Fizik Yasalarını Nasıl Allah Belirliyorsa! İnsanlar İçin Yasama/ Hükmetmek’te Allah’a aittir. (الخلق والأمر)
Gürsel Gürbüz
Bugün insanlık, yaratılış gerçeğini kabul ettiği hâlde, yaratıcı olan Allah’ın hükümlerine sırt çevirerek büyük bir çelişki ve isyan içerisindedir. Dağların yüklenmeye yanaşmadığı ilahi emanet olan sorumluluğu, bir avuç beşerî aklın hevasına terk etmiş, Rabbin hükmünü reddedip tağutî sistemleri yüceltmiştir. Oysa her akıl ve vicdan sahibi insan bilir ki; yaratma yetkisi kime aitse, hükmetme hakkı da ona aittir. Ey insan!
Sen kendi kalbini bile kontrol edemezken, nasıl olur da toplumları yönetecek kanunlar koyduğunu iddia edersin?
Senin göremediğin mikroskobik bir virüs bile düzenini altüst ederken, sen hangi cüretle ilahlık taslayıp helal-haram belirlemeye kalkışırsın?
Sen kendi nefsi üzerinde bile hâkim değilken, insanlar için hüküm koymak gibi bir hakkı nereden buluyorsun? Ey akıl sahibi!
Sen gökyüzündeki yıldıza hükmedebiliyor musun?
Sen geceyle gündüzü değiştirebiliyor musun?
Sen yağmuru emredebilir, yeri bereketlendirebilir misin?
1- Yasama Ve Hükmetme Allaha Aittir;
وَهُوَ الَّذ۪ي فِي السَّمَٓاءِ اِلٰهٌ وَفِي الْاَرْضِ اِلٰهٌۜ وَهُوَ الْحَك۪يمُ الْعَل۪يمُ
O, gökte de ilah olandır yerde de ilah olandır. O, (hüküm ve hikmet sahibi olan) El-Hakîm, (her şeyi bilen) El-Alîm’dir. (43/Zuhruf, 84)
Hayır! O hâlde hüküm koymakta nasıl Allah’a ortak oluyorsun?!
İşte bu yüzden;
اِنِ الْحُكْمُ اِلَّا لِلّٰهِۜ اَمَرَ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّٓا اِيَّاهُۜ
Hüküm yalnızca Allah’ındır. O, kendisinden başkasına kulluk/ibadet etmemenizi emretmiştir. (12/Yûsuf, 40) ayeti, bir tevhid manifestosudur.
الحكم لله وحده لا شريك ل
“Hüküm yalnız Allah’ındır; O’nun hükmüne ortak yoktur.”
Yaratmak tek olan Allah’a ait olduğu gibi, yönetmek ve yasaklamak da yalnız O’na aittir. Bu ayet, yaratılışın yegâne sahibini tanıyan herkesin, aynı zamanda O’nun hükümlerine de kayıtsız-şartsız boyun eğmesi gerektiğini bildirir. Allah’tan başka helal-haram belirleyen her güç, her sistem, her ideoloji; insanı Allah’a kulluktan çıkarıp beşere kul eden bir ilah tasallutudur.
Demokrasi, laiklik, Kemalistler, sosyalizm, liberalizm…
Bunların her biri, Allah’ın kulları için indirdiği nizama alternatif uydurma dinlerdir.
Bu sistemlerin ilahı; Allah değil, heva ve hevese tapan kanun koyucu beşerlerdir.
Onların anayasa dediği şeyler, Allah’ın kitabına karşı yazılmış savaş beyannameleridir. Ey kul!
Allah seni yarattı, yaşatıyor, rızıklandırıyor ve seni diriltecek. O hâlde hayatının her alanında yalnız O’na itaat et! Çünkü yaratmak O’na ait olduğu gibi, hükmetmek de yalnız O’na aittir.
أَلَا لَهُ ٱلْخَلْقُ وَٱلْأَمْرُ
“Dikkat edin! Yaratmak da emretmek de yalnız O’na aittir.” (Sûre: A’râf, 7/54)
Bu ayet, yaratma ile hükmetme arasındaki ilahi bağa dikkat çeker. Nasıl ki hiçbir mahlûk âlemi yaratmaya güç yetiremezse, hiçbir beşer de Allah’ın kulları için hüküm koyamaz. Bu ikisini birbirinden ayırmak, tevhidi parçalamaktır.
