Usul İlmi: Hükümlerin Delaleti
Sözlükte Delalet: Kılavuzluk, yol gösterme ve işaret etme gibi anlamlara gelir.
Istılahda Delalet: Fıkıh usulünde herhangi bir şeyin bilgi, anlam ve hükümlerinin bağlantısını ifade etmek üzere kullanılan bir kavramdır.
Delil Nedir?
Delil kendisine doğru bir bakışla bakıldığında ameli ve şeri bir hükme ulaştırandır.
Deliller İki Kısma Ayrılır.
1- Alimlerin ittifak ettiği deliller;
Kitap, Sünnet, İcma ve Kıyas.
2- Alimlerin hakkında ihtilaf ettiği deliller;
İstihsan, Mesalihi Mürsele, İstishab, İstihsan ve Sahabe Kavli.
Deliller Akli ve Nakli Diye İkiye Ayrılır
1- Nakli Deliller; Kitap, Sünnet, Örf ve Şer’u Men Kablena ve Sahaba Kavli
2- Akli Deliller: Kıyas, Mesalihi Mürsele, İstihsan, İstishap ve Seddi Zerai’dir.
Sonuç itibariyle nakli ve akli delillerin şartı Kur’an ve Sünnete bağlı kalması ile ilgilidir. Aksi takdirde kabul edilmez.
Kur’anın Hükümlere Delaleti İki Türlütür.
1- Delaleti Katti/Kesin Olanlar: Buna örnek olarak zina eden kimselere uygulana ceza normu olan celde ayetindeki Mie= 100 katti’liğe yani kesinlik ifade eder.
2- Delaleti Zanni Olanlar: Buna örnek kadınların aylık âdetleri ile ilgili durumdur. Nitekim ayette ‘’Gur’u’’ kelimesi Hayız yada Hayızdan sonraki temizliğe delalet eder. Birden fazla mana olması sebeiyle göreceli yani zannidir.
Kur’an Hükümleri Üç Türlüdür.
1- İtikadi hükümler: Bütün dini hükümlerin temelini oluşturduğundan bunlara “aslî hükümler” de denilmiştir. Bu dinin asılarını ilgilendiren ve başta imanın şartları olmak üzere dinde zaruri olarak bilinmesi gerek öğretilerdir. Allaha iman, Ahirete, Meleklere, Kitapalara, Rasullere, Kader ve benzeri hükümleri bilmektir.
2- Ahlaki hükümler: Allaha karşı, Rasullere karşı, insanlara ve tabiata karşı olan gerekli görgü kurallarıyla beraber kalbin ıslah, ruhun terbiye edilmesi ve dinin emirlerini yerine getirmeyi ihtiva eder.
3- Ameli hükümler: Bu islamın şartları ve buna benzere konulara iman etmekle beraber onunla amel etmeyi geretiren hükümlerdir. Namaz, Oruç, Hac, Cihad ve benzeri konuları ihtiva eder.
Lafzın Manaya Konulması Dört Kısımdır
Has, Amm, Müşterek ve Muevvel
1- Has: Lugatta özel ve tek kalan anlamına gelir.
Istılahda: Tek bir manayı teker teker göstermek üzere konulmuş ve bilinen lafızdır.
Örnek: Şahıs bakımından Has: Zeyd, ibrahim ve muhammed gibi.
Çeşit bakımından Has: Adam, araba ve ev kelimesi gibi.
Cins bakımından Hass: Kadın kelimesi gibi.
Hass’ın Delaleti: Has’sın vaz olunduğu manaya kat-i/kesin bir şekilde delalet ettiğini ve aksine delil olmadıkça vazolunan bu manada başkasına çekilemiyeceğini alimler ihtilafsiz kabul etmişlerdir.
