×

İbadetlerde Çirkin ve Güzel Bid’at Ayırımı Yapmak Yoktur.

İbadetlerde Çirkin ve Güzel Bid’at Ayırımı Yapmak Yoktur.

İbadetleri ve keyfitini zaman, mekan, kural ve prensipleriyle belirleyen Allah’tır ve bu yönüyle Allah ile bağı güçlendirme, kulluk ve ibadeti içine alan meselelerde bir kimsenin bid’atleri çirkin ve güzel şekilde ayrımı yapması mesnetsiz bir ayrım olmakla beraber dinin temellerine dinamit döşemek demektir. Çünkü Allah’ın emretmediği ve resulünün pratik olarak hayatında görüntülemediği bir şeyi ibadetlerde varmış gibi göstermek ve sonra buna güzel bid’at demek Allah’ın iradesini hiçe saymaktır. Bu sebeple islam’da çirkin ve güzel bid’at ayrımı yoktur ve bu ayrımı İslam’a ne kadar zarar verdiğini bu yazımıza görmüş olacağız.

Bid’atleri ‘’Güzel” adı altında onaylamak dine müdahale etmek ve büyük zararlara sebep olmaktır. Bunlar;

1- Din şer’i ve ibadet açıdan tamamlanmışken sen Güzel Bid’at ile neyi kast ediyorsun?

Kendisine inanılmazı zaruri olan dinin asılları iman ve usulleri Allah azze ve celle tarafından muhkem edilmiş ve eksiksiz bir şekilde tamamlanmıştır. Hiç şüphesiz bu dinde ne eksik ne gedik ne de eklenmek suretiyle bir müdahale asla söz konusu olamaz, insanlara düşen Allah’ın bu ilahi prensiplere bir yaşam program olarak işitip itaat etmeleridir. O halde güzel bid’ati savunmak dinin tamamlanmasına müdahale etmek olmuyor mu?

 اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ د۪ينَكُمْ وَاَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَت۪ي وَرَض۪يتُ لَكُمُ الْاِسْلَامَ د۪ينًاۜ فَمَنِ اضْطُرَّ ف۪ي مَخْمَصَةٍ غَيْرَ مُتَجَانِفٍ لِاِثْمٍۙ فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ 

Bugün, sizin için dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve din olarak sizin için İslam’dan razı oldum. Kim de açlık zamanında zorda kalır ve günaha meyletmeden (sayılanlardan yerse) şüphesiz ki Allah, (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) Ğafûr (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir. (5/Mâide, 3)

Bu ayeti kerime dinin eksiksiz bir şekilde tamamlandığını ve bu dinin dışında herhangi bir kimsenin bu dine müdahale etmesi, akıl vermesi, eksiltmeler, artmalar ya da bölmeler yapması asla söz konusu olamaz, çünkü artık din mükemmelleşmiş ve efendimiz aleyhissalatu vessellemin pratik olarak eksiksiz bir şekilde bunu ümmete öğretmiştir.

2- Bu güzel bid’at ayırımınla Rasulullahın Risaletini eksik yapmış olduğunu söylemiş olmuyor musun?

Efendimiz aleyhisselatu vessellem Risalet görevini hakkıyla yerine getirmiş ve hiçbir eksiklik, şüphe, gedik ve kafa karışıklığı bırakmadan islam’ı tebliğ etmiştir. Eğer bunların aksi olsaydı Resulullah aleyhisselatü vesellem risalet görevini eksik yerine getirmiş olması hasebiyle bu bir Resulullaha iftira atılmış olmazmıydı?

Hiç şüphesiz Resulullah görevini hakkıyla yerine getirmiştir. Nitekim Resulullah sallallahu aleyhisselam bir hadislerinde:

Benden önce gelen her peygamber ümmetine her bildiği hayrı mutlaka göstermiş ve her bildiği şerden mutlaka sakındırmıştır. (Müslim)

Allah’ın emrettiği her şeyi mutlaka size emrettim yine Allah’ın yasakladığı her şeyi mutlaka size yasakladım. (Şafii Es-sunen 1/14 )

Muhakkak ki ben sizi gecesi de gündüzü gibi olan bembeyaz bir yol üzerine bıraktım, benden sonra helak olacaktan başka hiç kimse ondan başka tarafa sapmaz. (İbni Mace, Ahmed)

Efendimiz aleyhissalatu vessellem tüm insanlığa öyle bir miras bıraktı ki bu dinin dışındaki insanlar bile bu dindeki inceliklere ve mükemmelliğe hayran kaldılar.

