Silsile Tekfir’in Farz Olduğu Ve Haram Olduğu Yerler Nelerdir?
Hiç şüphesiz ki daha önce ifade ettiğimiz üzere tekfir şer’i bir hükümdür aynı diğer ibadet ve şer’i hükümler gibi ölçü, sebep, şart ve şerri engeller gibi belli kaide ve prensip üzere bina edilmiştir. Hiç kimsenin gelişi güzel kendi mantık, heva, heves ya da batıl bir tevil başka bir ifade ile ihtilaflı, içtihadi ve zanni/göreceli meselelerde tekfire yeltenmesi aşırılık, bozgunculuk ve fitneden başka bir şey değildir. O halde nasıl ki Allah tüm meseleleri hükme bağlamış mü’mine düşen namaz gibi oruç gibi şer’i hükümleri yerine getirmek söz konusu ise aynı şekilde şartlar oluştuğunda ve engeller kalktığında tekfir hükmünü yerine getirmesi farzdır.
Şüphesiz ki Silsile Tekfiri ne Resulullah ne sahabe döneminde söz konusu olmuştur, her ne kadar bu sonradan çıkmış bid’at konumunda olsa dahi usul ilminde illeti tespit edilmiş kat-i/kesin bir meseledir.
Nitekim Kadı Iyad şöyleder: Küfür olan, kendisinde duraksayan veya ihtilaf edilen ve küfür olmayan sözlerin beyanı hakkında bir fasıl/konu, bil ki bu faslın tahkikinde ve bu konuda oluşan karışıklığı ortadan kaldırmadaki kaynak şeriattır. Bu konuda akla hiçbir yer yoktur. (Eş-Şifa 2/282)
Bu yönüyle silsile tekfirin hem ıstılah ve hem kavram açısından uygulayanlar dönemin en büyük bid’atcilerinden olan ve ümmet açısından büyük bir fitneye sebeb olan Harici ve Mu’teziledir. Nitekim bu mezheb’in Bağdat kadısı İbni Duad bunlardandır. Dolayısıyla Silsile Tekfiri Resulullah’ın, sahabenin ve tabiin uygulamadığı aslında sonradan illeti tespit edilmiş ve özellikle kelam ilimine dalmış olan insanların bayraklaştırdığı ve bunun sonucunda hükme bağlanılan bir konudur.
Silsile tekfiri Mmüşrığe müşrik ve kafire kafir şeklinde zincirleme açısından subutu ve delaleti kat’i/ kesin olan meselelerde tekfir edilmeye sebep olup ve tekfin bir çok insanın şahitlik etmek kaydıyla zincirleme tekfire sebeb olan bir hükümdür.
Her ne kadar ister hadis kitaplarından olsun, ister usul kitaplarında olsun ister tekfir fıkıh açısından olan kitaplarda olsun ‘’Tekfiru’ll Muselsel yada Tekfiru’l Silsile” şeklinde bir öğreti olmasada Kur’an ve Sünnetten istinat edilen usul ve kaideler sonucunda silsile tekfiri şu başlık altında toplanmıştır.
من لم يكفر الكافر أو شك في كفره فقد كفر
Kafiri tekfir etmeyen veya onun küfründe şüphe eden kafir olur.
“من لم يكفر الكافر، فهو كافر
Kim kâfiri tekfîr etmezse o da kâfirdir”
Bu kaide tüm Ehli Sünnet alimleri arasında oturmuş sabit olan bir hükümdür. Şartlar oluştuğunda ve engeller kalktığında bir kimseyi tekfir etmek dinin vaciplerindendir. Nitekim İmam Nevevi şöyle der;
İslam’ın dışında bir din edinenleri Hristiyanlar gibi tekfir etmeyen veya onların tekfinde şüpheden veyahut onların üzerinde oldukları yolu doğru gören kimse kafirdir. (Ravdatu t-Talibin)
Silsile Tekfir her ne kadar Rasulullah (S) ve sahaba döneminde vuku bulmasada mütavatir olarak sabit olan delaleti kat-i ve subutu kat-i olan sarih/açık, icma ve meşhur nasları yalanlamak söz konusu olduğu için, Alimlerimiz tekfir ahkamını hem muayyen hemde silsile şeklinde uygulamışlardır.
