Ders: İman Kalp, Söz ve Amel ile Gerçekleştiği Gibi Küfür’de Kalp, Söz ve Amel İle Gerçekleşir.
Gürsel Gürbüz
Bugün İslam’a ve müslümanlara en büyük darbeyi tarih sahnesinde ortaya çıkmış amelleri iman kapsamından çıkarmış ve kendilerine Ehli Sünnet diyen ama aslında Murcie akidesinin bağlıları olan sofiler ve ideolojik ilahiyatcılar yapmıştır. Bunlar islam’ın bu hakikatlerini önemsememiş, amellerin itaatini ve zahiren her Müslümanın amelleri ile görüntülemesi gereken iman meselelerini amellerden soyutlayarak kalbin itaati, kalbin batini ve kalbin sevgisi ile sınırlandırmışlardır.
İman, İslam’da, kalp ile tasdik, söz ile söylemek ve amel ile yerine getirmek şeklinde gerçekleşir. Bu üç unsur bir arada olduğunda kişinin imanı tamamlanır. Aynı şekilde, küfür, kalp ile inkâr, söz ile inkâr ve amel ile inkâr şeklinde de gerçekleşebilir. İman ve küfür arasındaki farkları, Kur’an-ı Kerim, sünnet ve usul ilmindeki kaideler üzerinden detaylı bir şekilde inceleyelim.
1- Ameler Küfür İşlesede Müslüman’dır İddiası!
Onların birçokları bu sapık akidelerinin sonucunda ameller şirk işlese, ameller küfür işlese ameller Allah’tan başkasına ümit, korku, tazim ve bağlılıkla halinde olsa, ameller farz olanları yerine getirmezse, ameller Allah’a itaat etmezse, ameller Allah’a isyan etse ve ameller Allah’ı sevmese de onlara göre kalp bunun için yeterlidir derler. Hiç şüphesiz bu şeytanın bir tuzağı, bir vesvesesi ve aynı zamanda dinden alıkoyma girişimidir. Ehli Sünnetten kopmadır.
2- Bu Sapık Akideler Tarih Boyunca Müstekbir Firavunlar Tarafında Korunmuştur;
Amellerin imandan soyutlama girişimleri sadece şeytanın desteğini almamış aynı zamanda tüm tağuti sistemler, müstekbir yöneticiler ve onun bağlılar bu düşüncenin kendileri için paha biçilmez bir kaftan olduğunu ve kendi batıl davaları olan şirk ve küfür sistemlerini bu akide sonucunda meşrulaştırmışlardır. Bunlar bu akidevi fetvalarıyla tağutlara yardım etmiş, desteklemiş, onlara şirk ve küfür ile hükmetme yetkisi vermişlerdir. Onlar küfür sözü de söylese, küfür ameli de işleseler, helali haram haramı helal, toplumu laik, kemalist demokrat yapsa dahi onlar kalpleriyle Allah’a bağlı oldukları ve inkar olmadığı sürece onların Müslüman olduklarını yutturmaya çalışırlar. Halbuki bu cahiller dinin asılları ile şeriatin vaciplerini bir biririne karıştırarak işi bulandırmışlardır.
Bu İrca (Tarikat) hareketi imanın sadece kalpten tasdikten ibaret olduğunu, amellerin kalpteki bu imanı tasdik etmese de, doğrulamasa da hatta kalpteki imana muhalif söz ve ameller söylesede Müslüman ismini verirler. Dolayısıyla bunların akidelerine göre ameller Allah’a isyan etse, Allah’a itaat etmez ise, ameller akideyi yalanlasa, akidenin aksi yönünde amel etse, şirk ve küfre dair zahiren ne varsa kişi işlese dahi kalbi ile inkar yada yalanlama olmadıkça bu kimselere Müslüman ismini veriyorlar. Bu selefin ve ehli sünnetin alimlerini ittifakıyla batıl bir görüştür. Niteim;
3- Söz ve Amel’in İman Kapsamında Değerlendirilmesi;
Müslüman iddiasını taşıyan herkes için ölçü Kur’an ve Sünnettir, bize düşen bu ilahi öğretileri bize getiren sahabe ve ehli sünnetin alimlerinin izinden gidilmesi gereken bir yoldur. Biz Kur’an ve Sünnette selefin/ehli sünnetin ittifakıyla imanın niyet, itikat, söz ve amel ile gerçekleştiği gibi küfrün’de niyet, itikat, söz ve amel ile gerçekleşeceğini ispatlamaya çalışacağız. Nitekim ayette;
لِيَهْلِكَ مَنْ هَلَكَ عَنْ بَيِّنَةٍ وَيَحْيٰى مَنْ حَيَّ عَنْ بَيِّنَةٍۜ
Ta ki helak olan delil üzere helak olsun, hayat bulan da delil üzere hayat bulsun. (Enfâl, 42)
4- İman ve Küfürün Tanımları;
İman: İman, niyet, kalben tasdik, dil ile ikrar ve amel ile gösterme şeklinde olur.. Yani bir insan, Allah’a, peygamberlere, kitaplara, ahiret gününe, kaderin hayrına ve şerrine iman ettiğini kalbiyle tasdik eder, sözüyle kabul eder ve fiiliyle gösterir. Bu üç unsur bir arada olduğunda iman tam olur.
Küfür: Küfür ise Allah’ı, peygamberleri veya dini hükümleri inkâr, yalanlama, yüz çevirme, tahkir, hafife alma, alay etme… Ve benzeri bir çok açıdan kendini gösterir. Öyle ki bu küfür çeşitleri tıpkı iman gibi, kalp ile, söz ile ve amel ile bu üç şekilde gerçekleşir.
Şafii Rahimehullah şöyle dedi: Sahabe, tabiin ve onlara tabi olanlardan öğrendiğimiz kadarıyla şöyle derlerdi:
İman; söz, amel ve niyettir. Bu üçünden biri, diğerleri olmadan geçerli olmaz. (Usul İtikad Ehl el Sünne, el kai 5/956. No: 593, Mecmu el Fetava İbn Teymiye 7/209)
5- İman Kalple Gerçekleştiği Gibi Küfürde Kalp İle Gerçekleşir;
Kalp ile iman etmeyen, şüphe, tereddüt, kin, nefret, yalanlama ve inkar gibi durumda olan kimseler, her ne kadar sözlerinde ve amellerinde İslam’ın gereklerini yerine getirseler dahi Müslüman değil! Münafık olurlar. Zaten Medine’de münafıklar kalpleriyle inkar etmelerinin temel sebebi şüphe, inkar yada sosyal, ekonomik ve siyasi çıkarlar sebebiyle kalpleriyle inkar, söz ve amelleriyle zahiren Müslüman görüntüsünde idiler. Dolayısıyla kalple tasdik iman olduğu gibi kalple inkar, yalanlama, şüphe… Söz konusu olduğunda aynı şekilde kalp küfre düşmüş olur. Nitekim;
اِذَا جَٓاءَكَ الْمُنَافِقُونَ قَالُوا نَشْهَدُ اِنَّكَ لَرَسُولُ اللّٰهِۢ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ اِنَّكَ لَرَسُولُهُۜ وَاللّٰهُ يَشْهَدُ اِنَّ الْمُنَافِق۪ينَ لَكَاذِبُونَۚ
Münafıklar sana geldiklerinde: “Şahitlik ederiz ki sen Allah’ın Resûlü’sün.” derler. Allah, senin O’nun Resûlü olduğunu pekâlâ bilir. Allah şahitlik eder ki münafıklar gerçekten yalancılardır. (Münafikûn, 1)
Bu ayeti kerime ve başka naslarda münafıklar söz ve amelleriyle tüm farzları ve islamı görüntülemelerine rağmen Allah onları tekfir etmiştir.
