İlahi Hâkimiyetin Gaspı ve Necâşî Şüphesi: Batıl Kıyasın Tehlikesi
Gürsel Gürbüz
Allah Azze ve Celle, kullarına hayatın her alanında yalnızca Kendi hükmüyle hükmetmelerini emretmiş, hüküm koyma hakkını yalnızca Kendisine tahsis etmiştir.
Buna rağmen, bazı kimseler ki tarikat mensuplarından da olan bu kişiler apaçık beşerî küfür sistemlerine ve Allah’ın indirmediğiyle hükmeden tağutlara karşı itaatkâr tavırlarını, Necâşî örneği ile meşrulaştırmaya çalışmakta, bâtıl bir kıyas ile şirk düzenlerini “İslâmî yönetim” gibi göstermeye yeltenmektedirler.
Oysa bu kıyas, hem Kur’ân’ın ruhuna hem Sünnete hem de selef-i sâlihînin itikadına açıkça muhaliftir. Necâşî (radıyallâhu anh), hükmünü değiştirme imkânı olmayan bir durumda iman etmiş; Rabbine teslim olmuş; inancını Resûlullah’a bildirmiş ve dar imkânlar altında imanını yaşamıştır. Bugün ise modern tağut sistemlerinde, demokrasi gibi küfür temelli ideolojilerle hükmeden ve İslam’ın hâkimiyetini reddeden yöneticiler açıkça Allah’ın dinine karşı savaş ilan etmişken, onların küfrüne “Müslümanlık” isnad etmek sadece bir akılsızlık değil, aynı zamanda küfre rıza anlamına gelen büyük bir ihanettir.
Bu yazıda, hâkimiyetin yalnız Allah’a ait olduğu hakikati, Necâşî kıyasının geçersizliği, bu şüpheyi kullananların niyeti ve yöntemi; Kur’ân, sünnet, selef âlimlerinin sözleri ve aklî delillerle ele alınacak; batıl kıyasların nasıl bir tehlikeye yol açtığı izah edilecektir. Zira şirk, kıyasa sığmaz; hak, bâtıl ile karıştırılamaz.
1- Habeşistan’a Hicretler ve Necaşi’nin İslam’a Girişi
Birinci Hicret (615 M.): Peygamberliğin 5. yılında, Mekke’deki zulümden kaçan 11 erkek ve 4 kadından oluşan ilk Müslüman kafilesi Habeşistan’a hicret etti. Bu kafilede Osman radıyallahu anh ve eşi Rukiyye radıyallahu anhe de bulunuyordu. Habeş Kralı Necaşi, bu muhacirleri iyi karşıladı ve onlara güvenli bir ortam sağladı.
İkinci Hicret (616 M.): Bir yıl sonra, Cafer b. Ebû Tâlib’in önderliğinde 82 erkek ve 18 kadından oluşan ikinci bir kafile Habeşistan’a hicret etti. Bu grup da Necaşi tarafından iyi karşılandı ve güvenli bir şekilde ibadetlerini yerine getirme imkânı buldu.
2- Rasulullah Dönemin’de Necaşi;
Resûlullah döneminde Habeşistan’da “Necaşî” unvanını taşıyan birden fazla hükümdar bulunmuştur. Ancak bu hükümdarlardan yalnızca biri, İslam’ı kabul etmiş ve Müslüman olmuştur. Bu kişi, Ashame b. Ebcer’dir. İslam kaynaklarında, Resûlullah’in gıyabında cenaze namazını kıldırdığı Necaşî’nin Ashame olduğu belirtilmektedir. Bu durum, onun Müslüman olduğunu göstermektedir.
Bazı kaynaklarda, Resûlullah’in İslam’a davet mektubu gönderdiği Necaşî’nin, cenaze namazı kılınan Necaşî ile aynı kişi olmadığı ifade edilmektedir. Bu görüşe göre, İslam’a davet edilen Necaşî, daveti kabul etmemiş; ancak daha sonra tahta geçen Ashame b. Ebcer, İslam’ı kabul etmiştir.
