Tarihde Maide: 44 İki Defa Tahrif Edilmiştir.
Tarih boyunca din, insanlar için en önemli istismar aracı olmuştur. Din adına konuşan bel’amlar Allah’ın dinini tahrif, tebdil, tağyir ve batıl tevilleri ile yeryüzünde zulme, küfre ve şirke onay vermektedir. Din kisvesinde bürünen bu bel’amlar Allah’ın dinini tağutlara ve onların ideolojik dinlerine uyarlayarak toplumun şirk sistemlerine entegre olmasına sebep olmuştur. Maalesef bugün tahrif edilen ayetlerden bir tanesi Maide: 44’tür. Konumuza girmeden önce tarihte Maide: 44 ilk defa tahrif edenler hariciler olmuşlar ve onlardan sonra bugün kendilerine ehli sünnet diyen ama aslında Murcie akidesine bağlı olan tarikatlar olmuştur.
Allah’ın Hükmü ile Hükmetmeyen Kimseler üç sekilde görülür.
Bu ayet ile ilgili maalesef ifrat (aşırıcı) ve tefrit (önemsemeyen-ılıman) arasında olan iki grup var. Allah bize vasat olmayı emrederken maalesef birileri ya ifrat ya da tefriti seçmiş durumda.
1- İfrat Ehli: Onlar Maide: 44 ayetini hariciler gibi zahire göre alırlar ve Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyi mücerret bir küfür olarak kabul ederler. Bu kimseler hiç bir ayırım yapmaksızın direk tekfir ederler.
Bu kısımdakiler birinci görüşleri isabet etmiş ikinci görüşlerinde hata etmişlerdir. Allah’ın hükmü ile hiçbir şekilde hükmetmeyen küfre ve şirke iktidar veren ve batının insan uydurması kanunlarını ile hükmedenler kafirdir derler. Hiç şüphesiz bu doğru bir görüştür ama onlar aynı zamanda Maide: 44 ayetini zahire göre almak suretiyle islam devletinin yani şeriatın egemen olduğu Allah’ın hükmüyle hükmedilen bir yerde bir hakimin rüşvet yada akraba benzeri sebeplerden dolayı bir hüküm konusunda hırsızlık gibi suçların delillerini gizlemesi sebebiyle bu kimseleri tekfir ederler bu ifrattır. Zaten sahabenin ve ibni abbas’ın ”Kufur dune kufur/ bu küfrün dışında olan bir küfürdür’’ olarak bize nakledilen ve kast edilen hadisin sebebi budur.
2- Tefrit Ehli: Bu kimselere göre Tağutlar/ Politik tanrılar ideolojik şirk ve küfür dinlerine iktidar ve egemenlik verse, haramı helal, helali haram etse, deizm ve ateizmin kapılarını açsa, insanlara laikliği, Demokrasiyi dayatsa ve ona davet etse, onlar küfür sözü ve şirk ameli işleseler dahi bu kimseler inkar etmedikleri sürece ya da yalanlamadıkları sürece Müslüman ismini veriyorlar. Hiç şüphesiz bu görüş batıl bir görüş olmakla beraber ehl-i sünnetin görüşü değildir. Bu görüş kurucusu Cehm bin savfan olan Cehmiye’nin görüşüdür. Nitekim onların en önemli öğretilerinden bir tanesi ‘’ İman kalp ile tasdiktir kişi küfür sözü yada şirk amelide işlesede inkar ve yalanlama olmadığı sürece müslüman ismini verirler.
3- Vasat Ehli: Bu gruptakiler selefin yoluna, ehli sünnete uymuş tefrit ve ifrattan kurtulmuş taifedir. Onlar Allah’ın hükmüyle hükmeden ve şeriatın ceza kanunlarına göre hükümler vaaz eden bir hakimin nefsine uymak suretiyle rüşvet ve buna benzer sebeplerden dolayı delilleri gizleyerek hüküm vermemesini büyük küfür olarak görmemiş küçük küfür ismini vermiştir. Zaten dediğimiz gibi ibni Abbas nisbet edilen hadisin manasıda budur.
Bununla beraber Allah’ın egemen olmadığı, yönetmediği ve idare etmediği, şeriatın silinip süpürüldüğü ve yukarıda da ifade ettiğimiz gibi her türlü şirk ve küfür sisteminin egemen olduğu bölgelerde yöneticiler yada hakimler ister şeriata iman etsinler, ister inkar ve yalanlama olmasın, ideolojik hükümler ile hükmeden kimseler icma ile tekfir edilirler.
Tarikatçılardan Büyük Usul Hatası;
Bugün Maide 44 ayeti ile ilgili sapmaya sebep olan tarikat ehlinin en büyük usul problemi onların küfür çeşitlerini akidenin şartı olarak saymalarıdır. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için usul ilmine başvurmak bize büyük fayda sağlayacaktır.
