Kur’an’la Olan İlişkimiz Nasıl Olmalı?
Bugün yaşadığınız şu zaman diliminde ilahi nizam bugün egemen bir güç değil, din dersleri yasaklanmış ve bugün ümmet tam bir murdarlık ve keşmekeştliği yaşıyor. Hiç şüphesiz ki bu ümmeti murdarlıktan, delalettten, ayrılıktan, kötülükten, küfür ve kula kulluktan kurtaracak yegane yol tekrardan Kur’anı muhatap almak ve Resulullah’ın eğitim müfredatından geçen Ashab’ın Kur’an olan ilişkisini gözden geçirmekle sözkonusudur.
Kur’an’ı terk etmekle bölünmeyi, zülmü, sömürü ve her türlü kötülüğü yaşıyoruz. Gecemiz gündüzümüzden beter olmuş, yaşlımız, gencimiz, kadınlarımız ve her alanda kitapsızlığı yaşıyoruz.
Bugün yeryüzünün yerli ve yabancı kafirlerinin ayakları altında ezilmiş, parçalanıyor, dövülüyor, ötekileştiriliyor, hakları gasp ediliyor, değerlerimiz aşağılanıyor ve itibarımızı öldürülmüş. Öyle ki İslam coğrafyasında işgal olur, dünya bunu destekler, öyle ki bebekler, kadınlar, çocuklar en acımasız şekilde öldürülür, tecavüz olur ama dünya alkışlar, bu zulümlere ve işgallere yardım eder. Neden? çünkü onlar bizim kendisine nispet ettiğimiz islamdan korkarlar ve bunun için bizi Kur’an’dan alıkoyarlar.
Bize izzeti, onur ‘ u, istikbali, yeryüzü komutanlığı‘nı ve şeref fırsatını veren Kur’an‘ı terk ettik, okumadık, öğrenmedik, onunla amel etmedik, onla sosyal, siyasi, ekonomik, sanat, hüküm ve her alandaki ilahi ilmiyle bizi Kur’an‘dan alıkoymak için her cephede savaş açtılar. Nitekim İslam coğrafyası bu keşmişkeşliği Kur’an ‘ ın terk edilişine borçludur.
Bugün yeniden dirilişe ve uyanışa geçmenin yolu ilk önce imanı öğrenmek ve sonra Kur’an ile bağ kurmaktır. Öyle ki Kur’an öğrenme, anlama ve amel etme, onun tecvit kurallarından ya da mahreçlerini çıkarmasından daha önemli ve daha önceliklidir.
Toplum olarak kalbimizi Kur’an ‘ a açmadık, bilakis demokrasi ve laiklik gibi ideolojik dinlere kalbimizi açtık, şirke ve küfre düştük, dini terk ettik ve şu an yaşadığımız her türlü murdarlık olan, çocuk istismarı, tecavüz, ölüm, çatışma, ahlaksızlık, çıplaklık, fuhuş, uyuşturucu ve daha nice enva-i çeşit murdarlığı yaşamamıza sebep oldu.
Sahabe, onlar ki Resulullah aleyhissalatu vesselam‘in dizi dibinde Kur’an ‘ ın inişini/nüzul sebebini, hangi olay, hangi sebepten dolay ve hangi amaçla indiğini çok iyi biliyorlardı. Bu açıdan mü’minler Kur’an‘ın bu yöntemini bilmeleri gerekir, çünkü ashab bunu biliyordu ve öyle kur’anı anlıyordu.
Onlar Kur’an’ı kuru bir lafla ve yüzeysel okumuyorlardı. Bilakis, onlar Kur’an tecridi bir eğitim müfredatyla okuyor, öğreniyor ve onla amel ediyorlardı.
