Usul İlmi: Teklifi Hükümlerin Rükunları Nelerdir?
Mahkumun Fih, Mahkumun Aleyh, Mahkumun Leh ve Mahkumun Bih
Konumuza girmeden önce bu kavramaların manası ve durumlarını bilmek bize konunun anlaşılmasına daha fazla katkı sağlayacaktır.
1- Mahkumun Aleyh: Aleyhine hükmedilen, davayı kaybeden kimsedir. Buradaki kasıt kişinin ehliyeti yani insanın bir iş ile mükellef sayılması için o işe ehil olması anlamındadır.
Örnek: Akıllı olmak ya da buluğa/temyiz kudretine sahip olan kimseler sorumluluk kazanır ve bu şekilde mahkumu aleyh kapsamına girer.
2- Mahkumun Leh: Lehine hükmedilen davayı kazanan kimsedir.
3- Mahkumun Bih: Dava sonunda hüküm altına alınan yani kararlaştırılan sonuçtur.
Mahkumun Fih; Allah’ın emriyle mükellefin fiilleridir. Rabbimizin emri olan vacipler, haramlar, mendup, yasak ve serbest gibi mükellefin fiillerini konu edinir.
1- Mahkumun Fih Üç Şart Üzere Bina Edilmiştir.
a)-Fiilin eksiksiz bir şekilde mükellefin bilgisi dahilinde olması.
Tekliften maksat mükellefin kendisinden istenen görevi istendiği şekilde yerine getirmesidir. Bu şekilde bir ifa ancak mükellefiyete konu olan fiilin tam anlamıyla bilinmesi ile mümkün olur.
Mesela; Zekatın mahiyeti ve miktarı açıklanmadan zekat ile namazın rükunları, şartları ve nasıl kılınacağı gösterilmeden namaz ile mükellef tutmak sahih olmaz.
Burada bilmekten maksat mükellefin yükümlü olduğu işi bilfiil bilmesi değil! Bunu bilme imkana sahip olması, o bilgiyi elde edebilir durumda bulunmasıdır. Bu ancak Daru’l İslam da bulunmakla gerçekleşmiş sayılır.
Dolayısıyla Mükellef ilmi ehliyeti var ise, kaynaklarından araştırarak ya da buna gücü yetmiyorsa ilim ehline sormak suretiyle şer’i hükümleri bilme ve öğrenme imkanına sahiptir. O yüzden fakihler Darü’l İslam da bulunan kişinin şer’i hükümleri bilmemesinin bir mazeret teşkil etmeyeceğini hükmetmişlerdir.
b)-Fiilin Allah Tarafından Talep Edilmesinin Bilinmesi
Allah’a yapılan bir itaatin gerçekleşebilmesi için fiilin Allah tarafından talep edildiğinin bilinmesi gerekir. Kastedilen şey fiilin yapılabilmesi için ilme ulaşmanın mümkün olması gerekir.
Mahkumun fih işin başından itibaren mutlaka mükellefin fiilidir. Bu teklifi hükümler için geçerlidir. Vazi hükümlerde mahkumun fih doğrudan mükellefin fiili olabileceği gibi mükellefin fiili olmamakla beraber onun fiili ile bağlantısı olan bir durumda olabilir.
Mesela; Hırsıza uygulanan ceza hükmünün sebebi hırsızlık suçudur. Bu doğrudan mükellefin fiilidir. Öğlen namazı vacip olması hükmünün sebebi ise güneşin batıya doğru eğilmesidir, ki bu mükellefin fiili ile ilgili değildir fakat yine de onun fiile yani kılacağı namaz ile ilgilidir.
Mesela; Bir insan soru sormakla şer’i hükümleri bilmeye güç yetiren bir kişi ise yada müslümanların bulunduğu bir yerde ikamet ederse, bilmese bile bilenlerin kategorisinde değerlendirilir ve cehaleti mazeret olarak kabul edilmez.
c) Hükümlerin Konulmasında Maksadın Kolaylık Ve Sıkıntıların Giderilmesidir.
Allah, hükümlerin konulmasından maksadin hafifletmek, kullara kolaylık sağlama ve onlardan sıkıntıyı giderme olduğunu belirten kur’an ve sünnet naslarıdır.
Mesela: Mazeret hallerinde uygulanacak ruhsat hükümlerinin tatbik edilmesi gibi. Ramazan ayında yolcu, hasta ile hamile ve emzikli kadın hakkındaki oruç tutmama müsaadesi, suyun bulunmaması veya hastalık halinde teyemmüm edilmesi, canın tehlikeye düşmesi durumunda içki içmenin ve murdar et yemenin caiz olması gibi hükümler göstermektedir ki, Allah hüküm koymadaki maksadı insanları sıkıntıya sokmak değil tam aksine onlardan meşakkati gidermek ve sıkıntı ortaya çıktığında yok etmektir.
Not: Bir fiilin şer’i bir teklife konu olabilmesi için o fiilin mutlaka mükellefin gücü halinde bulunması gerekir.
Mahkumun Fih Allah ve Kulları Konusunda Dört Kısma Ayrılır.
