×

El Vela (Dostluk) Vel Bera (Düşmanlık) Nedir?

El Vela (Dostluk) Vel Bera (Düşmanlık) Nedir?

El Vela (Dostluk) Vel Bera (Düşmanlık) Nedir?

Vela Sözlükte; Dost olmak, sevmek, yardım etmek, kaynaşmak, müttefik olmak ve arkadaş olmayı ifade eder.

Bu kavram Allaha itaat etmiş ve müminliğini görüntülemiş kimseler için mevla, veli ve evliya gibi kimseler içinde kullanılır.

Istılahda Vela; Kalbi, söylem ve eylemler ile müminleri dost, dayanışma, yardımlaşma, sevgi, muhabbet ve kardeşliği tesis etmeyi ifade eder.

Bera Sözlükte; Uzak olmak, mesafeli durmak, beri olmak, velanın aksine sevmemek, nefret etmek ve düşman olmak suretiyle kalbi, sözlü ve amellerle şirk ve müşrikleri buğz etmek ve onlardan ayrılmayı ifade eder.

Vela ve Bera akidesine riayet etmeyen ve bu iki kavramı istismar ederek hak ile batılın dayanışma, yardımlaşma, müttefik ve aynı platformda anlaşmaları söz konusu olamaz. Çünkü bu iki akidenin müntesipleri inançları bakımından birbirlerine düşmandırlar.

Kur’an’da tevhidden sonra islam akidelerinin en yoğun şekilde işlendiği ve ilahi öğretilerin en önemlilerden bir tanesi Vela/Dost ve Bera/Düşman akidesidir. Çünkü bu imanın en sağlam kulpudur.

Müslümanların Birbirlerini Veli/Dost Edinmeleri Farzdır.

İslam milleti her renk her ırk, her coğrafyada ve her dilde konuşan bir millettir. Bu milletin akideleri, inançları, hayat programları bir ve hedefleri bir olan kimselerdir. Rengi, şekli ve cismin ne olursa olsun, kim bu akideye iman ediyorsa! Müslümanın onu kardeş edinmesi ve sevmesi farzdır.

اِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا الَّذ۪ينَ يُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ

Sizin dostunuz ancak Allah, Resûl’ü, namazı kılıp zekâtı veren ve rükû eden mümin kimselerdir. (Mâide, 55)

وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۢ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَيُط۪يعُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللّٰهُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ

Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostudurlar. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyar, namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, Allah’a ve Resûl’üne itaat ederler. Allah’ın rahmet edecekleri bunlardır işte. Şüphesiz ki Allah, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) Azîz, (hüküm ve hikmet sahibi olan) Hakîm’dir. (Tevbe, 71)

Müslümanların Kafirleri Veli/Dost Edinmeleri Haramdır.

Müslüman toplum bağımsız bir toplumdur. İslam milletinin en önemli özelliği akideleri, sosyal, siyasi, ekonomik ve ahlaki yaşam programları ilahi ve rabbanidir. Onlar bu akide ile çelişen ve Allah’a düşman olan kafirleri ve müşrikleri dost edinmezler. Müslümanlar onlar ile ittifak, yardımlaşma, dayanışma, muhabbet, sevgi ve dinler arası gibi diyalog gibi gizli küfür çeşitleri ve tuzaklarına karşı uyanık ve beri olmalıdır.

لَا يَتَّخِذِ الْمُؤْمِنُونَ الْكَافِر۪ينَ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِن۪ينَۚ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ فَلَيْسَ مِنَ اللّٰهِ ف۪ي شَيْءٍ اِلَّٓا اَنْ تَتَّقُوا مِنْهُمْ تُقٰيةًۜ وَيُحَذِّرُكُمُ اللّٰهُ نَفْسَهُۜ وَاِلَى اللّٰهِ الْمَص۪يرُ

Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesinler. Kim de böyle yaparsa onunla Allah arasında (İslam ve iman adına) hiçbir bağ kalmamıştır. (Canınıza, malınıza, namusunuza vb. zarar verecekleri endişesiyle) onlardan korkup sakınmanız hâlinde (sözlerinizle onlara dostmuş gibi görünmeniz) müstesna. (Bu ruhsatı bahane ederek olur olmadık yerlerde taviz verir ve kâfirlerle dostluk kurmaya yeltenirseniz) Allah, sizi kendi nefsinden sakındırır (O’ndan korkmanızı emreder). Dönüş Allah’adır. (Âli İmran:28)

