Resulullah’ın Hayatı: Müşriklerin Teklifleri
Allah Resulü aleyhissalatu vesellem ashabıyla beraber gizli davetten sonra açık davette insanları Allah’ı birlemeye, şirki, küfrü ve putlara ibadet etmeyi terk etmelerini ve islama davet ederken, Müşrikleri top yükün Resulullaha ve Müslümanlara karşı sert ve katı davranmaya başladılar. Öyle ki onlar ilk önce daveti akamete uğratabilmek için ilk önce alay, hakaret, sataşma, fiziksel saldırı ve bunla beraber ekonomik boykot ile İslam’a ve Müslümanlara hayatı zindan etmeye çalışıyorlardı.
Resulullah ve Ashab’ının Tavizsiz Daveti;
Allah Resulü ve Ashabı öyle bir iman, ihlas ve samimiyetle Allah’ın davasına sarılmışlardı ki, onlar asla bu dinin dışında başka şeylerle amel etmiyorlardı. Onlar Rablerinin iradesine iman etmiş, onla amel eden ve asla dinde taviz vermiyorlardı. Kararlılıkla imanlarında sebat ediyorlar, Mekke’nin müşriklerini tüm olumsuzluklara rağmen, Allah’a davetle beraber onların şirkini, küfrünü ve putlarını yermek suretiyle muhalefet ediyorlardı.
Öyle ki Allah Resulü aleyhisselam ve ashabı iman lezzetini tattık’tan sonra onların karşısında bir dağ gibi duruyor, bir zaman korkak, pısırık ve konuşma cüretini bulamayan sahabe iman lezzetinden sonra sarsılmaz bir dağ gibi Mekke’nin müşriklerinin karşısında imanlarını gürlüyorlardı. Bu daveti durdurmak için Mekke müşrikleri bir araya geliyor, istişare yapıyor Muhammed ve Ashabını nasıl durdururuz konusunda çözüm yolları arıyorlardı, ilk çözüm olarak Resulullah’a teklifte bulunmaktı.
Müşriklerin Resulullah‘a Teklifte Bulunmaları;
Allah Resulü aleyhisselam Mekke müşriklerin saldırıları ve alayları karşısında istikrar, sebat ve Rabbinden aldığı imanla en iyi şekilde mukavemet ediyordu. Bu durum karşısında ziyan ve muhalefet gücünü kaybeden müşrikler artık taviz vermeyi kendilerince kabul ederek, Allah Resulü‘ne davasına karşılık teklifde bulunuyorlardı. Nitekim;
Bir gün, Kureyş kabilesi ileri gelenlerinden Utbe bin Rebia, bir grup müşrike,
“Ey Kureyşliler! Muhammed’in yanına gidip konuşsam ve kendisine bazı tekliflerde bulunsam, nasıl olur? Umulur ki, o bu tekliflerden bazılarını kabul eder, biz de arzusunu yerine getiririz. Böylece kendisi de belki bize karşı yaptıklarından vazgeçer.” diye teklif etti.
“Ey kardeşimin oğlu! Biliyorsun ki, sen aramızda şeref ve soy sop üstünlüğü bakımından bizden daha hayırlısın ve ilerisin. Ancak sen kavminin başına büyük bir iş açtın. Bu işle onların birliğini dağıttın, akılsız olduklarını söyledin. Tanrılarını ve dinlerini kötüledin. Onların gelmiş geçmiş baba ve atalarını kafir saydın. Şayet beni dinleyecek olursan, sana bazı tekliflerim olacak. Bunlar üzerinde düşünüp taşınmanı istiyorum. Belki bazılarını kabul edersin!”
“Söyle ey Velid’in babası! Seni dinliyorum.” deyince, Utbe tekliflerini sıralamaya başladı:
“Sen ortaya attığın bu mesele ile şayet mal ve servet elde etmek gayesinde isen, mallarımızdan sana hisse ayıralım, hepimizin en zengini olasın.”
“Eğer, bir şeref peşinde isen, seni kendimize reis yapalım.”
“Yok eğer bu sana gelen, görüp de üzerinden atmaya kuvvetin yetmeyen bir evham, cinlerden, perilerden gelme bir hastalık ve sihir ise, doktor getirtelim, seni tedavi ettirelim. Seni kurtarıncaya kadar mal ve servetimizi harcamaktan geri durmayalım.”
Utbe tekliflerini yapmış ve susmuştu. Konuşma sırası Resulullah aleyhisselam’a gelmişti. Utbe’ye,
“Ey Velid’in babası, söyleyeceklerin bitti mi?” diye sordu.
Utbe’den, “Evet” cevabı gelince, Resulullah,
“O halde, şimdi sen beni dinle.” dedi ve besmele çekerek Fussilet Suresinin 1-36 arasındaki ayetlerini vakar ve heybet içinde okumaya başladı:
Sureyi secde ayetine kadar okuyup secde eden Rasulullah aleyhisselam, Utbe’ye döndü ve,
“Ey Velid’in babası, okuduklarımı dinledin! Artık gerisini sen düşün!” dedi.
