×

Tekfir’in Önündeki Engeller Nelerdir? (موانع التكفير)

Tekfir’in Önündeki Engeller Nelerdir? (موانع التكفير)

Gürsel Gürbüz

Tekfir hiç şüphesiz Allah’ın kerim kitabında ve Resulün sünnetinde isimlendirdiği ve belli kaide ve özelliklere göre hükme bağladığı bir meseledir. Bu sebeple tekfir konusu çok mühim olmakla beraber aynı zamanda şartlar söz konusu olmadığında tekfirde duraksamanın vacip, şartlar oluşduğunda tekfir etmenin vacip olduğu bilinmesi gereken bir husustur.
Şart sözlük anlamı belirti ve alamet manasındadır. Usulü Fıkıh terimi olan şart teklifi hükümlerin altındaki Vaazi hükümlerde ister akidevi ve ister Furu fıkıh da olsun bir işlemin başlaması, sona ermesi, başka bir olaya bağlanması ya da bir işlem için kayıtlarda buluması anlamındadır.
Tekfir açısından şart: Kişilerde zuhur eden küfür söz ve fiillerinde bir kayda bağlanmasını ifade eder.
Mecelle’de; ‘’Eşyada asıl olan ibahadır’’ Kaidesi bize kendisini islam’a nispet eden bir kimsenin ilk etapta müslümanlığının kabul edilmesidir. Kişi ne zaman ki şer’i engel olmaksızın küfür sözü ve küfür fiili işler ise kendileri tekfir edilir. Tabii bu kimsenin tekfir edilebilmesi için hüccetin ikame edilmesi hiç şüphesiz farzdır. Çünkü bu kimsenin Kafir ya da Mü’min, Müşrik ya da Muvahhid ismine verilmesi gerekir. Buda hüccetin ikamesinden sonra olumlu yönüyle Mü’min olumsuz yönüyle Müşrik ismine alır. Nasıl ki Allah tekfir ahkamını hükme bağlamışsa aynı şekilde şartları’da bir kaide ve bir hükme bağlanmıştır. Nitekim Usul ilminde şart teklifi hükmün altında olan Vazi hükümlerin kısımlarındandır. Bu sebeple tekfir fıkhı açısında şart; bir kimsenin tekfir edilmesinin önündeki engel niteliğinde olan kayıtları ihtiva eder.
Nasıl ki namazın şartı abdest ise ve abdest olmadığında namaz batıl oluyorsa aynı şekilde tekfirin önünde şartları vardır ve bun şartlar tahakkuk edilmeden aynı verdiğimiz örnekte olduğu gibi namazın olmadığı gibi tekfirin olmayacağı da anlaşılmış olur.
Bu sebeple tekfir konusu bir çok başlık ile ilintili olmakla beraber ki bunlar; Luzumi küfür, iltizam küfür, asli küfür, hadis küfür, batıni küfür ve zahiri küfür şeklinde kısımlara ayrılmakla beraber her biri belli bir küfür şeklini temsil etmektedir. Bu saydığımız küfür çeşitleri kişide/mükellefte bulunan küfür fiili ve küfür sözü fail’de aranan şartlar, mükellefin durumu, tekfir etmek için talep edilen şahitlerın şartı, şer’i engeller, kat-i/kesin, sarih olması, zan ve şüpheden beri olması şeklinde aranan şartları vardır. Bunlar göz ardı edilmeden tekfir etmenin caiz olduğu ve olmadığı yerler açığa çıkmış olur.


Usulî Temel: Tekfirde Fail’de Aranan Şartlar: Bu Üç Şekilde Görülür;

1- Küfür fiilinin kesin gerçekleşmesi
2- Tekfire mani engellerin bulunmaması
3- Fail’de aranan şartlar 
Bu sebeple alimler şöyle demiştir:
 لا يُكفَّر المعيّن إلا بعد تحقق شروط التكفير وانتفاء موانعه
Kaide: Bir kişiye tekfir hükmü ancak tekfir şartlarının gerçekleşmesi ve mânilerin bulunmaması durumunda verilir.

Tekfir konusunda bir kimsenin tekfire muhatap olabilmesi için fail olan kimsenin aşağıdaki şartlar gerçekleşmeden tekfir etmesi asla caiz değildir.
1- Fail’in Mükellefin Sorumlu Olmaması;
Bir kimse ergenlik ve olgunluk çağına girmeden çocukluk dönemi dediğimiz buluğ yaşına girmeden tekfir edilemez.
Bu sebeple mükellef olma yaşı kızlarda adet görme buluğa erme olarak sayılır. Bu 9 ile 15 yaş arası olan kimseleri kapsar ve ne zaman bu kimseler 15 yaşlarını bitirdikten sonra hükmen mükellef kapsamında değerlendirirler.