Nitekim Abdullah ibni Mesud radıallahu anh şöyle rivayet ediyor: Bizden biri on ayet öğrendiğinde onların anlamlarını öğrenip ve onlarla amel etmedikçe diğer ayetlere geçmezdi. (Taberi Cemiu’l Beyan)
Hatta bu meselenin daha iyi anlaşılması açısından sahabenin öğrencilerinden olan Ebu Abdurrahman es-Sulemi şöyle diyor: Sahabe bize on ayet öğrendiklerinde bu ayetleri amel açısından yerine getirmedikçe diğer on ayete geçmediklerini haber verdi. Onlar bize şöyle dediler: Biz Kur’an‘daki ilim ve ameli birlikte öğrendik, bizden sonra öyle bir topluluk gelecektir ki onlar Kur’an‘ı su gibi içecekler ancak okudukları damağına işaret ederek bunu aşamayacaktır. (Firayabi Fezailul Kur’an s 241)
İşte onlar, Allahın kitabını yavaş yavaş tane tane ayetlerini ezberliyor, öğreniyor manalarıyla amel ediyorlar ve ona davet ediyorlardı. Onlar ilahi öğretirlerle böyle bir ilişki içinde iken Allah onlara dünyada izzeti, onurunu tattırdı ve yeryüzünün düşmanlarini zelil etti.
Bu sebeple yüzeysel kuru ve kendisiyle amel edilmeyen Kur’an ‘ ın insana hiçbir değer ve özellik vermez. Nitekim Ömeribni Hattab radıyalllahu anhu şöyle diyor: Kur’an okuyan kimse sizi aldatmasın o sadece konuştuğumuz, dilimizde yer alan bir kelamdır. Ancak kimin onunla amel ettiğine bakın. (Hatip el-Bağdadi iktizaul ilmul amel s 71)
Kur’an insana kulluğu, itminanı ve esenliği tattırır. Kur’an onu Allah ile tanıştıran, Allahın rızasına, cennetine götüren ve Allahın ipidir. Kur’an’ın egemen olduğu yönetimlerde ve toplumlarda taklid, cehalet, sömürü, adaletsizlik, eşitsizlik, köle ve bağlılığı yok ederek ona tam bir özgürlük ve bağımsızlığı verir. Öyle ki o Kur’an sahabenin şahsında amel edildiğinde o günün iki süper gücü olan Bizans ve Pers imparatorluğu zillete düşmüş ve İslam Dünya komutasında egemen olmuştu.
Bugün yaşadığımız şu zaman diliminde, İslam coğrafyasındadaki yöneticiler ve hükümetler Allah’a ihanet etmiş, Kur’an’dan yüz çevirmiş, bugün İslam düşmanı olan yeryüzünün kâfirlerin emrinde onların boyundurluğunda zilleti, bağımlılığı, küfrü, şirki ve en murdar hayatı yaşıyor. Neden Allah’ın kitabı olmadığı içindir.
لَقَدْ اَنْزَلْنَٓا اِلَيْكُمْ كِتَابًا ف۪يهِ ذِكْرُكُمْۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ۟
Andolsun ki size, içinde sizi anlatan/sizi şerefe ulaştıracak (öğütler barındıran) bir Kitap indirdik. Akletmez misiniz? (21/Enbiyâ, 10)
Kur’an ayetleri bizim şanımızı, onurumuzu, izzetimizi koruyan ve yeryüzünde iktidarı veren kitabın ta kendisidir.
İşte bu açıdan Kur’an’ı okumak, öğrenmek, onunla amel etmek, onunla hükmetmek ona kanun, yasama ve yönetme açısından ölçü görmek ve ona iktidar vermek Allahın iradesi, Kur’an ‘ ın emri ve insanlığın kurtuluşudur.
Bu sebeple yeryüzünde ilahi yasaların egemen olması için Kur’an‘ı doğru şekilde okumak durumundayız. Nitekim İbni Abbas Radiyallahu anh kendilerine kitap verdiğimiz kimselerden bazısı onu hakkını gözeterek okurlar Bakara 121 ayeti hakkında şunu söylemiştir: Ona gerçek anlamda uyarılar.
O yüzden şunu bil ki Kur’an‘ı ezberlemeden önce öğren, iman meselelerini öğren, manasını kavra ve onunla amel etmelisin, çünkü amel ezberden öncedir.