Kalp ile inkar genel açıdan sadece münafıkların değil aynı zamanda kafir ve müşriklerinde özelliğidir. Dolayısıyla kim kalbinde inkar, şüphe, tereddüt yada yalanlama söz konusuysa bunlar söz ve amellerinde İslam’ın bütün gereklerini yerine getirseler dahi icma ile kafir olur.
Peki kalbiyle hak olduğunu bildiği halde ve tasdik ettiği halde islama ittiba etmeyenin hükmü nedir?
6- Kalbiyle İnandıkları Halde İslama İttiba Etmeyenlerin Kafir Oluşunun Delili;
Allah bu dini bir bütün olarak göndermiş ve insanların hayatlarında, düşüncelerinde, eylemlerinde, kalplerinde, fikirlerinde ve söylemlerinde kendilerinin sorumlu ve yapmakla mesul olduğu hükümler vaaz etmiştir. Bu sebeple kişi kalbiyle iman etse, tasdik etse ve kabul etse ama şer’i engel omaksızın eylem ve söylemleri ile akideye itaat etmez, isyan eder, muhalefet eder, yalanlar, ittiba etmez ve gereklerini yerine getirmez ise kalbi ile tasdik ettiği akideyi eylem ve söylemleri ile yalanlamış bir kafir olur. Dolayısıyla dinin asıllarında ve şeriatın vaciplerinde kalbin sorumluluk alanı vardır, dilin sorumluluk alanı vardır ve amellerin sorumluluk alanı vardır, biri diğerini yalanlaması yada birinin yokluğu diğerlerinin yokluğu anlamına gelir. Bu sebeple dine ittiba sadece kalple değil dil ve amelle gerçekleşmediği sürece iman söz konusu olmaz. İşte bu Selefin/Ehl-i Sünnetin temel görüşüdür. Misal;
a) Ebu Talip Kalbiyle Tasdik Etmesi:
Bunun delili amcası Ebu Talib’e Rasulullah aleyhisselatu vesselam’in söylediği şu sözdür; Ey amca Allah’tan başka ilah yoktur de ben de bununla sana kıyamet gününde şahitlik edeyim. Bunun üzerine Ebu Talip şöyle cevap verdi; Kureyş beni ayıplayarak Ebu Talip buna ancak korku sevk etti demese bunu (Le ilahe illah’ı) söylerdim. (Müslim)
Dikkat edilmesi gereken husus Ebu Talib’in kelime-i tevhidi ilan etmesinde alıkoyan temel sebep Resulullah aleyhisselatü vesselam’in haşa yalancı olarak görmesi ya da risalet ve davetin batıl olmasından dolayı değildir. Bilakis Kureyş kadınlarının kendisini ayıplamasından korkmasıydı, bundan dolayı kelime-i tevhid’i ikrar etmedi ve kafir olarak öldü. Burada Ebu Talip kalbiyle inandığını, Rasulullaha ittiba etmemesi ve islamını ilan etmemesi sebebiyle kafir olarak ölmüştür.
b) Heraklius’un Kalbiyle Rasulullahı Tasdik Etmesi:
Ebu Sufyan’a bir çok soru sordukdan sonra onun Peygamberliğini kanaat ettikten ve tasdik ettikden sonra şunları söyledi; “Eğer, onun yanına gidebileceğim mümkün olsaydı, kendisiyle buluşmak üzere her türlü zahmete katlanırdım. Yanında olsaydım, hizmet ederek, ayaklarını yıkardım. Yemin ederek söylüyorum ki, onun mülkü, iktidarı şu ayaklarımın altında bulunan yerlere muhakkak gelip ulaşacaktır.”(Buhari, Muslim)
c) Şeytanın İsyanı Kafir Omasına Sebep Oldu:
O gurur ve kibirinden dolayı Allah’a karşı geldi ve Allah’ın emrine tabi olmadı. Allah ona Ademe secde etmesini emredince kendisi kibirlendi, gururlandı ve isyan ederek küfre girdi. Dolayısıyla şeytan Allah’ın uluhiyet, rububiyet, isim ve sıfatlarında hiçbir şey inkar etmiyordu. Onun küfre düşmesinin sebebi tamamiyle kibir, gurur ve Allah’ın emrini isyandan ibaretti. Kalbiyle inandığı, tasdik ettiği ve kabul ettiği hatta yaptığı şeyin yanlış olduğunu bilmesine rağmen kafirlerden oldu. Nitekim Allaha ve Rasulüne ittiba etmeyenlere;
قُلْ اَطٖيعُوا اللّٰهَ وَالرَّسُولَۚ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْكَافِرٖينَ
De ki: “Allah’a ve resule itaat edin.” Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez.( Âl-i İmrân:32 )
d) Ebu Cehilin İkrarı:
Siyer ve hadis Kitaplarında şöyle bir rivayet vardır; Muğire bin Şube henüz Müslüman olmadan önce Ebu Cehil ile beraber Kabe’nin çevresinde yürüyorlardı ona Muhammed aleyhisselatu vesselam’ın risaletini sormuştu O; “Bizler Abdumenaf soyu ile şan ve şeref konusunda yarışıp durduk. Onlar hacılara yemek yedirdiler, biz de yedirdik. Onlar çeşitli görevler üstlendiler, biz de üstlendik. Onlar verdi; iyilik etti, biz de verdik; iyilik ettik. Develer üzerinde karşılıklı diz çöküp yarışanlar gibi yarışıp durduk. Şimdi onlar, “Gökten kendisine vahiy gelen bir peygamberimiz var.” diyorlar, biz bunu nasıl kabul ederiz? Onların bu çıkışlarına nasıl bir karşılık veririz? Vallahi biz ona asla inanmayacağız. Onu asla tasdik etmeyeceğiz. Yapabileceğimiz tek şey budur. Abdumenaf soyuna itaat etmeyeceğiz.” Ve Resulullah aleyhisselatu vesselam’ın yalancı olmadığına şahitlik ediyordu ve sonra şu ayet inzal oldu;
فَاِنَّهُمْ لَا يُكَذِّبُونَكَ وَلٰكِنَّ الظَّالِم۪ينَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ يَجْحَدُونَ
(Doğrusu) onlar, seni yalanlamıyorlar. Lakin zalimler, Allah’ın ayetlerini inkâr ediyorlar. (En’âm, 33)
Bugün irca ehlinin bayraklaştırdığı ”Yalanlama ve inkar kalp ile yapılır keza bunun zıttı olan iman da kalp ile yapılır” Sözüne gelince bu sözü ilk defa söyleyen Cehm ibn-i Safvan’dır. İman ve Küfür bir başka organla değil kalp ile olur. (Makalatü’l İslamiyyin) Bu yanlış bir sözdür. Doğrusu küfür kalp ile olduğu gibi dille ve organlarlada olur. Nitekim; Kureyş müşriklerinin ileri gelenleri pek çoğu Rasulullah aleyhisselamı tasdik etmelerine rağmen inatları ve kibirleri yüzünden dilleri ve amelleriyle inkar ve yalanlıyorlardı. Şayet inkar sadece kalp ile olmaz dil ve amelle de olabilir denilmiş olsaydı doğru olurdu. Çünkü Firavun ve benzerleri dilleri ve amelleriyle inkar etseler de içlerinde inanıyorlardı. Nitekim;
وَاسْتَيْقَنَتْهَٓا اَنْفُسُهُمْ ظُلْمًا وَعُلُوًّاۜ
Nefislerinde yakinen (ayet ve mucizelerin doğruluğuna) inandıkları hâlde, zulüm ve haddi aşma nedeniyle onu yalanladılar. (Neml, 14)
Dolayısıyla Müminler: İkrah/zorlama, hata, unutkanlık, kasıtsızlık, aşırı sevinç ve öfke gibi şer’i engeller olmaksızın olumlu açıdan imanı kalpleri, dilleri ve organlarıyla tasdik eder ve olumsuz açıdan küfrü kalp, dil ve organlarıyla red ve inkar ederler. Bu müslümanlara ait en önemli bir özelliktir. Asli kafirler olan yahudi ve hristyanlara gelince onlar kalp, dil ve amelleriyle zahiren ve batinen imanı inkar ve yalanlar, Münafıklar ise bunlar dilleri ve amelleriyle imanı tasdik ederler kalpleriyle imanı inkar ve yalanlarlar.
