×

Ders: Asli, Vacip ve Mubah Açısından İman Nedir?

Ders: Asli, Vacip ve Mubah Açısından İman Nedir?


Gürsel Gürbüz
1- Sözlükte أمن/e-m-n fiilinden türeyen İman, Arapça’da “emîn”, “eman”, “mü’min” gibi kelimelerle aynı kökten gelir.
Lügat manası;
• Güvenmek,
• Tasdik etmek (doğrulamak),
• Kalben inanmak,
• Emniyet vermek anlamlarına gelir.
 Aynı kökten gelen emanet’de güven ve itimat demektir.
Kur’ân’da bu anlamıyla da şöyle geçer:
وَمَا أَنْتَ بِمُؤْمِنٍ لَنَا وَلَوْ كُنَّا صَادِقِينَ
“İstersen doğru söyleyelim, sen bize yine de inanmazsın.” (Yûsuf, 12/17)
İtikat ve iman kavram olarak eş anlamlıdırlar. Allah’a güvenmek, inanmak, karar vermek ve bağlanmak gibi manalara gelir.
2- İmanın Istılahta Manası;
 Allah’ın cebrail vasıtasıyla Resulüne indirdiği zaruret-i diniyyeden olan iman esaslarına kesin, eksiksiz ve şüphesi olmayan bir şekilde zahiri ve batıni ibadetlerimizde kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve organlarla amel etmektir.
3- Selefe Göre İman (Sahabe ve Tâbiîn);
• İman, söz (ikrar), tasdik ve amel üçlüsünden oluşur.
• İman artar ve eksilir.
• Delil:
هُوَ الَّذ۪ٓي اَنْزَلَ السَّك۪ينَةَ ف۪ي قُلُوبِ الْمُؤْمِن۪ينَ لِيَزْدَادُٓوا ا۪يمَانًا مَعَ ا۪يمَانِهِمْۜ وَلِلّٰهِ جُنُودُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يمًا حَك۪يمًاۙ 
İmanlarına iman katsınlar diye, müminlerin kalbine sekineti indiren O’dur. Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah, (her şeyi bilen) Alîm, (hüküm ve hikmet sahibi olan) Hakîm’dir. (48/Fetih, 4)
Şer’i Kaide Olarak;
• Aslî iman, “zarûrât-ı dîniyye” kategorisine girer.
Usûl âlimleri, “zarûrî olarak bilinmesi gereken şeyleri inkâr eden kâfir olur” kaidesini burada uygular.
• Bu esaslar muhkemdir, te’vil, taklid, ve cehalet mazereti kabul etmez.
Kaide:
“اَلضَّرُورِيُّ مِنَ الدِّينِ لاَ يَحْتَمِلُ التَّأْوِيلَ”
(Dinden olduğu zaruri bilinen şeyler, te’vile açık değildir.)
Kur’an ve Sünnetteki muhkem naslar ve şer’i kaideler Allah’a itaat, teslimiyet, farzları yerine getirmek, kulluk etmek ve bir yaşam programı olarak Allahın boyundurluğunda beşikten mezara yada doğumdan ve ölüme kadar hayatı ister asli iman ister vacip iman  ve ister mubah iman açısından hayatı yaşamayı gerektirir.
3. İmanın Temelde Sınıflandırılması; Asli, Vacip ve Mubah Oluşu (Sınıflandırma)
Bu sınıflandırma, imanın derecelerini, kişinin Allah katındaki konumunu ve kurtuluşunu belirleyen üç temel aşama şeklinde düşünülür:
A- Aslî İman (Dinin Asılları)
Tanım: Bir kişiyi Müslüman yapan, küfürden kurtaran, imanın en temel şeklidir.
Kapsamı: Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahiret gününe, kadere kalben inanmak.
Olumsuz açıdan: Şirki, küfrü ve tağutları red etme vb.
• Bunlara zarurî olarak iman edilmezse, kişi küfre düşer.
Delil:

فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتّٰى يُحَكِّمُوكَ ف۪يمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْۙ ثُمَّ لَا يَجِدُوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْل۪يمًا
Hayır! Rabbine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem tayin edip, verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan ve tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar. (4/Nisâ, 65)
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَالْكِتَابِ الَّذ۪ي نَزَّلَ عَلٰى رَسُولِه۪ وَالْكِتَابِ الَّذ۪ٓي اَنْزَلَ مِنْ قَبْلُۜ وَمَنْ يَكْفُرْ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَكُتُبِه۪ وَرُسُلِه۪ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا بَع۪يدًا 
Ey iman edenler! Allah’a, Resûl’üne, Resûl’üne indirdiği Kitab’a ve daha önce indirdiği Kitab’a iman edin. Kim de Allah’a, meleklerine, kitaplarına, resûllerine ve Ahiret Günü’ne kâfirlik ederse şüphesiz (hakka geri dönüşü zor) uzak bir sapıtmayla sapıtmış olur.” (4/Nisâ, 136)
Selef Görüşü:
• Selef, bu imanı “el-îmânu kavlun ve amel” yani söz ve amelden oluşur diye tarif eder.
• İbn Teymiyye: “İmanın aslı kalptedir; ancak lisanla ikrar ve bedenle amel onu tamamlar.”
Dinin aslı, imanın aslı ya da mutlak iman olarak isimlendiren bu iman kişide ister kalbinde ister dilinde ister amellerinde bulunmadığı taktirde Müslümanlık iddiasını batıl kılan ve sahibinin müşrik/kafir yapan bir isimdir.
Bu iman çeşiti üç şekilde görülür;
Kalbin imanı, dilin imanı ve fiillerin imanı.
a- Kalbin İmanı: Bu Kur’an’ın ve Resul’ün getirdiği şeyleri tasdik etmek, kabul etmek, boyun eğmek, rıza ve benzeri kulun Allah’a yönelmesi, bağlılık, ihlas, samimiyet, ümit, korku, sevgi ve benzeri iman birimleridir ve bunlar kalbin imanıdır. Bunların zıttı ise şüphe, tereddüt etmek, kin, nefret, ümitsizlik, inkar gibi olgular şüphesiz ki aynı şekilde kalbin küfrüne sebeptir. 
Hükmüne Gelice;
Eğer bu kimse kalbin küfrünü, diliyle ya da ameller ile ilan ederse tekfir etmek vacip olur. Eğer bilinmiyorsa tekfir edilmez, çünkü İslam’da hükümdar zahire göredir niyet ve kasıtlara bakılmaz.
b- Dilin İmanı: Bu ise imanı İslam’ı ilan etmek şehadeti yerine getirmek ile gerçekleşir.
c- Amellerin İmanı: Bu Amellerin bu açıdan Allah’ı birlemesi ona muvaffak hareket etmesi, namaz kılması ve benzeri şeklindedir. 
Namaz kılmayan bir kimse ameli ile imanı inkar etmiş bir kimsedir. Bir kimsenin amelleri ile puta tapması, Allah’tan başkasına secde etmesi ya da benzeri ameli açıdan şirki ve küfrü terk etmesi imanın ameli iken şirk ve küfür ameli işlemesi onu İslam milletinden çıkarır.
Dolayısıyla dinin asıllarına taalluk eden bu meselede kalp, dil ve organlarda şirk, küfür ya da Allah dışında bir ibadet söz konusu ise bu açıdan bu kimseler şartları oluşur ve şeri engelleri kalkarsa tekfir etmek vacip olur.
B. Vâcip İman (Şeriatin Vacipleri)
Tanım: Aslî imana sahip olan kişinin, emredilen islami amelleri yerine getirmesiyle kazandığı mertebedir.
• Farzları eda etmek, haramdan sakınmak bu kapsamdadır.
Örnek:
* Namaz, oruç, zekât, hac gibi ibadetler. Anne babaya iyilik sakınmak vb.
* Zina, içki, faiz, ve kul hakkı ve benzeri kötülüklerden kaçınması vb.
Hadis:
بُنِيَ الإِسْلَامُ عَلَى خَمْسٍ:
شَهَادَةِ أَنْ لاَ إِلٰهَ إِلَّا اللَّهُ، وَأَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللَّهِ، وَإِقَامِ الصَّلَاةِ، وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ، وَالْحَجِّ، وَصَوْمِ رَمَضَانَ.
Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Resulü olduğuna şehadet etmek,namazı dosdoğru kılmak, zekâtı vermek, hacca gitmek ve Ramazan orucunu tutmak.” (Buhari)
Bu hadis, imanın sadece kalpte kalmayıp amellerle tamamlandığını gösterir.
Selef Görüşü:
Selef âlimlerinin iman anlayışını özetleyen bu kaide meşhurdur ve şöyle ifade edilmiştir;
الإيمان يزيد بالطاعة وينقص بالمعصية.
“İman, itaatle artar; masiyetle (günahla) eksilir.”
Bu ifade, Selef-i Sâlihîn’in (Ashab, Tâbiîn ve onların yolunu izleyenler) iman tanımına dayanır. Onlara göre iman:
• Kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve organlarla amel etmektir.
• Bu sebeple kişi Allah’a itaat ettikçe imanı güçlenir, masiyete düştükçe zayıflar.
Kaide Vâcibu’l İman:
• İman edenin, farz amelleri yerine getirmesi gerekir.
• “اَلْوَاجِبُ مَا يُثَابُ فَاعِلُهُ وَيُعَاقَبُ تَارِكُهُ”
• Namaz, oruç, zekât gibi.
 Vacip İman: Bu şeriatın vaciplerini ilgilendiren hükümlerdir. Gerek kalbi gerek fiiller ile gerek dil ile olsun Allahın şeriatın vaciplerinin konu edinen haram yasaları ve farz yasalarını itibar eder. Haramlardan kaset içki, kumar zina ve benzeri şeyler, farzlarından kasıt ise namaz, zekat, hac ve benzeri şeylerdir.
Bu konumda olan insanlara gelince bu şeriatın vaciplerini yerine getirenler kitabın ifadesiyle kitabı sağından verilen orta yolda olanlardır. 
فَاَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِۜ 
 (Amel defterlerini sağ taraflarından alacak olan mutlu) Ashabu’l Meymene, ne Ashabu’l Meymene’dir ama! (56/Vâkıa, 8)
Allah’ın farzlarını terk etme söz konusu olduğunda onlar için uhrevi açıdan azap, tehdit ve aynı zamanda dünyevi had cezası uygulanır. Bu kimseler namaz hariç diğer amelleri terk etmesinden dolayı tekfir edilmezler ama eğer içki, kumar ve benzeri şeyleri hafife alır, önemsemez ve vicdanlarında bir problem görmeyerek hayatına bir gelenek görürsen istihfaf hükmü sebebiyle tekfir edilir.
Bu insanlar her ne kadar imanın aslını yerine getirselerden şeriatın vaciplerine muhalefet etmiş kimselerdir. Bu kimselere en asgari fasık ismi verilir, dilerse Allah onları affeder dilerse günahların miktarınca azap eder bu Allah’a kalmıştır.
C. Mübah (Müstehap) İman
Tanım: Vâcip olanların ötesinde, kişinin Allah’a daha da yakın olmak için yaptığı müstehap, nâfile ve zühdî amellerle süslenmiş halidir.
• İhsan mertebesine ulaşmaktır: Nitekim;
 أَنْ تَعْبُدَ اللَّهَ كَأَنَّكَ تَرَاهُ، فَإِنْ لَمْ تَكُنْ تَرَاهُ، فَإِنَّهُ يَرَاكَ.
“Allah’ı görüyormuş gibi O’na ibadet etmendir. Sen O’nu görmüyor olsan da, şüphesiz O seni görüyor.” (Buhari, Muslim)
Örnek:
• Gece namazları, zikir, sürekli murakabe hâli, dünya sevgisinden arınmak, Allah’a tevekkül, sabır, rızâ, muhabbet.
Selef Görüşü:
• Hasan-ı Basrî: “İman; söz, amel ve niyettir. Kalpte kökleşmezse, kişiyi taşır.”
Şer’i Kaide;
Mübah (Kemâlî) İman:
• Nâfile, zühdî, müstahap amellerle süslenen yüksek derecedir.
• “الْمُسْتَحَبُّ مَا يُثَابُ فَاعِلُهُ وَلَا يُعَاقَبُ تَارِكُهُ”
Bu tanımdan sonra…;
Bu, imanın takva, sabır, ihsan, tevekkül, rızâ, murâkabe gibi derin hallere ulaşmasını kapsar.
Aslî İman Kalp ile tasdik, zarurî esaslara inanmak Müslüman yapar İmanın temeli, onsuz kurtuluş yok
Vâcip İman Farzları yerine getirme, günahlardan kaçınma İmanı korur, kurtuluş sağlar İmanın kemâli, artış sağlar
Mübah İman Zühd, ihlas, nâfileler, takva İmanı süsler, Allah’a yaklaştırır Yüksek seviye, ihsan mertebesidir
Selef’e Göre Amelin İmanla İlişkisi: 
