×

Usul İlmi: Teklifi Ve Vazi Hükümler Nelerdir?

Usul İlmi: Teklifi Ve Vazi Hükümler Nelerdir?

Teklifi Hükümlerin Kısımları;

Teklifi hükümler iki kısımda değerlendirilir;

1- Mükellefin fiillerinde gerçekleşen hükümler.

2- Mükellefin fiillerinin sıfatı vasfı olan hükümler.

– Mükellefin Fiillerinin Eseri Sonucu Olan Hükümler;

Bir mükellef dünyevi bir amaçla bir iş yapar ve o yaptığı işin neticesi ne ise mükellefin fiillerinde gösterilen esere hüküm ismi verilmiştir. Misal; Mükellef bir alım-satım akti yapınca müşteri bunu alınca işte bu mülkiyetin müşteriye intikal etmiş olması mükellefim bir fiili olmasıyla hasebi ile hüküm olmuş olur. Mükellefler arasında gerçekleşen alışveriş, akitler ve benzeri şeylerin sonucu mükelleflerin fiillerinin eseri olan hükümlerdir. Nikah akdi, alım, satım ve benzeri şeyler insanlar arasında karşılıklı gerçekleşen hükümlerdir.

Dolayısıyla bu mesele kulların söz ve fiillerinin sonucunu ilgilendiren hükümlerdir.

– Mükellefin Fiillerindeki Vasfi Hükümler;

Mükellefin fiillerindeki sıfat ya da vasfi hükümlere gelince bu insanlar arasındaki gerçekleşen ilişkiler ve hangi hükme bina edilmesini ihtiva eder. Misal; Bir mükellef oruç tutar, namaz kılar, alışveriş yapar, zekat verir, nikah akti gerçekleştirir, kiralar ve benzeri işler yapar, işte bu yapılan tüm eylemlerin naslarda kendisi üzerinde tereddüb edilen bazı hükümlerin vasıf ve sıfatları vardır. Bu vasıf ya da sıfatlar bu fiillerin farz, vacip, mubah, haram  yada mekruh gibi sıfatları taşır.

Misal: Zekat mali bir fiildir ve namaz bedeni bir fiildir, bunlar farziyet yani vücub ifade eder. Yine aynı şekilde oruç bir fiildir ve bunun vasfı farz hükmündedir.

bununla beraber nikah ya da alışveriş bir fiildir ama bunların taşıdığı vasıf sıhhat, butlan, fesat ve batıl şeklinden herhangi birisidir.

Hüküm bir mükellefin sözü ve fiili bu hükümün mükelefin söz ve fiillerine taalluk eder. Hüküm eşya ve maddelere taalluk etmez. Sadece mükellefin sorumlu olduğu meseleleri itibar eder, naslardan gelen bu vaciptir şu haramdır, denilir. 

İktiza/Talep bu naslarda varit olduğu üzere bir şeyin yapılmasını ya da yapılmamasını istemektir. Misal: Bir şeyin yapılmasını istenilmesi o şeyin farz, vacip ve mendup olmasını gerektirir bir şeyin yapılmamasını istemek ise o şeyin haram ya da mekruh olmasını gerektirir.

Tahyir: Bu mübah olan bir meseledir. Bu yönüyle bir işin yapılmasını ve yapılmamasını istemesi arasında fark yoktur. Çünkü bunlar aynı seviyededir. Dolayısıyla bu tamamı ile mükellefin kendi iradesine bırakılmış mübah olan şeylerdir.

Fıkıh Usulu Dört Ana Babdan Oluşur. Bunlar;

1-  Hükümler.

2-Hükümlerin delilleri.

3- Delillerin delalet yönleri.

4- Müctehid.

Fıkıh kaideleri ile fıkıh usulü arasindaki fark;

Fıkıh Usulü: Şer’i hükümlerin istinbat edilmesidir. 

Fıkıh Kaideleri: Hükümlerden benzeri meseleleri bir araya toplamada kullanılan kurallar bütünlüğüdür.

Hüküm ise mükelleflerin fiillerine bağlanan şer’i vasıftır. 

Şeri Hükümler İki Şekilde Görülür;

 1- Teklifi hükümler.

2- Vazi hükümler.

1- Teklifi/Dünyevi Hükümler;

Allah’ın Kerim kitabında şer’i hükme bağladığı meseleleri ihtiva eder. Buradan uhurevi, gaye ve maksatlar bulunur, bunları ise Ahkamu Hamse/Beş Hüküm ismi verilir.