Yahudiler Selman radıyallahu anh’a Peygamberiniz büyük abdest bozmaya varana kadar size her şey öğretmiş dediler. Selman radıyallahu anhu da bunun üzerine Evet o büyük ya da küçük abdest bozarken kıbleye dönmemizi yasakladı. Sağ elimizle istincea’da bulunmamızı ve istincayı üç taştan daha azıyla ya da hayvan tersi veya kemik parçası ile yapmamızı yasakladı dedi. (Müslim)

3- Bid’at çıkarmak dine müdahale etmek demektir;

Bu dinin Allah tarafından gönderildiği ve Resul’ün pratik olarak bunu en ince detayına kadar pratik olarak uygulaması tüm insanlık için evrensel boyutuyla yeterlidir. Çünkü bu ilahi öğretiler büyük-küçük demeden her noktada bir hüküm belirlemiştir, hiç kimse hiçbir şekilde dine müdahale ederek Resulün, Sahabenin, ondan sonraki Selefin ve onlara uyanların yapmadığı bir şey yapmak suretiyle dine ekleme ve çıkarmaları yapması dinde teşrih hakkının kendisine ait olduğu anlamına gelir. Nitekim bir hadiste Efendimiz aleyhissalatu vesellem;

Ben size bir şey anlattığım zaman kesinlikle bir şey katmayın. (Sahih Ahmed)

Bid’at çıkarmak haşa Allah unuttu, bilmedi ya da teşri hakkını bize verdi anlamına gelir. Yine dinde bid’at çıkarmak Resulullah’a akıl vermek, risaletini eksik yapmış ve dini tamamlamadan aramızdan çıkıp gitmiştir manası taşımaktadır. Bu yüzden ayet ve hadisler dinin tamamlandığını ve harici hiçbir şeyin bu dine karışmasını izin vermemiştir.

Bazıları Bid’ati haseneyi onaylata bilmek adına zorlayıcı ve bağlamında kopardıkları deliller ile kendilerini ve başkalarını ikna etmeye çalışmışlardır.

Nitekim onlar: Müslümanların güzel gördüğü şey Allah katında güzeldir. Müslümanların kötü gördüğü Allah katında da kötüdür.

Onlar bu hadisini delil getirerek bunu Rasulullah aleyhisselatu vesselam’e nispet ederler. Halbuki ittifakla Bu hadis ibni Mesut’un sözüdür. Resulullah’ın değil hatta bu konuda Suyutiden el-eşbah ve’n nezair s.89 da Alai şunları ifade etmiştir; 

Uzun araştırma ve incelemelerin sorup soruşturmaların sonucunda hadis kaynaklarının hiçbirinde bu rivayete merfu olarak da zayıf bir senetle de kesinlikle bulamadım bu rivayet yalnızca İbni Mesut’un mefkuf bir sözüdür. (Ahmet müstedin’de tahric etmiştir.)

Dolayısıyla bu delili getirmek suretiyle bid’ati haseneyi meşrulaştırmaya çalışanlar bir yönüyle sahabenin kendisiyle yapmadığı bir taksimata girişmiş bulunuyorlar. Tarihin içerisinde ümmetin kendisi ile Icma ettiği bir tane bid’ati hasene var mı?

Müslümanların gördüğü şey güzel gördüğü şey hakkında; Abdullah ibni Abbas bu sözünde aslında Müslümanlar derken sahabeyi kastetmiştir ve sahabe bilindiği üzere bid’atlere karşı en sert tavır takınan ve bu konuda sünneti ihya eden kimselerdir. Dolayısıyla ilim ehli bu konuda bu sözün sahabeye için söylendiğini söylemişlerdir.

