Ölüm ve Ölüm Sarhoşluğu.
Ölüm ve yaşam, aydınlık ve karanlık, sıcak ve soğuk, küfür ile iman gibi birbirlerine zıttır. Hayat ölümün zıttı olduğuna göre canlı ve cansız tüm varlıklar insan, hayvan, bitki ve daha nice bilmediğimiz ve bildiğimiz tüm varlıklar sonu ölümle sonuçlanan varlıklardır.
Ölüm/Mevt kelimesi Arapçada sessiz ve hareketsiz anlamına gelir. Sesli ve hareketi sona eren her şey için ölü ifadesi kullanılır. O halde sesli ve hareketli olmak hayatın ve yaşamın asıl anlamıdır. Sessizlik çöktüğünde hareket son bulduğunda ölüm mutlaka gelecektir. Hiçbir şey ölüme engel değildir. Ne kapıların kilitli olması, ne kalelerin sağlam olması, ne yontulan dağlar, ne de 7 kat yerin altında olmak, ne ölümü unutturur ne de ölümü geciktirir.
اَيْنَ مَا تَكُونُوا يُدْرِكْكُمُ الْمَوْتُ وَلَوْ كُنْتُمْ ف۪ي بُرُوجٍ مُشَيَّدَةٍۜ
Nerede olursanız olun -korunaklı burçlarda dahi olsanız- ölüm sizi bulacaktır. (Nisâ, 78)
Ölüm Herkese Gelir;
Hiç şüphesiz ölüm kendisinden kaçınamayan bir hakikattir. Ölüm sınırları ve zamanı belli olan bir vakittir. Bu ölüm peygamberlere geldiği gibi sultanlara da gelmiş, mücahitlere geldiği gibi kafirlere de gelmiş, cihata çıkanlara geldiği gibi cihattan kaçanlara da gelmiş, iman akidesi ile bezenmiş onurlu ve izzetli müminlere geldiği gibi küfür karanlığına gömülmüş insanlara da gelmiştir. Cesur insanlara geldiği gibi korkak insanlara da gelir, ölüm dünya’ya çakılmış olanlara ve ahireti hedefleyenlere de gelir, ölüm korkak, tembel ve pısırık kimselere geldiği gibi cesur, çalışkan ve mücadele eden kimselere de gelir. Ölüm Her ırka, her renkte, her coğrafyada ve her insana torpili olmayan bir şekilde gelir ve yakalar.
Her canlının makamına, konumuna bakılmadan torpili olmayan vakitte ölecek ve bu hayata veda edecektir. Ahirette fayda ve zararı belirleyen, kişinin dünya hayatındaki tercih ve seçimlerinde doğru kararlar alıp almadığı ile ilgilidir. Kim tercihlerini Allah’tan, kitaptan ve Allah’ın davası uğrunda yaparsa ona cennet yaklaştırılacak, kim bunun tam aksine küfür ve batıl davalar uğrunda hayatını heba ederse ona cehennem yaklaştırılacaktır.
كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِۜ وَاِنَّمَا تُوَفَّوْنَ اُجُورَكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ فَمَنْ زُحْزِحَ عَنِ النَّارِ وَاُدْخِلَ الْجَنَّةَ فَقَدْ فَازَۜ وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ
Her nefis ölümü tadacaktır. Ve Kıyamet Günü’nde ecirleriniz eksiksiz bir şekilde size verilecektir. Kim de ateşten uzaklaştırılıp cennete sokulursa, hiç şüphesiz kazanmıştır. Dünya hayatı sadece aldatıcı bir faydalanmadan ibarettir.
(Ali İmran:185)
Madem Ölüm Herkese Geliyor Peki Fark Nedir?
Fark ahiret gününde sonumuzun cennet mi cehennem mi? olduğudur. O gün insanı cehennemden kurtaran imanı ve salih amelleridir. Onun Allah’a ve Resülune olan bağlılığı, onun dünya hayatını imanla dolu dolu yaşamasıdır. O gün cehenneme gidenler, cehenneme yaklaştırılmış olanlara gelince, onlar tam aksine hayatlarını şirk, küfür ve batıl yollar üzerine hesap kurmuş ve dünyaya çakılma noktasında mücadele etmiş kimselerdir. Bu ne kötü bir son ve ne büyük bir nasipsizliktir.
وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ
Dünya hayatı sadece aldatıcı bir faydalanmadan ibarettir. (Ali İmran:185)
Hayatın tadını kaçıran o ölümü çokça hatırlayın. (Tirmizi)
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تُلْهِكُمْ اَمْوَالُكُمْ وَلَٓا اَوْلَادُكُمْ عَنْ ذِكْرِ اللّٰهِۚ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
Ey iman edenler! Mallarınız ve evlatlarınız, sizi Allah’ı zikretmekten alıkoymasın. Kim de bunu yaparsa işte onlar, hüsrana uğrayanların ta kendileridir. (Münafikûn, 9)
İbni Ömer şöyle demiştir; Resulullah aleyhisselatü vessellem elini omuzuma koyup şöyle dedi; Dünyada sanki bir yabancı veya yoldan geçen kimse gibi ol. İbni Ömer de şöyle derdi; Akşam çıkınca sabahı gözleme, sabahı çıkınca da akşamı bekleme, sağlığında hastalık dönemi için yatırım yap, hayatta iken de ölümün için çalış. (Buhari)
İbni ömer’den nakledildiğine göre Resulullah aleyhisselatü vessellem’e hangi müslüman daha zekidir. Diye sorulmuş. O da şöyle cevap vermiştir. Ölüme en fazla hazırlanan ve ölüm için en fazla çalışanlardır. İşte onlar en zeki müslümanlardır. (İbni Mace)
Nefislerin Islah Olmasında Ölümü Hatırlamanın Faydaları.