تَرٰى كَث۪يرًا مِنْهُمْ يَتَوَلَّوْنَ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ

Onların birçoğunun kâfir olan kimseleri dost edindiğini görürsün. (Mâide, 80)

مَنْ أَحَبَّ لِلَّهِ وَأَبْغَضَ لِلَّهِ وَأَعْطَى لِلَّهِ وَمَنَعَ لِلَّهِ، فَقَدِ اسْتَكْمَلَ الْإِيمَانَ

“Kim Allah için sever, Allah için buğzeder, Allah için verir, Allah için vermezse imanını kemale erdirmiştir.” (Abu Davud)

El-Vela Vel-Bera Dört Şekilde Görülür.

1- Dost olunanlar.

2- Bir yönden dostluğu diğer yönden düşmanlığı hak edenler.

3- Her yönüyle düşmanlığı olunanlar.

4- İslam ve müslümanlara karşı düşman olmayanlara karşı iyilik ve adaletli olmak.

Dostluk/Vela’nın Şartları

1- Küfür ve şirk bölgelerinden hicret etmek.

2- İslami harekete katılmak.

3-  Müslümanlarla her yönüyle dayanışma, yardımlaşma ve sevgi içinde olmak.

4-  Kendisi için istediği şeyleri kardeşleri için de istemek.

5-  Müslümanların kanını, canını ve malını haram görmek.

6- Emir komuta zincirinde bağlı olmak suretiyle itaat.

Düşmanlık/Bera’nın Şartları

1-  Küfür, şirk ve ehlinden uzak olmak.

2-  Tağutlardan nefret etmek.

3- İdeolojik sistemlerden ve dinlerinden beri olmak.

4- Kafirlere benzememek.

5-  Kafirlere yardım etmemek.

6- Kafirlerin gelenek, bayram ve göreneklerinden uzak olmak.

7-  Onları Allah’a davet etmek.

8-  İslam düşmanlarına düşman olmak.

9- Onlarla ittifak, yardım, dayanışma, sevgi gibi benzeri durumlardan beri olmak.

İslam’a Ve Müslümanlara Düşman Olmayan Kafirlerin Hükmü.

Yaşadığımız ve kendilerine komşu olduğumuz kimseler, ister kafir ya da müşrik olsunlar, onlar aktif olarak İslam’a ve Müslümanlara karşı düşmanlıkları yok ise, tam aksine islam’a saygılı ve Müslümanlara karşı hoşgörülü ise bu kimselerle olan ilişkilerimizde saygı, adalet ve hoşgörülü olmak dinin gereğidir.

لَا يَنْهٰيكُمُ اللّٰهُ عَنِ الَّذ۪ينَ لَمْ يُقَاتِلُوكُمْ فِي الدّ۪ينِ وَلَمْ يُخْرِجُوكُمْ مِنْ دِيَارِكُمْ اَنْ تَبَرُّوهُمْ وَتُقْسِطُٓوا اِلَيْهِمْۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُقْسِط۪ينَ

Allah, sizinle dininizden dolayı savaşmamış ve sizi yurtlarınızdan çıkarmamış olanlara, iyilik yapmanızı ve adaletli davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adaletli olanları sever. (Mümtehine, 8)

Bera Kafirleri Dost Edinmek İki Türlüdür.

muvalat-ı kübra ve muvalat-ı suğra

1- Muvalat-ı Kubra; Bu büyük küfür kısmına giren, kişiyi İslam milletinden çıkaran, Müslümanlık ismini kendisinden alan ve o kişiyi ebedi cehenneme götüren bir inançtır.

Kendisini İslam’a nispet etmiş bir kimse kafirlere yardım, dayanışma, sevgi, ittiba ve müttefik gibi durumlarda bulunması, kafirlerle dostlukta en büyük küfürdür.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارٰٓى اَوْلِيَٓاءَۢ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۜ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَاِنَّهُ مِنْهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ

Ey iman edenler! Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden her kim onları dost edinirse muhakkak ki o da onlardandır. Şüphesiz ki Allah, zalimler topluluğunu hidayet etmez. (5/Mâide, 51)

2- Muvalat-ı Suğra; Küçük küfür kısmına giren, kişi islam milletinden çıkarmayan, ebedi cehenneme götürmeyen, haram ve günah kısmında olan bir vasıftır. Allah dilerse onu affeder dilerse cehenneme atmak suretiyle cezalandırır. Bu tür muvalat dünyevi çıkarlar, ırkçılık yada buna benzer bir nedenden dolayı bir kafiri savunması muvalat-i suğra kapsamındadır. Bu durum çok tehlikeli ve büyük küfre götürme olasılığı olan bir tutumdur.

