Şimdi Diriliş Vakti
İslam ümmetinin düştüğü durumu inceleyen ve araştıran bir kimse İslam toplumunun bozukluğunu, murdarlığını, imandan yüz çevir, zülmü, kötülüğü ve her türlü dağınıklığı yaşadığını görecektir.
Öyle ki onlar imandan yüz çevirmeleri laik ve demokratik işgalci batının dinlerini benimseyerek ümmetin işgal edilmesine, yeraltı ve yer üstü kaynaklarımızın gasp edilmesine, şirkin ve küfrün iktidar olup şirk ile yönetilmesine, tağutların dikta ve dayatmaları sonucu Firavunların, Nemrutların ve Ebu Cehillerin yol göstericiliğinde zulmederek Allah’ın kullarını kullara kul yapmaları sebebiyle tam bir kötülüğe sebeb olmaktalar. Nitekim;
Onlar demokrasi bizim vazgeçilmez unsurumuzdur, demokrasi bizim teminatımızdır ve demokrasi özgürlüğün yegane sebebidir şeklinde ideolojik dinleri toplumu dayatırlar.
Onlar laiklik bizim vazgeçilmez dayanağımızdır, laiklikle biz barış, huzur, güven ve doya doya eğleniriz şeklinde insanları Laikliğe ve benzeri ideolojik dinlere davet edererek tüm zulümleri topluma tattırırlar.
Hele bi düşün…
İslam ümmetine ve onun coğrafyasını düşündüğünde nasıl da akidevi, siyasi, ekonomik, ahlaki, sosyolojik ve her alanda Kur’an ın gündeme getirdiği Ad kavmiden daha bozuk, Nuh kavmi’nden daha sapık, Şuayip kavminden daha delalet Salih kavmi’nden daha derin bir şirk, küfür ve bozukluğu yaşıyoruz.
Bugün İslam coğrafyasını bu duruma getirenler yerli ve yabancı kafirlerdir. Peki bunlar kimdir? Bunlar 3’ncü dünya savaşını başlatmak isteyen Evangelist Hristiyanlar ile onlarla işbirliği içinde olan uluslararası siyonizm ve onların yerli uşakları, Orta Doğu’da vaat edilen toprakların İsrail’e verilmesi ve İslam coğrafyasının savaş ve kaos sonucu köleleştirilme hesaplaması vardır.
İslam ümmetinin gençleri batının o parlak sloganı, o materyalist putu, onun bilimsel ve teknolojik buluşlar bu gençlerin kalplerinin fethe edilmesine sebep oldu. Öyle ki bu maddi yükseliş ve bilimsel buluşlar aşağılık kompleksi, batı hayranı ve köle ruhlu kimselerin devşirilmesine sebep olmuştur.
Artık batının emrine amade olmuş, Fransa’nın laikliği için çalışan, Yunanistan’ın demokrasi için ölen, batının değerleri için kendi değerlerinden sırt çeviren ve kendi insanını hor görüp Allah’ı inkar ederek küfrün ve şirkin temsilcisi konumuna geldi. Bu sebepden dolayı Afganistan, Filistin, Irak ve daha nice bölgeler işgal edildi, Müslümanlar öldürüldü ve hala büyük zulüm ve kötülüğü yaşıyoruz.
اِنَّ اللّٰهَ لَا يَظْلِمُ النَّاسَ شَيْـًٔا وَلٰكِنَّ النَّاسَ اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
Doğrusu Allah, insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Fakat insanlar, kendilerine zulmetmektelerdir. (10/Yûnus, 44)
Hiç şüphesiz bunların başımıza gelmesinin temel sebebi yerli ve yabancı kâfirlerin düşmanlığı değildir. Bilakis İslam ümmeti imandan yüz çevirmesi, dünyaya çakılma, ölümden korkup ve sanki hayatı ölmeyecekmiş gibi yaşamayı tercih etmesi sebebiyledir.
Nitekim: Allah Resulü aleyhissalatu vesellem bu durumumuzu ne kadar da güzel ifade etmiş ve uyarmıştır:
“Yakında milletler, yemek yiyenlerin (başkalarını) çanaklarına (sofralarına) davet ettikleri gibi, size karşı (savaşmak için) biribirlerini davet edecekler.”