İnsan nefsi, arzuları ve onun şehveti harama, isyana, kötülüğe zulme ve her türlü gevşekliğe sebeptir. İnsanı ıslah edecek, onu terbiye edecek ve onu disipline edecek yegane yol, kişinin Allah’ın onu hesaba çekeceği o ölümdür. Ölümü hatırlamak kişinin terbiye edilmesi, ıslah olması, ahirete hazırlanması, nefsini ve arzularını gem vurması demektir.
Enes İbn-i Malik kanalı ile Resulullah aleyhisselatu vesellem şöyle buyurdu; Lezzetleri kaçıran ölümü çokça hatırlayın, hangi kul geçim sıkıntısı çekerken ölümü hatırlarsa Allah onun rızkını genişletir. Hangi kulda geçim bolluğu içindeyken ölümü hatırlamazsa Allah onun rızkını daraltır. (El-bani)
Ölümü hatırlamak;
Nefsi, arzuları ve şehvetleri terbiye eder, ölümü hatırlamak insan ahlakını güzelleştirir, ölümü hatırlamak insanlar arasında dengeye ve adalete sebep olur. Ölümü hatırlamak küfre, şirke ve harama düşmekten alıkoyar, ölümü hatırlamak Allah’ı anmaya, ona ibadet etmeye ve ona kul olmaya sevk eder. Ölümü hatırlamak Allah yolunda mücadele etmeye sevk eder, ölümü hatırlamak Allah’ın dinine yardım etmek, ölümü hatırlamak iyiliği emretmek ve kötülüğü yasaklamak gibi birçok görevleri yerine getirmeyi gerektirir. Ölümü hatırlamak insana mesuliyet duygusu verir ve bunun sonucunda Allah’ın emir ve yasaklarına göre bir hayatı yaşama noktasında azim ve istikrar sahibi olmaya vesile olur.
Kurtubi;
Alimler şöyle dediler; Kalpler için mezarları ziyaret etmekten daha faydalı bir şey yoktur. Özellikle de katı kalpler için mezarları ziyaret etmek son derece yararlıdır. Kalbi katı olan insanların bir an evvel şu üç şeyi yapmaları gerekir.
1-İlim meclislerine, öğüt verilen mekanlara, vaazlara katılmak ve salihlerle birlikte vakit geçirmeye davet edildiği zaman kalbinde hissettiği düşüncelerden tamamen kurtulmasına vesile olur.
2- Ölümü hatırlamak lezzetleri kaçıran o dehşetli ölüm hadisesini daima aklında tutmak kalbi yumaşatır.
3- Ölmek üzere olan insanların yanında bulunmak, ölüye bakmak, ölüm anında meydana gelen olağanüstü hallere ve canın bedenden ayrılmasına şahit olmak kalbi narinleştirir.
Ölümü Çok Hatırlayan Kimsenin Elde Edeceği Faydalar.
Alimler şöyle demişleridir; Ölümü çok hatırlayan kimseye şu üç şey ikram edilir.
1- Tevbe etmek.
2- Kalbin kanaatine.
3- İbadetleri zinde ve şuurlu yapmaya sebeptir.
Ölümü unutan kimse içinde şu üç şey ile cezalandırılır.
1- Tevbeyi ertelemeye.
2- Elindekinden rıza göstermemeye.
3- İbadet yaparken tembellik göstermek.
Bu Ölüm Evlere Ateş Düşürür;
Ölüm sana geldiğinde, ölümün zorluğunu ve onun acısını hatırla! Ölüm öyle bir vaattır ki! O doğru ve hakimlerin hakiminin kararıdır. Ondan daha adil ve hızlı bir şekilde hesaba çeken yoktur. Bu ölüm evlere ateş düşürür, bu ölüm toplulukları dağıtır, bu ölüm lezzetleri kaçırır, bu ölüm umutları söndüren bir ölümdür.
Sen Hiç Ölümü Düşündün Mü?
Sen düşüp öleceğin günü hiç düşündün mü? Şu alemden göçeceğin günü hiç aklına getirdin mi? Sen bu dünyada genişlik, rahat ve huzurlu idin geziyor, dolaşıyor ve eğleniyordun, kimse seni sorgulamıyordu, kafana göre bir hayat yaşıyordun ve şimdi öldün ve daracık bir mekandasın, sıkıntılar, korkular, endişeler ve kaygılar üzerinde yoğunlaşmış ve üstünü örtecek hiçbir şey yok.
Akibetinin Ne Olacağını Hiç Düşündün Mü?