Kur’an ve sünnette insanların hayatlarını ilgilendiren dünyevi ve uğurevi hükümler vardır. Dünyevi hükümler ifade ettiğimiz gibi alım, satım, kiralama ve rehin gibi insanların günlük hayatlarında tereddüp eden dünyevi hükümlerdir.

Teklifi Hükümler: Bu Allah’ın ibadet, kulluk gibi kulun ahiret gününde kendisiyle mesul olduğu ve sorgulanacağı rabbani şer’i hükümlerdir.

Aynı zamanda uhurevi hükümler insanlar için kendileriyle karşılaştıkları tüm meselelerde ya Azimet ya da Ruhsat yönüyle ikiye ayrılmaktadır.

Allah’ın mükelleflerden bir fiili yapmasını veya yapmamasını istemesi, emretmesi yahut onu yapıp yapmama arasında serbest bırakmasıdır.

Ahkamı Hemse/Beş Teklifi Hükümler Nelerdir?

Teklifi hükümler olumlu, olumsuz ve bağlayıcı olup olmaması açısından beş neviye ayrılır. 

a)- Farz/Vacip

b)- Nedip/Mendup

c)- Tahrim/Haram

d)- Kerahat/Mekruh

e)- İbaha/Mubah

Hanefi Alimler ise emir ve yasakların bağlayıcılık derecelerine göre farz, vacip, mendup, haram, tahrimen mekruh, tenzihen mekruh ve mubah diye yedi kısma ayırmışlardır. 

Bir fiilin yapılıp yapılmaması hususunda üç türlü tavır olabilir; 

1- Yapılmasını isteme.

2- Yapılmamasını isteme.

3-Yapılıp yapılmaması konusunda serbest bırakma.

Yapılmasını isteme ve yapılmamasını isteme durumlarında her biri ya kesin ve bağlayıcı veya kesin ve bağlayıcı olmayan bir tarzda toplamda beş ihtimal olabilir. Yukarıda saydığımız beş nevi helal mi? Haram mı? Kerahat ve İbaha gibi.

a-) Farz/Vacip: Allah bir fiilin yapılmasını istemesi kesin ve bağlayıcı tarzda ise buna vacip/icap denir. Hanefilerde Vacip: Yapılması gerekliliği ancak zanni delil ile sabit olan hükümlerdir. Vacipler zanni galip ifade eder. Bunlar inkar eden veya hafife falan sapıktır. Bunlarla amel etmeyen kimi alimlere göre fasık kimilerine göre olmaz.

Farz/Vacip: Cumhur’a göre vacip ile farz eş anlamlı olan bir kavramdır. 

Istılah manası şer’en yapılması kesin olarak istenen ve terk edilmesi günah olan fiildir. Hanefilere gelince onlar farz ile vacibi terim olarak eş anlamlı görmemişlerdir.

Aslında Hanifilerde vacip cumhurun yanında sünneti muekkettir. 

Cumhur Ulamaya Göre Farz Ve Vacip;

Cumhur ulemaya göre vacip ile farz arasında herhangi bir fark yoktur. Hanefilere göre farzla vacip arasında fark vardır. Farz yapılmasının gerekliliği şüphe kabul etmeyen ve kesin delillerle sabittir. Vacip ise yapılması gerekliliği zanni delil ile sabit olan hükümlerdir.

Hanefilere göre farz kesin bir hükümdür mutlaka yapılması gerektiği görüşü vardır. Vacip ise zanni bir delildir diyerek bu iki kavramı birbirinden ayırmışlardır.

Misal: Namaz, oruç, zekat, hac gibi gelen tüm emirler kat-i delillerle sabit olmuş farzdır. Buna karşılık namazda Fatiha suresini okumak, vitir namazını kılmak, kurban kesmek, tavafı abdesti olarak yapmak, bayram namazları, tadili erkan v fıtır sadakası gibi hükümleri ise zanni delillerle sabit olduğu için Vacip ismini vermişlerdir.

Bu ayırıma göre kim farz olan bir ibadetin farz olan rüknünü terk ederse o ibadet batıl olmuş olur. Ama kim farz olan bir ibadetin vacip olan hükümünü terk ederse o ibadet batıl olmuş olmaz, demişlerdir.

