×

Ders: ”La İlahe İllallah’’ın Şartları Nelerdir?

Ders: ”La İlahe İllallah’’ın Şartları Nelerdir?

Hiç şüphesiz ki, insanı küfürden kurtarıp iman dairesine sokan, tevhid akidesinin temelini oluşturan en yüce söz “Lâ ilâhe illallah” ifadesidir. Bu kelime, sadece dil ile söylenen kuru bir söz değil; kalple tasdik, dille ikrar ve amelle ispat isteyen büyük bir ahittir. Bu sözün bir yönüyle inkâr ve reddi (“Lâ ilâhe”), diğer yönüyle kabul ve tasdiki (“illallah”) vardır. Bu bakımdan “Lâ ilâhe illallah”, hem bâtıl tüm ilahları reddetmek, hem de yalnızca Allah’ı ilah kabul ederek O’na boyun eğmektir.

Ancak bu büyük kelimenin kurtarıcı olması, birtakım şartlarla kayıtlıdır. Bu şartlar olmadan sadece lafzını söylemek, kişiyi gerçek anlamda mümin yapmaz. Tıpkı bir akdin geçerliliği için gereken şartlar gibi, “Lâ ilâhe illallah”ın da kişinin kalbinde kökleşmesi ve hayatına yön vermesi için bilgi (ilim), inkâr (nefy), kabul (isbat), ihlâs, samimiyet, amel, salih niyet, tevhidin gereğine bağlılık, tağutu reddetme ve Allah’a teslimiyet gibi bir dizi şartın yerine getirilmesi gerekir.

Bu şartlar, mü’minin sadece sözde değil; düşüncede, yaşam tarzında, siyasette, ahlakta, ibadette, dostlukta ve düşmanlıkta da tevhide bağlı bir hayat sürmesini zorunlu kılar. Çünkü tevhid sadece bir inanç ilkesi değil, aynı zamanda hayatın tamamını kuşatan bir teslimiyet programıdır. 

1. İlim (العلم) – Bilgi ile Bilmek;

Lâ ilâhe illallah kelimesi, bilinçli olarak, içeriğiyle, neyi reddedip neyi kabul ettiğini bilerek kalp, söz ve amellerin gereklerini yerine getirmeyi ifade eder. Cehaletle, manayı ve gereklerini yerine getirmeden tekrar etmek, tevhidi gerçekleştirmez.

فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا ٱللَّهُ

“Bil ki, Allah’tan başka ilah yoktur.” (Muhammed, 47/19)

Bu ayet, önce “bil” (فَاعْلَمْ) diyerek bilgiye öncelik verir. Tevhidin ilimle söylenmesi ve amelin gereklerini açıkça ortaya koymayı gerektirir.

Sünnet’ten Delil:

من مات وهو يعلم أنه لا إله إلا الله دخل الجنة

“Kim Allah’tan başka ilah olmadığına bilerek ölürse cennete girer.” (Müslim, İman, 26)

Rasulullah (s.a.v), sadece söylemenin değil, bilerek söylemenin önemini vurgular.

Selef Âlimlerinden:

İbn Teymiyye: “Tevhidin temeli ilimdir. Lâ ilâhe illallah, bilmeyen ve manasını anlamayan kimse için sadece bir sözden ibarettir.”

İbn Kayyım el-Cevziyye: “Bir insan bu kelimeyi söyler ama neyi reddettiğini ve neyi kabul ettiğini bilmezse, imanı sahih olmaz.”

Usûl ve Kaide Açısından:

Kaide:

الجهل ليس عذرا في أصل الدين – “Dinin temelinde cehalet mazeret değildir.”

Usûlî kural:

“İlmin öncesinde söz veya amel makbul olmaz.”

(الأصل في الدين: العلم قبل القول والعمل)

İslam, körü körüne bir kabulleniş değil, bilinçli bir teslimiyettir. Tevhid; ilimle aydınlanmış bir kalpten çıkan şahitliktir.

Bugün birçok insan “Lâ ilâhe illallah” der ama neyi reddettiğini bilmez. Demokrasi, laiklik, kapitalizm gibi sistemleri “din dışı” kabul etmez. Bu durumda “ilahları” tanımamış olur. Tevhid, şirk sistemlerini ilimle tanıyıp reddetmeyi, sadece “Allah’tır hüküm koyan” diye bilmeyi gerektirir.

2. Yekîn (اليقين) – Şüpheden Arınmış Kesin İnanma;

“Yekîn”, Lâ ilâhe illallah kelimesine hiçbir tereddüt ve şüphe taşımadan, kesin bilgiyle ve tam bir güvenle iman etmektir. Kalbinde bu şehadete dair bir tereddüt olan kişi, gerçek anlamda mümin değildir.

Kur’an’dan Deliller;

إِنَّمَا ٱلْمُؤْمِنُونَ ٱلَّذِينَ آمَنُواْ بِٱللَّهِ وَرَسُولِهِۦ ثُمَّ لَمْ يَرْتَابُواْ

“Gerçek müminler, Allah’a ve Resûlü’ne iman eden, sonra da hiç şüpheye düşmeyen kimselerdir.” (Hucurât, 49/15)

أُو۟لَٰٓئِكَ عَلَىٰ هُدًۭى مِّن رَّبِّهِمْ ۖ وَأُو۟لَٰٓئِكَ هُمُ ٱلْمُفْلِحُونَ

“İşte onlar Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler. Ve onlar kurtuluşa erenlerdir.”

