×

Rasulullah’ın Hayatı: Açık Davet Süreci.

Rasulullah’ın Hayatı: Açık Davet Süreci.

Allah Resulü aleyhissalatu vesellem gizli davetten sonra artık Rabbinden aldığı emir ile açık bir davet yöntemini devreye soktu, öyle ki gizli teşkilatlanma devam ederken o Mekke’de ve Ashâb-ıyla beraber açık bir şekilde tevhid-i ilan ediyordu.

Üc Yıllık Gizli Davet Dönemi;

Bu dönemde mü’minler ile müşrikler bir arada yaşıyorlar, öyle ki onların aralarında bir çatışma bir kavga bir sürtüşme yok. Mü’minler kâfirlerin ilahlarına saldırmıyor, putlarına sövmüyor ve açıktan muhalefet etmiyorladı, bu süreçte onlar gizli davetin sebeplerine sarılarak kimseye hissettirmeden davet yapıyorlardı.

Bu dönemde Müslümanlar imanlarını yaşıyorlar, müşriklerin küfür ve ilahlarını reddediyorlar. Günlük ticaretlerini yapıyorlar, taviz vermeden akidevi bir açıdan müşriklerle asla bir platform bir anlaşma ya da akidevi açıdan bir ilişki söz konusu değildi.

Gizli Davetin Hikmetleri;

Gizli davet, hiç şüphesiz hikmetleri ve aynı zamanda basiret sahipleri için ibret ve dersler vardır. Bu açıdan Allah azze ve celle yeryüzünde ilahi yasalarıyla müdahale ederek dünya egemenliğini Rabban’i yasalara göre yönetilmesi için davetin sıfır noktasında gizli davetin olmasını gerekli kıldı ve üç önemli hikmeti vardır;

1- Sağlam bir kadronun meydana gelmesi.

2- Güçlü bir teşkilatın oluşması.

3- Davetin yok olmasına engel olmak.

Açık Davetin İlanı;

وَاَنْذِرْ عَش۪يرَتَكَ الْاَقْرَب۪ينَۙ 

Yakın akrabaların olan aşiretini uyararak (işe başla). (26/Şuarâ, 214)

Üçüncü yıldan sonra davetin açık bir şekilde yapılmasıdaki hikmet artık kadrosu belli olan, mukavemet, muhalefet davet ve aynı zamanda mücadele edecek bir teşkilatın varlığı sebebiyledir. Dolayısıyla Müslümanlar bir kadro meydana getirecek ve bu kadronun sonucunda muhalefet, mücadele, cihad ve bir davet yöntemini ortaya koyacaklardır.

Bu öyle bir kadrodur ki daha sonraları Aşere-i Mubaşşere/Cennetlikle Müjdelen on kişinin ve dört raşit halifeler bu kadronun içinden çıkmıştır ve bu kadronun liderliğinde Bizans ve Pers imparatorluğu darmadağın etmiş ve dünyanın dört bir yanına islam davet ve fetihleri gitmiştir.

Bu kadro kahramanlıklarıyla, iman, ihlas, takvaları, cihad ve fedakarlıklarıyla tüm insanlığa örnek olmakla beraber ilahi öğretilerek taviz vermeden sımsıkı sarılan kimselerdi.

Safların Açık Bir Şekilde Ayrılışı;

Müslümanlar bu davet sürecinde Akidevi, sosyal, siyasi, ekonomik, ahlaki ve bir yaşam programı olarak kâfirlerden ayrılmış onlardan beri olduklarını ilan etmişlerdi. 

وَالرُّجْزَ فَاهْجُرْۙ 

Pislikleri (putları, şirki ve müşrikleri) terk et. (Müddesir: 5)

وَاصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَاهْجُرْهُمْ هَجْرًا جَم۪يلًا 

 Onların söylediklerine karşı sabret. Ve onları güzel bir biçimde (müminin vakar ve izzetine yakışır bir tarzda) terk et. (Muzemmil:10)

Müslümanlara baskı, dayatma, işkence ve benzeri her türlü müdahale, müslümanların saflarını sıklaşmasına, imanların artmasına ve müslümanların vicdan sahibi kimler tarafından takdirle ve merhametle karşılanıyordu.