Şeyh Muhammed bin Süleymân et-Temimî rahîmehullâh şöyle demiştir: “Her kim, müşrikleri tekfîr etmez ve onların kâfir olduklarında şüphe ederse veya onların yolunun da doğru olduğunu kabul ederse, icmâ ile kâfir olur.” [ed-Dureru’s-Seniyye: 10/91]
Hiç şüphesiz tekfir hükmü vermek zor ve aynı zamanda önemli bir konudur. Bu hükmü vermek bu kimsenin kanının ve malının helal olduğuna hükmetmek demektir. Bir kimseyi tekfir etmek için, tüm şüphelerin kalkması ve küfrün güneş gibi belli olması gerekir. Silsine tekfirin en önemli kriterleri bunun Mütevatir naslarla sabit olması ve Resulullah (S) tezkiye/temize çıkardığı ilk üç neslin akidesi ve pratik uygulamalarıdır.
Silsile Tekfir’iin Farz Olduğu Yerler;
Şüphesiz ki tekfir fıkhı ifade ettiğimiz üzere Kur’an ve Sünnetin sabit olduğu hükümler üzerinde icra edilir. Bu ister silsil tekfir olsun, ister muayyen açısından tekfir, olsun ister toplum açısından ridde tekfiri olsun şartlar oluşur ve şer’i engeller kalkarsa ancak şu beş meseleler üzerinde tekfir etmek farz olur.
1- Subuti kat-i olan meseleler
2- Delaleti kat-i olan meseleler
3- Muhkem naslar
4- Meşhur meseleler
5- İcma
Kadi Iyad şöyle demiştir: “Her kim Yahûdi ve Hıristiyanları ve de Müslümanların dînini terk edenlerden (mürtedlerden) birisini tekfîr etmezse, onların tekfîrinde duraksarsa veya şüphe ederse kâfir olur.” [Kâdî Iyâd, eş-Şifâ: 2/603]
Burada Silsile tekfirinin farz olmasının sebebi Subut ve Delalet açısından hükümlerin sabit ve kesin olması sebebiyledir. Mesela;
Münafıklar açısında tekfir;
يَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ مَا قَالُواۜ وَلَقَدْ قَالُوا كَلِمَةَ الْكُفْرِ وَكَفَرُوا بَعْدَ اِسْلَامِهِمْ
O sözü söylemediklerine dair yemin ediyorlar. Andolsun ki küfür sözünü söylediler ve İslamlarından sonra kâfir oldular. (9/Tevbe, 74)
Müslüman açısından tekfir;
وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ لَيَقُولُنَّ اِنَّمَا كُنَّا نَخُوضُ وَنَلْعَبُۜ قُلْ اَبِاللّٰهِ وَاٰيَاتِه۪ وَرَسُولِه۪ كُنْتُمْ تَسْتَهْزِؤُ۫نَ
Andolsun ki sözlerini onlara soracak olsan: “Lafa dalmış, eğleniyorduk.” diyeceklerdir. De ki: “Allah’ı, ayetlerini ve Resûl’ünü mü alaya alıyorsunuz?” (9/Tevbe, 65)
لَا تَعْتَذِرُوا قَدْ كَفَرْتُمْ بَعْدَ ا۪يمَانِكُمْۜ اِنْ نَعْفُ عَنْ طَٓائِفَةٍ مِنْكُمْ نُعَذِّبْ طَٓائِفَةً بِاَنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِم۪ينَ۟
Özür dilemeyiniz! Muhakkak ki imanlarınızdan sonra kâfir oldunuz. Sizden bir grubu bağışlasak bile, suçlu günahkârlar olmaları nedeniyle bir diğer gruba azap edeceğiz. (9/Tevbe, 66)
Ehli Kitap açısından tekfir;
لَقَدْ كَفَرَ الَّذ۪ينَ قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ ثَالِثُ ثَلٰثَةٍۢ
Andolsun ki: “Allah üçün üçüncüsüdür.” diyenler kâfir olmuşlardır. (5/Mâide, 73)
Müşrikler açısında tekfir;
وَلَا تَأْكُلُوا مِمَّا لَمْ يُذْكَرِ اسْمُ اللّٰهِ عَلَيْهِ وَاِنَّهُ لَفِسْقٌۜ وَاِنَّ الشَّيَاط۪ينَ لَيُوحُونَ اِلٰٓى اَوْلِيَٓائِهِمْ لِيُجَادِلُوكُمْۚ وَاِنْ اَطَعْتُمُوهُمْ اِنَّكُمْ لَمُشْرِكُونَ۟
