×

İhlas ve Sünnete Uygunluk Açısından Tevhidin Rükunları Nelerdir?

İhlas ve Sünnete Uygunluk Açısından Tevhidin Rükunları Nelerdir?

Tevhid v-h-d fiillinden türeyerek sözlükte bir olmak ve tek olmak anlamlarına gelmektedir. Istılahta Tevhid; Allah’ın isimlerinde, sıfatlarında, fiillerinde ve onun ilahi özelliklerinde Allah’a ibadet etmek, ona itaat etmek ve ona teslim olmayı ifade eden bir kulluktur.

Tevhid Allah’a ibadet, kulluk, itaat, teslimiyet ve bir hayat programı olarak onu muhatap alarak hayatın merkezine indirmektir. Bu yönüyle Tevhid ilahi verilerle bir hayatı sürdürmektir

Tevhid ibadetin özü ve kulluğun yegane sebebidir. Tevhidin olmadığı yerde kulluk ve Allah’a ibadet söz konusu olamaz. işte bu sebeple Tevhid hayatın her biriminde ibadeti Allah’a has kılmayı başka bir ifade ile Allah’ın indirdiği ilahi sistem olan İslam’a göre yaşamayı elzem kılar.

Tevhid’in ibadet Rükunları temelde iki şekilde görülür;

İman/Batini ibadet ve İslam/Zahiri ibadet

1- İman/Batini ibadet: Bu kalbin, niyetin, vicdanın ve insan fıtratının Allah’ı sevmesi, ona meyletmesi, bağlı olması, razı olması, tevekkül etmesi, onu kabul etmesi, ilahi sistemini tasdik etmesi, ihlas, samimiyet, huşu, şuur, ümit ve korku gibi kalbin ve niyetin Allah’tan başkasını inkar edip kulun Allah’a ibadet etmesini ifade eder. Yine bununla beraber kalbin ve niyetin küfürü, şirki ve tağutlara ibadet etmeyi ve benzeri her türlü haramları reddetmesi, buğz etmesi ve beri olması batini ibadetin gereğidir.

2- İslam/Zahiri ibadet: Bu bir hayat programı olarak akidevi, sosyal, siyasi, ekonomik, sosyolojik, ahlaki, eğitim, yasama, hükmetme ve bir yaşam programı olarak kulun eylem ve söylemleri ile başka bir ifade ile tercih ve seçimleri ile Allah’ın iradesine teslim olması, itaat etmesi, onun emrinde olması ve Resul’ün izinden gitmesini ifade eder. Dolayısıyla kul zahiren küfrü, şirki ve tağutları eylem ve söylemlere reddettiği gibi zahiren eylem ve söylemleri ile iman ettiği islam’ın emir ve yasaklarını hayatında görüntülemesi tevhidin gereğidir.

Tevhid Allah’a birlemek ve onu tek kılmak manasında Allah’a itaat etmek, onu muhatap almak, onun emrinde ve onun iradesini hayata egemen kılmaktır. Tevhidin ıstılahattaki manası Allah’ın zatında, isimlerinde, sıfatlarında ve fiillerinde Allah’ın kula tezahür eden yönlerini batini ve zahiri açılan uygulamayı gerektirir.

Allah’ın zatından kasıt: Onun bir eşi, benzeri olmayışı, ondan başka kanun koyucu, ondan başka hükmeden, ondan başka dua edilen, ondan başka sığınılan, ondan başka yardıma çağırılan ve benzeri hiç kimsenin Allaha ortak olmayışını ifade ederek yalnız bir Allah’a ibadet etmektir.

Allah’ın zatı, isim, sıfat ve fiillerinden kasıt: Allah’ın kendisiyle tanıttığı isim ve sıfatlara göre hayatı idame ettirmektir. Misal: Allah El-Halıktır bu yaratmayı ifade eder. O halde Allah’tan başka yaratıcı yoktur. Allah Er-Rezzaktır bu rızık vermeyi ifade eder. O halde Allah’tan başka rızık verici yoktur. Allah eŞ-Şaridir bu kanun koyucu olmayı ifade eder. O halde Allah’tan başka kanun koyucu ve yasa koyucu kimse yoktur şeklinde kulun Allah’ın isim ve sıfatlarını bilip o şuurla yaşamasıdır.

Dolayısıyla kul Allah’ın zatında, isimlerinde, sıfatlarında, fiillerinde başka bir ifade ile ilahi ve rabbani özelliklerinde cahil olduğunda bu mazereti olmayan cehalet sebebiyle başkasına verdiği ilahi ve rabbani özelliklerden dolayı başkalarına ilahi bir makam vermesi sebebiyle müşrik ismini alır.