Mahkumun fih; Allah’in emri olan mükellefin fiilleridir. Rabbimizin emri olan vacip, haram, mendup, yasak ve serbest gibi mükellefin fiillerini konu edinir.
1- Sadece Allah’ın Hakkı Olan Fiiller.
Mesela; Farz olan namaz, oruç, haram olan zina, içki ve hırsızlık ve haddlerin uygulanması Allah’ın haklarıdır. Bunlar mazeretsiz yerine getirilir. Çünkü bunlar sadece ibadet niteliği taşıyan fiiller, hükümlerdir ve toplum nazarında dinin hayata ikame edilmesi içindir.
- Allah hakkı olarak ikincisi vergi niteliği taşınmasından maksat can veya malın korunmasına yönelik bir ödeme olmasıdır.
Mesela; Fıtır sadakası böyle bir hükümdür. Çünkü o muhtaclara yardımda bulunma yoluyla Allah’a yaklaşma çabası olması ve oruçun kabul vesile teşkil etmesi itibariyle bir ibadettir. Aynı zamanda ceza hükümleri tam anlamı ile birer ceza teşkil ettiklerinden bunlara tam cezalar adı verilir. Zina suçu, içki suçu ve kısas suçu gibi bunların tatbik edilmesi Allah hakkıdır.
- Allah haklarından üçünçüsü ise sınırlı eksik ceza hükmüdür. Bir kimsenin murisini öldürmesi bu kişinin mirasdan mahrumiyet hükmü ile mahrum olur.
İbadet niteliği taşıyan şeylerde halel söz konusu olduğunda ceza hükümleri bunların kefaretlerdir. Yemini bozmanın, ramazan’da bilerek oruç bozmanın, hatayla adam öldürmenin ve zihar kefareti gibi.
Allah hakkı olan hükümler, Allah’a karşı kulluk borcu olarak ifade edilen ibadetler gibi ganimetlerin beşte biri olan ve fıkıh kitablarında açıklandığı şekilde ve madenlerde alınan vergi bunlara örnektir.
2-Sadece Kulun Hakkı Olan Fiiller
Mesela; Borçlar, mallar ve miras hakkı gibi durumlar kulların kendi aralarındaki haklardır. Kul hakkı olan hükümlerin gayesi sadece ferde, kişiye has bir menfaatin korunması ile ilgili hükümlerdir.
3- Allah’ında Kulun Hakk’ınında Bulunduğu Ama Kulun Hakk’ının Daha Fazla Olduğu Durumlar.
Mesela: İffetli kadına iftira suçu, bu namusa dokunan bir suç olduğu için hem Allah hakkı hem de kişi hakkıdır.
Mesela; Kasten adam öldürme cezası olan kısas, borçlar, miras ve cezaların uygulanması gibi durumlar hem Allah’ın hemde kullara ait haklardır.
Hemen şu önemli konuyu ifade edelimki Mahkumun fihde fiilin mümkün olması bir şarttır. Çünkü burada teklifi veya vazi hükümlerin ilgili bulunduğu fiil veya durumlar kastedilmektedir.
Mesela; Allah namaz kılınız hitabında bir talep yada bir emir vardır. Öyleyse bu teklifi bir hükümdür, bu hükmün taalluk ettiği fiil olan namaz mahkum fih olur. Dolayısıyla mahkumun fih hükmün konusudur.
2- Mahkumun Aleyh;
Mahkumun aleyh Allah’ın hitabının fiili ile alakalı olduğu şahıstır. Mahkumun aleyh Allah’ın mükellefe yükümlü tutmasındaki hikmeti insanların dünya ve ahiretteki durumlarını ıslah etmek ve hücceti ikame edip ortadan kaldırmaktır.
Mahkumun Aleyh ve Mükellefin Şartları İki Kısma ayrılır.
a) Teklife güç yetirebilirlikmek.
Teklif Allah’ın emridir. Aklı olmayan birine teklif/sorumluluk yüklemek ve hitap etmek ise muhal/imkansızdır. Bu halde akıl anlama aletidir ve buluğa/ergenliğe bağlı kılınması lazım.
b) Mükellefin Teklif Ehliyetine Sahip Olması
Mükellefin kendisine yöneltilen tekliflere emir ve yasaklara salahiyetli olması için teklif ehliyetine sahip olması gerekir.
Dolayısıyla Mahkumun aleyh’deki kasıt kişinin ehliyeti yani insanın bir iş ile mükellef/sorumlu sayılması için o işe ehil olması anlamındadır. Başka bir ifade ile Allah’ın hitabının fiili ile alakalı olduğu şahıstır. Allah’ın mükellefe yükümlü tutmasındaki hikmeti insanların dünya ve ahiretteki durumlarını ıslah etmek ve hücceti ikame edip ortadan kaldırmaktır.
Akıllı olmak, buluğa ermek temyiz kudretine sahip olmak gibi konular mahkumu aleyh içine girer. Deli olmuş, akıl hastası ya da küçük olan kimse mükellefiyet sahibi olamaz yani mahkumun aleyh değildir. Ehliyet bir işi yapmaya elverişli olan kişi için falanca bu işe eğildir denir. Usulculere göre ehliyet vücub ehliyeti eda ehliyeti diye ikiye ayrılır.
