İslam’da Kadının İkinci Sınıf İddiasına Cevap.

Gürsel Gürbüz

Günümüzde İslâm düşmanlarının sıkça dillendirdiği, ancak ilimden ve insaftan tamamen uzak olan iddialardan biri de, kadının İslâm’da sözde “ikinci sınıf” bir varlık olduğu yönündedir. Bu iddia, tarihsel ve ilmî hiçbir temele dayanmamakta; bilakis, derin bir cehaletin, önyargının ve oryantalist propagandaların bir yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır. Oysa İslâm, cahiliye karanlığında diri diri toprağa gömülen kadını yeryüzünün izzet ve onur sembolü hâline getirmiş; onu anne olarak cennetin anahtarı, eş olarak huzurun temeli, birey olarak hak ve sorumluluk sahibi bir şahsiyet olarak yüceltmiştir. Kadına dair bu tür asılsız ithamlar, ne Kur’ân’ın ruhunu ne de Rasulullah aleyhisselam uygulamalarını anlayamayanların sığ bakış açısından başka bir şey değildir.

1. İslam’da sınıf yoktur, üstünlük takvadadır;

İslam, insanların kadın-erkek, Arap-Arap olmayan, zengin-fakir diye sınıflara ayrılmasını şiddetle reddeder. Tek ölçü vardır: Takvâ. Yani Allah’a karşı samimi kulluk bilinci.

“Ey insanlar! Sizi bir erkekle bir dişiden yarattık… Allah katında en üstün olanınız, takvaca en ileri olanınızdır. (Hucurât, 49/13)

Bu ayet, İslam’ın tüm sosyal sınıfçılığı yıktığını, kadını erkeğe göre değil, herkesin Allah’a karşı sorumluluğuna göre değerlendirdiğini açıkça ilan eder.

2. Kur’an’da kadın erkek eşitliği;

Kur’an, kadın ve erkek arasında insanlık, sorumluluk, ibadet, sevap, ceza ve cennet hakkı bakımından tam eşitlik verir:

“Erkek olsun, kadın olsun; kim salih amel işlerse ona güzel bir hayat yaşatacağız.”(Nahl, 16/97)

“Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin dostudur. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar…” (Tevbe, 9/71)

İslam’da kadın; mümin, şehit, veli, âlim, anne, öğretici ve önder olabilir. Tarihte bunun yüzlerce örneği vardır.

3. Rasulullah (sav) kadınlara bakışı;

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.), Cahiliye Araplarının kadınları meta, köle ve ayak bağı gibi gördüğü dönemde kadınlara şu onurlandırmayı yaptı:

“Kadınlar Allah’ın size emanetidir.” (Müslim)

“Cennet, annelerin ayakları altındadır.” (Nesâî)

“Kadınlara ancak kerim olan değer verir, onlara ancak kötü kimse hakaret eder.” (Tirmizî)

Peygamberimiz, kadınlarla istişare etmiş, onlara dini öğretmiş, vahiy öğretmeni yapmış ve onları ilim halkalarına oturtmuştur. Ümmü Seleme, Âişe annemiz, Şifâ bint Abdillah, İslam tarihinin en âlim, en güçlü kadın şahsiyetleridir.

4. İslam öncesi ve sonrası: Kadının devrimi;

İslam’dan Önce Kadınlar:

Kadınlar diri diri toprağa gömülüyordu.

Miras alamıyorlardı.

Hiçbir medeni hakları yoktu.

İslam geldikten sonra:

Kadının canı korunmuştur.

Evlilikte rızası şart koşulmuştur.

Miras hakkı verilmiştir.

İlim talebesi olma hakkı tanınmıştır.

Boşanma ve mal üzerinde tasarruf hakkı vardır.

Bu, insanlık tarihinde bir devrimdir. Avrupa’da kadın 19. yüzyıla kadar mülkiyet hakkı bile alamazken, İslam 1400 yıl önce kadına bu hakkı tanımıştır.

5. Erkek ve kadının farklı görevleri olması eşitsizlik değil, adaletin ta kendisidir;

İslam’da erkek ve kadın farklı yaratılmıştır, bu farklılık eşitsizlik değil, hikmettir.