Misal: ”Kim Arafat vakfesi yapmaz ise onun Hacı batıl olur’’. (Tirmizi) Çünkü arafat farzdır ve haccın rukunlarındandır. Ama kim Merve ile Sefa arasında Say yapmaz ise Hacı batıl olmaz.

Farzın kat-i olması sebebiyle kim farzı inkar ederse kafir olur. Ama kim vacibi inkar ederse kafir olmaz, çünkü vacip zanni hüküm üzere bina edilmiştir.

Dolayısıyla vacip farza yakın olan ve bu sebeple hanefiler farzın da vacibin de eda edilmesini zaruri görmüşlerdir.

Bir Fiilin Vacip Olduğunu Gösteren Kelime Ve Terkipler;

1- Vücub: Bu Kur’an-ı Kerim’de ya da Sünnette gelen hükümlerin emir sigasıyla olması ile hükme bağlanılır. Çünkü emir sigası genel açıdan farz hükmü ifade eder. Kur’an’da namaz kılın ve zekat verin benzeri emir sigaları bu ibadetlerin farz olduğunu delillendirir.

Farza Sebe Olan Karineler Nelerdir?

2- Farzın Hükmü: Kur’an’da bu ibadet ve kulluk ile ilgili ‘’emrolundu, vacip oldu, farz oldu, emrediyor, yazıldı ve benzeri emir sigalı hükümler kendisi ile ilgili olan şeylerin vacip oluşunun delillendirir. Misal;

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَۙ 

Ey iman edenler! Sizden öncekilere oruç farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki sakınıp korunursunuz. (2/Bakara, 183)

اِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْاِحْسَانِ وَا۪يتَٓائِ ذِي الْقُرْبٰى وَيَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْيِۚ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ 

Şüphesiz ki Allah, adaleti, iyiliği, yakın akrabaya vermeyi emreder. Fuhşiyatı, münkeri ve (başkalarının hakkını çiğneyecek) taşkınlığı yasaklar. Düşünüp hatırlayasınız diye size öğüt verir. (16/Nahl, 90)

Bu gibi kavramlar emir sigasıyla geldiğinde genel açıdan vucub katiyete delalet etmektedir.

Misal: Kurban kesmek, bayram namazı kılmak ve vitir namazi gibi.

Farz vacipten daha kuvvetlidir. Bu nedenle farzın terki amelin batıl olmasına neden olur. Hac edenin arafat’ta vakfe yapmaması hacc’ın batıl olması, vacibin terki ise yapılan ameli iptal etmez. 

Örnek: Fatiha okumayı terkedenin seyif secdesi yapması gibi.

Farzı inkar eden kafir olur vacibi inkar eden kafir olmaz. Farzlar kesin bilgi ifade eder bununla beraber kalbin tasdiki ile beraber bedenle yapılması gereklidir. Bunları inkar eden veyahut hafife alan kafir olur. Bunları yapmayan ise fasıktır. 

Vacip İki Kısma Ayrılır.

a)-Mutlak Vacip: Allah’ın eda edilmesi için belirli bir vakit tayin etmediği vaciptir. 

Örnek: Kefaretler ve adaklar muayyen zaman belirtilmeden istenilen zaman da yerine getirilir. 

b-) Mukayyet Vacip: Eda edilmesi için belirli bir vakit tayin ettiği vaciptir. Vacibin edası için bir başlangıç ve bir bitiş vakti vardır.

c-) Nedb/Mendup: Kesin ve bağlayıcı tarzda değil ise buna Mendup denilir.

d-) Tahrim/Haram: Allah bir fiilin yapılmamasını istemesi kesin ve bağlayıcı tarzda ise buna Haram denilir.

Cumhur Ulema: Haram bir hususun haram olduğunu belirten kesin veya zanni deliller arasında fark görmemiş mütevatir olmayan meşhur hadislerle veya haberi ahad hadisler ile herhangi bir hususun haram olduğunu tespit etmenin mümkün olacağını söylemişlerdir. Bunlar zanni delilerle itikati meseleler de amel edilemez. İnançla ilgili olmayan meselerde edilebilir demişlerdir.

Hanefi Mezhebinde Haram: Kesin deliller ile zanni delilleri farklı görmüşler. Bir şeyin haram olduğuna hüküm verebilmek için o şey hakkında şüphe götürmeyen kesin bir delilin bulunması gerektiğini söylemişlerdir. Dolayısıyla hanefi alimleri zanni delilerle yasaklanan hususlara tahrimen mekruh yani harama yakın mekruh adını vermişlerdir.

e-) Kerahat/Mekruh: Kesin ve bağlayıcı tarzda değil ise buna Mekruh denilir.