فَكَفَّارَتُهُٓ اِطْعَامُ عَشَرَةِ مَسَاكٖينَ مِنْ اَوْسَطِ مَا تُطْعِمُونَ اَهْلٖيكُمْ اَوْ كِسْوَتُهُمْ اَوْ تَحْرٖيرُ رَقَبَةٍؕ
(Geçerli olan yeminlerinizi bozarsanız) onun kefareti, ailenize yedirdiğiniz orta yollu yiyeceklerle on yoksulu doyurmanız ya da giydirmeniz veya köle azat etmenizdir. (Mâide, 89)
Ayette gelen üç lafız hastır ve bunların delaleti katidir. Buna göre yemin kiyaferetinde bir köle azadı, 10 fakirin doyurulması veya üç gün oruç tutulması has’dır.
2- Âmm: Sayılı şeyleri kapsayan anlamına gelmektedir. Âmm tek bir manaya konulan kelimelerdir. fertleri kapsayan her, bütün ve kim gibi kelimeler àmmdır.
Istilahta ise; İfade ettiği anlamı hiçbir sınırlama olmaksızın tek bir seferde içine alan anlamlardır.
Örnek: Kur’an ve Sünnet’teki bazı hükümlerin, bilhassa Allah’ın zât ve sıfatları ve iman esasları ile ilgili lafızların umum ifade ettiği açıktır. Ancak bazı lafızlar âm olsa da kendileriyle özel bir grup kastedilir. Meselâ haccın insanlara farz olduğunu bildiren âyetteki (Âl-i İmrân 3/97) “insanlar” lafzı ile sadece bununla mükellef olan kimselerin kastedildiği hususunda ihtilâf yoktur. Asıl tartışma konusu, kendisi ile umum mu husus mu kastedildiğine dair bir delil bulunmayan mutlak âm lafızların delâlet alanının ne olduğu meselesidir.
İmami Şafii, Ahmed bin Hanbel ve Malikilere göre bu kelimelerin tüm fertlerine delalet etmesi zannidir. Bu sebeble kendisi ile amel edilebilir. Ancak umumiyetini inkar eden küfre girmez. Hanefilere göre ise âmm kelimeler’in tüm fertleri delalet etmesi tahsis edilmemiş kattiyet yani kesinlik ifade eder.
3- Muevvel; İçtihad ve rey ile müşterek olan kelimelerden birini seçmektir.
Örnek; Gur’u kelimesi Hayızlı olmak ve hayızdan temizlenmek anlamına gelir. Bu aslen müşterek bir kelimedir. Şafii uleması bu iki anlam arasında hayızdan temizlenmeyi tercih ederken Hanefi uleması da hayızlı olmak anlamını tercih etmiştir.
4- Müşterek Kelimeler: Bu Türkçede olduğu gibi 100 rakamı aynı zamanda hayvanı yüzme bunlar müşterek kelimelerdir.
Açık Olması Acısından Lafzın Manaya Delaleti Dört Kısımdır.
Muhkem, Müfesser, Nas ve Zahir
1- Muhkem: İçerdiği anlamı ifade etme noktasında Müfesser’den daha açık ve net olarak ifade eden, tevil ve neshedilme ihtimali olmayan lafızlardır. Hükmü ise kesinlik ifade eden ve kendisi ile amel edilmesi gerekir.
Muhkem delaleti açık, tevil ve tahsis olmadan Rasulullah aleyhisselam’ın hayatında bile Nesh etme dahi ihtimali olmayan lafızdır. Usul ilminde bilindiği üzere aksi bir karine olmadığı sürece bu emir ve farziyeti ifade eder.
2- Müfesser: Kelamın zikr edilmesinin asıl sebebini oluşturur. Tefsir ve tevil ihtimali olmayan nassdır. Hükmü açık bir şekilde delalet eden tevil ve tahsis ihtimaline de kapalı bulunan lafızdır. Müfesser hükmü kesin olarak delalet ettiği manaya uygun şekilde amel etmek gerekir. Müfesser zahir ve naslardan daha kuvvetlidir. Çünkü nas ve zahirde tevil ve tahsis ihtimali vardır.