O gün tek derdin akibetin ne olacağı? Cennet mi cehennem mi? Kabir azabı mı kabir nimeti mi? Bunu düşüneceksin! Ey para pul biriktiren, malın, mülkün, doların ve ihalenin peşinde koşan, hayatı gaflet içinde yaşayan adam! Şunu iyi bil ki kazandıkların, malın, mülkün, makamın ve servetlerinin hiçbir değeri olmayacak, kefen ile gömüleceksin, Allah’a yemin ederim ki o kefende çürüyecek ve bedeninde çürüyecek, o gün ne para, ne mal, ne makam ve ne hatır o gün fayda vermeyecek. O gün günahların, Allah’a ortak koştukların, Allah’a ve Resulüne isyan ettiğin o ihtişamlı günler bir mazeret olarak kabul edilmeyecek.
Dünya Hayatında İnsanlar Ölüm Konusunda Üç Türlüdür.
1- Allah’ı unutan Allah’ın da kendilerini unutturduğu kimseler; Bunlar Allah’ın gönderdiği peygambere tabi olmamış, Allah’ın indirdiği kitaba teslim olmamış, yeryüzüne çakılmış mala, mülke, makama, zulme, küfre, günaha ve her türlü kötülüğe dadanmış kimselerdir. Bunlar hayatlarını bu şekilde tâ ölüm gelinceye kadar devam ettiren kimselerdir. Ve bunların ölümü o dehşetli günde en büyük hüzün ve en büyük hüsran olacaktır.
2- Muvahid olanlar; Onlar Allah’a, Resulüne ve onun kitabına iman ve bir amel edasıyla emir ve yasakları yerine getirirler. Onlar Allah’ı zikreder ve ölümün her an onları yakalacağı günü beklerler. Onlar ölümü değerlendirmek, Allah yolunda cihad etmek, uğrunda ölmek ve şehit olmayı uman kimselerdir. Onlar ölümü Allah’a ulaşmak, sevgiliyle buluşmak için ölüme hazırlık yapan kimselerdir. Onlar yeryüzünde zamanlarını, hayatlarını ve canlarını Allah uğrunda mücadele üzere kurmuş ve bu uğurda ölümü bekleyen kimselerdir.
3- Bunlar bazen kendi nefislerine zulmeden, bazen de istikamet üzere olan günahkarlardır; Bu kimseler gün gelir haram işler, yanlış şeyler yapar, hataları ve günahları çoktur. Ama bazen tövbe eder, sonra Allah’a ibadet eder, sonra Allah’a kulluk eder, sonra ölümü hatırlar, sonra yine tökezler ve yine günah işler. İşte bu kimseler Allah’a iman ve amel bütünlüğünde yaptıkları günahların affedilmesi umulurken, bu kimseler bazen günah ve bazen ibadet ederek ikisi arasında dönüp dolaşan kimselerdir.
Rasulullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurmuştur; İnsanların en hayırlısı ömrü uzun ameli güzel olandır. En şerlisi ise ömrü uzun ameli kötü olandır. (Ahmet Bin hanbel)
Ölümü Biri Hariç Şu İki Kişi Sevmez
1- Allah’a ve ahiret gününe inanmayan; Bunlar dünyada nimetlere alışmış, rahata, güvene alışmış, yedikleri, içtikleri, giydikleri kendilerine kar kalmış ve bunu sürdürebilmek için hayatlarını bin yıl yaşamak üzere tasarlamış kimselerdir. İşte bunlar gafil olan ve Allah ile buluşmak istemeyenlerdir. Çünkü onlar ahireti dünya hayatına tercih eden kimselerdir.
وَلَتَجِدَنَّهُمْ اَحْرَصَ النَّاسِ عَلٰى حَيٰوةٍۚ وَمِنَ الَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا يَوَدُّ اَحَدُهُمْ لَوْ يُعَمَّرُ اَلْفَ سَنَةٍۚ وَمَا هُوَ بِمُزَحْزِحِه۪ مِنَ الْعَذَابِ اَنْ يُعَمَّرَۜ وَاللّٰهُ بَص۪يرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ۟
Andolsun ki onları dünya hayatına karşı en istekli/hırslı olanlar olarak bulacaksın. (Öyle ki) müşriklerden bile daha düşkündürler dünyaya. Onlardan her biri bin sene yaşamak ister. Ona bu kadar ömür verilmesi onu azaptan kurtaracak değildir. Allah onların yaptıklarını görendir. (Bakara, 96)
2- Allah’a ve ahirete inanan ama bununla beraber günahlara dalanlar; Bu kimseler kendilerine zulmetmiş, günahlara dalmış ve bunla beraber ahirette hesap vereceklerini bilen kimselerdir. Bu kimseler de ölüme temenni etmek istemezler. Çünkü günahları vardır. Allah’tan korkarlar ve ölüm temennisinde bulunmazlar.
3- Allah’a iman etmiş ve salih amel işlemiş kimselerdir; Onlar ölümü sever ve temenni ederler.
