×

Kısaca Kur’an’da Keşfedilmiş Mücizeler.

Kısaca Kur’an’da Keşfedilmiş Mücizeler.

Tarih boyunca Allah yeryüzüne kitabını indirmek, resulleri göndermek, insanları akidevi, ahlaki, bilimsel ve sosyolojik açıdan eğitmek adına ilahi nizamını göndermiştir.

Bu dinin karşısında şüphesiz insanlar çıkacak ve bu dine muhalefet edecektir. Kur’an’ı evrensel yapan, çağlar üstü yapan, bilim ve teknoloji çağında bile onun ilahi bir sistem olduğunu ispatlanması için Kur’an’ın mücizevi olması gerekiyordu. Bugün Kur’an-ı Kerim’de onlarca hatta yüzlerce bilimsel ayetler islamın hak ve çağlar üstü olduğunu ispatlar. Bu bilimsel mücizeler bu dine iman etmeleri için gerçek bir sebep iken ama hala gözler görür ama idrak etmez, kalpler vardır ama hiç görmez şeklinde bugün insanlar büyük gafletin içindedirler.

O dönemde insanlar bilim ve teknolojik gelişmeleri bilmiyordu. Kur’an o gün bunları gündeme getirirken onlar sadece okuyup geçiyordu ama bugün bilimsel gerçeklerin yaşandığı bu çağda Kur’an-ı Kerim kendisinin ilahi ve çağlar üstü olduğunu asla eskimediğini her gün kendini yenilediğini bilimsel ayetlerle ispatlamıştır.

Kur’an bilimsel şeyler ‘keşfedilmeden’ yüzyıllar önce Kuran’da bulunan bilimsel gerçekleri ortaya koymakta ve açıklamaktadır. Şunu unutmamak gerekir ki Kur’an bir bilim kitabı değil, bir ‘işaretler’ kitabıdır. Bu işaretler, insanların Allah’ın varlığını tanımaları ve O’nun vahyini tasdik etmeleri için vardır. Bildiğimiz gibi bilim bazen, bir zamanlar bilimsel olarak doğru olanın birkaç yıl sonra yanlış olduğu bir ‘U dönüşü’ yapar. Bu makalede yalnızca teoriler veya hipotezler değil, yalnızca yerleşik bilimsel gerçekler dikkate alınmaktadır.

Kuran’daki Bilimsel Gerçekler

Kur’an-ı Kerim 7. yüzyılda Muhammed aleyhiselatu vesseleme vahyedilmiştir.

O zamanlar teleskop, mikroskop ya da bugün sahip olduğumuz teknoloji diye bir şey yoktu. İnsanlar güneşin dünyanın etrafında döndüğüne ve gökyüzünün düz bir dünyanın köşelerindeki büyük sütunlar tarafından desteklendiğine inanıyordu. Bu ortamda nazil olan Kur’an-ı Kerim, astronomiden biyolojiye, jeolojiden sosyolojiye kadar birçok konuda bilimsel gerçekleri içermektedir.

Bazıları, yeni bilimsel gerçeklerin ortaya çıkmasıyla Kuran’ın değiştirildiğini iddia edebilir, ancak bu doğru olamaz çünkü Kuran’ın orijinal dilinde korunduğu tarihsel olarak belgelenmiş bir gerçektir . Kur’an-ı Kerim, Muhammed aleyhisselamın yaşadığı dönemde insanlar tarafından yazıldı ve ezberlendi. Muhammed’in vefatından birkaç yıl sonra yazılan Kur’an-ı Kerim nüshalarından biri Özbekistan’da bir müzede muhafaza ediliyor. Bu nüsha 1400 yıldan daha eskidir ve bugün elimizde bulunan Arapça Kur’an’ın tıpatıp aynısıdır.

Kuran’da yer alan dokuz bilimsel gerçek şunlardır:

1. Hayatın Kökeni

Su tüm canlılar için gereklidir. Suyun yaşam için hayati önem taşıdığını hepimiz biliyoruz ama Kuran çok alışılmadık bir iddiada bulunuyor:

وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَٓاءِ كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّۜ اَفَلَا يُؤْمِنُونَ

Canlı olan her şeyi sudan meydana getirdik. Bu gerçek karşısında, hâlâ mı iman etmeyecekler? (Enbiya:30)

Bu ayette suyun tüm yaşamın kaynağı olduğuna işaret edilmektedir. Tüm canlılar hücrelerden yapılmıştır. Artık hücrelerin çoğunlukla sudan oluştuğunu biliyoruz [3] . Örneğin biyoloji ders kitaplarında standart bir hayvan hücresinin sitoplazmasının (temel hücre materyali) %80’inin su olduğu belirtilmektedir.