Ehli Sünnete Göre Günahlar iki Türlüdür.
El- Mukafferat/Dinden çıkaran günahlar. Gayri mukafferat/Dinden çıkarmayan günahlar.
1- El-Mukafferat/Büyük Günahlar: Allah’ın kulunu affetmediği, İslam milletinden çıkaran, ebedi cehenneme götüren şirk ve küfür çeşitlerine ihtiva eden yani akidenin temellerini ilgilendiren günahlardır. Buna örnek olarak; İstihza/alay,istikbar/kibir küfrü, istinkar/kibir, istihkar/hakaret, istihfaf/hafife alma ve istihlal gibi bir çok küfür ceşitleri bu kısımdadır.
2- Gayri Mukafferat/Küçük Günahlar; Yani kişiyi ebedi cehenneme götürmeyen, islam milletinden çıkarmayan, dilediğinde Allahın azap edeceği yada affedeceği ve Müslüman haklarına sahip olan kimselerdir. Kumar, zina, faiz ve içki gibi haramlar bu günahlar kısımındadır.
Bu ayrımın temel kaidesi ve usul ilminin konusu olmasının temeli Kur’an ve sünnettir. Nitekim Resulullah (s)
الكبائر: الإشراك بالله، وعُقُوق الوالدين، وقتل النفس، واليمين الغَمُوس
Büyük günahlar şunlardır: Allah’a ortak koşmak, ana babaya itaatsizlik etmek, bir kimseyi haksız yere öldürmek ve yalan yere yemin etmek. (Buhari)
“اجتنبوا السبع المُوبِقَات، قالوا: يا رسول الله، وما هُنَّ؟ قال: الشركُ بالله، والسحرُ، وقَتْلُ النفسِ التي حَرَّمَ الله إلا بالحق، وأكلُ الرِّبا، وأكلُ مالِ اليتيم، والتَّوَلّي يومَ الزَّحْفِ، وقذفُ المحصناتِ الغَافِلات المؤمنات
Helak eden yedi şeyden sakının!» Oradakiler de: “Onlar nelerdir? diye sordular. Şöyle buyurdu: «Allah’a şirk koşmak, sihir yapmak, Allah’ın haram kıldığı bir canı haksız yere öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, düşmana hücum sırasında cepheden kaçmak, iffetli, kendi halinde mü’min kadınlara zina iftirasında bulunmak. (Muttefekun aleyh)
Alimlerimiz bu delillerin ışığında islam’dan çıkaran ve islam’dan çıkarmayan günahları bu şekilde tasnif etmişlerdir. Ehli sünnet icma etmiştir ki, bir kimse Gayri mukafferat dediğimiz islam’dan çıkarmayan günahları işlediğinde içki içtiğinde, kumar oynadığında ve zina gibi günahları işlediğinde helal yada inkar etmediği sürece Müslüman ismini vermiştir. Dolayısıyla ehli sünnet alimlerimiz şeriatın vacipleri olan haramları ilgilendiren konularda helal görme ya da inkar gibi şartları ön şart olarak koşmuştur. Bu da Kur’an ve sünnete sabit olan doğru görüştür.
Bizim bugün tasavvuf ehli ile ihtilaf ettiğimiz konu onların, islam’ın şeriatının vacipleri olan haramları dinin asıllarına kıyas etmek suretiyle inkar ya da helal görme gibi şartı akide içinde uygulamalarıdır. İşte bu görüş murcie mezhebinin görüşüdür. Bu ehli sünnetin görüşü değildir.
Kur’an, sünnet ve icma ile sabittir ki, küfür sözü ve küfür fiilinin şartı ikrah, hata ve intifaul kast/kasıtsızlık gibi durumlardır. Dolayısıyla bugün tarikatçılar büyük bir usul hatası yapmak suretiyle şeriatın vaciplerini ilgilendiren haramların şartları olan inkar ya da onu helal görme şartını akideye taalluk ederek, şerri bir hüküm olan tekfir ahkamını iptal etmiş oluyorlar. Bu usul ile kafire müslüman ve müşriğe muvahhid ismini vermiş oluyorlar.
