Gizli Ve Meşhur Açısından Cehalet’in Tekfiri
Bugün Tevhid ile tanışmış ama maalesef dinin asılları ilen şeriatın vaciplerini ayıramayan, usul ilmini ve kaidelerini öğrenememiş, mutlak muayyen, mutlak mukayyet ayrımını yapamayan ve aynı zamanda tekfir fıkhının ortaya koyduğu şartlar, sebepler, ölçüleri ve engelleri bilmeyen bazı kimseler gizli ve meşhur açısından cehaletin durumunu ayırım yapmadan sarih/açık ya da kapalı meselelerde ayrım yapmadan tekfir ederek müslüman konumunda olan kardeşlerine kafir demektedirler. Hiç şüphesiz bu bir aşırılık ve aynı zamanda usulsüzlükden başka bir şey değildir.
Bu açıdan ifrat ve tefrit bağlamında bu insanlara nasihat etmek ve doğru yolu göstermek şüphesiz ki dini bir vecibedir.
Allah’ın rahmetine sınırlandırma getiren, Allah’ın kolay dediğine zor diyen ve Allah’ın geniş olarak gördüğünü daraltan nice insanları vardır ki insanları muayen ve mukayyet ayrımı yapmadan direk tekfir etmektedirler.
Cehalet Açısından İfrat ve Tefrit Konumunda Olanlar;
1- İfrat konumunda olanlara gelince: Bunlar aşırılık yaparak usulsüz bir şekilde hiçbir kaide ve usule uymadan meşhur-gizli ve açık-kapalı meselelere itibar etmeden direk tekfir edenelerdir. Allah kullarını farklı zeka, akıl, yetenek ve bilgi düzeyinde yarattığının farkında olmadan İslam’ın Müslüman olmaları için öngördüğü en azgari iman birimlerini hiçe sayarak tekfir ederek bu yönüyle cehaletin mazeret olmadığını söyleyen kimselerdir. Hiç şüphesiz bu kısımdakiler kaide, usul ve tekfir fıkıhığını bilmemeleri sebebiyle izafi harici konumunda olan kimselerdir.
2- Tefrit ehli olanlar: Bunlar bugün tarikatçılardan oluşan Murcie konumunda olan tekfir fıkhı konusunda o kadar ılıman, pasif ve tavizkar bir tavır takınarak onlar da Ehli Sünnet’in ortaya koyduğu kaideler, usul ilmi, dinin asılları, şeriatın vacipleri, mutlak, muayyen, mukayyet ayrımı ve aynı zamanda tekfir fıkıhını ve akidelerini ehli sünnetten almayarak Mürcie ekolünden olan Cehm bin Savfan’dan alan bu kimseler, cehaleti olabildiğince geniş görerek meşhur meselelerde ya da açık meselelerde bile cehaleti mazeret olduğunu ortaya koyarak kafiri, mümin müşrik olanı ise muvahhid görerek başka bir fitneye sebep olmuşlardır.
وَلَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَث۪يرًا مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِۘ لَهُمْ قُلُوبٌ لَا يَفْقَهُونَ بِهَاۘ وَلَهُمْ اَعْيُنٌ لَا يُبْصِرُونَ بِهَاۘ وَلَهُمْ اٰذَانٌ لَا يَسْمَعُونَ بِهَاۜ اُو۬لٰٓئِكَ كَالْاَنْعَامِ بَلْ هُمْ اَضَلُّۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ
Andolsun ki cehennemi, kalpleri olup da onunla (hakikati) anlamayan, gözleri olup da onunla (hakikati) görmeyen; kulakları olup da onunla (hakikati) duymayan insanlar ve cinlerin çoğunluğu için yarattık/hazırladık. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta (hayvanlardan) daha sapkınlardır. Bunlar gafillerin ta kendileridir. (7/A’râf, 179)
Şunu çok açık ve net bir şekilde söyleyebiliriz ki dinin asıllarına taalluk eden ister şeriatın vacipleri ister akide olsun bugün meşhur ve herkes tarafından bilinmesi zaruri olan ya da başka bir ifadeyle bir kimsenin Müslümanlığının en asgari bilmesi gereken akide konusunda cehaleti ya da bilgisizliği aslında onların dinden yüz çevirmesiden kaynaklanıyor.
