İsmail (a.s)’ın Şahsında Kurban Ve Fazileti.
Kurban/ Eid El-Edha sözlük anlamı: Allah’a ulaşmak, sevdiğini adamak ve ona yakın olmayı ifade eden bir ibadettir.
Kurban İslam ıstılahında: Kulun maddi ve manevi tüm benliğiyle Allah’a yönelerek, hiçbir şeyi ortak koşmadan sevdiği şeyleri Allah yolunda kurban/adamasını ihtiva eder.
Kurban da zekat gibi Medine’de hicret’in ikinci yılında emredilmiştir. Bu hüküm Kur’an, sünnet ve icma ile sabit olan bir ibadettir. Nitekim Rabbimiz
فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْۜ
Kevser süresinde (Buna şükür olarak) Rabbin için namaz kıl ve kurban kes
Hanefi mezhebi ve bazı alimlerin görüşüne göre bu ayetteki ”Namaz” bayram namazı ‘’Kesmekten” kasıt ise kurban bayramı günlerinde kesilen kurbanlardır.
Kurbanın faziletleri Nelerdir?
Ey kardeşim Kurban seni Allah’a yaklaştıran, itaate götüren, ihlasın, samimiyetin, sevginin ve alemlerin rabbi olan Allah’a teslimiyetin nişanesidir. Kurban Allah yolunda Allah’ın emrini yerine getirmenin sembolü, itaatin ve kulluğun alametidir. Kurban Allah’a karşı sadakat, fedakarlık, cömertlik ve Allah’ın emrine sadık olmayı ifade eder.
Kurban takva sahibilerinin özelliğidir;
Allah’ın azabından ve onun tehdidinden korkarak tüm zulümlerden ve haramlardan yüz çevirmiş ve yalnız Allah’a karşı sakınan kimselerin özelliğidir kurban kesmek.
قَالَ اِنَّمَا يَتَقَبَّلُ اللّٰهُ مِنَ الْمُتَّق۪ينَ
“Allah ancak muttaki olanlardan kabul eder.” demişti. (5/Mâide, 27)
لَنْ يَنَالَ اللّٰهَ لُحُومُهَا وَلَا دِمَٓاؤُ۬هَا وَلٰكِنْ يَنَالُهُ التَّقْوٰى مِنْكُمْۜ
O (kurbanın) ne eti ne de kanı Allah’a ulaşır. O’na ulaşan sizin takvanızdır. (Hac, 37)
Rasulullah (s.a.v) bizzat kurbanı uygulamış ve bize öğütlemiştir. Nitekim bir hadislerinde;
ان اول ما نبدا به في يومنا هذا ان نصلي ثم نرجع فننحر فمن فعل فقد اصاب سنتنا
Bu günümüzde bizim için ilk yapılacak şey namaz kılmamız sonra kurban kesmemizdir. Bunları sırasıyla yapan sünnetimize uygun hareket etmiş olur. (Buhari)
Kurban ihlaslı kulların eylemdir;
Kurban yalnız Allah adına kesilir. Ona ibadetin, kulluğun ve onun dışında tüm ibadet ve ortakların reddedilmesini ifade eder. Nitekim;
Kestiğini Allah’tan başkası adına kesene Allah lanet etsin. (Müslim)
Kurban affedilmeye sebeptir;
Kim Kurban’ı Allah için ve onun rızasını ulaşmak için keserse onun günahlarını aff olmasına sebeptir. Nitekim bir hadiste;
Onun kanından yere düşen ilk damla ile işlemiş olduğun günahların tümü affedilir. (Hakim)
Kurban kesmek büyük sevapdır;
Kardeşim hiç şuphesizki kurban Allah’a yaklaşmak ve onun rızasını aramak demektir ve bu da insanı büyük bir sevaba götürür. Nitekim Allah resulü bir hadislerinde soruldu;
Kurban kesersek bize ne gibi bir sevap var Ya Resulallah? diye sorduk. Rasulullah: Kurbanını her bir kılı için bir sevap vardır. (İbni Mace)
Kurban günü yapılacak en faziletli amel;
Bir Müslüman sabah erkenden ilk önce bayram namazını kılar ve Adem oğlunun yapacağı en faziletli amel ise o gün kurban kesmesidir. Nitekim Allah resulü bir hadisinde;
Kurban bayramı günü Adem oğlunün yapacağı en faziletli iş kurban kesmektir. (Tirmizi)
İbadet yapmaya ihtiyacımız var;
Şüphesiz kulun Allah’ın rızasına, emrine ve itaatin ihtiyacı vardır çünkü Allah’a hoşnutsuzluk, isyan, ondan yüz çevirmek ve ona karşı nankörlük ancak imandan nasibini almamış kimselerin özelliğidir. İşte bu sebeple kul, namaz, oruç, zekat, cihad ve kurban gibi ibadetleri kendisi için yapar çünkü bu kulun Allah’ın rızasına ve onun cennetine götürür kulun isyanı, küfrü ve şirki ise onun aleyhine olup onu Allah’ın azabına ve cehennemine götürür.