Maide:44 Ve Nüzul Sebebi;
اِنَّٓا اَنْزَلْنَا التَّوْرٰيةَ ف۪يهَا هُدًى وَنُورٌۚ يَحْكُمُ بِهَا النَّبِيُّونَ الَّذ۪ينَ اَسْلَمُوا لِلَّذ۪ينَ هَادُوا وَالرَّبَّانِيُّونَ وَالْاَحْبَارُ بِمَا اسْتُحْفِظُوا مِنْ كِتَابِ اللّٰهِ وَكَانُوا عَلَيْهِ شُهَدَٓاءَۚ فَلَا تَخْشَوُا النَّاسَ وَاخْشَوْنِ وَلَا تَشْتَرُوا بِاٰيَات۪ي ثَمَنًا قَل۪يلًاۜ وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ
Şüphesiz ki Tevrat’ı biz indirdik. Onun içinde hidayet ve nur vardır. (Allah’a hakkıyla) teslim olmuş olan nebiler o Kitap’la Yahudi olan kimselere hükmeder. Rabbaniler ve din bilginleri Kitab’ı korumakla görevli olduklarından ve Kitab’ın şahitleri olduklarından (insanlar arasında Kitap’la) hükmederler. (Öyleyse) insanlardan korkmayın. (Yalnızca) benden korkun! Ayetlerimi az bir paha karşılığında satmayın. Her kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse onlar kâfirlerin ta kendileridir. (5/Mâide, 44)
Ehli tarikat maalesef bu usül hatası sebebiyle maide:44 ayetini tahrif etmek suretiyle küfür sözü yada şirk fiilini işleyen kimseleri inkar yada helal görme şartını getirerek ideolojik dinleri ve onun ideolojik kanunları ile hükmeden ve onu destekleyen kimseleri müslüman ismini vermiştir. Bu sapık şartın sebebebiyle müslüman iddiasını taşıyanlar bu işi hafife almak suretiyle toplumun laik, kemalist, demokrat ve benzeri ideolojilere kurban ettiler. Onlar bu hataları ile maide:44 ayetini tahrif ve tağyir suçunu işlemek suretiyle islam ümmeti içinde büyük yaralara sebep olmuştur.
Usul kaidesini öğrendikten sonra maide:44 ayetin nuzül sebebi ve alimlerin bu konuda görüşlerini serd edeceğiz.
Maide 44, 45 ve 47 ayetleri zina eden iki kişi hakkında nazil olmuştur.
Bera b. Azib (radıyallahu anhu)’den ise bu rivayet şu şekilde nakledilmiştir:
“Resulullah (s.a.s)’in yanından kendisine tahmim yapılmış (yüzü siyaha boyanmış) ve sopa atılmış bir Yahudi geçti. Resulullah (s.a.s) onları çağırdı ve şöyle dedi:
“Zina yapanın cezasını kitabınızda böyle mi buluyorsunuz?” Yahudiler:
“Evet” dediler. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s) onların alimlerinden bir adam çağırıp ona dedi ki: “Musa (a.s)’ya Tevrat’ı indirenin hakkı için söyle. Zina yapanın cezasını kitabınızda böyle mi buluyorsunuz?” Alim şöyle dedi:
“Tevrat’ı indirenin hakkı için demeseydin sana gerçeği bildirmezdim. Zinanın cezası kitabımızda taşlayarak öldürmektir. Fakat şereflilerimiz içinde zina çoğalınca ve zina yaparlarken yakalanınca, şerefli oldukları için onlara ceza uygulamayı terkettik. Fakat zina yapan zayıf kimselere taşlayarak öldürme haddini uyguladık. Bir gün aramızda:
“Zina konusunda hem şereflilerimize, hem de zayıflarımıza uygulayacağımız bir tek ceza belirleyelim” dedik. Böylece taşlayarak öldürme cezası yerine tahmim ve sopa vurma cezasını uygulamaya karar verdik” Bunun üzerine Resulullah (s.a.s):
“Ey Allah’ım! Vermiş olduğun emri, ölümünden sonra tekrar ilk canlandıran benim.” dedi ve zina yapan evli kişinin taşlanarak öldürülmesini emretti. Bunun üzerine şu ayet indi:
“Ey Resul! Gerek ağızlarıyla ‘Biz inandık’ deyip de kalpleriyle inanmayanlardan, gerekse Yahudilerden küfürde yarışanlar seni üzmesin! Onlar yalancılık etmek için dinlerler, sana gelmeyen bir topluluk hesabına dinlerler, yerli yerinde söylenen kelimeleri sonradan değiştirirler, ‘Size böyle fetva verilirse tutun, verilmezse sakının!’ derler. Allah, kimin fitneye düşmesini dilerse sen onun lehine Allah’tan hiçbir şey koparamazsın. Onlar, öyle kimselerdir ki, Allah, kalplerini temizlemek istememiştir. Onların hakları dünyada zillet ahirette de büyük bir azaptır.” (Maide: 41)
Yahudiler zina eden erkek ya da kadınlara Recm cezasını uygulamayarak ilk aşamada fakirlere uyguladıkları cezayı zenginlere uygulamıyorlardı ve bu uygulamalarıyla onlar kafir olmadılar. Çünkü henüz Allah’ın Recm cezasını alternatif bir hüküm getirmemişlerdi. Onlar ne zaman Allah’ın Recm cezasına karşılık kadın-erkek ve zengin-fakir kimselerin sopalamak, yüzlerini boyamak, eşeğe ters bindirmek ve teşhir etmek suretiyle bu cezayı uydurdukları anda kafir oldular. Dolayısıyla bunların kafir olma illeti onların Allahın ceza kanunlarına karşı zıt ve alternatif bir kanun meydana getirmeri onları kafir olmaları için yeterli oldu.
