×

Sünnet Korunmuş Mudur?

Sünnet Korunmuş Mudur?

Bugün maalesef Kur’an’ın bütüncül bağlamını anlamamış, usulü fıkıhtan haberdar olmamış ve Kur’anı pratik yaşantısını Mütevatir olarak getiren kimseleri hayatın içinden çıkarmak suretiyle Kur’an bize yeter diyen ve Kur’an dışında başka bir kaynağa ihtiyacımız yok demek suretiyle modern cahiliye ile karşı karşıyayız. Onlar insan uydurması ideolojik dinlere, laik, kemalizm, demokrasi, sosyalizm ve ne kadar şirk sistemleri varsa bu konuda suspus olmuş ve tamamı ile yasama, yönetme, idare etme, hükmetme gibi ilahi ve rabbani değer yargılarını tağut/politik tanrılara yetkiyi vermek suretiyle İslam’a sınırlandırmaları getiriyorlar ve İslam ilahi nizamı hayatın içerisine süpürmeye çalışıyorlar.

Hadis/sünnet inkarcıları, mealciler ve oryantalistler ne kadar sapkın kimseler varsa onlar ısrarla sünneti hayatın içerisinden çıkarmaya çalışıyorlar. Bu kimseler sadece bize Kur’an yeter diyorlar. Peki Kur’an korunduğunu söyleyen bu adamlara sünnetin korunmadığını onlara kim söyledi?

Uslu fıkıhta meşhur sabit ve kat-i bir kural vardır; Vacibin ancak kendisiyle tamamlandığı şey de vaciptir.

Buna bir örnek verecek olursak: Namazda kıbleye dönmek vaciptir/farzdır. Dolayısıyla bir kimse kıbleden uzak ve bilmediği bir yerde onun kıbleyi araması da aynı nispette vacip olur.

Başka bir örnek verecek olursak: Bayram günü oruç tutmak ittifakla haramdır. Dolayısıyla bayram günü oruç tutmamak için Hilal’i aramak farz olur. Neden çünkü bayram günü oruç tutmak haramdır.

اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ

Şüphesiz ki zikri/Kur’ân’ı biz indirdik. Onu koruyacak olan da hiç kuşkusuz yine biziz. (15/Hicr, 9)

Kur’an-ı Kerim’de sosyal, siyasi, ekonomik, ahlaki, yasama, yönetme, idare etme ve bir hayat programı olarak Allah’ın kelamının korunduğu beyan edilmiştir. Zaten bu hükümlerin hepsi Kur’an’da yer alan bilgilerle sağlanıyor. Dolayısıyla madem Allah’ın kitabı bu şekilde korunuyorsa o halde Kur’an dışında başka şeylerinde korunması gerektiğini gösterir.

Bir telefonu kullanabilmeniz için onun şarjına ihtiyacınız vardır ya da bir arabanın gidebilmesi için en azından o arabanın yakıtı olması lazım, çünkü biri diğerine ihtiyaç duyar.

Bu sebeple Kur’an-ı Kerim’in ahkamı ve hükümleri tamamı ile örnekler verdiğimiz üzere Allah resulünün tezkiye, tebyin, talim ve ameline ihtiyaç duymaktadır.

Dolayısıyla Allah azze ve celle teorik olarak Kur’an’ın hükümlerini ahkamını ayetlerini koruduğunu beyan etmiştir ve aynı zamanda Allah’ın bu hükümlerinin uygulanabilmesi, tatbik edilmesi ve yaşanabilmesi de korunmayı gerektirir. Bu kesinlik ifade eden bir usul ilmidir ve bu tamamıyla hakiki bir sonuçtur.

Dolayısıyla tevatür, sahih haberler ve ahad hadisler tamamı ile Kur’an’ın pratik uygulamasının zorunlu kılmıştır.

Bugün hadisleri toptan reddedenlerin en büyük problemleri maalesef bize bu iki kaynağı getiren Kur’an ve sünneti bize ulaştıran alimlerin yoluna uymamalarından kaynaklanıyor. Örneğin Selef aksi sabit oluncaya kadar hadisleri sahih kabul ederdi ama maalesef bugünün hadis inkarcıları aksi sabit oluncaya kadar hadisleri çürük ve uydurma görmektedirler.

Yine aynı zamanda selefimiz sünnete asıl olan onu bağlayıcı olarak görmeleriydi. Ama maalesef bugün onlar peygamberin yaptığı sünnetleri ümmeti bağlamaması olarak görmekteler. Nitekim;

الا اني اوتيت القران ومثله معه

Dikkat edin bana Kur’an’la beraber bir benzeri (sünnet) verildi. (Abu Davud)

Gürsel Gürbüz

Share this content:

Yorum gönder

You May Have Missed