Sulh/Barış Talebi Tağuta Muhakeme Değildir.
Tesaluh/Sulh konusuna gelince Bu tağuta muhakeme kapsamında değildir. Çünkü Sulh’da barış ve uzlaşma vardır tağuta ibadet illeti yoktur. Resulullah’ın ifadesiyle helali haram haramı helal yapmadıkları sürece ya da ilahi yasalara muhalefet etmedikleri sürece caizdir,
Sulh isteme bu insanlar arasında çıkan çatışma, kavga ya da problemin sonucunda tatlıya bağlanıp barışış‘a ulaşmak için istenilen bir muhakeme çeşitidir. Burada ne küfür ne şirk söz konusudur, sadece burada barış, huzur, güvenlik ve insanlar arasında kötülüğün giderilmesi için istenilen sebeplerden dolayı bir hakemin tayin edilmesidir ki sulh gerçekleşsin. Hatta bu meselede Allah sulh ile ilgili kerim kitabında misal vererek;
وَاِنِ امْرَاَةٌ خَافَتْ مِنْ بَعْلِهَا نُشُوزًا اَوْ اِعْرَاضًا فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَٓا اَنْ يُصْلِحَا بَيْنَهُمَا صُلْحًاۜ وَالصُّلْحُ خَيْرٌۜ
Şayet bir kadın kocasının serkeşliğinden veya (kendisinden) yüz çevirip (uzaklaşmasından) korkarsa, aralarında sulh yapmalarında o ikisi için bir günah yoktur. Sulh (ayrılık, serkeşlik, sorunlu evlilik seçenekleri arasında) en hayırlı olanıdır. (4/Nisâ, 128)
لَا خَيْرَ ف۪ي كَث۪يرٍ مِنْ نَجْوٰيهُمْ اِلَّا مَنْ اَمَرَ بِصَدَقَةٍ اَوْ مَعْرُوفٍ اَوْ اِصْلَاحٍ بَيْنَ النَّاسِۜ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ ابْتِغَٓاءَ مَرْضَاتِ اللّٰهِ فَسَوْفَ نُؤْت۪يهِ اَجْرًا عَظ۪يمًا
Sadakayı, iyiliği ve insanların arasını düzeltmeyi teşvik etmeleri dışında, aralarında yaptıkları fısıldaşmaların çoğunda hiçbir hayır yoktur. Kim de bu (iyiliğe teşvik işini) Allah’ın rızasını elde etmek için yaparsa, ona büyük bir ecir vereceğiz. (4/Nisâ, 114)
Sulh/Uzlaşmanın tek yolu ve şartı ancak: Helali haram ve haramı helal yapmamaktır.
Dolayısıyla helali haram, haramı helal görmedikleri sürece iki taraf iki ihtilaflı ya da iki ortak tarafından yapılan tüm tartışmalar, anlaşmazlıklar ve ayrılıklar hakem tayin edilmek suretiyle caizdir.
Nitekim: Bu mesele ile ilgili İbni Hacer şöyle der: Anlaşmalar çeşitlidir müslümanların kafir ile anlaşma yapması, eşlerin anlaşılması, adaletli tarafla zulm eden taraf arasındaki anlaşma, yaralama olaylarında uygulanacak anlaşma, arazi isimleri hakkında olduğu gibi diğer ortak olan şeylerde anlaşmazlık çıktığı zaman tarafların aralarını bulunması bunların misallerindendir. (Fetullah Bari 2961)
Misal: Kur’an-ı Kerim ‘ de Allah eşlerin aralarındaki problemler ve tartışmalar sebebiyle erkeğin ehlinden bir hakem kadının elinden bir hakem yollamayı isteyerek aralarında sulh/barışın gerçekleşmesini istemektedir. Halbuki ümmet ittifak ile ile karısı ehli kitaptan olan Yahudi Hristiyan olsun kimseler de bu kapsamda dahil olurlar. Dolayısıyla ehli kitaptan kadının ailesinden bir hakem seçmesi ve Müslümanlardan da bir hakem seçilmesi Sulh için büyük bir nimettir ve Allah bunu onaylamaktır.