Resulullah Aleyhisselam bir hadislerinde şöyle buyurmuştur;
Allah ile buluşmayı isteyenlerle Allah da buluşmayı sever. Allah’ın huzuruna çıkmaktan hoşlanmayanlarla Allah da bir araya gelmekten hoşlanmaz. (Ahmet Bin hanbel)
اَلَّذ۪ي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيٰوةَ لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّكُمْ اَحْسَنُ عَمَلًاۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْغَفُورُ
O (Allah) ki; hanginizin daha güzel amel yapacağını denemek/ortaya çıkarmak için, ölümü ve hayatı yarattı. O (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) El-Ğafûr’dur. (Mülk, 2)
Ölüm Musibettir Ama Ölümden Gafil Olmak Daha Büyük Bir Musibettir.
Ölümü hatırlayan ile ölümü hiç hatırlamayan arasında gerçekten büyük fark vardır. Ölümü hatırlamayan dünyanın lezzetine kapılmış, işi gücü heva, arzu, şehvet olan ve onları tatmin etmek için hayatını bunlar üzerine biçimlendirenlerdir. Çünkü onlar ölüme hazırlık üzere bir yaşam tercihleri yoktu. Kişi bu gafletten kurtulmak istiyorsa ihlas ve samimiyetle Rasulullaha ve indirdiği kitaba tabi olmak suretiyle sorumluluk duygusuna ulaşmalı. Ve bunun sonucunda ahireti, kabir azabını, cennet ve cehennemi, Allah’ın rızası ve gazabını düşünmeli.
Alimlerimiz şöyle demişlerdir; Ölümden daha büyük müsibet ise ölümden gafil olmak, onu hatırlamamak, düşünmemek ölecekmiş gibi amel etmemektir. Sadece ölümden ibret alıp kendine çeki düzen verenler için yeterlidir öğüt.
Rasulullah aleyhisselatü vesselam şöyle buyurmuştur; Eğer hayvanlar sizin ölüm hakkında bildiklerinizi bilmiş olsaydı, siz asla semiz hayvan eti yiyemezdiniz. (Kurtubi et-tezkira)
Ölüm Meleği Canınızı Almaya Geldiğinde Ne Yapacaksınız.
Hiç şüphesiz melekler Allah’ın değerli kulları ve Allah ile peygamberleri arasındaki elçilerdir. Onlar Allah’a itaat eder ve Allah’a her zaman ibadet eden nurdan yaratılmış varlıklardır. Melekler hâşa Allah’ın kızları değildir, Melekler Allah’ın oğulları değildir, Melekler Allah’ın ortakları değildir. Allah zalim, kafirlerin ve sapkınların söylediklerinden çok münezzehtir.
Melekler arasında ruhları almakla görevli melek vardır. Buna Melekul Mevt/Ölüm Meleği denilir. Ve bu ölüm meleğinin de aynı zamanda yardımcı olan melekler vardır.
قُلْ يَتَوَفّٰيكُمْ مَلَكُ الْمَوْتِ الَّذ۪ي وُكِّلَ بِكُمْ ثُمَّ اِلٰى رَبِّكُمْ تُرْجَعُونَ۟
De ki: “Sizin (canlarınızı almaya) vekil kılınan ölüm meleği sizi vefat ettirir. Sonra da Rabbinize döndürülürsünüz.” (Secde, 11)
Ölüm Meleği Kişinin Ameline Göre Gözükür;
Hadislerde gelen rivayetlere göre; Ölüm meleğinin yardımcıları o kimseye amelin noktasında yaklaşır. Eğer kulun imanı ve amelleri güzel olursa o kimselere iyi ve güzel bir suretle melek gelir. Bu o kula verilen en büyük müjdedir. Eğer kulun amelleri ve imanı kötü ise işte bu durumda ölüm meleğinin yardımcıları en kötü surette o kimseye gelir. Bu da aslında onun için büyük bir tehdittir. Yardımcı melekler ruhu boğaza doğru sürüklerler can boğaza gelince devreye ölüm meleği girer ve kulun canını alır. Yardımcı melekler ruhu ölüm meleğinin elinden bırakmazlar aksine onu layık olduğu kefen ve kokular sürerler.
İbni Abbas şöyle demiştir; Ölüm meleğinin bir adımı doğu ile batı arasındaki mesafe kadardır. (Kurtubi)
Mücahit; Ölüm meleği için yeryüzü toplandı âdeta bir leğen haline getirildi, ölüm meleği de onun dilediği bölgesinde canı alır. (Beyhaki)
Şimdi Gasilhanedesin;
Ey gafil adam öldüğünü bir düşün! Ruhunu teslim ettiğini, yatağından alınmış, gasilhaneye götürülmüş, biri gelip seni yıkamış, kefenlemiş, ailen, yakınların ve komşuların sana bakıp yalnızlık ve korku hissederler. Ailen, eşin, çoluk çocuğun, akrabaların ve dostların senin için ağlar, seni yıkayanlar diyecekler ki, bu ölünün yakınları eşi, çoluk çocukları ve dostları nerede? Gelsinler ve helallik dilesinler, son kez bir görsünler. Çünkü bundan sonra bir daha göremeyecekler. Diye seslenir. (Kurtubi)
Canın Bedenden Ayrılması Büyük Bir Acıdır.