(Bakara, 2/5)

Sünnet’ten Delil:

أشهد أن لا إله إلا الله وأني رسول الله لا يلقى الله بهما عبد غير شاك فيهما إلا دخل الجنة

“Lâ ilâhe illallah ve Muhammedün Resûlullah şehadetini, şüphe etmeksizin söyleyerek Allah’a kavuşan hiçbir kul yoktur ki cennete girmesin.” (Müslim, 26)

Selef Âlimlerinden:

İmam Ebu’l Hasan el-Eş’arî:

“İman, kalbin kesin tasdikiyle olur. Şüphe, onu zedeler. Yekin ise imanın nurudur.”

İmam Ahmed b. Hanbel:

“Şüpheyle söylenen tevhid fayda vermez. Yekin (kesinlik), kalpten olmalı ve hiç sallanmamalıdır.”

Usûl ve Kaide Açısından:

لا يصح الإيمان مع الشك – “Şüpheyle iman sahih olmaz.”

Usûl kuralı:

الإيمان هو التصديق الجازم – “İman, kesin bir tasdiktir.”

İslam’ın özü, Allah’a güvenerek teslim olmaktır. Şüphe eden kişi ne teslim olur ne de tevekkül edebilir. Tevhid, sağlam bir inanç zeminine basar. Kalpte zerre kadar kuşku varsa, bu bina çürük olur.

Bugünün dünyasında insanlar “Allah vardır” derken, aynı zamanda seküler ilkelere, beşeri ideolojilere, batı felsefesine, hatta kader planına bile şüpheyle bakabiliyor. Bu, Tevhid ile çelişir. Lâ ilâhe illallah diyen bir kişi, Allah’ın hükmünden, dininden, vaadinden ve tehdidinden asla şüphe etmemelidir.

3. Kabûl (القبول) – Teslimiyetle Kabul Etmek;

“Lâ ilâhe illallah” kelimesini yalnızca bilmek ve kesin inanmak yetmez; bu hakikati kabul etmek, onun tüm gereklerini tasdik etmek, emirlerine itaat, yasaklarından kaçınmak da gerekir. Kabul etmeden, sadece sözle ifade etmek münafıklık olur.

Kur’an’dan Deliller:

ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانُوا۟ إِذَا قِيلَ لَهُمْ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا ٱللَّهُ يَسْتَكْبِرُونَ

“Onlara ‘Lâ ilâhe illallah’ denildiğinde, kibirlenip kabullenmezlerdi.” (Sâffât, 37/35)

Bu ayet, “Lâ ilâhe illallah”ı kabul etmeyenlerin kâfir olduğunu gösterir.

وَمَن يُسْلِمْ وَجْهَهُۥٓ إِلَى ٱللَّهِ وَهُوَ مُحْسِنٌۭ فَقَدِ ٱسْتَمْسَكَ بِٱلْعُرْوَةِ ٱلْوُثْقَىٰ

“Kim ihsan sahibi olarak Allah’a yönelirse, o muhakkak sapasağlam kulpa (tevhide) tutunmuştur.” (Lokmân, 31/22)

Sünnet’ten Delil:

قيل للنبي صلى الله عليه وسلم: قل لا إله إلا الله تفلح، فأبى وقال: أَجَعَلَ ٱلْآلِهَةَ إِلَٰهًۭا وَٰحِدًا

“Peygamber (s.a.v) onlara ‘Lâ ilâhe illallah deyin kurtulun’ dedi. Onlar da ‘İlahları tek bir ilah mı yaptı?’ dediler.” (Müsned-i Ahmed, Taberî Tefsiri 38/10)

Bu hadis, müşriklerin Lâ ilâhe illallah’ın içeriğini bildikleri ama kabul etmediklerini ortaya koyar.

Selef Âlimlerinden:

İmam Nevevî: “İmanın şartı, sadece inanmak değil, onu kalple tasdik ve şer’i anlamda kabul etmektir.”

İbn Teymiyye: “Tevhidin manasını bilip kesin inansa bile, onu kabul etmeyen müşriktir. Firavun gibi.”

Usûl ve Kaide Açısından:

مجرد العلم لا يكفي بدون القبول والانقياد

“Bilgi tek başına yetmez; kabul ve teslimiyet gerekir.”

Usûl kuralı:

الرد على الله ورسوله كفر وإن كان عن عناد لا عن جهل

“Allah ve Resulü’ne karşı gelmek, bilerek olmasa bile, inatla olursa küfürdür.”

İslam, hem bilmeye hem de kabul etmeye çağırır. Kalbiyle reddeden, İslâm dairesine giremez. Çünkü iman, yalnızca “doğru” demek değil, “doğruya boyun eğmek”tir.

Bugün bazı kişiler Tevhid’i bilir, “Lâ ilâhe illallah” der, ama Allah’ın hükümlerini reddeder:

Allah’ın şeriatını değil, laikliği tercih eder.

Allah’ın ahlakını değil, Batı kültürünü savunur.

Allah’ın emirlerine değil, partilerin ya da ideolojilerin hükümlerine bağlı kalır.

Bu kişi Tevhid’i kabul etmemiş, sadece tekrar etmiş olur. Bu da imanı geçersiz kılar.