Bugün birçok insan Allah’ın yaratıcı olduğuna inanırken, hüküm koyma hakkını laik rejimlere, ideolojilere, siyasetçilere veya parlamentolara vermektedir. Oysa bu, ilah olarak yalnız Allah’a iman ettiğini söyleyip, fiilen O’na ortak koşmaktır.
Gerçek iman, sadece “Allah yaratandır” demek değil, aynı zamanda “yalnız O hükmeder, yalnız O helal-haram belirler” demektir.
Allah’a iman, hem Rab olarak yaratıcı sıfatına, hem de Hâkim olarak hüküm koyucu sıfatına teslimiyetle tamam olur.
Aksi takdirde kişi, yaratıcıya iman ettiğini sanırken, hükümde başka ilahlar edinmiş olur. Ve bu, açık bir çelişki, büyük bir şirktir.
Yaratan kimse, emretme (kanun koyma) yetkisi de ondadır.
Allah nasıl ki galaksileri, tabiatı, ekolojik dengeyi kusursuz yarattıysa, insanlar için de hayat sistemi, şeriat, yasalar koymak yalnız O’nun hakkıdır. Nitekim;
ثُمَّ جَعَلْنَاكَ عَلٰى شَر۪يعَةٍ مِنَ الْاَمْرِ فَاتَّبِعْهَا وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ
Sonra seni, (ilahi) emre dayalı bir şeriat üzere kıldık. Ona uy. Bilmeyenlerin hevalarına/arzularına uyma. (45/Câsiye, 18)
2- Tabiat Yasaları = İlahi Kanunlar / Sosyal Yasalar = İlahi Şeriat’a Bağlıdır.
Güneşin doğuşu-batışı, yerçekimi, suyun 100°C’de kaynaması, yağmurun oluşumu gibi tüm fiziksel-sistemsel yasalar Allah’ın ilmî, hikmetli takdiriyle işler.
Bu sistemleri insanlar belirlemez, sadece keşfeder. Aynı şekilde:
İnsan sosyal bir varlıktır: evlenir, çalışır, yönetilir, suç işler, hak arar.
Bu alanlarda da “doğru-yanlış, helal-haram, serbest-yasak” gibi kanunları belirleme yetkisi yalnız Allah’a aittir. Nitekim;
اِنَّٓا اَنْزَلْنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَٓا اَرٰيكَ اللّٰهُۜ وَلَا تَكُنْ لِلْخَٓائِن۪ينَ خَص۪يمًاۙ
İnsanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği şekilde hükmedesin diye bu Kitab’ı sana hak olarak indirdik. Hainlerin savunucusu olma! (4/Nisâ, 105)
من لم يحكم بما أنزل الله فقد جعل نفسه نداً لله
“Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, kendini Allah’a denk görmüş olur.”
Bu kaide Mâide 44’e dayanır. Beşerî kanunlar koymak, ilahlık iddiasıdır.
Tabiat sisteminin sahibi Allah’tır. O hâlde insanın içtimai ve siyasi sistemi de Allah’a ait olmalıdır.
3- Beşerî Akıl Yetersizdir: Değişken, Çelişkili, Sınırlı ve Kusurludur;
Akıl niçin yasa koyamaz?
Beşerin aklı zamanla değişir. Dün doğru dediğine bugün yanlış der.
Kültüre, zamana, mekâna göre fikirler farklılık gösterir.
Hüküm koyarken nefsi, çıkarı, sınırlı bilgisi karışır.
Öyleki kültür çıkması, coğrafi saplantı, sinir, gaybı bilmeme, insanın tabiatını tanımama ve daha nice sebeple insana düşen ilahi iradeye teslim olması politik tanrılara değil!
وَاَنِ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ اَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ اِلَيْكَۜ
Aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve onların heva/arzularına uyma! Allah’ın sana indirdiği bazı (hükümlerde) seni fitneye düşürmelerinden sakın. (5/Mâide, 49)
اَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَۜ وَمَنْ اَحْسَنُ مِنَ اللّٰهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ۟
Yoksa cahiliyenin hükmünü mü istiyorlar? Yakinen inanmış bir kavim için kim Allah’tan daha güzel hüküm sahibi olabilir? (5/Mâide, 50)
Örnek:
Dün eşcinsellik bir suçtu; bugün “hak” oldu.