Sonuç olarak, Resûlullah döneminde Habeşistan’da birden fazla Necaşî bulunmuş olabilir; ancak İslam’ı kabul eden ve Resûlullah ﷺ tarafından gıyabında cenaze namazı kılınan Necaşî, Ashame b. Ebcer’dir.
Ashama b. Ebcer (As’hame) Hüküm Süresi: Yaklaşık 614-630 yılları arası.
Özellikleri: Ashama, Müslümanların ilk hicret ettiği dönemde (615) Habeşistan’da hüküm süren kraldır. Mekkeli müşriklerin zulmünden kaçan Müslümanlar, onun adil yönetimine sığınmıştır.
Necâşî Ashama, İslâm’ı kabul etmiş ve Resûlullah ile mektuplaşmıştır. Örneğin, Cafer b. Ebî Tâlib başkanlığındaki heyeti kabul ederek Müslümanlara koruma sağlamıştır.
Bazı kaynaklarda, Ashama’nın Müslüman olmasına rağmen Habeşistan’da İslâm’ı açıkça ilan etmediği, ancak Resûlullah’a bağlılığını sürdürdüğü belirtilir.
Diğer Necâşîler
İslâmî kaynaklarda Ashama dışında iki Necâşî daha zikredilir, ancak bunların hüküm süreleri ve Müslüman olup olmadıkları tartışmalıdır:
Armah (Ella Saham):
Bazı tarihçiler, Ashama’dan önceki dönemde hüküm süren bu kralın, Fil Vakası (570) sırasında Habeşistan’ı yönettiğini belirtir. Ancak bu dönemde henüz peygamberlik başlamadığı için Müslüman olması söz konusu değildir.
Ashame b. Ebcer (Ö. 630 M.) Resûlullah ﷺ döneminde Habeşistan kralı olan ve İslam’ı kabul eden Necaşî’nin adı Ashame b. Ebcer’dir. Ancak, Ashame’nin tahta ne zaman çıktığına dair kesin bir tarih bulunmamaktadır. Bilinen husus, babası Necâşî Ebcer’in kardeşi tarafından tahttan indirilerek öldürüldüğü ve henüz çocuk yaşta olan tek oğlu Ashame’nin Arabistan’a gönderilerek Bedir yöresinde yaşayan Damreoğulları’ndan bir kişiye satıldığıdır. Daha sonra, Ashame’nin Habeşistan’a dönerek tahta çıktığı kabul edilir.
Ashame b. Ebcer, Müslümanların Habeşistan’a hicret ettiği dönemde (615 M.) tahta bulunmaktaydı. Resûlullah ﷺ, hicretin 7. yılında (628 M.) Ashame’ye İslam’a davet mektubu göndermiş ve Ashame bu daveti kabul ederek Müslüman olmuştur.
Diğer Necaşîler
Ashame b. Ebcer’den önce veya sonra tahta çıkan diğer Necaşîler hakkında sınırlı bilgi bulunmaktadır. Ancak, Resûlullah ﷺ döneminde Müslümanlarla doğrudan ilişkisi olan ve İslam’ı kabul eden tek Necaşî’nin Ashame b. Ebcer olduğu kabul edilir.
Sonuç olarak, Resûlullah ﷺ döneminde Habeşistan’da tahta çıkan ve İslam’ı kabul eden tek Necaşî, Ashame b. Ebcer’dir. Onun tahta çıkış tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, Müslümanların Habeşistan’a hicret ettiği dönemde hükümdar olduğu ve İslam’a davet edildikten sonra bu daveti kabul ettiği tarihi kaynaklarda belirtilmektedir.
Necaşî Ashame b. Ebcer’in İslam’a girişi ve yönetimi, günümüzde Allah’ın hükümleriyle hükmetmeyen yöneticilerin Müslüman olup olamayacağı tartışmalarında sıkça örnek gösterilmektedir. Ancak bu kıyas, tarihi ve fıkhi bağlamda yanıltıcıdır. Aşağıda, bu konuyu akli, ilmi ve hikmet açısından değerlendiren deliller sunulmaktadır.