Canlıların çoğunluğunun sudan oluştuğu gerçeği ancak mikroskobun icadından sonra keşfedildi. Arabistan çöllerinde birinin tahmin edebileceği son şey, tüm yaşamın sudan geldiğidir.

2. Demir

Demir dünyanın doğal bir maddesi yada elementi değildir. Yeryüzünde oluşmadı, uzaydan dünyaya indi. Bilim adamları milyarlarca yıl önce dünyanın meteorlar tarafından sıkışıp kaldığını keşfettiler. Bu meteorlar, patlayan uzak yıldızlardan gelen demiri taşıyordu.

Kur’an-ı Kerim demirin kökeni hakkında şöyle buyurmaktadır:

وَاَنْزَلْنَا الْحَد۪يدَ ف۪يهِ بَأْسٌ شَد۪يدٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ

Bir de kendisinde büyük bir kuvvet ve insanlara birçok fayda bulunan demiri indirdik. (Hadi: 25)

Allah, Demir için ‘indirilmiş’ tabirini kullanır. Demir’in dünyevi bir madde olmadığı, insanlığın faydası için indirildiği ayetten açıkça anlaşılmaktadır. Demir’in uzaydan yeryüzüne inmiş olması, 7. yüzyıl ilkel biliminin bilemeyeceği bir şeydir. O halde bu gerçeğin ortaya çıkmasıyla hala bi ilahi mesajı red etmeye devam mı edeceksin?

3. Gökyüzünün Koruması

Gökyüzü dünyanın korunmasında çok önemli bir rol oynar. Gökyüzü dünyayı güneşin öldürücü ışınlarından korur. Eğer gökyüzü olmasaydı, güneşin radyasyonu dünyadaki tüm yaşamı yok ederdi. Aynı zamanda gökyüzü dünyayı uzayın dondurucu soğuğundan korumak için dünyayı saran bir battaniye görevi vardır. Gökyüzünün hemen üzerindeki sıcaklık yaklaşık -270oC’dir. Eğer bu sıcaklık dünyaya ulaşırsa gezegen anında donar. Gökyüzü ayrıca ısı tutma (sera etkisi) yoluyla yüzeyi ısıtarak ve gece ile gündüz arasındaki aşırı sıcaklıkları azaltarak dünyadaki yaşamı korur . Bunlar gökyüzünün birçok koruyucu fonksiyonundan bazılarıdır.

Kur’an-ı Kerim şu ayette bizden gökyüzüne bakmamızı ister:

وَجَعَلْنَا السَّمَٓاءَ سَقْفًا مَحْفُوظًاۚ وَهُمْ عَنْ اٰيَاتِهَا مُعْرِضُونَ

Biz, gökyüzünü korunmuş bir tavan gibi yaptık. Onlar ise, gökyüzünün âyetlerinden yüz çevirirler.  (Enbiya: 32)

Kur’an-ı Kerim’de gökyüzünün korunmasına Allah’ın bu ayeti ile işaret edilmektedir. Gökyüzünün koruyucu özellikleri 20. yüzyılda yapılan bilimsel araştırmalarla keşfedilirken hala ülkemizde bir çok deist ve ateistler bu meseyi bulandırmaktır.

4. Dağlar

Kuran’da dağların çok önemli bir özelliğine dikkat çekilmektedir:

اَلَمْ نَجْعَلِ الْاَرْضَ مِهَادًاۙ

وَالْجِبَالَ اَوْتَادًاۖ

Biz yeryüzünü bir döşek, dağları da birer kazık yapmadık mı? (Nebe: 6-7)

Kur’an-ı Kerim, kazık kelimesini kullanarak dağların derin kökleri olduğunu belirtir. Aslında dağların derin kökleri vardır ve kazık kelimesi onlar için doğru bir tanımdır. Jeofizikçi Frank Press’in ‘Dünya’ adlı kitabında dağların kazık gibi olduğu ve yerin derinliklerine gömüldüğü anlatılıyor. Yerden yüksekliği yaklaşık 9 km olan Everest Dağı’nın 125 km’den daha derin bir kökü vardır.

Dağların kökleri gibi derin ‘kazıklara’ sahip olduğu gerçeği, 20. yüzyılın başlarında levha tektoniği teorisinin geliştirilmesine kadar bilinmiyordu.

