İslami Perspektif: Laiklik Nedir ve Bir Müslüman! Laik Olabilir Mi?
Konuya girmeden önce hemen şunu ifade edelim ki; Laiklik ve İslam bir birine zıt ve birbiriyle çatışan azılı iki düşman mesabesindedir. Laiklik insan uydurması, beşeri ideolojik dinler, insanın heva ve heveslerine egemen ve iktidar vermektir. İslam ilahi nizam ise egemenlik ve iktidar yalnız Allah’ın iradesindedir ve kullarına hükmetme yetkisine sahip olan tek makam Allah’tır. (Kur’an ve sünnet) Laik sistemlerde Allah’ın kullarını Allah ile bağlarını koparan ve hükmetme yetkisini Allah’tan alıp heva ve heves sahibi olan insana verir. Bu sebeple laiklik ve islam iki zıt element gibi bir birinden uzaktır. Laiklik asla cağdaş bir sistem değildir. Bilakis tüm rasullerin ve nebilerin getirdiği ilahi sistemin karşısında laikler olmuştur. Nitekim İbrahim aleyhi selam’ın Nemrut ile çatışması yada Musa aleyhi selam’ın Firavunla çatışmasının nedeni din devlete karışmasın diye ileride detayli bir şekilde bu konu izah edilecektir. Peki laiklik nedir?
Yunanca Laiklik/laikos ve ingilizce secularism sözlük manası: Din adamı sınıfından olmayan, dini olmayan şey, düşünce, sistem ve prensip manasında kullanılmıştır.
Laikos batı dillerine fransızca laïque şeklinde ingilizce secularism Türkçe’ye Laiklik olarak geçmiştir.
Dolayısıyla Laikos yada Laiklik hristyanlığa, ruhbanlığa, kiliseye ve dini alana ait olmayan” manasında kullanılmış bugün ise dinleri red ve inkar etme üzere kurulan dinsizlik akımdır.
Laikliğin ortaya çıkışı;
Kilise ve Papa her tarafa hakim olmuş, ekonomik, siyasi ve askeri gücünü pekiştirmiş insanlar arasında adaletsizliğe, zülme, bilime ve yeniliğe karşı çıkması, sömürüsü ve insanları ezmesi sonucunda Aydınlara ya da birçok insanlara zulüm yapmıştır. Papa o kadar güçlü idi ki imparator Ferdik kendisisine karşı mağlup oldu ve 3 gün günahların affı için soğuk kar üzerinde çıplak olarak bekletildi.
Bu zulme karşılık batının aydınları bir araya gelerek kilise hegemonyasını yıkarak 1789 Fransız İhtilalinden sonra kilise sosyal, siyasi, ekonomik, yasama, askeri ve her alanda devlet yetkileri ellerinden alınarak din ile devleti birbirinden ayırmış oldular.
Evet Kilise gerçekten de büyük bir zulüm ve kötülük yapmıştır. Kilisenin bilimi ve yeniliği reddetmesi, cenneti parselleyerek satması, hurafeleri, rüşvet, adaletsizlik, adam öldürmeler, işkenceler, hapisler ve daha birçok çekilmez hayata sebep olmuştu. Fakir fukaranın hayatını gasp edilmesi bir o kadar aynı kötülüge sahip olan laikliğin doğmasına sebep olmuştur.