Erkek çocukların mükellefiyet yani ergenlik çağı ise 12 ile 15 yaş arasıdır.
Bu açıklamadan sonra henüz buluğa ermemiş olan kız ve erkek çocuklarını tekfir etmek caiz değildir. Nitekim alimlerimiz çocukların küfür söz ve fiilleri konusunda ihtilaf etmiş, kimisi itibar edilir demiş kimisi edilmez demiştir. Madem ihtilaf var. O halde orada tekfir olmaz çünkü malum olduğu üzere itilafın olduğu yerde ne akide nede tekfir söz konusu olmaz.
Fail’in mükellef olması;
Bu fail’de aranan şer’i şartlarla ilgili bir hükümdür.
Faili tekfir etmenin önünde bazı şer’i engeller vardır ki  bu çocukluk/semavi olmayan delilleri ihtiva eder.
2- Küfür Fiil Ve Sözü Bilerek İşlemesi;
Mükellef olan bir kimsenin hiçbir şer’i engel olmaksızın küfür sözü ve küfür fiilini iltizam ederek bilerek ve kasıtlı işlemesi tekfirini vacip kılar. Eğer şer’i engelleri varsa bu kimse tekfir edilmez.
 Küfür fiil ve sözü bilmeyerek işlemesi;
Bu kimseler küfür sözü ve küfür filini bilmeden işliyorsa bu kimsenin durumu farklılık arz eder. Eğer bu kimse cehaletin mazeret olmadığı dinin asıllarında ve şeriatın vaciplerinde ise buradaki bilmeme asla mazeret değildir ama dinin asıllarındaki detaylar ve şeriatın vaciplerindeki detayları ise bilmeme mazereti vardır. Bu kimseler bu detaylarda hüccet ikame edemeden ”Sen Kafirsin’’ dinemez.
Örnek olarak bir kimse dinin asıllarında Kur’an ve Sünnetin icması ile Miraç hadisesini inkar ediyorsa ki bu normalde mutlak bir küfürdür çünkü bu mesele akidenin konusudur. Ama bu akidenin hafi/gizli meselelerinden olması sebebiyle bu kimseye hüccet ikame edilmeden kafir denmez.
Şeriatın vaciplerine örnek ise ki bu Allah’ın helal ve haram yasalar ile ilgilidir,Bu kimse namaz’ın detaylarında mütevatir’ın konusu olan abdest, hac ve oruç gibi benzeri şeyleri detaylı alanlarda inkar ediyorsa hemen kafir olmaz. Bu meselenin mutavatir olduğu kendisine anlatılır ve hüccet ikame edilir ve bu tutum davranışa göre olumlu açıdan tekfir edilmez ve olumsuz açıdan tekfir edilir.
 Özgür iradesiyle küfür sözü ve fiili seçmesi;
Bu konu iki şekilde görülür:
Özgür iradesiyle tercih etmesi ve İradesi dışında gerçekleşmesi
a) Özgür iradesiyle: Kişi kendi tercih, seçim ve özgür iradesiyle hiçbir şer’i engel olmaksızın eğer küfür işliyorsa bu kimse İcma ile kafir olur. Onun kalbinde aksine itikat etmesi ya da niyetinin temiz olması hiçbir şeyi değiştirmez.
b) İradesi dışında gerçekleşmesi:
Bir kimse iradesi, tercih ve seçim dışında kalbinde buğz etmek ve öyle bir niyet taşımamak suretiyle ancak zahiri şer’i engeller dediğimiz zorlama, hata, unutkanlık, kasıtsızlık ve benzeri durumlar bu kimsenin tekfirini engeller.
Hiçbir şer’i engel olmaksızın özgür iradesiyle küfür sözü ve küfür fiili işleyen mükellef kimsenin tekfir edilmesi vaciptir. Bu kimse Hadis küfür kısmında olup Mürted hükmü verilen kimsedir.
3-  Tekfire Mani/Engellerin Bulunmaması;
1-  İkrah (الإكراه) – Zorlama Durumu
Lügat (Sözlük) Anlamı: Zorlama, baskı yaparak bir şeyi istemediği halde yaptırma.
Istılah (Terim) Anlamı: Kişinin kendi iradesi dışında, zarar tehdidi altında, istemediği bir sözü veya fiili işlemesi.
(إِلَّا مَنْ أُكْرِهَ وَقَلْبُهُ مُطْمَئِنٌّ بِالإِيمَانِ)
“Ancak kalbi imanla dolu olduğu halde ikrah altında olan hariç.” (en-Nahl 16:106)
Zorlanarak (kalbi imanla dolu olduğu halde) inkâr sözü söyleyen kişi Allah katında mazeretlidir. Kalbindeki iman bozulmadığı sürece, sadece diliyle söylenen küfür, küfür hükmü doğurmaz.