Dün faiz haramdı; şimdi “ekonomik gereklilik” oldu.
Peki, hakikat değişti mi? Hayır. İnsanlar çarpıttı.
Değişen akıllar, değişmeyen hakikatleri belirleyemez.
Sonsuz hikmet sahibi Allah’ın hükümleri ise sabittir, adildir, rahmettir.
4- Allah’ın İlmi Her Şeyi Kuşatır – O, En Güzel Hüküm Verendir/
إِنَّ ٱللَّهَ يَحْكُمُ مَا يُرِيدُ
“Şüphesiz Allah, dilediği gibi hükmeder.” (Mâide, 5/1)
أَلَيْسَ ٱللَّهُ بِأَحْكَمِ ٱلْحَـٰكِمِينَ
“Allah hükmedenlerin en hayırlısı değil mi?” (Tîn, 95/8)
Bir yazılımı yazan kişi, onun nasıl çalışacağını da en iyi bilen kişidir.
İnsan da Allah’ın yarattığıdır. Fiziksel, psikolojik, sosyal yönleriyle… Allah onu daha iyi tanır. O hâlde onun için en uygun sistem islam ilahi nizam’dır.
5- Allah’ın Hükmü İle Hükmetmeyenlerin Hükmü;
Allah’tan başkasına hüküm koyma yetkisi vermek şirktir. Zira hüküm yaratıcıya aittir, kullara değil.
a) Küllî Kaide ve Tevhid İlkesi:
“الحكم حقٌّ خالصٌ لله، ومن نازعه في هذا الحق فقد ادّعى الربوبية.”
(Hüküm koyma hakkı, sadece ve yalnız Allah’a aittir. Bu hakkı O’ndan alan kimse, Rablik iddia etmiş olur.)
Bu, İslam’ın temel tevhid kaidelerindendir. Çünkü hüküm koymak, ibadet düzenini belirlemek demektir ve bu yalnız Allah’a mahsustur. Hükümde Allah’a ortak koşmak, ulûhiyet tevhidini bozar, kişiyi şirke düşürür.
İbn Abbas (radıyallahu anh):
b) İcmâ Delili:
İmam Kurtubî der ki:
“Ümmet, Allah’ın hükmünü terk edip küfür düzenlerine yönelmenin, kişiyi küfre götüren büyük günah olduğu üzerinde icmâ etmiştir.” (Tefsîru’l-Kurtubî, 6/190)
Yani Allah’ın hükmünü beğenmeyip beşerî sistemleri üstün görmek, küfürdür ve bu konuda fukahanın, müfessirlerin büyük çoğunluğu ittifak etmiştir.
Allah’ın hükmünü reddederek, yerine laik-demokratik veya ideolojik bir sistemi benimseyip uygulamak, büyük küfürdür (ekber).
Allah’ın hükmünü kabul ettiği hâlde, arzu, rüşvet veya dünyalık için başka hükümle karar verirse, bu da küçük küfür olabilir ama büyük günaha girer. (Bu durumda kalbin hâline ve niyetine göre değerlendirme yapılır.)
“فَالْحُكْمُ لِلَّهِ الْعَلِيِّ الْكَبِيرِ”
“Hüküm, yüce ve büyük olan Allah’a aittir.” (Gâfir, 12)
Kim bu hakkı Allah’tan alıp kendisine, meclise, liderlere veya ideolojilere verirse; o kişi Allah’ın hakkına tecavüz etmiş, Rablik iddiasında bulunmuş olur. Böyle biri, İslam’dan çıkar, tağut olur. Ona uyanlar da tağuta tabi oldukları için müşrik olurlar.
Tevhid, yalnız Allah’ı yaratıcı bilmek değil; aynı zamanda hüküm koyma, helal-haram belirleme, emretme ve yasaklama hakkını da yalnız O’na vermektir.
