplumun adet, örf ve geleneklerine “ilahîlik” atfedilip helal-haram ölçüsüyle çelişen normlar din gibi benimsenirse bu şirktir.

اِتَّخَذُٓوا اَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ اَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَالْمَس۪يحَ ابْنَ مَرْيَمَۚ وَمَٓا اُمِرُٓوا اِلَّا لِيَعْبُدُٓوا اِلٰهًا وَاحِدًاۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ سُبْحَانَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ 

Onlar Allah’ı bırakıp din bilginlerini, abidlerini ve Meryem oğlu Mesih’i rabler edindiler. (Oysa) onlar yalnızca bir olan ilaha ibadet etmekle emrolunmuşlardı. O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. (Allah) onların şirk koştuklarından münezzehtir. (9/Tevbe, 31)

Açıklama: İnsanların kendi arzu ve hevâsıyla haramı helal, helali haram sayması veya bunu toplumda kanunlaştırması sosyal düzeyde şirk ve küfürdür. Modern seküler ahlak, LGBT meşruluğu, zina normalleşmesi bunun modern yansımalarıdır.

b. Siyasi Yaşamdaki Küfür ve Şirkin Yansımaları:

Kur’ân’da:

 وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ 

 Her kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse onlar kâfirlerin ta kendileridir. (5/Mâide, 44)

Açıklama: Allah’ın şeriatını reddedip laik-demokratik sistemleri benimseyen ve helal-haramı beşerî meclislerle belirleyen anlayışlar siyasî anlamda tağuta itaattir ve küfürdür. İslâm’a göre hüküm sadece Allah’a aittir.

c. Ekonomik Yaşamdaki Küfür ve Şirkin Yansımaları:

Kur’ân’da:

اَلَّذ۪ينَ يَأْكُلُونَ الرِّبٰوا لَا يَقُومُونَ اِلَّا كَمَا يَقُومُ الَّذ۪ي يَتَخَبَّطُهُ الشَّيْطَانُ مِنَ الْمَسِّۜ

Faiz yiyenler, şeytanın dokunduğu (cin çarpmış) kimse gibi (kabirlerinden) kalkarlar. (Bakara, 2/275)

Açıklama:

Faizi helal görerek uygulamak, İslâm ekonomisini değil kapitalist sistemi tercih etmek, zekâtı yok sayıp malda Allah’ın hakkını tanımamak ekonomik şirk ve küfürdür. Modern finans sistemleri bu bâtılın en açık örneklerindendir.

d. Kanun Koyma Yetkisinin Allah’a Değil, Beşere Verilmesi:

Kur’ân’da:

 اِنِ الْحُكْمُ اِلَّا لِلّٰهِۜ اَمَرَ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّٓا اِيَّاهُۜ 

“Hüküm yalnız Allah’a aittir. O, sadece kendisine kulluk etmenizi emretmiştir.” (Yusuf, 12/40)

Açıklama: Laiklik ve sekülerizm, beşeri kanunları din üstü görerek “ilah” konumuna çıkarmaktadır. Bu doğrudan tevhidin reddi, tağutun tasdiki ve şirk sistemine rızadır.

e. Evliya ve Salihleri İlahlaştırma:

Kur’ân’da:

وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ شُفَعَٓاؤُ۬نَا عِنْدَ اللّٰهِۜ 

Allah’ı bırakıp, kendilerine hiçbir zarar ve fayda vermeyecek şeylere ibadet ediyor ve: “Bunlar, bizim Allah katındaki şefaatçilerimizdir.” diyorlar. (10/Yûnus, 18

9- Hadis/Sünnet’te La İlahe’nın Tefsiri;

“Hristiyanların Meryem oğlu İsa’yı ilahlaştırdığı gibi siz de beni yüceltmeyin. Ben sadece Allah’ın kuluyum. ‘Allah’ın kulu ve Rasûlü’ deyin.” (Buhârî, 3445)

Açıklama: Salih kulları aşırı yücelterek onlardan yardım istemek, türbe kültü, medet umma, dua ve ibadet yöneltme gibi fiiller modern şirk biçimidir ve İslâm’dan sapmadır. Evliya sevilir, ilahlaştırılmaz.