Allah’ın adının anılmadığı (hayvanlardan) yemeyin. (Çünkü) o kesin bir fısktır. Şüphesiz ki şeytanlar, sizinle tartışmaları için dostlarına (böylesi şüpheleri) vahyeder/fısıldar. Şayet onlara itaat edip (leş hayvanların helal olduğuna ve yenebileceğine inanırsanız) hiç şüphesiz müşriklerden olursunuz. (6/En’âm, 121)
Yönetici açısında tekfir;
فَقَالَ اَنَا۬ رَبُّكُمُ الْاَعْلٰىۘ
Dedi ki: “Ben sizin en yüce rabbinizim!” (79/Nâziât, 24)
وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَٓا اَيُّهَا الْمَلَاُ مَا عَلِمْتُ لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْر۪يۚ
Firavun dedi ki: “Ey ileri gelenler! Sizin için kendimden başka bir ilah bilmem. (28/Kasas, 38)
Şeytan açısından tekfir;
وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اَبٰى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ
Hani biz meleklere: “Âdem’e secde edin.” demiştik. İblis dışında hepsi secde ettiler. O diretti, büyüklendi ve kâfirlerden oldu. (2/Bakara, 34)
Yukarıda ifade ettiğimiz gibi tekfir fıkhı namaz ve oruç gibi şer’i bir hükümdür ve bunun tatbik edilmesi her Müslümana farzdır. Bu sebeple yukarıdaki ayetlerden Hristiyan, Yahudi, Müşrikler, Şeytan, Yönetici ve Münafıkların şahsında şartlar oluştuktan sonra ve şer’i engeller kalktıktan sonra küfür sözü ve fiili işleyen kimseleri tekfir etmemiz farzdır. Kim olursa olsun aynı illet ve vakıya düşenleri hem muayyen hem sislsile açısından tekfir etmek farz olur. Çünkü Kur’an-ı Kerim tekfirin alametini, kaideler, prensiplerini, şartlarını, sebep ve ölçülerini belirlemiştir, bu yönüyle kim Hristiyanlar, Yahudiler, Müşrikler ve Münafıklar gibi Kur’an ‘ ın ifadesiyle şirk-küfür söz ve fiilleri söz konusu olursa bu kimseler tekfir etmek vaciptir.
Ben Tekfir Etmem Diyenlere…
Eğer birileri çıkıp ben Yahudi ve Hristiyanları tekfir etmem bu benim işim değil, beni ilgilendirmez, ben müşrikleri tekfir etmem, ben bununla görevlendirilmedim, benim böyle bir yetkim yok, ben Münafıkları, Şeytanı yada Tağutları tekfir etmem bu benim sorunum da değildir diyenler yukarıda ortaya koyduğumuz ayetleri yalanlayan, ilahi iradeyi inkar eden, muhalefet eden ve Allahın hükme bağladığı bir meseleyi hükme bağlamayarak dini yalanlayan bir kafir olur.
İşte silsileteki bu tekfir konusu bu kapsamda üçüncü, dördüncü şahıs yada daha fazla insanın şahitliği ile sabit olursa bu meselede tekfir farz olur. Eğer bu kimse bu ser’i hükmü önemsemez, hafife alır ve bunu gerekli görmez ise Allahın önemsediğini, önemsemeyen, Allahın hükme bağladığını hükme bağlamayan, kararı kıldığı ve bizden onunla amel ettiği şeyden yüz çevirip dolaylı olarak subuti ve delaleti kat-i olan icma, meşhur ve tüm sarih/açık ayetlere muhalefet ettiği için kendisi kafir olur. Üçüncü, dördüncü ve benzeri şahısların buna şahitlik etmesi onların bu meselede tekfir edilmelerini vacip kılmaktadır. Çünkü bu Allahın ayetlerini yalanlamak, inkar, muhalefet ve hükme bağladığı bir hükmü kabul etmemek anlamındadır.