Osmanlı’nın batıya gönderdiği bilim, Kültür ve gelişimi öğrensin diye gönderdiği gençler müsteşriklerin, masonların ve kafirlerin en büyük hizmetçileri halinde ülkeye döndüler ve gecesi ile günlüsüyle İslam hilafetine karşı savaş açtılar. 1924 yılında hilafeti yıkıldıktan sonra onlar eğitime müdahale ederek alfabeyi, kılık kıyafeti değiştirmekle beraber ilahi yasaları ve onun hakimiyetini ilga ederek insan uydurması ideolojik dinleri egemen kılmak adına müslümanları zindanları hapsediyor ve işkence ediyorlardı. Hatta İstiklal Marşı’nın şairi Mehmet Akif Ersoy’un ifadesiyle Laiklik için Kemalistler 600.000 insanı öldürdüler demesi gerçekten düşünülmesi gerekir. Sadece Konya’da Alim olan 10.000 kişiyi öldürdüler. Oranın cellatlarından olan Savcı Kel Ali şöyle bir demeç vermişti; Ben gericilerden 5.226 kişiyi astım bunlardan 3600’ü konyalıdır demiştir. Yine 1932 yılında Ağrı’da Zilan bölgesinde laikliği kabul etmedikleri için 47.000 Mazlumu öldürdüler. Hilafet elden gidiyor diyerek kıyam başlatan şehid Şeyh Sait’e öyle bir oyunu oynadılar ki onlar Şeyh sait’e karşı biz de aleviyiz deyip Alevileri kullandılar sonra 1938’de Alevilerin namusuna el sürdüler ve tecavüzlere sebep oldular. Aleviler bu tecavüzün sonucunda onlardan birkaç subay öldürünce Ankara’dan Alevileri öldürme Fermanı geldi ve 5.000 aleviyi inek keser gibi manzur nehrinde öldürdüler. Onlar işe alimlerle başladılar. Çünkü alimler ölünce sadece cahil bir toplum kalacaktı bunun için alimleri öldürdüler, alfabeyi değiştirdiler ve tamamıyla kendileriyle savaştığımız batının dinini bu ülkeye egemen kıldılar. Bugün 21 yüzyıldayız ve hala onların bize vaat ettiği o bilimsel ve teknoloji gelişme henüz Türkiye’ye gelmiş değil ve hala cehalette ileriye doğru gidiyoruz. Onlar İslam’ı yok etmek imanı, unutturmak insanları Kur’an ve sünnetle bağlarını koparabilmek için imana alternatif olan Atatürk’ün ilkelerini getirdiler. Onlar; Bir Türk cihana bedeldir
Ne mutlu Türküm diyene
Çankaya bize yeter Kabe Arap’ın olsun
Biz Atatürkün askerleriyiz gibi zikirler ile kafirlerin safında Allaha ve Rasülüne ihanet ettiler.
Hilafet yıkılır yıkılmaz Anadolu’daki bütün cami merkezli Müslüman cemaatler Türkiye’nin her tarafında protestolar yaptılar. Bu protestolara karşı top, tüfek ,ölüm, gözyaşı, kan ve zindan ile sonuçlandı ve sonra bu kimseler diyaneti kurdular, diyanet’i kurmalarının sebebi ise İslam etiketi adı altında laikliği, kemalizm’i ve demokrasiyi toplumu onaylatarak Allah ile balarını koparıp müşrik bir toplum meydana getirme düşüncesi vardı. Nitekim de başarılı oldular.
Yerli ve yabancı Laikler sürekli İslam’a saldırdılar öyle yalan ve ifralar attılar ki islam ilahi nizama bile iftira attılar ve dediler ki İslam bu uçağa uymaz sloganını ağızlarına doladılar. Halbuki İslam bu 21’nci yüzyılda onların cahiliyesini ispatlamış ve tüm zamanların dini olduğunu kanıtlamıştır hiç şüphesiz İslam bilim yenilik ve kültür dinidir.
قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذ۪ينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَۜ اِنَّمَا يَتَذَكَّرُ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ۟
De ki: Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu? Ancak akıl sahipleri öğüt alır. (Zümer, 9)
İslam ilahi nizam ile laik, demokratik, sosyalist ya da diğer dünyadaki tüm ideolojik dinleri kıyasladığımızda İslam gerçekten tüm zamanların evrensel sistemi olduğunu ispatlamıştır. Bir devletin ve bir hükümetin adaletli, eşit, doğru, ilkeli ve hak ile yönete bilmesi için vahye tabi olması gerekir. Allah adaletin prensiplerini Kur’an ve Sünneti öğretmektedir. Bu prensipler beş temel üzere oturtulmuştur. Dinin korunması, aklın korunması, canın korunması, malın korunması ve neslin korunması. Tarih İslam’ın bu 5 esası gerçekleştirerek bin yıldan fazla dünyaya hakim olduğuna şahadet etmiştir. Bugün bilim, teknoloji, çağdaş ve uygarlık adı altında laik-demokratik sistemlerde insanların dinleri bozulmuş, tahrif edilmiş, deizm, ateizm, ahlaksızlık adaletsizlik, sömürü ve her şeyden öncesi Allah’ın ilahi iradesi hiçe sayılmış ve bunun sonucunda kaos ve buhran yaşayan bir toplum meydana getirdiler. Bu ideolojik sistemler uyuşturucu, kumar, içki ve birçok sebeplerle insanların akıllarını öldürmüş, yeraltı yeri üstü kaynaklarını gasp ederek malın yok olmasına sebep olmuş, ideolojik yasalarla topluma adaletsizliği sebep olması, faşizm ve daha nice sebeplerden dolayı canların ölümüne, faiz karaborsa ve sömürüyle insanların mallarını gasp edilmesi yine bununla beraber Allah’ın haramlarının helal edilmesi sonucunda içki, kumar, zina, eşcinsellik ve pedefoli gibi her türlü ahlaksızlığın sonucunda kadınların ve erkeklerin namuslarının bozulduğu bir dönem olmuştur.
Beşeri ideolojik dinlere tabi olan batının uşaklarına batıdan itiraf: İsviçre’deki Lahi Mahkemesi İslam şeriatının diri ve aynı zamanda uygun ve tüm Kanunların kaynağı olduğunu açıklamıştır. Dolayısıyla İslam ilahi Nizam tüm zamanlar için ve tüm ihtilafları hızlı bir şekilde çözüme kavuşturan ilahi, rabbani ve evrensel bir nizamdır.
Doğrusunu söylemek gerekirse komünizm, sosyalizm ve diğer ideolojik dinlerin kurulmasında nasıl Yahudilerin parmağı varsa aynı zamanda batı dünyasında laikliğin doğmasına ve egemen olmasında yine Avrupa’da yaşayan Saduki Yahudilerin parmakları vardır.
Laiklik; Allah’ın iradesine değil beşerin iradesini öncelenmesi, kulları kullara kul yapan, dinsizlik, küfür, şirk ve birçok kötülüklere sebep olmanın adıdır. Bugün modern dünya laik demokratik yönetimlerinde milyonlarca insanı öldürebiliyor, savaşlarla insanları yok edebiliyor, yeraltı yeri üstü kaynakları gasp edebiliyor ve her türlü kötülüğü yapmaktadır. Çünkü onların hayatına karışmayan bir Allah onlar için özgürlük anlamına geliyor. Nitekim;
وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ الْاِسْلَامِ د۪ينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُۚ وَهُوَ فِي الْاٰخِرَةِ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ
Kim de İslam dışında bir din ararsa ondan kabul edilmez. Ve o, ahirette hüsrana uğrayanlardan olur. (Âli İmran: 85)
islamdan başka din yani bu dinden başka sistem, yönetim ve idare şekli ararsa kendisinden kabul görülmeyecektir.
Laiklik ilkel çağlara aittir;
Laiklik tarihi Nemrut ve Firavun dönemine ait olan bir sistemdir. Nitekim Allah İbrahim aleyhisselam’ın nemrut’a göndermişti, Nemrut İbrahim aleyhisselam ile neden çatıştı ve neden Allah’ın Resulüne muhalefet etti? Din devlete ve hükümete karışmasın diye İbrahim aleyhisselam hicret etmek zorunda kaldı. Yine aynı şekilde Rabbimiz olan Allah Musa aleyhisselam’ı firavuna göndermişti herkesin malumu olduğu üzere Firavun’un ülkesi Mısır o gün sosyal, siyasi, ekonomik, yasama, askeri ve her anlamda ideolojik bir ülke idi. Firavun’un Musa aleyhisselama muhalefet etmesi ve getirdiği dini reddet etmesinin temel sebebi de buydu din devlete ve hükümete karışmasın diye Allahın rasulleri ile savaşdı. Dolayısıyla tarih boyunca tüm peygamberler aslında Allah’ın iradesini hiçe sayan laik kafir ve müşriklerle savaşmakla geçirmişlerdir. İlkel çağlardaki din devlete karışamaz diyen ile bugünün çağdaş müşriklerinin söyledikleri slogan aynıdır. Bugün laiklik adı altında Allah’ın haramları bize müdahale etmesin ve ilahi sistem bizi yönetmesin diye onlar içki, kumar, zina ,faiz, karaborsacılık, tecavüz, ahlaksızlık, eşcinsellik, adam öldürmeler ve birçok kötülükler yapılmakta ve meşru kılınmakta. Nitekim;
اِذْهَبْ اِلٰى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغٰىۘ
“Firavun’a git. Çünkü o azgınlaşıp (tağutlaştı).” (Nâziât, 17)
Bu ayet Allahın hükmü ile hükmetmeyen ve dinin devlete karışmasını engelleyen kimselere Allah tağut ismini vererek kafirlerin en belirgin özelliğini öğrenmiş oluyoruz.