Bugün insanların cahil ve bilgisiz olmalarının temel sebebi dini önemsememe ve değer vermemesinden kaynaklanıyor. Öyleki onlar Allahın sıfatları, isimleri, fiiller, ilahi özelliklerini bilmemesi, akide ya da şeriatin vaciplerini öğrenmemesi, Kur’an ı okumayarak ve amel etmemeleri islam’dan yüz çevirdikleri için bu cehaletleri onlara mazeret değildir. Şüphesiz onlar gelecek kaygısı, rızık endişesi, mal, mülk, makama ulaşabilmek yada dünyaya çakılma adına dinden yüz çeviren insanları tevil, taklit ve cehalet mazareti kendini aldatmaktan başka bir şey değildir. Nitekim;
يَعْلَمُونَ ظَاهِرًا مِنَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَهُمْ عَنِ الْاٰخِرَةِ هُمْ غَافِلُونَ
Onlar, dünya hayatının sadece görünen kısmını bilirler. Ahiretten de tam bir gaflet içerisindelerdir. (30/Rûm, 7)
وَقَالُوا لَوْ كُنَّا نَسْمَعُ اَوْ نَعْقِلُ مَا كُنَّا ف۪ٓي اَصْحَابِ السَّع۪يرِ
Dediler ki: “Şayet işitiyor ya da aklediyor olsaydık, alevleri dehşet saçan ateşin ehlinden olmazdık.” (67/Mülk, 10)
فَاعْتَرَفُوا بِذَنْبِهِمْۚ فَسُحْقًا لِاَصْحَابِ السَّع۪يرِ
Günahlarını itiraf ettiler. Ateş ehli (Allah’ın rahmetinden) uzak olsun. (67/Mülk, 11)
Nitekim İbn-i Hazm yukardaki ayeti tefsir ederken onların bu durumunu şu şekilde ifade eder: Kendi haklarında itirafta bulunan, akıl etmeyen ve işitmeyen, insanlar eğer işitmiş fark etmiş olsalardı ateşe girmeyeceklerdi, gerçekten kulakları sesleri işitmeyecek kadar kapalı mıydı? Dünya işleri, tarım, hayvan gütmeleri, malların yönetimi ve geliştirilmesi, ev yapımı, bağ ve bahçe kurulması, ticarethane ve çiftliklerin yönetimi, malların korunması, makam ve liderlik sistemi konusunda cahil miydi bunlar? Hayır tam tersi bunların tamamını biliyorlardı, onları asıl rezil ve perişan eden sayılan bütün bu işleri belki herkesten daha çok bilmeleri ve herkesten daha şiddetli olarak bunlara sarılmalarıydı. Onlar nasıl mal sahibi olacaklarını, malı nasıl yönetip çoğaltacaklarını iyi bilirlerdi, ancak azap gören bu insanlar Allahu teala‘yı bulmak, ona kulluk yapmak, söz, amel ve akide ile ona yönelmekten, gözlerini, kulaklarını ve akıllarını kullanmayı kabul etmediler. Bütün bunları faniyi kurtarmayan ve işe yaramayan hatta yükü ağırlaşan ve pişman eden dünyalık için kullandılar. (İbn Hazm İhkamu’l Ahkam 1/66)
Nitekim İbni Teymiyye: Allahu teala’yı yalanlayarak olsun veya olmasın ayetlerinden yüz çevirenlere en ağır cezayı vereceği belirtmiştir, bu da gösteriyor ki peygamberlerin getirdiklerini kabul etmeyenler kafirdir. Bunun yalanlama, büyüklenme, hevaya uyma veya getirilen şerden şüphe etme sebebiyle meydana gelmesi arasında fark yoktur. Peygamberin getirdiği şeyleri yalanlayan herkes kafirdir. Yalanlamasa bile iman etmediği sürece yine kafir olur. (Mecmuul Fatava 3/196 )
Cehaletin Mazeret Olduğu Yerler Üç Şekilde Görülür;
1- Fetret Ehli: Bu kimselere kitap indirilmiş ve Resuller gönderilmemiş olan toplumlardır. Bu kimseler fıtratları üzere yaşamayı başarmış ve Allah’ı ümit, korku, dua ve sığınma açısından Allah’ı birlerlerse ahiret açısından ve dünya açısından Müslüman olarak görülürler.