3- Nas: Hükmü zahir’in hükmü gibidir. Bu da delil bulunduğunda açıkça anlaşılan manasından çıkarılıp tevil edebilmesidir. Fakat Nas’ın tevil edilebilme ihtimali zahire göre daha azdır.
4- Zahir: Hükmü aksine delil bulunmadıkça lafızdan çıkan zahir manaya göre amel etmek gerekir. Çünkü asıl olan zahir bir mana taşıması halinde farklı anlaşmasını gerektiren bir delil bulunmadıkça zahir mananın dışına çıkılmamasıdır.
Çelişki anında sıralama bakımından öne alınması gerekenler Muhkem sonra Müfesser sonra Nas ve sonra Zahirdir.
Kapalı Olması Açısından Lafzın Manaya Delaleti Dört Kısımdır.
Hafi, Müşkil, Mücmel ve Müteşabih
1- Hafi: Aslında manası açık bir şekilde ifade eder. Ama harici sebeplerden dolayı bazı fertlere delaleti kapalıdır.
Örnek: Hırsızlık yapan kimsenin eli kesilmesi zahiridir. Ama yan kesici ve kefen soyan kişiler için hafi/gizlidir.
2- Müşkil: Zatı ve sigası sebebiyle manası kapalı olup ancak inceleme ve derin bir düşünme ile giderilen lafizlardır.
Müşkil manası zor anlaşılan kendisinde bulunan bir sebepten dolayı manası açık olmayan, ancak bir kısım ön deliller inceleyip düşünerek manasının bilinmesi ile mümkün olan bir kelimedir. Hafi baştan anlaşılır sonra fertlerine tatbik edilirken ortaya belirsizlik çıkar. Müşkil daha baştan manası kapalı ve incelenip üzerine durduktan sonra manası anlaşılabilir.
Örnek olarak: Müşkül için boşanmiş kadınlar 3 Gur’u iddet beklerler. Gur’u kelimesi müşterek bir kelimedir. Arapçada hem hayız görme ve hem de hayızdan kurtulup temizlenme manalarına gelir.
3- Mücmel: Karışık olup ibareden anlaşılması mümkün olmayan kelimelerdir. İfade ettiği anlamın belirlemesinde duraksamak gerekir. Bu kapalılığı şeriat tarafından kaldıran bir delil olmadıkça mücmel kelimeler ile amel edilmez. Mücmel manası kendiliğinden kapalı olan ve ancak söyleyenin açıklamasi ile anlaşılan bir kelimedir.
Örnek: Namazi kılın ve zekati verin gibi. Bunlar kitabda emredilmiş ama detaylandırılmamıştır. Bu yönüyle mücmeldir.
4- Müteşabih: Delalet ettiği anlamın gizli kalıp bilinmesi mümkün olmayan lafızlardır. Sadece Allah bilir bunun manasını. Bize düşen sadece teslimiyettir. Yani bu kelimenin delaletini destekleyecek hiçbir delil Allah sunmamıştır.
Örnek: Rahman arşa istifa etti. Bu ayeti hükmü malum ama keyfiyeti bilinmediği için muteşabihdir.
Müteşabih ile ilgili iki Metod Vardır.
Birincisi selefin metodu tevile kapılmaksızın Allah’a teslim olmaktır.
İkincisi ise halef ve mu’tezilenin metodu lugate uygun olarak mütesabih ayetleri tevil edip Allah azze ve celle yakışmayan sıfatlardan tenzih etmektir.
Müteşabih’in Üç Özelliği Vardır.
1- Kendiliğinden manası gizli ve anlaşılmaz.
2- Akıl ve delillerle manasını anlamak imkansız olması.
3- Allah’ın manasını açıklayacak hiçbir yol zikretmemesi.
Örnek: Surelerin başındaki elif, lam ve mim gib mukatta’a harfleri.
Allah’ın yarattıklarına benzediği imajını veren sıfatlar.