4- Deliller ve Âlimlerin Görüşleri
Ashama’nın Müslümanlığı:
İbn Hişâm’ın es-Sîretü’n-Nebeviyye sinde, Necâşî’nin Cafer b. Ebî Tâlib’e verdiği koruma ve Kur’an’dan dinlediği ayetler karşısında gözyaşı döktüğü aktarılır.
İmam Buhârî, Sahih’inde Necâşî’nin vefat haberi üzerine Resûlullah’ın namaz kıldırdığını kaydeder.
Hanefî fakihi İbn Âbidîn, Necâşî’nin “ümmetin salihlerinden” olduğunu belirtir.
5- Necaşi’nin Durumu ve Allah’ın Hükmüyle Hükmetme Meselesi
Necaşi’nin Müslüman oluşu, bazı çevreler tarafından Allah’ın hükmüyle hükmetmeyen yöneticilerin de Müslüman olabileceği iddiasına dayanak yapılmaktadır. Ancak bu durumun doğru anlaşılması için şu hususlar önemlidir:
a) İslam’ın Tamamlanmamış Olması: Necaşi, İslam’ın henüz tamamlanmadığı bir dönemde Müslüman oldu. Bu nedenle, Allah’ın tüm hükümleri henüz inmemişti ve uygulanması mümkün değildi.
b) Coğrafi ve Siyasi Şartlar: Necaşi, Medine’den uzakta, farklı bir coğrafyada hüküm sürüyordu. İslam’ın hükümlerini tam anlamıyla uygulayacak bir ortam ve destek mevcut değildi.
c) İhlas ve Samimiyet: Necaşi’nin Müslüman oluşu, samimi bir imanla gerçekleşti. Peygamberimiz, onun vefatında gıyabi cenaze namazı kıldırarak bu durumu tasdik etti.
Necaşi’nin durumu, İslam’ın henüz tamamlanmadığı ve uygulanmasının mümkün olmadığı özel bir döneme aittir. Bu nedenle, onun durumu genelleştirilerek Allah’ın hükmüyle hükmetmeyen yöneticilerin de Müslüman olabileceği iddiası doğru değildir. İslam’ın tamamlandığı ve uygulanmasının mümkün olduğu bir dönemde, Allah’ın hükümleriyle hükmetmeyen bir yöneticinin durumu farklı değerlendirilmelidir.
Bu konuda İslami kaynaklarda yer alan bilgiler ve Peygamberimizin uygulamaları, doğru anlayış için rehber olmalıdır.
6- Tarihî ve Sosyolojik Bağlam: Necaşî’nin Durumu
Halkının Durumu: Necaşî, Hristiyan bir toplumun lideriydi. İslam’a girişi, halkının inançlarını değiştirmedi. Bu, onun İslam’ı kabul etmesine rağmen, halkının Hristiyan olarak kalmaya devam ettiği anlamına gelir.
Şartların Kısıtlılığı: Necaşî’nin İslam’ı kabul ettiği dönemde, İslam’ın hükümleri tam olarak inmemişti ve uygulama imkânı sınırlıydı. Bu nedenle, Allah’ın hükümleriyle tam anlamıyla hükmetmesi mümkün değildi.
7- Günümüzle Kıyasın Geçersizliği
Günümüzde, İslam coğrafyasındaki liderler, halkı Müslüman olan toplumları yönetmektedir. Bu liderlerin, Allah’ın hükümleriyle hükmetme imkânı bulunmaktadır. Bu nedenle, Necaşî’nin durumu ile günümüz liderlerinin durumu arasında doğrudan bir kıyas yapılamaz.
İman ve Amel İlişkisi: İslam’da iman, kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve amel ile tamamlanır. Allah’ın hükümleriyle hükmetmeyen bir liderin, bu üç unsuru yerine getirip getirmediği değerlendirilmelidir.
