Kel, Kör ve Abraş Kıssasında Senin İçin İbretler Var.
Allah katından insanların en kötü ve bedbaht olanları Allah’a kaşı nankör ve ona karşı olumsuz bir tavır takınıp onun ilahi öğretilerinden yüz çevirmesidir. Öyle ki Allah kitabını indirmiş, resullerini göndermiş, öyle ki Allah yeryüzünü onun için olanaklı kılmış ve hayatını istediği gibi devam ettirebilecek nimetlerle doldurmuştur. Ama insan Allahın nimetini, rahmeti ve yardımı karşısında nankör, cahil ve aynı zamanda zalim bir tavır takınır.
Allah insana bir aile nasip eder, ona rızık nasip eder, ona imkan, makam, ona bolluk verir ve işini kolaylaştırır.
Ama kul bu nimetlere, bu rızıklara karşı nankörlük yapar. Allah’a ibadeti, kulluğun ona ve onun davasına yardım etmeyi Allah’a çok görür. Öyle ki ne Allah’ı hakkıyla tanır ne ibadet eder ne de indirdiği kitabı okur ve onla amel eder.
Allah insanı beladan, musibet, sıkıntı ve kötülükten korur, dua eden kulun duasına icabet eder ve ona yardım eder.
Kul kendisi Allah tarafından kurtarılınca, o yardımı görünce, sıkıntı gidip rahatlık ona gelince ve bela yerine huzur gelince O Allah’a şirk koşar, Allah’a küfreder, Allah’a nankörlük eder ve inandığı Allah’la işi olmaz, inandığı Kur’an‘la hayatın düzenlemez, inandığı peygamberi tanımaz ve sadece hayatında zulmü görüntüler.
Hiç şüphesiz ki Allah kuluna karşı lütüfkar, şefkatli ve merhametlidir. Ona her daim yardım eder ama kul nefsi, arzuları, şehveti sebebiyle Allah’a itaat etmez, tercihini İslam’dan yana yapmaz, sanki Allah’ı tanımıyormuş gibi yan çizerek nankörlük eder, kabul etmez, eleştirir ve tüm nimetlerin sanki Allah’tan olmadığını, sanki Allah onu rızıklandırmamış ve sanki Allah ona yardım etmemiş düşüncesiyle Allah’a karşı tam bir nankörlük, cimrilik, zalim ve yalancı kesilir. Nitekim;
Kel, Kör ve Abraş Kıssasında Senin İçin İbretler Var;
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre kendisi, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işitmiştir:
“İsrâil oğulları arasında biri ala tenli (abraş), biri kel, biri de kör üç kişi vardı. Allah Teâlâ onları sınamak istedi ve kendilerine bir melek gönderdi.
Melek ala tenliye geldi:
En çok istediğin şey nedir? dedi. Ala tenli:
Güzel (bir) renk, güzel (bir) ten ve insanların iğrendiği şu halin benden giderilmesi, dedi. Melek onu sıvazladı ve ala tenlilik gitti, rengi güzelleşti. Melek bu defa:
En çok sahip olmak istediğin mal nedir? dedi. Adam:
Deve (yahut da sığır)dır, dedi. Ona on aylık gebe bir deve verildi. Melek:
Allah sana bu deveyi bereketli kılsın! diye dua etti.
Sonra kele gelerek:
En çok istediğin şey nedir? dedi. Kel:
Güzel (bir) saç ve insanları benden uzaklaştıran şu kelliğin giderilmesi dedi. Melek onu sıvazladı, kelliği kayboldu. Kendisine gür ve güzel (bir) saç verildi. Melek sordu:
En çok sahip olmak istediğin mal nedir? Adam:
Sığır… dedi. Ona da gebe bir inek verildi. Melek:
Allah sana bunu bereketli kılsın! diye dua ettikten sonra körün yanına geldi ve :
En çok istediğin şey nedir? dedi. Kör:
Allah’ın gözlerimi iâde etmesini ve insanları görmeyi çok istiyorum, dedi. Melek (onun gözlerini) sıvazladı. Allah onun gözlerini iâde etti. Bu defa Melek:
En çok sahip olmak istediğin şey nedir? dedi. O da:
Koyun… dedi. Bunun üzerine ona döl veren bir gebe koyun verildi.
Deve ve sığır yavruladı, koyun kuzuladı. Neticede birinin vâdi dolusu develeri, diğerinin vâdi dolusu sığırı, ötekinin de bir vâdi dolusu koyun sürüsü oldu.
Daha sonra melek ala tenliye, eski kılığında geldi ve:
Fakirim, yoluma devam edecek imkânım yok. Gitmek istediğim yere önce Allah sonra senin yardımın sâyesinde ulaşabilirim. Rengini ve cildini güzelleştiren Allah aşkına senden yolculuğumu tamamlayabileceğim bir deve istiyorum, dedi.
Adam:
Mal verilecek yer çoook, dedi. Melek:
Ben seni tanıyor gibiyim. Sen insanların kendisinden iğrendikleri, fakirken Allah’ın zengin ettiği abraş değil misin? dedi. Adam:
Bana bu mal atalarımdan miras kaldı, dedi. Melek:
Eğer yalan söylüyorsan, Allah seni eski haline çevirsin, dedi.