Selef alimlerine göre müteşabih ayetleri bilmek mümkün değildir. Çünkü Allah bunların açıklamasını ancak Allah bilir diye buyurmuştur.
İlimde ileri gitmiş olanlar bunların Allah katından olduğuna iman ederler fakat manalarını bilmezler.
Selef alimlerimiz Allah’ın yarattıklarına benzememesi imajını veren nasların müteşabih olduğunu bunlara iman edip manalarını bilmeyi Allah’a havale etmek gerektiğini ve bunları tevile kalkışmanın abes olduğunu söylemişlerdir.
Örnek: Ayette ”Allah’ın eli onların ellerinin üstündedir”. ifadesi müteşabihtir. Manasını ancak Allah bilir. Başka bir ayette ‘’Rabbin ve saf saf olan melekler geldiği zaman’’ Rabbin geldiği zaman ifadesi müteşabih, iman eder ve manasını Allah’a bırakırız.
Halef alimlerimiz ise yani son dönem alimleri Kur’an ve Hadislerde geçen Allah’ın yarattıklarına benzediği imajını veren bu gibi nasları uygun şekillerde tevil etmişler ve bu ifadelerin gerçek manalarından kullanılmayıp mecazi anlamda kullandıklarını belirlemişlerdir. Aslında halef ulamasının buna iten asıl sebep bid’atçilarin ortaya çıkıp müteşabih ayetlere uymaları ve bu yolla batıl olan düşüncelerini yaymaya çalışmalarıdır.
İşte bu sebepten dolayı halef ulaması bu gibi nasları uygun şekilde tevil etmişlerdir. Mesela Allah’in elinden maksat Allah’ın kudreti demişlerdir.
Allah’ın gelmesinden maksat Allah’in emrinin gelmesidir.
Allah’ın fısıldaşanlar ile beraber olmasından maksat Allah’ın onları ilmiyle kuşatmasıdır.
Aslında selef’in izlediği metod daha ihtiyatlı ve halef’in metodu ise fitne kapısını kapatmada o dönemde bir gereklilikti. Biz selef’in metodunu benimsemekdeyiz.
Müteşabih’in hükmü selef ve halef alimlerimiz ittifakıyla müteşabih naslara iman etmek gerekir. Onların manalarını araştırmaya gelince selefe göre bunu yapmak gereksizdir. Çünkü bunları ancak Allah bilir halefe göre ise caizdir. Çünkü ilimde ileri gidenler de bunların manasını bilebilir. Şunu dikkatten kaçırmamak gerekir. Kulların yükümlü kılındığı bütün emir ve yasaklardan mütaşebih nasllara ihtiyac yoktur. Bu nedenle muteşebihleri tevil etme gerekliliği yoktur. Sadece kalbi hasta olanların bunlara sarılarak nasları saptırmaya kalkışmalarını önlemek için ihtiyaç duyulmuştur.
Lafzın Manada Kuullanılması Dört Kısımdır.
Hakikat, Mecaz, Sarih ve Kinaye
1- Mecaz: Aralarında bulunan alaka ilgi ve hakiki anlamının alınmasını engelleyen bir karineden dolayı lafzın konulduğu anlam dışında kullanılmıştır. Mecazın hükmü hakiki manaya göre anlama imkanı bulunduğu sürece mecazi yorum yapılamaz. Kelamda asl olan mananın hakikattir. Bu bir mecelle kaidesidir. Hakiki manaya göre anlamayı engelleyen bir alaka veya karine varsa o zaman bu yönde yorum yapmak ve lafza mecazi mananın hükmünü bağlamak gerekir.
Örnek; Esed lafzının konulduğu anlam saldırgan bir hayvan olan aslandır. Ancak esed lafzı cesaretli adam olarak kullanmak mecazdır.
Mecazi anlamı sabit olup üzerine hüküm terettüp etmesi gerekir.
