Tekfir Açısından: Vaad Ve Vaid Nedir?
Tekfir, bir kimseyi küfre nispet etmektir ve asıl yeri kalptir. Günümüzde yanlış anlaşıldığı üzere insanların yüzüne kafir demek değildir. Aslen küfre girenin kafir olduğuna inanmaktır. Bu bazen dille ifade edilir bazen edilmez. Nitekim;
Musa aleyhisselam firavun ve avanesini tekfir ve sapıklıkla itham ederken Firavun hak karşısında söyleyecek söz bulamayınca Musa’nın aleyhisselam daveti kendilerine ulaşmadan ölenler ne olacaktı? Onlar putlara tapıyordu. Neden Musa’nın aleyhisselam anlattığı doğrulara ulaşamamışlarmıydı? Şeklinde konuyu saptırıyor ve onlarda mı sapık ve kafir demeye getiriyordu. Nitekim Musa aleyhisselam cevaben;
قَالَ فَمَا بَالُ الْقُرُونِ الْاُولٰى
(Firavun) demişti ki: “Geçmişte olanlar ne olacak o hâlde?” (20/Tâhâ, 51)
قَالَ عِلْمُهَا عِنْدَ رَبّ۪ي ف۪ي كِتَابٍۚ لَا يَضِلُّ رَبّ۪ي وَلَا يَنْسٰىۘ
Demişti ki: “Onların bilgisi, Rabbimin yanında bir Kitap’tadır. Rabbim, şaşırmaz da unutmaz da.” (20/Tâhâ, 52)
Kat-i Küfür Ve İçtihadi Küfür;
Küfür kati ve ictihadi olmak üzere iki kısımdır. Kati olan küfür de sarih/açık ve hafi/gizl olmak üzere iki kısımdır. Bunların her birinin ahkamı farklıdır. Bu usulü ve ayrımı bilmeyen ve genelde tekfir hakkında konuşanların çoğu tekfir hukukunu bilmediğinden meseleleri birbirine karıştırmıştır.
Sarih küfür dinin aslına taalluk eden ve kendisinde tevilin ve cehaletin icma ile mazeret olmadığı küfürdür. Allah’a ortak koşmak gibi.
Hafi küfür ise dinin aslına dahil olmayan kat-i/kesin olmakla beraber bazen kendisinde cehaletin ve muteber tevilin mazeret olduğu küfürdür. Örneğin; yeni İslam’a giren kişinin cehaletinden ötürü bir farzı inkar etmesi veya bir haramı helal sayması gibi.
İctihadi küfür ise hakkındaki delil zanni olduğu için alimlerin o ameli işleyenin kafir olup olmamasında ihtilaf ettiği küfürdür. Misal;
İnkar etmeksizin namazı, orucu veya zekatı terk etmek gibi.
Bir de küçük küfür vardır ki bu dinden çıkarmaz. Misal; Müslümanla savaşmak, kişinin babasını kim olduğunu bile bile inkar etmesi, Müslümana kafir demek bu türden küfürdür.
Kur’an-ı Kerim’de ve Resulullah aleyhisselatu vessellemin ortaya koyduğu naslara baktığımızda ve akidenin konusu olan vaad/müjde ile vaid/tehdit, tekfir, fasık, müşrik, kafir ve munafik gibi isimler ile ilgili alamet, hükümler ve özellikler isimlendirmelere bağlı meselelerdir.
Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim’de vaad ve vaid olarak gelen ayetler hem dünyevi ve hem uğrevi açıdan Allah’ın hükme bağladığı bir meseledir. Kafir, müşrik ve münafıkların ahiretle ilgili hükmüne göre Allah’ın gazabı ve ebedi cehennemde yanması ve dünyevi açıdan ise şer’i engel olmaksızın şirk, küfür ve münafıklıkları ortaya çıkan insanlarla olan ilişkimizde onları tekfir etmek, onlardan beri olmak, düşmanlık göstermek, ilahi hükmü icra etmek vaad ve vaid hükmün konusudur.
Vaad ile vaid ahkamı ile el-vela ve’l bera ahkamı arasındaki farka gelince
El- Vela Ve’l Bera ister asli kafirler olsun ister hadis kafirler olsun bunlara düşman olmak, nefret etmek, beri olmak, ittifak etmemek, muhalefet etmek ve sevmemek kabilindedir.
Vaad ile Vaid hükmüne gelince: Vaid açısından bu iki şekilde görülür.