Aksi hâlde kişi, yaratıcı olarak Allah’a iman etse bile, hükümde O’na ortak koşarak şirke düşer.
c) Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler
وَمَن لَّمْ يَحْكُمۢ بِمَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ فَأُو۟لَـٰٓئِكَ هُمُ ٱلْكَـٰفِرُونَ
“Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.” (Mâide, 5/44)
Allah’ın hükmünü bırakıp beşerî kanunlara uymak küfürdür, çünkü Allah’ın hâkimiyetini reddetmektir.
d) Helâl-haram belirleme yetkisi Allah’a aittir
لَا يُشْرِكُ فِي حُكْمِهِ أَحَدًا
“Allah, hükmünde hiç kimseyi ortak etmez.” (Kehl, 18/26)
Ne peygamber, ne yönetici, ne toplum: Hiç kimse Allah’ın hükmüne ortak olamaz.
e) Peygamberin görevi: Bildirmek, kanun koymak değil
قَدْ تَرَكْتُكُمْ عَلَى ٱلْبَيْضَاءِ لَيْلُهَا كَنَهَارِهَا لَا يَزِيغُ عَنْهَا إِلَّا هَالِكٌ
“Sizi bembeyaz bir yol üzere bıraktım. Onun gecesi de gündüzü gibi aydınlıktır. Ondan ancak helak olan sapar.” (Tirmizî, 2676)
Peygamber, Allah’ın bildirdiği yasa ve hükümleri açıklamıştır. Beşerî sistemlere yönelen sapar.
6- Alimlerin Görüşleri;
a) İbn Teymiyye (rh.):
“Allah’tan başkasının hükmüne razı olmak, İslâm’ın temelini yıkmaktır.” (Mecmûʿu’l-Fetâwâ, 28/524)
b) İmam Kurtubî (rh.):
“Hüküm koyma hakkı yalnız Allah’a aittir. Beşerî hükümlere tabi olmak, Allah’a ortak koşmaktır.” (Tefsîru’l-Kurtubî, Mâide/44 tefsiri)
c) İbn Kesîr (rh.):
“Allah’tan başka kanun koyanları meşrû görmek, küfürdür. Çünkü bu, Allah’ın hâkimiyet hakkını gasp etmektir.” (Tefsîr, Mâide 44)
التشريع من خصائص الربوبية
“Kanun koymak Rubûbiyetin bir özelliğidir.”
Kim kanun koyma yetkisi alırsa, Allah’ın Rab oluşuna ortak olmuş olur. Bu ise açık bir şirktir.
Fıtrat-Akıl, Hikmet, Mantıki Kıyaslama;
a) Fizik yasalarını Allah belirlediği gibi sosyal yasaları da O koyar
Güneşin doğuş saati, yerçekimi, suyun kaldırma kuvveti gibi fizik yasalarını biz belirlemiyoruz.
Bunları Allah belirlemiştir. Aynı şekilde, insanın helal – haram – hukuk – ceza düzenini de Allah belirler.
Nasıl ki “yerçekimini halk oylamasıyla belirleyemiyorsak”, Allah’ın haram kıldığı bir şeyi de meşrulaştıramayız.
b) İnsan sınırlıdır – Allah sınırsızdır
İnsan bilmediği, göremediği, anlayamadığı sayısız yönle yaratılmıştır.
Sonsuz ilim ve hikmet sahibi olmayan bir varlık nasıl sınırsız bir toplumu yönetebilir?
Allah ise her şeyi bilen, görüp gözeten, hikmetle hükmeden tek mercidir. Dolayısıyla hüküm hakkı yalnız O’na aittir.
c) Bir makineyi en iyi üreticisi tanır, kullanıcı değil
İnsanı da Allah yarattı. Onun ihtiyaçlarını, zayıflıklarını, arzularını en iyi Allah bilir.
Dolayısıyla, insanlar için geçerli olacak hayat programını ancak O belirleyebilir.
Yaratmak, yaşatmak, rızık vermek, öldürmek, diriltmek gibi mutlak ilahlık fiilleri yalnız Allah’a ait olduğu gibi;
hükmetmek, kanun koymak, helal – haram belirlemek de yalnız Allah’a aittir.
Beşerî sistemler bu hakkı gasp ederek ulûhiyet iddiasında bulunmuş, insanların itaatini Allah’tan çalıp kendilerine yönlendirmişlerdir. Bu da apaçık bir şirktir.
7- Kozmik Düzen ve İlahi Kanunlar: “Evrenin Yazılımı”
a) Güneş Sistemi ve Yörüngeler:
Güneş’in, Dünya’nın ve Ay’ın hareketleri, matematiksel bir hassasiyetle belirlenmiş yasalara tabidir. Newton’un kütleçekim kanunu veya Einstein’ın izafiyet teorisi, bu düzenin ancak üstün bir İrade tarafından programlandığını gösterir. Örneğin, Dünya’nın eksen eğikliği (23.5°) olmasaydı, mevsimler oluşmaz, ekosistem çökerdi. Bu ince ayar, tesadüfe değil, ancak bir “Kâmil Mühendis”e işaret eder.