Birisi: “Bu o gün bizim azlığımızdan dolayı mı olacak?” dedi.
Rasulullah (asm), “Hayır, aksine siz o gün kalabalık, fakat selin önündeki çörçöp gibi zayıf olacaksınız. Allah düşmanlarınızın gönlünden sizden korkma hissini soyup alacak, sizin gönlünüze de vehn atacak.” buyurdu.
Yine bir adam: “Vehn nedir ya Rasilullah?” diye sorunca:
“Vehn, dünyayı (fazlaca) sevmek ve ölümü kötü görmektir.” buyurdu. ( Ahmed, Ebu Davud)
Hiç şüphesiz ki bu ümmetin tembelliği, cehaleti, acizliği, dünyaya çakılmayı, mala ve mülke kul olmayı tercih etmesi, Allah’ın toplumlar için ortaya koyduğu adalet ve eşitlik yasası sonucunda bu hale geldik.
Peki Değişim Vakti Gelmedi Mi?
Hiç şüphesiz bu murdarlığı bu onursuzlu bu köleliği artık reddetmek, inkar etmek e vyeniden sahabe neslinin anladığı gibi bir imanla dirilme vaktimiz geldi. Eğer biz kendimizi düzeltmez ve doğru yola girmez isek neslimizin kafirlere köle olma durumu devam edecektir.
اِنَّ اللّٰهَ لَا يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتّٰى يُغَيِّرُوا مَا بِاَنْفُسِهِمْۜ
Şüphesiz ki bir toplum kendinde olanı değiştirmedikçe Allah, onların durumunu değiştirmez. (13/Ra’d, 11)
Hiç şüphesiz bu değişim samimiyet, ihlas, doğruluk ve aynı zamanda salih amel ile görüntüleyen doğru bir niyetle olmalıdır.
Bu ümmeti ayağa kaldıracak, eski şanına ve azametine götürecek yegane yol tekrar diriliş, değişim ve uyanıştır. Bunun tek yolu iman etmek, salih amel işlemek ve Allah yolunda cihat etmektir. Biz bu değerleri terk ettiğimizden dolayı başımıza binbir türlü bela geldi.
Şehr b. Havşeb anlatıyor:
“Eğer siz, sığırlarınızın ardı sıra giderek, iyne yoluyla alış-veriş yaparsanız ve Allah yolunda cihadı terk ederseniz, Allah, size öyle bir zillet musallat eder ki, önceden olduğunuz hal üzere dönmediğiniz ve Allah’a tevbe etmedğiniz sürece, o zilleti üzerinizden kaldırmaz!” ( Ebu Davud, Beyhâki Sahih Hadis)
İslam ümmetin yaşadığı bu korkunç, dehşet, bunalım, körlük ve omurgasızlık şüphesiz ki bizim kendi ellerimizle işlediğimiz günah, yanlış tercihler ve Rabbimiz olan Allah ile bağımızın kopması sonucunda olmuştur.
ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ اَيْدِي النَّاسِ لِيُذ۪يقَهُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
İnsanların elleriyle kazandıkları (günahlar) sebebiyle, karada ve denizde bozgunculuk baş gösterdi. Belki (İslam’a) dönerler diye (Allah), yaptıklarının (cezasının) bir kısmını onlara tattırmaktadır. (30/Rûm, 41)
Nefislerin ıslahı, iman ile ahlaklanmak ve tevhid akidesini iliklere kadar hissedip Allah için var olduğumuzu ve Allah için yaşayıp ölmemiz gerektiğini anlamadığımız sürece bu kölelik ve başıbozukluk devam edecektir.