Bu sebeple Kul Allah’a batini ve zahiri açıdan onun zatında, isimlerinde, sıfatlarında ve fiillerinde üç şekilde görüntüler ve bu Tevhid’in rükunlarıdır.

Tevhidin üç rüknü vardır ve iman iddiasını taşıyan kimse bu rukunları bilmek ve onunla amel etmekle mükelleftir. Çünkü bunlar dinin esasları ve kulluğun zirvesidir. Peygamberler bu üç aslı insanlara tebliğ etmek ve kullarında bu asla iman ve amel etmesini farz kılmıştır.

Temelde Tevhidin Rükunları İman ve İslamdır.

Bu bir Müslümanın batini ve zahiri açısından mutlak açıdan şer’i engel olmaksızın yerine getirmesi gereken kulluk birimleridir. Bu dinin aslı ve kulluğun özüdür. Tevhidin rükunları olan iman ve islam’ın şartı ise İhsan ve Sünnete uygunluktur yani bir kimse İhsan/samimiyet olmadan ve Sünnete/şer’i hükümlere muhalefet ederek ibadetler ihdas etmesi bid’at ve hurafeler meydana getirmesi kabul edilmez. Dolayısıyla kul tevhidin temeli olan İman ve İslamı yerine getirmesi ancak iki şart üzeredir birincisi İhlas ikincisi Sünnete uygunluktur.

Tevhidin Rükunları;

İhlas, Sünnete Uygunluk, İman ve İslam

1- İman: Bu şüphe, tereddüt ve nifaktan arınmış küfrün, şirkin ve tağutlara ibadetin her türlüsünü kalp ve niyetiyle red, inkar, beri ve düşman olmasıyla onun olumlu yönüyle Allah’a bağlanması, ona tevekkül etmesi, razı olması, onu sevmesi, ona sığınması, onu tanıması, kalbin Allah’a yönelmesi, ümite ve korku arasında ona ibadet etmesidir. Kalbin samimiyetle, ihlasla ve bağlılıkla bunları yerine getirmesi Allah’a ibadetin şartıdır. İhlas’ın olmadığı yerde ibadet batıldır. Bu yönüyle kalp ihlasla yukarıda ifade ettiğimiz kalbi ibadet çeşitlerini yerine getirmekle ancak Allah’a kul olmuş olur. İhlas ve samimiyetin olmadığı kalbi bir ibadetten söz edilemez.

اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ ثُمَّ لَمْ يَرْتَابُوا وَجَاهَدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ

Müminler ancak o kimselerdir ki; Allah’a ve Resûl’üne iman etmiş, sonra da şüpheye düşmeden Allah yolunda malları ve canlarıyla cihad etmişlerdir. Bunlar, sadık olanların ta kendileridir. (49/Hucurât, 15)

2- İslam: Sözlerin ve fiillerin şirk, küfür ve masiyetten arınmış eylem ve söylemleri ile farzları, emirleri ve hükümleri yerine getirerek islam’ını görüntülemektedir.

Bu sebeple kendini islam’a nispet eden biri islam’ın küfür ve haramlarında kaçınma, farzlarını ve emirleri ihlas/samimiyetle yerine getirmek zorundadır. Çünkü kişinin İslam’a iman etmesi ve onu amelleriyle görüntülemesin şartı İhlas ve Sünnete uymasıdır. Bir Müslüman şer’i engeller dışında bu ikrah, unutkanlık, hata, dil sürçmesi ve kasıtsızlık gibi şer’i engeller dışında küfür sözü ve küfür fiili işleyemez. Eğer böyle bir şey söz konusu olursa bu kimse tekfir edilir ve Müslüman olarak görülmez. Çünkü bu islamın zahiri hükümlerini ihtiva eder. Kişinin Müslüman kadınla evlenmesi, miras hakkına sahip olması, Müslümanlar gibi eşit haklara sahip olması, kefenlenmesi, cenaze namazı kılınması ve Müslümanların mezarında gömülmesi için bu gerekli olan bir rukundur.

وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ الْاِسْلَامِ د۪ينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُۚ وَهُوَ فِي الْاٰخِرَةِ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ

Kim de İslam dışında bir din ararsa ondan kabul edilmez. Ve o, ahirette hüsrana uğrayanlardan olur. (Ali İmran:85)

اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ د۪ينَكُمْ وَاَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَت۪ي وَرَض۪يتُ لَكُمُ الْاِسْلَامَ د۪ينًاۜ

Bugün, sizin için dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve din olarak sizin için İslam’dan razı oldum. (5/Mâide, 3)

3- İhlas: Bu temizlenmek, kurtulmak, arınmak, saflaşmak gibi manalara gelir.Bu iman ve islam konusunda alemlerin rabbi olan Allah’a batıni ve zahiri açıdan tam bir teslimiyet, itaat, sevgi, muhabbet ve marifetle yapılan bir kulluktur. Peygamberimizin ifadesi ile Allah’ın görüyormuşcasına ibadet etmektir. İşte bu Allah’a kulluğun zirvesidir.

وَمَٓا اُمِرُٓوا اِلَّا لِيَعْبُدُوا اللّٰهَ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَ حُنَفَٓاءَ وَيُق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُوا الزَّكٰوةَ وَذٰلِكَ د۪ينُ الْقَيِّمَةِۜ

Hâlbuki onlar, ancak dini O’na halis kılan hanifler olarak Allah’a ibadet etmekle, namazı dosdoğru kılıp, zekâtı vermekle emrolunmuşlardı. İşte dosdoğru din budur. (Beyyine, 5)

Kur’anda Rabbimiz ”Muğlisune lehu din” ifadesi sıkça kullanır buradaki mana Allah’a güvenmek, ona kulluk etmek, ona sığınmak, ona yönelmek, Allah’ın dinini yaşamak, ona takvalı olmak, şirkten beri olup tevhid ekseninde Allah’ın rızasını gözetmektir.

Yine bunla beraber ”ibadullahil Muğlusin” kur’an-ı Kerim’de müminlerin özelliği olarak tanımlanır. Kim bu özelliğe sahip olduğunda Allah’ın hidayetine, Allah’a halis bir şekilde dinini yaşamaya ve o’nun yardımına mazhar olmaya sebep olur.

قُلْ اِنَّ صَلَات۪ي وَنُسُك۪ي وَمَحْيَايَ وَمَمَات۪ي لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ

De ki: “Şüphesiz ki benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (En’âm, 162)

4- Sünnete Uygunluk: Bu Kur’an’dan ve Sünnetten yani rasulullah’ın uygulamasından varid olan ibadetlere berebir uygunluk yapmak suretiyle kulluğu Allah’a yapmaktır. Kişinin tevhidi yerine getirmesi, şirki, küfürü ve tağutları reddetmesi, namaz, oruç, zekat, cihad ve benzeri ibadet çeşitleri yerine getirmesi batini ve zahiri açıdan bu kulluğu tamamıyla sünnete uygun olmak zorundadır.

مَنْ يَعِشْ مِنْكُمْ بَعْديِ فَسَيَرَى اخْتِلاَفاً كَثِيراً، فَعَلَيْكُمْ بِسُنَّتيِ وَسُنَّةِ الْخُلَفاَءِ الرَّاشِدِينَ الْمَهْدِييِّنَ

Benden sonra yaşayacak olan kimseler, yakında çok ihtilaf görecekler. Binaenaleyh benim sünnetime; doğru yolu bulan, hidayete erdirilmiş halifelerin sünnetine sarılın.  (Tirmizi, Ebu Davud, bn Mâce, Ahmed b. Hanbel)

إِنَّ أَبْغَضَ اْلأُموُرِ إِلَى اللهِ الْبِدَعُ

Allah indinde en çirkin işler, – din adına – sonradan ortaya çıka-rılmış bid’at’lerdir. (Beyhaki)

Birileri sünnete uymayarak ya da şer’i hükümlerin dışında heva ve hevesine göre ya da başkalarının talimatıyla dinden olmayan ibadet çeşitleri ihdas etmesi, bid’atler ve hurafeler meydana getirmesi Allah’a kulluk olarak kabul edilmez ve bu kimse bu yönüyle yaptığı ibadetleriyle beraber red olunur. Demek ki İman ve İslam’ın ihlasla beraber aynı zamanda Sünnete Uygunluğu şarttır. Sünnete uygun olmayan iman ve islam başka bir ifadeyle batini ve zahiri ibadetler merduttur.

من عمل عملا ليس عليه امرنا فهو رد

Her kim hakkında emrimiz olmayan bir amel ile amel ederse o red edilir. (Müslim)

Gürsel Gürbüz

www.gurselgurbuz.com

Share this content:

Yorum gönder

You May Have Missed