قُلْ اِنَّ صَلَات۪ي وَنُسُك۪ي وَمَحْيَايَ وَمَمَات۪ي لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ
De ki: “Şüphesiz ki benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (6/En’âm, 162)
لَا شَر۪يكَ لَهُۚ وَبِذٰلِكَ اُمِرْتُ وَاَنَا۬ اَوَّلُ الْمُسْلِم۪ينَ
“O’nun hiçbir ortağı yoktur. Ben bununla emrolundum ve ben Müslimlerin/şirki terk ederek tevhidle Allah’a yönelen kulların ilkiyim.” (6/En’âm, 163)
Kurban yalnız Allah için salih ve samimi bir niyetle kesilir. Allah adına onun ismi anılmadan kesilen hayvanlara gelince onlar haramdır. Hayvan kesme işini riya, gösteriş ve et depolama niyetiyle yapanlara gelince bunlar bu ibadette nasiplerini yitirmiş kimseler olurlar. Nitekim Rabbimiz
Enes b. Mâlik (r.a.)’ten rivayet edildiğine göre: “Resulullah (s.a.v.) boynuzlu, alaca renkli iki koçu kendi eliyle keserek kurban etti. Besmele çekti, tekbir aldı ve keserken ayağını koçların sağ yanı üzerine koydu.” (Buhârî)
وَالْبُدْنَ جَعَلْنَاهَا لَكُمْ مِنْ شَعَٓائِرِ اللّٰهِ لَكُمْ ف۪يهَا خَيْرٌۗ
Kurbanlık hayvanları da sizin için Allah’ın şiarlarından kıldık. Sizler için onda hayır vardır.
Kurban alemlerin rabbi olan Allah’a ibadetin, kulluğun, emrine amade olmanın, cömertliğin ve Allah’a yolda adanmanın alametidir. Hiç şüphesiz bunda hayır vardır çünkü Kurban insanı cimrillikten arındırır, hikmete, olgunluğa, ibadete götürür Allah’a karşı kulluk görev bilincini zihinde tutturur, insana takva, ihlas, sevap ve benzeri birçok hayra vesile olur.
فَاذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلَيْهَا صَوَٓافَّۚ
Onlar (kurban edilmek için) ayakta iken Allah’ın adını anın.
Kurban salih kul, evliya, şeyh ya da bir yönetici ya da başka bir kimse adına kesilmez, bu sahibini müşrik yapar çünkü her türlü kurban ve hayvan kesimleri Allah’a ait bir ibadet çeşididir. O halde Mü’minler Allah’ın adıyla kesecek ve Allah’ın adıyla dağıtacaktır.
فَكُلُوا مِنْهَا وَاَطْعِمُوا الْبَٓائِسَ الْفَق۪يرَۘ
Ondan yiyin ve zorda kalmış fakire de ondan yedirin. (Hac: 28)
Riya, gösteriş ve başa kakma değil! Allah rızası için zengin-fakir ayırtmadan insanlara kurbanların etlerini hediye etmek Resulullah aleyhisselatu vessellemin sünnetidir. Nitekim üçte birini ev halkına diğer üçte birini misafirlere ve diğer üçte bir konuşulana dağıtması sünnettir.
وَلِكُلِّ اُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكًا لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلٰى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَه۪يمَةِ الْاَنْعَامِۜ
Allah’ın adını, kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ansınlar diye, her ümmete bir mensek/kurban kesmeyi meşru kıldık.
فَاِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌ فَلَهُٓ اَسْلِمُواۜ وَبَشِّرِ الْمُخْبِت۪ينَۙ
Sizin ilahınız tek olan ilahtır. Öyleyse O’na teslim olun. (Kalp dinginliği ve tevazuyla Allah’a teslim olan) muhbitleri müjdele. (22/Hac, 34)
İşte bu ayet Tevhid bilincini insana kazandırır. Şirkten, küfürden, bid’at ve hurafelerden arındırır ve yalnız Allah’ın ilahi öğretilerine göre onun iradesine göre kulluğa davet etmektedir.
Rasulullah’ın Kurban Hassasiyeti;
Allah Rasûlü (s.a.s.), emredildikten sonra kurban kesmeyi hiç terk etmemiştir, (Tirmizî,
“Ey insanlar! Her sene her bir ev halkına kurban kesmek vâciptir.” (İbn-i Mâce Tirmizî 18/1518)
Kurban kesmeyenler bizim mescidimize Yyklaşmasın!
Ebû Hüreyre (r.a)’den rivâyet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“Kim imkânı olduğu hâlde kurban kesmezse, bizim mescidimize yaklaşmasın!” (İbn-i Mâce, Edâhî, 2; Ahmed, II, 321)
İsmail aleyhisselam’ın Kurban Edilişi;
İbrahim aleyhisselam Allah’tan risaletini almış gecesi ile gündüzü ile ailesini ve kavmini Allah’ın birliğine davet eder, kavmi ve onun babası türlü zorluklar çıkararak İbrahim aleyhisselam’ın hicret etmesine sebep olmuştur. İbrahim aleyhisselam ise Tevhid davetini başka yerlerde sürdürmek için hicret eder. O yıllar geçmesine rağmen bir türlü bir çocuk sahibi olamaz ve Allah’tan çocuk evladı için dua da bulunur. Nitekim;
رَبِّ هَبْ ل۪ي مِنَ الصَّالِح۪ينَ
“Rabbim, bana salihlerden (bir evlat) ver.” (37/Saffât, 100)
İbrahim aleyhisselam ve onun eşi Sare annemizle beraber onların hicreti Mısır’a kadar devam eder sonra Mısır’da Hacer annemizle evlenir. Rabbim de onun duasına icabet eder ve sonra yaşı ağrımasına rağmen ona bir evlat nasip eder.
فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَل۪يمٍ
Biz onu, halim (yumuşak huylu) bir çocukla müjdeledik. (37/Saffât, 101)
Allah İbrahim aleyhisselam’ı bir daha imtihan edecekti. Yıllar yılı beklediği çocuk doğmuş ama ondan ayrılacaktı, Allah nebisine vahyederek eşi Hacer’le İsmail’i ıssız ve kimsenin olmadığı bir çöle götürecekti. Burası ise Mekke, Allah’ın Harem yeri olan Beytullah’tır. İbrahim aleyhisselam Hacer ve İsmail’i yanına alarak günlerce ıssız çöllerden, tepelerden ve ovalardan geçerek Mekke’ye doğru gider ve o sıralar rivayetlere göre İsmail 2 yaşında idi. Ve en son Kabe’nin bulunduğu yere varır bir ağacın altında dururlar ve o gün Mekke’de bir yerleşim, bir mahalle hatta bir küçük kulübe bile yoktur. İbrahim aleyhisselam hiçbir açıklama yapmadan biraz yiyecek ve su karısına ve çocuğuna bırakır geriye döner ve gitmeye başlar.
Hacer annemiz İbrahim aleyhisselam’ın arkasından seslenir: Bizi bu ıssız yere bırakıp nereye gidiyorsun?
Biz bu dağ başında ne yaparız nasıl yaşarız diye seslenmişti?
Sonra Hacer annemiz şöyle seslendi: Yoksa bizi buraya bırakmanı Allah mı emretti?
O zaman İbrahim aleyhisselam döndü ve şöyle dedi: Evet Yüce Allah emretti.
Bunun üzerine Hacer annemiz öyleyse Allah bize yeter O bizi korur bizi besler dedi.