Bir insan hem laik hem müslüman olabilir mi?
Bu bugün piyasada dolaşan ve özellikle Alim, hoca, ilahiyatçı ve imam kisvesi adı altında tağutların kemiklerinden beslenmeyi kendileri için büyük bir nimet gören ve onların saraylarında uşak olmayı kabul etmiş kimselerin ortaya attığı bir şüphedir. Hiç şüphesiz laiklik ve İslam birbiryle çatışan aynı iki zıt element gibidir. Bunlar birbiriyle azılı bir düşman gibi savaşır ne o İslam’ı kabul eder ne de İslam onu kabul eder. Çünkü laikliğin hedefinde Allahın kullarını yönetmede tamamıyla beşer ürünü olan heva ve heves başka bir ifade ile ideolojik hükümler yatmaktadır. İslam ilahinin nizama gelince o buna dur diyerek kulları kim yaratmışsa, kim onları rızıklandırmışsa ve kim yer yüzünü kullarını yaratıp elverişli kılmışsa o hükmeder demek suretiyle laikliği reddederek hükmeden Allah olduğunu bize öğretmektedir. Bu sebeple Müslüman iddiasını taşıyan her kimse sadece kalbiyle değil diliyle, amelleriyle ve bir yaşam programı olarak hangi makamda olursa olsun rengi, şekli, cinsi ve makamı ne olursa olsun ilahi öğretilere göre hareket etmesi onun Müslüman olmasının şartıdır. Demokrat Müslüman, laik Müslüman, Kemalist Müslüman, Sosyalist Müslüman gibi etiket ve armalar ancak şeytanın kendilerine fetva verdiği ve bunun sonucunda iki tanrıyı bir arada idare eden iki farklı dini bir ara da idare eden putperest kimselerin olmasına sebep olmuştur. Hatta bu tağutların fetvacıları konumunda olan bu bel’amlar şöyle bir şüphede ortaya attılar; Kişi müslümandır velevki kurum laik olsa bile bu ona zarar vermez dediler. Allah’a yemin ederim ki bu insanları kafir yapmak için ortaya atılan en büyük fitnedir. Hiç şüphesiz Müslüman evinde, ailesiyle, çocuğuyla ve eviyle Müslüman olmakla görevli olduğu gibi sokağında, mahallesi’nde, şehrinde, iş yerinde, fabrikasında, kurum ve kuruluşlarında devleti ve hükümetiyle Müslüman olmakla emri olurmuş ve ancak Allah’ın iradesiyle hükmetmekle emrol olunmuştur. Zaten Müslüman demek Allah’ın iradesine teslim olmak demektir. Peki Allah’ın iradesinin devletle ilgili hükümlerini yerine getirmeyenler ya da Allah’ın hükümetlerle ilgili iradesini yerine getiremeyenler müslüman olabilirler mi? Allah’ın ceza kanunları, hukuk normları, siyasi görüşü, ekonomik uygulamaları, kanunları, hükümleri ve yasaları nasıl açıklayacaklar? Hiç şüphesiz bunlar geçmiş laik müşriklerin ortaya attığı aynı şüphedir ve bunların Müslümanlık iddiası batıldır. Nitekim;
ثُمَّ جَعَلْنَاكَ عَلٰى شَر۪يعَةٍ مِنَ الْاَمْرِ فَاتَّبِعْهَا وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ
Sonra seni, (ilahi) emre dayalı bir şeriat üzere kıldık. Ona uy. Bilmeyenlerin hevalarına/arzularına uyma. (Câsiye, 18)