7- İman Sözle Gerçekleştiği Gibi Küfürde Söz İle Gerçekleşir.
Hiç şüphesiz ittikfakla şer’i engeller dışında gelişi güzel küfür sözü söylemek küfürdür. Nitekim;
يَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ مَا قَالُواۜ وَلَقَدْ قَالُوا كَلِمَةَ الْكُفْرِ وَكَفَرُوا بَعْدَ اِسْلَامِهِمْ
O sözü söylemediklerine dair yemin ediyorlar. Andolsun ki küfür sözünü söylediler ve İslamlarından sonra kâfir oldular. (Tevbe, 74)
وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ لَيَقُولُنَّ اِنَّمَا كُنَّا نَخُوضُ وَنَلْعَبُۜ قُلْ اَبِاللّٰهِ وَاٰيَاتِه۪ وَرَسُولِه۪ كُنْتُمْ تَسْتَهْزِؤُ۫نَ
Andolsun ki sözlerini onlara soracak olsan: “Lafa dalmış, eğleniyorduk.” diyeceklerdir. De ki: “Allah’ı, ayetlerini ve Resûl’ünü mü alaya alıyorsunuz?” (Tevbe, 65)
لَا تَعْتَذِرُوا قَدْ كَفَرْتُمْ بَعْدَ ا۪يمَانِكُمْۜ
Özür dilemeyiniz! Muhakkak ki imanlarınızdan sonra kâfir oldunuz. (Tevbe, 66)
Bu ayetin nuzul sebebini İbn Ömer anlatıyor: Tebük gazvesinde münafıklardan biri şöyle demiştir: “Ben bu topluluk (Müslümanları kastediyor) kadar kalpleri ürkek, dilleri yalancı, düşmanla karşılaştıklarında bu kadar korkak kimse görmedim.” Bu sözleri duyan bir sahabi, ona: “Yalan söylüyorsun ve sen kesin münafıksın.” dedi ve Resulullah (asm)’a bunu haber vermek için ona gitti. Fakat baktı ki, Kur’an (ilgili ayetler) ondan önce gelmiştir. Bu sözleri söyleyen kişi de devesine binip Resulullah’ın yanına gelmiş ve “Ey Allah’ın Resulü! Biz yolu katetmek için yolda, yolcuların yollarda konuştukları gibi, eğlenmek için konuşuyorduk.” dedi. Rasulullah (asm) ise, ona bakmıyor; yalnız “Siz Allah ile Onun ayetleriyle ve Resulü ile mi eğleniyorsunuz?” mealindeki ayetin ifadesini tekrarlıyordu. (bk. Taberi, Razi, ilgili ayetlerin tefsiri)
Bu ayetler hem sözlü hem de ameli yönüyle ister şaka ister ciddi olsun alay etmek, dini hafife almak ya da hikaye, fıkra yöntemiyle basite alma ister sözlü ister fiili olsun küfürdür ve bu kimseyi tekfir etmeyi vacip kılar ve bu ümmetin kendisi ile ittifak ettiği bir meseledir.
- Küfür Sözü Şaka da Söylense, Ciddi de Söylense Hüküm Aynıdır:
Kadı Ebu Bekr b. el-Arabi der ki: Onların bu söyledikleri sözler ciddi de olabilirdi, şaka da olabilirdi. Ancak ne olursa olsun bu sözler küfürdür. Çünkü küfür sözleri şaka yollu söylemenin de küfür olduğu hususunda ümmet arasında görüş ayrılığı yoktur. Tahkik, ilim ve hakkın; şaka ve ciddiyetsizlik ise batıl ve cehaletin kardeşidir. İlim adamlarımız derler ki: (Bu konuda isterseniz) Yüce Allah’ın: “Sen bizi alaya mı alıyorsun dediler. O: Cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım, dedi”(el-Bakara, 67) buyruğuna bakabilirsiniz.
Sözün imandan sayılmasının delili; Rasulullah aleyhisselatü vesselam’ın şu buyruğudur;
أُمِرْتُ أن أقاتل الناس حتى يشهدوا أن لا إله إلا الله وأن محمدًا رسول الله، ويُقيموا الصلاة، ويُؤتوا الزكاة، فإذا فعلوا ذلك عصموا مني دماءَهم وأموالَهم إلا بحق الإسلام وحسابُهم على الله تعالى
Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in onun resulü olduğuna şehadet edinceye namazı kılıp zekatı verinceye kadar insanlarla savaşmakla emir olundum, bunu söylediler mi benden mallarını ve canlarını korurlar İslam’ın hakkı hariç artık hesapları da Allah’a kalmıştır. (Muttefekun Aleyh)
Bu hadiste ‘’Şehadet edinceye’’ bölümüne dikkat etmelisin çünkü bu hadis imanın ilan edilmesini zorunlu kılmakla beraber aksine onun küfür sözü söylemekte kişiyi dinden çıkarır.
İmam Nebevi Müslim’in şerhinde bu hadisi şerh ederken şöyle der; Bu hadisten anlaşılmaktadır ki bu şehadet ve Rasulullah aleyhisselatu vesselam’in getirmiş olduğu bütün her şey itikat ile birlikte iki şehadetin dil ile ikrar edilmesi imanın şartlarından birisidir. (Nevevi Müslim şerhi 1/212)
Nitekim İbni Teymiyye rahimullah: İki şehadeti gücü yettiği halde telaffuz etmeyen kişinin kafir olduğu konusunda Müslümanların ittifakı bulunmaktadır. Ümmetin imamları ve bütün alimleri nazarında o kişi batınen ve zahiren kafirdir. (Mecmuu’l fetava 7/609)
8- İman Amel İle Gerçekleştiği Gibi Küfürde Amel İle Gerçekleşir.
Kur’an ve Sünnete gelen naslara baktığımızda amellerin de imanın sayıldığına delalet etmektedir.