Buna örnek ifk hadisesidir;

Hz. Aişe’ye iftira atılınca, bu olay Rasûlullâh’a çok ağır geldi. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem minbere çıkıp: Ey müslümanlar topluluğu! Ev halkım hususunda bana ezası ulaşan bir şahıstan dolayı bana kim yardım eder? Vallahi ben ehlim hakkında hayırdan başka bir şey bilmiş değilim. Bu iftiracılar, bir ada­mın da ismini ortaya koydular ki, bu zat hakkında da ben hayırdan başka bir şey bilmiyorum. Bu ismi söyleyen kimse şimdiye kadar ben olmaksızın ailemin yanına da girmiş değildir, dedi.

Hz. Âişe der ki:

Bunun üzerine Ensâr’ın Evs kabilesinden Abdu’l-Eşhel Oğulları’nın kardeşi Sa‘d b. Muâz ayağa kalktı ve: Ya Rasûlallah! O kimseye karşı Sana ben yardım edeceğim. Eğer bu iftirayı çıkaran Evs Kabilesi’nden ise, ben onun boynunu vuracağım. Eğer Hazreçli kardeşlerimizden ise, yapılacak işi sen bize emredersin, biz de emrini yerine getiririz, dedi.

Hz. Âişe devamla; Bu defa Hazreç Kabilesinden Sa‘d b. Ubâde ayağa kalktı. O, bu olaydan önce de iyi bir adamdı; fakat bu defa kabile asabiyeti onu Sa‘d b. Muâz’ın sözlerinden dolayı öfkeye sürükledi ve Sa’d b. Muâz’a karşı:

Yalan söyledin. Allah’ın ebedîliğine yemin ederim ki, sen onu (yani Abdullah İbn-i Ubeyy’i) öldüremezsin ve onu öldürmeğe muk­tedir olamazsın. O, senin cemaatinden biri olmuş olaydı, sen onun öl­dürülmesini istemezdin, dedi.

Bu defa da Sa’d b. Muâz’ın amcasının oğlu Useyd b. Hudayr ayağa kalkarak, Sa‘d b. Ubâde’ye karşı: Allah’ın ebedîliğine yemin ediyorum ki, sen yalan söylüyor­sun. Vallahi biz onu elbette öldürürüz. Sen muhakkak ki münafıkları savunan bir münafıksın, dedi…

Burada Sa‘d bin Ubade sırf milliyetçilik asabiyetinden dolayı aynı kavme mensup olan münafıkların başı Abdullah İbn-i Ubeyy’in öldürülmesine karşı çıkmış ve onu savunmuştu. Onun bu tavrı bir nevi muvalattır; Dikkat edilmeliki bu muvalat, alimlerimizin de belirttiği gibi kişiyi dinden çıkarmayan küçük muvalat kapsamındadır. Eğer müslüman ve islamın aleyhinde olsaydı bu büyük muvalat olurdu. Dolayısıyla Saad bin Ubade (r.anh) sadece aynı kavmin adamı olan bir kimseyi münafıklığından dolayı değil! Irkından yada kavminden dolayı savunmuştur. Bu önemli bir ayrıntıdır. Eğer bu kimseyi münafıklığından dolayı savunsaydı işin rengi değişirdi. Allahu A’lem.

Kafirler ve Mü’minler İki Farklı Topluluktur.

Müslüman kafiri dost edinemez. Rabbimiz yarattığı insanların birbirleriyle bir dayanışma, yardım, sevgi ve huzurun temin edilmesi için bir şarta bağlamış o da akide birliğidir.

هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ فَمِنْكُمْ كَافِرٌ وَمِنْكُمْ مُؤْمِنٌۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ

Sizi yaratan O’dur. İçinizden kimi kâfir kimi de mümindir. Allah yaptıklarınızı görendir. (Teğabûn, 2)

Rabbimiz bu ayetinde iki farklı topluluktan bahseder. Küfür toplumu ile müslüman topluluğu, bu iki topluluğun bir araya gelmesi, dayanışma, yardımlaşma ve sevgi içerisinde olması, dinin/akidenin bozulması, Allah’ın iradesini hiçe sayılması ve kulların kulllara kul olması söz konusu olduğu için, Allah bu ayetiyle iki sınıf toplumun özelliklerini kırmızı çizgilerle ile çizmiştir.

فَلَا تُطِعِ الْكَافِر۪ينَ وَجَاهِدْهُمْ بِه۪ جِهَادًا كَب۪يرًا

Kâfirlere itaat etme! Ve o (Kur’ân’la) onlara karşı büyük bir cihad ver. (Furkân, 52)

وَلَنْ تَرْضٰى عَنْكَ الْيَهُودُ وَلَا النَّصَارٰى حَتّٰى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْۜ

Onların dinine uymadıkça Yahudi ve Hristiyanlar senden hoşnut olmazlar.  (Bakara, 120)

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارٰٓى اَوْلِيَٓاءَۢ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۜ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَاِنَّهُ مِنْهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ

Ey iman edenler! Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden her kim onları dost edinirse muhakkak ki o da onlardandır. Şüphesiz ki Allah, zalimler topluluğunu hidayet etmez. (Mâide, 51)

Tağutlara Sevmek ve Dost Edinmek Küfürdür.

Allah’ın hükmüyle hükmetmeyen, Allah’a, Kur’an’a ve İslam’a davet etmeyen! Bilakis insan uydurması ideolojik şirk ve küfür dinlerine davet eden şirk önderlerini dost edinmek, yardım etmek, ve sevgi de bulunmak küfrün tâ kendisidir.

اَللّٰهُ وَلِيُّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۙ يُخْرِجُهُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَوْلِيَٓاؤُ۬هُمُ الطَّاغُوتُۙ يُخْرِجُونَهُمْ مِنَ النُّورِ اِلَى الظُّلُمَاتِۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ۟

Allah, iman edenlerin Velisidir/dostudur. (Bu dostluğunun bir tecellisi olarak) onları (küfrün, şirkin) karanlıklarından (tevhidin ve imanın) aydınlığına çıkarır. Kâfirlerin velileriyse/dostlarıysa tağuttur. Onları (iman ve tevhidin) aydınlığından (küfrün ve şirkin) karanlıklarına çıkarırlar. Bunlar, ateşin ehlidir ve orada ebedî kalacaklardır. (Bakara, 257)

Kim bir müşrik ile ittifak yapar ve onunla birlikte ikamet ederse o da onun gibidir. (Ebu Davud)

Ben müşriklerin arasında ikamet eden her müslümandan uzağım (Ebu Davud)

Tevhid, Şirk ve Müşriklerden Beri Olmayı Gerektirir.

Tevhid Allah’ın iradesi, onun hükmü, kulların Allah’a ibadet etmesi ve ona hiçbir şeyi ortak koşmaması demektir. Kulun bu ahdi ve bu akideyi bozup şirke kendini nispet etmesi ya da müşriklere tabi olması Allah’a isyan, tağut’a ibadet etmektir. Müslüman tevhidin boyundurluğunda bir ilahi hayat programını görüntülemekle sorumlu olan kimsedir. Bunun için şirk ve ehlinden beri olması farzdır.

قَدْ كَانَتْ لَكُمْ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ ف۪ٓي اِبْرٰه۪يمَ وَالَّذ۪ينَ مَعَهُۚ اِذْ قَالُوا لِقَوْمِهِمْ اِنَّا بُرَءٰٓؤُ۬ا مِنْكُمْ وَمِمَّا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۘ كَفَرْنَا بِكُمْ وَبَدَا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةُ وَالْبَغْضَٓاءُ اَبَدًا حَتّٰى تُؤْمِنُوا بِاللّٰهِ وَحْدَهُٓ…

Sizin için İbrahim’de ve onunla birlikte olan (müminlerde/resûllerde) güzel bir örneklik vardır. Hani onlar, kavimlerine demişlerdi ki: “Biz, sizden ve Allah’ın dışında ibadet ettiklerinizden berîyiz/uzağız. Sizi tekfir ettik (üzerinde bulunduğunuz yolu ve sizi reddettik). Bizimle sizin aranızda, tek olan Allah’a iman edinceye kadar, ebedî bir düşmanlık ve ebedî bir kin baş göstermiştir.”Mümtehine, 4)