Şirk ve küfür; ister ilkel putlarla, ister modern ideolojilerle, ister bireysel heva ile, ister toplumsal normlarla olsun aynı hakikatin sapmasıdır: Allah’a ait olanı başkasına vermek. Bu da ancak “Lâ ilâhe illallâh” inancının tam anlaşılması ve uygulanmasıyla düzeltilebilir.

a.  “Kim ‘Lâ ilâhe illallah’ der ve Allah’tan başka ibadet edilenleri inkâr ederse…”

مَنْ قَالَ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَكَفَرَ بِمَا يُعْبَدُ مِنْ دُونِ اللَّهِ حَرُمَ مَالُهُ وَدَمُهُ، وَحِسَابُهُ عَلَى اللَّهِ

“Kim ‘Lâ ilâhe illallah’ der ve Allah’tan başka tapılanları inkâr ederse, onun malı ve canı haram olur. Onun hesabı Allah’a aittir.” (Sahîh Müslim, Kitâbu’l-İmân, 23)

Bu hadis, “Lâ ilâhe” ifadesinin şirk sistemlerini ve tüm bâtıl ilahları açıkça reddetmek olduğunu vurgular.

b.  “Lâ ilâhe illallah diyen cennete girer.” (Ancak bu, şirkten uzak olan için)

مَنْ قَالَ لَا إِلَٰهَ إِلَّا اللَّهُ، وَكَفَرَ بِمَا يُعْبَدُ مِنْ دُونِ اللَّهِ، دَخَلَ الْجَنَّةَ

“Kim ‘Lâ ilâhe illallah’ der ve Allah’tan başka ibadet edilenleri inkâr ederse, cennete girer.” (Müsned Ahmed, 3/472; Sahîh li-gayrihî)

Burada “inkâr” vurgusu, sadece Allah’ı kabul etmenin yetmediğini, bâtılı da reddetmek gerektiğini gösterir.

c.  “Lâ ilâhe illallah diyene cennet haram olmaz.”

إِنَّ اللَّهَ قَدْ حَرَّمَ عَلَى النَّارِ مَنْ قَالَ لَا إِلَٰهَ إِلَّا اللَّهُ، يَبْتَغِي بِذَٰلِكَ وَجْهَ اللَّهِ

“Allah, ‘Lâ ilâhe illallah’ diyen ve bunu Allah’ın rızasını kazanmak için söyleyen kimseye cehennemi haram kılmıştır.” (Buhârî, Kitâbu’r-Riqâq, 51; Müslim, İmân, 46)

Bu da gösterir ki, bu sözü sırf dille değil, Allah için ihlâs ve şirkten uzak bir kalple söyleyen kimse kurtuluşa erer.

d.  “Ümmetimden kim Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmadan ölürse…”

مَنْ مَاتَ وَهُوَ يَعْلَمُ أَنْ لَا إِلَٰهَ إِلَّا اللَّهُ، دَخَلَ الْجَنَّةَ

“Kim ‘Allah’tan başka ilah olmadığını bilerek ölürse, cennete girer.” (Müslim, İmân, 26; Ahmed, 2/500)

Bilerek demek, şirk, küfür, tağut gibi bâtıl inançları bilerek terk edip, sadece Allah’a yönelmek anlamına gelir.

e. “Cenneti hak eden kimse”

مَنْ شَهِدَ أَنْ لَا إِلَٰهَ إِلَّا اللَّهُ وَحْدَهُ لَا شَرِيكَ لَهُ… أَدْخَلَهُ اللَّهُ الْجَنَّةَ

“Kim ‘Allah’tan başka ilah yoktur, O’nun ortağı yoktur’ diyerek buna şehadet ederse… Allah onu cennete koyar.” (Buhârî, 7373; Müslim, 16)

Burada da “ortağı yoktur” ifadesiyle şirkten arındırılmış bir tevhid kast edilmektedir.

11- Selef ve Dört Mezhep İmamlarının Açıklamalarış

“Lâ ilâhe” demek, Allah’tan başka ibadet edilen, itaat edilen, hüküm koyucu tanınan, yüceltilen her şeyi açıkça reddetmek demektir.