Sünnette İkrah
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
(رُفِعَ عَنْ أُمَّتِي الْخَطَأُ وَالنِّسْيَانُ وَمَا اسْتُكْرِهُوا عَلَيْهِ)
“Ümmetimden hata, unutma ve zorlama ile yapılan şeyler kaldırıldı.” (İbn Mâce 2043)
Hata, unutkanlık ve zorlama neticesinde yapılan şeylerden dolayı Allah, ümmeti mesul tutmaz.
Ammar bin Yasir müşrikler tarafından zorlandığında küfür sözü söylemişti. Rasulullah ona şöyle dedi:
«كيف تجد قلبك؟»
“Kalbini nasıl buluyorsun?”
O da:
«مطمئن بالإيمان»
“İmanla dolu buluyorum.”
dedi.
Rasulullah şöyle buyurdu:
«فإن عادوا فعد»
“Eğer yine zorlarlarsa, yine aynı şeyi söyle.”
(Ahmed, Müsned, 6/66; Hakim, Müstedrek, 2/287)
Usul Kuralı:
الإكراه المعتبر يسقط المؤاخذة بالكفر.
“Geçerli ikrah (zorlama) küfür sorumluluğunu kaldırır.”
İslam şeriatında mükellefiyet (sorumluluk) için irade ve ihtiyar şarttır. Zorlanan kimse, ihtiyarı (seçme özgürlüğü) elinden alındığı için, fiilinden sorumlu tutulmaz.
Allah Teâlâ adildir. Zorla söyletilen veya yaptırılan bir fiil sebebiyle kulunu cezalandırmaz. Bu, Allah’ın rahmetinin ve hikmetinin bir tecellisidir. Zira kişi kendi rızasıyla değil, hayatı veya büyük bir zarar tehdidi altında o sözü söylemiştir.
(الإِكْرَاهُ يُسْقِطُ الإِثْمَ وَيُبِيحُ الْمَحْظُورَ)
“İkrah, günahı düşürür ve yasakları mubah kılar.”
Yani zorlanan kişiden günah ve sorumluluk kalkar; normalde haram olan bazı şeyleri yapması (zaruret gereği) caiz olur.
İkrahın Şartları
Usul âlimleri, ikrahın geçerli olması için şu şartları saymıştır:
Zarar ciddi olmalı (öldürme, ağır işkence gibi),
Zararın gerçekleşmesi kesin veya çok kuvvetli zan olmalı,
Zorlama altında yapılan fiil, ikrah derecesinde olmalı,
Kişi kalbinde razı olmamalıdır.
Selef Âlimlerinin Görüşü
İbn Teymiyye (rh.) der ki:
“İkrah altında söylenen söz kişiye zarar vermez; asıl olan kalptir.” (es-Sârimu’l-Meslûl, s. 377)
İmam Şafiî (rh.) der ki: 
“İkrah olunanın sözü muteber değildir. Zira Allah kalbe bakar.” (el-Umm, 7/279)
İkrah (zorlama), kalben iman sabit olduğu sürece kişiyi küfre sokmaz. Çünkü İslam’da kişi ancak kendi ihtiyarıyla, bilerek ve isteyerek küfre girer. Zorlama altında olan kişinin diliyle söylemesi, kalbindeki iman var oldukça ona zarar vermez.
Bu, Allah’ın rahmeti ve adaleti ile uyumludur. Aynı zamanda ümmetin üzerine kolaylık kılan bir hikmettir.
İkrahın Çeşitleri
a) Tam İkrah (الإكراه التامّ)
Kişinin hayatı, uzvu veya ciddi bir zararı tehdit altındaysa;
Fiili yapmaması durumunda zararın kesin veya çok kuvvetli bir şekilde meydana geleceği biliniyorsa,
Zorlayanın tehdit gücü varsa (şaka değil, gerçek bir tehlike varsa),
Örnek: Bir insana “ya inkâr sözü söyle, ya da seni öldürürüz” denirse ve o da kalben imanına bağlı kalıp sadece diliyle söylerse, bu tam ikrah olur ve günah yoktur.
b) Eksik İkrah (الإكراه الناقص)
Tehdit vardır ama ölüm veya ciddi bir zarar değil de, hafif zarar (mallına zarar, hafif dayak, küçük tehdit) gibi bir durum söz konusudur.
Tehdit tam bir hayatî tehlike oluşturmaz.
