×

Resulullah’ın Hayatı: İslam Öncesi Cahiliye Dönemi

Resulullah’ın Hayatı: İslam Öncesi Cahiliye Dönemi

Cahiliye chl kökünden türetilmiş sözlük manası bilgisizlik, ilimsizlik, bilmemeyi ifade eden ve ilmin zıttını ifade eder.

İslam ıstılahında cahiliye: Akidevi, sosyal, siyasi, ekonomik, ahlaki, eğitim ve bir yaşam programı olarak ilahi öğretilerin bir kısmını ya da tümünü red ederek ideolojik verilere inan ve yönetilen yerleridir.

Arabistan Yarım Adasının coğrafi durumu;

Doğusunda basra körfezi, batısında kızıldeniz, güneyinde hint okyanusu tarafından kuşatılmış olan Arap Yarım Adası kuzeyde Bizanslılar güneyde Pers imparatorluğu tarafından kuşatılmış bir bölgedir. Bizans ve Pers imparatorluğu bu bölgeler kurak, sömürülecek ve aynı zamanda yaşam olanaklarının olmaması ve yeterli olmaması sebebiyle diğer bölgelerde olduğu gibi bu bölgeleri işgal etmemiş ve kendi hallerine bırakmıştır.

Cahiliyenin bilinmesinin faydaları;

Hiç şüphesiz ki ilim ile cahiliye, hak ile batıl, iman ile küfür ve şirk ile tevhit aynı oranda bilinmesi insana hakikatlerin doğruluğu, önemini ve değerini göstererek insanı ilme, hikmete ve izzete götürmekle beraber küfür, şirk, kula kulluk, kötülük ve benzeri bir çok olgulardan kendini muhafaza etmeye sebep olup ihlas, samimiyet, takva ve içtenlikle iman, tevhit, hak ve iyilikte bulunma özelliğine ulaşılmış olunur. Nitekim;

“Cahiliye döneminde en hayırlı olanınız İslam’da da en hayırlınızdır” (Ahmed)

Cahiliyed’e Yönetim;

Arabistan Yarım Adasında, Araplar bölünmüş, parçalanmış, her kabile ve her bölgede herkes bağımsız hareket ediyor birlik ve beraberlik asla söz konusu olamıyordu. Bizanslılar ve Perslerliler birlik olmakla dünya’da süper güc iken aynı insan gücüne sahip olan Arap yarımadasında bu söz konusu değildi.

Araplar arasında en saygın kabile Kureşliler idi. Çünkü onlar Kabe’nin koruyucuları idiler ve mekke onlar için kutsal bir şehir idi. Bu açıdan Mekke’de ve çevresinde bulunan kabileler mekke’yi ve çevresini sosyal, siyasi, ekonomik, ahlaki, yaşama ve kanun koyma gibi bir çok meselede ideolojik hareket ederek hükümler vaaz ediyorlardı.

Herhangi bir kabilenin reisi otomatikman Arapların yönetildiği ve parlamento konumunda olan Daru’l Nedve meclisinde sosyal, siyasi, ekonomik ve benzeri yasaların vaaz edildiği bu yerlerde söz sahibi olabiliyorlardı. Onlar’da demokratik açıdan herkesin ortak görüşüyle kararlar alıyorlardı, onlar inandıkları İbrahim aleyhisselam‘ın şeriatı olan sosyal, siyasi, yaşama ve ceza kanunlarına bu açıdan muhalefet ettikleri ve kendileri ideolojik veriler ile yönettikleri için onlara Kur’an cahiliye  ismini veriyor;

اَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَۜ وَمَنْ اَحْسَنُ مِنَ اللّٰهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ۟ 

Yoksa cahiliyenin hükmünü mü istiyorlar? Yakinen inanmış bir kavim için kim Allah’tan daha güzel hüküm sahibi olabilir? (5/Mâide, 50)

Mekke müşriklerin Allah inancı;

Temelde cahiliye döneminde insanlar müşrik ve hanif dinine mensup olanlar açısından iki şekilde görülmüştür.