Kim bu inkârı yapmazsa, yani Tağutu reddetmezse, Beşerî sistemleri (demokrasi, laiklik vb.) meşru görürse,

Allah’tan başka birinin hükmünü kabul ederse,

Sahte ilahları tanır, sever, yüceltirse,

Salih kullara veya başka varlıklara dua ederse,

Hevâsını ilah edinmeye devam ederse…

O kişi “Lâ ilâhe” demiş olsa bile, bu sözüne uygun yaşamazsa, bu sözü sadece dille söyler ama kalple reddetmezse, gerçek anlamda Müslüman olmaz. Çünkü:

“Kim tâğutu inkâr eder ve Allah’a iman ederse, işte o, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır.” (Bakara 256)

Önce reddetmek, sonra iman etmek gerekir. Reddetmeden iman olmaz.

Yani “Lâ ilâhe” olmadan “illallah” fayda vermez.

İmam Ebu Hanife (rahimehullah): “el-Fıkhü’l-Ekber” eserinde şöyle der:

“İlah; kendisine ibadet edilen, ilahlık iddiası olan her şeydir. Allah’tan başka ilah yoktur demek; Allah’tan başka ibadet edilmeyi hak eden hiçbir varlık yoktur demektir.”

Yani burada “ilah” kavramı sadece tapanın zihninde oluşan değil, fiilen ibadet edilen her şeyi kapsar. Ve Ebu Hanife bu ibadet edilen şeylerin tamamını inkâr etmeden tevhidin gerçekleşmeyeceğini belirtir.

İmam Malik (rahimehullah):  “Allah arşta istiva etti” ayetinin nasıl anlaşılması gerektiği sorulduğunda şöyle cevap verir:

“İstiva malûmdur, keyfiyeti meçhuldür, ona iman vaciptir, hakkında soru sormak bidattir.”

Bu, Allah’ın ulûhiyetinde tek ve benzersiz olduğunu gösterir. “Lâ ilâhe” diyerek O’na benzetilen tüm varlıkları reddetmek gerekir.

İmam Şafiî (rahimehullah): Şöyle buyurur: “Tevhid; Allah Teâlâ’nın zatında, sıfatlarında ve fiillerinde eşi ve benzeri olmadığını bilmektir.”

Bu tanım “Lâ ilâhe”nin reddedişini açıklar: Yani Allah’a eş koşulan, O’na benzetilen, O’nun yerine koyulan her şeyin reddi.

İmam Ahmed b. Hanbel (rahimehullah): Şöyle der:

“Lâ ilâhe illallah; kalple inanmak, dille söylemek ve bâtıl olan her şeyi terk etmekle olur.” (Usûlü’s-Sünne, İmam Ahmed)

Buradaki “bâtıl olan her şeyi terk etmek” ifadesi, ‘lâ ilâhe’ yani inkârın bizzat kendisidir.

İbn Teymiyye (rahimehullah): Şöyle der:

“Lâ ilâhe illallah; kalple Allah’tan başkasına yönelen her şeyi terk etmeyi, sadece Allah’a yönelmeyi gerektirir.” (Kitâbü’t-Tevhîd)

“Bu kelimenin iki rüknü vardır: Birincisi inkâr (nefy) yani ‘lâ ilâhe’; ikincisi ispat yani ‘illallâh’tır. İkincisi, birincisinin üzerine kuruludur. Eğer inkâr yoksa, ispatın hiçbir değeri yoktur.”

İbn Kayyim el-Cevziyye (rahimehullah): Diyor ki:

“Tevhid iki kısımdır: İnkâr ve ispat. Lâ ilâhe ile bütün sahte ilahları reddetmeden, illallâh ile Allah’ı kabul etmek şirkle karışır.” (el-Kâfiyetu’ş-Şâfiye)

Sonuç Olarak

“Lâ ilâhe”, sadece dille tekrarlanan bir cümle değil; kalbi sahte tanrılardan, tağutlardan, ideolojilerden, putlaşmış liderlerden, geleneklerden ve nefsin arzularından arındıran bir inkılaptır. Selef âlimleri ve dört mezhep imamı, bu inkâr boyutunun tevhidin esası olduğunu açıkça belirtmişlerdir. Çünkü tasfiye olmadan tahliye, inkâr olmadan iman olmaz.

Share this content:

Yorum gönder

You May Have Missed