×

Kur’an’da Neden Bazı Ayetler Savaş ve Şiddet Teşvik Ediliyor?

Kur’an’da Neden Bazı Ayetler Savaş ve Şiddet Teşvik Ediliyor?

Gürsel Gürbüz

Günümüzde bazı çevreler, İslam’ı karalamak ve Müslümanları itibarsızlaştırmak için Kur’an-ı Kerim’in ayetlerini bağlamından kopararak savaş, şiddet ve çatışma dini gibi göstermeye çalışmaktadır. Oysa Kur’an, insanlığa barış, adalet, merhamet ve özgürlük temelinde bir hayat nizamı sunar. Ancak bu düşmanca tutumlar, ya cehaletten kaynaklanmakta ya da ideolojik bir çarpıtma niyeti taşımaktadır. Bir metni anlamanın en temel şartı, onun indiği tarihsel, sosyal ve dilsel bağlamı dikkate almaktır. Kur’an ayetlerini gelişi güzel cımbızlayarak bütüncül bir anlayışa ulaşmak mümkün değildir. Bu yüzden İslam’a yöneltilen “şiddet” suçlamaları, hem ahlâkî hem de ilmî açıdan ciddi bir tutarsızlık ve art niyet göstergesidir.

1. İslam’da Savaşın Amacı ve Kapsamı;

Kur’an’da savaşla ilgili ayetler vardır, ancak bu ayetlerin tümü belirli bir bağlam içinde ve savunma ve zalimi durdurma amaçlı olmuştur. İslam’da savaş, ancak zulme uğramış, haksız yere saldırıya uğramış bir toplumun haklarını savunması için meşru kılınmıştır. Örneğin, Bakara Suresi 190. Ayet şöyle der:

“Allah yolunda, sizinle savaşanlarla siz de savaşın. Fakat aşırı gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.” (Bakara, 2:190)

Buradaki temel prensip, savaşın yalnızca savunma ve zalimler ile mücadele amacıyla, zulme karşı yapılması gerektiğidir. Savaş, sadece haksız saldırılar karşısında meşru bir yöntem olarak kabul edilmiştir. Bu, tüm savaşçıların bir arada yer aldığı bir saldırı değil, yalnızca savunma amacına yönelik bir durumdur.

2. Savaşın Sınırları ve Ahlaki İlkeler

İslam, savaşın da belirli ahlaki kurallar çerçevesinde yapılması gerektiğini vurgular. Örneğin, Kadınlara, çocuklara ve yaşlılara zarar vermek kesinlikle yasaktır. Savaş esirlerine iyi muamele edilmesi gerektiği Sünnet’te de belirtilmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Savaşta kadınlara, çocuklara ve yaşlılara zarar vermeyin. Ağaçları kesmeyin, hayvanları öldürmeyin, hatta savaşın ta kendisi de bir son çare olarak başvurulmalıdır.” (Buhari, Cihad, 106)

Bu, savaşın asla keyfi ya da zalimce yapılmadığını gösterir. Savaş, ancak zorunlu ve meşru bir savunma olmalı ve insan hakları her koşulda gözetilmelidir.

3. “Kafirlerle Savaşmak” Konusundaki Yanıltıcı Algı;

Kur’an’da kafirlerle savaşmak gibi ifadeler bulunduğu doğru olsa da, bu ayetlerin zamanına ve koşullarına bakıldığında, bunların savunma ve halklarını kula kul, şirki ve küfrü dayatarak özgürlüklerini alma amacına yönelik olduğu açıkça anlaşılır. Tevbe Suresi 5. Ayet gibi ayetler, genellikle Mekke’deki müşrikler ve İslam’a karşı savaş açanlar hakkında indirilmiştir. Bu ayetler, İslam’a karşı savaş açmış bir toplumla yapılan savunma savaşlarını ifade eder. Ayrıca bu ayetlerin bağlamı çok özel bir dönemi ifade eder ve her dönemde aynı şekilde uygulanması beklenemez. Ayetin tamamı şöyledir:

“Savaşın haram olduğu aylara girildiğinde, o zaman kafirleri bulduğunuz her yerde öldürün, onları yakalayın, kuşatın, her geçit yerinde onlara pusu kurun. Fakat eğer tövbe ederler, namazı kılarlar ve zekâtı verirlerse, onların yolunu açın. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Tevbe, 9:5)

Buradaki “kafirlerle savaşmak” ifadesi, Mekke müşriklerinin İslam’a karşı başlattığı savaş karşısında, savunma amacı taşıyan bir çağrıdır. Zira bu savaş, İslam’ı savunma ve kendi inançlarını özgürce yaşama hakkı için yapılmıştır. Bu bağlamda, İslam’ın savaşa ve şiddete verdiği önem, tamamen savunma, aikideye saldırı ve özgürlük mücadelesi ile ilgilidir.

Savaş Son Çare;

İslam, savaşı son çare olarak kabul eder. Rasulullah (s.a.v.)’in savaş için söyledikleri, barış ve sosyal huzurun ön planda tutulması gerektiğini gösterir. O, Medine’de yapılan Hudeybiye Antlaşması ve sonrasında başkalarına karşı barışı koruma adına birçok strateji geliştirmiştir. Savaş, İslam’ın özünde değil, barışın sağlanmasının en son çözümü olarak yer alır.

5. Selefî ve Âlimlerin Görüşü: Savaşın Şartları;

Selefî görüş, İslam’ın savaş hukukuna yaklaşımda oldukça dikkatli bir çizgi takip eder. İbn Teymiyye, savaşın meşru olabilmesi için belirli şartlar gerektiğini savunur. Ona göre, savaş ancak zulme uğrayan ve inançlarını savunmak için mücadele eden bir toplumun hakkıdır. Ayrıca, İslam savaşın şiddetini sınırlayarak sadece savunma amaçlı yapılmasına olanak tanır. Âlimler, savaşta şiddet kullanma noktasında çok dikkatli olunması gerektiğini belirtmişlerdir.

6. İslam’ın Genel Öğretilerine Uygunluk: Barışçıl Temel İlke;

İslam’ın özü, barış, adalet ve eşitlik ilkelerine dayanır. Kur’an’ın 49. Ayetinde:

“Ey insanlar! Şüphesiz biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve sizi birbirinizle tanışmanız için kabileler ve boylar kıldık. Şüphesiz ki, Allah katında en değerliniz, O’na karşı gelmekten sakınanınızdır. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.” (Hucurat, 49:13)

Burada, İslam’ın temel ilkelerinden biri olan insanların eşitliği ve barış vurgulanır. İslam, bütün insanları eşit olarak görür ve barışçıl bir yaşam sürdürmeyi öğütler. Savaş, yalnızca savunma, zulme karşı durma ve haksızlıkları ortadan kaldırma için gereklidir.

İnsanlık tarihi boyunca savaş, insan toplumlarının varlıklarını sürdürebilmeleri için büyük bir yer tutmuştur. Savaş, tarihsel süreçte çoğu zaman dış tehditlere karşı savunma amacıyla yapılmış ve toplumların korunması için bir zorunluluk olmuştur. Evrimsel açıdan, insanlar tarih boyunca hayatta kalabilmek için savunma stratejileri geliştirmiştir. Bir toplumun veya ulusun, varlıklarını ve değerlerini koruyabilmesi için, zaman zaman şiddete başvurması gerekmiştir. İslam, bu tarihsel süreçte savunma amacına dayalı savaşları meşru kılarken, gereksiz şiddete başvurmamayı öğütler.

İslam, savunma savaşını meşru kabul ederken, aynı zamanda toplumsal düzeni korumaya yönelik barışçıl çabalar içerir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Hudeybiye Antlaşması gibi örneklerle barışa verdiği önemi göstermiştir. İslam, barışçıl ilişkilerin kurulmasını teşvik eder, ancak zulme uğramış bir toplumun kendini savunma hakkını da tanır.