قُلْ اِنَّ صَلَات۪ي وَنُسُك۪ي وَمَحْيَايَ وَمَمَات۪ي لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ
De ki: “Şüphesiz ki benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (6/En’âm, 162)
لَا شَر۪يكَ لَهُۚ وَبِذٰلِكَ اُمِرْتُ وَاَنَا۬ اَوَّلُ الْمُسْلِم۪ينَ
“O’nun hiçbir ortağı yoktur. Ben bununla emrolundum ve ben Müslimlerin/şirki terk ederek tevhidle Allah’a yönelen kulların ilkiyim.” (6/En’âm, 163)
Allah yeryüzünde hak ile batıl, zalim ile mazlum, tevhid ile şirk, iman ile küfür arasındaki bu amansız savaşta bulunmanı ve Allahın dine yardım etmeni istiyor. Çünkü Allah yeryüzünde bu görevi kullarına verdi. Nasıl ki zalimler maddi manevi tüm sebeplere sarılarak yeryüzünde iktidara gelip zülme sebep oluyorsa, müminler de maddi manevi tüm sebeplere sarılıp en az onlar kadar çalışmalı, sabır, mücadele, istikamet ve kararlılıkla Allah’a iman ederek Allahın dinine yardım etmesi lazım.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تَنْصُرُوا اللّٰهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ اَقْدَامَكُمْ
Ey iman edenler! Siz Allah’a yardım ederseniz, (Allah da) size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar. (47/Muhammed, 7)
Biz Kur’an‘ı bağlamında kopardık, yanlış yerlerde onunla ilgi kurduk, Kur’an‘ı maalesef bilinmeyen, anlaşılmayan ve dinde yeri olmayan şeyler üzerinde kurmaya devam ettik, kimisi cenazelerde kimisi mezarı başlarında kimisi hastalık anlarında kimisi ramazan ayında kimisi bir iş yeri açarken Kur’an‘ı okuyarak gündemine getirdi, ama bu Kur’an ‘ ın kanun koyucu, yasama, yönetme, hükmetme, devlete hükümetlere, yöneticilere iktidar ve egemen olsun diye indirildiğini kimse anlamak istemedi. Hayata yön veren, hayatı belirleyen, yasaları ve kanunları belirleyen bu kitabın ana mesajını merkezin dışına itti.
Öyle ki bu ilahi yasalara alternatif demokrasi, laiklik, komünizm ve benzeri ideolojik dinlere iktidar verilip Allahın iradesi değil,beşeri iradeye iktidar verildi ve bunun sonucunda böyle bir zulümle karşı karşıya geldik.
Kur’an‘a ve Resulullah’ın sünnetine dönmedikçe kurtuluş olmayacaktır.
İslam’ın ilk nesli Kur’an’la müthiş bir iletişim içinde iken onlar dünyaya hakim oldular. Dünyanın süper gücü onlar diz çöktü ve yeryüzünde fetihler gerçekleşerek zalimlerin iktidarları çöküverdi. Onlar ilahi nurla hareket ediyorlardı ama ne zaman ki çağdaş nesil ortaya çıktı o Kur’an’la hayatını ya tam olarak yüz çevirdi ya da ana mesajın dışında Kur’an okumalar, kıraat, tecvit, mahreç ve güzel ses üzere bir Kur’an’a iman ettiler. Onların bu Kur’an anlatımlar, okumaları ya da davetleri ümmetin daha fazla bozulmasına sebep oldu.
Nitekim imam Malik rahimullah aleyh çıkışımız, değişimiz ve dirilişimiz ile ilgili şöyle bir reçete sunuyor: Bu ümmetin sonundakilerin hali ancak başındakilerin halini düzelttiği şeyle düzelir, ümmetin başındakiler ancak Kur’an ile düzelmişti.
Mazlumun hakkını zalimden almanın yolu Kur’an ‘ a ve onun Resul’üne tabi olmaktır.
فَإِنَّهُ من يَعش مِنْكُم بعدِي فسيرى اخْتِلَافا كثيرا. فَعَلَيْكُم بِسنتي وَسنة الْخُلَفَاء الرَّاشِدين المهديين. تمسكوا بهَا وعضوا عَلَيْهَا بالنواجذ. وَإِيَّاكُم ومحدثات الْأُمُور فَإِن كل محدثة بِدعَة وكل بِدعَة ضَلَالَة.
“İçinizde benden sonra yaşayanlar pek çok ihtilaf görecekler. O zaman benim ve kendilerine hak yol gösterilen raşid halifelerimin sünnetine uyun. Sıkı sıkıya, azı dişlerinizle sarılın onlara. Dine sonradan sokulan şeylerden kaçının. Dine her sokulan şey bidattır. Her bidat sapıklıktır.” (Ebu Davud, İbni Mace, Hâkim)
Resulullah aleyhissalatu vesellem şöyle buyurdu: Ey Huzeyfe Allahın kitabına sarıl onu öğren ve onda yazılı olanlara uy. Resulullah aleyhisselam bunu üç kez tekrar etti. Huzeyfe tamam dedi. (Hakim Mustedrek)
Maalesef bu ümmet tam tersine Allahın kitabını ve İslam’ı arkalarına attılar, gündemlerine şirki, küfürü ve Allahla bağlarını kopararak nice kötülüklere sebep oldular.