Örnek: Hanımlarınıza dokunduğunuzda ayette geçen mecaz olup cinsel ilişki kastedilmektedir.
Kur’an’da ve Sünnette mecaz var mıdır?
Cumhur ulemaya göre kur’an ve sünnete mecaz vardır. İbni teymiye gibi bazı alimlere göre mecaz yoktur.
2- Sarih: Hakikat veya mecaz olsun çok kullanıldığından dolayı manası açıkça ortaya çıkan kelimedir. Satın aldım, sattım ve evlendim gibi kelimeler sarih kelimeler ile şer’i hükümleri sabit olup niyetine bakılmaksızın konuştuğu cümleler tahakkuk eder. İster mütekellim söylediği kelamı irade etsin yada etmesin kelam hakikat veya mecaz olsun fark etmez hükümler terettüp eder. Bir kişi hanımına sen boşsun derse boşanma olur. Niyet etsin ve etmesin talak gerçekleşir.
3- Kinaye: İster hakikat veya mecaz olsun, kendi içinde anlamı gizli kaldığından dolayı karine olmaksızın anlaşılmayan kelimelerdir. Kinayenin hükmü ancak niyet veya yerine geçen hali karineler ile sabit olur. Niyete ve karinelere bakılır yoksa amel edilmez. Kinaye de asıl olan niyettir.
Kinayenin kendisi ile kast edilen mana hemen zihne gelmeyen kapalı kalan lafız hem hükmü gereğinin ancak niyete veya halin delaletine göre sabit olmasıdır.
4- Hakikat: Mecazın zıttıdır.
Manaya Delalet Etme Şekilleri Dört Kısımdır.
1- İbaretun Nass 2- İşaretun Nass 3- Delaletul Nass 4- İktidaun Nass
1- İbaretun Nas: İster kastedilen bir mana, ister dolaylı olarak kast edilen bir mana kendi arasında anlaşılan ilk manaya delalet eden lafızdır. Kur’an’da ve sünnette yasama ayetlerin hükümlerin delaleti en cok ibaretun nas ile sabittir.
2- İşaretun Nas: Bir şeyi ima yolu ile söylemesi delalet etmesidir. İşaret yoluyla çocuğun nesebi baba’ya ait olup anneye ait olmadığına delalet eder.
3- Delaletun Nas: Herkes tarafından bilinen bir manaya delalet etmesidir.
4- İktidaun Nas: Bir metnin faydalı veya hükmün bilinmesi için metinde olması gereken bir gizli ilave’den ibarettir. Örnek: ”Köye sorun” Buradaki kasıt köye değil köy ehline sorulmasıdır.
Usulde Emir;
1- Emir: Bir fiili emretmesi, fiil veya failin övmesi, fiili veya failin sevdiğini ifade etmesi yahut bir fiilin doğru veya kutlu olarak nitelendirmesi, bir fiil veya fail üzerine yemin etmesi gibi durumlar ya farz/vacip ya da mendup olduğunu gösterir.
Ama eğer bir siga ya da fiilin yapılmasının kesin tarzda istendiğini gösteren başka bir unsur bu siganın yanında yer almışsa bu fiilin hükmü farz/vacip yoksa menduptur. Dolayısıyla bir den fazla emir var ise bu farz olur. Emir otorite sahibi bir makamdan fiilin yapılmasını istemektir.
Örneğin ‘’Oku’’ emri gibi.
Emir: Özel bir karine bulunmadıkça vacip olduğunu delalet etmez.
Emrin Delaleti;
Bir nas’ta emir yer almışsa bundan maksadın ne olduğunu gösteren karineler var ise, emrin bu karinlerin delalet ettiği manada anlamak gerekir. Fakat maksadın ne olduğunu gösteren dış karinelerden mücerret soyutlanmış bir emir söz konusu olursa o zaman emrin ne yönden anlaşılması gerektiği konusunda bilginler farklı anlamışlardır. Bir emrin vacip olabilmesi için dış karineden bir desteğin olması da önemlidir.