Cumhura Göre Mekruh: Mekruh işleyen kınanmaz fakat işlemeyen övülmeye layıktır. 

Hanefilere Göre Mekruh: Mekruh ise kerahati tahrimiye işleyen kınanır kerahati tenzihiye işleyen kınanmaz. Fakat her ikisini terk eden de övülmeye layıktır.

f-) İbaha/Mubah: Allah mükellefi fiili yapıp yapmamakta serbest bırakması yani fiilin yapılması ile yapılmaması konusunda kişinin iradesine serbest bırakmasına Mubah denilir.

Yapısında Haram Bulunan ve Bulunmayan Hükümler;

Li Aynihi Haram: Yapısında yada özünde bulunan bir kötülük ve zarardan do­layı yasaklanmış olan şeye denir. Ölü hayvan eti yemek, şarap içmek, kumar oynamak, zina etmek, hırsızlık yapmak gibi.

Li Gayrihi Haram: Yapısında haramlık bulunmayan; Fakat başka bir sebepten dolayı haram olan şeye denir.

Örnek: Başkasının malını haksız yere yemek ve cuma namazı vaktinde ezan okunurken alişveriş yapmak gibi. Başkasına ait olan bir elmayı yememizin haram olması o elmanın yapısından değil, elma sahibinin onu yememiz için bize izin vermemiş olmasından kaynaklanmaktadır. Cuma vaktinde ezan okunurken yapılan alişveriş, başka zamanlarda yapılan alişve­rişlerden farklı bir yapıya sahip olduğu için haram değildir. Haram olması Allah’ın o saatte alımı satımı yasaklamış olmasından dolayıdır.

1- Dünyevi Hükümler/ Vazi Hüküm: Allah bir şeyleri belli sebep ve sonuca bağlı kılmıştır. Bu beş nevidir.

Dünyevi hükümler insanların ister sosyolojik, ekonomik, ibadet, siyasi, muamelat ve bir hayat programı olarak kulun hayatında tereddüb eden fayda ya da zararlardan ibarettir. Mükellef olan kimse emredilen şeyleri yapmak ve sorumluluktan kurtulması noktasında kendisi mesuldür.

Dolayısıyla kul hayatında dünyevi açıdan yaptıkları tüm söylem ve eylemleriyle nikahı, alışveriş, ibadet, kulluk, sosyal, siyasi, ekonomik ve tüm ilişkiler bir fiil üzere gözetilerek yapılır ve bu fiillerin doğru-yanlış ve yasak-serbest gibi hükümleri vardır.

Bu kavramları kısaca izah edecek olursak;

a-) Sebep

b-) Şart

c-) Sahih

d-) Fasit

e-) Mani 

Dolayısıyla bir şey emir, farz ve vacip oluşmasına sebep olan ya da şartların oluşmasına neden olan ya da bir engel olması gibi durumlar tahakkuk ettiğinde vazi hüküm ismini alır.

Vazi Hükümlere Dair Misalller;

Allah öğlen namazını farz kılmıştır ve farz namazının eda edilmesinin sebep olması için güneşin gökyüzünün ortasından batı yöne eğilmesine namazın vacip oluşuna ve mükellefin buna eda ile borçlu olması için sebep kılmıştır. 

Ramazanda hilalin görülmesi mükelleflere orucun vacib oluşu için, şevval hilalinin görülmesini ise bayram yapmanın vücubu için sebep kılınmıştır. 

Allah abdest temizliğini namazın geçerliliği için şart kılmış ve bu hususu bildirmiştir.

Dolayısıyla hükümler ya teklifi yada Vazi hükümlerdir. Teklifi hüküm’de ya bir talep yani bir işin yapılmasını ve yapılmamasını istemek yada mubah yani bir işi yapıp yapmamakta serbest bırakmadır. Vazi hüküm ise başka hükümlerle sebep, şart veya mani gibi bağlantıları sağlayan hüküm demektir.

Teklifi hüküm ile Vazi hüküm arasindaki farki; 

Teklifi hüküm tamam ile mükelleften bir fiili yapması yani emir veya yapmaması yani haram istenmesi yahut yapıp yapmamakta serbest yani mubah bırakılmasıdır.

