Rasulullah’ın Allah Olan İletişimi Kur’an’dan İbaret Değildir.
Hadis inkarcıları kendilerini meşru ve onaylata bilmek ve Kur’an bize yeter diyerek! Kur’an‘ın referansları olan Resule itaat, izinden gitme, teslim olmak, örnek almak ve benzeri onlarca ayetlerin hükmü ve ilahi referansı ilga/iptal ederek Kur’an ‘ dan başka bir şey tanımıyoruz dediler. Peki gerçekten peygamberlerin Allah ile olan ilişkileri sadece Kur’an dan ibaret midir? Acaba peygamberler Kur’an dışından vahiy alırlar mı?
Şunu açık ve net bir şekilde söyleyebiliriz ki, Muhammed aleyhissalatu vesellem’in Allah‘la olan ilişkisi sadece Kur’an‘la sınırlı değildir. Bilakis Kur’an dışında kendisine vahiy gelmiş ve kendisi’de sözlerinde, fiillerinde ve bir hayat programı olarak Kur’an vahyine ve onun Kur’an dışında olan vahye tabi olmuştur, tabi bu iddialar Kur’an’ın iddiasıdır.
Şunu tekrar ifade edebilim ki Kur’an’ın ifadesi, referans ve ayetleri ile Kur’an dışında vahiy geldiğini ve bütün peygamberler kendilerine indirilen kitabın dışında vahiy alıyor ve onunla hareket ediyorlardı.
Hadis inkarcılarına göre Kur’an sadece vahiy bunun dışında Rasulullaha vahiy gelmediklerini iddia ederler. Onlar Kur’an ayetlerini bağlamından koparıp ve tümevarım metodu ile değilde cımbızlama yaparak Kur’an’ı tahrif ettiler. Nitekim onların cimbızlama yaptıkları delillere gelince;
اِنْ اَتَّبِعُ اِلَّا مَا يُوحٰٓى اِلَيَّۚ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اِنْ عَصَيْتُ رَبّ۪ي عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ
Ben, ancak bana vahyedilene uyarım. Şüphesiz ki ben, Rabbime isyan ettiğim takdirde büyük günün azabından korkarım.” (10/Yûnus, 15)
فَاسْتَمْسِكْ بِالَّذ۪ٓي اُو۫حِيَ اِلَيْكَۚ اِنَّكَ عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
Sana vahyedilene sıkı sıkıya tutun. Gerçekten sen, dosdoğru bir yol üzeresin. (43/Zuhruf, 43)
Bu ayetleri delil olarak gündeme getiren Hadis/Kur’an inkarcıları aslında ayeti bile anlamış değiller. Neden? Ayetlerde ‘’Ben ancak bana vahyedile uyarım” Ya da ‘’Sana vahiyedilene sıkı sıkı tutun” ayetlerinde Kur’an geçmez. Neden bu ayetlere Kur’an diyorlar ve neden kendi ideolojik hadislerini bize dayatıyorlar? Madem onlar böyle diyorlar! Peki Kur’an a göre Kur’an ayetleri dışında Resulullaha indirilen vahiy var mı yok mu? Kesinlikle var ve Kur’an buna şehadet etmektedir.