Bazılarına göre ise bu gibi insanlar, âhirette Allah teala tarafından imtihan edilecekler ve sonunda herkes layık olduğu muameleye tabi tutulacaktır.
Bunlar, görüşlerine delil olarak şu Hadis-i Şerifi zikretmişlerdir:
“Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kıyamette dört çeşit insan kendilerini savunacaklardır. Bunlar: Hiç işitmeyen sağır, deli, bunak ve fetret döneminde ölen kimselerdir.
Sağır şöyle diyecektir: “Ey Rabbim, İslam gelmiş fakat ben ondan hiçbirşey işitmedim.”
Deli: “Ey Rabbim, İslam gelmiş fakat o sırada çocuklar benim üzerime deve dışkısı atıyorlardı. (Ben, çocukların oyuncağı durumundaydım.) diyecektir.
Bunak: “Ey Rabbim, İslam gelmiş fakat ben ondan hiçbir şey anlayamadım.” diyecek.
Fetret dönemide ölen ise: “Ey Rabbim, bana senin Peygamberin ulaşmadı,” diyecektir.
Bunun üzerine Allah teala onlardan, kendisine mutlaka itaat edeceklerine dair söz alacak ve onlara, cehenneme girmelerini emreden bir elçi gönderecektir. (Rablerinin bu emrine uyarak) oraya girenler için cehennem soğuk ve selamet olacaktır. (Rablerinin emrine uymayarak) oraya girmeyenlen ise zorla cehenneme sürükleneceklerdir.” (Ahmed b. Hanbel, Musned, C: 4, Sf: 24) Tâberi de bu görüşü tercih etmektedir.
Eğer fıtratlarını bozmuş, şirke ve küfre düşmüşlerse dünyevi açıdan müşrik ahiret açısından naslar da varid olduğu üzere onların tekrar imtihan edilmeleri sebebiyle ahiret açısından tekfir edilmezler.
Fetret ehli olan bu insanlar kitap, peygamber, helal ve haram konusunda cehaletleri mazeret olduğu gibi yeryüzünde şirke bulaşmış kimseler dünyevi açıdan her ne kadar tekfir edilse de ahiret açısından tekfir edilmezler.
فَاَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ حَن۪يفًاۜ فِطْرَتَ اللّٰهِ الَّت۪ي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَاۜ لَا تَبْد۪يلَ لِخَلْقِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ الدّ۪ينُ الْقَيِّمُۗ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَۗ
Rasûlüm! Öyleyse sen her türlü bâtıl inançtan uzak dupduru bir tevhid inancı içinde bütün varlığınla tek gerçek din olan İslâm üzerinde sabit ol! Bu din, Allah’ın insanları yaratmasında esas gâye kıldığı, hiçbir ortağı olmayan, her şeye gücü yeten sonsuz ilim ve hikmet sahibi tek ilâha boyun eğmektir. Allah’ın yaratıp varlık üzerinde hâkim kıldığı kanunlarda ve gönderdiği inanç esaslarında hiçbir değişme olamaz. İşte dosdoğru ve kusursuz din budur. Ne var ki, insanların çoğu bunu bilmez. (Rûm: 30)
وَاِذْ اَخَذَ رَبُّكَ مِنْ بَن۪ٓي اٰدَمَ مِنْ ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَاَشْهَدَهُمْ عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْۚ اَلَسْتُ بِرَبِّكُمْۜ قَالُوا بَلٰىۚۛ شَهِدْنَاۚۛ اَنْ تَقُولُوا يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اِنَّا كُنَّا عَنْ هٰذَا غَافِل۪ينَۙ
Hani Rabbin Âdem oğullarının bellerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine şâhit tutarak: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye sormuştu. Onlar da: “Evet, şâhitlik ederiz ki sen bizim Rabbimizsin” demişlerdi. Böyle yaptık ki kıyâmet günü: “Doğrusu bizim bundan haberimiz yoktu!” demeyesiniz. (A’râf:172)
İslam alimleri fetret ehlini üç kısım’de değerlendirmişlerdir;
1. Allah’ı varlık ve birliğini kendi aklı ve zekasının yardımıyla düşünüp bulan ve bilen kimseler: Kus bin Saide ve Cennetle müjdelenen Sahabilerden Said bin Zeyd’in babası Zeyd bin Amr gibi.
