×

Ders: İsim ve Sıfatlar Açısından Tefvid Nedir?

Ders: İsim ve Sıfatlar Açısından Tefvid Nedir?


Gürsel Gürbüz

1. Tefvîḍ’in, التفويض Sözlük (Lügat) Anlamı: Arapçada “bir işi bir başkasına bırakmak, havale etmek, teslim etmek” anlamlarına gelir.
* فَوَّضَ الأمر إليه: “Bir işi ona bıraktı, onun takdirine havale etti” demektir
* Bu kökten gelen تفويض mastarı da “tam teslimiyetle işi bir başkasına bırakma” manasına gelir.
Sözlük Anlamı Açısından Tefvid:
* İşin mahiyetini, nasıl olduğunu anlamaya çalışmaksızın tamamen Allah’a havale etmek demektir.
2. Tefvîḍ’in Terim Anlamı;
Kelam ilminde tefvid, özellikle Allah’ın müteşâbih sıfatları söz konusu olduğunda gündeme gelir. Terim olarak iki türlü anlaşılmıştır:
a) Tefvîḍu’l-Ma‘nâ (Manayı Allah’a havale etmek):
* Sıfatın ne anlama geldiğini bilememek ve bu anlamı Allah’a bırakmak.
b) Tefvîḍu’l-keyf (Keyfiyeti Allah’a havale etmek):
* Sıfatın lügat anlamı bilinmekle birlikte, bu sıfatın mahiyeti ve nasıl olduğu Allah’a havale edilir.

Kur’an ve Sünnette zikri geçmeyen isimler Allah hakkında kullanılamaz. Sıfatlarda, fiillerde veya medh/övülen isimlerinden alınan isimlerin cumhur’un yanında tercih edilen görüşe göre uluhiyet ve rububiyetin kemal’inden noksan sıfatlarla nitelendirilmesini vehmedileceğinden dolayı, Allah hakkında Kur’an ve Sünnette geçmeyen lafızları kullanmak caiz değildir. Alimlerin Allah’ın isimlerinin tevkifidir sözündeki kastettikleri budur.
Ehli Sünnet’in Muteber Görüşü:
* Tefvîḍu’l-Keyf doğrudur: Allah’ın sıfatlarının anlamı bilinir (örneğin “istivâ etmek”), ancak keyfiyeti yani “nasıl olduğu, niceliği” bilinemez ve Allah’a havale edilir.
3. Tefvîḍ ve Müteşâbih Sıfatlar İlişkisi;
Kur’an’daki müteşâbih âyetler:
Kur’ân-ı Kerîm’de Allah Teâlâ’nın bazı sıfatları mecaz veya teşbih gibi görülebilecek şekilde geçmiştir:
 الرحمن على العرش استوى
“Rahmân, Arş üzerine istivâ etti.” (Tâhâ 20/5)
* بل يداه مبسوطتان
“Bilakis, O’nun iki eli açıktır.” (Mâide 5/64)
* وجوه يومئذ ناضرة  إلى ربها ناظرة
“O gün birtakım yüzler pırıl pırıldır, Rablerine bakmaktadırlar.” (Kıyâme 75/22-23)
Bu sıfatların lafızları sabit, ama keyfiyetleri meçhuldür. Hiç bir şey Allah’a benzetilmeden;
Teşbih, 
Tecsim,
Keyfiyet 
Ta’dil,
Tevil
Tefsir yapmadan vesıfatları inkâr etmeden ve mecaza zorlamadan anlamak gerekir.
4. Âlimlerin Bu Konudaki Görüşleri;
a) Selef âlimleri:
* Anlamı Allah’a havale etmemiş, lafzın zahirî manasını kabul etmiş, fakat keyfiyetini Allah’a bırakmışlardır.
* İmam Mâlik’in şu sözü meşhurdur:
الاستواء معلوم، والكيف مجهول، والإيمان به واجب، والسؤال عنه بدعة
“İstivâ (kelimesi) malûmdur, keyfiyeti meçhuldür, buna iman vaciptir, bunu sormak bid’attir.”
Bir kişi, “Rahmân Arş’a istivâ etti” (Tâhâ 20/5) ayetini sorunca şöyle dedi:
“İstivâ mâlûm, keyfiyeti meçhûl, ona iman vacip, sormak bid’attir.” Açıklama;
* İstivâ’nın lugat anlamı bilinir (yükselmek, hâkim olmak).
