Kur’an ve Sünnet’in Lafızları: Has, Âm, Müşterek, Müevvel.
A- Has çoğulu husus sözlük anlamı: Özel, kimseye özgü, ayırmak, tahsis etmek, birini diğerinden üstün tutmak yada tek kılmak.
Fıkıh usulü açısında: Kendisine yüklediği manada tek başına belli bir mana ifade etmek üzere konulmuş bir lafızdır. Başka bir ifade ile tek bir vaz ile bir tek manaya veya sınırlı sayıdaki fertlere delalet etmek üzere konulmuş lafzı ifade eder.
Has lafzın zıttı âm olan lafızlardır, bu sebeple âm bütün fertlere delalet ederken has belli sınırlı özel özgü münferit tek başına kimse için mana ifade eder.
Has Lafız ve Çeşitleri;
Has lafsın kendisine ait çeşitleri vardır.
1- Özel isimler: Ahmet, Yıldız, Kudüs ve Toprak gibi has olan ve özel isimler.
2- Cins isimler ve çeşitleri;
a) Cins isimler: Hayvan, insan, ağaç, nehir, şehir gibi.
b) Cins isimler: Kadın, hurma, ağacı, armut, erkek, keçi gibi.
3- Has sayı isimleri: Bir, iki, bin, yüz ve beş yüz bin gib.
4- Has mana isimleri: İbadet, tevhid, tağut, şirk gibi mana yönüyle Has isimlerdir
5- Kur’an ve sünnetin ortaya koyduğu has emirler ve nehiyler.
6- Kur’an ve sünnetin ortaya koyduğu has mutlak ve mukayyetler.
Dolayısıyla ister özel isim, cins isim, adet, mana, emirler, nehiyler, mutlak ve mukayet şeklinde olsun naslarda varit olan bazı hükümler Has olarak gelmiştir.
Alimlere Göre Has Lafızların Hükmü;
Kur’an ve sünnetten Has hükmün delalet ettiği manayı kat-i/kesin surette ifade eder. Has olan bir lafzın aksine herhangi bir delil ya da karine bulunmadıkça vaaz olunduğu manaya kesin şekilde delalet eder.
Delillendirme açısından has olan bir lafız içtihat, zanni, göreceli ya da ihtilaflı değil bilakis kati olarak sabit olur.
Hanefi fakihlerinden Serahsi ve Pezdevi gibi alimler Has lafız yapılacak olan ziyade ancak kendi gücünde tatbik bir nasla olabileceğini söylemişlerdir.
İmam Şafi, Maliki ve Hanbeli mezhebine gelince hassın katiyetinde şüphe bulunduğunda ona yapılan herhangi bir ziyade Nesih değildir beyandır ve bu beyan Has ile aynı kuvvette bir delil ile olabildiği gibi haberi vahit ile olabilir demişlerdir. (Ferhat Koca Has Dia)
Has lafızlara misal: Misafir bize geldi. Taşköprü adana’dadır.
Has lafsa Kur’an ve Sünnetten misal;
فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلٰثَةِ اَيَّامٍۜ
Fakat kim bunları bulamazsa 3 gün oruç tutması gerekir. (Maide: 89)
Bu ayette 3 gün oruç tutmanın has bir lafız olduğu manası kat-i olup onunla amel edilmesi gerekir.
Kur’an’da geçen ceza kanunları, miras hükümleri ve benzeri durumlar Has lafızlardır ve kesinliği ifade eder. Misal;
اَلزَّانِيَةُ وَالزَّان۪ي فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا مِائَةَ جَلْدَةٍۖ
Zina yapan kadın ve erkeğin her birine yüzer değnek vurun. (24/Nûr, 2)
Namaz, Zekat, Oruç, Hac gibi hükümler de Has olan kati meselelerdir.
ÂM Lafız
B- Âm lafız, terim olarak kapsamına giren bütün fertleri herhangi bir ayırım ve özel anlatım olmaksızın içine alır.
Âm lafzın tarifi: Sınırsız olarak fertleri içine alan lafza âm denir. Başka bir ifadeyle delalet ettiği fertlerin bütününü sınırsız ve sayısı olarak içine alır.
