×

Ramazan Ayı Değişim ve Dönüşüm Ayıdır.

Ramazan Ayı Değişim ve Dönüşüm Ayıdır.

Sigara, içki, kumar ve zina gibi haram işleyen kimselere nasihatte bulunduğumuzda onların bu kötü alışkanlıkları bırakamadıklarını söylediğini görürüz. Ama ne zaman Ramazan ayı geldiğinde onların Allah için sigarayı, içkiyi, kumarı, zinayı, küfrü ve buna benzer bir çok kötü alışkanlıkları Allah için terk ettiğini görüyoruz. Bu Ramazan ayının bereketli olması ve nasıl terbiye edici bir özele sahip olduğunu gösterir.

Ramazan ayı insanı Allah’a itaate, ibadete ve kulluğa hazırlamakla beraber onu ıslah ve terbiyeden en önemli süreçtir. Bu yüzden Ramazan ayı herkes için büyük bir fırsattır.

Ramazan ayının müslümana kazandırdıkları;

1- Güzel ahlak: Ramazan ayı insana bir bilinç ve sorumluluk hissi verir. Aslında bir değişim ve dönüşüm zamanıdır. Bu ayda bir Müslüman kendi ahlaki tutum ve davranışlarını muhakeme etmeli ve ıslah ve terbiye etme girişiminde bulunmalıdır.

 سئل رسول الله صلى الله عليه وسلم عن أكثر ما يُدْخِلُ الناسَ الجنة؟ قال: «تقوى الله وحسن الخلق»، وسئل عن أكثر ما يُدْخِلُ الناسَ النار، فقال: «الفم والفرج 

Ebû Hureyre radıyallahu anh şöyle dedi: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e: “İnsanları cennete en fazla girdien şey nedir?” diye soruldu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Allah’a karşı takvalı olmak ve güzel ahlâktır. buyurdu. “İnsanları cehenneme en fazla götürecek şey nedir?” diye sorulunca da: Ağız ve cinsel organdır.» diye buyurdu. (İbn Mâce, Tirmizî, Ahmed)

إِنَّ اللَّهَ لاَ يَنْظُرُ إِلَى صُوَرِكُمْ وَأمْوَالِكُمْ وَلـكِنْ يَنْظُرُ إِلَى قُلُوبِكُمْ وَأعْمَالِكُمْ

Allah sizin ne dış görünüşünüze ne de mallarınıza bakar. Ama o sizin kalplerinize ve işlerinize bakar. Müslim, (İbn Mâce, Ahmed b. Hanbel)

 أَكْمَلُ الْمُؤْمِنِينَ إِيماَناً: أَحْسَنُهُمْ خُلُقاً.

“Mü’minlerin iman yönünden en kâmil olanı, ahlâkı en güzel olanıdır”.

İmam Hasan El-Basri ahlakı şu şekilde tarfi etmiş: Eziyeti terk etmek, iyiliği sergilemek ve güler yüzlü olmak.

Müslüman bu ayda hangi kötü alışkanlıkları varsa kumar, içki, zina, dedikodu, gıybet ve daha nice kötü ahlaki özellikleri varsa bu ay onun temizlenmesi için fırsattır.

2- Çokça duada bulunmak; İnsan zayıf ve ihtiyaç sahibi olarak yaratılmıştır. O her an Allah’ın yardımını isteyen ve yardımının kendisine gelmesi için ümit eden varlık olmalıdır. Ramazan ayı Müslümanların için büyük bir fırsattır rahmet, bereket, rızık ve iyilik kapıların açıldığı vakitlerdir. O halde bu ayda bolca dua etmeli ve yakarışta bulunmalıyız.

وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونٖٓي اَسْتَجِبْ لَكُمْؕ اِنَّ الَّذٖينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتٖي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرٖينَ

Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, duanızı kabul edeyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler, aşağılanmış olarak cehenneme gireceklerdir! (Mumin:60)

Ne olursan ol! Hangi günahı işlersen işle efendimizin ifadesiyle yer ile gök arasında günahın dahi olsa Allah’ın rahmetinden ümidini kesme ne isteyeceksen Allah’tan iste.

Ey Allah’ım ey rahmeti bol olan, cömertliği fazla, lütfu ve heybeti büyük olan Allah’ım düştüğüm belalardan, musibetlerden, sıkıntılardan ve kötülükten beni kurtar. Allah’ım beni haramın, kumarın, içkinin, zinanın, tembelliğin, cehaletliğin ve acizliğin pencesinden kurtar. Allah’ım bana katında helal rızık ver ve bana islam’ı, tevhidi, imanı ve salih amelleri nasip et. Demek suretiyle bol bol dua etmek gerekir.