لَيْسَ الْبِرَّ اَنْ تُوَلُّوا وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلٰكِنَّ الْبِرَّ مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَالْمَلٰٓئِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيّ۪نَۚ وَاٰتَى الْمَالَ عَلٰى حُبِّه۪ ذَوِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِ وَالسَّٓائِل۪ينَ وَفِي الرِّقَابِۚ وَاَقَامَ الصَّلٰوةَ وَاٰتَى الزَّكٰوةَۚ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ اِذَا عَاهَدُواۚ وَالصَّابِر۪ينَ فِي الْبَأْسَٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ وَح۪ينَ الْبَأْسِۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ صَدَقُواۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ
İyilik, yüzünüzü doğu ya da batı cihetine dönmeniz değildir. (Gerçek anlamda) iyilik, Allah’a, Ahiret Günü’ne, meleklere, Kitab’a ve nebilere inananların; sevmesine rağmen malı, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, dilenenlere ve kölelere verenlerin; namazı kılıp, zekâtı verenlerin; söz verdiklerinde sözlerine bağlı kalanların; fakirlik, hastalık ve savaş zamanında sabredenlerin yaptığıdır. İşte bunlar sadık olanlardır. Bunlar takva sahiplerinin ta kendileridir. (Bakara, 177)
Görüldüğü gibi bu ayet kalp, söz ve amelin imandan olduğunu ispatlayan en önemli ayettir. Yine başka bir ayette;
وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُض۪يعَ ا۪يمَانَكُمْۜ
(Kıble ayeti inmeden eski kıbleye doğru namaz kılarak ölenleri merak ediyorsanız) Allah imanlarınızı (namazlarınızı) boşa çıkaracak değildir. (Bakara, 143)
Bu ayette imandan kasıt namazdır. Allah amel olan namazı iman diye isimlendirmiştir. Nitekim Kurtubi rahimullah şöyle der; Allah imanınızı zayi edecek değildir. Görüldüğü gibi burada niyet, söz ve ameli kapsadığından dolayı namaza iman adı verilmektedir.
İmam Malik şöyle demiştir: Ben bu ayeti kerime vasıtasıyla Murcie’nın namaz imandan değildir şeklindeki sözlerini hatırlıyorum da böyle bir sözü nasıl söylediklerine şaşırıyorum. (Tefsiri Kurtubib 2/157)
اَلإِيمَانُ بِضْعٌ وَسَبْعُونَ شُعْبَةً أفْضَلُهَا قَوْلُ لاَ إِلهَ إِلاَّاللَّهُ وَأدْنَاهَا إِمَاطَةُ اْلأذَى عَنِ الطَّرِيقِ وَالْحَيَاءُ شُعْبَةٌ مِنَ اْلإِيـمَانِ
İman, yetmiş küsur derecedir. En üstünü “Lâ ilâhe illallah (Allah’tan başka ilah yoktur)” sözüdür, en düşük derecesi de rahatsız edici bir şeyi yoldan kaldırmaktır. Haya da imandandır. (Buhârî)
Burada Rasulullah aleyhisselatu vesellem yolda eziyet veren şeyleri gidermeyi ki bu ameldir ve aynı şekilde hayayı imanın şubelerinden saymıştır.
قلت يا رسولَ اللَّه، أيُّ الأعْمالِ أفْضَلُ ؟ قال : الإِيمانُ بِاللَّهِ ، وَالجِهَادُ فِي سَبِيلِهِ.
Ebû Zer Cündeb İbni Cünâde radıyallahu anh şöyle dedi:
Ey Allah’ın Resûlü! Hangi amel daha üstündür? dedim.
“Allah’a iman ve Allah yolunda cihaddır” buyurdu. Ben: (Buhârî)
Amellerin imandan olduğunun diğer bir delili Rasulullah aleyhisselatu vessellemin Abdül Kays heyetine şöyle demiştir; Allah’a iman etmenizi emrediyorum tek olan Allah’a iman nedir bilir misiniz? Bunun üzerine onlar Allah ve rasulü daha iyi bilir dediler. Bunun üzerine Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu; Allah’tan başka ilah olmadığına ben Muhammed’in onun resulü olduğuna şehadet etmek, namazı ikame etmek, zekatı vermek, Ramazan orucunu tutmak ve ganimetin beşte birini vermenizdir. (Mutefekun aleyh)
Naslardan varid olduğu üzere iman amellerden sayılmıştır. Dolayısıyla iman çok çeşitlidir. Batini, zahiri, mutlak ve mukayyet yönü ile ele alındığında orada imanın kendisini görüntülediğini görürsün. Nitekim bir hadiste Resulullah aleyhisselatu vessellem; Vallahi iman etmemiştir vallahi iman etmemiştir komşusu kötülüğünden emin olmayan kişi vallahi iman etmemiştir. (Buhari)
Dolayısıyla sahabe, tabiin ve ondan sonraki selefin izinden giden bu ümmet imanın itikat, söz, niyet ve amel olduğunu söylemiştir.
İmam Buhari kendi sahih kitabında iman bölümünde şöyle der: İman söz ve ameldir. Nityekim;
Ebu Hafız Lokman en-Nesefi şöyle der: Eğer bir kişi 50 sene Allahu Teala ibadet etsen sonra Nevruz günü müşriklerden bazılarına o gün tazim amacı ile yumurta hediye etse kafir olur ve tüm amelleri boşa gider (El behrur rakik 8/55)
Yine aynı şekilde Hanefi mezhebinin en önemli kaynaklarından olan Fetavai Hindiye’de düğün günü fasık bir çocuk içki içtiğinde akrabaları gelip başına para saçarlarsa kafir olurlar. Şayet para saçmasalar fakat düğününüz mübarek olsun derlerse yine kafir olurlar. (Fetavai Hindiyye 2/293)
Hatta imam Buhari Kufe, Medine, Mekke, Bağdat, Mısır ve birçok bölgeleri ziyaret ettiğini ve yaklaşık 1000 tane alim ile karşılaştığını ve onların hepsinin imanı tanımlarken söz ve amel dediğini söylemiştir.
Amelleri imanın kapsamından çıkaran Murcie ve buna benzer kimselerin bu düşüncesini reddeden ve bu sözün sonradan çıkmış olan bir bid’at olduğunu Camiul Ulum’da Said bin Cübeyir, Meymnun bin Mihran, Katade, Eyüp es-Sihtiyani, İbrahim en-Nehai, Ez Zühri ve Yahya bin Kesir gibi selef alimlerimiz serd etmişlerdir.
İmam Sevri amellerin iman kapsamında görmeyen kimseleri eleştirirken şöyle der; Bu sonradan ortaya atılmış olan bir görüştür. Halbuki biz kendi dönemimizde bütün Alimler bu görüş üzere bulduk.
İmamlar der ki bizden önceki selef alimleri iman ve ameli birbirinden asla ayırmamışlardır.
İmam Şafii rahimullah şöyle der; Sahabe tabiin ve etbeu’t tabiin ve onlara yetişenlerin icması şudur; İman söz, amel ve niyettir üçü de bulunmadıkça bunlardan biri tek başına yeterli olmaz. (El Umm)
İman mefhumu zahiri ve batini her şeyi kapsamaktadır. Farzlar, emirler, yasaklar ve mubah olan şeyler imanın kapsamındadır.