Toplumsal Adalet ve Huzur Perspektifi;

İslam’da savaş, toplumsal huzurun korunması amacıyla yapılan bir faaliyettir. Bu da, toplumsal adaletin sağlanması açısından son derece önemli bir unsurdur. Tevbe Suresi 5. Ayet gibi ayetlerde, savaşın ancak zulme uğrayan ve inançlarını savunmak zorunda kalan toplumlar için meşru olduğuna vurgu yapılır. Savaş, barışın sağlanması ve toplumsal düzenin korunması için son çare olarak görülür.

Sosyal Yapı ve İslam’ın Ahlaki Değerleri

İslam’ın savaşla ilgili öğretilerinde önemli bir nokta, savaşın ahlaki sınırlar içinde yapılması gerektiğidir. İslam’da kadınlar, çocuklar ve yaşlılar savaşın hedefi olamaz. Savaş esirleri bile en insancıl şekilde muamele görmelidir. Bu, İslam’ın insan haklarına ve ahlaka verdiği önemin bir yansımasıdır. Savaş, sadece meşru savunma amacını gütmeli, toplumsal huzur ve düzenin korunması amacıyla yapılmalıdır.

Kur’an’da Savaşın Kapsamı: Bağlam ve Durum;

Kur’an’daki savaşla ilgili ayetlerin çoğu, belirli bir bağlamda ve belirli bir durumu açıklamaktadır. Bu ayetler, savunma amacı güder ve İslam’a karşı savaş açan düşmanlara karşı yapılan savunmalarla ilgilidir. Örneğin, Tevbe Suresi ve Ahzab Suresi gibi ayetler, zalimlere karşı hak mücadelesi verirken, barışı koruma amacını taşır. Her bir ayet, tarihsel olarak bir olay ve şartın sonucudur ve sadece o dönemin şartlarına uygulanabilir.

Modern Toplum ve Şiddetle Mücadele

Bugün, batı toplumlarında da şiddet ve savaşlarla ilgili mücadele meşrudur. Özellikle BM (Birleşmiş Milletler) gibi kuruluşlar, zulme uğrayan toplulukların haklarını savunmaya yönelik uluslararası müdahaleleri savunmaktadır. Bu da gösteriyor ki, savunma savaşı tüm dünyada, özgürlük ve adalet için yapılan bir eylem olarak kabul edilmektedir. Batıdaki uluslararası hukuka göre de, bir toplumun haklarını savunmak ve zulme karşı çıkmak meşru bir davranıştır. İslam’ın savunma savaşı anlayışı da temelde bu ilkeyle örtüşür.

Batılı Ülkelerdeki Meşru Savunmalar

Örneğin, II. Dünya Savaşı sırasında, Nazi Almanyası’na karşı yapılan savaşlar, savunma savaşları olarak kabul edilir. Batı dünyasında bu tür savaşlar, adalet ve özgürlük için savaş olarak görülmüş, dolayısıyla meşru sayılmıştır. İslam’ın savaş anlayışı da benzer şekilde adalet ve özgürlük için yapılan savunmalar olarak anlaşılmalıdır

Sonuç:

İslam’da savaş, savunma, akide, zalimi durdurma ve insanların özgür iredelerine ipotek vuranlara karşı durma amacı taşıyan bir faaliyettir ve zulme karşı yapılır. İslam’ın savaşa yaklaşımı, şiddeti sınırlayıcıdır ve insan haklarına büyük saygı gösterir. Her birey ve toplumun özgürlük ve güvenlik hakkı vardır. Savunma savaşı yapmak, haksız bir şekilde saldırıya uğramış bir toplumun meşru hakkıdır. Bugün, dünya çapında tüm uluslararası hukuk sistemleri de benzer şekilde, zulme uğramış toplumların savunma hakkını kabul eder. İslam’ın savaş konusundaki öğretileri de bu evrensel anlayışla paralellik gösterir.

Share this content:

Yorum gönder

You May Have Missed