اُدْعُوا رَبَّكُمْ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةًۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَد۪ينَۚ

Rabbinize gönülden (yalvara yakara) ve gizlice (için için) dua edin. Şüphesiz ki O, (duada) haddi aşanları sevmez. (A’râf, 55)

3- Cehennem azabını hatırlamak; Cehennem Allah’ın adaleti, hakkın hakk’a teslim edilmesi ve yeryüzünde zalimlerden intikam almadır.

Cehennem o kadar dehşetli bir azapdır ki Rasulullah aleyhisselatü vesellem bile cehennem ve kabir azabından Allah’a sığınmıştır.

 كان رسول الله صلى الله عليه وسلم يدعو: اللَّهُمَّ إني أعوذ بك من عذاب القبر، وعذاب النار، ومن فتنة الْمَحْيَا وَالْمَمَاتِ، ومن فتنة الْمَسِيحِ الدَّجَّالِ». وفي لفظ لمسلم: «إذا تَشَهَّدَ أحدكم فَلْيَسْتَعِذْ بالله من أَرْبَعٍ، يقول: اللهُمَّ إني أعوذ بك من عذاب جَهَنَّم…». ثم ذكر نحوه.  

Ebû Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dua ederdi: Allâhumme innî eûzu bike min azâbi’l kabri ve azâbi’nnâri ve min fitneti’l mahyâ ve’l memâti ve min fitneti’l mesîhi’d deccâl.» (Allah’ım! Kabir azabından, cehennem azabından, hayatın ve ölümün fitnesinden ve Mesih Deccal’ın şerrinden sana sığınırım.) Müslim’deki rivayette: «Sizden biriniz, teşehhüd yaptığı zaman, dört şeyden Al­lah’a sığınsın ve şöyle desin: Allah’ım, cehennem azabından…» sonra aynı şeyleri zikretti. (Sahih Muttefekun Aleyh)

Başka bir hadiste Efendimiz aleyhisselatü vessellem: Rabbim kullarını dirilteceğin gün beni azabından koru demiştir.

Şimdi düşün ki Rasulullah aleyhisselatu vessellem Allah’ın habibi olmasına rağmen kabir ve ateş azabından korunmak için Allah’a dua ediyor.

Bu rahmet ayında gafletten uyanmak ve artık bir hayat programı olarak zihnimizde ve düşüncemizde kabir ve cehennem azabını düşünmeliyiz çünkü bu Allah’ın zalimlere vadidir. Bu vaadin bize isabet etmemesi için bir an önce kendimizi ilahi öğretilerle ıslah ve terbiye edip tüm ibadetlerimizi Allah’a tanımalıyız.

Cehennem azabını düşündükçe haramlardan, kötülükten, zulümden, şirkten, küfürden fısk, fucurdan, şehvetlerden ve bütün gayri ahlaki tutum ve davranışlardan beri olmalıyız.

هٰذَانِ خَصْمَانِ اخْتَصَمُوا ف۪ي رَبِّهِمْۘ فَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا قُطِّعَتْ لَهُمْ ثِيَابٌ مِنْ نَارٍۜ يُصَبُّ مِنْ فَوْقِ رُؤُ۫سِهِمُ الْحَم۪يمُۚ 

Bu ikisi, Rableri hakkında kavgaya tutuşan iki hasımdır. (Bu ikisinden) kâfir olanlara ateşten elbiseler biçilir. Onların tepesinden kaynar sular dökülür. (Hac, 19)

Bütün vücudu saran bir elbise, onun ateş olduğunu, bütün vücudu yaktığını ve başlarının üstünde kaynar su döküldüğünü düşün!

يُصْهَرُ بِه۪ مَا ف۪ي بُطُونِهِمْ وَالْجُلُودُۜ 

 O (kaynar suyla) karınlarının içinde olanlar ve derileri eritilir. (Hac, 20)

Kaynar su içilen bu sebeple bağırsakları parçalananların durumunu bir düşün!

Onlar cehennemde zakkum ağacıyla beslenirken, onlara çok dehşetli bir şekilde onlara kaynar su içirilir işte bu onların bağırsaklarını paramparça eder.

Onlar için bir de demirden topuzlar vardır.

Demir kütlesinden oluşan bir tokmak düşünün her ne zaman onlar cehennemin sahilinden çıkmak istediklerinde kafalarına tokmakla vurulur.

لَهُمْ مِنْ جَهَنَّمَ مِهَادٌ وَمِنْ فَوْقِهِمْ غَوَاشٍۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الظَّالِم۪ينَ 

 Onlar için cehennemden (alevli) bir yatak ve üstlerinden (onları örten ateşten) bir yorgan vardır. İşte biz, zalimleri böyle cezalandırırız. (A’râf, 41)

Cehennemin dehşetini bir düşün elbisesi ateş, yatağı ateş, örtüsü ateş, suyu kaynar su, her ne zaman ateşten çıkmak istediğinde ona demirden tokmakla vurulur Allah’ım biz bundan sana sığınırız.