İbni Recep rahimullah şöyle der Alimlerin çoğu şunu söylemişlerdir; İman söz ve ameldir bu söz hadis ehli alimlerin ve selefin tamamını icmasıdır. Şafi bu konuda sahabe ve tabiin icmasının zikretmiştir ayrıca Abu Sevr de bu konuda İcma olduğunu söylemiştir. Evzai der ki bizden önceki Selef alimleri iman ve ameli birbirinden asla ayırmamışlardır. Fudayl bin Iyad ve Veki bin el-Cerrah gibi ehli sünnet ve cemaatten olan birçok kimsede bu icmayı aktarmıştır. İmanın söz ve amel olduğunu söyleyenlerden bazıları şunlardır; Hasan, Said bin Cübbeyr, Ömer bin Abdülaziz, Ata, Tavus, Mücahid, Şabi, Nehai, Zuhri, Sevri, Evzai, İbni mübarek, Malik, Şafi, Ahmed, İshak, Ebu Ubeyd ve Ebu Sevr. (Fethulbari Şerhi sahih Buhari 5/1)
Dolayısıyla kalbin imanı, dilin imanı ve amellerin imanı hiç şüphesiz ki naslarda varid olduğu üzere bir hakikattir. Bu sebeple iman tanımında ortaya çıkmaktadır ki iman itikat, niyet, söz ve amel ile gerçekleştiği gibi küfür de itikat, niyet, söz ya da amelden herhangi biri ile gerçekleşebilir.
Murcie akidesine bağlı olanlar iman tanımı konusunda selef ehline uymadıkları gibi onlar Tekfir konusunda sadece kalbin yalanlaması, inkar ya da kişinin o fiilini helal görmesi olarak sınırlandırmaları büyük bir sapma ve kendi kendini yalanlamaktır. Çünkü ikrah, hata, intifaul kast yani kasıtsızlık, aşırı sevinç ve buna benzer tekfirin önündeki engeller olmadıkça kişilerin küfür sözü ya da küfür fiili işlemesi ya da küfre niyet etmesi itikatta şirk ya da küfür işlemesi onun küfrü için yeterli bir sebeptir.
9- Batini ve Zahiri Açıdan İman ve Küfür;
İman, bireyin inançlarıyla ilgili mantıklı bir tasdik ve bunu fiilî olarak göstermesiyle doğrulanır. İslam, akıl ve kalp uyumu içerisinde dini hükümlerin yerine getirilmesini ister. Küfür ise kişinin kalbiyle inkar ettiği, dilinden inkâr eden sözler çıkardığı ve amelleriyle İslam’a aykırı hareket ettiği bir haldir.
İman, sadece inanç değil, aynı zamanda sosyal sorumluluk ve toplumsal adalet ile bağlantılıdır. İman, hakkı savunmak, zulme karşı çıkmak, toplumda adaletin sağlanması ve ahlaki değerlerin korunması gibi fiili eylemleri de gerektirir. Bu nedenle iman yalnızca kalp, söz ve amelden ibaret bir durum değil, bunların bir araya gelmesidir.
10- Kıyaslama ve Örneklerle İman ve Küfür
İman, güven ve teslimiyetin bir göstergesidir. Bir insan, Allah’a güven duymaz ve O’na itaat etmezse, o insanın imanı eksiktir.
Küfür, bu güvenin ve teslimiyetin yokluğudur. Bu durumda kişi, sadece kalben iman etmekle değil, sözleri ve eylemleriyle de İslam’a karşı gelmektedir.
İman ve küfürün arasındaki farkları anlamak, insanın içsel inancı ile dışsal davranışlarını uyumlu hale getirmesine yardımcı olur. İman, sadece dilin söylediği veya kalbin tasdik ettiği bir şey değildir; aynı zamanda fiillerle de gösterilmesi gereken bir durumdur. Küfür de tıpkı iman gibi, kalp ile tasdik, söz ile ikrar ve amel şeklinde gerçekleşir. İslam’a inanmak ve bunu şeriatla göstermek, sözle ve fiille de gösterilen bir yaşantıyı gerektirir.
11- Kur’an ve Sünet’ten İman ile İlgili Deliller.
a. Kalp ile Tasdik;
Kalp ile tasdik, bir insanın inançlarını kalben kabul etmesi ve tasdik etmesidir. İman, kalpte gerçekleşen bir doğru inançla başlar.
إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَجَاهَدُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنْفُسِهِمْ أُو۟لَـٰٓئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ
“Gerçek müminler, Allah’a ve Rasûlüne iman edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihat edenlerdir. İşte bunlar sadık olanlardır.” (El-Hucurat, 49:15)
Bu ayette, gerçek imanın, Allah ve Resulüne kalpten tasdik etmekle başladığına dikkat çekilmektedir.Hadis:
“İman, kalpte bir tasdiktir ve dil ile söylenir.” (Buhari, İman, 2)
Bu hadis, imanın temelini oluşturan kalpten tasdikle ilgili çok açık bir açıklamadır.
b. Söz ile İkrar;
Söz ile ikrar, dil ile iman eden kişinin, kelime-i şehadet gibi ifadelerle inancını dışa vurmasıdır.
وَقَوْلُهُۥٓ لَآ إِلٰهَ إِلَّا اللَّهُ وَحْدَهُ لَا شَرِيكَ لَهُ وَأَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ
“Ve O’na ‘Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur, O’nun ortağı yoktur, Muhammed O’nun kulu ve elçisidir’ diye iman edenlerdir.” (Muhammed, 47:19)
Bu ayette, dil ile imanın bir göstergesi olan kelime-i şehadetin ifade edilmesi gerektiği vurgulanmaktadır.
Hadis: “Kim Lâ ilâhe illallah derse, Allah o kişinin kalbini tasdik eder.” (Buhari, İman, 3)
Bu hadis, kelime-i şehadetin dil ile imanın ifadesi olduğunu ve dilin imanla ne kadar bağlantılı olduğunu göstermektedir.
c. Amel ile Gösterme
Amel ile gösterme, iman eden kişinin fiilleriyle de inancını desteklemesidir. İman, sadece kalp ve dil ile değil, aynı zamanda amellerle de teyit edilir.
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّـٰلِحَـٰتِ أُو۟لَـٰٓئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَـٰلِدُونَ
“Gerçekten iman eden ve salih ameller işleyenler, işte onlar cennetliklerdir. Onlar orada ebedi kalacaklardır.” (Al-Bakara, 2:82)
Bu ayet, amellerin imanla olan bağlantısını ve amellerin imanı destekleyici bir rol oynadığını göstermektedir.
Hadis: “İman, kalpte yer eder, dil ile ikrar edilir ve amellerle görülür.” (İbn Mâce, Zühd, 15)
Bu hadis, amellerin imanı destekleyen unsurlar olduğunu ve imanın sadece bir inanç meselesi olmadığını, fiillerle de desteklenmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
İman, sadece kalpte bir tasdik, sözle bir ifade ve fiille bir teyit olmamalıdır. İman, insanların doğruyu yanlıştan ayırma, Allah’ın hükümlerine uymayı kabul etme ve ahlaklı bir yaşam sürmeyi içeren bir davranış biçimidir. Aynı şekilde, küfür de yalnızca kalp ile inkâr değil, sözle ve amelle de inkâr edilir. Bir insanın inandığı şey, sadece sözleriyle değil, fiilleriyle de ortaya çıkar. Örneğin, kötü ameller işleyen bir kimse, kalbiyle iman etse de, sözleriyle inancını ifade etse de, fiilleriyle imanını bozar. Bu, bir kişinin imanını tam anlamıyla yaşamadığının ve sadece görünüşte iman etmiş olduğunun göstergesidir.
İman, kalp, söz ve amelin birleşimiyle tam anlamıyla gerçekleşir. Bu üç unsurdan birinin eksik olması, imanın bozulmasına sebep olur. İman, sadece içsel bir kabul değil, dışsal olarak da gösterilen bir durumdur. Söz ile tasdik, kalp ile inanç ve amel ile gösterim bir arada olduğunda tam iman ortaya çıkar. Küfür ise tıpkı iman gibi, kalp ile, sözle ve amelle gerçekleşebilir.