8- Hikmet ve Basiret Açısından Değerlendirme
a) Necaşî’nin Samimiyeti: Necaşî, İslam’ı kabul ettikten sonra, Müslümanlara karşı adil davranmış ve onları korumuştur. Bu, onun samimi bir iman sahibi olduğunu gösterir.
b) Günümüz Liderlerinin Durumu: Günümüzde, Allah’ın hükümleriyle hükmetmeyen liderlerin, İslam’a olan samimiyetleri ve niyetleri sorgulanmalıdır. Bu liderlerin, İslam’ı sadece bir kimlik olarak mı benimsedikleri, yoksa gerçekten Allah’ın hükümlerini uygulama niyetinde olup olmadıkları değerlendirilmelidir.
9- Necaşinin Durumu
Necaşî’nin durumu, özel ve istisnai bir durumdur. Onun İslam’ı kabul etmesi, halkının Hristiyan olması ve şer’î hükümleri uygulayamaması, onun imanını geçersiz kılmamıştır. Ancak günümüzde, halkı Müslüman olan toplumları yöneten liderlerin, Allah’ın hükümleriyle hükmetme imkânı bulunmaktadır. Bu nedenle, Necaşî’nin durumu ile günümüz liderlerinin durumu arasında doğrudan bir kıyas yapılamaz. Her lider, kendi niyeti, samimiyeti ve uygulamaları doğrultusunda değerlendirilmelidir.
Bu değerlendirmeler, İslam’ın temel kaynakları ve âlimlerin görüşleri ışığında yapılmalıdır.
İslam tarihçileri, Necaşî’nin Müslüman olduktan sonra Bizans’a olan yıllık haracı kesmiş olabileceğini belirtmektedir. Bu tür rivayetler geçmektedir.
10- Tarihi Hakikat;
Necâşî Ashama, Peygamberimizin (s.a.v.) peygamberliğinin ilk yıllarında (610-623) Habeşistan’da hüküm sürmüştür. Bu dönemde:
Kur’an’ın hüküm ayetleri (içki gibi haramlar, had cezaları, miras, ticaret hukuku, vb.) henüz tam olarak inmemişti.
Medine İslam Devleti kurulmamış, şer‘î yönetim modeli teşekkül etmemişti.
Necâşî, bir İslam devletinin yöneticisi değil, Hristiyan çoğunluğa hükmeden ve Müslümanlara sığınma hakkı tanıyan bir kraldı.
Ashama’nın Müslüman olmasına rağmen Hristiyan halka İslam hukukunu dayatmaması, dönemin şartları ve tebliğin aşamalılığı ile açıklanır. Zira İslam, Habeşistan’da devlet dini değildi.
11- Necâşî’nin Statüsü ve Sorumluluğu:
Ashama, İslam’ı şahsen kabul etmiş, ancak ülkesinde İslam’ı resmî din olarak ilan etmemişti. Bu durum:
Onun “ferdî imanı” ile ‘’toplumsal yükümlülükleri” arasındaki ayrımı gösterir.
İbn Teymiyye, “es-Siyasetü’ş-Şer‘iyye” adlı eserinde, bir yöneticinin İslam’ı kabul etmesinin, ülkesini İslam hukukuna göre yönetmesini zorunlu kılmadığını değil, yükümlülüklerini artırdığını vurgular. Ancak bu, Ashama’nın dönemindeki eksik teşrii (hukukî düzenleme) şartlarına bağlıdır.
12- Günümüz Yöneticileri ile Necâşî Arasındaki Farklar
Şer‘î Hükümlerin Tamamlanmış Olması:
Kur’an ve Sünnet, tüm hükümleriyle tamamlanmıştır (el-Mâide 5:3). Bugün Müslüman bir yönetici:
Namaz, oruç gibi ferdî ibadetlerin yanı sıra, adalet, zekât toplama, had cezaları gibi toplumsal hükümleri uygulamakla yükümlüdür.
İmam Gazzâlî, “el-İktisâd fi’l-İ‘tikad” adlı eserinde, “İslam’ın tamamlandığı bir dönemde hükümleri terk etmenin küfre yol açabileceğini” belirtir.
13- Toplumsal Yapı Farkı:
Necâşî, Hristiyan çoğunluğa hükmediyordu. Günümüzdeki yöneticiler ise Müslüman çoğunluğa hükmetmektedir.
İslam hukukuna göre, Müslüman bir toplumda şeriatın uygulanması farz-ı ayındır.