2. Tevhid inancını bozup değiştirerek putperestliği kabul eden ve kendilerine göre din uydurup insanları kendi çevresinde toplayanlar:
Arablar arasında putperestliği çıkaran Amr bin Luhay ve diğer muşrikler gibi.
3. Ne Mümin, ne de müşrik herhangi musbet veya batıl bir inanca sahib olmayıp bütün ömrünü gaflet içinde geçiren; akıl ve zihnini bu nevi meselelerle meşgul etmeyen kimseler:
2- Dar’ül Küfür: Bu daha çok Fransa, İngiltere ve Amerika gibi asli kâfirlerin yaşadığı yerlerdir. Burada büyümüş ve yaşamış olan bir kimse asli küfürden sonra Müslüman olur ise bu kimsenin cehaletin mazeret olmadığı yerler dinin asıllarıdır. Bu Allah’a, meleklere, kitaplara, ahirete ve peygamberlere iman şeklinde cehaletleri meşhur açıdan mazeret değildir. Onlar şeriatın vacipleri olan namazın farz olduğunu bilmiyorsa, zinanın haram olduğunu bilmiyorsa yada benzeri durumlarda bu kimsenin ilim ehlinden uzak olması ve âlimlerin bulunmaması sebebiyle cehaletleri ilk etapta mazerettir. Eğer bu kimseler bulunur ve hüccet ikame edilir ve bu açıdan muhalefet ederlerse tekfir edilmeyi hak ederler. Bu kimseler dinin asıllarında iman eder ve hüccet ikamesinden önce şeriatın vaciplerindeki bu cehaletleri üzere ölürlerse ahirette Müslüman olarak görülür.
3- Daru’l İslam: Bu Türkiye, Suriye, Irak ve benzeri ülkelerde bir zamanlar İslam’ın egemen olduğu sonradan hadis küfrüne maruz kalan bölgelerdir. Buralarda camiler var, insanların kendini İslama nisbet etmesi ve cemaatlerin davet yapması olsun bu açıdan bu insanlar hem dinin asıllarındaki meşhur meseleler olsun hem de şeriatın vaciplerindeki meşhur meseleler olsun cehaletleri mazeret değildir. Kim bunları cehaletini mazeret görürse kendisi tekfir edilmeyi hak eder. Bu insanlar dinin asıllarındaki detay, tafsilatlı, kapalı, gizli meseleler olsun ya da şeriatın vaciplerindeki olsun onların cehalet mazeretleri subuti ve delaleti kati olan gizli ve kapalı meselelerde ilk etapta tekfir edilmezler kendilerine hüccet ikame edilir ve buna muhalefet ederlerse ancak tekfir edilirler.
قُلْ اَيُّ شَيْءٍ اَكْبَرُ شَهَادَةًۜ قُلِ اللّٰهُ شَه۪يدٌ بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْ وَاُو۫حِيَ اِلَيَّ هٰذَا الْقُرْاٰنُ لِاُنْذِرَكُمْ بِه۪ وَمَنْ بَلَغَۜ اَئِنَّكُمْ لَتَشْهَدُونَ اَنَّ مَعَ اللّٰهِ اٰلِهَةً اُخْرٰىۜ قُلْ لَٓا اَشْهَدُۚ قُلْ اِنَّمَا هُوَ اِلٰهٌ وَاحِدٌ وَاِنَّن۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَۢ
De ki: “Kimin şahitliği en büyüktür?” De ki: “Allah benimle sizin aranızda şahittir. Sizi ve kime ulaşırsa onu uyarmam için bu Kur’ân bana vahyedildi. Yoksa siz, Allah’la beraber başka ilahların olduğuna mı şahitlik ediyorsunuz?” De ki: “Ben şahitlik etmem.” De ki: “Ancak O, tek bir ilahtır ve şüphesiz ki ben, O’na ortak koştuklarınızdan berîyim/uzağım.” (6/En’âm, 19)
Nitekim: Cehaletin meşhur açıdan ve gizli açısından ayrımını yapmak, meşhur meselelerde cehaletin mazeret olmadığı, gizli meselelerde ise hüccet ikame ilk etapta mazerettir.