1- Mekke’nin müşrikleriine gelince onlar ateist, dinsiz ve tanrı tanımaz bir toplum değildi. Bilakis onlar Allah’a, onun varlığına inandıkları gibi Allahın elçileri olan İbrahim aleyhisselam ve İsmail aleyhisselama da inanıyorlardı. Onlar bugün İslam‘da farz olan ve ve Allahın emrettiği ne kadar hüküm varsa İslam gelmeden önce yaşıyorlardı. Nitekim onlar; Bizim gibi Kabeye beytullah diyorlar, bizim gibi hac yapıyorlar, umre yapıyorlar Kabe’yi yedi defa tavaf ediyorlar, bizim gibi Merve ile Sefa arasında sayı yapıyorlar, bizim gibi Arafata çıkıyorlar, Muzdelifeye gidiyorlar ver şeytanı taşlıyor, Minâ’da kurban kesiyorlar, bizim gibi ihrama giriyorlar, bizim gibi ramazan ayı geldiğinde oruç tutuyorlar hatta Kabe’de itikafa giriyorlar, zekat veriyorlar, sadakat veriyorlar, kadınlarını örtüyorlar, kadınlarını İslam’a uygun şekilde şahitlerin huzurunda ve mehir açısından evleniyorlar, bizim gibi üç talakla boşuyorlar, bizim gibi çocukların sünnet ettiriyorlar, hatta hırsızlık yapanın elini kesiyorlar, bizim gibi haram aylara inanıyorlar, bizim gibi ölen kimseyi yıkıyorlar, kefenliyorlar ve İbrahim aleyhisselam dinine göre cenaze namazlarını kıldırıyorlar işte Mekke müşrik toplumu böyle bir Allah’a inanıyorlardı. Buna rağmen Allah onlara müşrik ve kafir dedi ve onlara Resulullah’ı göndererek, inanmayanlara davet ve cihat’ı emrederek onlarla savaştırmıştır. Dolayısıyla onların şirke ve küfre düşmelerinin sebebi Allah‘la beraber putlara ilah ismi vermeleri, onlara dua, sığınma, şefaat talebi, yardım ve benzeri kullukları yaptıkları gibi Daru’l Nedve Meclisi’nde yasama ve hüküm koyma gibi ilahi özellikleri kendi reis ve kabile yöneticilerine vermek suretiyle ister sosyal, siyasi, ekonomik, kanun koyma gibi yasalar vaaz ederek şirke düşüyorlardı işte bu sebeple mekke müşrikleri bu açıdan müşrik ismini alıyorlardı.

Hanif dini üzeri olanlar;

Bunlar şirke ve küfe düşmedikleri için iman üzere ölmüş ve cenneti hak eden kimselerdir. Nitekim şairlerin şiirlerini okuduğumuzda ve Resulullah efendimizin hadislerde varis olduğu üzere Mekke’de İbrahim aleyhisselamın pak ve dosdoğru olan dine davet eden ve tevhid üzere olan hanif kimseler söz konusuydu ve bunlar cenneti ehli kimselerdir. Onlardan hanif olarak ölenlere gelince; 

Kuss b. Sâide el-İyâdî, Zeyd b. ‘Amr en-Nüfeyl, Züheyr b. Ebî Sülmâ el-Müzenî, Varaka b. Nevfel ve Ümeyye b. Ebi’s-Salt’tır.

Araplarda puta tapmayı ilk başlatan kimdir?

