İslam’da Kadının Şahitliği Neden Erkeğin Yarısı Kadar Sayılıyor?
Gürsel Gürbüz
Günümüzde İslam’a karşı yöneltilen en yaygın eleştirilerden biri, kadınların şahitliğinin erkeklerin şahitliğine denk olmaması meselesidir. Özellikle Batı merkezli insan hakları söylemleriyle şekillenen zihinlerde bu durum, “kadın aşağılanıyor” veya “eşitlik ilkesine aykırı” şeklinde yorumlanmakta, bu da İslam hakkında derin bir ön yargının oluşmasına neden olmaktadır. Oysa meseleyi hem Kur’ân’ın indiği toplumsal yapı hem de şahitliğin fıkhî ve işlevsel mahiyeti açısından değerlendirdiğimizde, İslam’ın burada aslında bir adaletsizlik değil, tam aksine bir hikmet ve koruma mekanizması ortaya koyduğu görülmektedir.
İslam, kadını sadece biyolojik değil; psikolojik, toplumsal ve ekonomik yönleriyle de bir bütün olarak ele alır. Kadının şahitliğiyle ilgili ayette yer alan düzenleme (Bakara, 2/282), bir hakaret veya değersizlik değil; kadın fıtratını, sosyal sorumluluklarını ve şahitlik gibi ciddi bir görevin ruhî ve aklî etkilerini dikkate alan hikmetli bir yaklaşımdır. Zira burada mesele “eşitlik” değil, “adalet”tir. İslam eşitliği değil, hak edişe ve yaratılış özelliklerine göre adaleti esas alır. Bu bağlamda kadının şahitliği meselesi, dinin bütününe vakıf olmayanlar için yüzeysel bir eleştiri konusu gibi görünse de, derinlemesine incelendiğinde hem kadına yüklenen sorumlulukların azaltılması hem de toplum düzeninin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi açısından oldukça yerinde ve anlamlı bir hüküm olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu hüküm doğrudan Kur’an’da şu ayette geçer: “Ey iman edenler! Birbirinize belli bir süreye kadar borçlandığınız zaman onu yazın… Erkeklerinizden iki kişiyi şahit tutun. Eğer iki erkek bulunmazsa, razı olacağınız şahitlerden bir erkekle iki kadın olabilir. Tâ ki kadınlardan biri unutursa, diğeri ona hatırlatsın.” (Bakara, 2/282)
Ayetin bağlamı:
Bu hüküm, ticaretle ve borçlanma işlemleriyle ilgilidir. Yani günlük şahitliklerin, ceza davalarının, ahlâkî şikâyetlerin ya da hayatın her alanındaki şahitliklerin tümü için geçerli değildir. Hüküm belirli bir alana özgüdür: borçlanma/ticari yazım ve şahitlik.
2. Ayetin Hikmeti: Kadının Psikolojik, Duygusal ve Biyolojik Yapısı;
Kur’an’ın bu hükmü, kadını aşağılamaz; aksine onun yaratılış fıtratını gözeterek adil bir denge kurar.
a. Psikolojik ve Duygusal Yönü;
Kadınların duygusal zekâsı genellikle daha gelişmiştir. Bu, şefkat, empati, sezgi gibi meziyetlerde üstünlük sağlarken; stresli, karmaşık, teknik detaylı veya sert ortamlarda odak kaybı, duygusal yoğunluk ve çekingenlik yaşanabilir. Özellikle ticari konularda, bu duygusal yoğunluk, olayların aklî muhakemesini zorlaştırabilir.
b. Biyolojik Yönü;
Bazı araştırmalar, kadınların çoklu görev (multitasking) becerisinin daha gelişmiş olduğunu, erkeklerin ise odaklanma ve soyut analizde daha başarılı olabileceğini gösterir. Ancak bu veriler şahitlik hükmünü mutlaklaştırmak için yetersizdir; zira bireysel farklılıklar göz ardı edilemez. Kadının yaratılışı doğurganlık, annelik, duygusallık ve çok yönlü düşünmeye meyillidir. Nitekim bilimsel olarak da kadın beyninin sağ lobu (duygu ve ilişkiler) daha aktifken, erkek beyninde sol lob (mantık ve analiz) genellikle daha baskındır. Bu, üstünlük değil görev farkıdır.
-Psikolojik ve Biyolojik Faktörler- Duygusal ve Bilişsel Farklılıklar;
Modern psikoloji, kadın ve erkeğin stres altında karar verme, risk algısı ve detaylara odaklanma konularında farklılıklar olduğunu gösterir. Örneğin:
– Kadınlar genellikle duygusal empati ve sosyal ilişkilerde daha hassastır.
– Erkekler ise soyut problem çözme ve riskli durumlarda karar vermede farklı bir profil sergileyebilir.
Ancak bu farklılıklar mutlak değil, istatistiktir ve her iki cinsiyetin de üstün olduğu alanlar vardır.
Mantık ve Adalet Perspektifi;
İslam hukukunda şahitlik, adaleti tesis etmek içindir. Ayetteki iki kadın şahit kuralı, hata payını minimize etmek için konmuştur. Örneğin:
– Bir kadın finansal detayları unutursa veya baskı altında kalırsa, diğer kadın onu düzeltebilir.