12- Küfür ve Şirk, Söz ve Amellerle Gerçekleşir:
İslam’da iman gibi küfür ve şirk de yalnızca kalp ile tasdik, söz ile ifade ve amel ile gösterme yoluyla gerçekleşir. Bu sebeple, küfür ve şirk, hem kalpte (inanç düzeyinde), hem sözde (dil ile ifade edilen) hem de amelde (eylemlerde) açıkça belirir.
a. Küfür ve Şirk Kalpte, Sözle ve Amelle Gerçekleşir
فَإِنَّ اللَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ قَدْ ضَلُّوا ضَلَالًا بَعِيدًا
“Şüphesiz ki, Allah’a küfreden ve Allah yolundan alıkoyanlar, uzak bir sapıklığa düşmüşlerdir.”(Al-Ahzab, 33:8)
Bu ayette, küfürün söz ile başlayıp fiil ile tamamlandığı belirtilmiştir. Allah’ın yolundan alıkoyanlar sadece dil ile küfür etmiş değil, aynı zamanda amelleriyle de Allah’ın yolundan sapmışlardır. Yani, küfür hem sözde hem de eylemde vücut bulur.
b. Şirk ve Küfür Amellerle Gerçekleşir;
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ لَآ إِلٰهَ إِلَّا اللَّهُ يَسْتَكْبِرُونَ
“Onlara ‘Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur’ denildiğinde, kibirlenip yüz çevirirler.” (Sad, 38:5)
Bu ayet, şirkin söz ile başlamış, ancak kibir ve inkâr sonucu eylemle de devam ettiğini gösterir. Allah’ın birliğine iman etmekten yüz çevirenler, sadece sözde değil, aynı zamanda kendi eylemleriyle de şirke düşmüşlerdir.
c. Küfür ve Şirk, Hem Kalp Hem Söz Hem Amel İle Gerçekleşir
وَيَجْحَدُونَ بِهَا وَيَسْتَكْبِرُونَ
“Ve onu (gerçeği) inkar ederler ve kibirlenirler.” (Al-Mulk, 67:7)
İnkâr sadece kalpte değil, aynı zamanda söz ve amellerle de gerçekleşir. Şirk ve küfür, kişi kalben inkâr etmekle birlikte, diliyle de inkâr eder ve eylemleriyle bunu gösterir.
- Sünnetten Küfür ve Şirk ile İlgili Deliller;
a. Küfür ve Şirk Sözle Gerçekleşebilir
Hadis: “Kim ‘La ilahe illallah’ derse, ancak dilinde doğruyu söylediyse, Allah onun kalbini de tasdik eder.” (Buhari, İman, 2)
Burada, kelime-i şehadetin sadece dilde söylenmesiyle değil, kalbin tasdikiyle de iman anlamına geldiği ifade edilmektedir. Söz, imanın dilde ifadesidir, ancak eğer kişi sadece dil ile söyler ama kalben tasdik etmezse, iman tamamlanmış olmaz. Aynı şekilde, şirk de dil ile ifade edilebilir.
b. Küfür ve Şirk Amellerle Gerçekleşebilir;
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), küfrün sadece dil ile ifade edilmediğini, aynı zamanda eylemlerle de işlendiğini belirtmiştir:
Hadis: “Bir kimse, şirk işlediğinde, dilinden veya fiilinden belli olur.” (Tirmizi, İman, 2)
Şirk, sadece dilde inkâr olarak kalmaz, kişilerin eylemleri ve davranışları da şirki ortaya çıkarır.
c. Küfür ve Şirk Hem Kalp Hem Söz Hem Amel ile Gerçekleşir;
Hadis: “Şüphesiz ki, kafir kalp ile inkâr eder, dil ile söyler ve fiil ile de bunu yapar.” (Sahih Muslim, İman, 67)
Burada küfürün sadece kalpten, sözden veya fiilden değil, üçüyle birlikte işlenebileceği açıklanmıştır.
13- Selef-i Salihlerin Görüşü
Selef-i Salihler, İslam’da küfür ve şirkin söz ve amellerle birlikte gerçekleşebileceği konusunda hemfikirdir. İmam Şafi gibi büyük alimler, imanın sadece kalple değil, aynı zamanda sözle ve amelle de gerçekleşeceğini ifade etmişlerdir. Amellerin, imanı destekleyen bir yönü olduğu ve küfür ile şirkin de amellerle birlikte belirginleşebileceği vurgulanmıştır.
İmam Şafi: “İman, kalpteki tasdikle başlar, ama amellerle tamamlanır. Küfür de tıpkı iman gibi amellerle kendini gösterir.” (El-Umm, 1/22)
İmam Ahmed ibn Hanbel: “Amel, imanın bir parçasıdır. İman kalpteki bir durum, ama amellerle görünür.”
İmam Malik: “Ameller, İslam’ın temel göstergelerindendir. İman, sadece dil ile ifade edilmez, amellerle de desteklenir.”
Bir insanın, kalben inandığı şeyin, sözleriyle ve fiilleriyle tutarlı olması gerekir. Eğer bir kişi, dilinde Allah’ın birliğini söylese fakat amelleri ile Allah’a karşı inkâr ettiğini gösterse, bu kişi imanını bozar.
Küfür ve şirk, kalp, söz ve amelle gerçekleşir. İman gibi, küfür de bir bütündür ve bir insanın sadece kalbiyle veya diliyle değil, fiilleriyle de gösterdiği bir durumu ifade eder. İman, bir insanın içindeki inançla başladığı gibi, inkâr ve şirk de, içsel bir inkâr ile başladığı gibi, dışarıya da sözle ve amelle yansır. Bu, kişinin tüm varlığını kapsayan bir durumdur ve küfrün veya şirkin sözle ve fiille ortaya çıkması, İslam’ın temel inanç sistemine zıt bir durumdur.
14- Usul Kaidesi: İman ve Küfür/Şirk’in Kalpte Gerçekleşmesi;
Usul ilminde, imanın temelde kalpte ile tasdik, sözle ile ilan ve organlarla amel olduğu kabul edilir. Bu aynı şekilde şirk ve küfür de kalpten başlar ve dilin ya da fiilin ardından gelir. İman ve küfür arasındaki fark da bu şekilde kalp ile bağlantılıdır. Kalp, insanın en derin inanç merkezidir ve ne kadar açık bir şekilde ifade edilirse edilsin, gerçek inanç kalpteki kabul ile başlar.
Kaide: “İman kalpte başlar ve onu sözle ve amelle ifade ederiz. Küfür ve şirk de aynı şekilde kalpten kaynaklanır, sözle ve amelle tamamlanır.”
İman, içsel bir kabul, bir tasdik meselesidir. Kalp, inançların kaynağıdır. Kalp, neye inanıyorsa, kişinin sözleri ve eylemleri de onu yansıtır. Aynı şekilde şirk ve küfür de, kalpte oluşur, kişinin içindeki inkâr duygusu da sözle ve amelle dışa vurulur.
Küfür ve şirk, sadece dilde söylenen sözler ile değil, kalpteki inkâr ile de ortaya çıkar. Kişi, kalben Allah’ın birliğini inkâr ettiğinde, bu durum kelime ve fiil ile de kendini gösterir. Ancak, kalpten inkâr, bu inancın temeli olup, söz ve eylemler bunu tamamlar.