5. Evrenin Genişlemesi

Astronomi biliminin henüz ilkel olduğu bir dönemde, Kuran’da evrenin genişlemesi şöyle anlatılmıştır:

وَالسَّمَٓاءَ بَنَيْنَاهَا بِاَيْدٍ وَاِنَّا لَمُوسِعُونَ

Göğü kendi ellerimizle biz kurduk ve biz (onu) elbette genişleticiyiz.  (Zaritay: 47)

Evrenin genişlediği gerçeği geçen yüzyılda keşfedildi. Fizikçi Stephen Hawking, ‘Zamanın Kısa Tarihi’ adlı kitabında şöyle yazıyor: “Evrenin genişlediğinin keşfi, 20. yüzyılın en büyük entelektüel devrimlerinden biriydi.”

Kur’an, teleskobun icadından önce bile evrenin genişlediğinden bahsetmiştir. Peki var mı Allahın bu mücizelerinden ders çıkarmak isteyen?

6. Güneş’in Yörüngesi

1512 yılında gökbilimci Nicholas Copernicus, Güneş’in güneş sisteminin merkezinde hareketsiz olduğu ve gezegenlerin onun etrafında döndüğü teorisini ortaya attı. Güneş’in sabit olduğu inancı 20. yüzyıla kadar gökbilimciler arasında yaygındı. Güneş’in sabit olmadığı, Samanyolu galaksimizin merkezi etrafında bir yörüngede hareket ettiği artık kesinleşmiş bir bilimsel gerçektir.

Kur’an-ı Kerim Güneş’in yörüngesinden bahseder:

وَهُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَۜ كُلٌّ ف۪ي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ

O, geceyi, gündüzü, güneşi, ayı… yaratandır. Her biri bir yörüngede yüzmektedirler. (Enbiya:33)

Sadece birkaç on yıl önce keşfedildi bu bilimsel gerçekler. O dönemin gökbilimcilerine göre olsaydı Kuranın yanlış olduğu ortaya çıkardı. Ancak artık Güneş’in hareketi ile ilgili Kuran’daki anlatımın modern Astronomi ile tutarlı olması artık iman etmek için yeterli değil mi?

7. Okyanus

Kur’an, derin manalarını anlatmak için tasvirlerden yararlanır ve burada inkarcıların durumunu şöyle anlatır:

اَوْ كَظُلُمَاتٍ ف۪ي بَحْرٍ لُجِّيٍّ يَغْشٰيهُ مَوْجٌ مِنْ فَوْقِه۪ مَوْجٌ مِنْ فَوْقِه۪ سَحَابٌۜ ظُلُمَاتٌ بَعْضُهَا فَوْقَ بَعْضٍۜ اِذَٓا اَخْرَجَ يَدَهُ لَمْ يَكَدْ يَرٰيهَاۜ وَمَنْ لَمْ يَجْعَلِ اللّٰهُ لَهُ نُورًا فَمَا لَهُ مِنْ نُورٍ۟

Yahut (o kâfirlerin duygu, düşünce ve davranışları) engin bir denizdeki yoğun karanlıklar gibidir; (öyle bir deniz) ki, onu dalga üstüne dalga kaplıyor; üstünde de bulut… Birbiri üstüne karanlıklar… İnsan, elini çıkarıp uzatsa, neredeyse onu dahi göremez. Bir kimseye Allah nûr vermemişse, artık o kimsenin aydınlıktan nasibi yoktur. (Nisa:40)

Genellikle dalgaların yalnızca okyanus yüzeyinde meydana geldiği düşünülür. Ancak oşinograflar, okyanus yüzeyinin altında meydana gelen iç dalgaların olduğunu keşfettiler. Bu dalgalar insan gözüyle görülmez ve yalnızca özel ekipmanlarla tespit edilebilir. Kur’an, üstünde dalgaların, onun üstünde dalgaların, onun üstünde de bulutların olduğu derin bir okyanustaki karanlıktan bahseder. Bu açıklama yalnızca okyanustaki iç dalgaları tanımlaması nedeniyle değil, aynı zamanda okyanusun derinliklerindeki karanlığı da tanımlaması nedeniyle dikkat çekicidir. Bir insan solunum cihazı olmadan 70 metreden fazla derine dalamaz. O derinlikte ışık var ama 1000 metreye indiğimizde tamamen karanlık oluyor. 1400 yıl önce, iç dalgaları veya okyanusların derinliklerindeki karanlığı keşfedecek denizaltılar veya özel ekipmanlar yoktu.