Bugün laik-demokratik ideolojik cahiliye rejimlerine’de A’dan Z’ye İslam ilahi nizam’ın siyasi, sosyal, ekonomik, ceza kanunları, hukuk normları, ahlaki, eğitim, sanat, kültür gib bir yaşam programı olarak alternatif/zıt hükümler vaaz etmeleri sonucu Yahudilerin düştükleri aynı illetin en katmerlisini yapmak suretiyle kafir ve müşrik olmuşlardır.
İbni Abbasa Nisbet Edilen Hadislerin Tahlili
İbni Abbasın Kufr dune kufr/Küfrün dışında başa küfür sözüne gelince, bugün bu rivayet edilen hadis istismar edilmektedir. Çünkü Maide:44 ayeti ile ilgili iki hadis söz konusudur. Biri zayıf ve diğeri sahihdir. Bugün tarikatçılar müdrec olan zayıf hadisi hem yanlış anlamış hemde amel etmek suretiyle politik tanrıları meşrulaştırmış ve zayıf hadisin aksine olan sahih hadisi gündemden çıkararak toplumu uyutma çapasına girmiştir.
İbn Abbas (r.anhuma) “Kufrun dune kufr” Sözünü Kimler İçin Söylemiştir?
Birincisi Zayıf hadisin tahlili; Kufr dune kufr/ Dinden çıkarmayan küfür. İbni abbas’dan rivayet edilen bu müdrec hadis, her ne kada zayıf olsada bu rivayetin manası haricilerin Hz Ali ve sahabeyi tekfir etmeleri sebiyledir. Hariciler hakem olayında yada Allahın hükmü ile hükmeden bir kadı nefsine uymak suretiyle akraba yada rüşvet karşılığında delilleri gizleyerek sadece bir konuda hükmetmeyen kimseler hakkında ihtilaf ettiler. Örneğin hırsızlık yapan bir kimsenin suçu delilleriyle sabit olmasına rağmen delilleri gizleyerek Allahın hükmüyle hükmetmeyen kimseler konusunda hariciler büyük küfür ismini verdiler. Bu rivayet edilen hadis haricilerin aleyhine söylenen bir sözdür. Dolayısıyla Allahın hükmü ile hükmeden ama sadece bir meselede nefsine uyarak delilleri gizlemek suretiyle Allahın hükmü ile hükmetmeyen hakim konusunda rivayet edilen kufr dune kufr hadisin manası budur.
Nitekim Allahın hükmü ile hükmeden bir hakim nefsine uymak suretiyle hırsızlık gibi bir meseleyi gizlemesi yada suç olan delilleri karartması sebebiyle kafir olmadığını ispatlayan başka rivayetler vardır.
İbni Abbas ise Maide: 44 ayetini tefsir ederek şöyle diyor:
“Bu sizin düşündüğünüz gibi insanı İslam milletinden çıkaran küfür değildir.”
(İbni Kesir Tefsiri c: 2 s: 61)
İbn Ebu’l İz şöyle diyor: “Olmuş olan bir olayda Allah’ın hükmünün uygulanmasının gerekliliğine inanıp da heva ve hevesinden dolayı olayı saptıran ve saptırdığı bu olaya Allah’ın hükmünü uygulayan hakim, asıl olaya Allah’ın hükmünü uygulamadığından dolayı günahkar olduğuna ve bundan dolayı ceza göreceğine inanıyorsa, ancak o zaman asi ve günahkar olur. Böyle bir kimseye mecazi manada kafir ismi verilir veya küçük küfür işlemiş denilir.” (Tahavi akidesinin şerhi s: 363)
Tavus ve diğerleri şöyle dediler: “Maide: 44’teki bu küfür (sizin anladığınız gibi) İslam milletinden çıkartan küfür değildir. Ancak bu başka bir küfürdür.” (Taberi Tefsiri)
İbni Cüreyc, Ata’dan şöyle rivayet etmiştir: “Ata (r.a) Maide 44, 45, 47 ayetleri hakkında şöyle diyor: “Bu küfür (sizin anladığınız gibi olmayıp) başka küfürdür. Yine bu zulüm başka zulüm, bu fısk başka fısktır.”