Bu, hem Kur’an hem de Sünnet ışığında belirgin bir gerçektir. İman ve küfür arasındaki fark, sadece kalpteki inkâr ile değil, söz ve amellerle de birbirinden ayrılır.
15-Ameller İmanın Aslından Mıdır?
Ameller imanın sıhhat şartlarından mıdır değil midir yani ameller imanın aslından mıdır yoksa değil midir? Konusunda bu ümmet üç gruba ayrılmıştır;
a. İfrat Ehli: Harici ve Mu’tezile gibi mezhepler ifrata yönelmiş olan ve sınırı aşan ameli imanın olmazsa olmazlarından gören ve sıhhat için şart sayan herhangi bir günahı işleyen kimseyi tekfir ederler. Onlar içki içen, kumar oynayan, zina eden ve buna benzer günah işleyen kimselerin tekfir ederler.
a. Tefrit Ehli: Bunlar mutlak olarak amelleri imandan soyutlayan ve amellerden hiçbirinin imanın sihhati icin şart olarak kabul etmemişlerdir. Bu grupta bazıları amelin imanın kemalinden olduğunu söyleseler de asıl itibari ile amellerin imanın aslından sayılmayacağını söylemişlerdir. Bunlar Mürciye ve onun ekolleridir.
c. Vasat Ehli: Bunlar ifrat ve tefitten sakınan hak ehlidirler. Onlar amellerin bir kısmını imanın sıhhati için şart olarak kabul eder ve amellerin gerçekleştirilmesini gerekli görürler. Özellikle onlar dinin asıları ile şeriatın vaciplerinde amelleri birbirinden ayırmışlardır. Bunlara göre dinin asılların şer’i engel olmaksızın küfür söz ve amllerde bulunmak tekfiri vacip kılarken şeriatın vacipleri olan içkı, kumar, zina gibi haramları helal görmediği ve hafife almadıği sürece tekfir etmezler yone onlara göre bir kısım ameller imanın kemalini etkiler varlığı ve yokluğu imanın artmasına ya da eksilmesine sebep olur ancak imanın aslını yok edecek bir dereceye ulaşmaz.
Ebu Hanife’nin ameller imandan değildir şeklinde görüşünden döndüğüde rivayet edilir. Dolayısıyla amellerin imandan olduğu konusunda selefle aynı çizgiye geldiği de söylenmiştir.
Nitekim İbni ebil İz el-Hanefi ve İbni Abdilber bu konuda şunu söylerler;
Ebu Hanife’den bu tür çelişkili açıklamaların sabit olmadığı açıktır. Bunlar ancak onun tabiilerine aittir ve çoğu da Ebu Hanife’nin razı olmayacağı değersiz açıklamalardı. Tahavi Ebu Hanife ile Hammad İbni Zeyd arasında geçen bir olayı anlatır şöyle ki; Hammad İbni Zeyd ona hangi İslam daha faziletlidir hadisini rivayet etmiş ve görmez misin ki hangi İslam daha faziletlidir sorusuna Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem iman diyor sonra da hicreti ve cihadı imana dahil ediyor demiştir. Bunun üzerine Ebu Hanife cevap vermemiştir bazı öğrencileri ona cevap vermeyecek misin? Ey Ebu Hanife deyince!! O bana Rasulullah aleyhisselatu senden hadis rivayet ederken ben ona ne ile cevap verebilirim ki karşılığını vermiştir. Ahmed Müsned 4/114 Abdurrezzak Musannef ve Abdilberr)
16- Hanefi Mezhebi’de Küfür Sözü ve Küfür Ameli İşleyenleri Tekfir Etmişlerdir;
İmanın tanımından Hanefiler her ne kadar cumhur ulemaya muhalefet ederek amelleri imanda görmeseler de, aslında buradaki muhalefet şekilsel ve yorumsallıktan başka bir şey değildir. Nitekim Ebu Hanife de küfür sözü ve küfür ameli işleyen kimseleri tekfir etmiştir ve bu yönüyle Hanifi mezhebi aslında iman tanımı açısından da %100 Ehl-i Sünnete uymuştur. Nitekim onlar beline Hristiyanların zinnarını bağlayan, Nevruz gününde Mecusilere bir yumurta bile olsa hediye eeden ve kendi sözü yerine Allah’ın kelamını kullanması gibi sebeplerden dolayı tekfir etmişlerdir.
Hanefiler yine aynı zamanda insanların kalabalıkta izdihama girdiği bir anda ayette onların hepsini toplayacağız ayetini bunun için okuyan kimseyi tekfir etmişdir.
La havle vela kuvvete illa billah denilince la havleyi ne yapayım la havle ekmek yedirmez ki diyen kimseyi tekfir etmişlerdir.
Bir tas çorba ilim talep etmekten daha hayırlıdır diyen kimseyi tekfir etmişlerdir.
Yine aynı zamanda Ey kafir veya Ey Hristiyan diyen birisine karşılık olarak Lebbeyk diyen kimseyi tekfir etmişlerdir.
Ey Yahudi çocuğu, Ey Mecusi çocuğu diyen kimseyi ve Hristiyanlar Müslümanlardan daha hayırlıdır diyen, zamanımızın yöneticileri adaletlidir diyenler, falan cennete girerse ben girmem diyen kimseler tekfir etmişlerdir.
Nitekim Hanefi kitaplarında özellikle bu gibi konularda çok fazla durulmuş ve birçok konuda eserler yazılmıştır. Bunlardan bir tanesi Muhammed bin İsmail Er-Reşit el-Hanefi el-Bedrur r-Reşit fi’l Fazl Mükaffirat adlı kitabında söz konusudur.
İmam Şevkani’nin İrşadus’Sail ila delalet-il mesail adlı risalesinde şunları söyler: Özetle mücerret olarak kelime-i şehadeti söylemenin dışında şer’i vazifelerden hiçbirini yerine getirmeyen çöldeki bedevilerin hükmü nedir bunları kafir midir değil midirler Müslümanların onlarla savaşması gerekli midir değil midir? Sorusuna cevap olarak şunları söyler; İslam’ın erkanını ve tüm farzlarını terk eden, vacip olan söz ve fiilleri yapmayan ve tek yaptığı mücerret olarak kelime-i şehadet söylemek olan kimse hiç şüphesiz küfrü şiddetli ve kanı helal bir kafirdir. Malların korunması ancak İslam’ın rükunlarını yerine getirmekle olur.
Yine aynı şekilde Şeyh Hamd bin Nasır bin Osman Ali Mamer El-fevakihu’l azap fi reddi ala men iem yahkum es’sunnete ve kitap adlı eserinin 67 sayfasında şunları söyler;
Alimlerimiz şöyle diyor; Kafir bir kimse ‘’La ilahe illallah” dediği zaman kanı korunma altına alınmaya başlanmıştır. Ondan el çekmek vaciptir. Eğer bunu tamamlarsa koruma tam anlamıyla gerçekleşmiş olur. Yok eğer tamamlanmazsa koruma biter. Nebi aleyhisselam her sözünü belli zamanlarda söylemiştir. ”La ilahe İllallah”diyene kadar insanlarla savaşmakla emir olundum sözü Muharip olan bir kafir bunu söylediği zaman Müslümanların ondan el çekileceğini, kanını ve malının koruma altına alınacağını bilmeleri için söylemiştir. Sonra diğer hadisten öldürmenin kelime-i şehadet’e ve ibadetlere kadar uzayacağını beyan ederek şöyle demiştir; ”Allah’tan başka ilah olmadığına Muhammed’in onun resulü olduğuna şehadet edip namaz kılıp zekat verinceye kadar insanlarla savaşmakla emir olundum” Böylece korunmanın kemale ermesi ve tamamlanmasının ancak bununla olacağına beyan etmiştir ve yine bu kelimeyi ikrarın bu korumayı devam ettireceği şüphesini düşülmemesi için söylemiştir.