İbrahim aleyhisselam çocuğu ve eşini bıraktıktan sonra Allah’a bir dua ve niyazda bulunur;
رَبَّنَٓا اِنّ۪ٓي اَسْكَنْتُ مِنْ ذُرِّيَّت۪ي بِوَادٍ غَيْرِ ذ۪ي زَرْعٍ عِنْدَ بَيْتِكَ الْمُحَرَّمِۙ رَبَّنَا لِيُق۪يمُوا الصَّلٰوةَ فَاجْعَلْ اَفْـِٔدَةً مِنَ النَّاسِ تَهْو۪ٓي اِلَيْهِمْ وَارْزُقْهُمْ مِنَ الثَّمَرَاتِ لَعَلَّهُمْ يَشْكُرُونَ
“Rabbimiz! Şüphesiz ki ben, ailemden bir kısmını namazı dosdoğru kılsınlar diye senin mukaddes evinin (Kâbe’nin) yanında, ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim. İnsanlardan bir kısmının kalplerini onlara meylettir/onlara karşı ilgili kıl. Onları meyvelerden rızıklandır. Umulur ki şükrederler.” (14/İbrahîm, 37)
Tüm kadınlara örnek olacak o peygamber eşinden beklenen olgunluk, teslimiyet ve Allah’a tevekkül. Bu ne büyük bir nimet ve ne büyük bir şereftir.
Yiyecek ve suları tükenir;
Hacer annemiz ve İsmail ağacın gölgesinde beklerler ve onların suyu biter İsmail susayıp ağlamaya başlar, çocuğun ağlayışı Hacer annemizi panikletiyor, üzüyor ve ne yapacağını bilemeyecek bir konuma getiriyordu. Kendisi bu ağacın dibinde ne yaptığını bilmeyecek şekilde bir panik havasıyla bir Sefa tepesine çıkıyor oradan birilerini bulurum düşüncesi ama hiç kimse yoktu ne su ne yiyecek ne de bir insan, tepeden iner sonra Merve tepesine çıkar aynı şekilde hiç kimseyi bulamaz ve İsmail aleyhisselam bu esnada ağlamaya devam eder Sefa ve Merve tepeler arasında kendine kaybetmiş bir şekilde 7 kere gidip gelir güneş iyice yükselir sıcaklık basar ve Hacer annemiz Allah’tan ümitle onun yardımını bekler.
Bir rivayete göre bir melek bir rivayete göre kendisi çocuğunun yanına giderken suyun aktığını görür ve Arapça ”zem zem” yani dur dur demeye ve eliyle suyu tutmaya başlar. Allah onların yardımına koşar onları susuzluktan kurtarır ve bu şekilde onlara lütfunu gösterir.
Nitekim Allah Resul bir hadiste: Allah İsmail’in annesi Hacer’e rahmet eylesin eğer o zemzemi kendi haline bıraksaydı daha suyu avuçlamasaydı akıp giden bir ırmak olurdu.
Hatice annemiz ve İsmail su içmeye başlar ve sonra Yemen’den gelen Curhum Kabilesi kuşların bir ova üzerinde uçuştuğunu görür. Onlar burada aslında bir suyun olmadığını biliyorlardı ama yine de öğrenmek istiyorlardı ve aralarından birini gönderirler sonra Curhum kabilesi gelir Hatice annemizden izin alarak burada kalmayı isterler. Hatice annemiz de ancak bir şartla diyerek Zemzem suyunun tüm tasarrufları bana aittir diyerek onlara izin verir.