Emir iki çeşittir
Eda ve Kaza
a) Eda emredilen vacibi vaktinde yapmak olarak ifade edilir.
b) Kaza emre’dilen vacibi vakti dışında yapmak.
Cumhur ulemaya göre emir sigası vacipliğe delalet edip, vaciplikte hakikat ise farklı anlamları ancak karine ile ifade edebilir.
2- Nehy;
Eğer rabbimiz bir fiilin tersini istemesi, fiili ve failin kötülemesi, fili işleyene lanet etmesi, hayvanlara yada şeytanlara benzetmesi, fiili dünyevi ve uhrevi bir azaba sebebi olarak göstermesi yahut kötü çirkin ve pislik gibi lafızlar kullanması, şeytana ve onun süsüne nispet etmesi, insanlar arasında düşmanlık ve buğza sebep göstermesi bu fiillerin ya hurumet/haram olduğunu yada kerahat/mekruh olduğunu gösterir.
Arapların dilindeki kullanıcıya göre tek başına bu siga, fiilin kesin olarak terk edilmesi gerektiğini gösteren bir siga ise ya da fiilin yapılmamasını gösteren başka bir şiddetli tehdit ifadesi ile birlikte bulunursa bu fiilin hükmü haramdır. Aksi takdirde mekruhtur. Kur’an’da fiilin helal kılındığına yada izin verildiğine, günah ve zorluğun kaldırıldığını ifade eden lafızları kullanılmışsa bu fiilin mübah olduğunu ve kişinin bunu yapıp yapmamada serbest bırakıldığını gösterir.
Nehy’in Delaleti;
Cumhura göre nehiy Menhiyyun/nehyedilen fiil haram kılındığını gösterir ve özel karine bulunmadıkca nehiy dışında bir anlama çekilmez. Karine varsa nehiy o karinenin gösterdiği anlamda anlaşılır.
Örnek; Cuma namazı esnasında alişveriş yasaktır. Çünkü farz olan cuma namazından alıkoyma endişesi vardır. Bu da alişverişin mekruh olduğuna delalet eder.
Mutlak ve Mukayyet Nedir?
Mutlak;
Mutlak olan kelimelerin manasını daraltacak kayıtlar olmadıkça bu kelimelerin genelliği üzere cari olup ve manaya delaleti katidir. Mutlak gayrimuayyen bir ferdi veya fertleri gösteren ve kendisinin herhangi bir sıfatla kayıtlandığına dair delil bulunmayan lafızdır.
Örnek; Adam veya adamlar kitap veya kitaplar, öğrenci veya öğrenciler, kuş veya kuşlar dediğimizde hep birer mutlak lafız söylemiş oluruz. Zira bunlar gayrimuayyen fertleri fade etmektedir.
Dolayısıyla Mutlak olan has kelimelerin hükmü bir kayıt ve şarta rastlanmadığı müddetçe bunlar mutlak olma özelliğini korur.
Örnek: ‘’Buna da gücü yetmeyen 60 yoksulu doyurması gerekir” Ayette ki yoksul mutlak bir has kelimedir.
Mukayyet:
Bir manaya kayıtlı olup kendi cinsi içerisinde yaygın olan bir anlama delalet eden lafızdır.
Mukayyet gayri muayyen bir ferdi veya fertleri göstermekle birlikte kendisinin herhangi bir sıfatla kayıtlı olduğuna dair delil bulunan lafızdır.
Örnek; Doğru sözlü adamlar, kıymetli kitap veya kıymetli kitaplar, terbiyeli öğrenci veya çalışkan öğrenciler dediğimiz zaman yukarıdan misal olarak zikrettiğimiz mutlak lafızlar mukayet lafız hale gelmiş olur. Raculun Müslim/Müslüman Adam gibi. Mukayyet olan has kelimeler manalarını daraltacak bir kayıt bulunan has kelimedir. Olgun bir adam, zeki bir talebe, dini bir kitap burada şarta bağlanmıştır.