Kur’an-ı Kerim de onlarca ayet kitap ve hikmet kavramını gündeme getirir ve özellikle ‘’ve” takısıyla iki farklı olan şeyi birbirinden ayırarak birine kitap diğerine hikmet ismini vermektedir. Hemen şunu ifade edelim ki ayetler apaçık bir şekilde Allah katından iki şeyin indiğini ifade eder: biri Kitap ikincisini Hikmet;
وَاَنْزَلَ اللّٰهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ
Allah, sana Kitab’ı ve hikmeti indirdi (4/Nisâ, 113)
Eğer muarızlarımız Kitap ve Hikmetin aynı şeyler olduklarını söylerlerse! Biz onlara şöyle cevap veririz: Hâşa Allah azze vecelle gramer hatası mı yapıyor? ‘’ve” takısı tüm dil bilimcilere göre iki farklı işi birbirinden ayırmakmaktan ibarettir. Eğer kitapta kasıt hikmetin kitapdaki hükümler olduğunu söylerlerse? Biz onlara deriz ki yine hata ettiniz, çünkü ayette kitabın ifadesi zaten içindekilerdir. Hikmete gelince bu Resulullah’ın sünnetidir. Nitekim Hikmetin pratik yansımasını ifade eden ayet;
وَاذْكُرْنَ مَا يُتْلٰى ف۪ي بُيُوتِكُنَّ مِنْ اٰيَاتِ اللّٰهِ وَالْحِكْمَةِۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ لَط۪يفًا خَب۪يرًا۟
Evlerinizde okunmakta olan Allah’ın ayetlerini ve hikmeti (Nebi’nin açıklaması olan Sünnet’i) hatırlayın. Şüphesiz ki Allah, (lütuf ve ihsan sahibi, en küçük şeylere ilmiyle nüfuz edip haberdar olan) Latîf, (her şeyden haberdar olan) Habîr’dir. (33/Ahzâb, 34)
Bu ayet Nisa 113’teki kitabı tefsir ederek Allahın ayetleri olarak ifade ediyor, hikmetin ise Resulullah’ın öğretileri olan sünnet olduğu ifade edilmektedir.
Nitekim bununla ilgili onlarca delil vardır. Kur’an-ı Kerim Davud aleyhisselam Süleyman aleyhisselam ve diğer peygamberlere hikmeti nispet etmiştir. Nitekim Allah’ın Resulü‘ne hikmeti nispet ettiği gibi;
رَبَّنَا وَابْعَثْ ف۪يهِمْ رَسُولًا مِنْهُمْ يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُزَكّ۪يهِمْۜ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ۟
Rabbimiz! Onların arasından kendilerine senin ayetlerini okuyan, Kitab’ı ve hikmeti öğreten ve onları arındıran bir resûl gönder. Şüphesiz ki sen, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (hüküm ve hikmet sahibi olan) El-Hakîm’sin. (2/Bakara, 129)
Allah azze ve celle Kur’an-ı Kerim de Kitap ve Hikmet’in tefsirini yapacak ayetlerin onlarcası tamamıyla Kitap ve Hikmet’in aslında Pratik olarak öğreten, arındıran, temizleyen ve ıslah eden şeklinde ifade edilmiştir. Nitekim ayette Allah kitap ve hikmeti birbirinden ayırması tamda bunu ifade etmekte. Nitekim;
كَمَٓا اَرْسَلْنَا ف۪يكُمْ رَسُولًا مِنْكُمْ يَتْلُوا عَلَيْكُمْ اٰيَاتِنَا وَيُزَكّ۪يكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُمْ مَا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَۜ
Size içinizden bir Resûl gönderdik. Size ayetlerimizi okuyor, sizi arındırıyor, size Kitab’ı, hikmeti ve bilmediklerinizi öğretiyor. (2/Bakara, 151)
Nitekim Rasulullah aleyhisselam onları şirk, küfür, Allah dışında ibadet edilen ve ahlaki olarak onları tezkiye etmedi mi? Onlara tevhidi öğretmedi mi? Ve daha nice bilmediğimiz şeyleri Kur’an dışında bize Kur’an ifedesi ile öğreten Rasulullah’ın sünneti değil mi?
