Hırsızlık, Yolsuzluk Ve Adeletsizlik Yapan Ama Dindar Görünen Kişiler Üzerinden İslam’a Saldırı
Gürsel Gürbüz
“Dindar” görünmek, adil olmak anlamına gelmez. Kendisini İslam’a nispet eden, sakal ve cübbe ile halkın önüne çıkan bir kimse; eğer hırsızlıkla, yolsuzlukla, adaletsizlikle anılıyorsa, onun sorunu İslam değil, onun iktidardaki laik, demokratik ve şahsî rezaletidir. Zulmeden bir Müslüman, önce İslam’a değil; İslam’ı kirleten kendi nefsine ihanettedir. Kur’an, en büyük düşmanlığı bile adaletle ölçmeyi emrederken; bu kimselerin adaletle değil, çıkarla hareket etmesi, İslam’a değil, kendi çarpık imanına delildir.
Kendisini İslam’a nispet eden bir kimsenin yolsuzluk, hırsızlık veya adaletsizlikle suçlanması, İslam’ın değil, o kişinin İslam’a aykırı davranışlarının sorunudur. Çünkü bir din, mensubunun hatalarıyla değil; kendi ilkeleriyle değerlendirilir. İslam, hırsızlığa karşı el kesmeyi; adaletsizliğe karşı hesap vermeyi emreder.
Yanlış yapan, dinin ölçüsünü çiğniyorsa, o artık İslam’ı temsil etmez, sadece kendini rezil eder. Gerçek mü’min; sadece diliyle değil, ahlâkıyla da şahitlik eder. Dindarlık, şekil değil, iman ve şahsiyettedir. İslam, vicdanlara değil; hesap gününe göre yaşanan bir düzendir.
1. İslam’ın Suçlanması: Mantıksız ve Batıl Bir Tutumdur;
Aklî Temel: Suç kişiseldir, din evrenseldir. Eğer bir doktor hata yaparsa, tıp ilmini mi suçlarız? Bir hâkim rüşvet alırsa, adalet kavramını mı suçlarız? Bir öğretmen görevini kötüye kullanırsa, eğitim sistemi mi suçlanır? O halde neden bir hoca veya dindar kişi hırsızlık yaptığında İslam suçlanıyor? Bu bir çelişkidir. İslam değil, suçu işleyen şahıs suçludur.
2. İslam’ın Emirleri Adalettir, Hırsızlık Değil;
İslam, en baştan itibaren haksızlık ve zulümle mücadele eder.
Kur’an buyurur:
إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُكُمْ أَنْ تُؤَدُّوا الْأَمَانَاتِ إِلَىٰ أَهْلِهَا
“Allah size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında adaletle hükmetmenizi emreder.” (Nisâ, 58)
وَلَا تَأْكُلُوا أَمْوَالَكُم بَيْنَكُم بِالْبَاطِلِ
“Mallarınızı aranızda haksız yollarla yemeyin.” (Bakara, 188)
Yani, İslam hırsızlığa, yolsuzluğa, adam kayırmaya karşıdır. Bunları yapanlar, İslam’a değil; İslam’a ihanet edenlerdir.
3. Dindar Görünenlerin Suçları İslam’a Mal Edilemez. Örnek:
Bir adam elinde Kur’an tutup rüşvet yese, bu Kur’an’a mı zarar verir?
Hayır. Asıl Kur’an’a zarar veren, onun emirlerine aykırı davranan kişidir.
İslam bir ölçüdür. Onunla insanlar ölçülür. İnsanlar kötü diye İslam kötülenemez.
Dindar Görünüp Haksızlık Yapanlar;
Bazı sözde din adamları veya siyasetçiler, dini kendi çıkarları için kullanabiliyor. Fakat bu İslam’a değil, bu kişilerin ahlaksızlığına delildir. Örnek: Dindar kimliğiyle bilinen biri yolsuzluk yaptıysa bu İslam’ın değil, o kişinin suçudur.
Tıpkı doktor önlüğü giyen bir sahte doktorun suçunun tıbbın suçu olmaması gibi.
B) Dindar Olmayanların Yolsuzlukları: Tarihten ve bugünden birçok örnek var;
Hitler: Ateist ya da mistik görüşlüydü. 60 milyona yakın insanın ölümünden sorumlu.
Mussolini: Din dışı bir faşistti. Halkına zulmetti.
Kemalist ve laik ülkelerde yapılan rüşvetler, baskılar, faili meçhuller, cezaevi işkenceleri, hukuk cinayetleri vs.
Modern laik rejimler: ABD, Fransa, Çin gibi ülkelerde milyonlarca insanı sömürmek, işgal etmek, petrol ve para için savaşlar çıkarmak… Demek ki dindar olmayanlar da yolsuzluk ve zulüm yapabiliyor.
5. Dindarlık, Sorumluluğu Artırır Ama Günahsızlık Garantisi Vermez;
Dindar olmak demek, kusursuz olmak demek değildir. Fakat: Bir dindar günah işlediğinde, bu dine değil; kişinin kendi nefsi zaafına mal edilir. Eğer kişi İslam’ı kullanarak suç işliyorsa, bu “iki kat daha büyük bir ihanet”tir. Ancak bu, İslam’ın değil, münafıklığın göstergesidir.
