Ümmetin Birliği İhtilaf Fıkhını Bilmekte Geçer.
Ümmetin birliğini koruyacak, ona güç ve kuvvet kazandıracak, onları fitne, fesat ve her türlü ayrılıktan kurtaracak yegane yol ihtilaf fıkını bilmekte geçer. Hiç şüphesiz ki ihtilaf islam’da yerilen ve övülen şekli ile iki türlüdür. Bu sebeple ihtilaf fıkhını bilmek fitne, fesat, kargaşa ve birçok çatışmanın önünde sed olacaktır.
Allah’ın insanları farklı meziyet ile yaratması ve insanların çevre, eğitim, sosyolojik ahlakı, düşünce, fikir, akıl ve zeka yönüyle farklı olması ihtilafa düşmelerine sebep olmuştur. Hiç şüphesiz ki Allah azze ve celle bir imtihan ve hikmet gereği insanları farklı toplum ve kültürden yaratmak suretiyle ihtilaf edecek bir tabiatta yaratmıştır. Akidevi, sosyal, siyasi, ekonomik, ahlaki, fıkıh ve hayatın her alanında insanların bu farklılığı ihtilafı gerekli kılmıştır.
Hiç şüphesiz ihtilaf fıkhını bilmek birçok faydaya ve büyük kazanımlara sebeptir. Özellikle ihtilaf fıkhı tevhidin korunmasına ve her türlü mefsedet olan şirk, küfür, ayrılık, bölünme ve parçalanmadan korunma ancak ihtilaf fıkhının bilinmesi ve onun bize kazandıracağı ve öğrettiği en önemli kriterleri bilmekle gerçekleşir.
İhtilaf dört şekilde görülür; Küfür, haram, övülen ve ecir kazandıran şeklinde görülür;
1- Küfür: Bu Akideye bağlı ihtilaftır;
Tarih boyunca Allah, Resullerini göndermiş, kitaplarını indirmiş ve insanların akidevi olarak düştükleri ayrıkları birleştirme noktasında ilahi öğretilerle uyarmıştır. Ehli kitap ve bunun dışında olan Müşrikler akidevi olarak İslam toplumundan ayrıldıkları için onlar şiddetli bir şekilde tehdit edilmiştir. Çünkü akide dinin asıllarından olduğu için insanların bu ihtilaf konusunda ayrılıkları asla mazeret değildir. Bu ihtilafta cehalet, taklit ve tevil gibi mazeretler asla söz konusu olamaz.
وَمَٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ اِلَّا لِتُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذِي اخْتَلَفُوا ف۪يهِۙ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
Hakkında anlaşmazlığa düştükleri hususları onlara açıklaman, iman eden bir topluluğa hidayet ve rahmet olması için bu Kitab’ı sana indirdik. (Nahl, 64)
كَانَ النَّاسُ اُمَّةً وَاحِدَةً فَبَعَثَ اللّٰهُ النَّبِيّ۪نَ مُبَشِّر۪ينَ وَمُنْذِر۪ينَۖ وَاَنْزَلَ مَعَهُمُ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِيَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ ف۪يمَا اخْتَلَفُوا ف۪يهِۜ وَمَا اخْتَلَفَ ف۪يهِ اِلَّا الَّذ۪ينَ اُو۫تُوهُ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ بَغْيًا بَيْنَهُمْۚ فَهَدَى اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لِمَا اخْتَلَفُوا ف۪يهِ مِنَ الْحَقِّ بِاِذْنِه۪ۜ وَاللّٰهُ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
İnsanlar (tevhid üzere yaşayan) tek bir ümmetti. (İhtilafa düştüler.) Allah (aralarındaki ihtilafı gidersin diye) müjdeleyici ve uyarıcı nebiler gönderdi. İnsanların anlaşmazlığa düştükleri konularda, aralarında hakem olsun diye nebilerle beraber hak olan Kitab’ı indirdi. O (Kitap konusunda) anlaşmazlığa düşenler, kendilerine apaçık deliller geldikten sonra aralarındaki azgınlık/kıskançlık/bir diğer gruba üstünlük sağlama isteği olan Ehl-i Kitap’tan başkası değildi. Allah, hakkında ihtilafa düştükleri konuda iman edenleri izniyle hakka hidayet etti. Allah dilediğini dosdoğru yola iletir. (Bakara, 213)
فَاخْتَلَفَ الْاَحْزَابُ مِنْ بَيْنِهِمْۚ فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْ عَذَابِ يَوْمٍ اَل۪يمٍ
Gruplar kendi aralarında anlaşmazlığa düştüler. Can yakıcı günün azabından dolayı, zalimlere yazıklar olsun. (Zuhruf, 65)
Nitekim Rasulullah aleyhisselam’ın hadislerinde; Herhangi bir şeyi size yasaklamadığım müddetçe beni kendi halime bırakınız çokça soru sormayın sizden önceki ümmetler çok soru sormaları ve peygamberlerle ihtilaf ettikleri için helak oldular. (Buhari, Müslim)
Kur’an ve Sünnetteki nasların bu kısımda olan ihtilafı zem etmiş ve kötü göstermiş bu ihtilaf içinde olanları azab gibi şeylerle tehdit edilmişdir.
