Allah’ın Hükmü İle Hükmetmeme Meselesi’nde Tasavvufi Tahrif
Allah’ın hükmü ile hükmetmeme meselesinde bu küçük küfür müdür yoksa büyük küfür müdür? Şeklinde tarikatçılarla olan ihtilafımız aslında usul, kaide, ayetlerin nüzul sebebi, sahabenin, sonraki neslin anlayışı ve tefsir âlimlerin maide 44 ayetinin tefsiri ile ilgili tam anlaşılmamasından kaynaklanmaktadır.
Konunun aslı şöyledir: İster Sahabe döneminde ister Selef dönemi ister Emeviler ve Abbasiler dönemi olsun bir hayat programı olarak sosyal, siyasi, ekonomik, yasama, ceza kanunları, hukuk normları ve her alanda tamamıyla Allahın hükmü ile hükmediliyordu, Haricilerin tekfirne konu olan bazı Kadı’ların rüşvet karşılığında ya da akrabalarını koruma adına işlenmiş olan bir zina ya da hırsızlık suçunu gizleyerek yeterli şahitler olmadı yada yeterli delil yok diyerek Allahın hükmü ile hükmetmeyen bu kadı’lara siz kafir oldunuz, İslam milletinden çıktınız ve ebedi cehenneme girdiniz demişlerdir.
Sahabe, İbni Abbas ve benzeri Selef âlimlerimiz, Haricilere bu meselenin sizin bildiğiniz, cehenneme götüren, ebedi azap‘a götüren ve kafir yapan bir küfür olmadığını bu küfürün altında olan küçük küfür olan yani sahibinin kafir ve ebedi cehenneme götürmeyen bir küfür olduğu açısından onların iddialarını red ederek Haricilere muhalefet etmişlerdi. Hariciler cuzi açısından yani sadece bir meselede Allah’ın hükmü ile hükmetmeyen Selef, Emevileri ve Abbasileri tekfir ediyorlardı. İbni Abbas da onlara: ‘’kufur dune kufur” bu sizin bildiğiniz küfür değil küçük küfürdür şeklinde onlara reddiye de bulunmuştu.
Kufur Dune Kufur Bağlamında Laik Sistem ve Sahabe, Emevi ve Abbasiler Dönemi;
Hariciler Allahın hükmü ile hükmeden Sahabe, Emevi ve Abbasiler sadece rüşvet ve akrabalık sebebiyle hükmetmedikleri için kafir diyorlardı. Peki laik sistem ile Hilafetin olduğu dönem aynı mı?
Tarikatçılara şunu soruyoruz: Laik, demokratik ya da Kemalist bir ülke ile Sahabe, Emevi ve Abbasi dönemi aynı mıydı?
O dönemde iktidarda olan hilafet idi ve Allahın hükmü ile hükmediliyordu peki Laik sistemle yönetenler aynı konumda mıdırlar?
O dönemde hadler uygulanıyor, Allahın hukuk ve ceza kanunları icra ediliyordu, peki bu laik sistemle aynı mıdır?
O dönemde Allah yolunda cihad ediliyor ve islam beldeleri genişliyordu, peki laik sistemde islam için cihad ediliyor mu? Onlar kimin için varlıklarını koruyor laik demokratik sistemler için değil mi?
O dönemde sosyal, siyasi, ekonomik ve yasama açısında Kur’an ve Sünnetin hükme ile ediliyordu, peki bugün onlar laik sistemle aynı konumda mıdırlar?
Onlar her alanda Allahın hükmü ile hükmediyor sadece cüzi bir meseleden dolayı Allahın hükmünü hükmedilmiyor ve bundan dolayı Hariciler tarafından tekfir ediliyorlardı, Peki laik sistemlerde A’dan Z’ye her alanda laik, batı ve demokratik sistemlerle yönetilirken nasıl oluyor da bunu Emevi ve Abbasiler ile kıyaslıyorsunuz?
İster Sahabe döneminde ister Emeviler ve Abbasiler döneminde olsun, bütün âlimler Kur’an‘ı tefsir ederken Maide: 44 ayetini İbni Abbas’ın tefsiri bağlamında tefsir etmiştir. Neden böyle tefsir etmişlerdi çünkü bu ülkelerde demokrasi, laiklik, sosyalizm, kemalist ve benzeri ideolojik dinler ile değil! Bilakis hâlâ İslamla yönetiliyordu, ifade ettiğimiz gibi sadece bir meseleden dolayı rüşvet ve akrabalık sebebiyle hükmetmedikleri için Hariciler tarafından tekfir ediliyor ve bütün müfessirler İbni Abbas bağlamında bu hadisi tefsir etmektedir.
