İslam Alametleri
İslam’da bazı alametler vardır ki bu sadece İslam’a ait alametlerdir ve şüphesiz ki bu alametler İslam’ı bilen, tanıyan ve kendini ona nispet eden insanlarda sadır olur. Kafir ve müşriklere ait alametlere gelince bu asla mü’minler de bulunması yasak olan ve kabul edilmeyecek kadar büyük bir zulümdür
İslam Alameti;
Asli kâfirler açısından: Bu daha çok Amerika ve Avrupa gibi asli kafirlerin yaşadığı ülkelerdir. Yahudi, Hristiyan yada Dinsizler İslam alametini taşıyabilirler.
Misal; İslam selamını vermek böyle bir kimse bu selam vermek sebebiyle Müslüman görülmez.
Bu yüzden müslümanların ayırıcı niteliklenen biri de bir mü’minin MUvahitliğini korumasıdır. Her ne kadar Selam vemek bir kimsenin Müslümanlığı için kesin delil değildir.
Nitekim Allah Resulü aleyhisselam kitap ehli size selam verdiği zaman sizde onlara ‘’Ve aleyküm’’ deyin. (Buhari, Muslim:
Bu sebeple bir kimse bize selam verdiği anda bu onun Müslümanlığı için yeterli bir delil değildir.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا ضَرَبْتُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ فَتَبَيَّنُوا وَلَا تَقُولُوا لِمَنْ اَلْقٰٓى اِلَيْكُمُ السَّلَامَ لَسْتَ مُؤْمِنًاۚ تَبْتَغُونَ عَرَضَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۘ فَعِنْدَ اللّٰهِ مَغَانِمُ كَث۪يرَةٌۜ كَذٰلِكَ كُنْتُمْ مِنْ قَبْلُ فَمَنَّ اللّٰهُ عَلَيْكُمْ فَتَبَيَّنُواۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرًا
Ey iman edenler! Allah yolunda sefere çıktığınız zaman (emin olmak için) meseleleri açıklığa kavuşturun. Size selam veren kimseye, dünya hayatının malını isteyerek: “Sen mümin değilsin.” demeyin. (Oysa) Allah’ın yanında çok fazla ganimet vardır. Siz de bundan önce böyleydiniz. Allah size (hidayet edip küfürden kurtararak) iyilikte bulundu. (Emin olmak için) meseleleri açıklığa kavuşturun. Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (4/Nisa 94)
Bu ayetlerde Allah bize Selam veren yada İslam’ın herhangi bir alamet taşıyan kimseyi tekfir etmeden önce araştırmamızı emretmektedir.
Bu âyetin iniş sebebi olan hâdiseyi, aynı zamanda olayın kahramanı olan Üsâme b. Zeyd şöyle nakletmektedir:
Resûlullah ( s.a.s. ), bizi Cüheyne kabilesinin Huraka kolu üzerine göndermişti. Sabahleyin onlar sularının başındayken üzerlerine hücum ettik. Ben ve ensardan bir kişi onlardan bir adama ulaştık. Üzerine yürüyünce, adam: لَا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ ( lâ ilâhe illallah ) “ Allah’tan başka ilâh yoktur ” dedi. Bunun üzerine ensardan olan arkadaşım hücumdan vazgeçti; bense mızrağımı adama sapladım ve onu öldürdüm. Medine’ye döndüğümüzde bu olay Peygamber ( s.a.s. )’in kulağına gitti ve bana:
“ – Ey Üsâme! Lâ ilâhe illallah dedikten sonra adamı öldürdün ha? ” buyurdu. Ben :
“ – Yâ Rasûlallah! O, bu sözü sadece canını kurtarmak için söyledi ” dedim. Peygamber Efendimiz tekrar :
“ – Lâ ilâhe illallah dedikten sonra adamı öldürdün ha? ” diye yine sordu ve bu sözü o kadar çok tekrarladı ki, ben, daha önce müslüman olmamış olmayı bile temenni ettim. ( Buhârî, Diyât 2; Müslim, İman l58-159 )
Müslim, İman 158’de, Efendimiz’in Üsâme’ye: “ Kalbini mi yardın ki, bu sebeple söyleyip söylemediğini bilesin? ” buyurduğu da rivayet edilmektedir.
Peygamber Efendimiz bu olaya son derece üzüldü ve bunun üzerine sözkonusu âyet-i kerîme indi.
Ayetin iniş sebebiyle alakalı bir diğer rivayet de şöyledir:
İbn Abbas ( r.a. )’nın anlattığına göre, müslümanlardan bir grup, beraberinde birkaç koyun bulunan bir adama arkadan yetiştiler. O da “ es-Selâmu aleykûm ” dediği halde onu öldürdüler ve beraberindeki koyunlarını aldılar. Bunun üzerine yüce Allah: “ Dünya hayatının geçici menfaatlerini arzulayarak ” ( Nisâ 4/94 ) buyruğuna kadar bu âyet-i kerîmeyi indirdi. Dünya hayatının menfaati ise, orada sözü geçen birkaç koyundu. ( Buhârî, Tefsir 4/17; Müslim, Tefsir 22 )
Alimler ittifak ile İslam’ın alemetiden birini üzerined taşıyan kişinin durumu kendisinden sorulup ve araştırma yapılmadan öldürülmeyeceği konusunda birleşmiştir.