Âm tek bir mana ifade etmek üzere konmuş bulunan ve muayyen bir miktarla sınırlı olmaksızın bu mananın kendisinde gerçekleştiği bütün fertleri kapsayan lafızdır. Başka bir ifade ile bu delalet ettiği fertlerin hepsini sınırsız ve sayısız olarak içine alır. Misal; Bir fert yada iki fert/tesniye olarak gelen lafızlar amm kapsamında dahil olmaz. Ahmet ya da ebeveyn/anne-baba şeklinde bunlar kapsamında dahil değildir. Amm sınırsız ve sayısı da olmayacak; Erkekler, kadınlar, arabalar ve ülkeler bunların hepsi sınır ve sayıya bağlı olmadığı için âm hükmünü alır.
Amm’da Aranan Üç Şart;
1- Amm’ın içine aldığı ferdler ikiden fazla sayı olmalıdır. Bir’e veya ikiye delalet eden bir söz Amm değil Has’tır.
2- Lafız sınırsız ve sayısız olacak. Başka bir ifade ile bütün ferdlerine değil sadece bir kısmına, yahut bazısına delalet ederse yine amm değildir.
3-Bütün fertleri içine alacak. Bazı ferdler lafzın kapsamının dışında kalırsa böyle bir ifade amm olmaz.
Naslar’da var olan emirler, farzlar, haramlar ve yasaklar Amm hükmünü aldığı gibi her muhatap olan ferdi’de kapsamaktadır.
Âm ve Mutlak Ayırımı;
Mutlak bir defa da ya yaygın bir ferdi veya yaygın olan fertleri şumülüne almakta, bütün fertlere şamil değildir. Âm, ile mutlak ile birbirine karıştırılmamalı ve ikisi arasında fark vardır. Mutlak, tek olan şeyi ifade eder, aynı türden başka şeyleri ifade etmez. Âm ise genelde sayıya delalet eder. Dolayısıyla lafız sayıyı ifade ediyorsa o lafız amm olur yok eğer mahiyeti ifade ediyorsa o mutlaktır.
Âm’ın Tahsisi;
Bu umumi hükümden döndürülüp ihtiva ettiği fertlerde bir kısmına inhisar ettirilmesi kast olunmaktadır. Tahsis olunmuş bulunan amm lafzın hükmüne arta kalan fertler ancak tahsisden sonra dahil olur. Âm lafzın tahsisi delile dayanmadan mümkün değildir. bu ise iki şekilde görülür;
Müstakil olmayan delil ve Müstakil olan delil.
Âm Lafızlara Misal;
1- Amm olan lafızların başlıca karineleri vardır. Kim, ne, ne zaman, her ne zaman ve hangisi gibi lafızlardır. Misal
Kim zerre-i miskal bir hayır işlemişse, onu görür. (Zilzal:7)
”Kim zerre-i miskal iyilik yaparsa karşılığını görür” işte burdak ‘’kim” amm bir lafızdır.
1- Marife cemiler: El takısı ile gelenler amm’dır.
Cemi nekreler amm değildir. ”Müslüman erkekler” örneğinde olduğu gibi umum ifade etmez.
2- İstiğrak: El takısı ve Marife olan cemi şeyler umum ifade eder.
3- Marife müfredler amm kapsamındadır.
Hiç şüphesiz insan, hüsran içindedir. (Asr:2)
4- Lafzı müfred manası umum olan kelimeler: Küllu ve cemiun gibi lafızlar. Misal;
”Her can ölümü tadıcıdır”
”Her çoban idaresi altında bulunanlardan mesuldür’’-
5- İsmi mevsuller: Elleziyne gibi. Misal;
Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler, şüphesiz karınlarında ancak ateş yemiş olur. (Nisa: 10)
6- İstifham isimleri bunlarda umumiyet ifade eder. Men yada E’ente Misal;
Kim Allah’a güzel bir ödünç verir. ayetinde olduğu gibi.
7- Şart nehiy ve nefi siyakından gelen nekreler: Le, inne ve benzerleri umumiyet ifade eder.