Kur’an’ın nazmındaki i’caz, manasındaki tatlılık Utbe’nin çehresini birden değiştirmişti. Öyle ki, bunu Kureyşliler fark ettiler. Birbirlerine söylendiler:
“Vallahi, Ebu’l-Velid, çehresi değişmiş olarak dönüyor!”
Yanlarına gelince,
“Ne getirdin, anlat bakalım?” diye sordular.
Utbe,
“Vallahi, ben, ömrümde benzerini hiç işitmediğim bir kelam işittim. Yemin ederim ki, o ne şiirdir, ne sihirdir ne de kehanettir!” dedikten sonra sözlerine şöyle devam etti:
“Ey Kureyş topluluğu! Beni dinleyin de, hatırım için bu işin peşini bırakın, bu adamdan vazgeçin! Ondan uzak durun, ona dokunmayın! Yemin ederim ki, benim ondan dinlediğim söz, büyük bir haberdir. Siz onu, sizin dışınıza kalan Arap taifelerine bırakırsanız daha iyi etmiş olursunuz. Onlar, ona engel olurlar. Eğer o, Araplara üstün gelirse, onun hakimiyeti sizin hakimiyetiniz, onun şerefi sizin şerefiniz demektir. Onun sayesinde insanların en mes’ud ve bahtiyarı olursunuz.”
Utbe’nin konuşması, Kureyşlilerin hiç de hoşuna gitmedi. Tepki göstererek,
“Ey Velid’in babası! Gene o, seni dili ile büyülemiş.” dediler.
Sözlerinin dinlenmediğini gören Utbe ise, “O halde, istediğinizi yapın!” diyerek yanlarından uzaklaştı. (İbni Hişâm, Sîre, 1/313-314; Taberî, Tarih: 2/225.)
Onlar bu teklifi yaparlarken Allah azize ve celle Resulüne ayet indirerek davetine odaklanmayı istemekteydi;
يَٓا اَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَۜ وَاِنْ لَمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُۜ وَاللّٰهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ
Ey Resûl! Rabbinden sana indirileni (insanlara) tebliğ et. Şayet bunu yapmazsan (Allah’ın) risalet (mesajını) tebliğ etmemiş/vazifeni yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Şüphesiz ki Allah, kâfirler topluluğunu hidayet etmez. (5/Mâide, 67)
ثُمَّ جَعَلْنَاكَ عَلٰى شَر۪يعَةٍ مِنَ الْاَمْرِ فَاتَّبِعْهَا وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ
Sonra seni, (ilahi) emre dayalı bir şeriat üzere kıldık. Ona uy. Bilmeyenlerin hevalarına/arzularına uyma. (45/Câsiye, 18)
يُر۪يدُونَ لِيُطْفِؤُ۫ا نُورَ اللّٰهِ بِاَفْوَاهِهِمْ وَاللّٰهُ مُتِمُّ نُورِه۪ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ
Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Kâfirler istemese de Allah, nurunu tamamlayacak olandır. (61/Saff, 8)
İkinci Teklif;
Taberani ve İbn Ebi Hatim’in yaptığı rivayete göre, İbn Abbas şöyle demiştir: Kureyş’in ileri gelenleri, Resulullaha mal vermek suretiyle Mekke’deki en zengin adamdan daha zengin olmasını, kadınlarından da istediğiyle evlenmesini sağlayacaklarını ve buna karşılık Onun putlara dil uzatmamasını, onları kötü olarak anmamasını teklif ettiler. Sonra da şunu ilave ettiler;
Eğer bu teklifimize rıza göstermezsen bari sen bizim tanrılarımıza bir yıl ibadet et! diye ikinci bir teklifte bulundular. Bunun üzerine;
قُلْ اَفَغَيْرَ اللّٰهِ تَأْمُرُٓونّ۪ٓي اَعْبُدُ اَيُّهَا الْجَاهِلُونَ
De ki: “Ey cahiller! Bana, Allah’tan başkasına ibadet etmemi mi emrediyorsunuz?” (39/Zümer, 64)
Abdurrezzak’ın Vehb’den yaptığı rivayete göre;
Kureyş kafirleri, ikinci defa Resulullah dediler ki: İster misin, biz sana bir yıl uyalım ve sen de bir yıl süreyle bizim dinimize dönersin. Böylece aramızdaki ihtilaf kalkmış olur. Bunun üzerine Allah azze ve celle Kafirun Suresi’ni indirdi;
قُلْ يَٓا اَيُّهَا الْكَافِرُونَۙ
De ki: “Ey Kâfirler!”
لَٓا اَعْبُدُ مَا تَعْبُدُونَۙ
“Ben, sizin ibadet ettiklerinize ibadet etmem.”
وَلَٓا اَنْتُمْ عَابِدُونَ مَٓا اَعْبُدُۚ
“Siz de benim ibadet ettiğime ibadet edecek değilsiniz.”
وَلَٓا اَنَا۬ عَابِدٌ مَا عَبَدْتُمْۙ
“Ben de sizin ibadet ettiklerinize ibadet edecek değilim.”
وَلَٓا اَنْتُمْ عَابِدُونَ مَٓا اَعْبُدُۜ
“Siz de benim ibadet ettiğime ibadet edecek değilsiniz.”