Nitekim Hafız İbni Hacer şöyle der: Selam vermek tek başına kişinin Müslüman olduğuna hükmetmek ve kendisine İslam’ın hükümlerine uygulamak için yeterli değildir. Kişinin Müslüman olduğuna hükmedilmesi için şehadet kelimesini müslümanların söylediği şekilde söylemesi gerekir. ( Fethu’l Bari Nisa 94 ayeti tefsiri)
Dolayısıyla ister selam versin ister Müslüman ismini taşısın ister sakal, saç, elbise, sarık ve dış görünüşü Müslüman olarak görünsün bunların hepsi tam anlamıyla yeterli açıdan bir kimsenin mümin olduğunun alameti değildir. Çünkü bu gibi alametler Müslüman olmayan insanlarda da sadır olmaktadır.
Şüphesiz ki insanların giyinişi, siması, saç ve sakalı ilk etapta Müslümanlık için zahiren bir delil olmasa dahi tekfir açısından bu meselede duraksamak gerekir ve araştırmadan tekfir edilmemesi gerekir. Nitekim ayetlerde müslümanlara ait alametler şu şekilde vurgular;
تَرٰيهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَانًاۘ س۪يمَاهُمْ ف۪ي وُجُوهِهِمْ مِنْ اَثَرِ السُّجُودِۜ ذٰلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرٰيةِۚۛ وَمَثَلُهُمْ فِي الْاِنْج۪يلِ۠ۛ
Onları; rükû edenler, secde edenler ve Allah’ın lütfunu ve rızasını elde etmek isterken görürsün. Alametleri, yüzlerinde secdeden oluşan izdir. Bu, onların Tevrat’taki sıfatıdır. (48/Fetih, 29)
Nitekim Hanefi mezhebinin en önemli âlimlerinden olan Muhammet Şeybani derki: Müslümanlar müşriklerin şehirlerinden birine kuvvet yolu ile girse…. Ancak üzerine Müslüman siması taşıyan birini gördüklerinde onun kimliğini çok iyi araştırmalara gerekir. demişlerdir.
Dâru’l Ridde Konumunda Olan Beldeler’de Alamet Değişmiştir.
İslam coğrafyasında yaşayan ve geleneksel konumda olan ve müslüman iddiasını taşıyanların namaz, oruç, zekat, hac, zikir yapmak, sakal bırakmak, cübbe giyinmek ve benzeri şeyler bu dinin alametlerindendir. Ve şüphesiz ki bu islama ait bir ibadettir. Ama bugün yaşadığımız şu zaman diliminde bu gibi İslam alameti taşıyanlara tamam bu Müslüman‘dır bu mümindir diyemeyeceğimiz gibi kafir ya da müşrik de diyemeyiz.
Çünkü bugün rüzgâr tersine esmiş aynı mekke müşriklerinde olduğu gibi onlar’da hac, umre, zekat, sadaka, oruç tutuyorlar ve hanif dinini bozmuşlarsa ayne bugün bu toplum aynı konumdadır. Nitekim Resulullah onları bu sebeple tekfir etmişdir. Yine aynı şekilde nasıl ki İslam devletinin egemen olduğu süreçte Fatimiler, Batiniler, Karamitler, Mucessime, Müşebbihe ve benzeri kimseler namaz kılmalarına rağmen, oruç tutmalarına rağmen ve zekat vermene rağmen onlar ümmetin icmasıyla kafir oldular. Çünkü onlar dinin asıllarına taalluk eden meselelerde hem batini ve hem zahir küfür alameti taşıması sebebiyle tekfir edilmişlerdir.
Nitekim bugün kendilerine sofi, tarikatçı ya da muhafazakar diyenler de maalesef İslam‘la beraber küfür alemetini taşımış tevhidle beraber şirk alametini taşımış, Müslüman‘lık beraber münafık alametini taşımış ve bu açıdan iki dini bir arada idare eden, iki tanrı’yı bir arada idare eden kimseler halini almışlardır.
Şüphesiz ki bu din bütündür ve parçalanamaz. Bu din şirki, küfrü, tağutlara, ibadet ve benzeri Allah dışında tüm ibadetleri reddeden bir dindir. İman bunlardan biri olmadıkça Müslümanlık ismini alamaz, bir kimsenin Müslümanlığı ise onun küfür ve münafık alametlerinden beri olup İslam alametini bunlara karıştırmaması gerekir. Bu sebeple her ne kadar bu insanlar İslam alameti taşısa da bu kimseler daru’l ridde konumunda olmaları sebebiyle tekfir edilmede acele edilmeyecek, araştırma yapacak ve ona göre hüküm vermek durumundayız. Çünkü tekFir insanın kan ve mallarının gerekli araştırma yapılmadan heder edilmesine zülm edilmesine sebeptir.
