Tekfir Ahkamı İlahi bir İrade ve Şer’i Bir Hükümdür.
Tekfir sözlük manası: Gizlemek, nankörlük ve örtmek gibi manalara gelir.
Istılah manası: Kur’an ve Sünnetin kat-i/kesin, sarih/açık, meşhur ve icma konusu olan esasların ister doğrudan ister dolaylı olarak inkar, alay, yüz çevirme, hafife alma, hakaret ve haramı helal görme, kibirlenme, cehalet ve şüphe gibi durumlarda bir mü’mini daha sonra küfre isnpet etmektir.
Tekfir konusu Asli kafir konumunda olan Ehli kitap ve Mecusiler, Hadis küfür konumunda olan Mürtedler ve Hafi küfür konumunda olan Munafıklar şeklinde görülmektedir
Tekfir olgusu birçok küfür çeşit ile ilintili olmak sebebiyle şer’i engeller kalktığında ve şartlar oluştuğu anda Hafi ve Hadis kafirler yada Asli ve Zahir kafir konumunda olan kimseleri tekfir etmeyi gerektirir. Bu küfür türler ise 3 şekilde görülür;
Kalbin küfrü: Bu şüphe, inkar ve tereddüt şeklinde görülen küfürdür.
Dilin küfrü: Bu küfür ve şirk çeşitlerinin ilanıdır. İnkar, alay dini hafife alma ve hakaret gibi sebeplerdir.
Ameli küfür: Bu amelleriyle puta tapması yada Allah’tan başkasına secde etmesi gibi durumlardır.
Küfür olgusu Şâri Teala’nın naslarla isimlendirdiği ve hükme bağladığı bir konududur. Nitekim;
هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ فَمِنْكُمْ كَافِرٌ وَمِنْكُمْ مُؤْمِنٌۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ
Sizi yaratan O’dur. İçinizden kimi kâfir kimi de mümindir. Allah yaptıklarınızı görendir. (64/Teğabûn, 2)
Bu ayette olduğu gibi Allah yaratığı kullara iki sınıfa ve iki farklı millete ayırdığını bunlardan mü’min ve aynı zamanda kafirlerin olduğunu beyan etmiş ve bunun sonucunda bu özellik, sıfat, illet ve sebepler söz konusu olduğunda bu kimseleri bunlardan herhangi bir isimle isimlendirilmesi vacip hükümünü alır.
وَقُلِ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكُمْ فَمَنْ شَٓاءَ فَلْيُؤْمِنْ وَمَنْ شَٓاءَ فَلْيَكْفُرْۙ
De ki: “Hak, Rabbinizden gelendir. Dileyen iman etsin, dileyen kâfir olsun.” (18/Kehf, 29)
قُلْ يَٓا اَيُّهَا الْكَافِرُونَۙ
De ki: “Ey Kâfirler!” Kafirun:1)
İslam ilahi nizam’ın en önemli özelliği onun İlahi ve Rabbani olmasıdır. Bu dinin sınırlarını, kurallarını, prensiplerini ve diğer değer yargılarını belirleyen sadece Allah’tır.
Neyin yasak neyin serbest olduğunu, neyin doğru neyin yanlış olduğunu, neyin güzel neyin çirkin olduğu, neyin kötü ve neyin temiz olduğunu kulları için sınırları belirleyen, hükümleri vaaz eden ve isimlendiren yalnız Allah’tır.
Dinde hüküm verme ve isimledirme yalnız Allaha aittir.
Din hükümlerden kastımız;
Nasıl ki namazı, orucu, zekatı ya da cihadı farz kılmak Allah’ın iradesi, onun isimlendirmesi ve onun hükme bağladığı şer’i bir hüküm ise aynı zamanda kullarını sosyal, siyasi, ekonomik ve ahlaki yönüyle yöneten, idare eden ve onlar için değer yargılarını indiren yine Allah’tır.
Kur’an ve sünnette Allah islam toplumu için bir sınır, kural, helal ve haram yasaları belirlemiştir. Örneğin; Nikah ile ilgili hükümler, miras ile alakalı hükümler, cenazelerle ilgili hükümler, savaş ile ilgili hükümler, yöneticilerle ilgili hükümler, kısas ile ilgili hükümler, ceza kanunları ile ilgili hükümler, diyet ile ilgili hükümler, yargı ile ilgili hükümler ve daha niceleri Allah’ın kulları için karara bağladığı ilahi hükümlerdir.