Küfre örnek; Kişiyi kafir yapan ihtilafa gelince bu dinin asıllarında yada şeriatin vaciplerinde subuti ve delaleti kat-i olan bir meseleyi inkar, yalanlama ve muhalafet etme gibi şeklinde ortaya çıkan küfürdür.
Dinin asıllarından örnek: Bir kimse cennet yada cehennem yoktur gibi bir ihtilaf söz konusu olursa bu sahibini kafir yapar.
Şeriatın Vaciplerinden örnek: Kişi yine delaleti kat-i ve subutu sabit olan bir meseleyi ihtilaf konusu yapması onu kafir yapar. Misal: Bu dinde zina hem subuti hem delaleti kat-i olması hasebiyle bunu bir ihtilaf konusu yapmak küfürdür.
2- Haram olan ihtilaf; Bu akidenin konusu olan ve ihtilaf söz konusu olduğunda sahibini kafir yada günahkar yapan ihtilaftır.
Bu haram ihtilafa örnek ancak subutu ve delaleti kat-i/kesin, sarih/açık ve meşur olan meselelerde ihtilaf ortaya çıkarmak küfürdür. Buna örnek olarak: Mutavatir hadislerdir. Namaz, oruç, zekat ve hac gibi bir çok mesele mütavatir olarak gelmişdir. Dolayısıyla bir kimse bu mütavatir hadisleri bir ihtilaf konusu yaoarsa kafir olur.
Günaha örnek; Bu kişiyi ne kadar kafir yapmasada ehad hadisler gibi benzer meseleri inkar etmekle büyük bir fitne kapılarının acılmasıyla kişiyi günhakar yapan türdendir.
3- Ecir kazandıran ihtilaf; Bu kat-i meselelerin dışında olan zanni/göreceli olan hükümlerde hükmeden hakimin durumudur gibidir. Nitekim;
İhtilafa gelince hakim hüküm verdiğinde içtihat eder ve isabet ederse ona iki ecir vardır hata ederse ona bir ecir vardır. (Muslim)
4- Övülen ihtilala gelince;
وَدَاوُ۫دَ وَسُلَيْمٰنَ اِذْ يَحْكُمَانِ فِي الْحَرْثِ اِذْ نَفَشَتْ ف۪يهِ غَنَمُ الْقَوْمِۚ وَكُنَّا لِحُكْمِهِمْ شَاهِد۪ينَۙ
Davud ve Süleyman’ı da (an)! Hani, koyunların girdiği ekin hakkında hüküm veriyorlardı. Biz, onların hükmüne şahittik. (21/Enbiyâ, 78)
فَفَهَّمْنَاهَا سُلَيْمٰنَۚ وَكُلًّا اٰتَيْنَا حُكْمًا وَعِلْمًاۘ وَسَخَّرْنَا مَعَ دَاوُ۫دَ الْجِبَالَ يُسَبِّحْنَ وَالطَّيْرَۜ وَكُنَّا فَاعِل۪ينَ
Biz, (isabetli hükmü) Süleyman’ın fıkhetmesini sağladık. Her birine hüküm/hikmet ve ilim verdik. Dağları ve kuşları (onunla beraber) tesbih etsinler diye Davud’un emrine amade kıldık. (Bunları) yapan bizleriz. (21/Enbiyâ, 79)
Bu ayetlerde bir meselede Davud (a.s) ve Süleyman (a.s) bir ihtilaf konusunda hüküm vermişlerdi, ikisi bu hükmünde doğruyu isabet etmiş olmakla beraber biri diğerinden her ne kadar daha doğru olsada bu ihtilaf övülen ihtilaf olmuş olur.