– Bu, tıpkı modern hukuktaki “çapraz sorgu” veya “ekspertiz raporu” gibi ek tedbirlerle benzerlik gösterir.
– Cinsiyet Değil, Rol Temelli Yaklaşım;
İslam, kadın ve erkeği fıtratlarına uygun rollerde değerlendirir. Örneğin:
– Annelik ve aile içi sorumluluklar kadına, ağır fizikî işler ve savaş erkeğe yüklenmiştir. Ancak bu, birinin diğerinden üstün olduğu anlamına gelmez.
Bilimsel ve Hukuki Karşılaştırma, Modern Hukukta Şahitlik;
Günümüzde bile bazı ülkelerde belirli suçlar için uzman şahitler aranır (örneğin, tıbbi konularda doktor raporu). İslam’ın finansal işlemlerde iki kadın şahit istemesi de benzer bir uzmanlık ve deneyim vurgusudur.
– Evrimsel Psikoloji:
Tarih boyunca kadınların ev içi ve sosyal ilişkilerde, erkeklerin ise avcılık/ticarete odaklanması, beyin yapılarında farklılıklar oluşturmuş olabilir.
İslam’ın Kadına Verdiği Değer;
– Kur’an’da birçok ayet kadın ve erkeğin ahlaki ve hukuki sorumlulukta eşit olduğunu vurgular:
“Erkek olsun kadın olsun, kim inanmış bir insan olarak iyi işler yaparsa, işte onlar cennete girerler.” (Nisa 4:124)
– Ömer radıyallahu anh döneminde kadınların şûra meclislerine katılması, Aişe annemizin binlerce hadis rivayet etmesi, İslam tarihinde kadınların hukukçu, tüccar ve âlim olarak rol aldığını gösterir.
Öncelikle şunu belirtmek gerekir: İslam hukukunda şahitlik meselesi, belirli şartlar ve bağlamlarla sınırlıdır. Bu kuralın genel bir kadın-erkek eşitsizliği olarak değil, toplumsal rol, deneyim ve o dönemin şartlarıyla ilişkili bir hüküm olarak anlaşılması gerekir.
(Bakara 2:282) – Bu ayet ticarî işlemler, muhakeme ve borçlanma gibi finansal konularla sınırlıdır. Genel bir hüküm değildir.
– Ayette kadınların “unutma/şaşırma” ihtimaline karşı ek tedbir olarak iki kadın şahit öngörülmüştür. Bu, kadının “eksik akıllı” olduğu anlamına gelmez; toplumsal roller ve o dönemdeki kadınların finansal işlerdeki deneyim eksikliği ile ilişkilidir.
– Sünnette Kadın Şahitliği:
Rasulullah (s.a.v.) birçok hadiste kadınların şahitliğini tek başına kabul etmiştir. Örneğin:
– Doğum, süt emzirme, kadına özel haller gibi konularda bir kadının şahitliği yeterli görülmüştür.
– Zina iftirası (kazf) durumunda ise dört erkek şahit gereklidir. Bu da cinsiyet temelli değil, suçun ağırlığı ve ispat zorluğu ile ilgilidir.
Tarihî ve Toplumsal Bağlam;
– 7. Yüzyıl Arabistan’ında Kadının Konumu;
İslam öncesi Arap toplumunda kadınlar miras, şahitlik ve mülkiyet haklarından yoksundu. Kur’an, kadına şahitlik hakkı vererek devrimsel bir adım atmıştır. Ancak o dönemde kadınların ticaret, hukuk ve kamu işlerinde aktif rol almaması, finansal konularda iki kadın şahit öngörülmesinin pratik bir sebebidir. Bu, kadını korumaya yönelik bir tedbirdir; zira deneyimsiz birinin yanlış şahitliğe zorlanması veya baskı görmesi riski vardı.
– Kadını Koruma Amacı: Kadınların o dönemdeki sosyo-ekonomik dezavantajlarını dengelemek için konmuş bir tedbirdir.
Sonuç olarak, İslam’ın kadının şahitliğine dair hükmü, yüzeysel ve önyargılı bakışlarla değerlendirildiğinde adaletsiz gibi algılanabilir; ancak meseleye derinlemesine bakıldığında bu hükmün ardında toplumsal dengeyi koruma, kadını ağır sorumluluklardan muhafaza etme ve adaleti en isabetli şekilde tesis etme amacı yatar. Unutulmamalıdır ki, eşitlik her zaman adalet demek değildir. Erkekle kadının yaratılışları, sorumluluk alanları, sosyal rolleri ve psikolojik eğilimleri farklı olduğu gibi, şahitlik gibi ciddi ve detaylı dikkat isteyen bir konuda da bu farklılıklar dikkate alınarak hüküm verilmesi, bir ayrımcılık değil; bilakis hikmete dayalı bir korumadır. Modern dünyanın “biçimsel eşitlik” saplantısına karşın, İslam “fıtrî adalet”i esas alır. Bu yüzden, meseleyi bir üstünlük-aşağılık tartışmasına indirgemek, hem Kur’ân’ın maksadını çarpıtmak hem de kadın haklarını gerçekten savunmak isteyenler için ciddi bir çelişkidir. İslam, kadını küçültmez; onu fıtratına uygun şekilde korur, yüceltir ve toplumsal hayatta ona özel bir alan açar. Gerçek adalet de işte tam olarak budur.
Share this content:
Yorum gönder