İbrahim aleyhisselam’ın rüyası;
İsmail aleyhisselam büyümüş koca bir delikanlı olmuş Curcum Kabilesi ile beraber hayatını sürdürüyordu. Bir gece İbrahim aleyhisselam bir rüya gördü, rüyasında oğlu İsmail’i kurban ediyordu, önce rüyanın doğruluğuna şüphe etti ancak aynı rüyaları tekrar görünce bunun vahiy Allah’ın bir emri olduğunu anladı ve bunun bir imtihan olduğunu çok iyi biliyordu. Sonra oğluna ip ve bıçak almasını birlikte dağa çıkıp odun getireceklerini söyledi. Zaten onlar sık sık dağlarda odun toplar getirirlerdi. İsmail aleyhisselam ip, balta ve bıçak gibi tüm hazırlıklarını yapar ve beraberce yola çıkarlar. Bu sınav gerçekten dehşetlidir yıllar yılı çocuğunu bekleyecek ve çocuğu olmayacak 80 küsur yaşlarında Allah ona çocuk nasip edecek ve bir imtihan gereği olarak Allah kulunu denemek adına imtihan edecek, gerçekten de Allah sabır, tahammül, takva ve iyilik gibi nimetleri kulların üzerinde görmek ister. İşte bu imtihanın hikmeti de buydu. İbrahim aleyhisselam oğluna döndü ve şunları söyledi;
فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ اِنّ۪ٓي اَرٰى فِي الْمَنَامِ اَنّ۪ٓي اَذْبَحُكَ فَانْظُرْ مَاذَا تَرٰىۜ قَالَ يَٓا اَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُۘ سَتَجِدُن۪ٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ مِنَ الصَّابِر۪ينَ
Çocuk onunla beraber iş yapıp koşuşturma çağına erişince, dedi ki: “Oğulcuğum! Rüyamda seni kestiğimi görüyorum. Sen ne düşünürsün (bu konuda)?” (İsmail) dedi ki: “Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın.” (37/Saffât, 102)
İbrahim aleyhisselam İsmail aleyhisselam’ı Mina’ya götürür ve ellerini ayaklarını ve sonra gözlerini bağlayacak, onu kurban etmek üzere sağ yanının üzerine yatırdı, bıçağını çekti, bıcağı boğazına sürdü ama bıçak kesmemişti. İsmail babasına kendisinin yüzünü döndürmesini ve yüzünü görmemesini söyledi, sanıyordu ki babası onun yüzünü gördüğü için dayanamıyor ve bıçağı bastıramıyordu. İbrahim aleyhisselam onun dediğini yaptı onu yüzüstü döndürdü ve bıçağını bir kere daha sürse de bıçak yine de kesmez. İbrahim aleyhisselam’ın ve İsmail aleyhisselam’ın teslimiyet, itaat ve Allah’a adanmışlıklar işte böyleydi.
فَلَمَّٓا اَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَب۪ينِۚ
İkisi de (Allah’ın emrine) teslim olup (İsmail’i) alnı üzere yere yatırınca, (37/Saffât, 103)
وَنَادَيْنَاهُ اَنْ يَٓا اِبْرٰه۪يمُۙ
Ona: “Ey İbrahim!” diye seslendik. (37/Saffât, 104)
قَدْ صَدَّقْتَ الرُّءْيَاۚ اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
105 . “(Bu davranışınla) rüyayı tasdik etmiş oldun. Şüphesiz ki biz, muhsinleri/kulluğunu en güzel şekilde yapmaya çalışanları böyle mükâfatlandırırız.” (37/Saffât, 105)
اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْبَلٰٓؤُ۬ا الْمُب۪ينُ
Şüphesiz bu, apaçık bir imtihandı. (37/Saffât, 106)
Burada Allah İbrahim aleyhisselam’ın şahsında en sevdiğimiz varlığı Allah’a kurban etmek ve ona adamak Mü’min olmanın en önemli özelliğini vurgulamaktadır. Malımızı, zamanımızı, canımızı ve en sevdiğimizi Allah’ın dini uğruna İslam’a hizmet için kullanmak Allah’a yapılan en büyük kurbandır. İbrahim aleyhisselam ve İsmail aleyhisselam bu imtihanı başarıyla geçirirler ve bunun üzerine;
وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظ۪يمٍ
Biz (İsmail’in yerine), büyük bir kurbanlığı fidye olarak verdik. (37/Saffât, 107)
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَ
Sonradan gelecekler arasında (hayırla yâd edilmesi için ona güzel bir nam) bıraktık. (37/Saffât, 108)
سَلَامٌ عَلٰٓى اِبْرٰه۪ي
Selam olsun İbrahim’e. (37/Saffât, 109)
كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
Biz, muhsinleri/kulluğunu en güzel şekilde yapmaya çalışanları böyle mükâfatlandırırız işte. (37/Saffât, 110)
اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ
Şüphesiz ki o, iman eden kullarımızdandı. (37/Saffât, 111)
Müslümanlar da bu ayetteki hikmetler ile tanışacak içinde oldukları imtihan bela, musibet ve sınavlarda sabır, olgunluk ve ilahi emre bağlı kalarak .imtihanı geçmeleri gerekir
Şeytan Aldatması;
“Oğulcuğum! Bir ip ve büyük bir bıçak al. Sonra, şu vadiye gidelim ” dedi. Rabb’inin, kendisine emrettiği şeyden hiç bahsetmedi.