Allah resulü aleyhisselatu vessellem Beni Kureyza Yahudilerin üzerine yürümeyi emretti ve sonra sizden herhangi biri Beni Kureyza yurduna ulaşmadan ikindi namazını kılmasın dedi.
Burada Sahabe ihtilaf etti. Kimisi namazlarını yolda eda etti, kimisi ise Resulullah’ın emrine uyup Beni Kureyza yurduna kadar kılmadı.
Sahabenin ihtilafında ana sebep namaz kılanlar bu emrin namaz vaktinin kaçırmama ileti üzerine kılmışlardır. Diğerleri ise Resulullah’ın emrini mutlak bir hüküm olarak almış ve namaz kılmamıştır. Bu durum Resulullah’a söylendiğinde bu iki grup için Efendimiz sükut etmiş hiçbir şey dememiştir.
Dolayısıyla bugün ile itilaf üç şekilde birincisi haram olan kişiyi küfre şirke götüren ve İslam milletinden çıkaran İtilaf bu İslam’ı kabul etmeyen ehli kitap laik Demokrat ve diğer ideolojik Şirk ve küfür dinleri olan Müşrikler
Hemen şunu ifade edelim ki Akidiye taalluk eden Allah’ın isim ve sıfatlarında ihtilaf olmaz. Çünkü isim ve sıfatlar tefkivi yani ancak vahiyle ile bilinir.
Dolayısıyla kat-i, sarih ve akideye taalluk eden ihtilaf haram haram olan ve kişiyi İslam milletinden çıkaran bir ihtilaf iken, nasla çelişmeyen tevil kabul eden ve kıyasın mümkün olduğu yerlerde yapılan içtihat kişi Eecir kazandırır ve bu ihtilaf övülmüş bir itilaftır.
İhtilafın mümkün olduğu yerlere gelince bu daha çok furu fıkıh yani muamelat ile ilgili alimlerin kendisiyle içtihat, istinbat, tevil ve kıyas gibi durumlarda olur.
Nitekim: Efendimiz aleyhissalatu vesselam hadislerinde ümmetimin ihtilafı rahmettir. (Müslim) Hadisin manası da budur.
Nitekim İbni Teymiye ihtilafı iki kısma ayırmıştır;
1- İhtilafı Tenevvu: İhtilaf çeşitleri ve görüşler zahirinde farklı olsa da ya aslında aynı şeyi farklı ibarelerle anlatıyordur ya da bir benzeri olmayan manalardır.
Buna misali olarak: Fatiha Suresinde sırat-ı müstakim kelimesinde vuku bulan ihtilaftır. Kimisi bunu İslam ve kimisi de Kur’an diye tarif etselerde lafızları farklı olsa da İslam’da Kur’an da aynı şeylerdir.
2-İhtilafı Tutad: Zıt olan ihtilaf burada görüşleri birbirine zıttır aynı anlam altında toplamak mümkün değildir. (İktida siratal mustakim)
Aynı zamanda İbni Kayyım Allah’ın kitabında ihtilaf iki kısımdır;
Birinci kısım İhtilaf edenlerin hepsinin yerinde ihtilaftır. İkinci kısım ihtilaf ehli yerilenler ve övülenler diye ayrılır. Kim haka isabet ederse o övülmüştür, kimde hakk’a ulaşmak için çabalarında hata ederse ondan yergi düşürülmüş çabasından dolayı övülmüştür. Hakkı ulaşmada çabalamadığından dolayı hata ederse yerilmiş olur. (Savaikul Mursele 2/513)
Hiç şüphesiz ki övülen ve kendisine ecir kazandıran ihtilaf büyük bir zenginliktir. Maalesef ihtilaf fıkhını anlamamış ve tamamı ile övülen kendisiyle ilgili nas bulunmayan tevil, içtihat, istinba,t kıyas, zanni ve göreceli konularda kendisinden farklı düşünen kimseleri bir tekfir, çatışma ve büyük bir ihtilaf sebebi olarak göstermek büyük bir zulüm ve büyük bir kötülüktür. Zira İslam’ın en önemli farzları Müslümanların birliğini korumak ve onların parçalanmasına engel olmaktır.