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ اِذَا قَضَى اللّٰهُ وَرَسُولُهُٓ اَمْرًا اَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ اَمْرِهِمْۜ وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُب۪ينًا
Allah ve Resûl’ü bir şeye hükmettiğinde, mümin erkek ve mümin kadının o işlerinde seçim hakları yoktur. Kim de Allah’a ve Resûl’üne isyan ederse, muhakkak ki apaçık bir sapıklıkla sapmıştır. (Ahzâb, 36)
İslam’da Teokrasi (din adamı sınıfı) yoktur;
İslam’da batıda olduğu gibi asla teokrasi yoktur. Din adamları sınıfı diye bir makam ve otorite İslam’da yoktur. İslam’da hilafet, şura, bilimsel, kültürel ve her çağda aydın kimselerin halife olması elzemdir ve tamamıyla sivil bir yapıya sahiptir. Teokrasi batıya ait bir kavramdır kilise ve Papa’nın zulüm ve kötülük kokan iktidarların sonucunda ortaya çıkmış ve bunun sonucunda laikliğe sebep olan din adamlarının sınıfıdır.
İslam’da İstibdat ve Diktatörlük yoktur;
İslam’da istibdat ve diktatörlük asla yoktur. İslam tamamıyla ilahi verilerle yönetilen ve ancak ilahi öğretilere terbiye edilmiş şura heyeti ile Allah’ın hükmüyle hükmeder. Laik sistemlere gelince aslında diktatörlük ve istibdat tarih boyunca laikk sistemin altında olmuştur. Bugün 57 Müslüman ülkesinde tüm ülkedeki devletler ve hükümetler laik sistemler yönetilmekle beraber orada diktatörlük, despotizm ve her türlü kötülük vardır. Birileri şöyle bir şey sorabilir; Peki neden laiklik batıda başarılıdır? Aslında cevap çok kolay. Çünkü batı 57 müslüman ülke ihraç ettiği laiklikle ülkelerin yeraltı yer üstü kaynaklarına gasp etmiş ülkelerine sermeye, zenginlik ve refah götürmüş yine aynı zamanda bu 57 ülkede Müslümanların ölümlerine, savaşlara ve zulümlere sebep olmuş ve bunun sonucunda kendi ülkelerine adalet ve huzuru temin etmişlerdir. Bunu göremeyen basiretsizler aşağılık kompleksiyle batının materyalist putuna ibadet etmekte. Nitekim;
اِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُكُمْ اَنْ تُؤَدُّوا الْاَمَانَاتِ اِلٰٓى اَهْلِهَاۙ وَاِذَا حَكَمْتُمْ بَيْنَ النَّاسِ اَنْ تَحْكُمُوا بِالْعَدْلِۜ اِنَّ اللّٰهَ نِعِمَّا يَعِظُكُمْ بِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ سَم۪يعًا بَص۪يرًا
Şüphesiz ki Allah, emanetleri ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletli olmanızı size emreder. Allah, bununla sizlere ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz Allah (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi gören) Basîr’dir. (Nisâ, 58)
Bu ayet bize adaletle hükmetmeyi emretmektedir. Bu sebeple diktatör yönetimlerde adalet değil ancak zulüm vardır. Bu emirle islam yönetiminin tek gayesi adalet olduğunu anlamış bulunmaktayız.
Bizantinist Laik ve Ilıman Laik arasındaki fark;
Laiklik haddi zatında iki türlüdür; Bizantinist ve Ilıman Laiklik.