Bugün tarikatçılar tefsir kitaplarından delil getirerek bak, işte kafir değildir, bu küçük küfürdür. Şeklinde politik tanrılarını kurtarmaya çalışlıyorlar. Onlar İbn-i Abbas‘tan müdrec ve delil niteliğinde olmayan bu hadisi delil getiriyorlar, hemen şunu ifade edeyim ki bugün yaşadığımız İslam coğrafyasına 57 ülke bugün Emeviler, Abbasiler ya da Osmanlılar gibi ülkelerini şeriatla yönetmiyorlar. Bilakis bu laik demokratik sistemler her alanda sosyal, siyasi, ekonomik, ceza kanunları ve daha nice meselelerde ilahi yasalara alternatif ceza kanunları, siyasi, ekonomik, ideolojik yasalar ve bir hayat programı olarak İslam’a muhalefet ediyor, şimdi bu tefsirleri bağlamında kopararak Emevi ve Abbasiler konumunda olmayan ve Allahın hükmü ile hükmetmeyen bu ülkelere kıyaslayarak bunları kafir olmadığı demek ayetleri tahrif etmek ve bağlamında koparmak değil midir?
Âlimler’in Emevi ve Abbasiler Konumunda Olan Haricilere Söylediği Sözler;
Selef’in görüşünü gündeme getirmeden önce tarikat ehline şunu soruyoruz; Savunduğunuz sistem emeviler gibi mi savunduğunuz bu yöneticiler Abbasi yöneticileri gibi mi? Yukarıda ifade ettiğimiz gibi taban tabana zıt olan iki farklı konumu kıyas ederek buna küçük küfür demek Allah’ın ayetlerini tahrif edip bağından koparmak değil midir?
Tavus ve diğerleri: Bu islam milletinden çıkartan küfür değil ancak bu küfür başka bir küfürdür.
İbn-i Cerir ve Ata diyor ki: Bu küfür başka küfür, bu zülüm başka zülüm, bu fısk başka fıstıktır diyor.
İbn-i Abbas: ”Kim Allah’ın indirdikleri hükmetmezse kâfirlerin ta kendileridir” bu düşündüğünüz gibi insanı islam milletinden çıkaran küfür değildir. (İbni Kesir 1/61)
Kurtubi: Heva ve hevesine uyup isyan ederek Allahın hükmü dışında bir hüküm verirse bu haramdır. Ehli itikata göre mağfiret umulur. (Kurtubu tefsiri sayfa 2/187)
Şankiti: Haram ve kötü bir şey istediğini inancını taşıyarak Allah’ın hükmü dışında bir hüküm verirse bunun zülmü fısk onu İslam milletinden çıkarmaz. (Edvau’l Beyan)
İbnu Ebu el-İz: Kişi bir meselede inanır buna rağmen olaya başka bir hükümle hükme ederse asi olur buna mecazi küfür veya küçük küfür denir. Yalnız bu kimsenin haramdan dolayı Allah katında hak olana inanması gerekir. (Tahavi Akidesinin Şerhi sayfa 363)
İbn Kayyım: Bilmese’de Allah’ın hükmünün uygulanması gerektiğine inanır ve buna rağmen başka bir hüküm verirse bu küçük küfürdür. (Medaricu’s Salikin)
Dolayısıyla Selef’in ve âlimlerin görüşlerine baktığımızda bu meselede Allah’ın hükmü ile hükmeden bir devlet yönetiminde bir halife ya da bir kadı’nın bir tek meselede Allah’ın hükmünü tatbik etmeyen kişi için bunları söylemiştir. Zaten bütün müfessirler o gün İslam’ın hükmü ile hükmedilen bir devlet yönetiminde yaşıyorlar, karşılaştıkları problemleri islam ile cözüyorlar ve bir tek meselede Allah’ın hükmü ile hükmetmeyenler kafir midir değil midir konusunun izahi idi ve bu da Haricilere reddiye idi.
Peki neden halife yada kadı’lar kafir olmadılar? Çünkü onlar beşeri bir takım çıkar ve sebeplerinden dolayı rüşvet ya da akrabalık sebebiyle hevalarına uyarak Allah’ın hükmü ile hükmetmediler. Yoksa bugün tam aksine Allah’ın nizamına muhalif, zıt ve alternatif laik ve demokratik ideolojik verilerle yönetenleri asla kapsamaz.
Dolayısıyla ister Halife olsun ister Kadı olsun onlar İslam Devleti’nde hükmedilen ilahi yasalara bağlı kalmışlar ve asla bir mesele dahi olsa alternatif, zıt ya da onun ilahi yasalar dışında ideolojik bir yasa getirerek bir mesele dahi olsa hükmetmemişlerdir.
Siz nasıl olurda birbirinden ayrı olan iki farklı olguyu aynı olgu gibi gösteriyorsunuz, kendinizden utanmanız gerekmez mi?
Bugün her alanda onlar Allahın yasalarına muhalefet ediyorlar, yasalarını çiğniyorlar ve sonra bu meselede politik tanrılarını kurtarabilmek için İbn-i Abbas‘ın Haricilere reddiye verdiği ve genelde Allahın hükmü ile hükmeden bir ülkede bir halife ya da bir kadı’nın sabit olan bir suçu sabit olmadığı ve hükmetmediği için onlarla bu ideolojik dinlere davet eden gelin laik, kemalist yada demokrat olun diyen kimselerle nasıl bir tutuyorsunuz? Yazıklar olsun nasıl da Allahın ayetlerini tahrif ediyorsunuz nasıl da Allahın ayetlerini bozuyorsunuz?