Akidevi İhtilaf
Dinin asıllarında ve şeriat vaciplerinde ihtilaf söz konusu olamaz çünkü bu konularda şâri Allah hükümlerini beyan etmiş ve Resulullah aleyhissalatu vessellem bunu pratik olarak uygulamıştır, bu kat-i ve sarrih olan meseleler olduğu için bu konuda mü’minlere düşen itaat ve teslimiyettir. Nitekim:
فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتّٰى يُحَكِّمُوكَ ف۪يمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْۙ ثُمَّ لَا يَجِدُوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْل۪يمًا
Hayır! Rabbine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem tayin edip, verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan ve tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar. (4/Nisâ, 65)
Kim akideye ve şeriatın vaciplerine taalluk eden bir konuyu ihtilaf konusu yaparsa bu kimse islam milletine çıkar ve kendisini tekfir edilmesi vacip olunur. Çünkü bu akide ümmeti bir arada tutan ve insanların kendileri için itaat ve teslimiyetin sorumlu olduğu konulardır. Ümmeti birbirine kardeş yapan ve vahdetini koruyan bu akidedir. Bunda ihtilaf olursa kardeşlik, dostluk, dayanışma, yardımlaşma ve sevgi yerine şiddet, çatışma, kin, nefret ve ümmetin parçlanması söz konusudur.
شَرَعَ لَكُمْ مِنَ الدّ۪ينِ مَا وَصّٰى بِه۪ نُوحًا وَالَّذ۪ٓي اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ وَمَا وَصَّيْنَا بِه۪ٓ اِبْرٰه۪يمَ وَمُوسٰى وَع۪يسٰٓى اَنْ اَق۪يمُوا الدّ۪ينَ وَلَا تَتَفَرَّقُوا ف۪يهِۜ
“Dini (tevhidle) ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin.” diye Nuh’a emrettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim, Musa ve İsa’ya emrettiğimizi sizin için dinde şeriat kıldık. (42/Şûrâ, 13)
وَمَا تَفَرَّقُٓوا اِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْۜ
Onlar kendilerine ilim (vahiy) geldikten sonra, aralarındaki azgınlık/kıskançlık/bir diğer gruba üstünlük sağlama isteği nedeniyle ayrılığa düştüler. (42/Şûrâ, 14)
Rabbimiz bu Kerim ayetinde dinin asıllarında ihtilaf ve ayrılığı yasaklamış ve bütün peygamberlere bunu ortak bir şeriat kılarak ilahi öğretilere bağlı olmamızı emretmiştir.
Müslümanlar haram olan ihtilafı bitirecek ve birlikteliği koruyacak yegane yol dinin asılları ve şeriatın vaciplerine karşı sadık olmak ve onunla amel etmektir. Bunlar gerçekleştiğinde dinin furuatında ya da içtihat, kıyas, istinba,t zanni ve göreceli konularda ihtilaf bir zenginlik olarak Müslümanlar arasında rahmet olur.
İmam kurtubu rahimullah bu ayetin tefsirinde şunları söyler: Dini ayakta tutandan kasıt Allah’ın birlenmesi ve ona itaat, kitaplara, rasullere ve ahiret gününe iman ve bunun dışında kişinin yerine getirdiğinde Müslüman olabileceği şeylerdir. Onda ayrılan düşmeyin yani ihtilafa düşmeksizin onu devamlı bir sürede muhafaza edin demiştir.
Bir hadiste Resulullah aleyhissalatu vessellem:
Biz peygamberler topluluğu baba bir ana ayrı kardeşleriz dinimiz birdir buyurulmaktadır.
Bu hadis tüm peygamberlerin kendisiyle mesul olduğu dinin asılları konusunda ortağı olmayan Allah’a ibadete davet vardır. Şirk ise bu birlikteliği yıkan ve ihtilafa sebep olan en büyük zulümdür. Bundan kaçınabilmek için tüm peygamberlerin kendisiyle davet edildiği dinin asıllarında ittifak etmek zaruridir.
Tarih boyunca peygamberler dağınık, parçalanmış ve ihtilafa düşmüş olan ümmetleri bir ümmet yapmak adına gönderilmiştir. Onlar inanılması ve reddedilmesi zaruri olan meselelerde insanları bu akideye davet etmişlerdir.