Nitekim İmam Taberi diyor ki: Müslüman veya kafir olduğunu bilmediğiniz kişileri öldürmeden önce iyice araştırın, kişileri tespit edemediğiniz kişileri öldürmede acele etmeyin. Allahu Taala‘ya ve Resulüne kesin düşman olduğu bilinen dışında durumları belirsiz olan kişileri hemen öldürmeye kalkışmayın.
Dolayısıyla bugün kâfirlere giyindiği gibi giyinmek, yiyip ictiği gibi içmek ya da onların simalarını taşımak, sakalsız olmak, kafir olan ülkelerde yaşamak, bayrak taşımak, simge ya da bir devlet dairesinde çalışmak ve benzeri durumlara gelince bunlar tek başına bir kimsenin tekfir edilmesi için bir alamet değildir. Her ne kadar onlar zahiren İslam’a benzemeseler de nice muvhhid Müslümanlar sakalını keser, kot pantolon, tişört giyer niceleri mübah olan devlet dairelerinde çalışır ve benzeri bir çok durum değişken ya da küfre götüren bir alamet değildir. Her ne kadar sahibini fasık günahkar yapsa da o kafir olmuştur bu müşrik olmuştur demek aşırılıktan başka bir şey değildir.
Şüphesiz ki küfür dairesinde çalışmak ya da herhangi bir dinin has alameti olan haç gibi şeyleri taşımak onların kâfirlerin has din adamının elbisesini giymek ya da müşriklere ve kâfirlere has modern ve çağdaşlık izlenimini veren papyon ve taksido gibi takım giymek, kiliselerine gitmek ya da kâfirlerin ve müşriklerin yasalarına bağlı kalmak razı olmak açık küfür alâmetlerindendir. Nitekim bir hadiste Allah Resulü aleyhissalatu vesellem Abdullah bin Amr’a şöyle demiştir: Bunlar kâfirlerin elbiseleridir giyme. (Müslim)
Bu hadisten Allah Resulü aleyhissalatu vesellem kâfirlerin alameti olan elbiseyi giyen sahabe tekfir etmemiştir ve sadece giyinmesini yasaklamıştır.
Allah Resulü aleyhissalatu sellem Tevbe 31 ayetini okuduğunda Adi bin Hateme boynundaki haç için put demiştir.
Nitekim: İmam Nevevi rahimullah şöyle demiştir: Kişinin zunnar niyetiyle beline ip bağlamasıda küfür olup küfür hükmündedir. Ticaret için beline zünnar bağlayıp daru’l harbe giren kişi de kafir olur ancak esirleri kurtarmak için bunu yaparsa kafir olmaz. ( Ravdatu’t talibin 10/69)
İbni Teymiyye rahimullah: Kâfirlere benzemek genelde kişiyi küfür ve masiyete götürür ya da netice olarak aynı anda hem küfre hem de masiyete götürebilir. (İktizau’s sırati’l mustakim 95)
Bir kimsenin bayrak, kimlik ve pasaport gibi şeyler taşıması şer’i açıdan tekfir edilmelerine engeldir. Çünkü bunlar ihtimal dairesinde olan durumlardır ve bu kimseler niyet, kasıt, hal, hareket ve kendileriyle muhatap olup nitelikleri ile mümin ya da kafir ismi araştırma sonucu bilinir.
Her ne kadar bunlar tağutların ve kâfirlerin alameti olsa da bunlar ihtimal dairesinde olan zaruret kapsamında değerlendirilen ve aynı zamanda araştırmayı gerektiren meselelerdir.
Bayrak konusuna gelince şüphesiz ki bir bayrak her ne kadar küfür alameti olsa da bu taşıyan kafir oldu demek asla doğru değildir.
Bayrak iki kategoride değerlendirilir.
1- Niyet ve kasıt açısından: Bu alametin şirk ve küfür ideolojisi ve sisteminin alameti, tazim saygı ve benzeri şeylerin bir arada bulunduğu ve tamamıyla ilahlaştırıldığı ve küfür alameti üzere bina edildiğinde bu açıdan bakıp değerlendirilerek hüküm vermek, ki bu küfürdür.
2- Kendi ırkının temsili niyeti ve kastı açısından: Bu yukarıdaki şartın aksine bayrak asan, sallayan ve kendi milletinin alameti olarak ele alanlar tekfir edilmezler.
Nitekim Allah Resulü gazvelere gittiğinde 20 taneden fazla sancağı vardı. Nitekim Allah Resulü aleyhissalatu sellem sahabe Resulullah’ın bir sancağını gördüm beyaz sancakları vardı. (Zatul Mead 131)
Yine aynı şekilde Mute savaşında Cafer bin Ebu Talip sancağı elinde tuttuğu halde sağ eli kesince sancağı sol eline aldı o da kesilince sancağı kucakladı bu sebeple ona iki kanat sahibi künyesi verildi.
Dolayısıyla buradaki sancağını zatına bir tazim ve yüceltme söz konusu değildir. Sancağın neyi temsil ettiğine ve insandaki kasıt ne olduğunu bilmek gerek.
Gürsel Gürbüz
Share this content:
Yorum gönder