1- Günahkar Müslüman
2- Kafirler
1- Kafirler açısında;
Allah’ın kafirlerin, müşriklerin, zalimlerin ve münafıkların dünyevi ve uhrevi gibi cezaların hükmüne bağlayıp kulların ebedi cehennem, azab ve cezalandırma tehdididir. Kim bu küfür üzere ölürse bunlar ile cezalandırır.
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَمَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ اُو۬لٰٓئِكَ عَلَيْهِمْ لَعْنَةُ اللّٰهِ وَالْمَلٰٓئِكَةِ وَالنَّاسِ اَجْمَع۪ينَۙ
Dinî gerçekleri inkâr eden ve kâfir olarak ölenlere gelince, işte Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onların üzerinedir. (Bakara: 161)
قُلْ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا سَتُغْلَبُونَ وَتُحْشَرُونَ اِلٰى جَهَنَّمَۜ وَبِئْسَ الْمِهَادُ
İnkâr edenlere de ki: “Sizler yakında mağlup edilecek ve topluca cehenneme sürüleceksiniz. Orası ne kötü bir yataktır. (Âl-i İmrân: 12)
لَهُمْ مِنْ جَهَنَّمَ مِهَادٌ وَمِنْ فَوْقِهِمْ غَوَاشٍۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الظَّالِم۪ينَ
Onlar için cehennem ateşinden döşekler ve üstlerinde de yine ateşten örtüler vardır. İşte biz zâlimleri böyle cezalandırırız ( A’râf: 41)
اِنَّ الَّذ۪ينَ يَكْتُمُونَ مَٓا اَنْزَلْنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالْهُدٰى مِنْ بَعْدِ مَا بَيَّنَّاهُ لِلنَّاسِ فِي الْكِتَابِۙ اُو۬لٰٓئِكَ يَلْعَنُهُمُ اللّٰهُ وَيَلْعَنُهُمُ اللَّاعِنُونَۙ
İndirdiğimiz açık delilleri ve hidâyeti biz kitapta insanlara açıkladıktan sonra gizleyenler yok mu, işte onlara hem Allah lânet eder hem de lânet edebilecek herkes lânet eder.
(Bakara:159)
2- Günahkar Müslüman;
Kur’an’ı Kerim’de vaad Allah’ın mü’minlere dünyada yardım edeceğini,, hidayete göstereceğini, rızıklandıracağını, koruyacağını, onlara iyilik edeceğini, başarı vereceğini, düşmanlara karşı yardım ve iktidara vereceğini uhrevi açısından cennetini, kendi rızasını ve daha nice nimetleri kullların vermesini ifade eden vaadlerdir.
اِرْجِع۪ٓي اِلٰى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَرْضِيَّةًۚ
Sen O’ndan râzı, O da senden râzı olarak Rabbine dön! Fecr: 28)
وَالسَّابِقُونَ الْاَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِر۪ينَ وَالْاَنْصَارِ وَالَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُمْ بِاِحْسَانٍۙ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ وَاَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي تَحْتَهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ
İslâm’ı kabul ve ona hizmette öne geçen muhâcir ve ensârın ilkleri ile bunların yoluna en güzel bir şekilde uyanlar var ya, Allah onlardan râzı olmuş, onlar da Allah’tan râzı olmuşlardır. Allah onlar için her tarafında ırmaklar çağlayan, içinde ebedî kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte en büyük başarı ve kurtuluş budur. (Tevbe: 100)
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَا نُكَلِّفُ نَفْسًا اِلَّا وُسْعَهَاۘ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَنَّةِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ
İman edip sâlih ameller işleyenlere gelince, ki biz kimseyi gücü yetmediği şeylerden sorumlu tutmayız, işte onlar cennetin yârânı ve yoldaşlarıdır; orada sonsuzca kalacaklardır. (A’râf: 42)
Allah kerim kitabında imanın özelliklerini serd etmiş küfür, şirk ve münafıkların özelliklerini serd etmiş ve dünyevi ve uğurevi hükümlerini ortaya koymuş ve bunun sonucunda İnsanların tercih ve seçimleri sonucunda bu kimseler Allah’ın vaad ve vaid hükmüne göre değerlendirilip hesaba çekilirler.