İbni Teymiyye şu şekilde ifade eder: Eğer ki kişinin muhalefeti dinin açık olmayan ve herkes tarafından bilinmesinin zor olduğu meselelerde olursa hata ettiği, delalete düştüğü ve kendisinin hüccet ikamesi yapılmadığı söylenebilir, ancak kişinin muhalefeti açık olan ve Muhammed sallallahu aleyhi vesellem‘in onun ile gönderildiği ve ona muhalefet edenlerin tekfir edildiği bütün Müslümanlar ve hatta Yahudi ve Hristiyanlar tarafından da bilinen meselelerde ise durum böyle değildir. Tek olan Allahu teala ibadetin emredilmiş olması ve Allahu teala’dan başka, meleklere, peygamberlere, güneş, ay, yıldızlara, putlar ve başka şeylere ibadetin yasaklanmış olması bu türdendir. Bunlar İslam esaslarının en açık olanlarıdır, yine beş vakit namaz, Yahudi, Hristiyan, Mecusive Müşrikler düşmanlığın emredilmiş olması ile içki, kumar, zina ve faizin yasaklamış olması da bu kabildendir. (Mecmuu’l Fatava 4/37)
Dolayısıyla âlimler icma ile dinde açık olmayan, kapalı, gizli olan ve meşhur kapsamına dahil olmayıp detaylı ve tafsilatlı meselelerden cehaletin mazeret olduğu konusunda icma etmişlerdir, bu cehaletteki mazeretin icması ta hüccetin ikame edilmesine kadardır.
Dolayısıyla kendilerine hüccetin ulaştığı insanlar meşhur meselelerde cehaletleri sebebiyle şirk işlemeleri, küfür fiilleri işlemesi, Allah’tan başkalarına ibadet etmesi, siyasi, ekonomik, yasaması şeklinde şirke düşmesi bu kimseler hüccet ikame edilmeden tekfir edilmeleri vaciptir. Çünkü bu meseleler dinin asılları olmakla beraber meşhur meselelerdir bu mesele gafil ve cahil olanlar ancak dinden yüz çevirmeyi tercih etmeleri sebebiyledir.
Nitekim İshâk bin Abdurrahman şöyle söyler: Allahu teala‘ya şirk koşmadan ibadet etmek, ondan başkasına ibadet etmekten beri olmak, ibadette Allahu teala ortak koşanların İslam‘dan çıkaran en büyük küfürü ile kafir olduğu meselesi dinin asılların aslıdır. Yine kendisi şu şekilde devam eder: Allahu teala onunla peygamberleri göndermiş, kitapları indirmiş, Kur’an ve Resulullah aleyhissalatu sellem ile insanlara hüccetini ikame etmiştir. Allahu teala ortak koşanların tekfiri konusunda din âlimlerin şu şekilde cevap verdikleri görülür, o kişi istitabeye çağrılır tevbe ederse kabul edilir tevbe etmez ise öldürülür. Alimler dinin asıllarında olan meselelerde açıklama yapmazlar sadece delili bazen Müslümanlar için kapalı olabilecek meselelerde açıklama yaparlar Kaderiye ve Mürcie gibi ehlinin tartıştığı meseleler sarf ve atıf gibi gizli olan meseleler, kabirlere ibadet etmesi sebebiyle İslam‘dan çıkanlara yapılancak gerekli açıklama veya şirk koşan önceki amellerin yok olup olmayacağı gibi meseleler bu türdendir. (Mufidu’l Mustefid fi Hukmi Tarikid Tevhid 54-55)
Cehaleti meşhur açıdan mazeret görenler aslında kitabın indirilme resullerin gönderilme gayesine de bir açıdan muhalefet etmektir, çünkü eğer dinin asılları ya da şeriatın vaciplerinde meşhur meselelerde cehalet mazeret görmek aslında bu açıdan Allah’a ortak koşmayı ve Allah’tan başkasına ibadet etmeyi meşru kılmaktır, ki bu da küfrün ve şirkin ta kendisidir. Çünkü Allah kendisinden başka ibadet edilmesini haram kılmıştır ve bu açıdan meşhur meselelerdeki cehalet muteber görmek Allah dışında ibadet edilen şeyleri de onaylamaktır bunu hangi akıl sahibi kabul edebilir?