Kurtubi şöyle diyor:“Heva ve hevesine uyup da Allah’ın hükmünü uygulamayan bir hakim günahkardır. Ehli sünnet itikadına göre bu kimse günah işlemiştir, azabı haketmiştir fakat kafir değildir. Allah’tan onun için mağfiret umulur.” (Kurtubi Tefsiri s: 2187)
Allahın hükmü ile hükmeden ama yukarıdada ifede ettiğimiz gibi muayyen bir meselede Allahın hükmü ile hükmetmeyen kimsenin tekfir edilmeyeceği icmanın konusudur. Nitekim;
Hafız İbn Abdilberr (v. 463) rahimehullah şöyle demiştir:
وَأَجْمَعَ الْعُلَمَاءُ عَلَى أَنَّ الْجَوْرَ فِي الْحُكْمِ مِنَ الْكَبَائِرِ لِمَنْ تَعَمَّدَ ذَلِكَ عَالِمًا بِهِ رُوِيَتْ فِي ذَلِكَ آثَارٌ شَدِيدَةٌ عَنِ السَّلَفِ وَقَالَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ وَالظَّالِمُونَ والفاسقون
“Alimler, bilerek kasıdlı olarak hüküm konusunda zulmetmenin kebairden yani büyük günahlardan olduğu hususunda icma etmişlerdir. Bu konu hakkında seleften şiddetli rivayetler gelmiştir. Allahu Teala ise “Allahın indirdiği ile hükmetmeyenler kafirlerin, zalimlerin, fasıkların ta kendileridir” buyurmaktadır.” (et-Temhid, Zeyd bin Eslem’den rivayet edilen 33. Hadis başlıklı bölüm)
Şeyhulislam İbn Teymiyye ise şöyle demektedir:
كَمَا قَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ وَأَصْحَابُهُ فِي قَوْله تَعَالَى {وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ} قَالُوا: كَفَرُوا كُفْرًا لَا يَنْقُلُ عَنْ الْمِلَّةِ وَقَدْ اتَّبَعَهُمْ عَلَى ذَلِكَ أَحْمَد بْنُ حَنْبَلٍ وَغَيْرُهُ مِنْ أَئِمَّةِ السُّنَّةِ
“İbnu Abbas ve ashabı “Allahın indirdiği ile hükmetmeyenler, kafirlerin ta kendileridir” (Maide: 44) ayeti hakkında “Burdaki küfür, İslam dininden çıkartmayan bir küfürdür” demiş ve bu hususta Ahmed bin Hanbel ve diğer sünnet imamları onlara tabi olmuşlardır” (Mecmu’ul Fetava, 7/312)
Ed-Durer’us Seniyye’de; Bu hakim her ne kadar yaptığı bu amel sebebiyle İslam milletinden çıkmamışsa da işlediği bu amel büyük haramdır. Öyle ki, zina etmek, içki içmek, hırsızlık yapmak, yalan yere yemin etmek ve bunlar gibi büyük günah olan amellerden daha büyük haramdır. Zira Allah-u Teâlâ bu ameli küfür olarak isimlendirmiştir. Allah-u Teâlâ’nın, kitabında küfür olarak isimlendirdiği bir haram, küfür olarak isimlendirmediği haramdan elbette daha büyük olmalıdır.”
(Ed-Durer’us Seniyye, 16/206-216)
İbni Kayyım şöyle diyor: “Eğer hakim, bir olayda Allah’ın hükmünün uygulanması gerektiğine inanır ve buna rağmen başka bir hüküm verirse bu küçük küfür olur.” (Medaricüs Salikin c: 1 s: 336)
İkincisi Büyük Küfür; İbni Abbas’dan rivayet edilen sahih hadis;
: حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ أَبِي الرَّبِيعِ، ثنا عَبْدُ الرَّزَّاقِ، ثنا مَعْمَرٌ، عَنِ ابْنِ طَاوُسٍ، عَنْ أَبِيهِ، قَالَ
، سُئِلَ ابْنُ عَبَّاسٍ فِي قَوْلِهِ: وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَاأَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ “
قال:”هِيَ كَبِيرَةٌ
İbn Ebi Hatim Tefsirinde (4/484 no: 6468); el-Hasen b. er-Rabî’, Abdurrazzak , Mâmer ,İbn Tavus – babası isnadıyla rivayet ediyor: “İbn Abbas’a “Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse onlar kafirlerdir” (Maide 44) ayeti soruldu. Dedi ki: “O kebiredir (büyük günah kastedilmiştir)” Ravileri güvenilirdir. isnadı sahihtir.
Hafız İbn Hacer’in naklettiğine göre Malikilerden İsmail el-Kadı bu ayet hakkında şöyle demiştir: “Ayetlerin zahiri şunu göstermektedir ki, her kim onların (Yahudilerin) yaptığı gibi yapar ve Allahın hükmüne muhalif bir hüküm icad edip bunu kendisiyle amel edilen bir din (kanun) haline getirirse sözkonusu tehdit onun için de geçerlidir. Bu ister yönetici isterse de başkası olsun fark etmez…” (Feth’ul Bari, 13/120)
İster bir devletin ya da ister her hangi bir otoritenin altında olsun, hiçbir şekilde Allah’ın hükmü ile hükmetmeyen, Allah’ın ceza kanunlarına karşılık ideolojik ceza kanunlar ihdas eden, Allah’ın hukuk normlarına karşılık zıt ideolojik hukuk normları ihdas eden ve onunla hükmeden ideolojik hakimlar hiç şüphesiz kafir olmuşlardır.