Vaad: İslam’ını korumuş, ibadetlerini yerine getirmiş, küfürden, şirkten ve tağut’a ibadetten beri olmuş kimselerin durumu Allah’ın onları rızıklandırması, cennete koyması ve razı olması olarak Allah’ın kullarına önceden müjdelediği bir vaadtır.
Bir kul takva, ihlas, samimiyet, Allah’a bağlılık, Allah’ın boyundurluğunda tevhidi yaşayarak her türlü vaad/tehdite sebep olacak haramlardan ve küfürden beri olması Allah’ın kullarına vaad edeceği müjedelerdir.
Bir mü’minin Allah’ın vaadine ulaşabilmesi için küfür sözü, küfür fiili, tağut’a ibadet, yardım, destek, itaat ya da demokrasi ve laiklik gibi ideolojik dinlere kabul eden, hizmet ve yardım asla ama asla müminlere ait bir özellik değildir. Bilakis bu şirki gerektiren ve Allah ile bağları koparan ve Allah’ın vaid/tehditlerine sebep olan bir meseledir.
Vaid: Bu kulun küfür sözü söylemesi, küfür fiili işlemesi, şer’i engel olmaksızın tağut’a ibadet etmesi, haram işlemesi, dinden yüz çevirmesi, Allah’ın hükmü ile hükmetmeyen tağuti yöneticilerin yardımcısı, destekçisi, hizmetçisi olması, sevgi ve kendini bu ideolojik dinlere adayanlar Allah’ın kendileri için vaid/tehdit ahkamın dünya ve ahirette kendileri için icra edilmesini vacip kılar.
Dolayısıyla mü’minlere ait özellik ile kafirlere ait özellik sosyolojik, ahlaki ve akidevi açıdan bir yaşam programı olarak birbirinden farklı ve onlarla olan ilişkilerimiz taban tabana zıttır. Nitekim;
Müşriklerle evlenilmez, onların velayeti/yönetici olarak kabul edilmez, Mümin bir kadın kafir bir erkekle evlenemez, Müslüman kafire, kafir Müslümana mirasçı olmaz, kafirin öldürülmesine karşı Müslüman öldürülmez, kafirin cenazesinde namaz kılınmaz, yıkanmaz, kefenlenmez, Müslümanların mezarına gömülmez, ona rahmet, istiğfarda bulunmaz, onun kabri başında durulmaz, kafirler Müslümanlara hakim, yargıç olamaz, Müslüman hakkında kafirin şahitliği kabul edilmez, ideolojik mahkemelere başvurulmaz, Mümin kadınlar esir alınmaz, kanı, malı ve namusu koruma altındadır.
Mümin Mümine dostluk, sevgi, ittifak, kardeşlik kafire düşman, nefret ve muhalefet vardır. Dolayısıyla bu hükümler hem vaad ve vaid hükmüne binaen hem de el-vela ve’l bera akidesinin gereğidir.
Kim el-vela ve’l bera akidesinin kriter ve prensiplerini yerine getirirse ona vaad cennet ve Allah’ın rızası vardır. Kim el-vela ve’l bera hükmüne muhalefet ederek yukarıda saydığımız hükümlere muhalefet ederse Allah’ın Kerim kitabında ona vaid hükmü vardır ki o azaptır, cehennemdir ve lanettir.
Dolayısıyla müminlerin en önemli özelliği Allah’ın vaadini yerine getirmek suretiyle el-vela ve’l bera kapsamında tekfir ahkamını en güzel şekilde doğru, tutarlı, ılıman ve aşırılıktan uzak bir şekilde icra etmeleri vaciptir. Bu meseleyi birbirine ayırmayan, önemsemeyen, bunu hafife alan ve bu sebeple iman ile küfrü şirk ile tevhidi hakkıyla batılı muhlis ile munağı ayırmayanlar büyük bir fitneye, büyük bir zülme ve dinin bozulmasına sebep olmaktadırlar.