6. İslam, Suçluya Ayrıcalık Tanımaz
Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurur:
“Kızım Fâtıma bile hırsızlık yapsaydı, elini keserdim.” (Buhârî, Hudûd, 11)
Yani İslam, torpile, ayrıcalığa, adam kayırmaya kesinlikle karşıdır.
Suç Dindarlarda Değil, Dindarları Bahane Edinerek İslam’a Saldıranlardadır;
Bugün İslam’a karşı geliştirilen saldırıların çoğu, dindarların hatalarını öne sürerek dine yöneltiliyor. Bir Müslüman hata yapınca: “Bakın işte Müslümanlar böyle!”
Bir laik, ateist, seküler biri hata yapınca: “İnsandır, hata yapar.” Bu açık bir çifte standart ve sinsice bir oyundur.
8 . Müslüman Kimliği Bile Saldırı Konusu;
Bugün “ben Müslümanım” diyen biri bile bazı çevreler tarafından potansiyel suçlu, tehlikeli, geri kalmış, yobaz olarak görülüyor.
Sakal bıraksa gerici, Başörtüsü taksa bağnaz, Namaz kılsa radikal, Kur’an’dan bahsetse şüpheli… Yani Müslümanlık artık sadece hatayla değil, doğrudan varlığıyla bile hedef haline getirilmiş durumda.Bu, İslam’a değil, doğrudan imanın kendisine karşı bir cepheleşmedir.
9. İslam’a Saldırmak: Batıl İdeolojilerin Kendini Meşrulaştırma Çabasıdır;
Bu saldırıların ardında yatan ana sebep şu: Batıl sistemler (laiklik, sekülerizm, kapitalizm, sosyalizm vs.) Allah’ı değil, kendi yapay tanrılarını yüceltmek ister.
Devleti tanrılaştırırlar. Parayı kutsallaştırırlar. Şehveti serbest bırakırlar. Ahlakı bireysel tercihe indirgerler. “Doğru”yu vahye değil, kendi arzularına göre belirlerler. Bu yüzden İslam gibi tevhidi, adaleti, helal-haramı belirleyen bir din, onların düzenlerine tehdit olur.
10.Dindarların Hatalarını Kullanarak Tevhid Dinine Savaş Açmak Şeytanî Bir Taktiktir;
Şeytanın en büyük planı, Allah’ı unutturmak ve hak dini şeytanî suçların hedefi hâline getirmektir. Önce sahte Müslümanlar sahaya sürülür. Sonra bu kişiler bilinçli şekilde hata yapar. Arkasından medya ve sistem bu hataları sürekli gündeme taşır. Amaç: “İşte din buysa biz istemiyoruz” algısını yerleştirmek.
Bu bir algı operasyonudur.
Bu bir ideolojik tuzaktır.
Bu bir şeytanî manipülasyondur.
11. Amaç: Kendi Dinlerini İslam’ın Üzerine Çıkarmak;
Batılı ideolojiler ve yerli işbirlikçileri, aslında kendi sistemlerine kutsallık vermeye çalışıyorlar:
Laiklik, adeta bir “seküler din” hâline getirildi.
Modernizm, yeni bir “aydınlanma dini” olarak sunuluyor.
Demokrasi, neredeyse “ilah” derecesine yükseltildi.
Kapitalizm, parayı her şeyin ölçüsü hâline getirdi.
İslam’ı suçlayarak aslında kendi bâtıl düzenlerini temize çıkarmaya çalışıyorlar. Yani demek istiyorlar ki:
“Bakın, İslam adaletsiz, bizim sistemimiz en iyi!”
“Bakın, Müslümanlar geri kalmış, bizim medeniyetimiz örnek!”
Bu tevhidi yok sayma, Allah’ın hükmünü gölgede bırakma, yani kendi ilahlıklarını meşrulaştırma çabasıdır.
12. Oysa İslam’ın Aslı:
Allah’tan başkasına kul olmamaktır. Hiçbir beşerî sistemin ilahlık taslamasına izin vermemektir. Adaletin, iyiliğin, hakikatin tek ölçüsünü Allah’a dayandırmaktır. İşte bu yüzden saldırıyorlar. Çünkü İslam onların tağutî düzenlerine meydan okuyor. Sistemi değil Allah’ı hâkim kılmak istiyor.
Sonuç:
Dindarların hatasını bahane ederek İslam’a saldırmak şeytanın oyunudur.
Bu oyun, aslında kendi batıl dinlerini (laiklik, kapitalizm, sekülerizm vs.) meşru kılma oyunudur. Gerçek mücadele İslam ile tağut arasında,
Tevhid ile şirk, Hakk ile batıl arasındadır.
İslam, suçları yasaklayan, adaleti emreden bir dindir. Dindar kimliğiyle suç işleyen biri İslam’a değil, İslam’a ihanete örnektir. Dindar olmayanlar da suç işler; bu durum suçun dine değil, nefse ve sistemin yozlaşmasına bağlı olduğunu gösterir. Suç bireyseldir, İslam evrensel bir haktır.
Share this content:
Yorum gönder