وَاِنْ خِفْتُمْ شِقَاقَ بَيْنِهِمَا فَابْعَثُوا حَكَمًا مِنْ اَهْلِه۪ وَحَكَمًا مِنْ اَهْلِهَاۚ اِنْ يُر۪يدَٓا اِصْلَاحًا يُوَفِّقِ اللّٰهُ بَيْنَهُمَاۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يمًا خَب۪يرًا
Aralarının açılmasından korkarsanız erkeğin ehlinden bir hakem, kadının ehlinden de bir hakem yollayın. Şayet (bozulan evliliği) ıslah etmek isterlerse, Allah aralarını düzeltir (çabalarını başarıya ulaştırır). Şüphesiz ki Allah, (her şeyi bilen) Alîm, (her şeyden haberdar olan) Habîr’dir. (4/Nisâ, 35)
Dolayısıyla Tağuta muhakeme ile Sulh ile anlaşma arasını ayırmayarak Sulh konumunda olan kimselere küfrü ve şirki nispet edenler şüphesiz ki harici konumuna düşmüş olurlar.
Nitekim Hariciler özellikle Ali radiyallahu anhu ile Muaviye radıyallahu anh arasındaki hakem tayin etme konusunda itiraz etmiş ve her ikisini de ”Allah’tan başka hakem tayin ettiniz” demek suretiyle tekfir etmişlerdir ve bunların hepsinde hâşâ kafir olduklarını söylemişlerdir.
Buhari’nin rivayet ettiği bir hadiste cahiliye döneminde Abdül hakim denilen bir kimse vardı o kendi kavmi içerisinde herhangi bir konuda ihtilaf ettikleri zaman ona giderlerdi ve iki tarafı da razı ederdi. Allah Resulü onun bu yaptığına cahiliye döneminde bu yaptıklarını beğenerek ne güzel diyerek yaptığını beğenmiştir.
Dolayısıyla bu tağuta mahkeme olmak değildir. Çünkü helali haram haramı helal yapmadığı sürece ihtilaflarda barış aramak ya da hakem tayin etmek kafir de olsa caizdir.
Haramı Helali Helali Haram Yapan Sulh Haramdır.
Allahın haram kıldığı bir şeyi mahkemede talep etmek ya da Allah’ın hükme bağlamadı başka bir ceza hükmü ile hükmedilmesi ya da Allahın kanunları değil de ideolojik kanunlarla yargılanmak ya da iki hasım arasındaki ihtilaf haram küfür üzere ise işte bu açıdan tağuta muhakeme olmak küfürdür ve buradaki Sulh caiz değildir.
Nitekim Muhammed bin İbrahim şöyle der: Aşiret büyüklerinin karara bağladığı şeylere gelince bu usul yolu ile olmuş ve harama helal veya helali haram kılmamışsa helaldir. Ancak hüküm vermek suretiyle olursa helal olmaz. Çünkü aşiret liderleri genellikle cahildir ve şerri ahkam-ı bilmezler onların helal veya veya haram konusunda hükmüne başvurmak tağuta başvurmak kabilinde olur. (Muhammet bin İbrahim Fetava ve Resail 12//292)
Haksızlığı, zülmü, kötülüğü, saldırganlığı ya da suçlamaları ve benzeri şeyleri def etmek adına helali haram haramı helal etmediği sürece Müslümanlar bu açıdan yardım aldıkları sürece ki bunlar aynı zamanda ikrah kapsamında’da değerlendirilir bu açıdan tekfir edilmezler.
Helali Haram Haramı helal Yapmayan Muhakeme’ye Misal;
Allah Resulü aleyhissalatu vesselam Ashâb-ını Necaşiye göndermişti, Amr bin As o günlerde Mekke müşrikleri kendisine görevlendirip Müslümanları Necaşiden alması için göndermişti, Necaşiye başvurarak kendilerine teslim edilmesini istemişti, Cafer ve arkadaşları radiyallahu anhum onlar Necaşi’nin huzurunda duruşmaya katılmış ve kralın karşısına çıkmıyoruz dememişlerdir ve bu açıdan Resulullah onları kınamamıştır. (İbni Kesir el-Bidaye ve’n Nihaye)
Dolayısıyla hüküm talep etmeden sadece problem, ihtilafları çözüme kavuştırıp bunu bir barış ve uzlaşma ile neticelendirmek tağuta muhakeme olmak değildir.
Gürsel Gürbüz
Share this content:
Yorum gönder