Tekfir’in Kaynağı Akıl Değil! Kur’an Ve Sünnettir.
Bugün tekfir fıkıh konusunda eğitim almamış ve onunla amel etmemiş bazı hızlı ve hamasetli kardeşler maalesef tekfir ahkamını akıl, mantık, nefis, ideolojik yorum ve benzeri şeyler üzere bina ederek bir başkasını tekfir etmektedir. Hiç şüphesiz bu bir cehalet, bilgisizlik ve şer’i naslara ihanet etmektir. Çünkü bir Müslümana düşen nefsini, kalbini, arzularını ve hayatını Allahın yasalarına teslim etmesidir. Bu açıdan hiç kimse şer’i naslara muhalefet ederek ya da bağlamında kopararak kendi mantıkçı anlayış çerçevesinde bir başkasını tekfir etme hakkına sahip değildir.
Nitekim İbni Teymiyye: Ancak mücerret akılla karşı çıkıp yadırgama tek başına yeterli değildir. Çünkü iman ve küfür risalet ile sabit olan hükümlerdir. Mü’min ve kafir akli deliller ile değil şer’i deliller ile birbirinden ayrılır. (Mecmuu’l Fetava 3/204)
Şeriatın kuralları, prensipleri ortadadır ve hiç kimsenin bu ilahi prensipleri gözardı ederek Allahın dininden bağımsız bir şekilde bir başkasını tekfir etme hakkına sahip değildir. Çünkü tekfir etmek Allah’ın hakkıdır bize düşen Allah ve Resul’ünün hükmü ile hükmetmektir.
Kadı İyad Şifa isimli eserinde: Küfür olan sözler nelerdir başlığı altında şunları söyler;
Bu bölümü tahkik etmenin ve bu konuda hüküm vermenin ölçüsü şeri naslardır aklın bu konuda yeri yoktur. (Şifa 2/282)
Allah, Kur’an-ı Kerim’de tekfiri isimlendirmiş ve şeri açıdan hükme bağlamıştır. Rabbimiz Allah Yahudilerin, Hristiyanların, Müşriklerin ve Münafıkların şahsında özelliklerini serd etmiş küfür ve şirkin ancak bu naslar üzere bina edildiğini ortaya koymuştur. Bir kimsenin ilahi nasslara muhalefet ederek kendi nefsini, arzularını ya da akıl ve mantığını kullanarak bir başkasını tekfir etmek çok tehlikelidir.
Bu ümmet ittifakla heva ve hevesine göre delilsiz, mesnetsiz, tevilsiz, heva ve hevesine göre tekfir edenin kendisinin kafir olacağı konusunda ittifak etmişlerdir. Nitekim;
“من كفر مسلمًا فقد كفر
Kim bir müslümanı kafir derse kafir olur.
İbni Teymiyye küfrün şer’i bir hüküm olduğunu şu şekilde açıklamaktadır; Küfür bir hükümdür ve şeriatın sahibinden öğrenilir. Akıl ile sözün doğruluğu ve yanlışlığı anlaşılabilir ancak akla göre yanlış olan her şey şeriat da küfür demek değildir bununla birlikte akla göre doğru olan her şeyi bilmekte şeriat da gerekli değildir. (Derae taarudil akli ven nakli 1/242)
Kur’an’da Yahudi, Hristiyan, Müşrik ve Munafıklara ait küfür olan özellikler vardır. Nitekim;
لَقَدْ كَفَرَ الَّذ۪ينَ قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ ثَالِثُ ثَلٰثَةٍۢ
Andolsun ki: “Allah üçün üçüncüsüdür.” diyenler kâfir olmuşlardır. (5/Mâide, 73)
اِتَّخَذُٓوا اَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ اَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَالْمَس۪يحَ ابْنَ مَرْيَمَۚ وَمَٓا اُمِرُٓوا اِلَّا لِيَعْبُدُٓوا اِلٰهًا وَاحِدًاۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ سُبْحَانَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ
Onlar Allah’ı bırakıp din bilginlerini, abidlerini ve Meryem oğlu Mesih’i rabler edindiler. (Oysa) onlar yalnızca bir olan ilaha ibadet etmekle emrolunmuşlardı. O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. (Allah) onların şirk koştuklarından münezzehtir. (9/Tevbe, 31)
“(…) Adiy, Medine’ye geldi. O, Tay Kavmi’nin lideriydi. Boynunda gümüş bir haçla Resûlullah’ın (sav) huzuruna girdi. Resûlullah (sav) ayetini okuyordu. Adiy, Peygamber’e (sav): ‘Onlar, din adamlarına tapmadılar ki!’ dedi. Resûlullah (sav): ‘Evet, fakat din adamları, onlara helali haram, haramı helal kıldılar. Onlar da tabi oldular. Bu, onların, din adamlarına ibadetidir.’ buyurdu.” (Tirmizi, 3095; İbni Ebi Hatim, 10057-10058)
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ وَالْمُشْرِك۪ينَ ف۪ي نَارِ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمْ شَرُّ الْبَرِيَّةِۜ
Ehl-i Kitap ve müşriklerden kâfir olanlar, hiç şüphesiz, ebedî olarak kalacakları cehennem ateşindelerdir. İşte bunlar, yaratılmışların en şerlileridir. (Beyyine:6)
كَبُرَ عَلَى الْمُشْرِك۪ينَ مَا تَدْعُوهُمْ اِلَيْهِۜ
Müşrikleri kendisine davet ettiğin (tevhid) onlara ağır geldi. (42/Şûrâ, 13)
وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ لَيَقُولُنَّ اِنَّمَا كُنَّا نَخُوضُ وَنَلْعَبُۜ قُلْ اَبِاللّٰهِ وَاٰيَاتِه۪ وَرَسُولِه۪ كُنْتُمْ تَسْتَهْزِؤُ۫نَ
Andolsun ki sözlerini onlara soracak olsan: “Lafa dalmış, eğleniyorduk.” diyeceklerdir. De ki: “Allah’ı, ayetlerini ve Resûl’ünü mü alaya alıyorsunuz?” (9/Tevbe, 65)
لَا تَعْتَذِرُوا قَدْ كَفَرْتُمْ بَعْدَ ا۪يمَانِكُمْۜ اِنْ نَعْفُ عَنْ طَٓائِفَةٍ مِنْكُمْ نُعَذِّبْ طَٓائِفَةً بِاَنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِم۪ينَ۟
Özür dilemeyiniz! Muhakkak ki imanlarınızdan sonra kâfir oldunuz. Sizden bir grubu bağışlasak bile, suçlu günahkârlar olmaları nedeniyle bir diğer gruba azap edeceğiz. (9/Tevbe, 66)
Yukarıdaki ayetlerde Yahudi, Hristiyan, Müşrik ve Münafıkların şahsında küfür sözü ve küfür fiili işleyenler tekfir edilmiştir. Bu tekfir ahkamının ortaya çıkması bizim için bir başkasının tekfir ettiğimizde aynı özellikleri taşıyan kimseler söz konusu olduğunda şeri şartlar oluşur ve şeri engeller kalkarsa Şari tealanın Yahudi, Hristiyan, Müşrik ve Münafıkları tekfir ettiği gibi bizim de tekfir etmemiz vacip olur.
Akli ya da mantıkçı çıkarımlarla tekfir etmek ümmeti parçalayan, bölen, büyük fitneler sebep olmakla beraber safların ayrılmasına sebeptir.
Böyle bir fitneye sebep olmamak için mutlaka tekfir ahkamını şer’i muhkem naslar üzere bina etmek zorunluluktur. Eğer bunu yapmayacak olursak birbirini teklif eden muvahhid kardeşlerimizin kanı, malı ve canı birbirine helal olur ve artık kâfirlerin ve şeytanın değirmenlerine su taşıyan köleler oluruz.
İbnu’l Şat el-İşbili şöyle der: Ne olursa olsun bir işin küfür olması akli işlerden değil şeriatın işlerindendir. Şari bir şey hakkında küfür olduğunu söylemişse o öyledir, bu tanım ister haber kipi ile olsun ister dilek kipi olsun fark etmez. (Tehzibul furuk 4/158)
Dolayısıyla hamasetli ve aynı zamanda mantık açısından tekfir edenler hariciler konumundadırlar ve onların bu fitnesi büyük yaralara sebep olmaktadır.