Bu Azabı tattıklarında Cehennem ehlinin tek temennileri ve Allah’a edecekleri dua Allah’ım bizi öldür demeleri olacaktır.

وَنَادَوْا يَا مَالِكُ لِيَقْضِ عَلَيْنَا رَبُّكَۜ قَالَ اِنَّكُمْ مَاكِثُونَ 

 “Ey Malik!” diye seslenirler: “Rabbin işimizi bitirsin de (canımızı alsın).” (Cehennem bekçisi Malik) diyecek ki: “Şüphesiz ki siz, (azap içinde) kalacaksınız.” (Zuhruf, 77)

Rasulullah’ın ifadesiyle cehennemin bekçisi Malik tam bin yıl sonra onlara cevap verecek ve diyecek ki siz hep böyle kalacaksınız andolsun size hakkı getirdik fakat çoğunuz haktan hoşlanmayanlarsınız.

O halde sürekli cehennemi kabir azabını düşünmeli hatırlamalı ve bundan Allah’a sığınıp cenneti kazanmanın yollarını aramalıyız.

فَيَوْمَئِذٍ لَا يُعَذِّبُ عَذَابَهُٓ اَحَدٌۙ 

O gün hiç kimse (Allah’ın) azabı gibi azap edemez. (Fecr, 25)

4- Allah seni görüyor;

Allah bizim her anımızı, her bir hareketimizi, kalbimizde olanı, amellerimizi ve gözlerimizin hain bakışını tüm detaylarıyla yaptıklarımızı bilendir.

يَعْلَمُ خَٓائِنَةَ الْاَعْيُنِ وَمَا تُخْفِي الصُّدُورُ 

(Allah,) gözlerin hain bakışlarını ve sinelerin gizlediğini bilir. (Mü’min (Ğafir), 19)

اِنَّ اللّٰهَ لَا يَخْفٰى عَلَيْهِ شَيْءٌ فِي الْاَرْضِ وَلَا فِي السَّمَٓاءِۜ 

 Şüphesiz ki yerde ve gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz. (Ali İmran: 5)

Madem yeryüzü ve gökyüzünden 7 kalt ve üste hiç bir şey Allaha gizli kalmaz. O halde Allah’ın bizi gözettiğini, duyduğunu, bildiğini ve her şeyden haberdar olduğunu bilmek, aklımıza tutmak ve sürekli düşünmek suretiyle hareket etmeliyiz.

Allah’ın bizi gördüğü düşüncesini taşıyan bir kimse harama el uzatmaz, zulmetmez, adaletsizlik yapmaz, yalan söylemez şirkin ve küfrün her türlüsünden beri olur. Allah’ın onu gördüğü konusunda gafil olanlara gelince onların mahlukatın gözetmesi olan kameradan korktukları kadar Allah’ın kamerasından korkmadıklarını görürsün işte bu büyük bir gaflettir.

Her şeye gücü yeten Aziz, Kahhar, Cabbar, Yüce ve İkram sahibi olan Allah’ın gördüğünü unutmuş ve her türlü kötülüğü yapan kimseye bu ramazan ayı bir uyarı ve aynı zamanda bir müjdedir. 

5- Hidayeti talep etmek; Herkes hidayete, rehbere ve doğru yola ulaşmaya muhtaçtır. Hidayet’in karşısında kin, kibir, inat ve yalanlama vardır. Bu yüzden alçak gönüllü ve mütevazi olup hidayeti Allahtan talep etmeliyiz. 

اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُۜ 

 Biz, yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz. (Fatiha: 5)

Müslüman batini zahiri her alanda hidayete muhtaçtır. O zahiri hidayet görünüp batini delalet içinde olan kimse değildir. Bilakis batını ve zahiriyle o istikametle doğru yolda olan kimsedir.

Her an şeytani tuzaklar, tağutlar ve zalimler bizi Allah ile bağlarını koparma noktasında rol oynarken biz hidayette istikrar sahibi olmak ve istikameti şaşırmamak üzere Allah’a ibadet etmekle mükellefiz ve bunun için sürekli Allah’tan hidayet talebinde bulunmamız lazım.

Nitekim Rasulullah aleyhisselam Ali radıyallahu anh’a şunu öğretmiştir; ”De ki Allah’ım beni hidayete erdir ve beni doğrula”. Başka bir rivayette; ”Allah’ım ben senden hidayet ve doğruluğu istiyorum”.

İnsanlardan bazıları insanlara göründüklerinde iyi, doğru ve hidayet üzere olduğunu görürsün. Ama ne zaman ki tek başına olduğunda onun haram, kötülük ve yanlış işe giriştiğini görürsün. İşte bu kimsenin zahiren hidayet batının delalet ehli olduğunu görürsün. 