لَكُمْ د۪ينُكُمْ وَلِيَ د۪ينِ
“Sizin dininiz size, benim dinim bana.” Kafirun: 1-6)
Bu sureden sonra müşriklerin teklifi karşısında müfessir alimlerimizin kalem dokuz ayetinin de bunla ilintili olduğunu ve mekke müşriklerin Resul’ün taviz vermek suretiyle davasını bozma, akamete uğratmak ve hedefinden alıkoymak için teklifte bulunduklarını söylemişlerdir;
وَدُّوا لَوْ تُدْهِنُ فَيُدْهِنُونَ
Onlar, senin kendileriyle uyum içinde olup yumuşamanı istediler. Onlar da uyum gösterip sana karşı yumuşayacaklardı. (68/Kalem, 9)
İbn Abbas, Atiyye, ed-Dahhak ve es-Süddi dedi ki: Senin de kafir olmanı arzu ettiler. Böylelikle onlar da küfürleri üzere devam edip gideceklerdi.
El-Ferrâ ve el-Kelbi dedi ki: Sen yumuşayacak olsan, onlar da sana karşı yumuşarlar.
Davetin İlk Yıllarında Tekfir Ahkamının İşletilmesi;
Allah Resulü Mekke’nin müşrikler ile olan davetine baktığımızda daha ilk yıllarda henüz Ebu Bekir radiyallahu anh iman etmeden önce Mekke müşriklerini şirk ve küfrü isnat ederek onları tekfir ediyorlardı. Nitekim hadislerde;
Utbe b. Rebia Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek: “Ey kardeşimin oğlu! Sen aramızda bildiğin (gibi değerli bir) konumdasın. Ama kavmine öyle bir şey getirdin ki bununla onların birliğini bozdun, akıllılarını aptallıkla suçladın, ilahlarını ve dinlerini kötüledin ve babalarını tekfir ettin. Şimdi beni dinle sana bir takım tekliflerde bulunacağım…” demişti. (Siyretu İbn-i Hişam”, sf. 293 vd.)
“Ey kardeşimin oğlu! Biliyorsun ki, sen aramızda şeref ve soy sop üstünlüğü bakımından bizden daha hayırlısın ve ilerisin. Ancak sen kavminin başına büyük bir iş açtın. Bu işle onların birliğini dağıttın, akılsız olduklarını söyledin. Tanrılarını ve dinlerini kötüledin. Onların gelmiş geçmiş baba ve atalarını kafir saydın. ((İbni Hişâm, Sîre, 1/313-314; Taberî, Tarih: 2/225.)
Ebu Bekir radıyallahu anh Müslüman olmadan önce Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile arasında geçen bir olayda, İbn-i İshak’ın naklettiğine göre olay şu şekilde cereyan etmişti: ‘’Ebu Bekr, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile karşılaşır ve ona ‘Ey Muhammed! İlahlarımızı terk ettiğin, akıl(lı)larımızı aptallıkla suçladığın ve babalarımızı tekfir ettiğine dair Kureyş’in söyledikleri doğru mudur?’ der. Rasulullah sallallâhu aleyhi ve sellem’de ona bunun doğru olduğunu anlatır. (Siyretu İbn-i İshak”, 1/44. ayrıca bkz. “Delailü’n-Nübüvve”, 2/33, 468)
Kıssa’dan Çıkarılacak Dersler;
1- Müslüman davetinde Resulullah’ın Rabbani metoduna bağlıdır asla ideolojik metotlara başvuramaz.
2- Müslüman Akidevi açıdan asla kâfirlerin karşısında taviz veremez. Onlarla aynı platformda işbirliği yapmak asla söz konusu olamaz.
3- Müslüman sebat, istikrar, ihlas, samimiyet, sabır ve mukavemet ile mücadele etmesi.
4- Müslümanlar davetlerinde birlik, beraberlik, dayanışma, yardımlaşma ve tüm olumsuzluklar karşısında bir duvarın tuğlaları gibi olmaları.
5- Dinin sahibinin Allah olduğunu unutmamak ve Allah’ın onaylanmadığı hiçbir girişimde bulunmamak.
6- Müşriklerin mal, mülk ve makam gibi tekliflerine asla tamah etmemek.
7- Onların akidevi tekliflerinin küfür olduğunu ve Allahla bağların koparılması demek.
8- Onların taviz teklifleri şirkin meşrulaştırılması ve toplumun sapmasına sebep olmasıdır.
9- Dava hiçbir şekilde dünyevi ve maddi çıkarlar uğruna harcanamaz.
10- Müslümanlar davetlerinde müşriklere tekfir etmeleri onların şirkini ve küfürünü ilan etmelerinin vacip olması.
11- Onlara karşı muhalefet, mukavemet ve inançlarının batılılığının ilan edilmesi.
12- Müslümanlar ile müşrikler saflarını ayırmak ve asla taviz vermeyerek onlardan ayrı bir millet olmaları gerektiğinin bilinci.
Gürsel Gürbüz
Share this content:
Yorum gönder