Kadına şefkat, annelik, koruyuculuk verilmiş.

Erkeğe fizikî güç, dış görev ve nafaka yükümlülüğü verilmiş.

İslam kadını dövüşçü değil; onurlu, iffetli ve güçlü bir birey olarak korumuştur.

Bu farklılıklar, değer farklılığı değil, görev farkıdır.

Eşitlik her şeyi aynı yapmak değil; herkese hak ettiğini vermektir. İşte bu adalettir.

6. Tarihten örnekler: Kadınlar ilimde, siyaset ve toplumda öndeydi

Âişe annemiz 2210 hadis rivayet etti. Fıkıhta otoriteydi.

Şifâ bint Abdillah, Ömer radıyallahu anh tarafından kamu görevine atandı.

Râbia el-Adeviyye, İslami ahlakta zirveydi.

Osmanlı’da kadınlar vakıf kurar, müderris olur, divana dilekçe yazardı.

İslam, kadını ev hapsine mahkûm etmemiştir; aksine izzetli, etkili ve şerefli bir yere koymuştur.

7. Akıl ve bilim açısından kadına saygı: Fıtrat gerçeği;

Modern bilim bile kadının:

Duygusal zekâsının yüksek olduğunu,

Empati, şefkat ve dayanıklılık gücünün fazla olduğunu,

Korunmaya ihtiyaç duyan bir yapısı olduğunu ortaya koymuştur.

İslam kadına tesettür, mahremiyet, korunma, nafaka gibi haklar vererek onu sömürü düzeninden korumuştur.

Bugünkü Batı sistemi ise kadını metalaştırmış, bedenini ve duygularını sermaye yapmıştır.

Hangisi gerçekten kadına değer veriyor?

8. Bugün kadın en çok laik ve modern sistemlerde eziliyor;

Reklamlarda kadınlar bir mal gibi kullanılıyor. Çalışma hayatında ağır işlerde sömürülüyor. Feminist ideolojiler kadını aileden koparıyor, mutsuzlaştırıyor. Batı’da her 3 kadından biri tacize uğruyor.

İslam ise kadının iffetini, şerefini, hukukunu korur. Onu bir süs değil, bir şeref vesilesi yapar.

Kadın ikinci sınıf değil, şerefli bir emanettir.

İslam’da kadın: Emanettir. Anadır. İlim sahibidir. Ahlak öğreticisidir. Takva ile yücelir.İnsanlıkta eşittir. Görevde farklıdır. Cennetin anahtarıdır.

Kadını ikinci sınıf gören İslam değil, seküler sistemlerdir.

İslam kadına değer verir, kadınla ümmeti diriltir.

Kadının İslâm’da ikinci sınıf olduğu yönündeki iddialar, ya cehaletin ya da kasıtlı iftiraların ürünüdür. İslâm, insanı cinsiyetine göre değil, imanına ve takvâsına göre değerlendirir. Kur’ân-ı Kerîm’de Yüce Allah, “Şüphesiz ki Allah katında en üstün olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır” (el-Hucurât, 49/13) buyurarak üstünlüğün ölçüsünü açıkça belirlemiştir. Kadın da erkek gibi Allah’ın kulu, sorumlu bir birey ve mükâfatı da azabı da hak eden bir şahsiyettir. Hz. Hatice, Hz. Âişe, Hz. Meryem ve Hz. Asiye gibi örnek şahsiyetler, kadının İslâm’da ne denli yüce bir konuma sahip olduğunun canlı delilleridir. Dolayısıyla İslâm’ın kadını değersizleştirdiğini iddia edenler, ya İslâm’ı tanımamış ya da gerçekleri bile bile çarpıtan yalancılardır. Bizler, bu iftiralara karşı Kur’ân’ın nuruyla, sünnetin rehberliğiyle ve tarihî hakikatlerle cevap vererek haykırıyoruz: Kadın, İslâm’da ikinci sınıf değil; iman, ahlâk ve fazilette erkekle eşit, sorumlulukta adil ve mertebede takvâya göre üstün olabilen aziz bir varlıktır!