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۜ اِلَّا تَفْعَلُوهُ تَكُنْ فِتْنَةٌ فِي الْاَرْضِ وَفَسَادٌ كَب۪يرٌۜ
Kâfirler de birbirlerinin dostudur. Şayet yapmazsanız (kendi aranızda dostluk edip, onları düşman edinmezseniz) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk olur. (8/Enfâl, 73)
Bugün tarikat, tasavvuf, ilahiyatçı ve benzeri birçok hoca, davetçi ve alim kisvesinde olanlar bu meseleyi hafife almış, gündemlerinden çıkarmış, suya sabuna karışmayan, dinin muamelat ikinci meseleleri olan hatta bu meselelerin detayları olan konuları gündeme getirirler. Onlar tırnak kesme hükmü nedir? dişleri fırcalama orucu bozar mı? Eşine dokunma abdesti bozar mı? Resulullah şöyle yatardı, Resulullah şöyle yerdi, Resulullah şöyle babaydı gibi dinin asıllarından ve öncelikler fıkhını önemsemeyerek anın vacibinden yüz çevirerek, onlar bugün insanları İslami açıdan bozarak küfrün, şirkin ve tağut’a ibadet eden bir toplum meydana getirdiler.
Onlar Tevhid, tağut, şirk, küfür, din, ibadet ve tarih boyunca peygamberlerin ilahi öğretilerini gündemden çıkarır ve ifade ettiğimiz gibi konuşmaya bile değmeyecek konuları gündeme getirerek toplumu laik demokratlar yaptılar. Nitekim;
لَا يَسْتَو۪ٓي اَصْحَابُ النَّارِ وَاَصْحَابُ الْجَنَّةِۜ اَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمُ الْفَٓائِزُونَ
Ateş ehli ile cennet ehli bir olmazlar. Cennet ehli, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. (59/Haşr, 20)
Kafirle Mümin bir ve eşit değildir, muvahhid ile müşrik dost, arkadaş ve kardeş olamazlar. Muhlis ile münafık asla aynı imana aynı kulluğa aynı dine ibadet edemezler, bunlar arasında derin ayrımları vardır. Kim bu meseleyi önemsemez ise hak ile batılı temiz ile pisi güzel ile çirkini yanlış ile doğruyu yasak ile serbestle birbirine karıştırmış kimse olur
اَفَنَجْعَلُ الْمُسْلِم۪ينَ كَالْمُجْرِم۪ينَۜ
Hiç (Allah’a) teslim olmuş olanları suçlu günahkârlar gibi kılar mıyız? (68/Kalem, 35)
مَا لَكُمْ۠ كَيْفَ تَحْكُمُونَۚ
Ne oluyor size, nasıl hüküm veriyorsunuz? (68/Kalem, 36)
لِيَم۪يزَ اللّٰهُ الْخَب۪يثَ مِنَ الطَّيِّبِ وَيَجْعَلَ الْخَب۪يثَ بَعْضَهُ عَلٰى بَعْضٍ فَيَرْكُمَهُ جَم۪يعًا فَيَجْعَلَهُ ف۪ي جَهَنَّمَۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ۟
Bu, Allah’ın temizle pis olanı (mümin ile kâfiri, Allah yolunda harcanan ile batıl yolunda harcananı) birbirinden ayırması, pis olanın tümünü üst üste yığıp cehenneme atması içindir. Bunlar, hüsrana uğrayanların ta kendileridir. (8/Enfâl, 37)
Heva ve hevesine tabi olanla Allah’ın iradesine tabi olanlar asla bir olamazlar, Tağutlara kulluk edenlerle Allah’a ibadet edenler asla aynı kategoride değerlendirilemezler, ideolojik dinlere tabi olanlarla İslam ilahi nizama tabi olanlar aynı olamazlar, Resulullah aleyhissalatu vesselam’ın ilahi ilke ve inkılaplarına iman edenlerle, ideolojik önderlerin ilke ve inkılaplarına iman edenler asla eşit olamazlar, cenneti hak edenlerle cehennemi hak edenler bir olamaz, dünya hayatını isteyenlerle ahiret hayatını isteyenler bir olamaz, Allah’a itaat edenlerle, Allah’a isyan edenler bir olamazlar. Allah’a şirksiz ibadet edenlerle Allah’la beraber Allah ortak koşanlar asla bir olamazlar ve bunlarla ilgili hüküm birbirinden farklıdır. Kim bu ilke ve prensiplere muhalefet eder ve dinin asıllarına ve şeriatin vaciplerine ihanet ederse müşrik ismi ile isimlendirilir.
Dolayısıyla tekfir ahkamını işletmeyen vaad ile ve vaad hükmünü icra etmeyen el-vela ve’l bera akidesinin hayatlarında görüntülemeyen kimseler tekfir fıkhında büyük bir zulme ve büyük bir kötülüğe sebep olmuşlardır.
Gürsel Gürbüz
Share this content:
Yorum gönder