Ömer Radıyallahu anh’ın bu ne güzel bid’attir sözüne gelince;

Bid’atleri müslümanlar arasında meşru göstermek isteyenler onlar Ömer radıyallahu anh’ın ‘’Bu ne güzel bidattır” sözünü getirmek suretiyle Resulullah aleyhisselatü vessellemin her bid’at sapıklıdır sözünü tahsis yapmaya çalışmaktadırlar. Hiç şüphesiz bu delillendirme merdud ve aynı zamanda sapkınlıktır.

Rasulullah aleyhisselatu vessellemin insanlarla beraber Teravih namazı kıldığı ile ilgili sabit olan bir nas söz konusudur ve Ömer radıyallahu anhu bu yönüyle Rasulullah aleyhisselatu vessellemin sünnetini ihya etmiştir. Nitekim Cabir bin Abdullah radıyallahu anhu şöyle anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Ramazan’da bir geceyi insanlara teravih namazını hya ettirdi 8 rekat ve vitir kıldı. T(aberani Hasan li gayri)

Dolayısıyla Teravih namazını Efendimiz aleyhissalatu vesellem 3 gece cemaat şeklinde kıldırmıştır. Ancak farz kılınacağı endişesinden dolayı terk etmiştir. Nitekim Ayşe annemiz şöyle bir rivayette bulunmuş: Fakat size farz kılınıp da gücünüz yetmemesinden korktum demiştir.

Ömer radıyallahu anhu halifeliği döneminde sünnete uygun bir şekilde vtir namazı ile beraber toplamda Teravih namazı 11 rekat şeklinde kılınmıştır. (Şatibi el-itisam el-bani salat-ı teravih)

Birileri bid’ati haseneyi bu yönüyle sınıflandırılabileceğini söylüyor ve bu delili Ömer radıyallahu anh’ın ”bu ne güzel bid’attir” sözüne dayandırmaktadırlar. Hepimizin malumu olduğu üzere sahih bir rivayetten Allah resulü aleyhisselatu vessellem Raşit halifelerin sünnetine tabi olmamızı emretmiştir. Ömer Radıyallahu anhu bu Raşit halifelerden olması hasebiyle biz yine bunu bir sünnet olarak görürüz.

Zaten Tebarani’nin rivayet ettiği Hasan hadiste Efendimiz aleyhissalatu vesellem insanlara cemaatsel bazda 11 rekat vitirle beraber teravih namaz kıldırmıştır.

Yine bununla beraber kim olursa olsun iç kimse Rasulullah aleyhissalatu vesselam’ın sözü üstüne söz söylemediği gibi ona muhalefet edemez. Nitekim İbni Abbas radıyallah anhuma şöyle demiştir; Başınıza gökten taş yağacağı zaman yakındır. Ben Resulullah aleyhisselatu vessellem şöyle buyurdu diyorum, siz ise Ebubekir Ömer şöyle söyledi diyorsunuz.

Yine başka bir rivayette Ömer bin Abdülhasi şöyle demiştir; Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin belirlemiş olduğu sünnet varken kimse görüş bildiremez. (İlamul muvakki’in 2/282) 

Bununla beraber İmam Şafi şöyle demiştir; Resulullah aleyhisselatu vesselamün sünneti kendisine ayan beyan belli olduktan sonra bir kimsenin kendi görüşünden dolayı sünnete terk etmesinin caiz olmadığı konusunda Müslümanlara İcma etmiştir. (A.g.e 282)

Hemen şunu ifade edelim ki Ömer radıyallahu anh’u bu ne güzel bid’attır sözünün aslında lugavi mana kastedilmiş şeri man’a kast edilmemiştir.

Teravih namazının aslı sünnette sabittir ve bununla beraber cemaatle namaz kılınması ile ilgili tTebarani’nin Hasan’ı gayri hadisinde sabittir bu itibarla Ebubekir döneminde bu sünnet uygulanmadığını göstermiş ve Ömer radıyallahu’nun ilk halifelik döneminde bu uygulamayı rasulullah’ın sünnetini ihya etmiştir. Dolayısıyla burada kast edilen şerri değild lugavi manadır.