Soru: İnsan, kendi bedenindeki hücrelerin DNA’sını bile tam olarak çözememişken, nasıl olur da evrenin ve toplumun kanunlarını Allah’tan bağımsız belirleyebilir?
b) Biyolojik Sistemler ve “Fıtrat Yasaları”
Solunum Sistemi:
Ağaçların fotosentezle oksijen üretmesi ve insanların bu oksijeni alıp karbondioksit vermesi, karşılıklı bir simbiyozdur. Bu döngü, ancak bilinçli bir tasarımla açıklanabilir. Örneğin, atmosferdeki oksijen oranı %21’dir; bu oran %25 olsaydı yanma reaksiyonları kontrol edilemez, %15 olsaydı canlılık sona ererdi.
-Hücredeki Organeller: Mitokondri, ATP üretimi için adeta bir “fabrika” gibi çalışır. Bu sistemin kendi kendine oluştuğunu iddia etmek, bir bilgisayarın rastgele kodlarla işletim sistemi oluşturduğunu savunmak kadar mantık dışıdır.
c) Mantıksal Çıkarım:
Biyolojik sistemlerdeki bu kusursuz düzen, “Yaratıcı’nın kanun koyuculuğunu” zorunlu kılar. Aynı şekilde, insanın sosyal ve ahlaki ihtiyaçları da ancak onu yaratanın belirlediği yasalarla dengelenebilir.
d) Toplumsal Düzen ve İnsanın Sınırlı Aklı
Tarihsel Deneyimler:
İnsanlık tarihi, beşerî ideolojilerin (komünizm, faşizm, kapitalizm) kaos, savaş ve adaletsizlik ürettiğini gösterir. Örneğin, 20. yüzyılda 100 milyondan fazla insan, insan yapımı ideolojilerin çatışmalarında öldü. Bu, insan aklının “mutlak adalet” üretmekten aciz olduğunun kanıtıdır.
e) Görecelilik Sorunu:
Laik-demokratik sistemlerde “iyi-kötü” tanımları kültürel ve siyasi çıkarlara göre değişir. Örneğin, bir ülkede serbest olan kürtaj, başka bir ülkede yasaktır. Bu görecelilik, insanın “evrensel ahlak” standardı oluşturamayacağını gösterir.
f) Hikmetli Soru:
Bir insan, kendi bedenindeki karaciğerin işlevini bile tam bilmezken, nasıl olur da toplumun hukuk, ekonomi veya ahlak sistemini Allah’tan bağımsız düzenleyebilir?
g) Matematiksel Mantık ve “İlahi Programlama”
-Fibonacci Dizisi ve Altın Oran: Ayçiçeğinden galaksilere kadar her yerde görülen bu matematiksel düzen, evrenin “kodlandığını” gösterir. Örneğin, DNA’daki heliks yapısı veya arıların petekleri, altın orana uygun inşa edilir. Bu, tesadüfî olamayacak bir planlamadır.
h) Kuantum Fiziği ve Determinizm: Atom altı parçacıkların davranışları bile belirli yasalara tabidir. Heisenberg’in belirsizlik ilkesi bile, kaosun içinde bir düzen olduğunu kanıtlar.
l) Fıtrat ve İlahi Yasaların Uyumu;
İnsan Fıtratı: Psikolojik araştırmalar, insanın adalet, merhamet ve inanç gibi içgüdülerle doğduğunu gösterir (Örn: Yale Üniversitesi’nin “bebeklerde adalet algısı” deneyi). Kur’an’ın emrettiği infak, zekât ve adalet gibi ilkeler, bu fıtratla tam uyumludur.