كَانَ النَّاسُ اُمَّةً وَاحِدَةً فَبَعَثَ اللّٰهُ النَّبِيّ۪نَ مُبَشِّر۪ينَ وَمُنْذِر۪ينَۖ وَاَنْزَلَ مَعَهُمُ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِيَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ ف۪يمَا اخْتَلَفُوا ف۪يهِۜ وَمَا اخْتَلَفَ ف۪يهِ اِلَّا الَّذ۪ينَ اُو۫تُوهُ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ بَغْيًا بَيْنَهُمْۚ فَهَدَى اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لِمَا اخْتَلَفُوا ف۪يهِ مِنَ الْحَقِّ بِاِذْنِه۪ۜ وَاللّٰهُ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
İnsanlar (tevhid üzere yaşayan) tek bir ümmetti. (İhtilafa düştüler.) Allah (aralarındaki ihtilafı gidersin diye) müjdeleyici ve uyarıcı nebiler gönderdi. İnsanların anlaşmazlığa düştükleri konularda, aralarında hakem olsun diye nebilerle beraber hak olan Kitab’ı indirdi. O (Kitap konusunda) anlaşmazlığa düşenler, kendilerine apaçık deliller geldikten sonra aralarındaki azgınlık/kıskançlık/bir diğer gruba üstünlük sağlama isteği olan Ehl-i Kitap’tan başkası değildi. Allah, hakkında ihtilafa düştükleri konuda iman edenleri izniyle hakka hidayet etti. Allah dilediğini dosdoğru yola iletir. (2/Bakara, 213)
Nitekim bu ayetin tefsirinde İbni Abbas radıyallahu anhume Adem ve Nuh aleyhisselam arasında 10 asır vardı. İnsanlar bu süre zarfında hak üzere ihtilaf edince Allah müjdeleyici ve uyarıcı peygamberler gönderdi. (Taberi)
Bugün İslam ümmetini bölen, parçalayan ve onların ihtilafa düşmesine sebep olan en önemli özellikler geçmişte heva ve heveslerine uyan sapık mezhepler ve bugün ideolojik dinlerin sahibi olan laikler, kemalistler, demokratlar, partiler heva ve hevesine tabi olanlar hiç şüphesiz ki bu ihtilaf akidevi bir ihtilaf olması hasebiyle kişiyi İslam milletinden çıkaran bir itilaftır.
Nitekim Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem: Benim ümmetim 72 fırkaya ayrılacak onların biri hariç hepsi ateştedir. Kim o kurtulacak fırka ey Allah’ın resulü benim ve sahabenin yolu üzere olanlardır. (Tirmizi)
Başka bir hadiste Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
Sizler sizden öncekilerin sünnetine adım adım, bir rivayette karış karış başka bir rivayette okun arkasında bulunan tüyler gibi tıpatıp tabi olacaksınız. Onlar Keler’in deliğine girse siz de gireceksiniz, başka bir rivayette biri yolda annesiyle zina yaparsa siz de yapacaksınız. kimdir onlar Ey Allah’ın Resulü Yahudi ve Hristiyanlar mı? Resulullah başka kim olacak. (Buhari, Müslim)
Nitekim İbni Ebi Muleyke radıyallahuanhu şöyle rivayet ediyor: Ben havuzun başında olacağım, kimin havuzun başında yanıma geleceğine bakacağım, bazı insanlar alıkonacak Ya Rabbi benden ve benim ümmetimdendirler diyeceğim. Sen onların senden sonra ne yaptıklarını bilmiyorsun, topuklarının üzerine gerisin geriye dönecekler denecek. (Buhari, Müslim)
Ebu Hamza’dan gelen rivayete göre: Allah Resulü yazıklar olsun benden sonra değiştirenlere diyeceğim. (Buhari, Müslim)
Hemen şunu ifade edelim ki Rasulullah’ın dizi dibinde eğitim görmüş sahabeler fıkıhta, itikatın detaylarında ve muamelatta her ne kadar ihtilaf etseler de birbirlerini anlayışla karşılamış farklı fetvalar versler dahi birlikteliği korumuş ve kardeşliği bırakmamışlardır. Sahabeden sonraki nesil içerisinde dinin asıllarında ve şeriatın vaciplerine taalluk eden meselelerde ihtilaf başlayınca savaşlar, çekişmeler ve ümmetin parçalanması söz konusu olmuştur.