Nitekim Şeyhü’l islam Mustafa Sabri Efendi diyor ki: Sahabe Allah kendilerinden razı olsun devrinden şu kötü günlerimize kadar İslami hükümetler halka hükmediyorlardı onlarda Allahın hükümlerine bağlı idiler. Bu çerçevede hükümetlerden biri İslam Şeriatine aykırı bir davranışta bulunursa, bu söz konusu hükümet için hata işleyen Müslüman bir fert gibi Allah’tan korkarak ve haktan çekinerek utanarak vuku bulurdu ama İslam’ın kontrolünden çıkmayı ilan etme dini devlet işlerinden soyutlama tecrit etme İslami siyasetten idareden koparıp atma yeni bir sosyal düzen arama ecnebilerin taklit etme fikri ne kadar fasık olursa olsun hareketlerinde ne kadar haram işlerse işlesin hiçbir Müslüman hükümetin kafasına takacağı düşünce bir şey değildi. (Alem ilim akıl ve Allah 4/ 292)
Ümmet icma ile Hristiyanların ya da Yahudilerin İncil ve Tevrat ile hükmetmenin küfür olduğu konusunda icma etmişlerdir. Peki bugün İncil ve Tevrat’tan daha kötü bir konumda olan insan uydurması laik ve demokratik ideolojik dinlerin olduğu sistemlere yetki vermenin hükmü nedir?
Halbuki Allah resulü hadislerinde Tevrat ve İncil konusunda onların ne yalanlayıp ne tasdik edin diyerek o kitaplarda Allah’ın sözünü hala varlığın söz konusu olduğunu ifade ederek buna rağmen kafir olur demişler. Peki bugün demokrasi, laiklik ve benzeri ideolojik dinlerle yönetenlerin Müslüman ismini vermek neyle bağdaşabilir?
Alimlerin İttifakıyla Maide: 44 Herkesi Kapsar;
Alimler şu konuda ittifak etmişlerdir ki Maide:44 ayetin nüzul sebebi ne olursa olsun hükümler Müslümanların’da kapsamına alır ve ayetlerin kapsamında genel manaya bakılır nuzul sebebine değil.
İbni Kesi şöyle diyor: Hasan el Basri bu ayetler ehli kitabı hakkında nazil oldu ama bize de uygulanır.
Sufyan es-Sevri o da Mansur’dan ve o da İbrahim Enna’den nakletti bu ayetler beni İsrail hakkında nazil oldu ve Allah bu ümmeti’de kapsamına aldı. (İbni Kesir Tefsiri 1/60)
Sadık Hasan Han sahih bir senetle Huzeyfe‘den rivayet etti ki: Bu ayetler zikre edildiği zaman bir adam bunlar beni İsrail hakkındır dedi. Bunun üzerine Huzeyfe’de beni İsrail ne güzel kardeş oldu tatlı olan her şey size ama acı olduğunda onlar. Hayır vallahi sizde onların yollarına adım adım takip edeceksiniz. İbni Abbas’da aynı şeyi söyler. (Fethul Beyan 3/30 ve Tefsir’ul Kurtubi)
Başka bir yerde şunları söylemekte: Kim Allah’ın indirdikleri hükmetmezse sözündeki kim genel bir sözdür, bu nedenle bu ayetin hükmünü bir toplulukla sınırlandımayız, kim olursa olsun İslam’ın dışında bir şey ile hükme ederse kafidir, bu tefsir en uygun olanıdır. İbni Mesut, Hasan ve Nehai bu ayetler Yahudilerden olsun bu ümmetten olsun her kim Allah’ın hükmü haricinde bir hükümle hükmederse muhakkak kafir olmuştur, zalim olmuştur ve fasık olmuştur dediler, böyle anlaşılması daha uygundur. Çünkü sözün genelleştirilmesi itibar edilir özel sebeplere değil. (Fethul Beyan 3:30)
İsmail El-Kadi Ahkamu’l Kur’an da diyor ki: Ayetlerin zahir’i Yahudilerin yaptığını yapan dolayısıyla Allahın hükmü dışında hüküm koyan bunu kanun edinerek bununla amel eden kişinin Yahudiler hakkında inen hükme tabi olduğunu belirtiyor, bu kişi ister hükmeden ister bir başkası olsun. (Mehasinut tevili tefsir s 200)
Mücahit şöyle diyor: Ayet bu noktada gene genelleştirilir. Abdullah ibni Mesud ve Hasan’da bu ayetler genel olarak Allahın hükmü ile hükmetmiyor herkes içindir, ister Yahudi ister kafir ister Müslüman olsun demektir. (Kurtubu Tefsiri sayfa sayfa 2/187)
Gürsel Gürbüz
Share this content:
Yorum gönder