Allah azze ve celle sahabe ve onlara ihsanla tabbi olanların imanını gündeme getirecek ve bugün modern müslüman iddiasını taşıyanların imanlarının ancak bizden önceki iman edenlerin imanı gibi olurlarsa hidayet bulduğunu ifade edecek. Nitekim şu iki ayete kulak verelim;
فَاِنْ اٰمَنُوا بِمِثْلِ مَٓا اٰمَنْتُمْ بِه۪ فَقَدِ اهْتَدَوْاۚ وَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّمَا هُمْ ف۪ي شِقَاقٍۚ فَسَيَكْف۪يكَهُمُ اللّٰهُۚ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُۜ
Şayet onlar (misli misline), sizin iman ettiğiniz gibi inanırlarsa, hidayete ererler. Yüz çevirirlerse, onlar ancak bir ayrılık içinde olurlar. Onlara karşı Allah sana yetecektir. O (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’, (her şeyi bilen) El-Alîm’dir. (2/Bakara, 137)
Nitekim: ”Ensar ve Muhacirlerin ihsan ile tabi olanlar” ifadesi Allahin onların imanlarında hoşnut olduğunu gösterir;
وَالسَّابِقُونَ الْاَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِر۪ينَ وَالْاَنْصَارِ وَالَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُمْ بِاِحْسَانٍۙ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ وَاَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي تَحْتَهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ
Muhacir ve Ensar’dan öncüler, ilkler ve onlara ihsan üzere tabi olanlar (var ya)! Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. Allah onlar için altından ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları cennetler hazırlamıştır. En büyük kurtuluş budur işte. (9/Tevbe, 100)
Yukarıdaki iki ayet hadis inkarcıların Müslümanlık iddiasını batıl kılmakta. Neden? Çünkü Allah bu ayetlerinde sahabe ve onlara ihsan’la tabii olanların imanlarını meşru görüp hidayet ve imanın ölçüsünü göstermektedir.
Sahabeler Resulullah’ın hadislerine inanıyor, Kur’an dışındaki emrini yerine getiriyor, her meselede örnek alıoyor, itaat ve büyük bir bağlılıkla Resulullah’a Kur’an ve hadislerle itaat ediyorlardı.
Misal: Kıblenin mescidi aksa olması Kur’an da yoktur. Ama Sahabeler Resule itaat ederek Mescidi Aksa’ya yönelerek namaz kılmıştır. Ama hiçbir sahabe Ya Resulallah Kur’an ‘da Mescid-i Aksa yoktur. Neden oraya yönelerek namaz kılıyoruz dememişlerdir. Çünkü onun hayatı bir vahiydi.
Peki, bu hadis inkarcıları sahabe gibi iman etmiş ve onlar gibi hidayet mi bulmuşlar? Hayır. Sahabe sünnet/hadislere iman ediyor ve onlarla amel ediyordu.
Hadisi inkarcılarına gelince malum toptan hadisleri inkar ediyorlar.
Sahabeler tağutlara karşı cihat etti ve Allahın hükmüyle hükmetmek için mücadele etti, bugün hadis inkarcıları bu görevlerini terk ederek büyük fitneye sebep olmaktadırlar. Sahabe, Resulullah‘tan başka Resul ve Nebi tanımazlardı ama bugünkü hadisi inkarcıları sahabenin inanmadığı ve bilmediği sahte/yapay Resule inanıyor. Sahabeler Kur’an‘ın bütün ayetlerini iman ederlerdi ama bugünün hadis inkarcıları Tevbe süresinin son iki ayetini inkar ediyorlar.
Dolayısıyla onlarca batıl akideleri ile sahabe gibi iman etmeyen ve sahabe gibi hidayet yolunda olmayanlar bu ayete göre hidayet ehli olabilirler mi?
Bugün hadis inkarcıları asla ayetlerde ifade üzere ne Ensar ne Muhacir ne de herhangi bir sahabenin inandığı gibi inanmamaktadır.
Tüm Nebi ve Resüller Kitap ve Hikmetle tam bir bağlılıkla ister Kur’an ister Kur’an dışında vahiye tabi olduğunu ifade etmiştir.
مَا كَانَ لِبَشَرٍ اَنْ يُؤْتِيَهُ اللّٰهُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ ثُمَّ يَقُولَ لِلنَّاسِ كُونُوا عِبَادًا ل۪ي مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلٰكِنْ كُونُوا رَبَّانِيّ۪نَ بِمَا كُنْتُمْ تُعَلِّمُونَ الْكِتَابَ وَبِمَا كُنْتُمْ تَدْرُسُونَۙ
“Allah’ın kendisine hüküm, kitap ve nübüvvet verdiği hiçbir beşerin/peygamberin bundan sonra: “Allah’ı bırakıp bana ibadet edin.” demesi söz konusu olamaz. Fakat (o peygamber şöyle der:) “Kitap’tan öğrettiğiniz ve öğrendikleriniz sayesinde rabbaniler olunuz.” Âli İmran 79
وَلَا يَأْمُرَكُمْ اَنْ تَتَّخِذُوا الْمَلٰٓئِكَةَ وَالنَّبِيّ۪نَ اَرْبَابًاۜ اَيَأْمُرُكُمْ بِالْكُفْرِ بَعْدَ اِذْ اَنْتُمْ مُسْلِمُونَ۟
(O peygamber) size melekleri ve nebileri rab edinmenizi de emretmez! (Hayret doğrusu!) Siz İslam olduktan sonra size küfrü mü emredecek?