İbni Teymiyye: Resulullah sallallahu vesellem iman etme ve itaat ile tevessül dinin aslı bu dinin zaruretlerinden olup avam veya havasdan olan bütün müslümanların bilmeleri gereken bir meseledir. Bu anlamı ile tevessü inkar eden kişinin kafir olduğu da yine müslümanların geneli ve özeli tarafından bilinir. Onun duası ve şefaati Müslümanlara yarar sağlayacağını inkar eden de kafir olur. Ancak birincisi ikincisine göre daha kapalıdır. Bu ikinci manasıyla tevessü bilmeden inkar eden kişiye bu öğretilir kendisine öğretilmesine ve bildirilmesine rağmen hala ısrar ederse Mürted olur. (Mecmuu’l Fetava 11/115)
Dolayısıyla şunu söyleyebiliriz ki gizli, detaylı ve tafsilatlı meselelerde ki ister dinin asıllarında olsun, ister şeriatın vaciplerinde olsun, bu hafi/gizli konularda cehaletin kişi ve konum açısından mazeret olduğu yerler;
1- Zeka ve akli açıdan farklılık
2- İslam’a yeni girmiş olması
3- Alimler ya da ilim bölgelerinden uzak olması
4- Nasları duymaması ya da nasların sabit olmaması
5- Muteber tevil ile yapılan bir hata olması
6- Yaşlılık yada bunaklık durumu
Bu ve benzeri sebeplerden dolayı bu kimselerin bu gizli meselelerdeki cehaletleri hüccet ikamesiden önceye kadar mazeretlidir. Hüccet ikame edilir, onların olumlu ve olumsuz tavrına göre ya tekfir edilir ya da dinde kardeşler olurlar. Bu saydıklarımız ister dinin asıllarında ister şeriatın vaciplerdeki meşhur meseleler açısında ise asla cehalet mazeret değildir ve bu bilinmesi gereken bir meseledir.
Nitekim bunla ilgili Buhari ve Müslim’in rivayet ettiği delil bizim için yeterlidir. Nitekim cehaletin gizli, detaylı ve tafsilatlı meselelerde cehaletin mazeret olduğu anlatan şu hadis;
“Bir adam nefsine zulmetmiş ve ölümü anında oğullarına şöyle vasiyet etmişti: ‘Öldüğüm zaman beni yakın, kül haline getirin ve sonra denize saçın. Vallahi eğer Rabbim beni diriltmeye güç yetirirse hiç kimseye azap etmediği şekilde bana azap eder.”
Sonra Rasulullah dedi ki: “Oğulları adamın bu isteğini yaptılar.” Allah yeryüzüne dedi ki: “Aldığını geri ver.” O an adam dirildi ve kalktı. Allah (Subhanehu ve Tealâ) ona “Bu yaptığın şeye seni sevkeden nedir?” diye sordu. Adam: “Senden korkumdur ya Rabbi.” dedi. Bu söylediğinden dolayı Allah onu affetti.” (Buhari, Muslim)
Bu meselede İbni Teymiyye şunları söyler: Bu adam Allahın gücü konusunda ve kül olduğu zaman tekrar diriltilceği hakkında şüpheye düşmüş ve tekrar diriltilmeyeceğine inanmış bir adam tiplemesidir. Müslümanları ittifakla bu küfürdür ancak cahil olduğu için bunu bilmiyordu. Allahın kendisi cezalandırcağından korkan bir mü’mindi, bundan dolayı Allahu teala onu affetti. Resulullah aleyhisselama uymaya özen gösteren ve bununla birlikte hatalı tevil de bulunanlar elbetteki bağışlanmaya evliyala bu adamdan daha çok layıktır. (Mecmuul Fatava 3/147 148)
Bu hadiste ve İbni Teymiye’nin hadisi açıklamasından anlaşılıyor ki: Bu adam genel açıdan Allah’a, ahiret gününe ve tekrar dirilmeye iman ediyordu, bu kimsenin Allah’ın cezalandırma korkusu ya da ölüm sekarat anında iken çocuklarına bunu vasiyet ederken bu şekilde vasiyet etmesi detaylı, tafsilatlı, gizli ve sekarat anı olması sebebi ile cehaleti mazeret görmüştür. Çünkü kendisi zaten Allah’a, ahirete ve tekrar dirilmeye iman ediyordu. Onun şüpheye düştüğü şey ise küllerinin bir araya gelmesi idi. Hâlbuki bu ümmetin için bu küfürdür ama onun bu durumu bir mazeret olarak görülmüştür, bu açıdan hali gizli meselelerde hüccet ikame edilmeden bir kimse tekfir edilmez. Eğer bu gibi durumlarda bir kimse hüccet ikame edilmeden olürse müslüman olarak gömülür ve müslünma ismi verilir.