Âm’ın Delaleti ve Hükmü;
Alimlerimiz amm’ın fertlerine delaletinin kat-i/kesin veya zanni oluşunda ihtilaf etmişlerdir ve bu mesele iki farklı görüş vardır;
Hanefi mezhebi bu meselede tercih edilen görüşe göre amm da haz lafız gibi katiyyet ifade eder. Bu şu anlama gelmektedir: Amm hükmü tahsis olunmadıkça delalet ettiği fertlerin hepsi hakkında birden sabit olur. Amm dediğimiz her şeye şamil olur. Misal;
Sizden vefat edip geride eş bırakanların kadınları, dört ay on gün müddetince iddet beklerler. (Bakara: 204) Kocası zattan önce veya sonra ölen her kadına delalet eder.
Hamile kadınların (iddetiyse) yüklerini bırakmalarıdır. Kim de Allah’tan korkup sakınırsa (Allah,) ona işinde kolaylık ihsan eder. (65/Talak, 4)
Burda hamile kadınların iddet bakımından tahsis edilmiştir.
Hanifilere göre tahsisine dair bir delil ve karine bulunmadıkça amm’ın hakiki manası anlaşılır.
Maliki, Şafii ve Hanbelilere göre;
Bu mezhep alimlerine göre tahsisden önce de sonra da amm içine aldığı fertlerin tamamına değil zanni olarak delalet eder. Çünkü araştırmaları göstermiştir ki amm olan her lafız bazı istisnalar dışında tahsis edilmiştir.
Onlar tahsis edilen veya tahsis edilmesi mümkün olan amm’ın bütün fertlerine adaleti kat-i olmayacağını söylemişlerdir. Misal;
Onlar ki: “İnsanlar sizinle (savaşmak için) toplandı. Onlardan korkun.” denildiğinde imanları arttı ve dediler ki: “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir.” (Ali İmran: 173)
Buradaki insanlar lafzı amm’dır, ancak amm’ın delaleti kesin olsaydı bütün insanlar kast edilirdi, halbuki bu ayet birinci anlamı insanları ikinci nas ile Mekkeliler kast edilmiştir.
Hadisler Kur’an’ı Tahsis Eder Mi?
Âlimlerimiz Kur’an’daki amm’ın, Kur’an ile veya mütevatir yahud meşhur sünnet ile tahsis edilebileceği konusunda ittifak etmişlerdir. Fakat haberi vahid ile tahsis edilip edilmeyeceği ihtilaf edilmiştir .
Maliki, Şafii ve Hambelilere göre: Amm’ı tahsis etmek tağyir değil bir tefsirdir, demişlerdir. Cumhur ulama zanni bir delil ile de amm lafzı tefsir edilebilir demişlerdir.
Her ne kadar haberi vahid subut bakımından zanni olsa dahi has olduğundan delalet bakımından kesindir. Kur’an‘ın amm lafzı subut bakımından kesin ise de delalet bakımdan zannidir. Bu sebeple Kur’an ‘ ı amm’ı ile haberi vahid ‘in hassı birbirine eşit olurlar ve bu açıdan haberi vahid hassı ile Kur’an ‘ ın ammı tahsis caizdir. Misal;
‘’Ölü et size haram kılındı’’ (Maide:3) ile haberi vahid olan şu hadis: ”deniz suyu temiz ölüsü helaldir” hadisi tahsis etmiştir.
”Müslümanlar ile gayri müslimler arasında miras hukuku cereyan etmez” ayeti ile haberi vahid olan ”murisini öldüren kimse mirasçı olamaz” hadisler tahsis edilmiştir.
Hanefi mezhebi: Kur’an ‘ ın subuti kati ve haberi vahitler ise zanni olduğunu söylemişlerdir ve bu açıdan onlar zannin kuvvetliye tahsis ya da tağyir kudretinde olmadığını söylemişlerdir.
Yani Hanifeler aslında Kur’an’ın amm’ı ancak kendi kuvvetindeki bir muhasız ile tahsis edilebileceğini söylemişlerdir.
Dolayısıyla Hanefiler Kur’an‘ın tahsis olayı ya mütevatir yahutta meşhur hadis olur, demişlerdir. Misal;
Kur’an-ı Kerim de ”bunlardan başkaları sizin için helal kılındı” ayetini meşhur hadis ile ”kadın halası teyzesi üzerine nikah edilemez” hadisi tahsis etmiştir.
Âm ile Hass’ın Taarruzu
Hanefilere göre ise bir nass hakkında biri amm diğeri hass olmak üzere zahiren birbirine zıt görülen iki kesin delil bulunursa delil ayet ise nüzul hadis ise vurud tarihine bakılır.