8. Yalan Söylemek ve Hareket Etmek

Muhammed Aleyhisselam zamanında yaşamış, bu ümmetin firavunu diye nam salmış zalim Ebu Cehili uyarmak ilgili ayette;

كَلَّا لَئِنْ لَمْ يَنْتَهِ۬ لَنَسْفَعًا بِالنَّاصِيَةِۙ

نَاصِيَةٍ كَاذِبَةٍ خَاطِئَةٍۚ

Hayır, hayır! Eğer vazgeçmezse, derhal onu alnından (perçeminden), o yalancı, günahkâr alından (perçemden) yakalarız (cehenneme atarız). (Alak: 15)

Bu ayet iki açıdan önemlidir. Birincisi, beynimizin ön kısmının istemli hareketlerden sorumlu olmasıdır. Bu, ön lob olarak bilinir. Bu alanın işlevleri üzerine yapılan araştırmaların sonuçlarını içeren ‘Essentials of Anatomy and Physiology’ başlıklı kitapta şöyle deniyor: Hareketleri planlama ve başlatma motivasyonu ve öngörüsü, frontal lobların ön kısmı olan prefrontal bölgede meydana gelir. Eğer o kişi durmazsa beynin hareketten sorumlu kısmının ele geçirileceği söyleniyor.

İkinci olarak, çok sayıda çalışma aynı bölgenin (frontal lob) beynin yatma fonksiyonundan sorumlu olduğunu göstermiştir. Pensilvanya Üniversitesi’nde gönüllülere bilgisayarlı sorgulama sırasında sorular sorulan böyle bir çalışmada, gönüllüler yatarken prefrontal ve premotor kortekslerde (frontal lob bölgesi) aktivitenin önemli ölçüde arttığı bulunmuştur. Beynin ön kısmı hareket ve yalandan sorumludur. Kur’an hareketi ve yalanı bu alana bağlar. Frontal lobun bu fonksiyonları 20. yüzyılda geliştirilen tıbbi görüntüleme cihazlarıyla keşfedilmiştir.

9. Ağrı Alıcıları

Uzun süre hissetme ve acı duygusunun beyne bağlı olduğu düşünülüyordu. Ancak deride ağrı reseptörlerinin bulunduğu keşfedilmiştir. Bu ağrı reseptörleri olmasaydı kişi acıyı hissedemezdi.

Acıyla ilgili şu ayeti düşünün:

اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِنَا سَوْفَ نُصْل۪يهِمْ نَارًاۜ كُلَّمَا نَضِجَتْ جُلُودُهُمْ بَدَّلْنَاهُمْ جُلُودًا غَيْرَهَا لِيَذُوقُوا الْعَذَابَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَز۪يزًا حَك۪يمًا

Şüphesiz âyetlerimizi inkâr edenleri gün gelecek bir ateşe sokacağız; onların derileri pişip acı duymaz hale geldikçe, derilerini başka derilerle değiştiririz ki acıyı duysunlar! Allah daima üstün ve hakîmdir. (Nisa:56)

Allah, mesajını reddeden insanlara, cehennemdeyken derileri yandığında (hiçbir acı hissetmemeleri için), acıyı hissetmeye devam etmeleri için onlara yeni deriler vereceğini bildirmektedir.

Kuran acının deriye bağlı olduğunu açıkça belirtmektedir. Derideki ağrı reseptörlerinin keşfi Biyoloji açısından oldukça yeni bir keşiftir.

سَنُرٖيهِمْ اٰيَاتِنَا فِي الْاٰفَاقِ وَفٖٓي اَنْفُسِهِمْ حَتّٰى يَتَبَيَّنَ لَهُمْ اَنَّهُ الْحَقُّؕ اَوَلَمْ يَكْفِ بِرَبِّكَ اَنَّهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَهٖيدٌ

Kur’an’ın gerçek olduğu kendileri için apaçık belli oluncaya kadar onlara çevrelerinde ve kendilerinde bulunan kanıtlarımızı hep göstereceğiz. Rabbinin her şeye tanıklık etmesi (onlar için) yeterli değil midir? (Fussilet: 53)

O halde bu hakikatlerden sonra bu dinden ve bu ilahi yasalardan yüz mü çevireceksin? Allah’ın kudretini, gücünü, her şeyin bir hesap, bir proje, bir sistem ve bir nizam üzere yürüdüğünü görmeyecek misin? Yol yakınken bu ilahi yasalara tabi ol ki kurtuluş seninle ve huzur sende olsun. Ama eğer bu ilahi sistemden çevirirsen! İşte bu senin için sonsuz bir azap ve sonsuz bir cehennem olur. Allah hepimizi bundan korusun. Amin.

Derleyen: Gürsel Gürbüz

Share this content:

Yorum gönder

You May Have Missed