4. İnkiyâd (الانقياد) – Boyun Eğip İtaat Etmek;

“Lâ ilâhe illallah” kelimesini kabul eden kişi, aynı zamanda Allah’ın emirlerine tam bir itaat ve teslimiyet göstermek zorundadır. İnkiyâd, kalp ve bedenle Allah’a yönelip, O’nun şeriatına boyun eğmek demektir.

وَأَنِيبُوٓاْ إِلَىٰ رَبِّكُمْ وَأَسْلِمُوا۟ لَهُۥ

“Rabbinize yönelin ve O’na teslim olun.” (Zümer, 39/54)

فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتَّىٰ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لَا يَجِدُوا۟ فِىٓ أَنفُسِهِمْ حَرَجًۭا مِّمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا۟ تَسْلِيمًۭا

“Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem yapmadıkça, sonra da verdiğin hükümden içlerinde bir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” (Nisâ, 4/65)

Bu ayet, inkiyâdın imanın olmazsa olmazı olduğunu gösterir.

Sünnet’ten Delil:

لا يؤمن أحدكم حتى يكون هواه تبعاً لما جئت به

“Sizden biri, arzusu benim getirdiğime tabi olmadıkça iman etmiş olmaz.” (İmam Nevevî, 40 Hadis)

Selef Âlimlerinden:

İmam Şâfiî: “İman, sadece bilgi değil; kabul ve itaatle tamam olur.”

İbn Receb el-Hanbelî: “İnkiyâd, kalbin ve bedenin şer’i hükümlere boyun eğmesidir. Buna karşı gelen, Lâ ilâhe illallah’ı boşa çıkarmıştır.”

Usûl ve Kaide Açısından:

لا إيمان بلا عمل – “Amelsiz iman yoktur.” (Yani en azından teslimiyetle itaat şarttır.)

Usûl kuralı:

الانقياد شرط في صحة الإيمان

“İnkiyâd (itaat), imanın sahih olması için şarttır.”

İslam, lafzî bir inanç değil, fiilî bir teslimiyettir. İnkiyâd; kalpte başlar, amellerde görünür. Müslüman demek, Allah’a teslim olan demektir. Tevhid de bu teslimiyetin temelidir.

Bugün insanlar Allah’a iman ettiğini söylese de, O’na teslim olmaz:

Allah’ın helâl ve haramlarına itaat etmez.

Allah’ın hükmünü değil, mahkeme ve anayasa sistemlerini esas alır.

Aile, ticaret, eğitim, siyaset gibi alanlarda Allah’tan başka kanun koyuculara boyun eğer.

Bu, Lâ ilâhe illallah’ın inkârıdır, çünkü Tevhid yalnız söylemekle değil, inkiyâd ile tamam olur.

5. Sıdk (الصدق) – Doğruluk ve Sadakatle Söylemek;

“Sıdk”, doğruluk ve samimiyetle “Lâ ilâhe illallah” demektir. Bu, sözle değil sadece lafla değil, gerçekten ve içten bir şekilde kalp ve dilin uyum içinde olması gerektiğini ifade eder. Kişi, sözdeki doğruluğu amelleriyle de desteklemelidir. Sadece dil ile iman eden kişi, içten samimi olmamalıdır.

Kur’an’dan Delilli

يَٰٓأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا۟ ٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَقُولُوا۟ قَوْلًۭا سَدِيدًۭا

“Ey iman edenler, Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin.” (Ahzâb, 33/70)

وَقَالَتِ ٱمْرَأَتُ فِرْعَوْنَ رَبُّ ٱبْنِ لِى عِندَكَ بَيْتًۭا فِى ٱلْجَنَّةِ وَنَجِّنى۟ مِن فِرْعَوْنَ وَعَمَلِهِۦ وَنَجِّنى۟ مِن ٱلْقَوْمِ ٱلظَّٰلِمِينَ

“Firavun’un karısı şöyle dedi: ‘Rabbim, nezdinde bana cennette bir ev yap ve Firavun’dan, onun yaptıklarından ve zalim kavminden beni kurtar.” (Tahrîm, 66/11)

Bu ayet, doğru ve samimi bir dilek ve sözün değerini ve gerekliliğini anlatır. Sözde doğruluk, samimiyet ve içtenlik gereklidir.

Sünnet’ten Delil:

من قال لا إله إلا الله مخلصا من قلبه دخل الجنة

“Kim ‘Lâ ilâhe illallah’ı kalben samimi olarak söylerse, cennete girer.” (Müslim)

Bu hadis, samimi ve doğru bir şekilde Lâ ilâhe illallah diyen kişinin müjdeyi alacağını belirtir.

Selef Âlimlerinden:

İbn Teymiyye: “Kalpteki inanç, doğru ve samimi bir şekilde ifade edilmelidir. Aksi takdirde sadece dilde kalan bir iman fayda vermez.”

İmam Şâfiî: “İman, yalnızca doğru söz söylemekle değil, aynı zamanda amellerle de doğrulamalıdır.”

Usûl ve Kaide Açısından:

الإيمان قول وعمل – “İman, söz ve amelden oluşur.”

Ve sadece dil ile ifade edilen değil, amelle desteklenen iman geçerlidir.

Usûl kuralı:

الصدق في القول والعمل

“Sözde ve amelde doğruluk esastır.”

İslam’ın temeli, sadece doğru sözle değil, doğru yaşam ve doğru eylemle tamamlanır. İman, samimiyet ve içtenlikle dilde ve amelde de doğru olmayı gerektirir. Çünkü doğruluk İslam’ın ruhudur.