Baba-Oğul Şı’b Vadisine doğru yöneldikleri zaman, şeytan, bir adam suretine girip, Allah’ın emrini yerine getirmekten vaz geçirmek için, İbrahim Aleyhisselâmın yolunu kesti:
“Ey ihtiyar! Nereye gidiyor ve ne yapmak istiyorsun?” diye sordu.
İbrahim Aleyhisselâm:
“Şu vadiye gidip oradaki bir işimi görmek istiyorum!” dedi.
Şeytan:
“Sen, her halde, İsmail’i boğazlamak istiyorsun!?” dedi.
İbrahim Aleyhisselâm:
“Sen, hiç bir babanın, çocuğunu boğazladığını gördün mü?” diye sordu.
Şeytan:
“Evet, O baba sensin!” dedi.
İbrahim Aleyhisselâm:
“Ben, çocuğumu, ne için boğazlayacak mışım?” diye sordu.
Şeytan:
“Sen, bunu, Allâh’ın, sana emrettiğini sanıyor ve söylüyorsun!” dedi.
İbrahim Aleyhisselâm:
“Eğer, Allah, bunu, yapmamı, bana emretti ise, Allah’a boyun eğip onun emrini yerine getirmeyi, uygun bulurum!” dedi. (8)
Şeytan:
“Vallahi, sanıyorum ki: Şeytan, rü’yanda, sana gelip şu oğlunu, boğazlamanı, emretmiştir. Sen, onu boğazlamağa gidiyorsun!” deyince, İbrahim Aleyhisselâm, onun, şeytan olduğunu anladı:
“Ey Allah düşmanı! Vallahi, ben, Allah’ın emrini, o vadide mutlaka yerine getireceğim!” dedi.
Şeytan, İbrahim Aleyhisselâmdan ümidini kesince, İbrahim Aleyhisselâmın arkasında ip ve bıçak taşıyan İsmail Aleyhisselâmın önünü kesti. Ona:
‘Ey çocuk! Baban, seni, nereye götürüyor biliyor musun?” diye sordu. İsmail Aleyhisselâm:
“Ev halkımıza, şu vadiden odun toplayacağız!” dedi. Şeytan:
‘Vallahi, baban, seni, boğazlamak istiyor. boğazlamağa götürüyor!” dedi.
İsmail Aleyhisselâm:
“O, beni, ne için boğazlayacak? Sen, bir babanın, çocuğunu boğazladığını gördün mü?!” diye sordu.
Şeytan:
‘İşte, o baba, budur!” dedi. İsmail Aleyhisselâm:
“Babam, beni, ne için boğazlayacakmış?” diye sordu. Şeytan:
“Rabb’inin, bunu, kendisine, emrettiğini sanıyor!” dedi. İsmail Aleyhisselâm:
“O, Rabb’inin, kendisine, emr ettiği şeyi yapsın! Onun, her nerede olsa, Rabb’ine boyun eğmesi, Rabb’inin buyruğunu, yerine getirmesi, daha iyidir! Ben de, emri dinler ve ona, boyun eğerim!” dedi.
Şeytan, İsmail Aleyhisselâmın da, kendisini dinlemekten kaçındığını görünce, hemen, onun annesine gitti. Hz. Hâcer, o sırada evinde bulunuyordu. Ona:
“Ey İsmail’in annesi! İbrahim’in, İsmail’i nereye götürdüğünü biliyor musun?” diye sordu.
Hz. Hâcer.
“Şu vadiden, bize odun toplamağa götürdü.” dedi.
Şeytan:
“O, İsmail’i, ancak, boğazlamak için, götürdü!” dedi.
Hz .Hâcer:
“Bir babanın, çocuğunu, boğazlayabileceğini, nasıl düşünebiliyorsun?!. Hayır! Öyle değildir. O, oğluna karşı, çok şefkatlidir!” dedi.