Misal: ”Namaz kıl” gibi mükelleften yapması istenen emirler ve ”yetimin malını yeme” gibi mükelleften kaçınması istenen yasaklar ve ”yemek yemede serbestsin” gibi mükellefin muhayyer bırakıldığı mübahlardır.

Vazi hüküm de ise bu haram, emir ve mubah gibi hükümler konusunda hükümlerin tahakkuk edilmesi için bir şeyin başka bir şey için sebep, şart ve mani teşkil ettiği durumlardır. Vazi hükümler teklifi hükümlerin bağlı olduğu sebepler, şartlar ve bunlara engel olan manilerdir.

Misal: Ramazan orucunun başlangıç ve bitişinin hilal’in görülmesi sebebine bağlı olması, Namazın sihhatinin abdest şartına bağlı olması ve dinden çıkmanın mirasa engel olması vazi hükümlerdendir.

a-) Sebep Nedir?

Allah, varlığı hükmün varlığına, yokluğu da hükmün yokluğu için alamet kıldığı durumdur. Eğer hüküm ile uygunluk taşıyorsa hem illet hem sebep adını alır. Hüküm ile kendisi arasında açık bir uygunluk görülmüyorsa bu sadece sebep denir illet denmez. 

Misal: Allah teala: “Namaz kılınız, zekât veriniz” (el-Bakara, 2/43) buyurarak bunu mü’minlere farz kılmıştır. İşte bunların ifasının istenmesi “teklifi” bir hükümdür. Ancak namazın farz olması için aranan bir takım şartlar yanında, vaktinin girmesi de gereklidir. İşte namaz vaktinin girmesi, onun farz oluşuna bir “sebep” teşkil eder. 

Zekatta nisap miktarı malın üzerinden bir yıl geçmesi de zekatın farz olmasının sebebidir. 

Ramazan orucunun farz olması için, bu ayın girmesi, yani ramazan hilalinin görülmesi, orucun farz kılınışına sebep teşkil eder. Hadiste; “Hilali görünce orucu tutun, yine onu görünce oruca son verin” denilmiştir. 

İçkinin haram kılınmasının sebebi onun sarhoş etme özelliği hükmünün bulunması ile ilgilidir. İçkinin sarhoş edici olması akli dengenin bozulmasına, fitne, fesat ve birçok kötülüğe sebep olmaktadır. Bu yasakla insanın aklı, nesli korunmakla beraber sosyolojik ve ekonomik faydaları vardır. Dolayısıyla bu sebep olmakla beraber illet adı ile de anıla bilinir.

Sebep Ve İllet Arasındaki Fark Nedir?

Sebep illetten daha genel ve şümüllüdür. Yani her illet sebeptir. Fakat her sebep illet değildir. Mesela yolculuk hali için hem sebep hem illet denilebilir. Ama güneşin batıya eğilmesi ve Ramazan ayının görünmesi için sadece sebep denilebilir illet denemez. 

İkinci görüşe göre sebep ile illet tamamen birbirinden ayrı şeylerdir. Biri diğerinin yerine kullanılmaz. Mesela yolculuk hali ramazan’da oruç tutmamanın caiz oluşunu iletidir. Bu durum için sebep denemez. Zira hüküm ile aralarında akılla kavranabilen açık bir uygunluk vardır. Diğer taraftan güneşin batıya doğru eğilmesi öğlen namazını vacip oluşunun sebebidir. Bunun hakkında illet terimi kullanılmaz. Çünkü hüküm ile aralarındaki akılla kavranabilen acık bir uygunluk bağı yoktur.

b-) Şart: Bir şeyin varlığı kendi varlığına bağlı olmakla beraber onun yapısından bir parça teşkil etmeyen iş veya vasıftır. 

Örnek: Namaz için abdest bir şarttır. Abdest bulunmayınca geçerli bir namazın varlığından söz edilemez. Onunla beraber abdest namazın mahiyetinde bir parça teşkil etmez. 

Aynı zamanda nikah akdinde iki şahidin hazır bulunması aktin geçerliliği için şarttır. İki şahit yoksa evlilik geçerli olmaz. Fakat şahitler nikah akdinin mahiyetinden bir parça değildir.

Müris öldüğü tarihte varisin hayatta olmasını, namazın geçerli olması için kıbleye dönülmesini şarta örnek gösterebiliriz.

Rükün ve Şart Arasındaki Fark Nedir?