Bugün, insanlar sıkça Allah’a inandıklarını söyleseler de, bu sözleri ile hayatları arasında bir çelişki olabilir:

Sadece kelimelerle değil, içsel ve dışsal amellerle de doğruluğun göstermesi gerekir.

Dilde doğruyu söyleyen, ama işinde, ticaretinde, sosyal ilişkilerinde yalan söyleyen ya da haksızlık yapan kimse, bu samimiyetten yoksundur.

Bu durum, Lâ ilâhe illallah’ın doğruluğunun eksik olduğunun bir göstergesidir. Gerçek iman, sadece sözle değil, amellerle de sadık olmaktır.

6. İhlas (الإخلاص) – Samimiyetle İman ve Amel Yapmak;

İhlas, yalnızca Allah için yapılan tüm amellerde samimiyet ve temizlik anlamına gelir. Bir kişi, Allah’a ibadet ederken, gösteriş, riya veya başkalarını memnun etme amacı gütmeden, sadece Allah’ın rızasını kazanmak için çalışmalıdır. Lâ ilâhe illallah demek, sadece Allah için yaşamak, yalnızca O’nun yolunda olmak anlamına gelir.

Kur’an’dan Deliller (Arapça ve Türkçe):

مَآ أُمِرُوا۟ إِلَّا لِيَعْبُدُوا۟ ٱللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُۥ ٱلدِّينَ حُنَفَآءَ وَيُقِيمُوا۟ ٱلصَّلَوٰةَ وَيُؤْتُوا۟ ٱلزَّكَاةَ ۚ وَذَٰلِكَ دِينُ ٱلْقَيِّمَةِ

“Onlara, sadece Allah’a ibadet etmeleri, dinlerini O’na has kılmaları, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmiştir. İşte doğru din budur.” (Beyyine, 98/5)

Bu ayet, dini yalnızca Allah’a has kılmanın ve samimi bir şekilde ibadet etmenin önemini vurgular.

Sünnet’ten Delil:

إنَّمَا ٱلْأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ وَإِنَّمَا لِكُلِّ ٱمْرِئٍۢ مَا نَوَىٰ

“Ameller niyetlere göredir ve her insan, niyet ettiği şeyin karşılığını alır.” (Buhârî, Müslim)

Bu hadis, bir amelin sadece Allah rızası için yapılması gerektiğini açıkça belirtir. Eğer bir ibadet, başkalarını etkileme, gösteriş gibi başka amaçlarla yapılırsa, bu amelin kabul edilmesi mümkün olmaz.

Selef Âlimlerinden:

İbn Teymiyye: “İhlas, kişinin Allah’a olan ibadetlerinde sadece O’nun rızasını gözetmesidir. Başka hiçbir niyetin bulunmaması gerekir.”

İmam Ahmed: “İhlas, kişinin amellerinde Allah’a yönelmesi ve yalnızca O’na ibadet etmesidir. Dinî amellerde gösteriş olmamalıdır.”

Usûl ve Kaide Açısından:

إِنَّمَا ٱلْأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ – “Ameller niyetlere göredir.” Ve niyet, Allah için olmalıdır.

الإخلاص شرط في قبول العمل

“Samimiyet, amellerin kabul edilmesi için bir şarttır.”

İslam, insanın Allah’a tam bir teslimiyetle ve ihlasla yönelmesi gerektiğini öğretir. İhlas, yalnızca Allah’ın rızasını gözeterek, O’na yönelmeyi gerektirir. İslam, amellerin dışsal görünüşünden ziyade, içsel niyetin doğruluğuna ve samimiyetine değer verir. Bu, İslam’ın ruhunu oluşturan bir özelliktir.

Günümüzde insanlar bazen dinî ibadetlerini gösteriş, toplumun onayı veya kişisel çıkarlar için yapmaktadır. Bu durum, ihlas eksikliğidir.

Örneğin, namaz kılmak, sadece toplum içinde “dindar” görünmek amacıyla yapılırsa, bu amelin kabul edilmesi mümkün değildir.

Zekât, sadece çevreden övgü almak ya da vergi gibi düşünülerek verilirse, Allah’ın rızasını kazanmak mümkün olmayacaktır.

İslam, gizlilik ve samimiyet temellidir. Lâ ilâhe illallah dediğimizde, her şeyde sadece Allah’ın rızasını hedeflemeliyiz.

7. Teklif (التكليف) – Allah’ın Şeriatına Göre Yaşamak

Teklif, Allah’ın insanlara belirli görevler yüklemesi ve bu görevlerin yerine getirilmesidir. Lâ ilâhe illallah demek, Allah’ın koyduğu kanunlara ve hükümlere itaat etmek, O’nun emirlerini ve yasaklarını kabul etmek anlamına gelir. Yani, bu şart, sadece Allah’a inanmayı değil, O’nun koyduğu şeriatla yaşamayı da içerir. Bu, günlük yaşamda Kur’an ve Sünnet’e uygun hareket etmeyi gerektirir.