Nitekim Ömer ibni Hattab radiyallahu anh Bakara suresini 12 yılda öğrenmiş ve ezberlemişti ve Bakara suresini tamamladığında bir deve kesti oğlu Abdullah radiyallahu anh ise Bakara suresini sekiz yılda öğrenmişti ve ezberlemişti. (Suneydi tebburul kur’an 99)
Ey kardeşim! Cennet‘le müjdelenen on sahabinin bir çoğu Kur’an‘ı ezberlemeden vefat etmişlerdir. Çünkü onlar her işten önce amel etme ve onunla hükmetmekle görevli olduklarını ve Kur’an ‘ ın ana temasının çok iyi biliyorlardı.
Nitekim Hasan Basri şöyle diyor: Resulullah sallallahu aleyhi sellem vefat ettiğinde Kur’an ‘ı ezberlemeyi çok önemli gördüklerinden ve kendilerini Kur’an ‘ ın anlamını ezberlemek muhkem ve müteşabih ayetleri ile amel etmek zorunda hissettiklerinden ashabından küçük bir grup dışında hiç kimse Kur’an‘ı tamamen ezberleyememişti.
Nitekim Abdullah ibni Mesud bu meseleyi ne kadar da güzel söylüyor: Gerçekten Kur’an‘ın lafızlarını ezberlemek bize zor onunla amel etmek ise kolay geliyordu, bizden sonrakileri ise Kur’an‘ı ezberlemek kolay onunla amel etmek zor gelecektir.
Dikkat et bu rivayet sahabenin Kur’an ‘ ı ezberleme de ihmal ettiği anlamına gelmez. Bilakis onlar Kur’an‘ı öğreniyor, onla amele ediyor ve yeryüzünde cihat sancağını açarak fetihler üzere fetihler gerçekleştiriyorlardı, çünkü onlar şunu çok iyi biliyorlardı ki, Kur’an‘ın en önemli öğretisi onu öğrenmek ve onunla amel edip onunla hükmetmektir.
Nitekim bir kişi Ebu Derda‘ya geldi ve dedi ki: Oğlum Kur’an ı ezberledi, bunun üzerine Ebu Derda Allah’ım onu bağışla. Kur’an ı ancak onu işiten ve ona itaat eden kimse ezberlemiştir, dedi. (Ebu Ubeyd fazailul kur’an ezkar s 196)
Kur’an‘dan önce imanı öğrenmek, tevhid-i bilmek küfrü ve onun kavramlarını bilmek Allah dışında ibadet edilen varlıkları reddetmek, Allahın tasdik ettiği, onayladığı ve kullarıyla farz kıldığı iman ve amelleri bir arada yaşamak gerçekleşmediği sürece kur’an ezberin hiçbir kıymeti yoktur.
Nitekim söylediğimiz bu meseleyi delillendiren sahabelerde Cundep bin Abdillah şöyle diyor: Biz güçlü kuvvetli delikanlılar iken Resulullah sallallahu aleyhi sellem ile birlikte idik, o bize Kur’an’dan önce imanı öğretti sonra Kur’an ı öğrendik, Kur’an’da imanımızı arttırdı. (İbni Mace Mukaddime 9)
Dolayısıyla Kur’an mesajını iman birimlerini onun onayladığı ve onaylamadıği her bir emir veya yasaklarını bilmek kişiye iman, şuur ve aynı zamanda Kur’an ile bağın güçlenmesine sebep olacaktır.