Örnek: Birine “eğer küfre girmezsen malını alırız” derlerse. Bu durumda kişi malını kaybetmemek için küfre girerse, mazereti tam kabul edilmeyebilir. Çünkü din maldan önce gelir. Eksik ikrahta bazen mazeret kabul edilir, bazen edilmez; zararın büyüklüğüne göre değişir.
İkrahın Geçerli Olmadığı Durumlar
Tehdit Şaka veya Sözde ise:
Şakadan ya da ciddiyetsiz bir tehditten dolayı yapılan fiil, gerçek ikrah sayılmaz.
Küçük Zararlarda:
Malî veya küçük zararlar ikrahı tam yapmaz (örnek: “sana biraz bağırırım” tehdidi gibi).
Kendi İsteğiyle Yaparsa:
Kişi tehdit olmasa bile gönüllü olarak fiili işlerse, ikrah iddiası kabul edilmez.
Fıkıh ve Usûl Kaidesiyle Özet
(لاَ يُنَسَبُ إلى سَاكِتٍ قَوْلٌ إلاَّ مَنْ أُكْرِهَ فَنَطَقَ)
“Sükût edene söz nispet edilmez; ancak ikrah altında konuşursa istisna olur.”
(Yani normalde kişi susarsa bir şey dememiş sayılır. Ancak ikrah altında zorla konuşturulursa söz ona nispet edilmez.)
Sonuç:
Tam ikrah altında olanın küfür sözü geçerli değildir, günah yoktur.
Eksik ikrahta ise, tehdit edilen ister fiziksel ister ekonomik olsun ihtilaf var ve ihtilafın olduğu yerde akide ve tekfir olmaz.
Gerçek bir tehdit ve ciddi zarar yoksa, ikrah mazeret değildir.
Allah kalplere bakar; dışa yansıyan zoraki sözler kalbe zarar vermez.
2- Delilik (جنون) – Tekfirin Önündeki Engel Olarak Temel Açıklama 
الجنون مانع من التكفير.
Deliliğin Tanımı  Akıl nimetinin kaybolması, zihnin idrak ve düşünme yeteneğini yitirmesi. Kişinin iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırt edemeyecek derecede aklî melekelerini yitirmesi.
Kur’an’da doğrudan delilikten söz edilirken “akılsızlık” ve “aklını kullanmama” kavramları üzerinde durulur. Deliler ise mükellef tutulmaz.
وَلَا تُؤْتُوا السُّفَهَاءَ أَمْوَالَكُمُ
“Akılsızlara mallarınızı vermeyin.” (Nisa 4:5)
Bu ayet, akıl zayıflığı olanların (delilerin) malî işlemlerde bile ehil görülmediğini gösterir. Dinî sorumluluk da böyledir.
«رفع القلم عن ثلاثة: عن النائم حتى يستيقظ، وعن المجنون حتى يفيق، وعن الصبي حتى يحتلم»
“Üç kişiden sorumluluk kaldırılmıştır: Uyanana kadar uyuyandan, akıllanana kadar deliden, buluğa erene kadar çocuktan.” (Abu Dawud, Hudud 4399)
المجنون غير مكلّف، فلا يُكفَّر بكفره.
“Delinin dini sorumluluğu yoktur, küfür işlemesi tekfir edilmesine sebep olmaz.”
Bu hadis, delinin sorumluluktan muaf olduğunu ve ondan sevap veya günah yazılmadığını açıkça gösterir.
İslam’da teklif (sorumluluk) için akıl şarttır. Delilik, aklı kaldırır; böylece mükellefiyet (ibadet, emir, yasaklar, küfür vs.) geçerli olmaz.
Akılsızdan fiil sabit olsa bile şer’an ona hüküm bağlanmaz.
Allah kullarına adildir. Akıl nimeti bulunmayan kimseye emir ve yasakla yükümlülük olmaz. Delinin yaptığı söz ve fiiller muteber değildir, dolayısıyla delinin küfür sözleri de onu tekfir ettirmez.
Usul Kaidesi ile Delilik
(التكليف مشروط بالعقل)
“Teklif (sorumluluk) akılla şartlıdır.”
Yani bir kişiden sorumluluk aranması için mutlaka akıllı olması gerekir. Aklı olmayan kişiden ne iman ne de küfür geçerli olur.
Selef Âlimlerinin Görüşleri
İbn Kudâme (rahimehullah) der ki:
“Deliden ne iman istenir ne de küfür sorulur. Akıl mükellefiyetin şartıdır.” (el-Muğnî, 9/103)
İmam Nevevî (rahimehullah) şöyle der:
“Deli, ibadetlerden ve haramlar karşısındaki sorumluluktan muaftır. Onun sözü muteber değildir.” (el-Mecmû’, 3/6)
Özetle:
Delilik, kişiden mükellefiyeti kaldırır.