Bu cemaatin bireyleri cemaatin yöneticilere bağlı kalacak ve onlardan bağımsız hareket etmeyecek ve onların izni ile belli görevler ve mesuliyetler verilmek suretiyle çalışma yapıyorlardı.

Resulullah Gibi Gizli Davet Cemaatler İçin Şart Mı?

Hiç şüphesiz tarihin her bir yerinde dikta zalim ve ilahi öğretileri muhalefet eden yönetimler ve topluluklar olmuştur.

Kanaatimce Resulullah’ın gizli davet ve gizli teşkilatı bizim için örnek niteliğindedir ve bu da konjektör ve yönetim tipi olan bölgelere göre değişiklik arz etmektedir.

Beşar Esad gibi bizantinist/ladini laik konumunda olan zalim bir yönetimde müslümanların gizli davet yapması, gizli teşkilatlanması ve sonra güçlü bir kadro oluştuktan sonra davetlerine ilan etmeleri söz konusu iken, demokrasinin fikir özgürlüğü yasasına binaen gizli davete gerek olmadığına bunun apaçık bir şekilde yapılması gerektiğine ve teşkilatın da gizli olması gerektiği kanısındayım.

Bu Dönemde İbadet ;

Davetin açık olması ve ilan edilmesi mü’minlerin ibadetlerinde asla taviz vermelerini gerektirmez. Bilakis onlar hangi durumda olursa olsunlar Allahın haram ve helallerine göre bir hayat yaşayacaklar, Allahın emrettiği farzların yerine getirmekle mesuldürler ve bu konuda hiç kimse bir cevaz ya da kendisi için bir mazeret arayamaz. 

Resulullah aleyhisselam ve Ashab-ı Mekke’de ilk dönemlerde Miraç Hadise’ne kadar her günde sabah ve akşam olmak üzere ikişer rekat şeklinde iki vakit namaz kılıyorlard, bu ibadetlerinde asla taviz vermiyorla ver Mekke müşriklerin bulunmadığı gizli, kuytu ve onların görmediği yerlerde ibadetlerini eda ediyorlardı.

Allah Resulü aleyhissalatu vesellem Cuma ayeti inzal olduğu halde Mekke’de cuma namazı kılmamıştır. Bunun temel sebebi O gün Mekke’de baskı, dayatma, işkence hatta Resulullah’ı öldürme planları varken böyle bir süreçte cuma namazını kıldırmak çok güçlü idi. Çünkü cuma namazı bir topluluğun bir araya geldiği siyasi bir ibadet niteliğini taşıyordu ve bunun için gerekli olan emniyet, güven, huzur ve benzeri şeyler söz konusu olması gerekiyordu. Mekke’de bu illet yoktu Ama ne zaman ki Allah Resulü aleyhisselam Mekke’de hicret eder etmez ilk cuma namazını hicret esnasında Medine’ye yaklaşık bir saatlik mesafede bulunan Rauna Vadisi’nde cuma namazını kıldırmıştır. Halbuki orası’da daru’l küfür’dü.

Aynı şekilde Resulullah Mekke’de iken daha önce Musab bin Umeyr ve Saad bin Zurare cuma namazı kılma izni verildiği ile ilgili rivaeytler söz konusudur. 

Dar’ül küfürde cuma namazı kıldırılır mı bu yukarıda ifade ettiğimiz gibi güven, emniyet ve İslam’a zarar verecek unsurların olmaması cuma namazını kılmasına sebep iken, tehdit, zülüm, müminlere işkence ve emniyetin olmaması cuma namazının farz niyetini düşürdüğünü görüyoruz. Dolayısıyla konjektör neyi gerektiriyorsa duruma göre cuma namazı farz duruma göre farziyeti düşer.