* Fakat nasıl olduğu bilinmez, Allah’a havale edilir.
* Bu, tefvîdü’l-keyf (keyfiyeti Allah’a havale) anlayışıdır.
b. İmam Ahmed b. Hanbel (v. 241/855)
“Sıfatlar ayetlerde ve hadislerde nasıl geldiyse öylece kabul ederiz. Te’vîl etmeyiz, keyfiyetine girmeyiz.” Açıklama;
* Allah’ın sıfatlarını ne inkâr eder, ne de benzetir.
* Anlamını kabul eder, ama açıklamaya çalışmaz.
* Bu, Selefî tefvîd anlayışının özüdür.
c. Süfyân es-Sevrî (v. 161/778)
“Allah’ın sıfatları hakkında konuşmak caiz değildir. Zira bunlar hakkında konuşmak, Allah’ın muradına müdahaledir.’’ Açıklama;
* Sıfatları te’vîl etmeyi de, teşbih etmeyi de reddeder.
* Tevfîd, teslimiyetin bir parçasıdır der.
d. Vekî‘ b. Cerrâh (v. 197/812)
“Biz bu sıfatlara iman ederiz ama nasıllığını bilmeyiz.” Açıklama;
* Allah’ın işitmesi, görmesi gibi sıfatlarını kabul eder.
* Ama mahlûkata benzetmeden, anlamı sabit, keyfiyeti meçhul şekilde inanır.
e. Abdullah b. Mübarek (v. 181/797)
“Allah yukarıdadır. Biz Allah’ın sıfatlarına iman ederiz. Onun nasıl olduğunu bilmeyiz.” Açıklama;
* Sıfatların delili varsa inanır, ama hiçbirini teşbihe düşmeden yorumlamaz.
* Bu da tefvîdî bir yaklaşımdır.
f. İshâk b. Râhûye (v. 238/853)
“Mütevâtir hadislerle sabit olan sıfatlara iman ederiz. Onların ne olduğu Allah’a aittir.” Açıklama;
* Hem lafzı hem anlamı kabul eder.
* Keyfiyet ve te’vîl konusunda konuşmaz.
Sonuç olarak Selef’in Tefvîd Anlayışı;
* Anlamı kabul ederler (tefvîdü’l-me‘nâ değil, tefvîdü’l-keyf yaparlar).
* Sıfatları ne inkâr ederler (ta‘til) ne de benzetirler (teşbih).
* Sıfatlar hakkında konuşurken aşırı yorumdan kaçınırlar.
* Teslimiyetle inanır, sadece “Allah en doğrusunu bilir” derler.
b) Kelamcılar (bazı Mutezile, Eş’arî, Mâturîdîler):
* Bir kısmı lafzın anlamını da Allah’a havale etmiş (tefvîḍu’l-ma‘nâ), mecaz anlam vermeye yönelmiştir.
* Ancak Mâturîdî ekolü, lafzın lügat anlamını koruyarak keyfiyeti Allah’a havale etme görüşünü daha baskın şekilde savunmuştur.
c) İbn Teymiyye gibi Selefî âlimler:
* Sıfatların anlamlarını Allah’a havale etmenin bid’at olduğunu, lafzı olduğu gibi kabul edip keyfiyeti Allah’a bırakmanın doğru olduğunu söylemiştir.
d- İmam Ebu Hanife’nin Tefvid görüşü ile ilgili şöyle demiştir; Allahu Teala’nın kelamı vardır, bizim kelamımız gibi değil, işitir bizim işitmemiz gibi değil, kelamı harf ve aletlerle değil, harfler mahluktur ama Allah’ın kelamı mahluk değildir. Allah vardır ama hiçbir varlığa benzemez. Allah hakkında var demek yani cisim, cevher, araz, had, sınır, bir eşi, misli ve benzeri olmaksızın var demektir. Kur’an’da zikrettiği üzere yed, vech ve nefis diye sıfatları vardır. Kur’an’ın zikrettiği yed, vech ve nefis gibileri onun keyfiyetsiz sıfatlarıdır. Yed sıfatı kudret veya nimet de denilemez. Çünkü burada sıfat iptal olunur, bunları kaderciler ve mutezilenin görüşüdür. Lakin Yedullah demek onun bir sıfatıdır ve keyfiyetsiz aynı şekilde Allah’ın rızası ve gazabı da onun keyfiyetsiz birer sıfatıdır. (Fikhul Ekber 26)
a. İmam Mâlik (v. 179/795)
5.  Tefvîd İnancına Göre Ehl-i Sünnet’in: Genel Kaide- Küllî Kurallar;
نُثْبِتُ لِلَّهِ مَا أَثْبَتَهُ لِنَفْسِهِ، مِنْ غَيْرِ تَشْبِيهٍ، وَلَا تَكْيِيفٍ، وَلَا تَحْرِيفٍ، وَلَا تَعْطِيل- a
“Allah Teâlâ için, O’nun kendisi hakkında sabit kıldığı her sıfatı ispat ederiz. Ancak benzetme (teşbih), keyfiyet belirleme (tekyîf), anlamı tahrif etme (tahrîf) ve sıfatı inkâr etme (ta‘tîl) olmaksızın.”