Şafii ve Hanbeli mezheplerine göre amm ile hass’ın taarruzu düşünülemez, çünkü amm ile has aynı konuda gelmişse has amm’ı beyan eder ayrıca onlara göre hasın delaleti kesin amm’ın delaleti ise zanni’dir kati ile zanniyi tercih edilir ve kat-i ile amel edilir.
Yeri gelmişken şunu ifade edelim ki ümmete olan hitap peygambere dahil olup olmadığı âlimleri konusunda ihtilaf edilmiştir ama cumhura göre dahildir, doğru olan Cumhurun görüşüdür. Çünkü Resulullah hitap eden sigalar her insana ve mümine şamildir şu halde aksi bir delil bulunmadıkça peygamber bu hitapların dışında kalamaz. Peygambere olan hitap ümmete dahil olur mu sorusuna gelince
Şunu hemen hemen ifade edebilirim ki Kur’an’a hitap eden ve ona has olduğuna dair bir delil ve karine bulunmadıkça bütün ümmete şamildir eğer sadece Resulullaha has bir delil ise bundan ümmet sorumlu değildir. Misal;
”Allah’tan kork ve kâfirlere uyma” ayet her ne kadar peygambere hitap olsa dahi bütün müslümanlara hitap eder.
”Eğer şirk koşarsan amelin boşa gider” ayeti her ne kadar peygamber hitap olsa da bütün Müslümanlara şamildir. Ama eğer bir karine ve alamet sonucunda bu sadece peygambere has ise bu Müslümanlar şamil değildir. Misal;
”Ancak senin eşlerini sana helal kıldık” şeklinde ve tarzında edenin hükmü sadece peygambere aittir.
C- Müşterekin Hükmü;
Sözlükte iştirak “ortak olmak”, müşterek “ortak olunan şey” demektir. Birden çok anlamı bulunan kelimeye müşterek denir. Müşterek bir lafzın manalarından biri, delil, karine ve emarelerle tercih edilince, lafız müştereklikten çıkar ve müevvel adını alır.
Birinci Misal;
Ayette ‘’kuru” müşterek bir lafızdır. Kuru’un terim anlamı hem hayız, hem de temiz manasına gelir. Buna göre müctehid, burada bu lafızdan hangi mananın kasdedildiğini anlamak için var gücünü sarf edecektir.
Şafiiler, kur’un “tuhr” manasına geldiğini söyler.
Hanefiler, hayız manasında kullanıldığını ifade eder.
İkinci Misal: Kelâle müşterek bir lafızdır. Kelâle:
Baba ve çocuk bulunmadığı zamanki varis olma durumu,
Mirasçılardan, baba ve çocuk olmayanlar,
Baba ve çocukların vasıta oldukları hısımlar için kullanılır.
Müşterek’in Umumu;
Umumu’l Müşterek: Lafzın kullanılıp, hangi manalara tayin ve tahsis olunmuşsa, o manaların hepsinin birden kasdedilmesidir.
Şâfiilere göre, umumi müşterek, caizdir. Yani onlara göre, müşterek bir lafzın, bir söyleyişte, müteaddid manaları birden kasdedilebilir.
Hanefile böyle bir şey bazan iki zıd mananın birden kasdedilmesini gerektireceğinden, caiz görülmemiştir. Misal: “cevn” lafzı, hem siyah, hem de beyaz manasına gelir.
Müşterek Lafızlar:
Müşterek, bazen isim olur, bazan fiil olur, bazan edat (harf) olur.
1- İsim olan müştereke misal: “Hırsız erkek ve kadınların ellerini kesin” ayetinde geçen el lafzı, parmakların ucundan, koltuk altına kadar olan kola, parmak uçlarından dirseğe kadar, pazu ile avuç arasındaki kısma avuca, sağ ve sol ele denir.
Abdest ayetindeki el (yed) ise, parmak uçlarından, dirseğe kadar olan kısmı ifade eder.
2. Fiil olan müştereke misal: Bu da emir sigalarında görülür. Emir sigası,
vucub ve mendubluğu ifade eder. Ancak bunu, Hanefi mezhebi alimleri kabul etmez.
3. Harf olan müştereke misal: “Allah’ın adının üzerinde anılmadığı hayvanın etini yemeyin ve o şüphesiz fıskdır” ayetindeki “ve atıf harfi ve hal için kullanılmakta müşterektir.