Bu ayetlerde Allah Nebi ve Resulü‘ne kitap ve hikmeti verdikten sonra Allah’a isyan, muhalefet ve ihanet ederek asla vahyin onaylamadığı şeyleri emretmediğini ifade eder. Dolayısıyla bu iki ayet Resulullah aleyhissalatu vesellem ancak kitap ve hikmete bağlı kalarak vahiy bütünlüğünde Allahın emrini yerine getirirdi bu ister Kitapta olsun bu ister Hadis/Hikmet olsun.
Kur’an dışında Hikmetin Vahiy Oluşunun Delili;
Nebi ve Resullerin Allahla olan ilişkileri sadece kitaptaki vahiy ile sınırlı değildir. Bilakis kitabın yani Kur’an ‘ ın gündeme getirdiği hikmet olan Kur’an dışındaki vahiy sözkonusudur.
وَاِذْ اَسَرَّ النَّبِيُّ اِلٰى بَعْضِ اَزْوَاجِه۪ حَد۪يثًاۚ فَلَمَّا نَبَّاَتْ بِه۪ وَاَظْهَرَهُ اللّٰهُ عَلَيْهِ عَرَّفَ بَعْضَهُ وَاَعْرَضَ عَنْ بَعْضٍۚ فَلَمَّا نَبَّاَهَا بِه۪ قَالَتْ مَنْ اَنْبَاَكَ هٰذَاۜ قَالَ نَبَّاَنِيَ الْعَل۪يمُ الْخَب۪يرُ
Hani Nebi, eşlerinden bazısına bir sır vermiş, o da bu (sırrı diğer eşlere) haber vermişti. Allah (bu durumu Nebi’ye) açık edince (Peygamber, sırrını ifşa eden hanımına) bir kısmını söylemiş, bir kısmını da (söylemeyip) yüz çevirmişti. (Hanımına durumu) haber verince: “Sana bunu kim haber verdi?” dedi. (Resûl) dedi ki: “(Her şeyi bilen) El-Alîm ve (her şeyden haberdar) El-Habîr (olan Allah) bana haber verdi.” (66/Tahrîm, 3)
Bu ayet apaçık bir şekilde Kur’an dışında Resul’ün vahiy aldığın en büyük delilidir. Ayeti okuduğumuzda Resulullah’ın eşlerine bir sır vermesi ve eşinin bu sırları diğer eşleri ile haber vermesi ifşa’ya sebep olmuştu. Bu ifşa edilen sırrı Resulullah’ın bilmesi eşinin ”sana bunu kim haber verdi? Demesi. Resulullah aleyhissalatu vesselam’ın Alim ve Habir olan Allah verdi, demesi. Kur’an dışında vahiy aldığının en büyük delilidir.
Nitekim Kur’an’da olmayan bir sır ve olayın haberi peygambere iletilmesi onun Kur’an ayetleri dışında başka bir vahiy aldığının’da delilidir.
Nitekim başka ayetler’de Kur’an dışında Nebi Ve Resullerin ve bi’zatihi Rasulullah’ın vahiy aldığını ifade eden deliller söz konusudur.
قَالَ يَا بُنَيَّ اِنّٖٓي اَرٰى فِي الْمَنَامِ اَنّٖٓي اَذْبَحُكَ فَانْظُرْ مَاذَا تَرٰىؕ قَالَ يَٓا اَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُؗ سَتَجِدُنٖٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ مِنَ الصَّابِرٖينَ
“Yavrucuğum” dedi, “Rüyamda seni kurban ettiğimi gördüm; düşün bakalım sen bu işe ne diyeceksin?” Dedi ki: “Babacığım! Sana buyurulanı yap; inşaallah beni sabredenlerden biri olarak bulacaksın.” (Saffat:102)
Bu ayet çok açık bir şekilde sadece Resulullah ile sınırlı olmayıp bütün Nebi ve Resulülerin vahyi aldığını ve vahyin sadece kitapla sınırlı olmadığını gösterir. Nitekim İbrahim aleyhisselamın Allah’tan rüya yoluyla vahiy aldığını bu ayetler delillendirmektedir. Hatta başka ayette yine Yusuf aleyhisselam’la ilgili iaynı şey söz konusudur.