Bazen insanlar namaz kıldıkları, oruç tutan ve zikir yaptıklarını, hayatlarında İslam görüntüsü olduğunu görürsün ama onun batinen içinde ki kin, nefret, dedikodu, gıybet ve kalbi birçok hastalık olur. Bu yüzden hidayet sadece zahiren değil aynı zamanda batinen insanın ihtiyaç duyduğu şeydir.

İnsanların bir kısmı arkadaşlarına, dostlarına ve yabancılara iyi, doğru ve güzel davrandığını görürsün ama annesine, babasına ve ailesine kötü ve geçimsiz bir kimse olarak görürsün işte bu hidayet üzerinde olmayışın bir delilidir.

Bazen bakışlarımızda, eylemlerimizde doğruluk ve hidayet üzere olduğumuz görünür. Halbuki dilimiz bu hidayeti yalanlar, dilimizde sövme, haset, gıybet, yalan ve birçok hastalık vardır.

O halde bir Müslüman hidayeti hayatının her kademesinde Allah’tan dilemelidir. O kalbinin, sözlerinin ve eylemlerinin hidayetini istediği gibi aklının da hidayetini ister. O batini hayatının hidayetini istediği gibi zahiri hidayeti de talep eder. O insanlara iyi davrandığı gibi ailesine iyi davranan kimsedir. İşte bunu başarabilmek tam bir hidayet üzerinde olmayı gerektirir. 

6- Hayatımı nasıl değiştirebilirim?

Allah’a inanmış, Kur’an’ı ve Sünneti tasdik etmiş büyük-küçük ,erkek-kadın, Alim-cahil, yaşlı-genç ve zengin-fakir tüm insanlar bazı zaaf ve sebeplerden dolayı bir türlü hidayet, istikamet ve hak üzere olamıyorlar. Onlar düştükleri bu karanlıklardan aydınlığa çıkma konusunda mazeretler öne sürerek ben hayatımı değiştiremiyorum, ahlakımı değiştiremiyorum, ben tutum ve davranışlarımı değiştiremiyorum, ben Müptela olduğum sigara, içki, kumarı, zinayı ve sigarayı bırakamıyorum ben şirkin ve küfrün karanlığından çıkamıyorum demek suretiyle mazeretler uydurduğunu görüyoruz.

Kimisi ben namaz kılamıyorum, oruç tutamıyorum, zekat veremiyorum, ibadetler yerine getiremiyorum, Allah uğrunda cihad edemiyorum, iyiliği emredemiyorum ve kötülüğün yasaklayamıyorum der. Hatta bazıları der ki can çıkar huy değişmez der. İşte bunlar doğru şeyler değildir. Bilakis insan iman ile tanıştığında ve imanı bütün iliklerinde hissettiğinde tüm olmaz denilen bu şeylerin yok olacağını ve hayatın değişebileceğini bize kitabımız ve pratik olarak Rasulullah ve sahabe bize öğretmiştir.

Doğru olan azim sahibi olmak, mücadele etmek, ihlasa ulaşmanın sebeplerine sarılmak, istikametin yollarını aramak ve ilahi sorumluluklarımızın bilinci ile hareket etmek ile gerçekleşir.

Allah’a iman eden bir kimse şunu bilir ki Allah gücüyle ve kuvvetiyle düştüğümüz bu problemleri ve kötü alışkanlıkları değiştirebilecek güce sahip olduğuna inanman gerekir bu inanç insana azim kararlılık verecektir. Bir kimsenin bu durumdan kurtulabilmesi için arkadaş ortamını terk etmeli. Nitekim bir hadiste; “Kişi dostunun dini üzeredir. Öyleyse her biriniz, kiminle dostluk kuracağına dikkat etsin.” (Ebu Davud,Tirmizi)

Bir kimsenin tevbesinin kabul edilebilmesi için ön şartlar vardır. Bunlar;

1- Tüm haramları ve ortamı terk etmesi.

2- Salih arkadaşlar edinmesi.

3- Haram, şirk ve küfürden nefret etmek.

Nitekim Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem;