Sonra melek, eski kılığına girip kelin yanına geldi. Ona da abraşa söylediklerini söyledi. Kel de abraş gibi cevap verdi. Melek ona da:
Yalan söylüyorsan, Allah seni eski haline çevirsin! dedi.
Körün kılığına girip bu defa da onun yanına gitti ve:
Fakir ve yolcuyum. Yoluma devam edecek imkânım kalmadı. Bugün önce Allah’ın sonra senin sâyende yoluma devam edebileceğim. Sana gözlerini geri veren Allah aşkına senden bir koyun istiyorum ki, onunla yoluma devam edebileyim, dedi. Bunun üzerine (eski) kör:
Ben gerçekten kördüm. Allah gözlerimi iâde etti. İstediğini al, istediğini bırak. Allah’a yemin ederim ki, bugün alacağın hiçbir şeyde sana zorluk çıkarmayacağım, dedi. Melek:
Malın senin olsun. Bu sizin için bir imtihandı. Allah senden razı oldu, arkadaşlarına gazap etti, cevabını verdi (ve oradan ayrıldı). Buhârî, Enbiyâ 51; Müslim, Zühd 10
Kel, Kör ve Abraş Kıssasında Bizim İçin Çıkarılacak Dersler Nelerdir;
1- Nankörlük kötü bir ahlak ve aynı zamanda zülme götüren sonuçtur.
2- Cimrilik o kadar kötü bir huydur ki hem dünyevi hem uhrevi açıdan insanlık için büyük bir kayıptır.
3- Yalancı ve nimetlere karşı nankör olmak bu nimetleri unutturur, inkâra götürür ve aynı zamanda zülme sebep olur.
4- İnsan zalimdir, ne zaman ki Allah ona yardım etse, onun sıkıntısını giderse, onu darlık ve musibetten kurtarsa Allah’a nankörlük ve ortaklar koşar.
5- Cömert olmak güzel bir ahlak öyle ki insanlar arasında sevgi, dayanışma ve yakınlaşmaya sebeptir.
6- Doğruluk insanlar arasında emin ve güvenilir olmak demektir, işte bu bir iç huzuru ve aynı zamanda kalbin itminanı ve Allahın rızasıdır.
7- Müslüman Allah’a karşı ve kullara karşı hakları yerine getiren ve bu konuda asla zülüm ve kötülük yapmaz.
8- Allahın verdiklerine karşı kalbimizle söz ve amellerimizle Allah’a şükretmeli ve kuluğumuzu en güzel şekilde yerine getirmeliyiz.
9- Şükre edici bir kul olmak, öyle ki bu Allahın rızası, nimetlere, güzelliklere, rızıklara, imkanlar ve daha nice hayırlara sebeptir.
10- Muhammed aleyhissalatu vesselam’ın ilahi ilke ve inkılaplarına, yol göstericiliğinde, onu örnek almak ve onun bize öğrettiği ahlak ile ahlaklanmak.
11- Kıssalardan ibret almak, eksiğimizi gidermek ve bu konuda doğru hareket etmek suretiyle ibret alıp Allah’a kul olmak.
12- Müslümanın en önemli özelliği söz verdiğinde sözünü yerine getirip dürüst olmasıdır. Bu Allah’a ve kullara karşı yapılması gereken güzel bir ahlaktır ve Allah münafıkları sevmez.
13- Zengin geçmişini hatırlayacak, ihtiyaç, eksik ve yardıma muhtaç olduğunu bilen bir kimsedir, bu açıdan kendisi fakir ve fukaralarla olan ilişkisinde cömert ve iyiliksever olmalı.
14- Fakirlik ya da zenginlik ya da bela ve musibetleri bir imtihan konusudur ve hiç şüphesiz Allah kullarını imtihan edecektir.
15- Allahın hikmeti asla sorgulanamaz. Allah dilediğini zelil dilediğini aziz dilediğini dilediğine fakir kılar, mü’mine düşen Allahın iradesine iman etmesidir.
16- Allaha şükreden, nimetlerin değerini bilen ve Rabbine nankör olmayan kullarını sever cimri, kaba, zalim ve nankörleri sevmez.
17- İmtihanın sebebi iman edenle küfredenleri, şükreden ile nankör edenleri itaat edenle asi olanları kendilerine yaptıkları zulmü şahit kılmak suretiyle imtihan edilmesidir.
18- Nankörlük, cimrilik ve yalanlayanların hayatlarında maddi-manevi bereket gider şükre edip hamd edenlere gelince onlar için ne büyük nimetler vardır.
19- Dünya yeryüzü mal-mülk Allah’a aittir, her şey gelip geçicidir, insana kazandıran iman ve salih ameldir ve fani olan değildir.
2- Şifa yalnız Allah’tandır ve Allah dışında bağımsız olarak hiç kimse şifa veremez. Kul maddi-manevi tüm hastalıklarına Allah arz eder, ondan yardım ister ve şifanın onda olduğuna iman eder. Şifa’ya sebep olanların ise ancak Allahın rahmeti olduğunu bilecek olduğunu bilmesidir.
Gürsel Gürbüz
Share this content:
Yorum gönder