– İbn Kayyim el-Cevziyye, “et-Turuku’l-Hükmiyye”de, “Müslüman bir yöneticinin Allah’ın hükmünü terk etmesinin fasıklık ve zulüm olduğunu” ifade eder.
14- Yöneticinin Yetki ve Sorumluluğu:
Necâşî, İslam devletine bağlı olmayan bağımsız bir krallığın yöneticisiydi. Günümüzdeki Müslüman yöneticiler ise:
Ümmetin bir parçası olarak şeriatı uygulamakla mükelleftir.
Kur’an’ın “Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler kâfirlerin/zalimlerin/fasıkların ta kendileridir” (el-Mâide 5:44-47) ayeti, bu sorumluluğun boyutunu gösterir.
15- Akli ve Mantıki Çıkarım:
Necâşî örneği, istisnai bir durum’dur. Bugün Müslüman bir yönetici:
İslam’ın hükümlerini tam olarak bilmekte,
Uygulama imkânına sahip olmakta,
Bu hükümleri terk etmesi halinde “tağut” (Allah’ın hükmünü reddeden) statüsüne girmektedir.
a) Necâşî Kıyası Neden Geçersizdir?
Tarihsel Bağlam Farkı:
Necâşî, İslam hukukunun tam teşekkül etmediği bir dönemde yaşamıştır. Günümüzde ise hükümler tamamlanmıştır.
b) Toplumsal Yapı Farkı:
Necâşî, Hristiyan bir toplumu yönetiyordu. Günümüzdeki yöneticiler Müslüman bir topluma hükmetmektedir.
c) Yöneticinin Sorumluluğu:
İslam devleti modeli ortaya çıktıktan sonra, Müslüman yöneticilerin şeriatı uygulaması farz-ı ayındır. Bu konuda icma (âlimlerin görüş birliği) vardır.
d) Delillerin Açıklığı:
Kur’an ve Sünnet, Müslüman yöneticilerin Allah’ın hükmüyle hükmetmesini kesin bir dille emreder. Necâşî örneği, bu emri iptal etmez.
Bu açıklamalar ışığında, Necâşî Ashama ile günümüz yöneticileri arasında kıyas yapmak ilmî ve fıkhî açıdan geçersizdir. İslam’ın hükümlerini terk eden yöneticiler, Allah’ın emrine açıkça muhalefet etmiş olur.
16- Şüpheler ve Cevapları
Şüphe 1:
“Necâşî Ashama, Müslüman olduğu halde Hristiyan halka İslam hukukunu dayatmadı. O halde bugün de Müslüman bir yönetici, halkın çoğunluğu Müslüman olsa bile İslam hukukunu uygulamak zorunda değildir.”
Cevap:
Necâşî, İslam devleti dışında bağımsız bir ülkenin yöneticisiydi. Bugünkü Müslüman yöneticiler ise İslam ümmetinin bir parçası’dır.
Kur’an’ın “Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler kâfirlerdir” (el-Mâide 5:44) ayeti, Müslüman bir toplumun yöneticilerine yöneliktir. Necâşî’nin durumu bu kapsamda değildir. İbn Teymiyye (*es-Sârimü’l-Meslûl*): “Bir beldede İslam hükümleri terk edilirse, orası Dârü’l-Harp olur.**”
Şüphe 2:
“Necâşî, İslam hukukunu uygulamadığı halde Peygamber (s.a.v.) onun Müslüman olduğunu kabul etti. Demek ki hükümleri uygulamak imanın şartı değildir.”*
Cevap:
Necâşî’nin imanı ferdî bir kabuldü; yöneticilik statüsüyle ilişkili değildi.
İslam’ın hükümleri terk etme konusundaki hükmü, Medine döneminde tamamlandı. Necâşî’nin vefatı (630) ile Medine Vesikası (622) ve Mâide Suresi’nin inişi (628) arasında kronolojik fark vardır.
İmam Kurtubî (el-Câmi‘ li Ahkâmi’l-Kur’ân): “Hüküm ayetleri inmiş bir toplumda Allah’ın hükmünü terk eden, küfre düşer.”