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, akidenin şartları inkar ve yalanlama gibi küfür çeşitleri değildir. Bu şeriatın vacipleri olan zina ve içki gibi haramların şartlarıdır. Kim olursa olsun, bu ideolojik ceza kanunlarla hükmeden kimseler ister şeriatı kabul etsin yada ister kendisi ile hükmettiği ideolojik kanunları reddetsin ayrım yapılmaksızın tekfir edilirler. Çünkü bunların kafir olmasını illeti Yahudiler gibi Allah’ın ceza kanunlarına alternatif/zıt ideolojik ceza kanunlarını egemen kılmaları ve hükmetmeleridir.
Zaten Maide: 44 nüzul nuzül sebebini yukarıda ifade ettiğimiz gibi yahudiler birinici aşamada recm cezasını fakirlere uyguluyor zenginlere uygulamıyorlardı. Onlar bu yüzden kafir olmadılar. Onlar ne zaman ki Allah’ın recm cezasına karşılık kadın-erkek kimselerin sopalanması, yüzlerinin boyanması ve eşeğin üzerine bindirilip onların teşhir edilmeleri gibi bir ceza kanunu ihdas etmeleri sonucu kafir oldular.
Kitap ve sünnetin usul kaidesince Allah’ın hükmü ile hükmetmeyen kimselerin kafir oluşunun illeti, Allah’ın ceza kanunlarına karşılık alternatif/zıt ceza kanunları ya da hukuk normları vaaz etmeleri ve onunla hükmetmeleridir. Bu söylediğimizi başta sahih rivayetle gelen ibni abbas, sahabe ve tabiinden gelen bir çok alim icma ile mutlak büyük küfür ismini vermişlerdir. Nitekim nakillerde;
İmam İbn-i Cerir et-Taberi’nin şu rivayeti nakleder: İbn-i Mes’ud’a rüşvet soruldu da o “Bu haramdır” dedi. Hükümde rüşvet sorulduğunda ise “O zaman küfürdür” diyerek “Her kim Allah’ın indirdikleri ile hükmetmezse, işte onlar kafirlerin ta kendileridir” (Maide: 44) ayetini okudu. (Camiul Beyan, 10/358)
Bera b. Azib (radıyallahu anhu) bunu söyledikten sonra: “Bu ayetlerin hepsi kafirler hakkında inmiştir.” dedi (Müslim)
“Hasan-ı Basri; “bu ayetler ehli kitap hakkında nazil oldu ama hükmü bizim için de geçerlidir” dedi. Abdurrezzak, Süfyani Sevri’den, o da Mansur’dan, o da İbrahim’den naklederek şöyle demiştir: “Bu ayetler İsrailoğulları hakkında nazil oldu ve Allah-u Teâlâ bu ümmeti de kapsamına aldı.” (İbni Kesir Tefsiri)
Kurtubi diyor ki: “Kendi getirdiği hükümleri Allah’ın hükümleridir diyen, Allah’ın hükmünü değiştirdiğinden dolayı kafir olmuştur.”(Kurtubi Tefsiri s: 2188)
İbn-i Mes’ud ve Hasen der ki: Bu ayet ister Müslüman, ister Yahudi, ister kafir olsun Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyen herkes hakkında umumidir.” (El-Camiu Li Ahkam, 6/244.)
Bera b. Azib, Huzeyfe ibn Yemman, Abdullah İbn-i Abbas, Ebu Miclez, Ebu Reca, İkrime, Hasan El’Basri ve diğerleri derler ki: “Bu ayet ehli kitap hakkında nazil olmuştur. Ayrıca Hasan El’Basri bunun bizim üzerimize de vacip olduğunu söylemiştir. Abdurrezzak, Süfyan Es’Sevri kanalıyla İbrahim’den naklen bu ayetlerin İsrailoğulları hakkında indiğini ancak aynı hususların bu ümmet için de geçerli olduğunu söylemiştir. Bunu İbn-i Cerir rivayet etmiştir.” (İbni Kesir Tefsiri, 5/2349-2350.)
Hakim şunu rivayet etmiştir: Huzeyfe radiyallahu anh’nin yanında Maide: 44, 45, 47 ayetleri zikredildiğinde bazı kimseler, bu ayetlerin yahudiler hakkında indiğini, müslümanları kapsamadığını söylediler.
Huzeyfe radiyallahu anh onlara şöyle cevab verdi:
“Bu ayetlerin yahudiler hakkında indiği doğrudur. (Fakat bu ayetlerin hükmünün sizi kapsamadığını zannetmeyin.) İsrail oğulları size ne güzel kardeş oldu…. Tatlı şeyler oldu mu size, acı şeyler oldu mu onlara, öyle mi? Şüphesiz siz, sizden öncekilerin yolunu adım adım takip edeceksiniz.” (Hakim Müstedrekte rivayet etti, Buhari ve Müslim’in şartlarına göre sahih dedi. Zehebi bu görüşü kabul etti. Taberi.)