b- القاعدة: نُثْبِتُ مَا أَثْبَتَهُ اللَّهُ لِنَفْسِهِ بِلَا تَأْوِيلٍ وَلَا تَكْيِيفٍ وَلَا تَشْبِيهٍ
Allah’ın kendisi için sabit kıldığı sıfatları te’vîl etmeden, keyfiyet vermeden, benzetmeden ispat ederiz.
c- القاعدة: مَعْنَى الصِّفَةِ مَعْلُومٌ، وَالْكَيْفِيَّةُ مَجْهُولَةٌ، وَالإيمَانُ بِهَا وَاجِبٌ، وَالسُؤَالُ عَنْهَا بِدْعَةٌ
Sıfatın anlamı bilinir, nasıl olduğu meçhuldür, ona iman vaciptir, keyfiyetini sormak ise bid’attir.
d-  القاعدة: نَفُوْضُ كَيْفِيَّةَ الصِّفَاتِ إِلَى اللهِ تَعَالَى، وَلَا نُشَبِّهُهَا بِصِفَاتِ الْمَخْلُوقِينَ
Sıfatların keyfiyetini Allah’a havale ederiz ve onları yaratılmışlara benzemez sayarız.
e- القاعدة: نُؤْمِنُ بِكُلِّ مَا جَاءَ فِي الْكِتَابِ وَالسُّنَّةِ مِنْ غَيْرِ تَحْرِيفٍ وَلَا تَعْطِيلٍ وَلَا تَكْيِيفٍ وَلَا تَمْثِيلٍ
Kitap ve Sünnet’te geçen her şeye tahrif etmeden, reddetmeden, keyfiyet yüklemeden ve benzetmeden iman ederiz.
f- القاعدة: أَسْمَاءُ اللهِ وَصِفَاتُهُ تَوْقِيفِيَّةٌ، لَا يُثْبَتُ مِنْهَا شَيْءٌ إِلَّا بِدَلِيلٍ شَرْعِيّ
Allah’ın isim ve sıfatları tevkîfîdir, yani sadece şer’î delil ile sabit olur; akıl veya hayal ile sıfat nisbet edilemez.
g- القاعدة: كُلُّ صِفَةٍ أَثْبَتَهَا اللهُ فِي كِتَابِهِ أَوْ عَلَى لِسَانِ رَسُولِهِ فَهِيَ حَقٌّ حَقِيقَةً لَيْسَتْ مَجَازًا
Allah’ın Kitabında veya Rasulünün diliyle sabit kıldığı her sıfat, gerçek anlamıyla haktır, mecaz değildir.
h- القاعدة: لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ فَلَا نُشَبِّهُ صِفَاتِهِ بِصِفَاتِ الْخَلْقِ
“O’nun benzeri hiçbir şey yoktur.” (Şûrâ 11) ayetine göre, Allah’ın sıfatları yaratılmışlara benzemez.
j- القاعدة: الإِيمَانُ بِالصِّفَاتِ مِنْ كَمَالِ التَّوْحِيدِ، وَإِنْكَارُهَا نَقْصٌ فِي الْإِيمَانِ
Allah’ın sıfatlarına iman etmek, tevhidin kemalindendir; inkâr etmek ise iman eksikliğidir.
Bu kaideler, Selef-i Sâlihîn’in (ilk üç nesil âlimlerinin) sahih anlayışına dayanır ve Ehl-i Sünnet’in mutedil tavrını yansıtır. 