Şeytan:
“O, bunu, Allah’ın, kendisine emrettiğini söylüyor ve sanıyor!” dedi.
Hz. Hâcer:
“Eğer, Rabb’i, bunu, emretti ise, Allah’ın emrine boyun eğmek gerekir! Her nerede olsa, onun, Allah’a boyun eğmesi, Allah’ın buyruğunu yerine getirmesi, daha iyidir!” dedi.
Şeytan, İbrahim Aleyhisselâma ve onun ev halkına bir şey yapamadığına kızgın bir halde, geri döndü. Hepsi de, Allâh’ın buyruğunu dinlemek ve ona boyun eğmekte birleştiler. İbrahim Aleyhisselâm, Sebîr vadisinde, oğlu ile başbaşa kalınca, ona:
“Oğulcuğum! Ben, seni, rü’yamda boğazlıyorum gördüm!” diyerek kendisine emrolunanı, haber verdi.
İsmail Aleyhisselâm:
“Babacığım! Sana emrolunanı, yap! İnşâallâh, beni, sabredenlerden bulacaksın!(23) Allah’ın emrine boyun eğ! Her iyilik, Rabb’inin emrine boyun eğmektedir!” dedikten sonra, “Sen, bunu, anneme bildirdin mi?” diye sordu.
İbrahim Aleyhisselâm:
“Hayır! Bildirmedim!” dedi.
İsmail Aleyhisselam:
“Bildirmediğine, iyi ettin.” dedi. Sonra da: “Babacığım! boğazlamak istediğin zaman, beni, iple sıkıca bağla ki benden, sana karşı, bir şey isabet edip de, ecrim eksilmesin! Çünkü, ölüm, çok çetin ve zordur. Bıçağın, tenime dokunduğunu hissedince, çırpınmayacağımdan emîn değilim! Bıçağını, iyice bileyip keskinleştir ve boğazıma, hemen çalıver ki, beni çabuk öldürsün! Rahata, kavuştursun!”
“Hem, sen, beni, boğazlamak için, yatıracağın zaman, yüzü koyun yatır, alnı yere getir. Yanımın üzerine, yatırma. Çünkü, yüzüme bakınca, rıkkata gelip de, benim hakkımda Allah’ın, sana emrettiği şeyi yerine getirmene engel olabileceğinden korkarım!”
“Eğer, gömleğimi, anneme götürüp vermeyi uygun görürsen, öyle yap! Belki, bu, onun için, bir teselli olur, gönlünü, onunla eğler!” dedi.
İbrahim Aleyhisselâm:
“Oğulcağızım! Sen, bana, Allah’ın emrettiği şey hakkında ne güzel yardımda bulundun!” dedi ve onu, istediği gibi, sımsıkı bağladı. Bıçağı, iyice biledi. Sonra, onu, yüzü koyun yatırdı! Yüzüne, bakmaktan sakındı.
İbrahim Aleyhisselâm, bıçağı, İsmail Aleyhisselâmın boğazına bastırınca(25), sanki, bıçak, bakır bir levha ile karşılaştı! Büyük bıçağın ağzı, İsmail Aleyhisselamın boğazını kesmedi! İbrahim Aleyhisselâm, bileği taşıyle iki veya üç kerre biledi. Fakat, her defasında da, kestirmeğe muvaffak olamadı. “Her halde, bu iş, Allâh’dandır!” dedi.
İbrahim Aleyhisselâmın elindeki bıçağın ağzı, tersine dönmüştü. O sırada, Yüce Allah tarafından:
“Ey İbrahim! Rü’yana, sadâkat gösterdin! İşte, sana, oğlunun yerine boğazlayacağın kurbanlık! Boğazla onu!” buyruldu. İbrahim Aleyhisselâm, doğrulup bakınca, Cebrail Aleyhisselâmın yanında, iri boynuzlu bir koçun veya önünde iri bir dağ tekesinin dikilip durduğunu gördü.
“Kalk yavrucuğum! Sana, bir fidye indi!” dedi
O teke’yi, orada, Mina’da kurban etti.
“Bu koç boynuzları, Beytullâh yanıncaya kadar, Beytullâh’ın içinde buluna geldi. Yangında, onlar da, yandı.” demiştir. (Ahmed)
Gürsel Gürbüz
Share this content:
Yorum gönder