I) Modern İhtiyaçlar: Kapitalizmin tüketim çılgınlığı, insanı mutsuz ederken; İslam’ın “kanaat” ve “paylaşım”*emri, psikolojik dengeyi sağlar. Örneğin, Danimarka’da yapılan bir araştırma, sadaka vermenin serotonin hormonunu artırdığını kanıtlamıştır.
j) Sosyolojik Gerçek: İnsan fıtratına uygun tek sistem, onu yaratanın belirlediği yasalardır. İnsan yapımı sistemler, fıtratla çeliştiği için kaosa yol açar.
k) İlahi Yasaların Üstünlüğü: Tarih ve Mantık İspatı;
-Hukuk Örneği:
İslam ceza hukukundaki “kısas” (denklik) ilkesi, suçun caydırıcılığını sağlarken, modern hukuk sistemlerinde cezaların hafiflemesi suç oranlarını artırmıştır. Örneğin, ABD’de cinayet oranları, Avrupa’ya kıyasla 5 kat fazladır.
وَلَكُمْ فِي الْقِصَاصِ حَيٰوةٌ يَٓا اُو۬لِي الْاَلْبَابِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
Sizin için kısasta hayat vardır ey akıl sahipleri! Umulur ki sakınıp korkarsınız. (2/Bakara, 179)
l)Ekonomi Örneği: Faizin yasaklanması (riba), ekonomik krizleri önler. 2008 mortgage krizi, faiz temelli sistemin çöküşünün somut kanıtıdır. İslami finans modeli ise krizlerde bile istikrarını korumuştur.
وَاَحَلَّ اللّٰهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبٰواۜ
Oysa Allah alışverişi helal, faizi ise haram kılmıştır. (2/Bakara, 275)
m)Tarihî Sonuç: Allah’ın koyduğu yasalar, insanlığın “kolektif aklı”ndan üstündür.
n) Seküler İdeolojilerin Çıkmazı: “Tanrı Oynayan İnsan”
Laiklik Paradoksu: Laiklik, “din ve devlet işlerini ayırır” der, ancak bu, insanın kendini “yarı-tanrı” konumuna yükseltmesidir. Örneğin, Fransa’da başörtüsü yasağı, insanın “iyi-kötü” tanımlama hakkını gasp etmesidir.
Demokrasi İllüzyonu: Çoğunluğun haklı olduğu varsayımı, tarihte Hitler’in seçimle iktidara gelmesi gibi trajedileri doğurmuştur. Oysa hakikat, çoğunluğun değil, Hakikatin Sahibi”nin elindedir.
SONUÇ: “Kâinatın Sahibi, Kanunun da Sahibidir”
Evrendeki her sistem, Allah’ın hükümranlığını ilan eder. Nasıl ki bir bilgisayarın işletim sistemi, onu programlayan mühendise tabiyse, insan ve toplum da ancak “Rabbu’l-Âlemîn”in yasalarıyla düzen bulur. İnsan, kendi yasalarını dayatmakla, bir saat ustasının saatini bozup kendi kurallarıyla çalıştırmaya çalışan çocuk gibidir. Sonuç kaos, adaletsizlik ve hüsrandır.
Allah’ın hükümleri ise, kâinat kitabının “anahtar kodları” gibidir. Onları reddetmek, evrenin dilini anlamamakla eşdeğerdir.
Nasıl ki galaksileri, yıldızları, yeri ve göğü yaratan; fizik yasalarını koyan, her bir varlığı en ince ayrıntısına kadar takdir eden Allah ise, aynı şekilde sosyal, siyasal, ekonomik ve hukuki hayatı da düzenlemeye yalnızca O’nun hakkı vardır. Yaratan O’dur, emretme de O’na aittir.
Kur’an’da bu gerçek açıkça bildirilmiştir: “Dikkat edin! Yaratmak da emretmek de O’na aittir.” (el-A’râf 7/54). Rabbimiz sadece kainatın Rabbi değil, aynı zamanda insanlar üzerinde hüküm koyma yetkisine sahip olan tek ilah, tek otoritedir.
Dolayısıyla Müslüman, sadece namazda, oruçta değil; yönetimde, ekonomide, hukukta da Allah’ın hükümlerini esas almalıdır. Zira O’na kulluk tüm hayatı kapsar. Aksi takdirde hayatın bir kısmını Allah’a, bir kısmını ise beşerî sistemlere vermek, tevhidi parçalamaktır.
Gerçek özgürlük, insanın hevasına değil, Allah’ın hükmüne boyun eğmesiyle mümkündür. Tevhid, hayatın tamamında Allah’ı birleyip O’nun indirdiğiyle hükmetmektir. Aksi ise kulluğu Allah’tan başkasına yöneltmek, yani açık bir sapmadır.
Share this content:
Yorum gönder