×

Ehli Sünnet’in İman Konusundaki Akidesi Nedir?

Ehli Sünnet’in İman Konusundaki Akidesi Nedir?

Ehli Sünnet’in İman Konusundaki Akidesi Nedir?

İman konusu tarih boyunca kapsamı tartışılmış ve her mezhep ya da Alim kendilerince getirdikleri delillerle iman tanımını yapmışlardır. Halbuki bu dinin sahibi naslarda ifade ettiği üzere iman ve onun kapsadığı alanı açıklamış bizlere imanın gereklerini yerine getirmeyi farz kılmıştır. Nitekim ehli sünnet hakka isabet ederken bu mezhebin dışındakiler iman tanımında farklı görüşler ortaya koymuş ve bunun temel sebebine gelince onların takındıkları metodtur. Nitekim;

Kimisi ahiret endeksli bir iman tanımı yapmış ki bunlar: İmam Maturidi ve İmam Eş’ari’lerdir.

Kimisi iman tanımını özlük manası üzerine tanımlamıştır ki bu: İmam Ebu hanifedir.

Kimisi iman tanımını ıstılaha göre tanımlamışlardır ki bu: Cumhurun görüşüdür.

Kimisi Müslümanlığı sadece dilin ilanı olarak tanımlamıştır ki bunlar: Muhammed bin kerram ve tabiileridir.

Kimisi imanı yalnız kalp ile tasdik olarak sınırlandırılmış ki bunlar: Murciedir.

Allah’a hamdolsun bu ümmet delalete buluşmamış imanın asıllarında ve şeriatın vaciplerinde ittifak etmiş ve bunlardan bir tanesi de imanın tanımında hakka isabet etmeleridir.

Rasulullah’ın övdüğü ilk üç nesil ki bunlar sahabe, tabiin ve etbau’t tabiin ve ona ihsan’la tabi olan Alim ve müslümanlardan oluşan ehli sünnet ve cemaate göre iman: Kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve organlarla amel etmektir.

Ehli sünnet ve’l cemaat naslardan istinbat ettiği deliller sonucunda iman niyet, söz ve amel, artar ve eksilir. Bunun manası kalp bile itikat etmek, dil ile söylemek ve organlarla amel etmektir. İtaatle iman artar masiyetle iman azalır. Demişlerdir.

Ehli Sünnetin İman Tanımı

1- Kalbin imanı bu iki şekilde görülür;

a) Kalbin itikadi: Bu kalbin tasdik etmesi, kabul etmesi, ikrar etmesi ve kesin olarak şek ve şüpheden arınmasını ifade eder. Kalpte şek, inkar, nefret ve şüphenin olduğu yerde imandan söz edilemez.

b) Kalbin ameli: Bu kalbin Allahı arzu etmesi, niyet etmesi, itaat etmesi, ümit, korku, boyun eğme, sevmek, irade etmesi, teslimiyet, bağlılık gibi batini imanı ifade eder. Kalbte Allah’a karşı sevgi, itaat ve teslimiyet gibi kalbin ameli yoksa aynı şekilde iman’dan söz edilemez.

2- Sözün imanı: Bu Müslümanlığını ilan etmek, şehadet getirmek ve Allah’ın emir ve yasaklarını doğrulamayı ifade etmek suretiyle zahiri imanı temsil eder. Dili ile hiç bir gerekçe olmaksızın şehadet getirmeyen ve islamını ilan etmeyenler ummetin ittifakı ile kafirdirler.

3- Amellerin iman: Bu organların Allah’ın emrettiği şeyleri yerine getirmesi, yasaklarından kaçınıp Allah’a itaat, teslimiyet ve zahiri kulluğun her türlüsünü ihtiva eder. Bazı farz ameller vardır ki terk edildiğinde sahibini kafir yapar. Nitekim; Allah’ın yasalarına muhakeme olmak farz iken bu ameli terk ederek tağutların muhakemesine ikrah dışında baş vurmak ameli küfürdür. Rasule tabi olmak ve islamın farz olan tüm ameli hükümlerini yerine getirmek bir imani gerekliliktir.