1- Bizantinist Laik; Bu islam’a ve tüm dinlere karşı düşman olan, dine ait hiçbir değerlere saygı duymayan, Allah’ın varlığını kabul etmeyen, deizm ve ateizm üzerine oturtulmuş bir yapıya sahiptir. Bizantinist laiklik asla dinlere tolerans sağlamaz. Hatta insanların arasında dine ait ne kadar tema, şiar ve inanç varsa onu yerle bir edilmesini ister. Tarih boyunca bizantinis laik anlayışıyla bu ülkede camileri ağırlara, pavyona ve depoya çevirdiği malumdur. Yine aynı zamanda aynı bizantinist laik anlayış bu ülkede Kur’an okunmasını, İslami ilimleri yasaklamış, insanların kılık kıyafetlerine ve onların inançlarına saldırmıştır. Bizantinist laik anlayış açık, net ve kesin çizgileriyle bir din düşmanıdır. bugün Bizans anlayışın en büyük temsilcileri Komünist partiler, CHP, HDP gibi uluslararası sosyalist partiler temsil etmektedir.
وَجَعَلْنَاهُمْ اَئِمَّةً يَدْعُونَ اِلَى النَّارِۚ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ لَا يُنْصَرُونَ
Onları ateşe davet eden imamlar/önderler kıldık. Kıyamet Günü de yardım olunmayacaklardır. (Kasas, 41)
Bu ayet bize laik ideolojik dinlerin bizi Allah ile bağlarımızı kopran ve bunun sonucunda cehenneme davet eden kimseler olarak tanıtmakta.
2- Ilıman Laikliğe gelince; Bunlar asla ilahi verilere göre hareket etmezler. Onlar Kur’an ve sünnetin ortaya koyduğu prensiplere göre davranmazlar. Evet, onlar Allah’a, Kur’an’a, İslam’a inanırlar, namaz da kılarlar, oruç tutarlar ama Allah’ın iradesini hayata karışmasını istemezler. Onlar Allah’ın siyasi görüşü, yönetme, hükmetme, kanun koyma ve yasama gibi değer yargıları konusunda Allah’a bu yetkiyi vermezler. Bu yönüyle ılıman laikler Bizantinisit laik anlayışla aynı yerde buluşmaktadır. Tek fark ise ılıman laiklikler namaza, oruca, İslam’ın şiarlarına ya da herhangi bir dine saygı duyarlar ve asla insanları kötüleyip onları ötekileştirmezler. Türkiyede ılıman laik anlayışa sahip partiler MHP ve AKP gibi sağcı ve muhafazakar partiler temsil etmekte. Sonuç itibariyle bizantinist ve ılıman laik hep İslam’ın karşısında olmuş ve insanları Allah ile bağlarına koparan iki farklı akım olmuştur.
وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ لَا تُفْسِدُوا فِي الْاَرْضِۙ قَالُٓوا اِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ
Onlara: “Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın.” denildiğinde: “Biz sadece ıslah edicileriz.” derler. (Bakara, 11)
اَلَٓا اِنَّهُمْ هُمُ الْمُفْسِدُونَ وَلٰكِنْ لَا يَشْعُرُونَ 12
Dikkat edin! Onlar bozguncuların ta kendileridirler. Lakin farkında değillerdir. (Bakara, 12)
Allaha inanan ve bu dinin bir kısmı ile amel eden ama aslında gayesi fitne ve ideolojik olan bu kimselerin maskesini rabbimiz ifşa etmektedir.
Avrupanın insaflı bilim adamları;
Avrupa’nın insaflı bilim adamları islam tarihini okuduklarında islam’ın altın çağ yaşadığını ve Müslümanların gerçekten de bilimde dünyaya yön veren, yol gösteren ve zirve bir durumda olduklarını kendileri gazete, dergi, TV ve hatta belgesellerde bunu dile getirmişlerdir. İslam öyle bir nizam ki sadece bilimsel ve kültürel açıdan yükselmemişti ekonomik açıdan tam bir adalet vardı. Özellikle 5’nci halife Ömer Bin Abdülaziz döneminde Afrika’da zekat alan fakir dahi bulamıyorlardı. İslam ilahi nizamın egemen olduğu ve toplumunun Allah’a ibadet edip ilahi öğretilere iktidar verdiği dönemlerde bilim, kültürel ve ekonomik açından tam bir adalet ve zirve vardı. Laikliğin İslam coğrafyasını işgal etmesi ile savaş, ölüm, kan, gözyaşı, sömürü ve kötülükler hiçbir zaman eksik olmamıştır. Bugün maalesef yerli kafirlerden oluşan ve ülkemizde bizim gibi konuşan kimselere gelince bunlar kralcıdan daha kralcı olmuş ve yeryüzüne Allah’ın iradesini hiçe sayan laik küfrünü en iyi savunucuları haline gelmişlerdir.