Nitekim tarih içerisinde Peygamberimizden sonra yalancı peygamberlere tabi olan, zekat vermeyenlerin, birçok Arap kabilesini irtidat etmesi, kaderi inkar edenler, Allah’ın isim ve sıfatlarını cisimlere ve varlıklara benzeten müceessime ve müşebbihe, Allah’ın ayetlerini tahrif eden batini anlayışı ve daha birçok sapık mezhepler akideyi bozma girişimlerinde olmuşlardır. Onların bu akideleri onları İslam milletten çıkaran bir ihtilaftır.
Nitekim Yahya bin Ma’mer rivayet ediyor: Basra’da Kader konusunda ilk konuşan Ma’bed El Cuheni’ydi Ben ve Humeyd b Abdurrahman Hacı ve Umreci olarak yola çıktık dedik, Allah resulünü sahabesinden birilerini görsek de şunların kKder hakkındaki söylediklerini sorsak. Abdullah ibni Ömer’le karşılaşmaya muvaffak olduk. Mescidin içinde ben sağına arkadaşımın soluna geçecek şekilde yanında durduk. Ben dedim ki Ey Eba Abdurrahman bizim etrafımızda bir kavim ortaya çıktı, Kur’an’ı okuyor ve ilim talep ediyorlar. Onlar Kaderin olmadığını her şeyin aniden ve kendiliğinden geliştiğine inanıyorlar. Abdullah ibni Ömer onlarla karşılaşırsan onlara haber ver ben onlardan onlar da benden beridir. Abdullah ibni Ömer yemin ediyor onlardan biri Uhud kadar altında infak etse Kadere iman etmeden Allah bu infaklarını kabul etmez. (Müslim)
Akidevi meselelerde ihtilafa sebep olan durum; Aklın Vahyin önüne geçirilmesi.
Hiç şüphesiz akıl Allah’ın kuluna verdiği büyük bir nimet ve rahmettir. Akıl ile insanların hayatları kolaylaşır, doğru ve düzenli hareket etmesi için büyük bir vasıtadır. Akıl tek başına doğruyu, hidayeti ve Allah’ın iradesinin tahakkuk edilmesi için yeterli değildir. Bu yüzden Allah kitaplarını indirmiş ve resullerini göndermiştir. Akıl vahyi anlama ve uygulama açısında büyük bir vasıtadır bu yönüyle akıl asla küçümsenmemelidir.
Vahiy aklın üstünde olan akla yol, hidayet gösteren ve onun sınırlı oluşu sebebiyle vahye ihtiyaç duymaktadır. Tarih boyunca ihtilafın sebebi ise maalesef Vahyin değil aklın öncelenmesidir. Dün ve bugün insanlara musallat olan ideolojiler, dikta rejimler, felsefeciler, ideologlar, profesörler, krallar ve sapık mezhepler vahye değil akıllarını önceleyerek zulüm, sapıklık, şirk, küfür ve birçok kötülüğe sebep olmuştur.
Dolayısıyla İslam milleti içerisinde zuhur eden mezhepler ilahi öğretilere yetinmeyerek maalesef Yunan mitolojisi, Aristo gibi filozoflar ve daha nice başka kültürlerden etkilenerek aklı nasların önüne geçirerek sapıklığa sebep olmuşlardı. Aklı önceleyen bu kimseler Vahyi/Nasları anlamamışlar ve bu sebeple nasları aklın emrine koymuşlardır.
Halbuki bu durumu Fahrettin Razı rahimullah çok güzel bir şekilde ifade etmiştir: Bil ki kat’iyet ifade eden nakli deliller ile bir şey sabit olur da şerri delilerin zahiri Kur’an ve Sünnette sabit olana muhalefet ederse önümüzde dörtyol oluşur demiştir.
1- Aklı ve Nakli beraber tasdik ederiz. Bu imkansızdır ikisi aynı anda tasdik edilmez.
2- İkisinide (aklı ve nakli) iptal ederiz. Bu da imkansızdır iki zıttı aynı anda yalanlamış oluruz.