 لاَ يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ، حَتَّى يَكُونَ هَوَاهُ تَبَعاً لِماَ جِئْتُ بِهِ.

 “Sizden birinizin arzusu, benim getirdiğime -Kur’ana- uygun olmadıkça, gerçek mü’min olamaz.” (Buhari Muslim)

İmanın sadece kalpten tasdik edilip amelden soyutlanması amelde şirk ve küfür gibi haram amellerin işlenilmesine kapı açan büyük bir sapmadır. Zira amelden soyutlanmış bir itaat ve teslimiyet fayda verseydi hiç şüphesiz iblise fayda verirdi. Nitekim O, Allah’ın laneti onun üzerine olsun Adem’e secde amelini terke etmesi sebebiyle kafir oldu. Nitekim iblis Allah’ın tek ve ortaksız olduğunu bilmekle beraber onun kafir olmasının temel sebebi Allah’ın ona Adem’e secde et diye emredince o yüz çevirdi, kibirlendi ve kafirlerden oldu. Dolayısıyla iblis’in Allah’ın vahdaniyetini, rububiyetini ve uluhiyetini bilmesine rağmen bu onu kafir olmaktan kurtarmadı. 

Selefimizin büyük imam ve alimleri imanın hakikatını böyle anlamışlardı. Kur’an ve sünnette varid olan naslar amel ve iman’ın bir birinden ayrılmayan madalyonun iki yüzü gibidir. Dolayısıyla naslarda iman amelden soyutlamış bir şekilde yer almamaktadır. Aksine pek çok ayette ve hadiste salih amel imana atfedilerek zikredilmiştir. Naslarda gelen iman ve amel ilişkisi özelin genele atfı veya parçanın bütüne atfı kabilindendir. Bunun manası salih amelleri tekit ve teyid etmek içindir.

Evzai, Sufyan es-sevri, Hasan basri, Ata, Mücahid ve daha nice selef alimlerimiz şöyle demiştir; Amelsiz iman olmaz, niyetsiz söz ve amel olmaz. Sünnete uygun olmadıkça da söz, amel ve niyet olmaz. 

Naslarda batini ve zahiriyle, usulü ile furu’yla her yönüyle Allah müminlerin özelliklerinden bahsederken onların söz, amel, gizli ve açık bütün amellerinde Allah’a teslim olmuş iman etmiş kimseler olarak nitelendirilmiştir. Nitekim ayet ve hadislerde;

اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَاِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ اٰيَاتُهُ زَادَتْهُمْ ا۪يمَانًا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَۚ 

Müminler ancak o kimselerdir ki; Allah anıldığında kalpleri ürpertiyle titrer, O’nun ayetleri okunduğunda imanlarını arttırır ve yalnızca Rablerine tevekkül ederler. (Enfâl, 2)

اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ كَانَتْ لَهُمْ جَنَّاتُ الْفِرْدَوْسِ نُزُلًا

 Şüphesiz ki iman edip salih amel işleyenlerin konağı, Firdevs Cennetleridir. (Kehf, 107)

اِنَّ الَّذ۪ينَ قَالُوا رَبُّنَا اللّٰهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلٰٓئِكَةُ اَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَاَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّت۪ي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ 

 Şüphesiz ki: “Rabbimiz Allah’tır.” deyip sonra da istikamet üzere olanların üzerine melekler iner (ve der ki): “Korkmayın, üzülmeyin, size vadolunan cennetle sevinin.” (Fussilet, 30)

وَالْعَصْرِۙ

Asra/zamana andolsun ki,

اِنَّ الْاِنْسَانَ لَف۪ي خُسْرٍۙ 

Hiç şüphesiz insan, hüsran içindedir.

اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ

İman eden, salih amel işleyen, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler müstesna (Asr:1-3)

قل امنت بالله ثم استقيم

Allah’a iman ettim de sonra istikamet üzere ol. (Müslim)

الايمان بدع و سبعون  شعبة افضلها قول لا اله الا الله وادناها اماتة الاذى عن الطريق والحياء شعبة من الايمان

İman 70 küsur şubedir. Bunların en faziletlisi la ilahe illallah/Allah’tan başka hak ilah yoktur demek, en aşağısı da yoldan rahatsız edici bir şeyi kaldırıp uzaklaştırmaktır. Hayata imanın bir şubesidir. (Buhari)

İman söz ve amelden ibarettir ve bunların dereceleri vardır. İtaatle artan ve isyanla eksilen iman kişilerin ilimlerinin ya da cehaletlerinin amellere yansıdığı göre farklılık arz eder. Nitekim ayetlerde;

اَلَّذ۪ينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ اِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ ا۪يمَانًاۗ وَقَالُوا حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَك۪يلُ 

 Onlar ki: “İnsanlar sizinle (savaşmak için) toplandı. Onlardan korkun.” denildiğinde imanları arttı ve dediler ki: “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir.”(Ali imran :173)

 وَيَزْدَادَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا ا۪يمَانًا وَلَا يَرْتَابَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ وَالْمُؤْمِنُونَۙ 

İman edenlerin imanı artsın, kendisine Kitap verilenler ve iman edenleri şüpheye düşmesin. (Müddesir:31)

من احب لله وابغض لله فقد استكمل الايمان

Kim Allah için sever Allah için buğz ederse o imanını tamamlamış olur. (Abu Davud)

من راى منكم منكرا فليغيره بيده فان لم يستدعي فبلسانه فان لم يستدعي فبقلبه وذلك اضعف الايمان

“Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki bu imanın en zayıf derecesidir” (Müslim)

İmam Ali radıyallahu anhu şöyle demiştir: Sabrın imandaki yeri başını vücuttaki yeri gibidir. Sabrı olmayanın imanı da olmaz. (İman el-lalekai)

Abdullah ibni Mesut radıyallahu anhu duasında: Allah’ım imanımızı yakinimizi ve fıkhımızı arttır. (İmam el-lalekai)

Abdullah ibni Abbas ,Ebu Hureyre ve Ebu Derda onlar: İman artar ve eksilir, derlerdi. (el-Lalekai)

Ahmet bin hanbel: İman artar ve eksilir, artması amel etmekle eksilmesi de amele terk etmekle olur. (el-Lalekai)

İmam Hasan el-Basri: Hayaller ve temennilerle iman olmaz. İman kalpte yerleşen ve amellerin tasdik ettiği şeydir. (el-Lalekai)

İmam Şafi: İman söz ve ameldir artar ve eksilir. İtaatla artar masiyetle eksilir, demiştir. (Fethu’l bari)

İmam Hafız Abdullah el-Humeydi rahimullah şöyle demiştir: İman söz ve ameldir artar ve eksilir. Amelsiz sözün faydası yoktur, niyetsiz amelin ve sözün faydası yoktur. Sünnete uygun olmayan söz, amel ve niyetin de faydası yoktur. (İbni Abdilber et-Temhid)

Hafız Ebu Ömer İbni Abdilber rahimullah şöyle demiştir: Fikıhçılar ve hadisçiler imanın söz ve amel olduğuna, niyetsiz de amelin olmayacağı konusunda icma ettiler. Onlara göre iman itaatle artar masiyetle eksilir. Onlara göre Allah’a yapılan itaatlerin hepsi imandır. (İbni Abdilber et-Temhid)

Dolayısıyla iman kalpte yerleşen dilde ve amelde doğrulanan batini ve zahiri itaati ve teslimiyeti içine alan her şey farzlar, vacipler ve menduplar hepsi imanın kapsamındadır.

Ehli sünnete göre: Allah’tan gelen şeylere inanmak, kabul etmek, teslim olmak, itikati anlamda içeriğiyle ve rükunlarıyla birliklte külli bir iman gerektirir. Bu akide de bölünme, parçalanma ve pratik olarak soyutlanma söz konusu olamaz.

Bu akide’de ameller imandan soyutlayarak bölen, parçalayan ve bu girişimlerde bulunmak şüphesiz küfrü gerektirir. Akidenin konusu olan küfür sözü söylemek yada küfür fiili işlemek ya da kalbin şüphe etmesi ve inkar etmesi söz konusu olduğunda bu kimsenin küfrüne hükmedilir. 