اِذْ قَالَ يُوسُفُ لِاَب۪يهِ يَٓا اَبَتِ اِنّ۪ي رَاَيْتُ اَحَدَ عَشَرَ كَوْكَبًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ رَاَيْتُهُمْ ل۪ي سَاجِد۪ينَ
(Hatırlayın!) Hani Yusuf babasına: “Babacığım! Ben (rüyamda) on bir yıldız, Güneş ve Ay’ı gördüm. (Evet,) onları bana secde ederken gördüm.” demişti. (12/Yûsuf, 4)
Nitekim Allah Resulü aleyhissalatu sellem’de bir rüya görmüştü ve bu vahiy ile gerçekleşen bir rüya idi. Allah’ta onu o vahiyle gerçekleşen rüyasını tasdik ederek Mekke’ye emniyet içinde girebileceğini müjdesini vermişti. Nitekim;
لَقَدْ صَدَقَ اللّٰهُ رَسُولَهُ الرُّءْيَا بِالْحَقِّۚ لَتَدْخُلُنَّ الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ اٰمِن۪ينَۙ مُحَلِّق۪ينَ رُؤُ۫سَكُمْ وَمُقَصِّر۪ينَۙ لَا تَخَافُونَۜ فَعَلِمَ مَا لَمْ تَعْلَمُوا فَجَعَلَ مِنْ دُونِ ذٰلِكَ فَتْحًا قَر۪يبًا
Andolsun ki Allah, Resûl’üne gösterdiği rüyayı hak ile doğruladı. Allah’ın izniyle mutlaka Mescid-i Haram’a emniyet içinde, saçlarınızı tıraşlı ya da kısaltılmış (olarak) korkmadan gireceksiniz. (Allah,) bilmediğiniz şeyi bildi ve bundan önce yakın bir fetih olan (Hudeybiye Antlaşması’nı) takdir etti. (48/Fetih, 27)
Nitekim başka bir ayette;
قَدْ نَرٰى تَقَلُّبَ وَجْهِكَ فِي السَّمَٓاءِۚ فَلَنُوَلِّيَنَّكَ قِبْلَةً تَرْضٰيهَاۖ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِۜ وَحَيْثُ مَا كُنْتُمْ فَوَلُّوا وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُۜ وَاِنَّ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ لَيَعْلَمُونَ اَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْۜ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ
Elbette, yüzünü semaya çevirip durduğunu bilmekteyiz. (Çokça yaptığın duaların neticesi olarak) seni hoşnut olacağın kıbleye yönelteceğiz. Yüzünü Mescid-i Haram’a çevir. Ve siz de her nerede olursanız yüzünüzü Mescid-i Haram’a çevirin. Şüphesiz ki kendilerine Kitap verilenler, (kıble emrinin) Rablerinden gelen hak bir emir olduğunu bilmektelerdir. Allah onların yaptıklarından gafil değildir. (2/Bakara, 144)
Kur’an-ı Kerim müslümanların Mescidi Aksa’ya göre yönelip namaz kılmalarını emretmemiştir. Ama Kur’an dışında Allahın emri ile Resulullah Mescidi Aksa’ya yönelerek namaz kılıyordu ne zaman ki Kur’an ayeti geldi kıble Mescidi Haram’a oldu. Sahabeler şunu demedi! Ya Resulallah Kur’an’da Mescidi Aksa’ya yönelme ile ilgili ayet yok. Neden bize bunu emrediyorsun? demediler. Neden? Çünkü onlar Allah’a iman etmiş ve Kur’an dışında Allah Resulü’nün vahiy aldığını çok iyi biliyorlardı.
Gürsel Gürbüz
Share this content:
Yorum gönder