Dini hükümlerini beyan eden ve onu yasallaştıran yalnız Allah’tır. Başka örnek verecek olursak;
اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ
Müminler ancak kardeşlerdir. (Hucurât, 10)
Müslümanların kardeş olduğunu hükme bağlayan Allah’tır.
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ جَاهِدِ الْكُفَّارَ وَالْمُنَافِق۪ينَ وَاغْلُظْ عَلَيْهِمْۜ وَمَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ
Ey Nebi! Kâfirler ve münafıklarla savaş ve onlara karşı sert ol. Onların barınağı cehennemdir. Orası ne kötü bir dönüş yeridir. (Tevbe, 73)
Burada Allah inkar eden ve islamı kalpleriyle teslim olmayanlara kafir ve münafık ismini veren ve onların cehenneme gireceğinin hükmünüde veren Allah’tır.
İmam Gazali Felasife adlı eserinde; Tekfirin şer’i bir hüküm olduğunu beyan etmiştir.
Nitekim Şeyhülislam İbni Teymiye der ki; Tekfir şerri bir hükümdür ve ancak şerri delillerle sabit olur. (Fetava 17/78)
Dinde isimleri belirlemedeki kastımız;
Rabbimiz dinde kurallar ve şerri hükümleri vaaz ederek kullarını bunlardan mesul kılmıştır. İnsanlar kendi tercih ve seçimlerin sonucunda bu kurallara ve hükümlere göre tabi tutulur ve bu isim ve sıfatlarla anılırlar. Dolayısıyla Allah şer’i iradesini indirdikten sonra kulların inanç, düşünce, fikir, eylem, söylem ve hayat programları’na göre insanları isimlendirmede ve onlara sıfatlar vermektedir. Nitekim bu din insana Müslüman dediği gibi müşrik, mü’min dediği gibi kafir, münafık dediği gibi fâsık, asi dediği gibi mulhid, mubtedi dediği gibi dal, muhti dediği gibi mubtedi, mukallit dediği gibi müctehid, alim dediği gibi cahil baği dediği gibi muttaki, mufsid dediği gibi muslih, irtidat ve kazib ismini veren yalnız Alemlerin Rabbi olan Allah’tır. Kim bu özellikleri ve sıfatları kendi tercihi ve seçimleriyle seçerse bu isimlerden herhangi biri ile isimlendirilir. Dolayısıyla yukarıda saydığımız bu isim ve sıfatlar tamamı ile illet ve sebep söz konusu olduğunda bu kimselere bu ismi vermek vaciptir.
Abdurrahman bin Fuad der ki; Tekfir dinin hükümlerinden bir hükümdür. Tekfirin bir takım sebepleri, kuralları, şartları, engelleri ve neticeleri vardır. Tekfirin konumu dinin diğer ahkamıyla aynıdır. (Kavaid fi’t Tekfir, sy 1.)