İslam’da haram olan zina, içki ve kumar gibi günahlar bid’at işleyen kimselerden daha fazla günah işlemiş olmazlar. Bid’at ehli bunlardan daha fazla bir şer, zülme ve günaha sebep olmaktadırlar.

Bid’atlerin normal günahlardan daha tehlikeli olduğunun delili;

Abdullah isimli bir sahabi içki içer ve içkici diye anılırdı. Şakacı olması sebebiyle Resulullah aleyhisselatu vesselam ona gülerdi, bu kimse her getirildiğinde Had cezası olarak sopa vurulurdu. Bir defasında bir adam ona lanet etmişti, Allah ona lanet etsin, Resulullah aleyhisselatu vesselam’e ne kadar da çok getirildi denmişti. Resulullah aleyhisselatu vessellem ona lanet etme çünkü o Allah’ı ve Resulunü seviyor demişti. (Buhari)

Bid’ate örnek olarak meşhur bir kıssa Abdullah ibni Mesut’un zikir yapmak için halka oluşturmalarını reddettiği ve onların zikir yöntemini doğru görmeyen bidat isteyen bu kimseler nehraban Hz Ali karşısında savaşmışlardır

Bu bid’ate örnek olarak da alnı açık, gür sakallı, başı tıraşlı ve alnında secde izi olan bir kimse Rasulullah aleyhisselatu vesselam’e itiraz etti ve taksim’de adetli olmasını istemişti. Efendimiz aleyhissalatu vesellem onun için şunu söylemişti, bunun soyundan bir topluluk çıkacak onların kıldığı namaz karşısında sizden biriniz kendi kıldığı namazı azımsayacak, tuttukları oruç karşısında kendi tuttuğu orucu küçümseyecek, Kur’an okuyuşları karşısında kendisininkini azımsayacak, Kur’an’ı okuyacaklar ama boğazlarından aşağı inmeyecek okun yaydan fırlayıp gitmesi gibi dinden çıkacaklar, onlara yetişebilirsem yemin olsun ki Ad kavmi gibi katledeceğim. (Buhari)

Efendimiz aleyhisselatü içki içen Sahabiye lanet okumasını yasaklamış onun Allah ve Resulünü seven bir kimse olarak görüp onun doğruluğuna şahitlik etmiştir ama diğer rivayetlerde çok zikir yapan, çok Kur’an okuyan, çok namaz kılan, çok oruç tutan ve hatta secde izinden dolayı alnında iz olan kimselere Efendimiz aleyhissalatu vessellem kendileriyle savaşacak ve onların öldürülmesini emretmiştir. Çünkü değerli kardeşlerim haram işleyenler her ne kadar bunu işleseler de onların Allah ve resulüne dinin akidesine bağlı kalmaları İslam’a zarar vermez ama bid’atler dine müdahale etmek, dini reform etmek, dine eksiltmeler, artmalar yapmak, dini bozmak ve dini ilahi unsurundan çıkarıp ideolojik yapmaktır. Bu Allah’ın iradesine müdahale etmek olması hasebiyle dini bozmaktır. Zaten tarih boyunca bütün peygamberler tevhidin ibadetlerin aslını bozan kimselere karşı savaşmak için gönderilmiştir bu yönüne bid’atler haramlardan çok daha tehlikelidir. 

Bid’atın övülmüş, yerilmiş, güzel ve çirkin şeklinde ayrımlara tabi tutmak mesnetsiz bir ayrım olmakla beraber Kur’an ve sünnete hiçbir şekilde bir delili yoktur.

İrbat bin Sariye ve Cabir bin Abdullah radıyallahu anhuma hadislerinde varit olan her bid’at sapıklıktır lafsı umumluk ifade etmektedir .Çünkü her/külli kelimesi umumluluk bildiren ifadelerdendir ve tahsis eden bir unsur yoktur.

Bid’ati Hasene ve Bid’ati Seyyi gibi ayrıma girmek asla doğru değildir ve bu ayrımı yapmak bid’attir.