Kur’an ve Sünnete göre içki içene fasık, zina edene fasık, İblis’in Kur’an‘ın deyimi ile kafir ve kibirli ismi ile isimlendirildiğini yine bunla beraber Firavun, Nemrut ve benzeri şahısların tağut ve kafir olduğu vurgulanmış iken ve tamamıyla bu meselenin illeti, sebebi, açık ve net iken bu yönüyle bir kimse ister içki, zina açısından fasık olsun, ister İblis gibi kafir ve kibirli olsun ister Firavun ve Nemrut gibi tağut ya da kafir olsun şeklinde zahiren tüm alametler sabit iken birilerinin bunları bu açıdan tekfir etmemesi onun kafir olmasıyla beraber üçüncü ve dördüncü şahısların bu olumsuz şahitliği’de onların tekfir edilmesini vacip kılar. Nitekim ayette;
اِلَّا مَنْ شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
Ancak bilerek hakka şahitlik edenler müstesna. (43/Zuhruf, 86)
Silsile Tekfirin Haram Olduğu Yerler;
Maalesef bugün çağımızda tekfir fıkhını anlamamış, öğrenmemiş ve bu meselede akıl, mantık, heva, heves ve kendi tevil açısından birilerini muyayyen yada silsile tekfiri açısından tekfir ettiklerini görüyor ve bu insanların büyük bir aşırılığa kaçtığını görüyoruz, şüphesiz ki bu zülüm ve kötülükten başka bir şey değildir. Tekfirin yasak olduğu yerler;
1- Subuti zanni olan.
2- Delaleti zanni olan.
3- İhtilaflı meseleler.
4- İçtihati meseleler.
5- Zanni meseleler.
İşte bu meseleler üzerine tekfir fıkıh asla bina edilmez hatta bu meselelerde akide bile söz konusu olmaz, çünkü bunların hepsi zanni ve göreceli meseleler olması sebebiyle tekir hükmü işletilmez.
Bu meseleye örnek verecek olursak;
- Resulullah aleyhissalatu vesellem’in Miraç gecesinde Allah’ı gördüğü ve görmedi ile ilgili ihtilaf olması. Sahabe kimisi bu meselede Allah Resulü‘nün Allah’ı gördüğünü kimisinin görmediğini söylemiş ve ihtilaf edilmiştir, her ne kadar burada ihtilaf olsa burada bir tekfir ya da bir haramlık ya da bir asilik söz konusu değildir, çünkü bu mesele kat-i olan bir mesele değildir.
- Müşriklerin kestiği hayvanların yenilip yenilmemesi konusunda âlimler arasında ihtilaf vardır. İmam Malik bir müşriğin Allah adına kesitiği sürece yenile bileceğini diğer mezhep imamlarının muhalefet etmeleri bu meselenin içtihadı olması tekfire engel olur.
- İmam Malik süre başlarındaki besmeleyi ayet görmemiştir ama onun öğrencisi İmam Şafi bunları ayet görmüştür. İmam Şafi hocası İmam Maliki bu delaleti zanni olan konulardaki içtihatından dolayı tektir etmemiştir.
- Namaz konusunda namazın terki ile ilgili âlimler ihtilaf etmiştir. Ahmed bin Hanbele göre tembellik açısından namazın terki küfür iken diğer mezhep imamlarına göre namazın tembelliğinden dolayı terki küfür olmadığını vurgulamışlardır. Bu sebeple mezhepler arasında akidevi açıdan böyle bir ihtilaf olmasının sebebi nasların delalet açısı zanni olması sebebiyle tekfir ahkamının işletilmesi burada yasaktır.
Her ne kadar hadislerde namazın terki küfür ve şirk olarak ifade edilse de zan olması sebebiyle küçük ya da büyük küfür olması açısından bir tartışma, ihtilaf yani kesinlik olmadığı sebebiyle burada tekfir ahkamının işletilmesi caiz değildir.