Deli olan bir kişi iman etmekle yükümlü olmadığı gibi, küfür işlediğinde de tekfir edilmez.
Şer’î teklif akıl üzerine kurulmuştur; akıl yoksa teklif de yoktur.
Bu, Allah’ın adaleti ve rahmetinin gereğidir.
Delilik ortadan kalkarsa (iyileşirse) o zaman tekrar mükellefiyet başlar.
3- Aşırı Sevinç – Kontrolsüz Sevinç Tekfire Engeldir. 
شدة الفرح مانع من التكفير.
«اللهم أنت عبدي وأنا ربك. أخطأ من شدة الفرح»
“Allah’ım, Sen benim kulumsun, ben Senin Rabbinim dedi; sevinçten dili sürçtü.”
(Buhari, Daavat 6309)
Bu söz açık küfür gibi görünse de aşırı sevinç nedeniyle hata ettiğinden dolayı tekfir edilmedi.
Usul Kuralı:
شدة الفرح المذهل يسقط المؤاخذة باللفظ المكفّر.
“Aklı şaşırtacak derecede aşırı sevinç, küfür sözüyle tekfiri düşürür.”
4- Bunaklık (الخرف) – İleri Yaşlılık ve Akıl Zayıflığı
الخرف مانع من التكفير.
Nitekim;
وَمِنكُم مَّن يُرَدُّ إِلَى أَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْ لَا يَعْلَمَ مِن بَعْدِ عِلْمٍ شَيْئًا
“İçinizden bazıları ömrünün en düşkün çağına döndürülür ki, bilgi sahibi olduktan sonra hiçbir şey bilmez hale gelsin.” (Nahl 16:70)
Yaşlılıkla birlikte aklın zayıflaması dinî sorumluluğu etkiler.
الخرف مرفوع عنه القلم، فلا يكفّر بقوله المكفّر.
“Bunak kişiden sorumluluk kalkmıştır; küfür sözüyle tekfir edilmez.”
5- Hata ve Kasıtsızlık (الخطأ وعدم القصد)
الخطأ وعدم القصد مانعان من التكفير.
Kur’an Delili:
رَبَّنَا لَا تُؤَاخِذْنَا إِن نَّسِينَا أَوْ أَخْطَأْنَا
“Ey Rabbimiz! Unutur veya hata edersek bizi sorumlu tutma.” (Bakara 2:286)
«رفع عن أمتي الخطأ والنسيان وما استكرهوا عليه»
“Ümmetimden hata, unutma ve zorlama kaldırılmıştır.” (İbn Mace, Talaq 2043)
Usul Kuralı:
الخطأ والإكراه والنسيان أعذارٌ مانعة من التكفير.
“Hata, zorlama ve unutma tekfire mani özürlerdir.”
6- Naslara Ulaşmaması ve İzale Edilemeyen Cehalet
عدم بلوغ النصوص والجهل غير المفرّط مانعان من التكفير.
Kur’an Delili:
وما كنا معذبين حتى نبعث رسولا
“Biz bir peygamber göndermedikçe azap etmeyiz.” (İsra 17:15)
Yani delil ulaşmadan tekfir yapılmaz.
من لم تبلغه النصوص فلا يكفّر حتى تقام عليه الحجة.
“Naslar kendisine ulaşmayan kimse, hüccet ikame edilmedikçe tekfir edilmez.”
7- Nasların Delaleti Açısında Mükellefin Tekfir Edilme Ve Edilmemesi;
Kur’an ve Sünnet kimi nasları subuti kat-i ve delaleti kat-i olan, kimisi subuti kat-i delaleti zanni olan aynı şekilde subuti zanni ve delaleti kat-i olan yone hem subuti zanni ve hemde delaleti zanni olan naslar vardır.
الظن والشك والخلاف والاجتهاد مانعة من التكفير.
Kur’an Delili:
إن الظن لا يغني من الحق شيئا
“Zan, haktan hiçbir şeyi ifade etmez.” (Necm 53:28)
İslam’da zanla hüküm verilmez. Şüphe ile tekfir olmaz.
Usul Kuralı:
اليقين لا يزول بالشك.
“Şüpheyle kesin bilgi ortadan kalkmaz.”
İctihadî meselelerde hatalı olan kişi, ictihadı sebebiyle tekfir edilmez. Şer’î ihtilaflar tekfire sebep değildir.
Bu mesele naslarda varit olduğu üzere iki şekilde görülür;
Tekfirin vacip olmasına sebep olan nasların delaletinin kat-i olması.