Nitekim Abdullah ibni Ömer radiyallahu anhşöyle diyor: Uzun bir dönem yaşadık o dönemde bizden biri Kur’an ‘ dan önce imanı öğrenirdi, ardından Muhammed sallallahu sellem’e bir sure iner o da bu suredeki helalleri haramları, emirleri, yasakları ve üzerinde düşünülmesi gereken şeyleri öğretirdi, sonra imandan önce Kur’an ı öğrenen kimseler gördüm onlardan biri Kur’an’ı başından sonuna kadar okuyor, ancak Kur’an ‘ın neyi emrettiğini, neyi yasakladığını ve üzerinde durup düşünülmesi gereken şeyleri bilmiyor, onu bozuk hurmaları atıp saçtığı gibi saçıyor. (Hakim Mustedrek 1, 91)
Bugün yaşadığımız şu zaman diliminde maalesef İmamlar, diyanet, ilahiyatçılar, tarikatçılar ve daha niceleri onların Kur’an ı ezberleyen kimseler olarak göreceksin ama onların imandan lezzet almayan, imanı bilmeyen, küfrü ve Allah dışında ibadet edilen varlıkları ayıramayan bilakis pasif, korkak, tembel, taviz veren hata şirki yaşayan kimseler olarak göreceksin.
Öyle ki onlar dini gündeme getirdiklerinde, Allahın kitabının sınırlarını belirleyen, Allahın onayladığı, Allahın razı olduğu ve emrettiği bir din değil. ,aaş aldığı kurum ve kuruluşun kendisine verdiği sınırlara göre bir kitap bir İslam inancını getirerek sınırlı, eksik yanlış ve hakikatleri gizleyen sahte bir din anlatan kimseler konumunda olmuşlardır.
Nitekim Ömer ibni Hattab‘ın Irak‘taki bazı valilerin bir takım kimlerin yüce Allahın kitabını ezberlemiş olduğu haberini verdiler. Bunun üzerine Ömer onlara o kimselere Beytu’l Malden bir miktar para verilmesini istedi, bir süre sonra Kur’an-ı ezberlemek isteyenlerin sayısı arttı. Ömer radiyallahu anh Kur’ân ı ezberleyenlerin sayısını yedi yüze ulaştığı yazıldı Bunun üzerine Ömer Rradiyallahu anh dini anlamadan önce Kur’an-ı ezberleme konusunda acele etmelerinden korkuyorum dedi ve onlara bir şey verilmemesini belirten bir yazı yazdı. Tartuşi el-havadis vel bida s 206)
Nitekim Hasan Basri rahimullah aleyh şöyle diyor: İlmini Kur’an’a uydurmayan onun ayetleri üzerinde düşünmemiş kimseler, vallahi Kur’an harflerinin ezberlenmesi ve hükümlerinin yok sayılması için gönderilmemiştir. Öyle ki onlardan biri bütün Kur’an’ı okudum onun tek bir harfini bile düşürmedim yani yanlış okumadım der. Allah’a yemin ederim ki o Kur’an’ın tamamını düşürmüştür. Kur’an ne onun ahlakında ne de amelinde görülür. Yine onlardan biri ben tek nefeste bir sure okurum der, vallahi bunlar ne Kur’an okuyucusu ne alim ne de Allah’tan korkan kimselerdi. Allah insanlar arasında onlar gibisini çoğaltmasın. (Tartuşi el-havadis vel bida s 209)
Kur’an Üzerinde Düşünme ve Onu Anlamanın Gerekliliği;
Hiç şüphesiz ki Kur’an’ın anlaşılması için düşünme, tefekkür, tezekkür, anlama ve onunla amel etmek gerçekten de Kur’an’ın ana temasıdır.
Nitekim Ebu Cemre şöyle dediği rivayet edilmiştir: İbn-i Abbas radiyallahu anha benim okunuşum seri hızlı okurum ben Kur’an üç gün veya gecede hatm ederim dedim. Bunun üzerine İbni Abbas Bakara Suresi bir gece boyunca okuyup onun üzerinde düşünmem bana senin dediğin gibi okumaktan daha hoş gelir dedi. Ebu ubeyd fezailul kuran s 157)
Onlar Kur’an‘ı okuduklarında kalplerini, akıllarını ve tüm organlarını harekete geçirecek şekilde okuyor, anlıyorlardı ve bunu amel boyutuyla görüntülüyorlardı.