6. Kur’an’dan Deliller;
a) Müteşâbihat ile ilgili âyet:
Âl-i İmrân 3/7 – Müteşâbih kavramının geçtiği ayet
هُوَ ٱلَّذِیٓ أَنزَلَ عَلَیْكَ ٱلۡكِتَـٰبَ مِنۡهُ ءَایَـٰتࣱ مُّحۡكَمَـٰتٌ هُنَّ أُمُّ ٱلۡكِتَـٰبِ وَأُخَرُ مُتَشَـٰبِهَـٰتࣱۖ فَأَمَّا ٱلَّذِینَ فِی قُلُوبِهِمۡ زَیۡغࣱ فَیَتَّبِعُونَ مَا تَشَـٰبَهَ مِنۡهُ ٱبۡتِغَآءَ ٱلۡفِتۡنَةِ وَٱبۡتِغَآءَ تَأۡوِیلِهِۦۗ وَمَا یَعۡلَمُ تَأۡوِیلَهُۥۤ إِلَّا ٱللَّهُۗ وَٱلرَّ ٰ⁠سِخُونَ فِی ٱلۡعِلۡمِ یَقُولُونَ ءَامَنَّا بِهِۦ كُلࣱّ مِّنۡ عِندِ رَبِّنَاۗ وَمَا یَذَّكَّرُ إِلَّاۤ أُوْلُواْ ٱلۡأَلۡبَـٰبِ
Kitabı sana indiren O’dur. Onun bir kısmı muhkem ayetlerdir ki, bunlar Kitabın anasıdır. Diğer kısmı da müteşâbih ayetlerdir. Kalplerinde eğrilik bulunanlar, fitne aramak ve onu te’vil etmek amacıyla onun müteşâbih olanlarına uyarlar. Oysa onun te’vilini Allah’tan başka kimse bilmez. İlimde derinleşmiş olanlar ise, “Biz ona iman ettik, hepsi Rabbimizin katındandır” derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt almaz.
Tâhâ 20/5 – İstivâ Ayeti (Keyfiyeti meçhul sıfat)
ٱلرَّحْمَـٰنُ عَلَى ٱلْعَرْشِ ٱسْتَوَىٰ
Rahmân, Arş üzerine istivâ etti. (Not: “İstivâ” kelimesi müteşâbihtir; nasıl olduğu bilinmez.)
 Fetih 48/10 – Yed (el) sıfatı
إِنَّ ٱلَّذِینَ یُبَایِعُونَكَ إِنَّمَا یُبَایِعُونَ ٱللَّهَۚ یَدُ ٱللَّهِ فَوْقَ أَیْدِیهِمْۚ
Sana biat edenler, gerçekte Allah’a biat etmiş olurlar. Allah’ın eli, onların ellerinin üzerindedir. (Not: “Yed = el” sıfatı da müteşâbihtir.)
Kıyâme 75/22-23 – Allah’ı Görme
وُجُوهࣱ یَوْمَىِٕذࣲ نَّاضِرَةٌ
إِلَىٰ رَبِّهَا نَاظِرَةٌ
O gün birtakım yüzler parıl parıl parlar.
Rablerine bakarlar. (Not: Allah’ı görme konusu da müteşâbih sınıfındadır; nasıl olacağı bilinmez.)
Kalem 68/42 – Sâq (baldır) sıfatı
یَوۡمَ یُكۡشَفُ عَن سَاقࣲ ویدعون إلى السجود فلا يستطيعون
O gün baldır açılır ve secdeye çağrılırlar; ama güç yetiremezler.
(Not: “Sâq” kelimesi burada mecaz mı hakikat mi? Bu konuda Selef tefvîd eder.)
Hadîd 57/4 – Allah’ın gökte ve yerde olması
وَهُوَ مَعَكُمْ أَیْنَ مَا كُنتُمْ
Nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir. (Not: “Allah’ın bizimle olması” müteşâbihtir; keyfiyetini bilmeyiz.)