İslam şeriatının vaciplerine gelince bu ümmetin kendisi ile farz olduğu namaz, oruç ve zekat gibi ibadetlerin bir bütün olarak terk etmediği sürece ya da Allah’ın yasak kıldığı haram olan yasaları ihtiva eden kumar, içki, zina ve faiz gibi durumlarda bir kimse her ne kadar bunları yapsa da bunları hafife almadıkları sürece, haramları helal ya da inkar etmediği sürece biz bu kimseye fasık ismini verir ve onunla tekfir etmeyiz.

İman hem batini kalbin işi olduğu gibi hem de zahiri eylem ve söylemin yeridir. İfade ettiğimiz gibi bunlar bir madalyonun iki yüzü ya da bir elmanın iki yüzü gibidir. Bunlardan biri akide ile çeliştiğinde tekfir ahkamı uygulanır.

Bir kimse akidenin herhangi cüzi bir meselesinde bir tevil, yorum, tenkit ya da haramı helal, helali haram görür ya da bunlara karşı bir şüphe içine girerse hiç şüphesiz bu kimse iman elbisesini üzerinden atmış olur. Dolayısıyla imanın ana prensiplerine ya da cüzi rükunlarından herhangi birine küfür fiili yada küfür sözü söz konusu olduğunda bu kimsenin imanı yıkılır ve islam dairesinden çıkmak suretiyle kendisine riddet hükmü uygulanılır. Bu sebeple hardal tanesi iman olsa daha bir kimse bu hardal tanesi imanını küfür ve şirkten koruması onun cennete girmesi için yeterlidir.

لا يدخل النار احد في قلبه مثقال حبة من خدرل من ايمان

Kalbinde hardal tanesi kadar imanı olan kimse cehenneme giremez. (Müslim)

Bu hadiste Allah rasulü kalbinde hardal tanesi kadar imanı olan kimsenin cehenneme girmeyeceğini beyan etmiştir. Bu hadisin beyanını Allah ayetinde kayıdlamak suretiyle kalbin, dilin yada amellerin şirk ve küfür gibi tüm davranışlardan uzak olma şart koşmuştur.

اِنَّ اللّٰهَ لَا يَغْفِرُ اَنْ يُشْرَكَ بِه۪ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذٰلِكَ لِمَنْ يَشَٓاءُۚ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَقَدِ افْتَرٰٓى اِثْمًا عَظ۪يمًا

Şüphesiz ki Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun (şirk) dışında kalanları dilediği kimse için bağışlar. Kim de Allah’a şirk koşarsa, hiç şüphesiz büyük bir günahla iftirada bulunmuş olur. (Nisâ, 48)

اتاني جبريل عليه السلام فبشرني انه من مات من امتك لا يشرك بالله شيئا دخل الجنه قلت وان زنى وان سرق قال وان زنى وان سرق

Cebrail aleyhisselam bana geldi ve senin ümmetinden Allah’a hiçbir şey ortak koşmadan ölen kimse cennete girer diye müjde verdi. Dedim ki zina etmiş olsa, hırsızlık yapmış olsa bile yine cennete girer mi? Şöyle cevap verdi, zina da etmiş olsa hırsızlık da yapmış olsa cennete girer. (Buhari Müslim)

İşte bu ayet ve hadisler hardal tanesi kadar kalbinde iman olan kimselerin cennete girebilmeleri için şirke ve küfre düşmemeleri kaydına bağlamıştır.

İmam Buhari rahimullah şöyle demiştir: Hicaz, Mekke, Medine, Küfe, Basra, Bağdat, Şam ve Mısır halkının ilim ehlinden bin kişi’den fazla kişiyle karşılaştım onlarla zaman zaman defalarca görüştüm, 46 yıldan fazla bir zamandan çok sayıda kişiye yetiştim ve 50’den fazla Alimin ismini zikrettikten sonra o şöyle der: Ben onlardan hiçbirinin iman’nın söz ve amel olduğu konusunda ihtilaf ettiğini görmedim.

Gürsel Gürbüz

Share this content:

Yorum gönder

You May Have Missed