Kur’an’dan Deliller;

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍۢ وَ لَا مُؤْمِنَةٍۢ إِذَا قَضَىٰ ٱللَّهُ وَرَسُولُهُۥٓ أَمْرًۭا أَن يَكُونَ لَهُمُ ٱلْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِۦۚ وَمَن يَعْصِ ٱللَّهَ وَرَسُولَهُۥ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَٰلًۭا مُّبِينًۭا

“Bir mümin erkeğin ve mümin kadının, Allah ve Resulü bir işin hükmünü verdiği zaman, o konuda kendi isteklerine göre hareket etme hakları yoktur. Kim Allah’a ve Resulüne karşı gelirse, şüphesiz o, apaçık bir sapıklığa düşmüştür.” (Ahzâb, 33/36)

Bu ayet, Allah’ın ve Resulünün hükmüne itaatin zorunluluğunu vurgular. Allah ve Resulü, müminlerin tüm yaşamında hüküm koyan tek merci olmalıdır.

Sünnet’ten Delil:

من أطاعني فقد أطاع الله، ومن عصاني فقد عصى الله

“Kim bana itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur; kim bana isyan ederse, Allah’a isyan etmiş olur.” (Buhârî)

Bu hadis, Allah’ın Resulüne itaat etmenin, Allah’a itaat etmekle eşdeğer olduğunu belirtir. Şeriatın her bir hükmü, Allah’ın iradesine dayalıdır ve ona itaat, yalnızca Allah’a itaat etmekle mümkündür.

Selef Âlimlerinden:

İbn Kayyim: “Allah’ın şeriatına uymak, Allah’a olan imanın en önemli göstergesidir. Kim ki şeriatla yaşamıyorsa, onun imanı eksiktir.”

İmam Malik: “Allah’ın koyduğu kanunlara uymak, insanın gerçek Müslümanlık yolunda ilerlemesidir. Şeriatın emirleri, hayatın her anında geçerlidir.”

Usûl ve Kaide Açısından:

الإيمان بالله يستلزم اتباع شريعته – “Allah’a iman etmek, O’nun şeriatına uymayı gerektirir.”

Ve şeriat, sadece ibadetlerle değil, tüm sosyal, ekonomik ve siyasi hayatla ilgilidir.

Usûl kuralı:

الحكم لله ورسوله – “Hüküm Allah ve Resulüne aittir.”

İslam’da insanın kendi iradesi, Allah’ın koyduğu hükümlere tabi olmalıdır.

İslam, hayatın her alanında Allah’ın emirlerine uymayı ve O’na teslim olmayı gerektirir. Lâ ilâhe illallah demek, Allah’ın şeriatına her yönüyle itaat etmek anlamına gelir. Bu, sadece ibadetleri değil, aile ilişkilerini, ekonomik düzeni, sosyal sorumlulukları, hukuk kurallarını ve toplumsal yapıyı da kapsar. İslam, insanları Allah’ın hükümlerine uygun bir hayat sürmeye çağırır.

Günümüzde birçok insan Allah’ın emirlerine sadece ibadetlerde uymayı yeterli görmektedir. Ancak, İslam’ın tüm yönlerini kabul etmek ve şeriatla yaşamak, toplumsal hayatın her alanında Allah’ın hükümlerine uygun hareket etmeyi gerektirir.

Örneğin, ekonomik sistemde, adaletli ticaret ve faiz yasakları gibi İslami hükümler, sadece ibadetlerde değil, toplumun düzeninde de geçerlidir.

Aile içi ilişkiler, iş hayatı, eğitim gibi alanlarda da şeriatın kurallarına uymak, Allah’ın iradesine uygun yaşamayı gerektirir.

8. Takdir (التقدير) – Allah’ın Kaderine İman Etmek;

Takdir, Allah’ın her şeyi önceden belirleyip hükmetmesi, her olayın O’nun izniyle meydana gelmesidir. Lâ ilâhe illallah demek, Allah’ın iradesini ve kudretini kabul etmek, O’nun kaderine teslim olmaktır. Her şeyin Allah’ın belirlediği takdirle gerçekleştiğini bilmek, kaderin Allah’a ait olduğunu kabul etmek ve buna iman etmek, bu şartı oluşturur.

Kur’an’dan Deliller;

إِنَّا كُلَّ شَىْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ

“Biz her şeyi bir takdirle yarattık.” (Kamer, 54/49)

Bu ayet, Allah’ın her şeyi bir kaderle yarattığını ve her şeyin O’nun izniyle olduğunu belirtir.

مَآ أَصَابَ مِن مُصِيبَةٍ إِلَّا بِإِذْنِ ٱللَّهِ

“Başınıza gelen hiçbir musibet yoktur, ancak Allah’ın izniyle gelir.” (Tegabün, 64/11)

Bu ayet, yaşadığımız her olayın ve başımıza gelen her musibetin Allah’ın izniyle gerçekleştiğini gösterir.

Sünnet’ten Delil:

قَدَرُ ٱللَّهِ أَعْلَمُ

“Allah’ın kaderi, her şeyin en doğrusudur.” (Müslim)

Bu hadis, Allah’ın takdirinin her şeyin en doğrusunu belirlediğini ve her olayın Allah’ın takdiri doğrultusunda gerçekleştiğini ifade eder.

Selef Âlimlerinden:

İbn Teymiyye:

“İman, Allah’ın takdirine teslim olmayı gerektirir. İnsan, başına gelen her şeyde Allah’ın iradesini ve takdirini kabul etmelidir.”

İmam Şafi:

“Takdir, Allah’ın her şeyin kudretiyle ilgili olarak karar verdiği bir düzenin parçasıdır. Her şey O’nun izniyle meydana gelir ve buna iman etmek gereklidir.”

Usûl ve Kaide Açısından:

القدر جزء من الإيمان بالله – “Kader, Allah’a iman etmenin bir parçasıdır.”