3- Nakli yani Kur’an ve Sünnet alır aklı reddederiz bu da imkansızdır. Çünkü biz akli delilerle Allah’ı sıfatlarını, mucizelerini ve peygamberin doğruluğuna delil oluşunu bilmeseydik naklin doğruluğunu bilemezdik.
4- Yukarıdaki maddelerden sonra tek bir şey kalır. Akli olan delilleri alırız nakli olanı ya hakiki üzere alırız ya da zahiri kast edilmemiştir deriz.
Dolayısıyla akıl her zaman yeterli değildir. İnsanın yaratan ve insanın neye ihtiyaç duyduğunu bilen, onu ıslah eden, onu terbiye eden ve onun ihtilaflarını çözüme kavuşturacak yegane sistemi Allah belirler. Ve ilahi bir özelliktir hiçbir beşeri akıl bu özelliğe ulaşamaz.
فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتّٰى يُحَكِّمُوكَ ف۪يمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْۙ ثُمَّ لَا يَجِدُوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْل۪يمًا
Hayır! Rabbine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem tayin edip, verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan ve tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar. (4/Nisâ, 65)
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ اِذَا قَضَى اللّٰهُ وَرَسُولُهُٓ اَمْرًا اَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ اَمْرِهِمْۜ وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُب۪ينًا
Allah ve Resûl’ü bir şeye hükmettiğinde, mümin erkek ve mümin kadının o işlerinde seçim hakları yoktur. Kim de Allah’a ve Resûl’üne isyan ederse, muhakkak ki apaçık bir sapıklıkla sapmıştır. (33/Ahzâb, 36)
Yerilen ihtilafın sebeplerinden bir tanesi de muhkem olan nasları terk ederek müteşebih nasların peşinden gitmektir. Hiç şüphesiz müteşabih naslar manası kapalı olan konulardır.
هُوَ الَّذ۪ٓي اَنْزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ اٰيَاتٌ مُحْكَمَاتٌ هُنَّ اُمُّ الْكِتَابِ وَاُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌۜ فَاَمَّا الَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَٓاءَ الْفِتْنَةِ وَابْتِغَٓاءَ تَأْو۪يلِه۪ۚ وَمَا يَعْلَمُ تَأْو۪يلَهُٓ اِلَّا اللّٰهُۢ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ اٰمَنَّا بِه۪ۙ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ رَبِّنَاۚ وَمَا يَذَّكَّرُ اِلَّٓا اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ
Sana Kitab’ı indiren O’dur. O (Kitap)’tan bazı ayetler (kimsenin tahrif etmeye güç yetiremeyeceği şekilde sağlam, açık ve) muhkemdir. Onlar (Kitab’ın çoğunluğunu ve ana omurgasını oluşturan muhkem), Kitab’ın anası olan (ayetlerdir). Diğer bazısı da (kullarını imtihan etmek için açık kılmadığı) müteşabih ayetlerdir. Kalplerinde eğrilik bulunanlar, fitne çıkarmak ve (ayetleri hevalarına göre) yorumlamak için müteşabih olan ayetlerin peşine düşerler. O (ayetlerin) tevilini/hakiki anlamını yalnızca Allah bilir. İlimde derinleşenler derler ki: “Ona iman ettik. Hepsi Rabbimizin katındandır.” Ancak akıl sahipleri düşünüp öğüt alır. (Ali İmran:7)
Bu ayeti kerimede muhkem ayetlere tabi olanların övüldüğü görülmekle beraber müteşabih ayetlerin peşine takılanların yerildiği, sapma ve fitne peşinde olduklarını zikretmiştir. Çünkü müteşabih ayetler kapalı olan ve birçok yoruma sebep olan açık bir sahili olmayan hükümlerdir. Muhkem ayetlere gelince bu okunduğunda herkesçe anlaşılan, bilinen, her türlü fitne ve yanlış anlamalara engeldir.
Dolayısıyla müteşabih lafızlar kapalı farklı anlamlara gelebilen ve başka naslara ihtiyaç duymaktadır. Bu sebeple itikati ihtilafların temel sebebi ise tamamıyla budur onlar muhkem olan nasları terk ederler yorumlanmaya müsait olan müteşabih nasları kendi hava ve heveslene uygun şekilde tevil ederek sapkınlık yollarına ulaşırlar.
Gürsel Gürbüz
Share this content:
Yorum gönder