Tekfir ahkamı ancak subuti kati, delaleti kati olan, icmanın konusu ve meşhur meselelerde olan konularda gerçekleşir. Hiç şüphesiz bu mesele tekfir açısından bir hükümdür ve şartlar oluşur şeri engeller kalkarsa tekfir etmek vacip olur. Yeri gelmişken gizli/hafi meselelerde insanlarda delilin sabit olmaması ilim ehlinden uzaklaşması şüphelerin olması ve benzeri sebeplerden dolayı bir kimse subuti kati ve delaleti kati olan gizli/hafi yani detaylı ve tafsilatlı meselelerde hüccet ikame etmeden tekfir etmez. Çünkü Allah kullarını farklı akıl, zeka ve anlayışta yaratmıştır, herkes her meseleyi anlayamaz bu sebeple nasslar ve şeri kaideler bunu bize öğretmektedir.
İbni Kayyıim Nuniyye şiirinde: K.üfür Allah ve Resulü’nün hakkıdır. Falanın söylemesiyle değil nass ile sabit olur. Alemlerin rabbi ve onun Resulü kimi tekfir etmiş ise işte o kafirdir.
Nitekim Muhammed bin İbrahim bin el-Vezir şöyle der: Tekfir sadece semi’dir ve aklın onda yeri yoktur. Küfrün delili tartışmasız sadece semi olandır. (El Avasım ve’l Gavasım 4/178 )
Naslar’da henüz sabit olmayan, anlaşılmayan, şüphesi olan, tereddüt eden, tevili olan ve benzeri durumlarda bir kimse bir kimseyi tekfir etmez ve bu açıdan bu kimseye deliller ortaya konulur.
Misal: Zekat vermeyenler konusunda Ebu Bekir radiyallahu anh zekat vermeyenleri tekfir etmişti, Ömer radiyallahu anh ve bütün sahabe Ebu Bekir radiyallahu anhu bu görüşüne muhalefet etmişlerdi, getirdikleri delil ise Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in onun Resulü olduğuna şehadet edinceye namazı kılıp ve zekat verinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum bunu söylediler mi benden mallarını ve canlarını korurlar. İslam’ın hakkı hariç, artık hesabı da Allah’a kalmıştır. (Buhari ve Müslim)
Ebu Bekir radiyallahu anh ise İslam’ın hakkı hariç diyerek: Ey Ömer namaz ve zekat ibadetlerini yerine getirmeyen insanlar kabul edinceye kadar savaşacağını belirtmiştir.
Bu mesele Ömer ve sahabe tarafından müşkil durumda idi meseleyi anlamamışlardı getirdikleri tevil‘in Ebu Bekir yanında batıl olduğu ortada idi ama hiçbiri birbirini tekfir etmediler sonra Ömer radıyallahu anh şunu demiştir: Allah’a yemin ederim anladım ki Ebu Bekir‘in bu görüşü Allahın savaş meselesinde ona ilhamdan başka bir şey değildi iyice anladın ki bu karar hakmış. (Buhari, Müslüm)
İmam Şafii ne kadar da doğru söylüyor: Bid’at ehli birine muhalefet ettiği zaman senin kafir olduğunu söyler Ehli Sünnet’ten olan birine muhalefet ettiğin zaman senin hata ettiğini söyler.
İbn-i Teymiyye İbni’l Bekri’ye cevap verdiği bir meselede şunları söyler: Bu nedenle ilim ve sünnet ehli kendilerini kafir deseler bile muhalefet eden kişiyi teklif etmezdi. (Mecmuu’l Fetava 257)
Bid’at ehlinin ayıplarından biri birbirlerini tekfir etmeleridir. Sünnet ehlinin iyiliklerinden biri de birbirlerine tekfir etmek yerine hata ettiklerini söylemeleridir. (Minhacu s’sunneti Nebeviyye 5/251)
Yine İbni Teymiyye şöyle söyler: Hariciler Ehli Sünnet’i tekfir ederler mutezilenin çoğu da kendilerine muhalefet edenleri tekfir ederler, rafizilerin çoğu da böyledir. Ehli Sünnet ise Resulullah sallallahu aleyhi vesellem Allahu Teala‘dan getirdiği hakka uyar ve bu hak konusunda kendilerine muhalefet edenleri tekfir etmezler. Onlar hakkı herkesten daha iyi bilirler ve insanlara karşı da herkesten daha merhametlidirler. (Minhas sunne 5/158)
Gürsel Gürbüz
Share this content:
Yorum gönder