لَا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ يُوَٓادُّونَ مَنْ حَٓادَّ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُٓوا اٰبَٓاءَهُمْ اَوْ اَبْنَٓاءَهُمْ اَوْ اِخْوَانَهُمْ اَوْ عَش۪يرَتَهُمْۜ اُو۬لٰٓئِكَ كَتَبَ ف۪ي قُلُوبِهِمُ الْا۪يمَانَ وَاَيَّدَهُمْ بِرُوحٍ مِنْهُۜ

Allah’a ve Ahiret Günü’ne iman eden bir topluluğun -babaları, oğulları, kardeşleri, aşiretleri dahi olsa- Allah ve Resûl’ü ile sınırlaşan insanlara sevgi beslediğini göremezsin. Bunlar, (Allah’ın) kalplerine imanı yazdığı ve onları kendinden bir ruhla desteklediği kimselerdir. (Mücadele, 22)

Müslümanlar İçin Dost Ancak Mü’minlerdir.

Müminler aynı Allah’a, aynı kitaba ve aynı rasule tabi olan, gayeleri, hedefleri ve yaşam programları aynı olan kimselerdir. Bu sorumluluk müminlere dost edinmeyi gerekli kılar.

اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ فَاَصْلِحُوا بَيْنَ اَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ۟

Müminler ancak kardeşlerdir. Kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkup sakının. Umulur ki merhamete nail olursunuz. (Hucurât, 10)

وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۢ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَيُط۪يعُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللّٰهُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ

Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostudurlar. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyar, namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, Allah’a ve Resûl’üne itaat ederler. Allah’ın rahmet edecekleri bunlardır işte. Şüphesiz ki Allah, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) Azîz, (hüküm ve hikmet sahibi olan) Hakîm’dir. (9/Tevbe, 71)

Mü’min Zalimleri Dost Edinmez.

Mümin rengi, şekli ve cismi ne olursa olsun! Zalimleri dost edinmez. Çünkü zalimi dost edinmek zulme, küfre ve şirke sebep olmak demektir.

وَلَا تَرْكَنُٓوا اِلَى الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُۙ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ اَوْلِيَٓاءَ ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَ

Sakın zulmedenlere/zalimlere meyletmeyin! Yoksa size ateş dokunur. Allah’ın dışında dostlarınız olmaz, sonra yardım da olunmazsınız. (Hûd, 113)

Bu Akide Şirk Ehli İle Kıyasıya Mücadele Etmeyi Gerektirir.

Rabbimiz Allah Tevhid ehli ile şirk ehli arasında onulmaz bir düşmanlık, nefret ve kıyasıya bir mücadeleyi irade etmektedir. Çünkü kafirlerin egemen olduğu bir dünyada zulüm, kötülük, şirk, ahlaksızlık, kula kul ve kölelik vardır. Dolayısıyla onlarla düşmanlık ve dostluk tevhidin gereğidir.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُٓوا اٰبَٓاءَكُمْ وَاِخْوَانَكُمْ اَوْلِيَٓاءَ اِنِ اسْتَحَبُّوا الْكُفْرَ عَلَى الْا۪يمَانِۜ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ

Ey iman edenler! Şayet babalarınız ve kardeşleriniz, küfrü imana tercih ederlerse onları dost tutmayın. Sizden kim onları dost edinirse işte bunlar, zalimlerin ta kendisidir. (Tevbe, 23)

Onları Dost Edinmek Allaha İsyan Olan Bir Küfürdür.

Mümin yalnız Allah’a, onun Resulüne ve kur’an’a bağlılığını ortaya koymuş emir sahiplerine itaat eder. O kafirleri dost edinmez onlara itaat etmez ve onlara tabi olamaz.

وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَيَتَعَدَّ حُدُودَهُ يُدْخِلْهُ نَارًا خَالِدًا ف۪يهَاۖ وَلَهُ عَذَابٌ مُه۪ينٌ۟

Kim de Allah’a ve Resûl’üne isyan eder ve O’nun sınırlarını çiğnerse, onu içinde ebedî kalacağı ateşe sokar ve onun için alçaltıcı bir azap vardır. (Nisâ, 14)

Gürsel Gürbüz

Share this content:

Yorum gönder

You May Have Missed