İman, Allah’ın takdirine teslim olmayı içerir.

Usûl kuralı:

كل شيء بيد الله – “Her şey Allah’ın elindedir.”

Allah’ın kudretine ve takdirine iman, Müslümanın temel inançlarındandır.

İslam, insanın karşılaştığı her durumda, başına gelen her olayda Allah’ın iradesine ve takdirine teslim olmasını öğretir. Lâ ilâhe illallah demek, yalnızca Allah’a inanmak değil, aynı zamanda Allah’ın takdirini kabul etmek ve ona teslim olmaktır. İslam, her şeyin bir amacı olduğunu, her olayın bir düzen içinde gerçekleştiğini ve Allah’ın her şeyin hikmetine sahip olduğunu kabul etmeyi gerektirir.

Günümüzde birçok insan kaderin farkında olmadan, karşılaştığı zorluklar veya başarılar karşısında Allah’ın takdirini göz ardı edebiliyor. Ancak, takdir imanının gücü, insanın başına gelen her durumda sabır ve tefekkür geliştirmesine yardımcı olur.

İş hayatı, sağlık problemleri, ailevi sorunlar gibi her türlü durumda, Allah’ın takdirine iman etmek, insanın iç huzurunu bulmasına ve daha güçlü olmasına yardımcı olur.

9. Rıza (الرضا) – Allah’ın Hükmüne Razı Olmak;

Rıza, Allah’ın her türlü şeri’at hükmüne ve takdirine gönüllü olarak razı olmayı ifade eder. Lâ ilâhe illallah demek, sadece Allah’a inanmayı değil, aynı zamanda O’nun hükümlerini kabul etmeyi ve O’nun iradesine teslim olmayı gerektirir. Bu, her durumda Allah’ın takdirine ve hükmüne gönülden razı olmak anlamına gelir.

Kur’an’dan Deliller;

وَرَضِيتُ بِاللَّهِ رَبًّۭا وَبِالإِسْلَٰمِ دِينًۭا وَبِمُحَمَّدٍۢ رَسُولًۭا

“Ben, Allah’ı Rabbim, İslam’ı dinim, Muhammed’i ise peygamberim olarak kabul ediyorum.”

(Ahzâb, 33/69)

Bu ayet, müminin Allah’ın hükmüne razı olduğunu ve O’nun iradesini kabul ettiğini ifade eder. İslam, kişinin Allah’ın hükmüne tam anlamıyla teslim olmasını gerektirir.

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍۢ وَ لَا مُؤْمِنَةٍۢ إِذَا قَضَىٰ ٱللَّهُ وَرَسُولُهُۥٓ أَمْرًۭا أَن يَكُونَ لَهُمُ ٱلْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِۦۚ وَمَن يَعْصِ ٱللَّهَ وَرَسُولَهُۥ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَٰلًۭا مُّبِينًۭا

“Bir mümin erkeğin ve mümin kadının, Allah ve Resulü bir işin hükmünü verdiği zaman, o konuda kendi isteklerine göre hareket etme hakları yoktur. Kim Allah’a ve Resulüne karşı gelirse, şüphesiz o, apaçık bir sapıklığa düşmüştür.” (Ahzâb, 33/36)

Bu ayet de, müminlerin Allah’ın ve Resulünün hükümleriyle razı olmaları gerektiğini vurgular. Rıza, her türlü emir ve yasakta Allah’ın iradesine teslim olmak demektir.

Sünnet’ten Delil:

عَنْ عَلِيٍّ رَضِيَ اللَّـهُ عَنْهُ قَالَ: “لَا يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّىٰ يَكُونَ اللَّـهُ وَرَسُولُهُ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِمَّا سِوَاهُمَا”

“Sizden hiç kimse, Allah ve Resulü, kendisinden başkalarından daha sevimli oluncaya kadar iman etmiş olmaz.” (Buhârî ve Müslim)

Bu hadis, müminin Allah ve Resulünün iradesine tamamen razı olmasının imanının temel bir şartı olduğunu ifade eder. Kişi, sadece Allah’a inandığını söylemekle yetinemez; aynı zamanda O’nun hükümlerine ve takdirine gönüllü olarak teslim olmalıdır.

Selef Âlimlerinden:

İbn Teymiyye: “İman, Allah’ın hükmüne razı olmakla tamamlanır. İnsan, başına gelen her durumda Allah’a ve O’nun takdirine razı olmalıdır.”

İmam Ahmed: “Gerçek teslimiyet, Allah’ın her türlü hükmüne gönüllü olarak rıza göstermektir. Bir mümin, Allah’ın iradesini kabul etmeli ve buna razı olmalıdır.”

Usûl ve Kaide Açısından:

الرضا بحكم الله من خصائص المؤمنين – “Allah’ın hükmüne razı olmak, müminlerin özelliklerindendir.”

Bir mümin, Allah’ın takdirine ve hükümlerine gönülden razı olur.

Usûl kuralı:

الرّضا جزء من الإيمان الكامل – “Rıza, kamil imanın bir parçasıdır.”

Bir müminin imanı, Allah’ın her hükmüne gönülden razı olmayı gerektirir.