Yine, İbn Teymiyye şöyle demektedir: “Bir kimse küfür olan bir söz söyler ya da bir amel işlerse, kafir olmayı kastetmemiş olsa bile, bu nedenle kafir olur. Zira Allah’ın dilediği kimseler dışında hiç kimse küfrü kastetmez.” (Es’Sârimu’l Meslûl, sy: 177-178)
Moğollar İslam coğrafyasını işgal ederken, onlar arkalarında milyonlarca Müslümanları öldürdüler. Ne zaman ki onlar, Müslümanların imanları konusunda sebatlarını görünce, onlar da müslümanlığa geçiş yaparak Müslümanlığı kabul ettiler. Moğollar Müslümanlar gibi namaz, oruç, zekat gibi ibadetleri yerine getiriyorlardı. Onlar Allah’ın hükmüyle değil, Ataları Cengiz Han’ın kendilerine miras bıraktığı Yesak adlı kanunlar ile hükmediyorlardı. Hatta onlar işgal ettikleri İslam coğrafyasında Cengizhan’ın Yesak adlı kitabın hükmüyle hükmettikleri mahkemeler kurdukları gibi aynı zamanda İslam şeriatı ile hükmeden mahkemelere de izin verdiler. O dönemin bütün alimlerin icma ile Allahın hükmü ile hükmetmeyen moğolların kafir olduğunu ilan ettiler. Onların kafir oluşunun illeti aynı Yahudilerin yaptıkları gibi Allah’ın ceza kanunlarına alternatif/zıt ideolojik Cengiz Han’ın Yesak adlı kitabıyla hükmetmeleri sebebiyle olmuştur.
İbni Kesir Maide: 50 ayetinin tefsirinde Cengiz Han’ın Yesak adlı kitabının yahudilik hristiyanlık ve islam dininden oluşan ve bununla beraber kendi hava ve hevesleri sonucu ortaya çıkardığı bir yasa olduğunu beyan ettikten sonra Allah’ın kitabından ve Resulullah’ın sünnetinden önce bu yasaya uyanlar, onlardan böyle davrananlar kafirdir ve öldürülmeleri vaciptir. (İbni Kesir tefsirli Kur’an ile Azim 3/131)
Özellikle Miladi 19 asır sonlarına doğru batılıların bize dayattığı beşeri uydurma kanunları kanserli bir hücre gibi bütün Müslüman ülkelere yayıldı. Bu ülkelerdeki yerli tağutlar insan uydurması ideolojik konulara iktidar ve egemenlik vermeleri sebebiyle o dönemin alimleri ittifakla bu kimseleri tekfir etmiştir. Bu ideolojik hükümler ile hükmeden kimselerin kafir oldukları konusunda fetva verenler; Ahmet şakir, Şenkiti, Muhammed bin ibrahim, Hamid Ali Faki, Osmanlı Devleti’nin Alimlerinden şeyhul islam Mustafa Sabri, Düzceli Zahit el-Kevser’i, Eşari Maturidilerden ve hatta tasavvufa bağlı olan kimseler Allah’ın hükmüyle hükmetmeyenleri Tekfir etmiştir.
İslam’da hükümler üç şekildedir
1- İslamda kanunları koyan Eş-Şari olan Allah’tır.
Allah’tan başka kanun koyucular ve bu kimselere tabi olanlar şüphesiz kafir olmuşlardır.
2- Allah’ın kanunlarını tatbik eden yöneticiler ve hakimler.
Allah’ın hükümüyle hükmeden yönetici ve hakimler nefsine uymak suretiyle sadece bir meselede Allah’ın hükmüyle hükmetmeyenler küçük küfür, Allah’ın hükmüne alternatif/zıt ideolojik kanunlarıyla yöneten ve hükmedenler büyük küfre düşmek suretiyle kafir olmuşlardır.
3- İslam kanunlara iman eden ve batini ve zahir olarak itaat eden halk.
Allah’tan başka kanunlara itaat, destek, yardım, rıza ve sevgi beslemek hiç şüphesiz bu gruptakileri de kafir yapar.
İnsan uyuması ideolojik dinlerde hükümler üç şekilde görülür.
1- Kanunları koyan Allah değil! İdeolog, filozof, kurum ya da buna benzer kimselerdir.
Bu kısımdakiler hiç şüphesiz ilah ve rabblik taslayan kafirlerdir. Çünkü Allah’a ait kanun koyma olan ilahi özelliği kendilerinde görmek suretiyle kafir olmuşlardır.
2- Beşeri ideolojik kanunlarla hükmeden ideolojik yönetimler ve hakimler.