Zaten naslarda bid’atları zemmeden deliller mevcuttur, bidatların çokluğu genel ve mutlak ifadelerle varid olmuştur ve hiçbirinde istisna söz konusu değildir. Bid’atlerin hidayet, doğru ve güzel bir şey olduğu ile ilgili hiçbir nas ya da bir mana ve ibare yoktur. Her bid’at sapıklık olması herkesce bilinen bir husustur. 

Sahabe, tabiin ve onlardan sonra gelen Selefi Salih’in bid’atlerin zemmi/çirkin görülmesi bid’atlerden ve bid’at kokusu taşıyan şeylerdenı kaçınılması konusunda İcma etmişlerdir. Bu konuda selefin hiçbirinde tevakkuf ya da istisna vaki olmuş değildir. Bu durumda tümevarım olarak bid’atlerin tümünün bid’ati seyyie olduğuna ve içlerinden hiçbiri bid’ati hasene olmadığına açık ve net bir biçimde delalet eden sabit bir delildir. (A.g.e 1 188)

Naslarda bid’atlere karşı zem eden ve uyaran hadislerde baktığımızda özellikle ilimi usullere sabit olduğu üzere külli bir kaide ya da külli bir şerri delil birçok yerde çeşitli vakitlerde ve farklı durumlarda tekrarlandığında ve herhangi bir takyit veya tahsis bulunmadığında bu durum söz konusu kaidenin mutlak ve genel lafzın gerektirdiği anlam üzeredir.

Bid’ati hasenenin görüşünün kabul edilmesi demek bid’at kapılarının açılması demektir ve artık insanların hayatlarında bid’atler dine müdahale edecek, dini bozacak ve dinin esaslarını ve onun detaylarını söndürecek bu ise ümmet için büyük bir fitnedir. Çünkü bu Allah’ın razı olduğu ve seçtiği ibadete giden yolların tıkanmasıdır.

Her mezhep ve her kafa bid’ati hasene adı altında kendi düşüncelerini sapık fikirlerini meşru görecek ve bunu topluma dayatarak insanların sapmasına sebep olacaklardır.

Nitekim Ahmed bin Hacer El-butami kitabında bid’ati Hasene adı altında dinde bir takım eklemeler yapılması caiz olduğuna göre aynı şekilde bidati hasene adı altında dinden bazı şeylerin çıkarılmasını ve eksiltilmesine güzel görenlerin bu tavrını da güzel görülmesi caiz olur. Bu ikisi arasında hiçbir fark yoktur. Çünkü bid’at bir fiil işleme yönelik olabileceği gibi fiilin terk edilmesi şeklinde de gerçekleşebilir. Sonuçta din eksiltme denklemler arasında yok olup gider buda sapıklık olarak yeter. (Tahzirul Müslimin Mine’l İbtidai fi’d Din s 75)

Bid’ati hasene kapısını açılması aynı zamanda birçok farklı uygulamalar, eksiltmeler ve artmalara sebep olduğu gibi her fırka kendince bu Bi’dati Hasene sebebiyle ümmet arasında ihtilaf, çatışma ve tartışma kaçınılmaz olacaktır. Çünkü bir kimsenin kabul ettiği bir bid’ati Hasene başkası tarafından kabul edilmeyeceği muhakkaktır.

Bid’ati Hasene görüşünün benimsenmesi demek dinin tahrif edilmesi ve ifsatın yollarının açılması demektir. Herkes bu dine kendince reformize ve biçimlendirme kendine ve kendi anlayışına uygun bir inanç üretmeye başlar. Bu sebeple hiçbir şekilde Bid’ati Hasene ya da Bid’ati Seyyie gibi ayırımlara girmeden tüm bid’at kapıların kapatılması gerekir.

Sahabe, tabiin ve ondan sonraki tüm selef neslimiz bid’atin kötü yada iyi gibi hiçbir ayrıma tabi tutmadan tüm bid’atların kapılarını kapatmış, yermiş ve onun dini bozan en büyük virüs olduğunu beyan ederek bid’atleri yasaklamışlardır. Nitekim sahabelerin birçokları bid’atin büyük bir delalet ve bozgunculuk olduğunu ifade etmişlerdir.