Rükün ve şart her ikisinin de yokluğu kendisi ile bağlantısı olan hükmün yokluğunu gerektirir. Ayrıldıkları nokta ise rükün ile ilgili olduğu hükmün mahiyetinde bir parçadır. Şart ise böyle değildir. O hükmün mahiyetinde dışında kalmaktadır. 

c-) Mani/Engel; Sebebin gerçekleşmemesi başka bir ifade ile bir sebebe engel olan sonucu doğuran durumlardır. İşte bu yönden mani hükmün ve sebebin mani diye ikiye ayrılır.

Bu duruma göre teklif hüküm bir işin yapılmasını veya yapılmamasını istemeyi yahut da iki seçenek arasında serbest bırakılmayı kapsamaktadır. Namaz kılmak, zekât vermek ve hacca gitmek yapılması istenen hükme örnek verilebilir. İçki ve kumar yasağı, yapılmaması istenilene örnek teşkil eder. Yiyip içme ve meşrû olarak gezinme de yükümlünün serbest bırakıldığı hususlardandır.

 Mani için de “öldürme” ve “dinden dönme”yi örnek verebiliriz. Bir kimse Kur’an’da belirlenen hısımlarına mirasçı olabilir. Fakat bu hısımlardan birisini öldürdüğü takdirde, öldürdüğü bu kişiye mirasçı olamaz. Böylece normalde uygulanması gereken bir hüküm, ortaya çıkan “öldürme” engeli dolayısıyla uygulanmamaktadır. Hadiste, “Öldüren için miras hakkı yoktur” buyurulur.

 Yine dinden dönen kimse de Müslüman olan hısmına mirasçı olamaz. Burada normal şartlarda mirasçı olması mümkün iken, ortaya çıkan “dinden dönme” engeli yüzünden miras alamamaktadır. 

Rasulullah şöyle buyurmuştur: “Müslüman gayri müslime mirasçı olamaz”241 “Ayrı dinden olanlar birbirine mirasçı olamaz”

Teklifi hüküm ile vaz’ihükümlerin tek nass’ta birleşmesi. 

Meselâ, “Hırsızlık yapan erkekle, hırsızlık yapan kadının yaptıklarına karşılık Allah’tan bir ceza olarak ellerini kesin” (el-Mâide: 5/38) ayetinde hem hırsızlık suçunun cezası olan ve teklîfi nitelikte bulunan el kesme hükmü, hem de hırsızlık fiilinin bu cezanın sebebi kılınması yani vaz’i hüküm yer almıştır. 

 “İhramdan çıkınca avlanabilirsiniz” (el-Mâide: 5/2) âyetinde, hem ihramdan çıktıktan sonra avlanmanın mübahlığı (teklîfi hüküm), hem de ihramdan çıkmanın avlanmanın mübah sayılmasına sebep kılındığı birlikte yer almıştır.

Bu ayetlerde ise sadece teklîfi hüküm yer almış, sebep, şart veya mânî zikredilmemiştir: 

“Namazı kılınız zekâtı veriniz” (el-Bakara, 2/43). 

“Ey iman edenler, akitleri yerine getiriniz” (el-Mâide, 5/1). 

Şu hadiste ise yalnız vaz’i hüküm olan sebebin yer aldığı görülür: “Allah temizlik olmaksızın namazı kabul etmez”

d-) Sahih: Bu fiil ifade ettiğimiz gibi mükellefin ister ibadet, alışveriş, muamelat ne olursa olsun şer’i açıdan bu yapılan işlemlerde aranan vasıf, şart ve rükunların kendisinde bulunması gereken bir fiildir. Kim bu şeri prensipleri yerine getirirse dünyevi açıdan mükellef maksadına ulaşmış olur. Dolayısıyla Allah’ın hükme bağladığı ve mükelleften istediği şeyleri ilahi esaslara uygun bir şekilde yerine getiren kimseler sahih amel işlemiş olurlar. Bunun aksi sahih olmuş olmaz.

e-) Batıl: Bu fiil ifade ettiğimiz gibi ister nikah, ibadet, kulluk, alışveriş ve nezeri şeri hükümlerde şer’an aranan vasıf, şart ve rükunların ya tamamı ya da bir kısmı bulunmaması sebebiyle o yapılan işlemin ya da fiilin maksada gaye ulaştırılmasına engel olduğu için bu tasarruf hükümsüzdür ve batıldır.

f- Fasit: Bu mükellefin şer’i açıdan mükelleften aradığı şartlar kendisinde bulunduğu halde, kendisini aranılan vasıflarından bulunmaması sebebiyle fiilin fasit olmasıdır.