عن أبي سعيد الخدري رضي الله عنه أن نبي الله صلى الله عليه وسلم قال: «كان فيمن كان قبلكم رجل قتل تسعة وتسعين نفسًا، فسأل عن أعلم أهل الأرض، فَدُلَّ على راهب، فأتاه فقال: إنه قتل تسعة وتسعين نفسا فهل له من توبة؟ فقال: لا، فقتله فكمَّل به مئة، ثم سأل عن أعلم أهل الأرض، فَدُلَّ على رجل عالم، فقال: إنه قتل مائة نفس فهل له من توبة؟ فقال: نعم، ومَنْ يَحُولُ بينه وبين التوبة؟ انْطَلِقْ إلى أرض كذا وكذا فإن بها أناسا يعبدون الله تعالى فاعبد الله معهم، ولا ترجع إلى أرضك فإنها أرض سوء، فانطلق حتى إذا نَصَفَ الطريقَ أتاه الموت، فاختصمت فيه ملائكة الرحمة وملائكة العذاب، فقالت ملائكة الرحمة: جاء تائبا، مُقْبِلا بقلبه إلى الله تعالى ، وقالت ملائكة العذاب: إنه لم يعمل خيرا قط، فأتاهم ملك في صورة آدمي فجعلوه بينهم -أي حكمًا- فقال: قِيسُوا ما بين الأرضين فإلى أَيَّتِهِمَا كان أدنى فهو له، فقاسوا فوجدوه أدنى إلى الأرض التي أراد، فقبضته ملائكة الرحمة». وفي رواية في الصحيح: «فكان إلى القرية الصالحة أقرب بشبر فجعل من أهلها». وفي رواية في الصحيح: «فأوحى الله تعالى إلى هذه أن تَبَاعَدِي، وإلى هذه أن تَقَرَّبِي، وقال: قيسوا ما بينهما، فوجدوه إلى هذه أقرب بشبر فغُفِرَ له». وفي رواية: «فَنَأَى بصدره نحوها

Ebu Saîd el–Hudrî -radıyallahu anh-’dan merfû olarak rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu: «Vaktiyle doksan dokuz kişiyi öldürmüş bir adam vardı. Bu zât yeryüzünde en büyük âlimin kim olduğunu soruşturdu. Ona bir râhibi gösterdiler.Bu adam râhibe giderek: Doksan dokuz adam öldürdüm. Tövbe etsem kabul olur mu? diye sordu. Rahip: Hayır, kabul olmaz, deyince onu da öldürdü. Böylece öldürdüğü adamların sayısını yüze tamamladı. Sonra yine yeryüzünde en büyük âlimin kim olduğunu soruşturdu. Ona bir âlimi tavsiye ettiler. Onun yanına giderek: Yüz kişiyi öldürdüğünü söyledi, tövbesinin kabul olup olmayacağını sordu. Âlim: Elbette kabul olur. İnsanla tövbe arasına kim girebilir ki! Sen falan yere git. Orada Allah Teâlâ’ya ibadet eden insanlar var. Sen de onlarla birlikte Allah’a ibadet et. Sakın memleketine dönme. Zira orası fena bir yerdir, dedi. Adam, denilen yere gitmek üzere yola çıktı. Yarı yola varınca eceli yetti. Rahmet melekleriyle azap melekleri o adamı kimin alıp götüreceği konusunda tartışmaya başladılar. Rahmet melekleri: O adam tövbe ederek ve kalbiyle Allah’a yönelerek yola düştü, dediler. Azap melekleri ise: O adam hayatında hiç iyilik yapmadı ki, dediler. Bu sırada insan kılığına girmiş bir melek çıkageldi. Melekler onu aralarında hakem tayin ettiler. Hakem olan melek: Geldiği yerle gittiği yeri ölçün. Hangisine daha yakınsa, adam o tarafa aittir, dedi. Melekler iki mesafeyi de ölçtüler. Gitmek istediği yerin daha yakın olduğunu gördüler. Bunun üzerine onu rahmet melekleri alıp götürdü. Sahîh( Buhari)deki bir başka rivayete göre: «O kimse iyi insanların yaşadığı köye bir karış daha yakın olduğundan oralı sayıldı. Sahîh (Buhari)deki bir diğer rivayete göre: Allah Teâlâ öteki köye uzaklaşmasını, beriki köye yaklaşmasını, meleklere de iki mesafenin arasını ölçmelerini emretti. Adamın beriki köye bir karış daha yakın olduğu görüldü. Bunun üzerine affedildi.» Bir başka rivayette ise: «Adam göğsünün üzerinde öteki köye doğru ilerledi. denilmektedir. (Sahih Muttefekun Aleyh)

İnsanların kötü alışkanlıklardan kurtulabilmesi için bir kimsenin belli bir zaman dilimine kadar o şeyi terk etmesi gerekir, her ne kadar Kur’an ve sünnette bu geçmese de delil olmaz ise de alimlerimiz bir kimsenin kötü alışkanlıklardan kurtulması ya da iyi hasletleri yapabilmesi için bir kimsenin 20 ila 30 gün bunu devam ettirmesi gerekir her ne kadar bununla ilgili nas olmasa da bu aslında tecrübe ile sabittir.

Hatta bu kimse çevresini ve arkadaşlarını değiştirerek salih müslüman kardeşler edinecek işte o zaman o ortam ona namaz, oruç, ibadet, kulluk, cihat ve Allah’ın davasını yardım etmek gibi birçok ilahi sorumluluğun bilincine ulaşmasına sebep olacaktır.