وَاِذْ اَخَذَ اللّٰهُ م۪يثَاقَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ لَتُبَيِّنُنَّهُ لِلنَّاسِ وَلَا تَكْتُمُونَهُۘ فَنَبَذُوهُ وَرَٓاءَ ظُهُورِهِمْ وَاشْتَرَوْا بِه۪ ثَمَنًا قَل۪يلًاۜ فَبِئْسَ مَا يَشْتَرُونَ
(Hatırlayın!) Hani Allah: “(Vahyi) insanlara mutlaka açıklayacak ve asla onu gizlemeyeceksiniz.” diye kendilerine Kitap verilenlerden söz almıştı. (Bu sözü) sırtlarının gerisine attılar (kulak ardı ettiler) ve onu az bir paha karşılığında sattılar. (Sözlerini bozma karşılığında) elde ettikleri (dünyalık) ne kötüdür. (Ali İmran; 187)
İşte bu ayet ve benzerleri onların durumunu ne kötü bir şekilde tasvir ediyor.
Kuran bizden sahabe gibi olmamızı istiyor. Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Aliler gibi olmamızı istiyor. Yeryüzünde cihad eden Halid bin Velidler olmamızı istiyor, yeryüzüne hükmeden, Allahın yasalarıyla hükmedenler olmamızı istiyor.
O halde büyük-küçük, gizli-açık söz davranış her alanda bir değişime geçmek durumundayız. Yeniden iman etmeliyiz, yeniden Allahın kitabıyla tanışmalıyız, yeniden Resulullah aleyhissalatu vesselam’un izinden gitmeliyiz, çünkü mazlumların umudu ve zalimin korkusu ancak Allahın onayladığı bu ümmette söz konusudur.
Bugün yerli ve yabancı kafir düşmanlar bir araya gelmiş ve söz birliği etmişler, onlar her alanda ittifakta bulunarak güçlerini birleştirmiş İslam’a ve Müslümanlara karşı savaş açmış âlemlerin Rabbi olan Allah ile çatışmaya girmişlerdir.
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۜ اِلَّا تَفْعَلُوهُ تَكُنْ فِتْنَةٌ فِي الْاَرْضِ وَفَسَادٌ كَب۪يرٌۜ
Kâfirler de birbirlerinin dostudur. Şayet yapmazsanız (kendi aranızda dostluk edip, onları düşman edinmezseniz) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk olur. (8/Enfâl, 73)
Nitekim bu rabbani görev yerlerimizi terk etmemiz sorumluluk bilincinden uzaklaşmamız sebebiyle bugün her alanda tam bir fitne ve aynı zamanda fesatı yaşıyoruz.
Rabbani Kullar Olmak;
Hiç şüphesiz ki Allah azze ve celle kendisine iman eden, kendisine yönelen ve en güzel şekilde iletişim kuran kullarının ibadetlerine hoşnutluk duyar. Öyle ki Allah’a karşı sevgi, korku, ümit, tevekkül, ihlas, samimiyet, yöneliş ve onun davasında istikrar, azim, mücadele ve sebat etmek bunlar ibadetin zirvesi olmakla beraber Rabbani kulların özellikleridir. Rabbani kulların yolu Allahın kitabını öğrenmek, onunla amel etmek ve Resulullah aleyhissalatu sellemin sünnete tabi olmaktır.
Bu açıdan Kur’an ve sünnet rabbani kullar olmamız için bize reçeteleri sunar.
وَلٰكِنْ كُونُوا رَبَّانِيّ۪نَ بِمَا كُنْتُمْ تُعَلِّمُونَ الْكِتَابَ وَبِمَا كُنْتُمْ تَدْرُسُونَۙ
Fakat (o peygamber şöyle der:) “Kitap’tan öğrettiğiniz ve öğrendikleriniz sayesinde rabbaniler olunuz.” (Ali İmran: 79)
Gürsel Gürbüz
Share this content:
Yorum gönder