Fasit hüküm muamelatlar için kullanıldığında batıl olmaz, meşru olup vasfen meşhur olmayan bir fiil olur, ama namaz, ibadet, akide ve kulluk gibi meselelerde fasit ile batıl eş anlamlı olurlar muamelatta ise fasid ile batıl birbirinden ayrılırlar.

Dolayısıyla fasit şer’en aranan şartlar kendisinde bulunduğu halde mükellefte bulunmayan vasfı ihtiva eder. Kendisi ile akit ya da alışveriş yapılan bir kimse eğer buluğ çağına ermemiş ise temyiz yaşında ise bu işlem fasit olur.

g-) Münakit ve Gayrı Münakit;

Münakit/inikad: Bu bir mükellefin kendisi ile ilgili yaptığı fiiller akit, alışveriş ve muamelat gibi kendisi ile ilgili bulunduğu şeylerde eser ve netice meydana gelecek şekilde vuku söz konusu olursa, buna munakid denilir. Eser ve neticede meydana gelen fiil ise münakıd denilir.

Dolayısıyla şer’an aradığı şartlara uygun bir şekilde kendisiyle yapılan işlemler birbirine bağlanır ve bu akit de beklenen netice meydana gelirse yada başka ifade ile kendisi ile yapılan alışveriş malın mülkiyetine sahip olması münakid denilir.

h-) Gayri munakid/Ademi inikad: Kendisi ile gerçekleşen bir fiil olan alışveriş, muamelat, ibadet ve benzeri şeylerde şer’i bir eksiklik sebebiyle netice ve eser meydana gelmeyecek şekilde eğervVuku bulursa, buna ademi inikad denilir. Aynı şekilde kendisiyle eksik olan netice ve eser meydana gelmeyen fiile’de gayri münakid denilir. Eğer bu mükellefler arasında gerçekleşen fiillerdeki icat ve kabul şeri açıdan aranan şartlar uygun olmaz ise, eksiklik söz konusu ise ya da uygun olmayacak bir şekilde birbirine bağlanmışsa, bu akitten çıkacak netice meydana gelmez ve bu gayri münakit olur.

i-) Nafiz/Nefaz ve Gayri Nafiz/ Ademi Nefaz 

Yapılan herhangi bir iş bir hüküm bir tasarruf mükellefin maksadına uyuyor ve gerçekte derhal ulaştırılıyorsa, yani netice hemen meydana geliyorsa bu tasarrufa Nafiz ve bu duruma da Nefaz denilir.

Dolayısıyla bir kimsenin yaptığı işlemler ya da şeri açıdan sattığı şeyler şer’i açıdan aranan şartlar uygunsa ve derhal bu gerçekleşiyorsa bu Nafizdir.

Nafiz’in tam zıttına, eğer bir fiil tasarruf mükellefin derhal maksadına ulaştırmıyorsa bu fiil Gayri Nafiz ve bu duruma da Adem’in Nefaz denilir.

Çünkü bir malın satışı için ya da bir fiil ya da tasarrufun gerçekleşmesine engel olan şeyler vardır.

Bir kimsenin tasarrufunda olmayan, başkasına ait olan bir hakkın satışı Gayrı Nafizdir. Çünkü kendisi ile işlem yaptığı bu mal kendisine ait olmaması ya da benzeri sebebiyle satışın gerçekleşmesine engeldir. Bu satışın gerçekleşebilmesi için engellerin ortadan kalkması lazım. Mesela başkasına ait olan bir malı kendi hür iradesine satamaz ancak sahibini izniyle satabilir.

ı-) Lazım ve Gayri Lazım;

Mükelleflerin herhangi bir fiil ve tasarrufun tarafların hepsinin birden razı olmadıkça, ittifak etmediklerice, bozamayacakları bir şekilde bir akit bir fiil ve tasarruf söz konusu olursa buna lüzum denilir böyle bir tasarrufa da lazım denilir. Misal;

Kendileri ile yapılan tasarruf, akit ve fiillerde bir muhayyerlik söz konusu olmaz ise bu satış Lüzum denilir.

Eğer mükellef arasında böyle gerçekleşen bir fiil ve tasarruf akti yapanlar arasında bozulabilecek bir şekilde baki olursa buna Adem-ül Lüzum ve bu tasarruf Gayrı Lazımdır. Misal;

Yapılan tasarruf ya da satışlarda eğer muhayyerlik söz konusu ise bunu bozabilir. Satın aldığı bir malda kusur bulunursa. İşte bu onun akdi bozması demektir ve bu da Gayrı Lazımdır.