Hemen şunu ifade edelim ki bugün özellikle Murciye akidesinin bağlıları olan tarikatçılar Usame’nin ”La İlahe İllallah” diyen bir kimseyi öldürdükten sonra Rasulullah onu kınayarak şöyle demiştir: ”La ilahe illallah” dedikten sonra onu öldürdün mü? Bununla beraber ”La ilahe illallah’’ diyene kadar insanlarla savaşmakla emr olundum gibi hadislere baktığımızda bu hadisler Muharip halinde olan İslam ile savaş halinde olan kimselerin islamlarını ”la ilahe illallah” olarak izhar ettiklerinde onlardan el çekmenin, onlara güven ve emniyet vermenin vacip olduğuna delalet etmektedir. Çünkü bu kimse her ne kadar bizimle savaşsa da bize müslümanlığını ilan etmiştir ve bu sebeple onların öldürülmesi ve kafir olmaları caiz değildir. Zaten Usame’nin sadece malından ve kanından korktuğu için Müslüman olduğunu iddia ettiği bir adamı öldüren kimsenin islamını kabul etmeyerek kendince tevil yapmakta ve Rasulullah onun kalbine mi baktın şeklinde gelen soruya onun zahire göre hükmetmesi gerektiği ortaya çıkar. Çünkü kimse kalp ve niyetleri bilmez bu Allah ile kul arasındadır, kul ile kul arasında ise niyet ve kalp değil zahiri amellerdir. Dolayısıyla ”Hükümler zahire göredir” kaidesi ehli sünnetin sabit bir kaidesidir.
Muharip bir kişi islam’ını izhar ettiği zaman bunun zıttına bir şey çıkana kadar ondan el çekmek gerekir. Muharip olan kimselerin ”le ilaha illallah”ı bozan bir unsur söz konusu olursa ya da şartlarına riayet edilmez ise bu ayet ile araştırmanın vacip olduğu ortaya çıkmış olur.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا ضَرَبْتُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ فَتَبَيَّنُوا وَلَا تَقُولُوا لِمَنْ اَلْقٰٓى اِلَيْكُمُ السَّلَامَ لَسْتَ مُؤْمِنًاۚ تَبْتَغُونَ عَرَضَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۘ فَعِنْدَ اللّٰهِ مَغَانِمُ كَث۪يرَةٌۜ كَذٰلِكَ كُنْتُمْ مِنْ قَبْلُ فَمَنَّ اللّٰهُ عَلَيْكُمْ فَتَبَيَّنُواۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرًا
Ey iman edenler! Allah yolunda sefere çıktığınız zaman (emin olmak için) meseleleri açıklığa kavuşturun. Size selam veren kimseye, dünya hayatının malını isteyerek: “Sen mümin değilsin.” demeyin. (Oysa) Allah’ın yanında çok fazla ganimet vardır. Siz de bundan önce böyleydiniz. Allah size (hidayet edip küfürden kurtararak) iyilikte bulundu. (Emin olmak için) meseleleri açıklığa kavuşturun. Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (Nisâ, 94)
Dolayısıyla ilk başta islam’a giren ya da Muharip konumunda olan insanlar ”la ilahe illallah” dediklerinde onların müslümanlıkları ilk etapta kabul edilir ve onun kanı ve malı güvence altına alınır. Ama ne zaman ki yukarıda ifade ettiğimiz gibi ‘’la İlahe illallah”ın şartlarını yerine getirmez ve onu bozan unsurlar söz konusu olduğunda artık bu kimsenin Müslümanlık iddiası batıl olmuş olur. Nitekim Medine’den Hanifoğulları namaz kılmalarına rağmen, ezan okumalar rağmen, şehadeti yerine getirmelerine rağmen Müslümanlar icma ile onları tekfir etmişlerdir. Neden Çünkü ”la ilahe illallah’’ı bozan unsurlar söz konusu olduğu için, yine bununla beraber Medine’de zekat vermeyen kimseler tekfir edilmiş ve onlarla savaşılmıştır. Halbuki bu kimseler ezan okuyor, namaz kılıyor, oruç tutuyor ve Müslümanların kıblesine yönelmişti ama icma ile tekfir edilip bu kimselerle savaşılmıştır.
17- Sonuç;
İman, kalpte tasdik, sözle ifade ve amelle desteklenir.
Küfür de kalpteki inkâr, inat,kibir, şüphe…., dilin söylediği sözler ve eylemlerle dışa vurulur.
İslam’da söz sadece bir dışa vurum değil, aynı zamanda bir kişinin içsel inancının bir göstergesi olarak kabul edilir. Bu sebeple, iman ve küfür, hem kalpte hem de sözle hem de amel ile gerçekleşir.
a. İman Amel ile Gerçekleşir:
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ
“Şüphesiz iman edenler ve salih ameller işleyenler…” (Al-Bakarah, 2:277)
Burada iman ve amelin birlikte vurgulandığı görülmektedir. İman, yalnızca kalple değil, aynı zamanda amellerle de gerçek anlamda ortaya çıkar.
“İman, kalpte tasdik etmek, dil ile ifade etmek ve amellerle gerçekleşir.” (Sahih Müslim, İman, 1)
Bu hadis, İman’ın kalpteki tasdikle başladığını, ancak amellerle gerçek anlamda tamamlandığını belirtmektedir.
b. Küfür ve Şirk Amel ile Gerçekleşir:
إِنَّ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ وَفَعَلُوا۟ ٱلۡفَٰحِشَٰتِ
“Şüphesiz ki, küfredenler ve kötülük yapanlar…” (Al-Imran, 3:72)
Küfür, burada amellerle ilişkilendirilmiştir. Küfrün sözle ve amelle dışa vurulabileceği belirtilmektedir.
فَمَن يَكۡفُرْ بِٱلۡإِيمَٰنِ فَقَدْ حَبِطَ عَمَلُهُۥ
“Kim imandan küfre saparsa, onun ameli boşa gitmiştir.” (Al-Ma’idah, 5:5)
Burada küfür, bir kişinin amellerinin geçersiz hale gelmesine sebep olabilir. İmanla gerçekleşen ameller, küfürle bozulur.
“Kim bir şeyi şirk olarak kabul ederse, o kişi şirk işliyor demektir.” (Sahih Müslim, İman, 8)
Şirk, amelle de gerçekleştirilen bir eylemdir. Ameller, kişiyi şirke veya küfre itebilir.
İman ve küfür, sadece kalple değil, aynı zamanda söz ve amelle de gerçekleşir.
Ameller, kişinin imanını veya inkârını yansıtan dışa vurumlardır.
Şirk ve küfür, amellerle ortaya çıkabilir ve bu, kişinin inancına etki eder.
İman ve küfürde, kalp, dil ve amel arasında sıkı bir ilişki vardır. Bu sebeple, bir müminin amelleri, onun inancını ve bağlılığını en iyi şekilde gösteren göstergelerdir.
Gürsel Gürbüz / www.gurselgurbuz.com
Share this content:
Yorum gönder