Dolayısıyla ister idare eden ister idare edilen ister yöneten ister yönetilen olsun âlemlerin rabbi olan Allahın haramını helal helallerini haram eden Allahın iradesini ve ilahi yasalarını sosyal, siyasi, ekonomik, ceza kanunları, hukuk normları, ahlaki ve eğitim müfredatını merkezin dışına iterek ona alternatif ve zıt yasalar ve kanunlar meydana getiren her kişi her kurum her kuruluş ve her yardımcı konumunda bulunan yöneten ve yönetilenlerin cehaletleri mazeret olmadığı gibi bu kimseler hüccet ikame edilmeden tekfir edilmeyi hak ederler. Çünkü bu meşhur bir meseledir ve buradaki cehaletin mazeret olmayışını ileti ise onların dinden yüz çevirmesi ya da din konusunda ilim değilde cehaleti tercih etmesidir. Nitekim;
اَلَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا د۪ينَهُمْ لَهْوًا وَلَعِبًا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَاۚ فَالْيَوْمَ نَنْسٰيهُمْ كَمَا نَسُوا لِقَٓاءَ يَوْمِهِمْ هٰذَاۙ وَمَا كَانُوا بِاٰيَاتِنَا يَجْحَدُونَ
Onlar ki; dinlerini eğlence ve oyun edindiler ve dünya hayatı onları aldattı. Onlar bu günlerini unuttukları ve bizim ayetlerimizi inkâr ettikleri gibi biz de bugün onları unutacağız. (7/A’râf, 51)
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا عَمَّٓا اُنْذِرُوا مُعْرِضُونَ
Kâfirler, uyarıldıkları şeyden yüz çeviren kimselerdir. (46/Ahkâf, 3)
Bu açıdan ister dinin asılları ister şeriatın vaciplerindeki meşhur meseleler asla cehalet, taklit ve tevil mazeret olmadığı gibi gizli, kapalı, tafsilatlı ve detaylı meselelerde ise hüccet ikame edilmeden tekfir etmek caiz değildir.
Nitekim: Ahmed bin Hanbel Müsned’inde şunları söyler: Kapalı olan meselelerde muvahidlerin mazur sayıldıkları cehalet sebebiyle meydana gelen özrü müşriklerin açık olan şirkleri ve kâfirlerin meşhur olan küfürlerine indirgemek helal değildir.
Yine imam Şafii Allahu teala‘nın kendisine hüccet ikamesi yapılmış olan birinin inkar etmesi caiz olmadığını, isim ve sıfatları vardır ki kişi kendisine hüccet ulaştıktan sonra bunları reddederse kafir olur. Ancak kendisine hüccet ikamesi yapılmadan önce bunları reddederse cehaletinden dolayı mazur olarak kabul edilir, çünkü bu türden olan isim ve sıfatlar akıl veya düşünme ile bilinemez. (a.g.e 177)
Dolayısıyla cehaletin mazeret olduğu ve mazeret olmadığı yerler vardır. Bir kimsenin cehaletinin mazeret olmadığı yerler tafsilat, detay ve gizli meselelerdir. Cehaletin mazeret olmadığı yerlere gelince bu meşhur meselelerdir. Bir kimse meşhur meselelerde İslam’ı bilmiyorsa bu cehalet değil dinden yüz çevirme, dini önemsememe ve gündeminden çıkarmasından başka bir şey değildir ve bu açıdan bu kimseler tekfir edilmeyi hak ederler.
Gürsel Gürbüz
Share this content:
Yorum gönder