Emir Kast Edilen Haber Cümleleri;

Kur’an’da bazı hükümlerin işlevlik kazanıp vucibiye kazanması emir kast edilen bazı haber cümleleriyle vucibiyet kazanır. Misal;

وَالْوَالِدَاتُ يُرْضِعْنَ اَوْلَادَهُنَّ حَوْلَيْنِ كَامِلَيْنِ لِمَنْ اَرَادَ اَنْ يُتِمَّ الرَّضَاعَةَۜ

Emzirme süresini tamamlamak isteyen anneler, çocuklarını iki tam yıl boyunca emzirirler. Yiyecek ve giyecek ihtiyacı (yaygın olan) örf ölçüsünce babanın sorumluluğundadır.  (2/Bakara, 233)

وَالَّذ۪ينَ يُتَوَفَّوْنَ مِنْكُمْ وَيَذَرُونَ اَزْوَاجًا يَتَرَبَّصْنَ بِاَنْفُسِهِنَّ اَرْبَعَةَ اَشْهُرٍ وَعَشْرًاۚ 

Sizden vefat edip geride eş bırakanların kadınları, dört ay on gün müddetince iddet beklerler. (2/Bakara, 234)

اَلطَّلَاقُ مَرَّتَانِۖ فَاِمْسَاكٌ بِمَعْرُوفٍ اَوْ تَسْر۪يحٌ بِاِحْسَانٍۜ 

Talak iki defadır. Sonra ya iyilikle (kadınları) tutmalı ya da güzellikle bırakmalıdır/boşamalıdır.  (2/Bakara, 229)

 Sorumluluğu çağrıştıran karineler: Bu ise bir işin tüm insanlara ya da belirli bir sınıfa sorumluluk ve mesuliyet veren nasların söz konusu olmasıyla Vücub ifade etmesidir. Misal;

ف۪يهِ اٰيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَقَامُ اِبْرٰه۪يمَۚ وَمَنْ دَخَلَهُ كَانَ اٰمِنًاۜ وَلِلّٰهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ اِلَيْهِ سَب۪يلًاۜ وَمَنْ كَفَرَ فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَم۪ينَ 

Onun içinde apaçık ayetler ve İbrahim’in makamı vardır. Kim oraya girerse emniyettedir. Ona yol bulanlara/güç yetirenlere (Allah’ın hakkı olarak) evi haccetmeleri farzdır. Kim de inkâr ederse şüphesiz ki Allah, âlemlere ihtiyacı olmayandır. (Ali İmran: 97)

Bu ayette ekonomik ve bedeni açıdan gücü yeten her kimseye farz olduğunun delili çıkarılır.

وَاِنْ كَانَ ذُو عُسْرَةٍ فَنَظِرَةٌ اِلٰى مَيْسَرَةٍۜ وَاَنْ تَصَدَّقُوا خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

Şayet (borçlu kimse) zor durumdaysa (elinin genişleyeceği) kolaylık zamanına kadar mühlet verin. (Borcu silip) tasadduk etmeniz sizin için daha hayırlıdır, şayet bilirseniz. (2/Bakara, 280)

لَا يُؤَاخِذُكُمُ اللّٰهُ بِاللَّغْوِ ف۪ٓي اَيْمَانِكُمْ وَلٰكِنْ يُؤَاخِذُكُمْ بِمَا عَقَّدْتُمُ الْاَيْمَانَۚ 

 (Niyet ve kasıt olmaksızın ağız alışkanlığı olarak yaptığınız) lağv yeminlerinizden ötürü Allah sizi sorumlu tutmaz.  (5/Mâide, 89)

Övülen, sevap ve güzel bir karşılık ifade eden naslar: Aynı şekilde Vücub ifade eder. Misal

تِلْكَ حُدُودُ اللّٰهِۜ وَمَنْ يُطِعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ وَذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ 

Bu (miras hükümleri) Allah’ın sınırlarıdır. Kim de Allah’a ve Resûl’üne itaat ederse, onu altından ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları cennetlere sokar. Bu büyük bir kazançtır/başarıdır. (4/Nisâ, 13)

www.gurselgurbuz.com
Gürsel Gürbüz

Share this content:

Yorum gönder

You May Have Missed