Canın bedenden ayrılması ilk önce ruha işler, ardından bütün hücrelere yayılır. Hatta ruhun bedenin en ucra köşesindeki bölümüne bile bu acı sirayet eder. Can verirken çekilen acı evvela ruhun başına gelir, sonra ruhun en küçük parçalarına kadar yayılır. Çünkü ruh bedenin hücrelerinden, sinirlerinden, organlarından, eklemlerinden ve saç diplerinden kısacası tepeden tırnağa bütün parçalarından çekilip alınır. Böyle bir andaki kişinin çektiği acıyı ve yaşadığı sıkıntıyı tarif edemezsin.
Dedikleri gibi ölüm bin kılıç darbesinden daha kötüdür. Doğrudur. Çünkü kılıç darbesinin vurulduğu bölge acı çeker ama ölüm acısı bütün organlara sirayet eder. Ruh bedenden ayrılınca o müthiş acıdan dolayı bağırmak ister ve yardıma çağırır ama ondan ses çıkamaz. Çünkü ölüm bütün vücuduna sirayet etmiş organı zayıf düşmüş ve yardım isteyecek artık mecali kalmaz. Artık vücudu soğumaya başlar, ayakları ve parmaklarında ilk bu soğukluk görülür. Onun ailesine ve malını olan bakışları sona erer. Tevbe kapısı kapanır ve son pişmanlık artık ona fayda vermeyecektir.
Resulullah aleyhissalatu vessellem; Allahu Teala son nefsini verirken çıkardığı sese kadar kulun tövbesini kabul eder. (Tirmizi)
Efendimiz aleyhiselam bir hadislerinde; Şehit ölümün acısını ancak sizin çimdiklemeden hissettiğiniz acı kadar hisseder. (Nesai)
Resulullah aleyhissalatu vessellem; Ölmek üzere olanlarınıza kelime-i tevhid söylememizi telkin etmiştir.
Nitekim; Ölmek üzere olanlarınıza La ilahe illallah demelerini telkin edin. (Müslim)
Güzel Bir Sonun Alametleri;
Resulullah aleyhisselatu vessellemden rivayet edilen hadislere baktığımızda güzel Sonun nasıl olduğunu gösteren alametler bulunmaktadır. Her kim Bunlardan biri üzere ölürse onun için müjde vardır.
1-Ölüm anında kelimeyi şehadet söylemek; Nitekim hadiste Efendimiz aleyhisselam; Son sözü La ilahe illallah olan kimse cennete girer. (Ebu Davud)
2-Kulun alın kısmının terleyerek ölmesi; Nitekim Bureyde şöyle der; Horosan’da iken hasta bir kardeşi ziyaret ettim. O sırada ölmek üzere idi, alnında ter akıyordu. Ben Allahu ekber! Rasulullah’ın Mümin kimse alnı terleyerek ölür dediğini işitmiştim. (Tirmizi)
3-Cuma günü ölmek. Nitekim Resulullah Aleyhisselam; Cuma günü gündüz ya da gece vaktinde ölüp de Allah azze ve celalenin kabir fitnesinden korumadığı hiçbir müslüman yoktur. (Tirmizi)
4- Savaş meydanında şehit olmak. Nitekim hadiste; Allah katında şehidin yedi özelliği vardır. Kanının aktığı ilk anda mağfiret olunur, cennetteki yerini görür, kabir azabından kurtulur, kıyametin kopuşu sırasındaki korkudan emin olur, iman süsüyle süslenir, hurilerle evlendirilir ve akrabalarından 70 kişiye şefaat eder. (Tirmizi)
5- Veba hastalığından ölmek. Nitekim Efendimiz Aleyhisselam vebadan ölmek her müslüman için şehadettir. (Müslim)
6- Karın ağrısından dolayı ölmek. Nitekim Rasulullah Aleyhisselam; Kim karın ağrısından ölürse şehittir. (Müslim)
7- Boğulmak ve göçük altına kalarak ölmek. Nitekim Rasulullah Aleyhisselam; Şehitler beş kısımdır. Tauna yakalanıp ölenler, karın ağrısından ölenler, boğulanlar, göçük altında kalıp ölenler ve Allah yolunda şehit olanlar. (Buhari) Hatta Nesaiden gelen rivayete göre kadının doğum sebebiyle ölmesi, yangından ölmek, göğüs zarı hastalığından ölmekte şehitliktir. Nitekim Resulullah hadislerinde şehitler yedi kısımdır; Allah yolunda öldürülenler, karın ağrısından dolayı ölenler, yangından ölenler, göçük altında kalıp ölenler, karnındaki bebekten dolayı ölenler ve ölen kadınlar. (Nesai) Ahmet bin hambelde geçen hadiste; Verem hastalığından ölmek de şehittir.
Ebu Davut’a geçen bir hadiste malı gasp edilirken savumaya geçip öldürülmek, dinini ya da canını savunurken öldürülmek şehittir. Nitekim malı için öldürülen şehittir, Ailesi için öldürülen şehittir, dini uğrunda öldüren şehittir, malı için öldürülen şehittir, Allah yolunda nöbet tutarken öldürülmek şettir.
Nitekim Rasulullah Aleyhisselam Allah bir gün bir gece nöbet tutmak bir aylık gece namazı ve oruçtan hayırlıdır. Şayet ölürse yapmakta olduğu amele devam eder, rızkı verilir ve fitnelerden de güvende olur. (Müslim)
Salih amel işlerken ölmek. Nitekim; Kim Allah rızasını umarak oruç tutarsa tamamlayamadığı bu ameli onun için tamamlanır ve bununla cennete girer. Kim Allah için bir tasaddukta bulunur ve bunu tamamlayamadan ölürse bu amele onun için tamamlanır ve bununla cennete girer.