Şüphe 3:
“Necâşî’nin ülkesi İslam beldesi değildi. Bugünkü Müslüman ülkeler de küresel sistemde bağımsız devletlerdir. Dolayısıyla İslam hukukunu uygulamama mazereti kabul edilebilir.”
Cevap:
İslam hukukuna göre, Müslüman nüfusun çoğunlukta olduğu her belde Dârü’l-İslam’dır. Yönetici, halkın dini ne olursa olsun şeriatı uygulamakla yükümlüdür.
Uluslararası sistem, İslami hükümleri terk etmek için mazeret olamaz. Nitekim Peygamber (s.a.v.) Mekke’de bile “Lâ ilâhe illallah” diyerek küresel sisteme meydan okumuştur. Muhammed b. Abdulvehhâb (*Kitâbü’t-Tevhîd*): “**Allah’ın hükmünden yüz çevirenler, tağutu reddetmemiş olur.**”
Şüphe 4:
“Peygamber (s.a.v.), Necâşî’nin hükümlerine müdahale etmedi. O halde İslam, yöneticilerin iç işlerine karışmaz.”*
Cevap:
Peygamber (s.a.v.), Necâşî’yi İslam devletinin yöneticisi olarak atamadı. Ashama, bağımsız bir krallığın hükümdarıydı.
Medine İslam Devleti’nin yöneticileri (valiler, kadılar) ise şeriatı tam olarak uygulamakla emrolunmuştu. Örneğin Hz. Ömer, valilere “Allah’ın hudutlarını ayakta tutun” diye talimat verirdi.
İbn Kayyim (İ‘lâmü’l-Muvakkıîn): “Resulullah, Müslüman yöneticilere şeriatı uygulama emri verirken, gayrimüslim yöneticilere bu emri vermemiştir.”
Şüphe 5:
“Necâşî’nin Müslümanlığı, Kur’an’ın hükümlerini bilmemesine rağmen kabul edildi. Bugünkü yöneticiler de hükümleri tam bilmiyor olabilir.”
Cevap:
Necâşî, tebliğin başlangıç aşamasında iman etmişti. Bugün ise hükümler tamamlandı ve kitaplarda kayıtlı.
İslam’da cehalet mazereti, ancak hükmün varlığından habersiz olanlar için geçerlidir. Hükmü bildiği halde terk edenler sorumludur.
Şâtıbî (el-Muvâfakât): “Hükmü öğrendikten sonra terk eden, bidat ehli veya fasıktır.”
17- İlave Deliller
Günümüzdeki Müslüman yöneticiler, seküler hukuk sistemlerini benimsemekle, Necâşî’nin aksine bilinçli bir tercih yapmaktadır. Bu durum:
Kur’an’ın “Hüküm yalnız Allah’ındır” (Yusuf 12:40) ayetine açıkça aykırıdır.
Vehbe Zühaylî (el-Fıkhu’l-İslâmî ve Edilletühû): “İslam hukukunu reddeden yönetici, İslam’ın siyasi otoritesini tanımamış olur.”
18- Tavsiye ve Çözüm
Bu şüpheleri gidermek için:
1. Kur’an ve Sünnet’in siyasi hükümlerini derinlemesine okumak (örneğin, Mâide Suresi 44-50 ve benzeri yüzlerce ayeti)
2. İslam tarihindeki yönetim modellerini (Hulefa-i Raşidin dönemi) incelemek.
3. Çağdaş İslam âlimlerinin fetvalarını (örneğin, Yusuf el-Karadavî’nin “es-Siyasetü’ş-Şer‘iyye”si) araştırmak.
19- Referans Eserler
İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm: Mâide 44-47 tefsiri.
İbn Teymiyye, Minhâcü’s-Sünne: Yöneticilerin sorumluluğu.
Gazzâlî, el-İktisâd fi’l-İ‘tikad: Şeriatın uygulanmasının gerekliliği.
TDV İslâm Ansiklopedisi, “Habeşistan Hicreti” ve “Necâşî” maddeleri.
Share this content:
Yorum gönder