İslam, Allah’a tam teslimiyet ve O’nun iradesine tam rıza göstermeyi gerektirir. Lâ ilâhe illallah demek, sadece Allah’a inanmak değil, aynı zamanda Allah’ın her türlü hükmüne gönülden razı olmayı da içerir. Müslüman, her türlü sınavda, musibette ve başarıda Allah’ın takdirine razı olmalı, her zaman O’nun iradesini kabul etmelidir. Bu, imanın bir gereğidir ve İslam’ın ruhuna uygun bir yaşamın temelini oluşturur.

Günümüzde, insanlar çoğu zaman kendi istekleri doğrultusunda yaşamayı tercih edebiliyorlar. Ancak İslam, insanın sadece Allah’a inandığını söylemekle yetinmeyip, Allah’ın hükümlerine ve takdirine teslim olmayı gerektirir. Bu, yalnızca ibadetlerde değil, toplumsal ilişkilerde, ekonomik yaşamda ve hukukta da geçerlidir.

Örneğin, sosyal sorunlarla karşılaşıldığında, zorluklar karşısında insanın Allah’ın kaderine razı olması ve sabır göstermesi gereklidir.

Dünya görüşlerinde ise Allah’ın iradesine uygun bir yaşam sürmek, kişinin her alandaki görevini yerine getirmesi için çok önemlidir.

10. İbadet (العبادة) – Yalnızca Allah’a İbadet Etmek;

İbadet, Allah’a özel bir şekilde yapılan her türlü iş, eylem ve davranıştır. Lâ ilâhe illallah demek, sadece Allah’a inanmak değil, aynı zamanda yalnızca Allah’a ibadet etmek ve O’ndan başka hiçbir varlığa ibadet etmeme taahhüdüdür. İbadet, her türlü manevi ve fiziksel eylemi içerir; yalnızca Allah’a yönelmek ve O’nun emirlerine uygun hareket etmek gerektirir.

Kur’an’dan Deliller

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ

“Ben cinleri ve insanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zâriyat, 51/56)

Bu ayet, Allah’ın insanları ve cinleri yaratmasının tek amacının O’na ibadet etmek olduğunu ifade eder. Lâ ilâhe illallah, Allah’a ibadet etmeyi kabul etmeyi ve başka hiçbir varlığa ibadet etmeyi reddetmeyi gerektirir.

إِنَّ الصَّلَاةَ وَالنُّسُكَ وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

“Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm, âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.” (En’am, 6/162)

Bu ayet, bütün yaşam ve ibadetlerin yalnızca Allah’a ait olduğunu belirtir. Müslüman, her türlü ibadetini yalnızca Allah için yapar ve başka hiçbir varlığa ibadet etmez.

Sünnet’ten Delil:

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللَّـهُ عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّـهِ ﷺ: “لَا تَحْقِرَنَّ مِنَ ٱلْمَعْرُوفِ شَيْـًۭٔا وَلَوْ أَنْ تَلْقَىٰٓ أَخَاكَ بِوَجْهٍ طَلْقٍۢ”

“Bir kimse, küçük bir iyiliği bile küçümsemesin. Hatta bir müslümana güleryüzle selam vermek bile bir ibadettir.” (Müslim)

Bu hadis, her türlü iyi davranışın ve güleryüzün bile bir ibadet sayıldığını ifade eder. İslam, ibadeti yalnızca Allah’a yönelik bir eylem olarak kabul eder.

Selef Âlimlerinden:

İbn Teymiyye: “İbadet, yalnızca Allah’a yönelmek, başka hiçbir varlığa ibadet etmeme anlamına gelir. İbadet, bütün amellerin en kutsal olanıdır ve yalnızca Allah’a yapılmalıdır.”

İmam Şafi: “İbadet, her türlü hareketin yalnızca Allah’a yönelik olması gerektiğini ifade eder. Kişi, O’na yakınlaşmak amacıyla her eylemi yapmalıdır.”

Usûl ve Kaide Açısından:

العبادة هي غاية الخضوع لله وحده – “İbadet, yalnızca Allah’a boyun eğmenin son noktasıdır.”

Her ibadet, sadece Allah’a yapılmalı ve hiçbir şekilde başkalarına yönlendirilmemelidir.

Usûl kuralı:

المقصود من العبادة هو التفرد لله – “İbadetin amacı, sadece Allah’a özgü olmalıdır.”

Her türlü ibadet, yalnızca Allah’a yöneltilmeli ve O’na yapılmalıdır.

İslam, bütün ibadetlerin yalnızca Allah’a yapılmasını ve Allah’tan başka hiçbir varlığa ibadet edilmemesini şart koşar. Lâ ilâhe illallah, sadece Allah’a iman etmekle kalmayıp, O’na ibadet etmeyi ve başka hiçbir varlıkla ibadet ilişkisine girmemeyi gerektirir. İslam’da, ibadet her türlü güzel ameli ve yararlı davranışı içerir. Allah’a yakınlaşma amacıyla yapılan her eylem bir ibadet olarak kabul edilir.

Günümüzde, insanların ibadet anlayışları bazen dar bir çerçeveye sıkışmış olabilir. Ancak, İslam, ibadeti her anı kapsayan bir yaşam biçimi olarak tanımlar.

İslam’ın ruhuna uygun olarak, toplumsal ilişkiler, iş hayatı, ailevi sorumluluklar ve günlük işler de birer ibadet olabilir.

Her eylem, Allah’a yönelik bir niyetle ve O’nun rızasını kazanma amacıyla yapıldığında, bir ibadet halini alır.