Ölüm Anı ve Sonrası Berzah Hayatı
Bera bin Azib (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: Ensardan bir adamın cenazesinin peşinden, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile birlikte kabre kadar gittik. Henüz daha kabri açılmamıştı. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kıbleye doğru oturdu, biz de Onun etrafında oturduk. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) elinde yere vurduğu bir değnek vardı. Bir göğe, bir yere bakmaya başladı. Gözlerini üç defa kaldırıp indirdi. İki ya da üç defa:
“Kabir azabından Allah’a sığınınız!” dedi. Sonra Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):“Allah’ım! Şüphesiz ki ben, kabir azabından Sana sığınırım!” dedi ve bu sözlerini üç defa tekrarladı.
Daha sonra Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Mü’min bir kulun dünya ile alakası kesilip, ahirete yönelmeye başladı mı kendisine semadan yüzleri güneş gibi parlayan beyaz yüzlü melekler iner. Beraberlerinde cennet kefenlerinden bir kefen ve cennet kokularından bir koku bulunur. Nihayet melekler o kişiden gözün görebildiği kadar uzak bir mesafede otururlar.
Sonra ölüm meleği gelir ve o kişinin başının yanında oturup, şöyle der:
−‘Ey hoş ve mutmain olan nefis! Allah’tan bir mağfirete ve bir hoşnutluğa gitmek üzere çık!’ Onun canı su kabından damlanın akması gibi akarak çıkar. Ölüm meleğide o canı alır. Nihayet canı çıktı mı sema ile yer arasındaki bütün melekler ona dua ederler. Semanın kapıları ona açılır. Bütün kapılarda bulunan melekler, yüce Allah’a ruhuyla yükselmesi için dua ederler. Ölüm meleği onun canını aldığı zaman melekler, bir göz açıp kapatacak bir süre kadar dahi olsa onu asla bırakmazlar! Hemen onu alır ve canını cennet kefenine koyarlar.
İşte bu, yüce Allah’ın:
−“Nihayet birinize ölüm gelse, elçilerimiz onun ruhunu alırlar. Onlar eksik de yapmazlar!” En’am Suresi 61. ayet bunu anlatmaktadır. Yeryüzünde bulunan en güzel misk kokusundan daha hoş olarak ruhu çıkar. Melekler onun ruhunu alıp yükselirler.
Meleklerden bir topluluğun yanından geçtikleri zaman mutlaka melekler:
‘Bu hoş ve temiz ruh kimindir? derler.’
Onlara: ‘Bu filan oğlu filandır’ diyerek dünyada iken ona verilen isimlerin en güzelini söylerler. Nihayet bu ruh ile dünya semasına ulaşırlar. Onun için kapının açılmasını isterler ve kapı açılır. Herbir semadan o semanın mukarreb olan melekleri bir sonraki semaya uğurlarlar. Nihayet onu yedinci semaya ulaştırırlar.
Allah Azze ve Celle şöyle buyurur:
“Kulumun kitabını İlliyyin’de yazınız! İlliyyin’in ne olduğunu sen nereden bileceksin? O yazılmış bir kitabtır. Mukarreb olanlar onu müşahede ederler.” Onun kitabı İlliyyin arasında yazılır.
Sonra Allah Azze ve Celle şöyle buyurur:
“Kulumu tekrar yeryüzüne götürünüz! Çünkü ben onlara şunu vaadettim. Ben onları oradan yarattım, onları oraya iade edeceğim ve ikinci bir defa daha onları oradan çıkartacağım!” Bunun üzerine, yere geri döndürülür ve tekrar ruhu onun cesedine geri verilir. O arkadaşlarının onu bırakıp gittikleri vakit ayakkabılarının sesini işitir. Onlar geri dönmekte iken bu sefer ona şiddetle bağırıp çağıran Münker ve Nekir isimli iki melek gelir ve ona şiddetle bağırırlar ve onu oturtarak ona şöyle derler:
−‘Rabbin kimdir?’
O kişi:
−‘Rabbim Allah’tır’ der.
Melekler ona:
−‘Dinin nedir?’ diye sorarlar.
O kişi:
−‘Dinim İslam’dır’ der.
Melekler ona:
−‘Size gönderilen bu adam kimdir?’ diye sorarlar
O kişi:
−‘O, Muhammed’dir ve Allah’ın Rasulüdür. Bize beyyineler ile hidayet getirdi. Bizde onun da’vetine icabet ettik ve pona uyduk. O adam, Muhammed’dir’ der. Meleklerin bu sözü üç kere tekrarlanacaktır.
Melekler ona:
−‘Amelin nedir?’ diye sorarlar.
O kişi:
−‘Allah’ın Kitabını okudum, ona iman ettim ve onu tasdik ettim’ der. Bu sorgu esnasında kulun namazı, orucu, zekatı ve diğer iyilikleri hazır bulunur. Allah’ın bir vaadi olarak bu mü’min kul bu suallere istenildiği gibi cevap verir.