Bu sebeple sen benim kafir gördüğümü görmedin, ben senin kafir gördüğünü görmedim, şeklinde bir tekfir ancak subutu ve delaleti kati olan meselelerde olur zan ve ihtilaflı meselelerde ise olmaz.
Şahitlik Açısından Silsile Tekfiri;
İfade ettiğimiz gibi kesin, açık ve icmanın konusu olan şirk ve küfür işleme söz konusu olduğunda silsile tekfinin vakıa açısındaki yeri Şahitleri ilgilendiren bir hükümdür. Eğer küfür sözü ve fiili işleyen bir kimse bu açıdan o kimsenin küfrünü ve şirkini kaç kişi görüyor ve şahitlik ediyorsa onun bu şahitliği sebebiyle hüküm koyması farzdır. Yok görmemiş ve şahitlik etmemişse bunu dikta etmek doğru değildir. Çünkü bir kimsenin küfür fiilini ve sözünü görmemiş ve duymamış bir kimseyi tekfir etmek bir cehaletten başka bir şey değildir. Adam ne gaybı biliyor nede küfrüne şahitlik etmemiş ki onu silsile açısından tekfir edesin.
Dolayısıyla eğer bu gerçekleşen şahitlik ister üç kişi ister bin kişi olsun küfrü bizzati kaç kişi tarafından görülürse bu kimse bu meselede sorumlu olur ve onun olumlu ya da olumsuz tavrına göre ya tekfir edilir ya da tekfir edilmez bu sebeple bir mü’min hakka şahitlik etmekle mükelleftir.
اِلَّا مَنْ شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
Ancak bilerek hakka şahitlik edenler müstesna. (43/Zuhruf, 86)
Tekfirde İhtiyalı Davranma;
Muayene bir kimseyi tekfir etmek ya da silsile tekfirinde gerekli olan durumlar söz konusudur. Şüphesiz sabır, teenni ile hareketmek ve muayen kimselerle konuşmak suretiyle konunun açıklığa kavuşturulması gerekir. Ancak bu şekilde hüccetin ikame edilmesi ya da hakkın ortaya çıkması gerçekleşir.
İbni Teymiye şöyle der: Tekfir şer’i bir hükümdür. Malı mübah kılmaya, kanı dökmeye ve ateşte ebedi kalmaya verilen hükümdür. Onun için tekfirin kaynağı bütün şer’i ahkamların kaynağı ile aynıdır. (Bağiyyetul murted fi er-red ala-l mutefelsefe ve-l karamita 345)
Bazen bir kimseyi muayen küfürde ya da silsile küfürden uyarmak ona biraz sert çıkmak ve bu küfür, bu şirk ve bu Allah ile bağların kopması demektir gibi sert çıkmak ona sen kafir oldun demek değildir. Aslında bu sakındırma, uyarı ve caydırıcılık olan bir sünnettir.
Nitekim Resulullah Aleyhisselam bir hadislerinde; Benden sonra birbirinizin boynunu vuran kafirler olarak gerisin geriye dönmeyin. (Buhari)
Çünkü burada her ne kadar bu kimseyi tekfir etme söz konusu olmasa da bu kimseyi ağır kavramlarla uyarmak suretiyle onu terbiye etme gayesi vardır.
Nitekim Kur’an ve Sünnetin icmasıyla Müslümanların birbirlerini öldürmesi küfür değildir.
Zan ve içtihada dayalı bir meselede her ne kadar küfür tercihine bir kimse ulaşsa da, bir kimse bir başka bir kimseye kendi görüşünü dayatarak, ona benim kafir gördüğümü sen kafir görmedin! Sen kafir oldun, diyemiceği gibi bunun için silsile tekfiride yapamaz. Silsile tamamıyla Kur’an’ın ve sünnetin Mütevatir naslarıyla sabit olan bir şey inkar etmek, yalanlamak, alay ve hakaret gibi buna benzer sebeplerle gerçekleşir.
Gürsel Gürbüz
www.gurselgurbuz.com
Share this content:
Yorum gönder