İbni Teymiye bazı isim ve hükümler hususunda; Allah peygamber gelmeden öncesini ve sonrasını ayırmış bazı isim ve hükümleri de birleştirmiş. (Fetava 20/37)
İbni Teymiye şöyle der; İman ve küfür bu ikisi sadece akli delillerle değil peygamberle mü’min ve kafirin arasına ayıran farkı belirten şer’i delilerle sabit olmuştur. (Fetava 3/328)
Yukarıda saydığımız bu isimleri vermek tamamı ile dünyevi ilişkilerle beraber ahiretle ilgili ceza ya da mükafat konusu ile ile ilgilidir. Dünyevi açıdan birisinin Müslümanlığı sabit olduğunda onunla evlenmek, miras hukukunu işletmek, cenazelerle ilgili defin işlemleri, kısas ve diyet gibi hükümler müslümanlara ait bir özelliktir. Çünkü Müslümanlığı sabit olmayan bir kimseyle evlenmek, miras vermek yada almak, onları Müslümanlar gibi yıkamak, kefenlemek ya da rahmet okumak ya da Müslümanların mezarına gömmek haramdır. Bu sebeple dünyevi açıdan Allah mü’minler ile kafirler arasındaki ilişkiye bir sınırlandırma getirmiştir. Ahiretle ilgili ceza ve mükafata gelince; Kim iman eder salih amel işlerse ona cennetin ebedi olduğu, kim inkar eder ve dinden yüz çevirirse ona cehennemin ebedi olduğu beyan edilmiştir. Dolayısıyla iman toplumu ile küfür toplumu dünyevi açıdan aralarında sınır, denge, kural ve prensipleri olduğu gibi ahiret açısından bu iki farklı milletin yurdunun farklı olduğu Müslümanların cennete kafirlerin ise cehenneme girmesi konusunda hükmeden ve isimlendirmenin Allah’a ait olduğunu anlamış oluruz. Nitekim;
İbn Teymiye şöyle söyler; Birisine kafir ya da fasık deme konusu ahiretteki mükafat ve ceza ile ilgili hükümler ve isimlerle alakalıdır. Dostluk, düşmanlık, cinayet ve masumiyet gibi dünyada yapılan fiiler de buna taalluk eder. Cennete giriş ve ateşin haram oluşu da bu ikili hükümlerdendir. (Fetava 12/468)
Dolayısıyla dinde hükümleri nasıl belirleyen Allah ise aynı şekilde bu hükümlerin illetlerine ve sebeplerine göre isimlendirmeyi yapan da Allah’tır ve bu konuda mü’minler Allah’ın hükmüyle nasıl amel etmeleri vacip ise Allah’ın isimlendirdiği ile isimlendirmek de aynı şekilde vaciptir.
Zaten tekfirin şer’i bir hüküm olduğunu ve bu hükümün sıfat ve özelliklerini taşıyanlara bu isimleri vermenin vacip olduğunu yukarıdaki Teğabun: 2 ayeti delillendirmektedir.
Nitekim Takiyüddin el-Suphi der ki; Tekfir şer’i bir hükümdür onun sebebi ise ya Allah’ın rububiyet ve vahdaniyetini inkar etmek ya peygamberliğini reddetmek veya Şârinin küfür olduğuna hükmettiği söz ve fiillerden birini işlemektir. (Fetava’s Subki 2/586)
Tekfirin şerri bir hüküm olduğunu, küfür ve şirki açık olan insanları tekfir etmenin vacip oluşunu Rabbimiz emir sigasıyla Kafirun suresinde dile getirmiştir.
قُلْ يَٓا اَيُّهَا الْكَافِرُونَۙ
De ki: “Ey Kâfirler!” (Kafirun:1)
Nitekim Mekke müşrikleri bugünün Müslüman iddiasını taşıyan toplumu gibi Allah’a inanıyor, bizim gibi hac yapıyorlar, umre yapıyorlar, Kabe’nin etrafını yedi defa tavaf ediyorlar, bizim gibi Merve ile Sefa arasında say yapıyorlar, müzdelifeye, arafata, mina’ya gidiyorlar ve kurban kesiyorlar. Bizim gibi zekat, sadaka veriyorlar, Ramazan ayında oruç tutuyorlar, kadınlarını örtüyorlar, çocuklarını sünnet ediyorlar, İbrahim aleyhisselam’ın dinine göre ölüleri kefenliyor ve gömüyorlardı. Onlar Kabe’ye Beytullah ve İbrahim aleyhisselam’ın izinde olduğunu söyleyen bu Mekke’nin müşriklerinin kafir denilmesi ve onların tekfir edilmesi emir sigasıyla hükme bağlanıp isimlendirilmesi Allah’ın tek hükmüdür. O halde biz Müslümanlar insanların kalplerini, niyetlerini araştırmaksızın, zan peşinden koşmaksızın ya da onların küfür ve şirki var mıdır araştırmaksızın kimde tekfirin şeri engelleri dışında küfür sözü ve küfür fiili söz konusu olursa bizim bu kimseyi tekfir etmemiz vacip olur. Çünkü yukarıda anlattığımız üzere hükmü belirleyen Allah ve bu isimleri belirleyip veren Allahtır. O halde kullara düşen Allahın iradesine göre hareket etmek suretiyle bu isimlendirme ile ve bu hükümle hükmetmesi vacip olduğu artık herkesin anladığı bir hakikattir.
Gürsel Gürbüz
Share this content:
Yorum gönder