Bir bütün olarak ideolojik hükümlerle hükmeden yönetici ve hakimler ister islami şeriatını kabul etsinler ister bu ideolojik hükümler reddetsinler bunları kafirdirler. Onların kafir olmasının illeti Allah’ın kanunlarına alternatif/ zıt kanunlarla hükmetmeleridir.
3- Bu ideolojik kanunlarla amel eden, razı olan ve itaat eden halk.
Bu kısımdakiler Allah’ın ilahi ve rabbani özelliği olan kanun koyuculuğunu yöneticilere yada liderlere vermek suretiyle Allah’tan başkasına ibadet eden Müşrikler konumundadırlar.
Hükmedenlerin Sınıflandırılması
1- Allah’ın hükmü ile hükmeden ve bu konuda taviz vermeyen yönetici ve hakimler. Hiç şüphesiz bunlar muvahhid müslümanlardır.
2- Allah’ın hükmüyle hükmeden ama ictihat sebebiyle hata eden kimseler.
Her ne kadar hata etselerde bunlar müslümandır ve hataları sebebiyle Resulullah’ın ifadesiyle bir ecir alırlar.
3- Allah’ın hükmü ile hükmetmesine rağmen belli bir meselede nefsine uymak suretiyle Allah’ın hükmünü tatbik etmeyen hakim.
Bu kısımdaki yönetici ya da hakim hiç şüphesiz sahabelerin ve İbni Abbas’ın ifadesi ile küfün dışında başka bir küfür olarak tanımlanmış ve bu sebepten dolayı günah işlemiş kimsedir. İcma ile bu kimseler yine tekfir edilmez.
4- Allah’ın şeriatıyla hükmetmeyen yönetici ve hakimler.
Bu kimseler inkar ya da yalanlama gibi küfür çeşitleri şartı konulmaksızın bu kimseler tekfir edilirler.
Arapça Dilbilgisine Göre Maide:44
Arapçada isimler marife ve nekra olmak üzere ikiye ayrılırlar.
1- Marife isimler belirli, bilinen, muayyen bir varlığa işaret ederler. Başlarında harfi ta’rif (elif-lam takısı olan) isimler marife isimlerdir.
Kur’an ve Sünnette marife olarak gelen lafızlarda kastedilen, kesinlikle kelimenin dinde bilinen ıstılahi anlamıdır.
2- Nekra isimler ise belirli, bilinen, muayyen bir varlığa işaret etmeyip tamamen umum/genel ifade eder.
Nekra isimlerin başında harfi tarif bulunmaz. Eğer kelime nekra olarak gelmiş ise, ıstıhahi anlamı kastedilebileceği gibi mecazi anlamı da kastedilebilir.
- Maide:44’te küfür kelimesi; Hem Marife, hem İsmi Fail, Mubteda ve Haber cumlesi olarak gelmiş ve Ulaike zamiri ile fasl edilmiştir. Bu yüzden Maide 44 ayetinde ki küfür kelimesi, küçük küfre hamledilemez. Her kim olursa olsun, Allah’ın indirdiği hükümle hükmetmezse kişiyi İslam milletinden çıkaran küfür işlemiştir.
- Maide: 44 ayetinde “men” (her kim) şart edatı ile başlaması bu ayetlerin istisnasız herkese şamil olan ve hükmetme makamında olan herkesi muhattap alır.
- Maide:44 ayeti nuzül sebebi her nekadar yahudiler için olsada yahudilerle aynı kaderi/illeti yaşayan herkese şamildir. Nitekim;
- Usulu fıkıh kaidesine göre: ”Sebebin hususi olması hükmün umumi olmasına engel değildir’’. Kaidesi herkesce bilinen ve icma edilen bir kaidedir.
Dolayısıyle dil bilgisi kuralı men şart edatının umumi/genel olması, Sebebin hususi olması hükmün umumi olmasına engel değildir’’ usulu fıkıh kaidesi, Maide: 44’teki Elif Lam yani marife olarak gelen küfür kelimesi her zaman büyük küfre delalettir.
Kur’an ve sünnete fasık ve zalim kavramı hem Müslümanlar için hem de kafirler için kullanılmıştır. Müslümanlar için kullanılan bu kavramlar küçük küfür dediğimiz günah kısmında olan durumları ihtiva ederken, kafirler için kullanılan bu iki kavram hiç şüphesiz büyük küfür kısmındadır. Maide 45 ve 47 ayetlerinde gelen zalimler ve fasıklar vasfı Allah’ın hükümüne hükmetmeyen Maide 44’teki kimselerin vasfı ile aynıdır. Dolayısıyla Allah’ın hükmüyle hükmetmeyenler kafir oldukları gibi zalim ve fasık ismini de almış oluyorlar.
Gürsel Gürbüz
www.gurselgurbuz.com
Share this content:
Yorum gönder