Nitekim Abdullah ibni Mesud Kur’an ‘ ı şiir okur gibi hızlı hızlı okumayın. Çürük hurma gibi dağıtıp saçmayın, ibret verici ayetleri üzerinde durun ve kalplerinizi onunla harekete geçirin. Hiçbirinizin gayesi süreyi bitirmek olmasın. (Suyuti el itkan fi ulumil kuran 1, 104)
Kur’an’ı Yavaş Yavaş Okumak Anlamayı Sağlar;
Bu sebeple Müslüman Kur’an’ı tertil üzere yavaş, ağır ve odaklanacak şekilde Kur’an‘ı okuması gerekir.
Nitekim İbni Abbas’ın öğrencisi Mücahit’e bir adamın namazda Bakara ve Ali İmran surelerini seri şekilde okuduğu diğer bir adamı da Bakara suresini okuyuşün kurallarına riayet ederek ağır ağır okuduğu, kıyamların, ruklarının, secdeler ve oturuşların aynı olduğu söylendikten sonra hangisinin daha üstün olduğu soruldu, bunun üzerine Mücahid Bakara süresini okuyan daha üstündür dedi. Ardından şu ayeti okumuştur;
وَقُرْاٰنًا فَرَقْنَاهُ لِتَقْرَاَهُ۫ عَلَى النَّاسِ عَلٰى مُكْثٍ وَنَزَّلْنَاهُ تَنْز۪يلًا
Kur’ân’ı insanlara belli aralıklarla/ağır ağır okuyasın diye, bölümlere ayırdık ve onu parça parça indirdik. (17/İsrâ, 106)
Başka bir rivayetten Aişe annemize kendisine bazı insanların bir gecede bir veya iki defa Kur’an ‘ ın tamamını okudukları haber verilince şöyle dedi: Onların okudukları okuma sayılmaz. Ben bütün gece Resulullah aleyhissalatu vesellem ile birlikte uyanık idim, o bakara Ali İmran ve Nisa suresini okurdu, içinde müjde bulunan bir ayeti okuduğunda Allah’a dua eder onu isterdi, içinde korku veren bir tehdidin yer aldığı bir ayet okuduğunda ise Allah’a dua eder ona sığınırdı. (İbn Mübarek züht s 421)
Onlar Kur’an ayetlerini tekrar tekrar okuyarak etkisinde kalıyor müjdeli ayetler ise Allah’a duada bulunup istiyorlar, tehdit ayetlerde ise Allah’a sığınıp Allah’tan yardım istiyorlardı.
Nitekim Abbad b Hamza şöyle dediği rivayet edilir:
فَمَنَّ اللّٰهُ عَلَيْنَا وَوَقٰينَا عَذَابَ السَّمُومِ
“Allah bize lütfetti de bizi yakıp kavuran cehennem azabından korudu.” (52/Tûr, 27)
Ayetini okurken içeri girdim, yanında durdum, o ayeti tekrarlayıp duruyor, dua ediyordu bu durum uzayınca çarşıya gittim ihtiyacımı gördüm sonra döndüm o hala o ayeti tekrarlayıp duruyor ve dua ediyordu. (Muhammed bin Nasr muhtasar kıyamil leyl s 149)
Abdullah ibni Abbas sabah oluncaya kadar Rabbim benim ilmimi arttır. Taha 114 ayetini tekrarlamıştır. (Ebu Ubeyd fezailul kuran s 146)
Ömer ibni Hattab radıyallahu anh sabah oluncaya kadar üzerinde hiçbir şey ilave etmeden Fatiha süresini tekrarlamıştır. (Ebu Ubeyd fezailul kuran s 147)
Ebu Hamit el-Gazali’nin dediği gibi okuyuşa dilin, aklın ve kalbin ortak olmasıdır. Dilin okuyuştaki nasibi harfleri tertil üzere doğru şekilde okumak, aklın nasibi anlamları yorumlamak, kalbin nasibi ise söylenenlerden nasip alıp etkilenmektir. Dolayısıyla dil tertil üzere okur akıl tercüme eder ve kalp ibret alır. (Gazali ihyau ulumddin 1, 442)
Gürsel Gürbüz
Share this content:
Yorum gönder