Meşekkat Taşıyan Şeylere Mükellef Tutmak İki Kısma Ayrılır.
a) Taşınması Mümkün Olan Meşakkatler;
Bunlar Allahın emirleri olan namaz, oruç, hac, cihat ile kötülüğü yasaklamak ve Allahın haramları olan içki, zina gibi durumlar her kul için kendisinde kaçınılması gayet kolay ve basit olan durumlardır.
Tekrar ifade edelimki Allah’a ait hükümlerin konulmasından maksadın hafifletmek, kullara kolaylık sağlama ve onlardan sıkıntıyı giderme olduğunu belirten Kur’an ve Sünnet naslarıdır.
Fiilin mükellefin gücü dahilinde olması hem yapmaya hem de yapmamaya muktedir olması gerekir. Bir kimse mükellefin güç yetiremeyeceği bir fiili ile teklif şer’an caiz değildir. Çünkü imkansız bir iş teklif konusu olamaz.
Mesela: Aynı şahsa aynı anda bir işi hem vacip hem haram kılmak ya da aynı anda bir şeyi hem sahih hem fasit olduğunu hükmetmek imkansız bir durumdur. Hatta Rabbimiz kitabında birçok yerde Allah’ın insanları ancak güç yetirebilirlik gibi şeylerle mükellef tuttuğunu söylemiştir.
Fiilin mükellef hakkında mümkün olması gerekir. Zira imkansız/mümkün olmayan bir şeyle mükellef tutmak cumhur ulamaya göre sahih değildir. Fiilin mükellefin gücü dahilinde olması hem yapmaya hem de yapmamaya muktedir olması gerekir.
Bir kimse mükellefin güç yetiremeyeceği bir fiili ile teklif etmek şer’an caiz değildir. Çünkü ister bizatihi ister başkalarına nazaran imkansız bir iş teklif olunamaz.
b) Taşıması Ancak Takatın En Son Gücünü Kullanmakla Mümkün Olan Meşakatler.
Bir kimsenin Taşıması ancak takatin en son gücünü kullanmak ile mümkün olabilen meşakkatler vardır. Örnek: Bir kimsenin ikrah altında küfür kelimesini söylemeyip sabredip azimete sarılması.
İnsan’ın tahammül edemeyeceği, katlandığında faydalı işin kesintiye uğramasına yol açacak olan meşakkatler vardır.
ÖRNEK: Ard arda birkaç gün oruç tutmak, geceleri de devamlı ibadet ile geçirmek ve yürüyerek hacca gitmenin verdiği meşekat gibi.
Tekliften maksat mükellefin yükümlü tutulduğu işi yerine getirmesi ve böylece onun imtihanı olur. Bir iş beşer gücünün sınırları dışında kalırsa mükellefin imtihan edilmesi imkansız hale gelir. Bu teklif konusu abes yani lüzumsuz yere meşguliyet olur. Yine insan iradesinin dışında kalan tabii durumlar teklife konu olamaz.
Mesela; Yeme, içme arzusu, kızma, hoşnut olma, üzüntü, sevinç ve sevgi gibi durumlara yol açan amillerin bulunmasıyla var olurlar. İnsan bu gibi durumları meydana getirmekle mükellef tutulmaz. Çünkü bunlar onun iradesinin ve gücünün dışında kalmakta ve onun imkanı dahilinde değildir.
Örnek: Resulullah (s)’in evliliğinde zevcelerine karşı adaletli davranmaya çalışırdı. Onlar arasında adaletli olurdu. Hatta Rasulullah (s); ” Allah’ım benim yapabildiğim taksim bu senin güç getirdiğin benim ise gücümün yetmediği hususlarda beni kınama” demesi gibi.
İşte Rasulullah (s) bu sözüyle bazı hanımlarına diğerlerinden fazla sevgi duyabilmiş ve kalben daha çok meyil etmiş olabileceğini ifade etmiş oluyordu. Bu hadis göstermektedir ki insan sevgi ve benzeri tabii durumlarla mükellef tutulamaz. Yine Rasulullah (s)’in oğlu İbrahim ölünce onun üzüntüsü buna örnek gösterilebilir.
Hanefilerde Teklifte Şart Olan Kudret İki Kısımdır.
Mutlak Teklif ve Kamil Teklif
1- Mutlak Teklfi: Eda edilmesi için mükellefe gerekli olan bedeni veya mali sorumlulukların en alt sınırının verilmesi.
Mesela: Abdest için suyun bulunması, namaz için kuvvet, hac için güç getirebilme ya da zekat için zenginlik gibi.
2- Kamil Teklfi: İmkan sınırının üzerinde olan demektir.
Mesela: Zekat için bir senenin geçmesi gibi imkanı ya da gücü varsa bir sene geçmeden önce de bunu eda edebilir.
Gürsel Gürbüz
www.gurselgurbuz.com
Share this content:
Yorum gönder