Müşriklerin Alayları;

Allah Resulü aleyhisselam davetini yaparken fiziki işkenceden önce alay, ötekileştirme, tehdit, hakaret ve benzeri kötülükler ile karşılaşıyordu, öyle ki müşrikler bu konuda aşırı giderek Allah Resul’ünün tahkir ediyorlardı böyle bir durumda iken şu ayet inzal edildi;

فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَاَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِك۪ينَ 

Emrolunduğun (tevhidi) açıkça ortaya koy ve müşriklerden yüz çevir. (15/Hicr, 94)

Bu süreçte Müslümanlar çatışma, kavga, kan dökme, silaha sarılma ve fiziki sürtüşme yasaktı. Her ne kadar müşrikler bu konuda kabul edilmeyecek kötülük yapsalar da Müslümanlara düşen iman amel ve davetten başka bir şey değildi. Nitekim;

وَعِبَادُ الرَّحْمٰنِ الَّذ۪ينَ يَمْشُونَ عَلَى الْاَرْضِ هَوْنًا وَاِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلَامًا 

Rahmân’ın kulları yeryüzünde tevazu ile yürür. Cahiller kendilerine sataştığı zaman: “Selam olsun size!” derler. (25/Furkân, 63)

Müşriklerin İslam Akidesini Red Ediyor;

Resulullah aleyhisselam aslında yeni bir din getirmemişti. İbrahim’in dini olan bir dini asli unsuru üzere getirmişti. Öyle ki  müşrikler Hanif dinini bidat, hurafe ve mitolojik anlayışlarıyla bozmuş olmakla beraber Müslümanlarla ortak ibadet yönleri söz konusuydu. Nitekim mü’minler Mekke’nin müşrikleri gibi hac yapıyor, umre yapıyor, sadaka, ramazan ayında oruç tutuyorlar ve benzeri bir çok ibadetlerde örtüşüyor ve İslam davetinde Mekke’nin müşrikleri bu meselede Müslümanları eleştirmiyorlardı.

İslam Daveti Başlıca Dört Eksenden Oluşuyordu;

1- Bir olan ve hükmeden bir Allah’a davet. 

2- Muhammed (s.a.v) Allahın Resulü olduğuna.

3- Ahiret ve tekrar diriliş olduğuna davet. 

4- Mü’minlerin muhalefet, mücadele, davet ve taviz vermemesi.

1- Bir olan ve hükmeden bir Allah’a davet. Mekke müşrikleri putları ilahlaştırması ve onlara ilahi bir makam vermesi sebebiyle Allah’ı birlemiyorlardı ve Allah’a yapılması gereken ibadet çeşitlerini kurban, yemin, sığınma, dua, yardıma, çağırma, şefaat ve benzeri ibadet olgularını Allahla beraber ya da Allah dışında putlara veriyorlardı. İşte İslam bunu reddediyor, muhalefet ediyor ve bunun bir cahiliye olduğunu söylerken, bu müşriklerin eziyetlerine sebep olan birinci unsurdu.

2- Muhammed (s.a.v) Allahın Resulü olduğuna. Muhammed aleyhissalatu vesselam’in risaletini kabul etmeme gerekçeleri: Allah’ın bir melek indirmelidi ya ve  Allah apaçık bir mucize indirmeli şeklinde inandıkları halde kibir, inat ve çıkar sebebiyle Resulullah’ın Resulüğünü inkar ettiler.

3- Ahiret ve tekrar diriliş olduğuna davet. Ahiretin varlığına, tekrar diriliş, hesap, cennet ve cehennem gibi akidevi unsurları inkar etmeleriydi. Nitekim Resulullah onlara diriliş, uyanış, hesaba çekilip, cennet ve cehennemin varlığını anlatınca, bu onların akidelerine ters olması sebebiyle bu üç ana sebepten dolayı Müslümanlar ile çatıştılar.