D- Müevvel;
Müevvel, “evi” kökünden türemiş bir kelime olup, lugatta, aslına döndürmek manasına gelir.
Müşterek lafzın müteaddid manalarından birisi, zanni bir delil ile veya rey-ictihad ile diğer manalara tercih edilirse, buna müevvel lafız denir. Bazılarına göre müevvel sadece müşterekin tercih edilen manalarından biri için değil, aynı zamanda, hafi, müşkil, mücmel, zahir ve nassın tercih edilen manaları için de kullanılır. Bu sebeple hafi, müşkil, mücmelin kapalılığı, haber-i vahid, kıyas gibi zanni delille giderilirse o da müevvel adını alır. Aynı şekilde zahir ve nass için de aynı şeyler söz konusudur.
Keşin bir delille müşterek lafız açıklığa kavuşursa, ona müfesser denir.
Mesela, “nikah” lafzı, hem evlilik akdi manasına, hem de cinsi münasebet manasına konulmuştur.
Müşterekin te’vilinde tutulacak yol: Müşterekten kasdedilen mana tesbit edilirken başvurulacak yollar şunlardır:
1- Lafzın sigasma bakılır: Müşterek lafzın hangi kökten türediği, türediği kökün ne manaya geldiği araştırılır. Mesela Hanefiler, kur’u asıl manasına toplamak manasına geldiği nazar-ı itibara almışlar ve bu kelimenin hayız manasına gelmesini tercih etmişlerdir. Çünkü hayız halinde kan rahimde toplanır.
2- Lafzın sibakına bakılır: Müşterek lafızdan önceki kelimeye bakılır. Hanefîler, “kuru” kelimesinden Önce gelen lafzının hass bir lafız olduğunu ve hassın kesinlik ifade ettiğini,.kuru’nun hayız manasına geldiğini kabul etmekle, hassın kesinlik ifade edebileceğini ileri sürmüşlerdir. Böylece müşterekin te’vilinde sibak karinesinin önemli bir yeri olduğu anlaşılır.
3-Lafzın siyakına (gelişine) bakılır: Müşterekten kasdedilen mananın tesbi bitinde, siyak karinesinden de yararlanılır. Ra’d sûresinin 15. ayetinde secde lafzının boyun eğmek manasında kullanıldığı siyaktan anlaşılmıştır.
4. Müşretek lafızla ilgili diğer delillere bakılır. Müşterek lafzım açıklayan başka nasslara bakılır. Mesela, ayette üç ay tabiri, diğer ayetteki üç kur’ tabirine bedeldir. ÜMit kesmede ancak hayızla olur. Çünkü temizlikten kesilme diye birşey yoktur. İşte başka bir delil de yine kur’un temizlikle değil hayızla te’viline yardımcıdır.
Müevvel’in Hükmü;
Müevvilin hükmü, hata ihtimali ile birlikte, kendisiyle amel etmektir. Serahsi müevvel ile amel olduktan sonra hata olduğu anlaşılınca, bu takdirde o amelden rücu edileceğini ve doğru olan şeyin yapılacağını ifade eder.
E- el-Cemu’l Munekker;
“Şumul olmaksızın sınırsız birçok ferd için bir defada konulmuş/vaz edilmiş lafza münekker cem’i denir.”
1. Bir defada konulmuş olması, onu müşterekten,
2. “Sınırsız birçok ferd” ifadesi onu hassdan,
3. “Şumul olmaksızın” kaydı onu amm’dan ayırıyor.
Bu tarifin içerisine, başlarında harf-i tarif bulunmayan, gibi cem’i kelimeler ile, gibi çokluk ifade eden isimler girmektedir.
Hükmü;
Cem’iler en az üçü gösterdikleri için, el-cem’ul-münekkerler de (ister cem’-i kıllet, ister cem-i kesret olsun) en az üçe ve daha fazlasına şamildirler. Fakat bu şumul, amm’da olduğu gibi sınırsız ve sayısız değildir. Sınırsız ve sayısız olmadığı için üçten fazlaya olan şümulü meçhul bulunmuştur. Âmm olan kelimelerden tahsis ve istisna yapıldığı halde, bunlardan yapılmaz.
Gürsel Gürbüz
Share this content:
Yorum gönder