Örneğin, sosyal adaletin sağlanması, yardımlaşma, doğaya saygı ve başkalarına hizmet gibi eylemler, Allah’a ibadet etme anlayışıyla gerçekleştirilmelidir. İslam, her iyi ameli, Allah’a yöneltilen bir ibadet olarak kabul eder.

11. Tağut’un Reddedilmesi:

Tağut kavramı, İslam’da çok önemli bir yer tutar ve Lâ ilâhe illallah inancının bir parçası olarak, her türlü tağut ve şirk öğesinin reddedilmesi gerekir. Tağut, Arapça’da aşmak, taşmak, sınırı zorlamak anlamına gelir. İslami literatürde ise Allah’ın sınırlarını aşan her şey, yani Allah dışında ilahlık iddia eden ya da insanları Allah’ın hükümlerine karşı saptıran her şey tağut olarak kabul edilir.

Tağut, sadece putlar veya tanrılaşmış kişiler değil, aynı zamanda her türlü ideoloji ve sistem de olabilir. Bu yüzden tağut kelimesi çok geniş bir anlam taşır ve İslam’da tağutlara karşı olan tavır, imanın esaslarından biridir.

Kur’an’dan Deliller ve Anlamları

لَٓا اِكْرَاهَ فِي الدّ۪ينِ قَدْ تَبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّۚ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِنْ بِاللّٰهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقٰىۗ لَا انْفِصَامَ لَهَاۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ 

Dinde zorlama yoktur. Rüşd/Hak, batıldan (kesin bir biçimde) ayrılmıştır. Her kim (reddetmek, tekfir etmek, teberrî etmek suretiyle) tağutu inkâr eder ve Allah’a iman ederse kopması olmayan sapasağlam kulp (olan Kelime-i Tevhid’e) tutunmuş (ve İslam dinine girmiş) olur. Allah (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi bilen) Alîm’dir. (2/Bakara, 256)

Bu ayet, tağut’un reddedilmesi gerektiğini ifade eder. Tağut, Allah’ın hükümlerini inkar eden her türlü putlaştırılmış güç ve ideoloji olarak tanımlanır. Bu, kişinin Allah’a itaat etmesi yerine, Allah dışında her şeye itaat etmesi anlamına gelir. Kur’an, tüm tağutların reddedilmesi gerektiğini vurgular.

Selef Âlimlerinin Görüşleri:

İbn Teymiyye: “Tağut, Allah’tan başka her şeydir. Kişinin O’na itaat etmesi veya ona tapması, tağutlaştırmadır. Tağutlar, Allah’ın hükmüne karşı durarak insanları sapıklığa sevk eder.”

İbn Kayyım: “Tağut, Allah’tan başka her türlü güç ve otoritedir ki, insanlar onlara itaat eder veya bunları ilah edinirler. İslam’da bunların hepsi reddedilir.”

İslam, Allah’ın egemenliğini ve kendisinin tek otorite olduğunu savunur. Tağut, Allah’ın egemenliğine karşı olan her türlü fikir, sistem ve otoriteyi ifade eder. La ilaha illallah ifadesiyle birlikte tağutların reddi, Müslümanın hayatında en önemli ilkelerdendir. İslam, Allah’ın iradesinin tek egemen olduğu bir yaşamı esas alır. İslamî yaşamın ruhu, sadece Allah’ın emirlerine ve yasaklarına uygun bir yaşam sürmekle mümkün olur. Bu bağlamda, tağut, İslam’ın öğretilerine aykırı olan her türlü anlayışı kapsar.

Bugün, tağutlar sadece bireyler veya ideolojilerle sınırlı kalmayıp, aynı zamanda sosyal ve siyasi sistemler olarak da ortaya çıkmaktadır. Sekülerizm, laiklik, kapitalizm, demokrasi gibi dünya görüşleri, Allah’ın şeriatına ve hükümlerine karşıt olan ve insanları bu doğrultuda yönlendiren ideolojilerdir. Müslümanlar, bu tür sistemlere karşı dikkatli olmalı, tağutları reddederek sadece Allah’ın hükümlerine uymalıdır.

Tağut, İslam’a aykırı olan her türlü ilahlık, güç veya otoriteyi ifade eder. İslam, sadece Allah’a itaat etmeyi ve Allah’ın hükümleri doğrultusunda yaşamayı öğütler. Tağutlara itaat etmek, gerçek imanı zedeler ve kişiyi Allah’tan uzaklaştırır. Müslümanlar, bu tağutları reddederek Lâ ilâhe illallah inancını tam anlamıyla yerine getirmelidir.

Sonuç Olarak, 

“Lâ ilâhe illallah” sadece bir söz değil; hayatı baştan sona şekillendiren bir iman ve kulluk manifestosudur. Onun kurtarıcı olması, sadece dil ile telaffuz edilmesine değil; şartlarının bilinip kabul edilmesine, kalple tasdik edilip amelle yaşanmasına bağlıdır. Kim bu kelimenin gereği olan reddi ve kabulleri yerine getirirse, Allah katında mümin olur; kim de bu şartları ihmal eder veya yalnız lafzıyla yetinirse, o kişi sahih tevhid inancına ulaşamaz. Bugünün fitne ve ideolojik kirlenme çağında, Müslümanların bu kelimenin ruhunu yeniden diriltmeleri, imanlarını korumaları ve hayatlarını tevhid üzere inşa etmeleri hayati bir zorunluluktur. Çünkü tevhid varsa izzet, tevhid varsa kurtuluş vardır.

Share this content:

Yorum gönder

You May Have Missed