Laiklik din ile devletin birbirinden ayrılması olarak ifade edilir. Peki bu Müslümanlar nezdinde neyi ifade eder?
Hemen şunu ifade edelim ki #Laiklik; Din ile devleti birbirinden ayırmak, Allah’ın hayata karışmasını engellemek, Allah’a sınırlandırmalar getirmek, Allah’ın merkezinin dışına itmek ve Allah’ın kulları için gönderdiği ilahi yasaları reddetmek demektir.
Laiklik; Allah’ın kullarına sosyal, siyasi, ekonomik, yasama, ahlaki ve bir yaşam programı olarak Allah’ın karışmasına engel olmak demektir. Her ne kadar Laiklik ilk dönem kilisenin zalim ve despot yönetiminde bilime, teknolojiye ve yeniliğe karşı çıkarak zulüm yaparak bir tepki olarak çıksa da İslam toplumunda laiklik bir bela, musibet ve kötülükten başka bir şey değildir zaten burada ihtiyaç yoktur.
فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتّٰى يُحَكِّمُوكَ ف۪يمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْۙ ثُمَّ لَا يَجِدُوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْل۪يمًا
Hayır! Rabbine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem tayin edip, verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan ve tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar. (Nisâ, 65)
Laikliğin özgürlük olduğunu söylemek büyük bir safsatadır;
Evet, laiklik kötülüklere, zulümlere, dinsizliklere ve her türlü zarar verici unsurlara özgürlük vermektedir. Laiklik İslam ilahinin nizama özgürlük vermez, Müslüman bir toplum ya da Müslüman bir bireyin Allah’ın hükmüne hükmedilmesi için şer’i mahkemeleri istemesi asla izin vermez, Müslümanların kendi aralarında İslami bir toplum oluşturulmasına asla izin vermez, İslam ilahi nizama egemenlik, iktidar verme ona yasama, kanun koyma, siyasi, ekonomik, ahlaki ve her alanda ilahi verilerle hükmetmesine asla laiklik izin vermez. Aslında laiklik İslam’a karşı açılmış bir savaştır.
Müslüman coğrafyasında ne kadar ideolojik devlet ve hükümetler varsa onlar laik sistemi Tel’aviv, Washinton D.C, Londra ve Bruksel gibi yerlerde yaşayan efendileri adına laikliği koruyabilmek adına İslam’ın gerçeklerini gizlemiş, İslam’ı çelişkili göstermiş ve insanları bu ilahi sisteme davet edenlere prangalar vurmuş ve her alanda dinin sesi susturmuştur.
Birileri bu ülkede cami var, Kur’an kursları var ve bu ülkede insanlar istedikleri gibi ibadet yapıyorlar diyerek kimse bunlara engel olmuyor dediklerini işitir gibiyim, onlara cevap olarak;
Hiç şüphesiz büyük şeytan Amerika ve Avrupa kıtası’nda asla başörtüsü bir sorun olmamıştır. Din dersleri asla bir sorun olmamıştır, insanların kılık kıyafetleri asla bir sorun olmamıştır Hatta bu ülkelerde şerri mahkemeler vardır. Türkiye’ye gelince ülkenin çoğunluğunun Müslüman olduğu iddiasının olduğu bu ülkede islam’a düşmanlık vardır ve saldırganlık vardır.
Nitekim; ‘’Ben de yazdım” Kitabının sahibi Celal Bayar şunları söylüyor; Adnan Menderes camileri ağırlıktan çıkartmasaydı namazı serbest yapmasaydı layık düzen tehlikeye girerdi demiştir.
Yine Komünistlere ait bir dergide; Türkiye’de yapılan her cami malum düzenin ömrünün birkaç sene fazlalaşmasına sebep olur.
Gürsel Gürbüz
www.gurselgurbuz.com
Share this content:
Yorum gönder