Abdullah ibni Mesut radıyallahu anhu şöyle demiştir: İttiba edin ibtida etmeyin/ bid’atcilik yapmayın yeter her bid’at sapıklıktır. (Ahmed)

Abdullah ibni Ömer Radıyallahu anhuma insanlar güzel görseler dahi tüm bid’atler sapıklıktır demiştir. (Beyhaki, Lalekai)

Amir bin Selem’den rivayet edildiğine göre o şöyle anlatmıştır; Sabah namazından önce Abdullah ibni Mesut’un kapısında oturuyorduk, dışarı çıktık ve birlikte mescide yürüdük, Ebu Musa El Eşari yanımıza geldi ve Ebu Abdirrahman henüz yanınıza çıkmadı mı? dedi. Hayır dedik Ebu Abdirrahman dışarı çıkana kadar o da bizimle birlikte oturdu. Ebu Abdurrahman dışarı çıktığında hep beraber kalkıp yanına gittik. Musa şöyle dedi, Ebu Abdurrahman ben az önce mescitte daha önce görmediğim bilmediğim bir şey gördüm ve bunun Allah’a hamdolsun hayırdan başka bir şey olmadığını düşünüyorum. O nedir? dedi yaşarsan görürsün deyip şöyle devam etti, mescitte halka halka oturmuş namazı bekleyen kimseler gördüm. Her halka da bir adam vardı ellerinde taşlar vardı adam 100 defa Tekbir getirin diyor, onlar da 100 kere tek bir getiriyorlardı, yüz kere kelime-i Tevhid söyleyin diyor, onlar da 100 kere kelime-i tevhidi tekrarlıyorlardı, 100 defa tesbihatta bulunun diyor, onlar da yüz kere tesbihatta bulunuyorlardı. Onlara Ne dedin diye sordu. Senin fikrini ya da emrini beklediğimden hiçbir şey söylemedim. Dedi bazı iyiliklerinin zayi olmamasını garanti ederek işledikleri kötülükleri saymalarını emretmedin mi? dedi ve gitti. Onunla birlikte biz de gittik, bu halkalardan birine geldi yanlarında durdu bu yaptığınızda nedir böyle? dedi. Ey Ebu Abdurrahman tekbir, tehlil ve tesbihleri saydığımız taşlar dediler. Kötülüklerinizi sayın böylelikle ben de sizin hiçbir iyliğinizin zayi olmayacağını garantileyeyim. Yazık size Muhammed’in ümmeti ne de çabuk helaka yöneldiniz, işte Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellemin Ashabı hala aranızda elbiseleri bile henüz çürümüş değil kullandığı kaplar dahi kırılmış değil canım elinde olana yemin olsun ki ya siz Muhammed milletinden daha doğru bir millet üzeresiniz ya da sapıklık kapısını açmaktasınız dedi. Vallahi Ey Ebu Abdi Rahman hayırdan başka bir amacınız yok dediler, hayrı amaçlayan nice kimseler var ki hedefi tutturamaz. Resulullah Sallallahu ve aleyhisselam bize Kur’an okuyup da boğazlarını geçmeyen insanlardan bahsetmiştim. Vallahi bilmiyorum ama sanırım o kimselerin çoğu sizdendir dedi ve dönüp gitti. Amr bin Seleme şöyle dedi bu halkalardakilerin çoğunu nehravan gününde haricilerle beraber bize karşı savaşırken gördük. (Buhari, Darimi) 

Bid’atlar haramın, şirkin ve küfrün kapılarını aralayan postadır. Burada bid’atçı kendisini teşrih makamında görmüş ve Allah’la beraber dine müdahale girişimde bulunmuştur. Haşa Allah’ın eksik bıraktıklarını tamamlama çalışması vardır ve islam ümmetinin en doğru yolda olduğunu iddia eden bir düşünce vardır.

Bununla beraber bid’atlar sapıklık, ihtilaf, çatışma ve dini bozma yollarını açar. Nitekim Resulullah’ın ifade buyurduğu gibi şerre delalet eden onu işleyen gibidir.

Bid’atleri küçümsemek, önemsememek ve bunları normal göstermek dinde bozulmalar ve yine sapkınlıklara sebep olur.

Gürsel Gürbüz

Share this content:

Yorum gönder

You May Have Missed