• İman = Kalbin tasdiki + Dilin ikrarı + Organların ameli
• Amel, imanın bir parçasıdır; sadece süsü veya meyvesi değildir.
• Farz amellerin inkârı, imanı bozar; terk edilmesi ise kişiye göre büyük günah veya küfürdür.
• İman artar ve eksilir; sabit bir kalıp değildir. Nitekim;
الإِيمَانُ بِضْعٌ وَسَبْعُونَ شُعْبَةً، أَعْلَاهَا قَوْلُ لَا إِلٰهَ إِلَّا اللَّهُ، وَأَدْنَاهَا إِمَاطَةُ الْأَذَى عَنِ الطَّرِيقِ، وَالْحَيَاءُ شُعْبَةٌ مِنَ الْإِيمَانِ.
“İman yetmiş küsur şubedir. En üst derecesi ‘Lâ ilâhe illallah’ demektir, en alt derecesi ise yoldan eziyet verici bir şeyi kaldırmaktır. Hayâ da imandan bir şubedir.” (Buhari)
Bu hadis, imanın sadece kalpteki tasdikin ötesine geçtiğini, söz ve amel boyutunun da olduğunu gösterir.
Kurtuluş Yolu:
. Aslî iman ile Müslüman olunur.
. Vâcip iman ile kurtuluş sağlanır.
. Mübah/kamîl iman ile Allah’a yakınlık kazanılır.
Tekfir Açısında Asli ve Vacip İman;
Kur’an‘da tehdit sigalarına baktığımızda bu tehditler dinin asılları ya da şeriatın vaciplerindeki eksik durumlara karşı yapılan bir tehdittir ve bu açıdan kişiyi dinden dinden çıkaran mahiyetler vardır. Bunlar iki kısımdadır;
1- Dinin asıllarına taalluk ediyorsa bu dinden çıkarır. 
2- Eğer şeriatin vaciplerine taalluk ediyorsa bu dinden çıkarmaz.
Müslümanlar Kur’an ve Sünnetteki ihtimali olan sigalar muhkem olan sigaralar ışığında anlamaları gerekir.
Ve bu meselede hüküm ancak zahire göre verilir, çünkü Allah Teala İslam ümmetin sosyolojik ahkâm-ı konusunda şer-i hükümler için sebepler ve zahiri illetler belirlemiştir. Bu meselede insanların niyetleri, kalplerin temizliği ve benzeri şeyler insanlar için gaybın konusu olması sebebiyle tüm sosyolojik ilişkilerimiz amellerde ve sözlerde zahir olan şeyler üzere bina edilir. 
Nitekim Ehli Sünnet hükümler zahire göredir niyet ve kasıtlara bakılmaz kaidesi muhkem naslarda istinat edilmişlerdir.
İmanın yokluğu küfre ya da şirk ve benzeri şeylere taalluk ettiğinde bu bütün imanın gitmesi anlamındadır.
Hadislerde varid olduğu üzere;
Enes b. Malik der ki: Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem bize verdiği her hutbesinde mutlaka: ”Emaneti olmayanın (emanete riayet etmeyenin) imanı yoktur. Ahdi olmayanın da (verdiği söz ve anlaşmaya vefa göstermeyenin de) dini yoktur” buyururdu. (Ahmed)
Sizden birisi kendisi için sevdiğini istediğini din kardeşi için de sevmedikçe istemedikçe gerçekten kamil mümin olmuş olmaz.” (Buhari,Muslim)
Kişi bunu yerine getirmedeği takdirde Allah’ın vacip kıldığı imana sahip değildir. 
Bizi aldatan bizden değildir, bize karşı silah kullanan bizden değildir. (Müslim) 
Bu hadisler imanın aslı ya da şeriatın vaciplerindeki imanın tümünün yok olduğu anlamında değildir. Bilakis şeriatın vaciplerindeki imanın eksikliğini yani imanın kemal/olgun olmayışını ifade etmektedir.
Nitekim İbn-i Hacer: Hiçbiriniz kendisi için sevdiğini kardeşi için sevmedikçe iman etmiş olmaz. Müslim hadisini şerh edereken şunları söylemektedir; 
İmanın yokluğundan maksat imanın kemal’in yokluğudur.  (Fethu’l Bari Kitabu’l iman)
Kendisi bunu söylerken mübah olan imanın kemal’e değil vacip olan imanın kemal’i olarak anlamamız gerektiğini söylemiştir. 
Sonuç ve Ders:
İman bir çekirdek gibidir. Aslı olmadan ağaç olmaz. Gövdesi yoksa ayakta durmaz. Çiçek açmazsa güzelleşmez.
Kur’an ve Sünnet bize sadece “inan” demedi; “imanı amel ile yaşa, koru, artır” dedi.

Share this content:

Yorum gönder

You May Have Missed