Tekfire engel olan nasların delaletinin zanni olması.
a) Tekfirin vacip olmasına sebep olan nasların delaletindeki kat-i’lik;
1- Kat-i/kesin
2- Sarih/açık
3- İcma
Bir kimse Kur’an ve Sünnete varid olduğu kat-i meselelere eylem ve söylemlerinde muhalefet ederek küfür ya da şirk işlemesi dahilinde ve bunların önünde herhangi bir şer’i engel yoksa İcma ile tekfir edilirler.
b) Tekfire engel olan nasların delaletinin zanni olması: Bu bir kimsenin tekfirin önünde belli engeller vardır ki bu da Kur’an ve Sünnetin ortaya koyu koyduğu nasların delaletindeki zan ve durumlara taalluk eder;
1) Zan
2) Şüphe
3) İhtilaf
4) İçtihat
Bu naslarda her ne kadar subuti kat-i olsa da delaleti zanni olması, şüphe, ihtilaflı bir konu ve içtihat kapsamında olduğu için bir başkası tekfir edilemez. Bu tekfirin önündeki naslarla ilgili şartlardır.
 Mükellefin itirafı ve iki şahidin şahitliği;
Bir kimseyi tekfir etmenin ve ona kafir hükmünü verebilmenin önündeki diğer şarta gelince bu hiç şüphesiz ki tekfirin tahakkuk edilmesi ve sahibinin Mürted ismi verilmesi için aranan şarlar vardır;
a) Mükellefin itiraf etmesi
b) Adil sahibi iki kişinin şahitliği
Bir kimsenin işlediği küfür sözü ya da fiili itiraf etmesi, benimsediğini ilan etmesi iltizam küfrüdür. Ve bu kimsenin tekfir edilmesine sebep olan en güçlü delildir. Bu kimselerin tekfir edilmesi, Mürted ismi verilmesi ve ona Had cezasını uygulanması vacip olur. Ama eğer bu kimse işlediği suçu itiraf etmiyor ben küfür sözü ve küfür fiili işlemedim diyor ise bu kimseyi tekfir etmek asla caiz değildir. Çünkü bir kaide olarak;
‘’Beraat-i zimmet asıldır’’ Bunun anlamı bir kimse suçsuz, borçsuz ,itham ve suçlamaktan beri olması anlamına gelir.
Mükellefin küfür sözü ve küfür fiilinde aranan şahitliğe gelince hiç şüphesiz ki İslam bir kimsenin suçunun ispatlanabilmesi için aynı şekilde iki adalet sahibi kimselerin şahitliği konusunda alimler İcma etmişlerdir.
Bir Adil şahidin şahitliği yeterli değildir. Ancak iki şahit olması gereklidir. Eğer bu söz konusu olursa bu kimseye Mürted hükmü verilmek suretiyle öldürülür.
Nitekim Hanbeli mezhebinin en önemli muhakkik alimlerinden İbn-i Kudama der ki; İlim ehlinin çoğunluğuna göre riddet hususunda iki adil şahidim şehadeti kabul edilir. İmam Malik, Evzai, Şafi ve Hanefiler bu görüştedirler. İbn-i Munzir der ki: Hasan Basri’den başka hiç kimsenin onlara muhalefet ettiğini bilmiyoruz. Hasan Basri’ye göre 4 kişinin şehadetinden başkası kabul edilmez.
İki adil kimsenin şehadeti şu şartlarla kabul edilir;
a) Müslüman olması
b) Akıllı olması
c) Ergenliğe ulaşması
d) Adalet sahibi olması
Bunlardan herhangi bir tane söz konusu olmaz ise şehadet kabul edilmez.
İslam’da bir kaide olarak ‘’Hadler şüphelerle düşürülmektedir” bu yönüyle şehadetin şartlarında hiçbir eksiklik olmaması gerekir.
8-   Hafi ve Meşhur Açısından Tekfir (مسائل خفية)
Bazı meseleler çok ince ve derindir. Cahil bir kimsenin bunları hemen anlamaması mazur görülebilir.
İbn Teymiyye der ki:
«والخطأ في المسائل الخفية يُعذر فيه»
“Gizli meselelerde yapılan hata mazur görülür.” (Mecmu’ el-Fetâvâ, 3/229)
a) Hafi/Gizli Meseleler: Bu herkes tarafından bilinmeyen, detayları olan ve açık olmayan küfürdür ve bu konuda ancak bu ilimde derinleşmiş ve hükmetme yetkisinde olan ve bunun kat-i oluşunu delille ispatlayan Alim yada Hoca konumunda olan kimseler tekfir eder ve avam asla bu konuda tektir yetkisinde değildir.