Amr bin Luhay ticaret için Şam bölgesine gitmiş ve orada Amelika kabilesinin putlara taptığını görmüş, onun hoşuna gitmiş ve bunun ne için yaptıklarını sorduğunda onlar putların insan şeklinde ilahlar olduğunu söylediğinde bu onun hoşuna gitmiş ve onlardan Hubel ya da Menat adlı putu almış  Kabe’nin en yakın yerine koyarak insanları ona tapmaya davet eden ilk kimsedir. Amr‘dır ilk defa İbrahim aleyhisselam’ın dinini bozmaya ve küfre ya da Allah’tan başkasına ibadet etmeye davet eden bu kimsedir.

Onun bu davetin sonucunda İsaf, Naile, Lat, Menat, Uzza, Hubel, Ved, Suva, Yegus, Yeuk, Nesr ve daha nice putlar Kabe ve her ev, sokak, mahalle ve meydanlarda dikilip ibadet edilmeye başlandı, aynı bugün yaşadığımız şu modern cahiliye döneminde olduğu gibi.

Nitekim Allah Resulü aleyhisselam bu yaptıklarından dolayı: Bağırsaklarını cehennem ateşinde sürürken gördüğünü söylemiştir. (Buhari)

Putlara kurban adama adetini ilk defa ortaya koyan odur. (Buhari)

Cahiliye müşrikinler güzel ahlakı;

Mekke mişrikleri aynı zamanda öyle güzel vasıf ve ahlaklara sahiptı ki bugün modern cahiliye de bile böyle bir şey yoktur maalesef. Onlar cömertlik, hürriyet, yiğitlik, namusa düşkünlük, cesaret, misafirperverlik, sabır, güvenilirlik, doğru sözlülük, yardımlaşma, dayanışma, muhtaç yardım etme, hakkı destekleme, akraba ilişkilerini gözetlemek ve övünmeleri şeklinde güzel özelliklere sahip olan kimseler azımsanmayacak kadar söz konusuydu.

Cahiliye toplumların kötü ahlakı;

Yine cahiliye müşrikleri içinde aynı zamanda o kadar kötü özellik ve kötü ahlak taşıyan kimseler vardı ki o da büyük fitneye sebep oluyordu. Onlar kan davaları, kabile savaşı, içki, kumar, tefecilik, adaletsizlik, sınıf farkı, eşitsizlik, rüşvet, zina, köle alıp satma, gasp, hırsızlık, kadınları satma, aşağılama ve değer vermeme şeklinde bir çok kötü ahlaki özelliklere sahiplerdi.

Cahiliye’de kadınların durumu;

Cahiliye döneminde kadınlar akıllı bir varlık görülmez duygularıyla hareket eden, ekonomik statüsü olmayan, sosyolojik hayatı oldukça sınırlı olan ve kadına değer verilmedigi gibi bir eşya gibi görülürdü. Miras olarak alınır, kız çocukları diri diri gömülür ve kız çocuk sahibi olmayı utanç verici olarak görürlerdi. Bunun dışında asil aileye mensup olan kadınlara gelince bu bazen kaideleri bozuyor kadın ticaret yapabiliyor, özgürce alışveriş, ekonomik kararlar vesosyolojik açıdan özgür hareket edebiliyordu.

Cahiliye döneminde ticaret;

Müşrikler kendi çevresinde bulunan ülkelere ticaretler yapar ve bir çok açıdan ticaretlerini büyütmüşlerdi. Onlar Yemen, Pers, Bizans ve Habeşistan gibi bir çok yerlere ticaret kervanları ile gider alım-satım yaparak geri dönerlerdi. Yine bunla beraber ticari faaliyetlerin daha yoğun olabilmesi ve ekonominin güçlenmesi için onlar panayır isimlerini verdikleri bölgelerde ekonomik bir fuar yani ticaret merkezlerine kurarlardı ve bu şekilde ticaret yapıyorlardı. Bu panayırlar: Dumetu’l Cendel, Muşakkar, Suhar, Deba, Şıhr, Aden, Sana ve Ukaz gibi panayırlardır.

Gürsel Gürbüz

Share this content:

Yorum gönder

You May Have Missed