Mukayyet Olan Has Kelimelerin Hükmü
Kelimede bir mana olmasi ile gerçekleşir.
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ اَنْ يَقْتُلَ مُؤْمِنًا اِلَّا خَطَـًٔاۚ وَمَنْ قَتَلَ مُؤْمِنًا خَطَـًٔا فَتَحْر۪يرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍ وَدِيَةٌ مُسَلَّمَةٌ اِلٰٓى اَهْلِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ يَصَّدَّقُواۜ
Bir müminin başka bir mümini hatayla olması hariç (kasten) öldürmesi olacak şey değildir. Kim de bir mümini hatayla öldürürse (bunun kefareti) mümin bir köle azat etmek, bağışlamadıkları müddetçe ailesine diyet vermektir. (Nisâ, 92)
Örnek; Kim bir mü’min’i hata ile öldürürse bir mü’min köle azat etmesi, bir de öldürülenin ailesine diyet ödemesi gerekir bu ayette köle kelimesinin mü’min olmak kaydı bulunmaktadır.
Bir nas mutlak olarak yer alan bir lafız başka bir nasta mukayyet olarak gelmemiş ise mutlak haline göre amel edilir ve takyidine dair bir delil bulunmadıkça onun herhangi bir şekilde takyit edilmesi doğru değildir.
Mutlak nas için örnek: Karılarınızın anaları sözündeki kadınlarınız kelimesi mutlaktır. Yani zifafa girmiş olması kaydını aşmamaktadır.
Başka bir yerde böyle bir kayıtla gelmemiştir ve böyle takyide dair herhangi bir delil bulunmamaktadır. Öyleyse kelimenin mutlak haline göre amel edilecektir.
Örnek: ”İçinizden ölenlerin geride bıraktıkları zevceleri kendi başlarına evlenmeler 4 ay 10 gün beklerler” ayetinteki eşler kelimesi de mutlaktır. Çünkü zifafa girilmiş olması kaydını taşımamaktadır.
Mukayyetin Hükmü;
Bir nas mukayyet olarak yer alan bir lafız başka bir nasta mutlak olarak gelmemiş ise mukayet haline göre amel edilir ve kaydın kaldırıldığına dair bir delil bulunmadıkça bu kaydın kaldırılması doğru değildir.
Nesh Nedir?
Nesh lugatte bir şeyi aktarmak ve iptal etmek anlamındadır.
Istilahta ise yasama sahibi olan Allah’ın daha sonra beyan ettiği bir delil ile şeri bir hükmün kaldırılmasıdır.
Nesh: Şer’i bir hükmün müddetinin sona erdiğini açıklamaktadır. Bu tarife göre nesh’in iki yönü vardır.
1- Allah’a göre nesih geçici olan bir hükmün sona ermesi.
2- Bize göre ise bir hükmün başkasıyla değişmektir.
Dolayısıyla bunlardan önce gelen ve kaldırılana mensuh daha sonra gelen ve sabit kalan hükme nesih denilmektedir.
Hükümlerin Nesh Edilmesinin Hikmeti
Burada kulların maslahatlarını gözetmek vardır. Allah tedricilik/aşamalı esasına ve şeriat’ın özüne uygun düşüp hükmün değiştirilmesi gerektiğini belirten maslahatlar olursa nesh söz konusu olur.
Örnek: İçki ve ve faizin aşamalı olarak haram kılınması, namazın gündüzleri iki rekattan beş vakte geçmesi gibi.
Mefhumu Muhalif: Söylenen bir söze ait olan hükmün tam zıttını söylemektir.
Örnek: Komşum bana gelirse ona iyi davranacağım sözünün mefhumu muhalifi ise komşum bana gelmezse ona iyi davranmayacağım şeklindedir.
Gürsel Gürbüz
www.gurselgurbuz.com
Share this content:
Yorum gönder