Kişi uyuşturucu, sigara, içki, zina, kumar, gıybet, dedikodu, yalan gibi kötü alışkanlıkların bırakılması zor olduğunu söylerler. Aslında bu o insanların azimlerinin zayıflığı ve fıskı seçmelerinden kaynaklanır. Eğer onlar istikrar ve azim sahibi olmayı tercih etselerdi bu olmayacaktı. O halde bu kötü alışkanlıklardan 20 ila 30 gün boyunca uzaklaşmak onlara büyük fayda verecek ve artık insan bu kötü alışkanlıkları istemeyecektir.

Dolayısıyla bir kimse azim ve istikrarlı bir şekilde namaz kılsa, oruç tutsa, Allah’ın dinini öğrense hayatını islamlaştırma noktasında mücadele ederse ve bunu 20 ila 30 günde tamamlamaya çalışırsa artık her şeyi ona kolay ve hafif olacaktır.

7- Nasıl Allah’a davet eden bir davetçi olurum?

Müslümanlık sadece iman ve belli farzları yerine getirmek değildir. Müslümanlık bir hayat programı olarak Allah’ın farzlarını/emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından kaçınmak demektir bu sebeple insanların birçokları dini yaşarlar ama başkasına yaşatmazlar. Okurlar Kur’an’ı ama anlatmazlar, okurlar sünneti ama anlatmazlar, hakkı bilirler hakk’a davet etmezler ve batılı bilirler batıldan insanları uzaklaştırmazlar işte bu aslında akidevi ve sosyolojik açidan toplum için büyük bir fitnedir.

Nitekim Rabbimiz olan Allah islam’a davet eden kimseleri övmekte;

وَمَنْ اَحْسَنُ قَوْلًا مِمَّنْ دَعَٓا اِلَى اللّٰهِ وَعَمِلَ صَالِحًا وَقَالَ اِنَّن۪ي مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ 

Allah’a davet eden, salih amel işleyen ve: “Ben Müslimlerdenim/şirki terk ederek tevhidle Allah’a yönelen kullardanım.” diyenden daha güzel sözlü kim olabilir? (Fussilet, 33)

Müslümanların birçokları maalesef İslam’a davet emrini yerine getirmedikleri gibi maalesef İslam’ı bir dava olarak da görmüyorlar, her ne kadar bir kısmı İslam’ı dava görselerde onlar bir çok mazeretler öne sürerler ve onların en büyük mazeretleri korkaklık, gelecek kaygıları ve rızık endişesi sebebiyle bu dinden yüz çevirdikleri gibi onlardan bir kısmıda benim ilmim yok, ben cahilim, eksiklerim var demek suretiyle bu işten kaçınıyorlar, halbuki davetçi sadece bildiğini öğretir, zaten kişi bildiğinin alimi olması bu sebepledir.

Davetin çeşitleri çoktur; Yalnız bir ayet okumak, bir hadis okumak, bir insana gördüğü şirk ve küfürden sakındırmak, tevhide gündeme getirmek ve tağutu anlatmak yada haramdan dolayı yapma demek ve namaz kılmayan bir kimseye namaz kıl demek bunlar hep davettir ve bu gibi salih amelleri azımsanmamalıdır çunkü bunlar hepsi iyliği emretme ve kötülüğü yasaklama kabilindendir.

Davetçiler çeşit çeşittir; Kimileri hilmi bir donanımla anlatırken, kimleri daha düşük bir seviyede anlatır, kimileri ahlakı ile davet yapar ve kimileri islami uygulmamları ile davet yapar. Dolayısıyla Müslüman bildiği kadarını anlatmalı ve nasihat etmelidir.

وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۢ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَيُط۪يعُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللّٰهُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ 

Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostudurlar. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyar, namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, Allah’a ve Resûl’üne itaat ederler. Allah’ın rahmet edecekleri bunlardır işte. Şüphesiz ki Allah, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) Azîz, (hüküm ve hikmet sahibi olan) Hakîm’dir. (Tevbe, 71)

اَلْمُنَافِقُونَ وَالْمُنَافِقَاتُ بَعْضُهُمْ مِنْ بَعْضٍۢ يَأْمُرُونَ بِالْمُنْكَرِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمَعْرُوفِ وَيَقْبِضُونَ اَيْدِيَهُمْۜ نَسُوا اللّٰهَ فَنَسِيَهُمْۜ اِنَّ الْمُنَافِق۪ينَ هُمُ الْفَاسِقُونَ 

Münafık erkekler ve münafık kadınlar birbirlerindendir. Kötülüğü emreder, iyilikten alıkoyar ve ellerini sıkar (cimrilik ederler). Allah’ı unuttular, Allah da (onları yardımsız ve nefisleriyle başbaşa bırakarak) unuttu. Şüphesiz ki münafıklar, fasıkların ta kendileridir. (Tevbe, 67)

Kur’an ve sünnetten gelen delillere baktığımızda Alim-cahil ve kadın-erkek kim olursa olsun bildiği ile amel etmek ile mükelleftir ve bize düşen insanlara hayra davet etmektir. 