Hafi/Gizli meseleler hem dinin asıllarında hem de şeriatın vacipleri dediğimiz meselelerin detay ve tafsitlarında olan herkesin bilmediği meselelerdir. Bu sebeple Hafi meseleler tekfire engeldir.
Örnek olarak dinin asılları dediğimiz ve akidenin konusu olan konularda: Bir kimse Allah cennete görünmeyecek iddiası, Kur’an ve Sünnetin naslarıyla o gün Allah cennette görülecektir ve bu Hafi bir mesele olduğu için hüccet ikame edilmeden tekfir edilmez aynı şekilde şeriatın vacipleri dediğimiz namaz, oruç ve benzeri şeylerden Mütevatir konuya taalluk eden meselelerde bu kimselere hüccet ikamet edilmeden tekfir edilmezler.
Hafi meselelerde dinin asıllarında ve şeriatın vaciplerinden hüccet ikamet edilmeden tekfir edilmezler.
b) Meşhur Meseleler:  Bu ise avamın bildiği meselelerde tekfir mutlak açıdan herkesin yetkisindedir. Misal olarak; Farz namazın inkarı ve küfür oluşu avam-seçkin herkes tarafından bilinir. İşte bunu inkar eden bir kimseyi tekfir etmek avamın da seçkin olan kimsenin üzerine vaciptir. Dolayısıyla bu meselede  kişi bildiği, öğrendiği, amel etti ve hüccet ikamet ettiği kadar tekfir etme ve etmeme şeklinde yetki sahibi olur.
Mutlak tekfir küfür hükmünü faile değil sebebe indirgemektir. Buna misal verecek olursa şu sözü söyleyen küfür ve bu ameli işleyen şirk şeklinde olur. Muayene tekfir ise küfür fiilini işleyen ve söyleyen belirli bir şahısa kafir ismini vermektir.
İbni Teymiye şöyle der: Bunda mutlak tekfirde gerçek olan bir söz küfür olur ve sahibini tekfir sözü ıtlak edilir ve şöyle denir; Kim böyle derse kafir olur. Lakin muayen bir ferde indirgenirken hüccet ikame edilmeksizin kafir diye hüküm verilemez ta ki kendisine getirilen hücceti terk etsin ve yüz çevirsin.
Yine başka bir yerden muayen kişi için hüccet aleyhine kayyım olduğu zaman hücceti terk etmes³i ve küfür amelini sürdürmesi ile o kişi tekfir olunur.
Selef alimlerimiz Allah onlara rahmet etsin bu nevi çeşit durumunda olan kimseleri tekfir ederlerdi ama muayene gelince hakkı bile bile muhalefet eden tekfir ederler yoksa tekfir etmezlerdi.
Abdulkadir bin Abdulaziz muayen tekfir için şunları söylemiştir; Dünya ahkamında zahire göre hüküm verilir, tekfir hükmü kendisi hakkında şartların oluştuğu, manilerin ortadan kalktığı ve hükmün artık şeri yolla bilinir. Küfür sözünü söyleyene yahut işleyene küfür hükmü için eğil olan kimse tarafından verilmesidir. (Abdulkadir Bin Abdulaziz el-Camii)
9-  İki Şahit Ve İtiraf Etmesi;
İslam âlimlerin ittifakıyla bir kişinin tekfir edilmesi için adaletli iki şahit ya da kişinın itiraf etmesi ile bilinir.
Nitekim: İbn Kudame el-Muğni kendi eserinde: Tekfirin önündeki engellerden bir tanesinin iki şahitin olması gerek demşitir.  İmam Malik, Şafii, Evza’i ve Hanefiler bu görüştedir. Hasan Basri’ye gelince kendisi bunun için dört şahidin olması gerektiğini söylemiştir. Nitekim: İbn Münzir tüm âlimlerin bu görüşte olduğunu vurgulamıştır.
Şahitlerde aranan en önemli kriter adaletli ve mü’min olmalarıdır.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ جَٓاءَكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَاٍ فَتَبَيَّنُٓوا اَنْ تُص۪يبُوا قَوْمًا بِجَهَالَةٍ فَتُصْبِحُوا عَلٰى مَا فَعَلْتُمْ نَادِم۪ينَ
 Ey iman edenler! Fasık biri size bir haber getirdiğinde, onu (iyice araştırıp doğru olup olmadığını) açıklığa kavuşturun. Ta ki bilmeden bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmayasınız. (49/Hucurât, 6)
Hain erkek ve haine kadının, zani erkek ve zaniye kadının, kardeşine kin taşıyan kimsenin şehadeti caiz değildir.” (Tirmizi)
Dolayısıyla tekfin önündeki engellerden biri o kimsenin itiraf etmesi ya da adaletli iki şahidin olmasıdır.