Melek ona şiddetlice:
−‘Rabbin kimdir? Dinin nedir? Rasulullah kimdir?’ diye sorar. İşte bu mü’minin karşı karşıya kalacağı son fitne olacaktır.
İşte bu, Allah Azze ve Celle’nin:
−“Allah, iman edenleri dünya hayatında da, ahiret hayatında da sabit bir sözle (tevhid sözüyle) sabit tutar…” İbrahim Suresi 27. ayetinde anlatılan budur.
O kişi:
−‘Rabbim Allah’tır, dinim İslam’dır, Rasulüm Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemdir’ der.
Mü’min kulun sorgusu esnasında verdiği bu cevaplar üzerine Allah gökten, onun cevaplarını tasdik eder ve kabrinin genişletilmesini, kendisine cennet yataklarından bir yatak hazırlanmasını, cennetten elbiseler giydirilmesini, cennetten kabrine güzel kokular ve ılık rüzgarlar esmesi için kabri ile cennet arasına bir kapı açılmasını emreder. Buna müteakiben kabri 70 zira yani 35 metre genişletilir ve aydınlatılır.
Daha sonra yüzü güzel, elbiseleri güzel ve kokusu hoş bir adam ona gelir ve der ki:
−‘Seni sevindirecek şeyleri sana müjdeliyorum. Allah’tan bir rıza ve içinde ebedi nimetlerin bulunduğu cennetlerin müjdesini sana getirdim. İşte bu sana vaadolunan günündür.’
Mü’min kişi ona şöyle der:
−‘Allah sana da hayırlı müjdeler versin, sen kimsin? Senin yüzün hayırlı şeylerle gelen kimsenin yüzüne benziyor.’
O kişi de ona:
−‘Ben senin dünyada işlemiş olduğun salih amelinim der. Allah’a yemin ederim ki ben seni şöyle bildim. Allah’a itaat hususunda çabuk davranan bir kimse idin. Allah’a masiyet hususunda ağırdan alırdın. Bundan dolayı Allah seni hayırla mükâfatlandırdı.’
Sonra ona, cennette açılan bir kapı ve cehenneme açılan bir kapı açılır ve denir ki:
−‘Eğer Allah’a isyan etmiş olsaydın, gideceğin yer bura olacaktı! Allah onun yerine sana bunu verdi.’
O kişi cennette olanları görünce şöyle der:
−‘Rabbim! Kıyametin kopmasını çabuklaştır ki ben aileme ve malıma kavuşayım!’
O kişiye:
−‘Sen burada kal!’ denilir. O kişi yeniden diriltilene kadar cennetteki makamını seyreder durur. Ruhu ise, yeniden bedene döneceği kıyamet gününe kadar cennet ağacına tutunmuş bir kuş olduğu halde temiz ruhların arasında bulunur.
Kâfir veya facir bir kişi dünya ile alakası kesilip, ahirete yöneldi mi, ona semadan kaba ve güçlü kuvvetli yüzleri siyah melekler semadan iner. Beraberlerinde cehennem ateşinden kaba elbiseler vardır! Nihayet melekler o kişiden gözün görebildiği kadar uzak bir mesafede otururlar.
Sonra ölüm meleği gelir ve o kişinin başının yanında oturup, şöyle der:
−‘Ey murdar! Nefis, Allah’tan bir gazab ve öfkeye doğru çık!’ Ölüm meleğinin bu sözü üzerine, o kişinin ruhu cesedinde dağılır. Dalları budakları çok, demir çubuğun ıslak yünden çekilmesi gibi onun ruhunu çekip alır. Bu hal ile birlikte damarları ve sinirleri paramparça olur. Gök ile yer arasındaki her bir melek ve semadaki bütün melekler ona lanet ederler. Semanın kapıları kapanır. O kişinin ruhu Allah’a çıkmaması için dua etmeyen hiçbir melek kalmaz! Ölüm meleği o ruhu, bu bedeni ezmek maksadıyla ve Allah’ın nimetlerinden yararlanmamak amacıyla, bedenin üzerine giyilen kıldan dokunmuş elbiselere gir! der.
Melekler göz açıp kapatacak kadar bir zaman kadar dahi olsa, onun elini bırakmazlar! O kişiyi hemen o getirdikleri kaba elbiselere sararlar. O kişiden, yeryüzünde görülmüş en kötü kokan leşin kokusu gibi bir koku çıkar.
Melekler onu alıp yükselirler.
Meleklerden bir topluluğun yanından geçtiklerinde mutlaka melekler:
−‘Bu murdar ruh kimdir?’ derler.
Onu götüren melekler de:
−‘Bu, filan oğlu filandır’ diyerek dünya hayatında ona verilen en kötü ismiyle onu anarlar. Nihayet o, dünya semasına getirilir. Ona kapının açılması istenir ama ona kapı açılmaz!
Bera bin Azib (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Daha sonra Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Araf Suresi 40. ayeti okudu:
−“Ayetlerimizi yalanlayıp da onlara karşı büyüklenenlere hiç şüphesiz gök kapıları açılmayacaktır! Onlar, deve iğne deliğinden geçmedikçe cennete giremezler!..”