كُنْتُمْ خَيْرَ اُمَّةٍ اُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِۜ وَلَوْ اٰمَنَ اَهْلُ الْكِتَابِ لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْۜ مِنْهُمُ الْمُؤْمِنُونَ وَاَكْثَرُهُمُ الْفَاسِقُونَ 110

Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyar ve Allah’a iman edersiniz. Şayet Ehl-i Kitap iman etmiş olsaydı, onlar için daha hayırlı olurdu. Onlardan müminler olmakla birlikte, çoğunluğu fasıklardır. (Âli İmran :110)

Burada Rabbimiz Allah insanlar arasında en hayırlı ümmetin Müslümanlar olduğunu söylüyor. Bunun sebebinin birbirinde çok yüksek kuleler dikmeleri, teknolojide ilerlemiş olmaları yada bilimde zirve olmasından dolayı değildir. Yine en güzel yapılar inşa etmiş, lüks içinde yaşayan, mal ve mülk  içinde yaşayan kimseler olduğumuz için değildir. Bilakis Allah’a iman, Ahirete iman, tevhidi tasdik, tağutları red, namaz ve oruç gibi ibadetleri yerine getirmek bir hayat programı olarak ilahi emirleri yerine getirip yasaklardan kaçınmak ve bunu insanlara götürmek Müslüman Toplumun en önemli özelliğidir. Eğer biz tembel, cahil ve bir köşeye çekilirsek insanlara hidayet yollarına kim vesile olacak? Onları karanlıklardan aydınlığa kim çağıracak? İnsanları zulümden adalete kim davet edecek? Müslümanlar değil midir?

Davet yapamazsan bile kitap alıp başkalarına hediye etmen, insanlara video ve benzeri şeyleri insanlara göndererek öğrenmelerini sağlaman onların hidayetlerine vesile olabilir Nitekim Allah Rasulu bir hadiste hayra delalet eden onu işleyen gibidir. demiştir.

8- Allah’a karşı edepli nasıl olunur?

Edepli olmak kulluğun ve akidenin en önemli konusudur. Çünkü edepte sevgi, bağlılık itaat ve teslimiyet vardır. Bugün bizler Allah’a karşı edebe ne kadar da muhtacız.

Yerlerin ve göklerin rabbi olan, zalimlerden intikam alan, güçlü olduğunu iddia edenleri yenilgiye uğratan, bütün mahlukat rızıklandıran, öldüren ve dirilten Allah’a karşı edepli olmak bir Müslüman olmanın gereğidir.

Bugün insanlar Allah’a karşı edeplerini yitirmiş, herhangi bir kimseye makamından, zenginliğinden, sınıfından ya da başka sebeplerden dolayı ona karşı Allah’a yapılması gereken edebin aynısı ya da daha fazlasını o kimseye vermekte olduğunu görürüz. Halbuki bu kimse başı saçılmış bir meni sonu pis bir leş ve yine bununla beraber içinde pislikler taşıyan bir insandı ama o edep, hürmet ve saygıyı Allah’a değil daha fazla o kimseye vemekle kulluğunu Allaha bozmuş kimsedir.

İnsanlar biz Allah’a inanıyoruz, namaz kılıyoruz, Allah’a ibadet ediyoruz derler ve Allah’a edepli olduklarını söylerler ama sonra onların eylem ve söylemlerinin bu dediklerinin yalanladığını ve bu kimselere Allah’a verilmesi gereken edebi o kimseye verdiğini görüyoruz. Bir yönetici, zengin yada makam sahibi olan bir kimse ile randevuleştiğinde ya da karşılaştığında onun iki elini bağladığını, en güzel şekilde konuştuğunu, saygısını bozmadığını, onun nasihatlerini, emirlerini yerine getirdiğini, onu hiçbir şekilde üzmediğini göreceksin. Halbuki Rabbimiz Allah ona kitabı indirmiş, Rasulleri göndermiş, namaz gibi farzları emretmiş, içki, kumar gibi haramları yasaklamış ama o kimse bunları önemsememiş hayatına bu ilahi düsturdan yüz çevirmiş şekilde hayatını sürdürdüğünü görürsün, bu kimseler yer yüzünde Allahın asla sevmediği kimselerdir.  

Peki bir insan Allah’a karşı nasıl edepli olabilir?

a) Edepli olmak Allah’tan indirilenleri tasdik/kabul etmek, işittik ve itaat ettik demektir. Kalbinde, amellerinde şüphe, tereddüt ve tasdik edilen şeyi yalanlama olmaksızın iman ve amel bütünlüğünde yaşamayı gerektirir. Allah tevhidi ne için emretti, tağutu red etmeyi ne için emretti, namazı niçin emretti, zekata ne gerek var gibi sorular asla söz konusu olamaz. Allah cennetten bahseder bunu doğrulamalısın ve Allah cehennemden bahseder bunu doğrulamalısın çünkü iman bir teslimiyet ve Allah’tan gelenleri hakkıyla kabul etmek demektir.

وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَنُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ وَعْدَ اللّٰهِ حَقًّاۜ وَمَنْ اَصْدَقُ مِنَ اللّٰهِ ق۪يلًا 

İman edip salih amel işleyen kimseleri altından ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları cennetlere sokacağız. Allah’ın vaadi haktır. Kim Allah’tan daha doğru sözlü olabilir? (Nisâ, 122)

b) Allah’a karşı edepli olmanın ikinci yönü; Allah’ın emirlerini kendi organlarımızla/amellerimizde hayata yansıtmak ile gerçekleşir. Allah bize neyi emretmişse, farzları ne ise ve yasakların ne ise bu şekilde davranmak ve bunu organlarımızla görüntülemek edepli olmanın gereğidir. 

مَا لَكُمْ لَا تَرْجُونَ لِلّٰهِ وَقَارًاۚ 

 “Size ne oluyor da Allah’a gerektiği şekilde saygı göstermiyorsunuz/Allah’tan hakkıyla korkmuyorsunuz!” (Nûh, 13)

c) Allah’a karşı edepli olmanın 3 yönü ise; Allah’ın kader ve kazasına razı olmak gerekir. Hiç şüphesiz hayat bela, musibet, sıkıntı ve imtihanlarla doludur. Rabbimiz Kerim kitabında müminleri imtihan edeceğini kendisine vacip kılmıştır. Nasıl ki Allah bize birçok nimetler ve rızıklar vermişse aynı şekilde bunun tam tersine bela ve musibetlerle imtihan edileceğiz işte bunlara karşı razı olmak, kabul etmek ve teslim olmak isyan etmemek gerekir.

وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ الْاَمْوَالِ وَالْاَنْفُسِ وَالثَّمَرَاتِۜ وَبَشِّرِ الصَّابِر۪ينَۙ 

 Andolsun ki sizleri biraz korku, biraz açlık, mallardan, canlardan ve meyvelerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele! (Bakara, 155)

9- Allah’ı zikretmek;

Bir Müslümanın imanını koruması, samimi, ihlasını koruyabilmesi ve muhafaza edebilmesi için düşmanına karşı öldürücü silahı olan zikri mutlaka kullanmalıdır. zikir Allah’ı anmak, ibadet, kulluk, sevgi, muhabbet, teslimiyet ve itaatin sembolüdür. Bu yüzden Rabbimiz Allah kerim kitabında zikretmeyi bize teşvik etmiştir;

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اذْكُرُوا اللّٰهَ ذِكْرًا كَث۪يرًاۙ 

 Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin. (Ahzâb, 41)

وَسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَاَص۪يلًا 

Sabah akşam O’nu tesbih edin. (Ahzâb, 42)

Zorluklara, sıkıntılara, bela ve müsibetlere göğüs gelmek düşmanla karşılaştığımızda savaş meydanında tutun her alanda sebatımızı koruyabilmek için zikir şarttır. Çünkü zikir bu zorluklara karşı direnç, güç, kuvvet, sebahat ve istikamet vermektedir.

Rabbimiz Allah Musa ve Harun aleyhime selam’ı firavuna gönderdi ve firavun ve onun güçlü ordusuna karşı sebat, güç, kuvvet ve azim için bu iki Peygambere zalime karşı zikirle mukavemet etmelerini tembihlemiştir.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا لَق۪يتُمْ فِئَةً فَاثْبُتُوا وَاذْكُرُوا اللّٰهَ كَث۪يرًا لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَۚ 

Ey iman edenler! Bir toplulukla karşı karşıya geldiğinizde sebat edin. Allah’ı çokça zikredin ki kurtuluşa eresiniz. (Enfâl, 45)

اَلَّذ۪ينَ يَذْكُرُونَ اللّٰهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلٰى جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ ف۪ي خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هٰذَا بَاطِلًاۚ سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ 

Onlar ki ayakta, otururken ve yanları üzere yatarken Allah’ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler ve (derler ki): “Rabbimiz! Sen bunu boşa yaratmadın. Seni eksikliklerden tenzih ederiz, bizi ateşin azabından koru.”

رَبَّنَٓا اِنَّكَ مَنْ تُدْخِلِ النَّارَ فَقَدْ اَخْزَيْتَهُۜ وَمَا لِلظَّالِم۪ينَ مِنْ اَنْصَارٍ 

“Rabbimiz! Şüphesiz ki sen, kimi ateşe sokmuşsan onu rezil etmiş/alçaltmışsındır. Zalimlere hiçbir yardımcı yoktur.” (Âli İmran:192)

Gürsel Gürbüz

Share this content:

Yorum gönder

You May Have Missed