Dolayısıyla adalet sahibi olmayan kafir, deli, bunak, çocuk ve benzeri sebeplerden dolayı bir kimsenin şahitliği geçersizdir, isnat edilen suçlar kabul edilmez ve bunlar tekfir etmeye engeldir.
Nitekim İbni Teymiyye: Şafii, Ahmed ve Ebu Hanife’ye göre Mürted olduğuna dair tek kişinin şahitlikte bulunduğu kişi bunu kabul etmeyip şahadet kelimesini söylerse Müslüman olduğuna karar verilir ve hakkında tanıklık yapılan şey itiraf etmesine ihtiyaç kalmaz, durum bu iken hakkında adaletli iki şahidin tanıklık yapmadığı kişi için suçlama nasıl kabul edilebilir. (Mecmuul Fetava 35/124 )
Kadı İyad âlimler şöyle demişlerdir: Tevil ehli hakkında tekfirden kaçınmak vaciptir, çünkü muvahitlerin kanını helal saymak büyük bir hatadır, halbuki bin kafirin tekfir edilmesindeki hata bir Müslümanın kanının akıtılmasındaki hatadan daha basittir.  (Eş şifa 1058 )
Molla Aliyu’l Kari alimlerimiz derler ki: Şayet bir Müslüman‘ın tekfir edilmesi gerektiğine doksan dokuz gün işaret etse sadece tek bir gün ise onun İslam üzere kalmasına işaret etse Müftü ve Kadının bu bir yön ile amel etmesi gerekir. Çünkü bu hüküm Allah ve Resulü sözünden anlaşılmaktadır. Gücünüz yettiğince Müslümanlardan hadleri düşürün, eğer bir çıkış yolu bulursanız o kişiyi salıverin, çünkü imamın affetmeden hata etmesi cezalandırma da hata etmesinden daha hayırlıdır. (Şifa şerhi 2-499)
Nitekim İmam Gazali şöyle der: İşte bunların tekfirinden uzak durmak gerekir, çünkü bin kafirin hayatta bırakılması hatası bir tek Müslümanın bile kanının akıtılmasındaki hatadan daha hafiftir. (El-iktisat 176 ) 
Muayene Tekfiri Kim Yapar?
Bu soru Ebubasir’e soruldu muayen tekfiri ancak alimler yapar onların dışındakilerin hiçbirisinin hakkı değildir sözü doğru bir söz müdür?
Cevap olarak; Bu sözü bir yönden doğru ve bir yönden de hata olan bir sözdür. Doğru yönü muayene olarak tekfiri müteşabih ve muhtemel şeylerle olan kişilerde şartların oluşması ve manilerin kalkması bakımından araştırmaya ihtiyaç duyulmasıdır. Bu çeşit tekfirde şüphe yok ki ilme içtihada ve takvaya gereksinim duyulur. Bundan dolayı insanlardan avam olanlarına bu tekfir çeşidine dalmamalarını da konuyu ilim ehline sormalarını istiyoruz ve bu yönüyle tekfiri sahih bir şekilde hüküm olunan kimselerdir. Yahudiler, Hristiyanların, Mecusiler, puta ibadet edenler, komünistler ve bunun dışında inkar edenler gibi kafirlerden bu kısmı tekfir etmek her Müslümana vaciptir. Buna ilim ve içtihad etme şartı koşulmaz. Bilakis tek tek her Müslümana bu gibi kimseleri tekfir etmeleri ve onlardan beri olmaları emir olunur (Ebu basir Tartusi tekfir kaideleri)
Şunu ifade edeyim ki bugün Murcie mezhebinin temsilcileri konumunda olan sofiler dinin asıllarındaki şartlar ile şeriatın vaciplerindeki şartları birbirine karıştırmış dolayısıyla küfür söz ve fiilini işleyen kimselerin kalpleri ya da niyetleri ile inkar etmedikleri sürece tekfir edilmeyeceği iddiasıdır. Bu Ehli Sünnetin görüşü değil Cehmiye’nin kurucusu olan Cehm bin Safvan’ın görüşüdür. Bu sebeple dinin asılları dediğimiz Allah’a, meleklere, kitaplara, küfür ve şirke taalluk eden meselelerde zahire göre hükmedilir ve bu Ehli Sünneti icmasıdır. Şeriatın vaciplerinde ise bu içki, kumar gibi günah şeyleri işleyen kimselerin zahirine göre had uygulanır ama niyet ve kasıtlarına göre tekfir edilir ya da edilmez. İşte bu iki önemli usul ayırımını yapamayan Cahiller maalesef Kafiri Mü’min Mü’mini’de müşrik görmüşlerdir.

Share this content:

Yorum gönder

You May Have Missed