Bunun üzerine Allah Azze ve Celle şöyle der:
−“Onun kitabını Siccin’de, yerin en alt tabakasında yazınız! Kulumu tekrar yeryüzüne götürünüz! Çünkü ben onlara şunu vaat etmiştim. Ben onları oradan yarattım, onları oraya iade edeceğim ve ikinci bir defa daha onları oradan çıkartacağım!”
Bu sefer o kişinin ruhu semadan savrulup atılarak kovulur ve cesedine döndürülür nihayet gelip cesedine düşer!
Bera bin Azib (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Sonra Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Hac Suresi 31. ayeti okudu:
“…Kim, Allah’a ortak koşarsa o sanki gökyüzünden düşüp, kuşların kaptığı yahut rüzgarın kendisini uzak bir yere attığı kimseye benzer.”
Nihayet o kişinin ruhu cesedine iade edilir. O arkadaşlarının kendisini bırakıp gittikleri vakit ayakkabılarının sesini işitir. Bu halde iken şiddetle bağırıp çağıran ve azarlayan iki melek gelir ve onu korkutarak oturturlar.
Melekler o kişiye şöyle derler:
−‘Rabbin kimdir?’
O kişi:
−‘Ah! Ah! Bilmiyorum’ der.
Melekler ona:
−‘Dinin nedir?’ diye sorarlar.
O kişi:
−‘Ah! Ah! Bilmiyorum’ der.
Melekler ona:
−‘Bu size gönderilen adam hakkında ne dersin ve onun hakkında nasıl şahitlik edersin?’ diye sorarlar.
O kişi, kendisine sorulan kişinin kim olduğunu anlayamaz ve:
−‘Hangi adamı soruyorsunuz?’ der.
Melekler de ona:
−‘Muhammed’ diye hatırlatırlar.
Bunun üzerine o kişi:
−‘Ah! Ah! Bilmiyorum, insanlar (Muhammed hakkında) bir şeyler söylüyorlardı, ben de onların söylediği gibi söylüyordum. der.
Bu cevap üzerine melekler de ona:
−‘Hay bilmez olasın! ve hiçbir şey söyleyemez olasın!’ derler.
Bu cevaba müteakiben Allah-u Teâlâ, o yalan söylemiştir! Ona cehennem ateşinden bir yatak serilmesini, sıcak ve kavurucu rüzgarın girmesi için cehennemden onun kabrine bir kapı açılmasını emreder. Cehennemin ateşinin sıcağı ve deri gözeneklerinden işleyen sıcak havasıda ona ulaşır. Onun cehennemdeki mekanı kendisine gösterilir ve:
−‘Bu senin mekânındır’ denilir.
O kişiye cennetten de bir yer gösterilir ve:
−‘Eğer Allah’a itaat etmiş olsaydın burası senin olacaktı, denilir.’ O kişi kazandığı ve kaybettiği yerleri görünce acısı ve ızdırabı katlanır. Sonra o adamın kabri, o kadar daraltılır ki, kaburgaları birbirine geçer! İşte bu, Allah’ın vaat ettiği sıkıntılı ve sıkıcı hayattır!
Bera bin Azib (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Buna müteakiben Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Ta-Ha Suresi 124. ayeti okudu:
Nitekim Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
“Herkim Benim zikrimden/Kur’anım’dan yüz çevirirse, şüphesiz ki onun sıkıntılı bir hayatı olur ve biz onu, kıyamet günü kör olarak haşrederiz!”
Sonra o adama yüzü ve elbiseleri çirkin, kötü kokan bir adam gelir ve ona şöyle der:
−‘Ben sana hoşuna gitmeyecek şeyleri bildiriyorum. İşte bu sana daha önce vaadolunan günündür,’ der ve onu Allah’ın azabı ile müjdeler.
Oda şöyle der:
−‘Sana da Allah hayır sözü işittirmesin! Sen kimsin? Yüzün kötü şeylerle gelen kimsenin yüzüne benziyor.’
O adam şu cevabı verir:
−‘Ben senin kötü amelinim. Allah’a yemin ederim ki; Ben seni Allah’a itaatte işi ağırdan alan, Allah’a isyana hızlıca koşan bir kişi olarak biliyorum. Allah sana kötülüğünün karşılığını versin.’
Sonra ona gözleri görmeyen, kulakları duymayan ve konuşmayan, elinde bir balyoz bulunan bir kişi görünür. Bu balyozu bir dağın üzerine indirecek olsa o dağ toprak olur. Ona bu balyozla öyle bir darbe indirir ki bu darbe ile o kişi kabrinde toprağa döner!
Daha sonra, Allah Azze ve Celle onu tekrar eski haline getirir ve ona musallat edilen kişi ona bir daha vurunca, o öyle bir feryad eder ki doğu ile batı arasındaki insanlarla cinlerden başka her şey o feryadı işitir. Sonra ona cehennem ateşine giden bir kapı açılır ve cehennemden ona yaygılar yayılır.
O adam:
−‘Rabbim! Kıyamet kopmasın!’ der.
Allah onu tekrar diriltinceye kadar o kişi kabrinde azap görmeye devam eder.”
Buhari 1/243, 3/1260, 1294, Müslim 905/11, 2870/70, Malik Muvatta 1/188, 189,
Gürsel Gürbüz
Share this content:
Yorum gönder