4- Mü’minlerin muhalefet, mücadele, davet ve taviz vermemesi. Müslümanların davetlerinde müşriklerin ilahlarını, onların putlarını ve onların ahiret inancını inkar etme, onların şirklerini apaçık bir şekilde muhalefet ediyor, batılı olduğuna ilan ediyor ve onları tekfir ediyorlardı, işte bu bu dört asıl sebepten dolayı Müslümanlara eziyet, işkence, hicret ve dünyayı dar ediyorlardı.

İslam’ın Evrensel Bir Din Olduğunun İlanı; 

Allah Resulü aleyhissalatu vesellem safa tepesinde toplanan müşriklere bu dinin tüm insan ve cinlere gönderildiğini ve benim de Allahın peygamberi olduğumu ve tüm insanların buna inanması gerektiğini, bu dinin her iklim her coğrafya ve koşulda evrensel bir din olduğunu ifade ederek bir davet yapmıştı.

Her renk, ırk, kültür ve toplumdan olan insanlar bu dine girmekle mükelleftir. Öyle ki Suheyl bin Rumi, Habeşli Bilal ve daha niceleri takva,  ihlas ve bağlılıklarıyla bu dine girerek bu dinin öncüleri oldular.

Müşrikler, İslamı İki Sebebden Dolayı Kendileri İçin Tehlike Olarak Görüyorlardı;

1- Allahın birliğine yani şirk, küfür, cahiliye kalıntılar, tağut ve Allah dışında ne kadar ibadet edilen varlık ve nesne varsa onun reddedilip ilahi yasalara göre yaşamak.

اَجَعَلَ الْاٰلِهَةَ اِلٰهًا وَاحِدًاۚ اِنَّ هٰذَا لَشَيْءٌ عُجَابٌ 

 “İlahları tek bir ilah mı yaptı? Gerçekten bu çok ilginç/şaşılacak bir şeydir.” (38/Sâd, 5)

2- Sosyal, siyasi, ekonomik, ahlaki bir yaşam programı olarak eşitlik esasına göre yaşamaları. Öyle ki Mekke müşrikleri efendi-köle, zengin-fakir, zayıf-güclü ayrımı yaparak adaletsizlik, zülüm ve her türlü dışlanmayı yaşıyordü. Tam da bu düşünce mekke toplumun sistemine ve düşüncesiyle çatışıyordu ve bunun için davetin kabul edilmesi zorlaşıyordu.

Özellikle efendi ile kölenin eşit olması ve üstünlüğün ancak takva’da olduğu kriteri mekke müşriklerin davetin kabul edilmesine engel teşkil ediyordu. 

Nitekim: Mekke fethi’nde Bilal’i Habeşi fethi esnasında Kabe’nin üzerine çıkarak tevhid kelimesini haykırırması söz konusu olduğunda daha henüz Müslüman olan Ebu Cehilin kızı Cuveyriye şöyle diyordu: Ömrüme yemin ederim ki o senin ismini yüceltti, biz namazlarımızı kılarız fakat sevdiklerimizi öldürenleri asla sevmeyiz. Aslında Muhammed’e gelen bu peygamberlik babama da gelmişti fakat o kavmine ters düşmemek için bunu kabul etmedi, demiş. (İbni Hişam)

Haris bin Hişam ise vay başıma gelenler, keşke bugünleri görmeden ölseydim, keşke Bilal’in Kabenin üzerinde zırlamasını ve anırmasını duymasaydım.

Bunu duyan ve aralarında en doğru konuşan Süheyl bin Amr diyordu ki: Eğer Allah bu yaşananları sevmiyorsa kesinlikle gidişat değiştirecektir, yok eğer Allah teala‘nın hoşuna gidiyorsa bu şekil devam etmesini sağlar demişti.

Gürsel Gürbüz.

Share this content:

Yorum gönder

You May Have Missed