 Şûrâ 42/11 – Teşbihi reddeden temel ayet
لَیْسَ كَمِثْلِهِۦ شَیْءࣱ وَهُوَ ٱلسَّمِیعُ ٱلْبَصِیرُ
O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O, işitendir, görendir. (Not: Bu ayet, müteşâbihleri anlama ölçüsüdür.)
b) Sıfatlar ve benzetmeden sakınmak:
لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ ۖ وَهُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ
“O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O, işiten ve görendir.” (Şûrâ 42/11)
7. Sünnet’ten Deliller;
a) Rasulullah (s.a.v.), sıfatlar hakkında sorulunca:
Hadîs: “İnne Allâhe yanzilu ilâ’s-semâi’d-dünyâ…” 
يَنْزِلُ رَبُّنَا تَبَارَكَ وَتَعَالَى كُلَّ لَيْلَةٍ إِلَى السَّمَاءِ الدُّنْيَا، حِينَ يَبْقَى ثُلُثُ اللَّيْلِ الآخِرِ، فَيَقُولُ: مَنْ يَدْعُونِي فَأَسْتَجِيبَ لَهُ؟ مَنْ يَسْأَلُنِي فَأُعْطِيَهُ؟ مَنْ يَسْتَغْفِرُنِي فَأَغْفِرَ لَهُ؟
Rabbimiz, her gece son üçte birlik kısmı kaldığında dünya semasına iner ve şöyle buyurur: “Bana dua eden yok mu, duasına icabet edeyim? Benden isteyen yok mu, ona vereyim? Benden mağfiret dileyen yok mu, onu bağışlayayım?” (Buhârî, Teheccüd 14; Müslim, Müsâfirîn 168)
Not: Bu hadis, “nüzûl” (inme) sıfatını içerdiğinden müteşâbihtir. Selef ulemâsı, bu hadisi tefvîd ile kabul etmiş, keyfiyetini Allah’a havale etmiştir.
Hadîs: “Allah, Âdem’i kendi sûretinde yarattı.”
خَلَقَ اللهُ آدَمَ عَلَى صُورَتِهِ، طُولُهُ سِتُّونَ ذِرَاعًا
Allah, Âdem’i kendi sûretinde yarattı. Boyu altmış arşındı. (Buhârî, İsti’zân 1; Müslim, Birr 115)
Not: “Sûret” (şekil/görünüş) ifadesi, teşbih zannına yol açabileceğinden müteşâbihtir. Selef âlimleri bu hadisi lafzına inanmakla birlikte te’vîl etmeksizin keyfiyetini Allah’a havale ederek kabul etmişlerdir.
Hadîs: “Kalpler Rahman’ın iki parmağı arasındadır.”
قُلُوبُ بَنِي آدَمَ كُلُّهَا بَيْنَ إِصْبَعَيْنِ مِنْ أَصَابِعِ الرَّحْمَٰنِ كَقَلْبٍ وَاحِدٍ، يُصَرِّفُهُ كَيْفَ يَشَاءُ
Bütün Âdemoğullarının kalpleri, Rahmân’ın iki parmağı arasındadır. Dilediği gibi onları çevirir. (Müslim, Kader 17; Tirmizî, Kader 5)
Not: “Parmak” kelimesi Allah’a mecazî mi, hakikî mi nisbet edilir? Selef buna da tefvîd ile yaklaşmıştır:
İman ederiz ama keyfiyetini bilmeyiz.
Hadîs: “Cennet ehli, Rabblerine bakarlar.”
إِنَّكُمْ سَتَرَوْنَ رَبَّكُمْ كَمَا تَرَوْنَ الْقَمَرَ لَيْلَةَ الْبَدْرِ، لاَ تُضَامُّونَ فِي رُؤْيَتِهِ
Ayın dolunay gecesinde görüldüğü gibi, siz de Rabbinizi açık bir şekilde göreceksiniz. Onu görmekte hiçbir sıkıntı çekmeyeceksiniz. 
(Buhârî, Tevhid 24; Müslim, İman 297)
Not: Allah’ı görmek (rü’yetullah), müteşâbih bir meseledir. Görülmesi sabittir; ancak nasıl olduğu meçhuldür, bu da tefvîdi gerektirir.
Hadîs: “Allah kıyamet günü ayağını cehenneme koyar.”
فَيَضَعُ الرَّبُّ قَدَمَهُ فِيهِ، فَيَقُولُ: قَطْ قَطْ
(Cehennem dolmak bilmezken) Rab, ayağını onun içine koyar. O zaman cehennem: “Yeter, yeter!” der.  (Buhârî, Tevhid 28; Müslim, Cennet 22)
Not: “Ayak” sıfatı da müteşâbihtir. Selef buna inanır, fakat keyfiyetini bilmez ve te’vîl etmeyip Allah’a havale eder.
Genel Kaide (Selef’in Tutumu):
* Bu tür hadisler ve ayetler inkâr edilmez.
* Te’vîl edilmez, tahrif edilmez, teşbih yapılmaz.
* İman edilir, keyfiyet Allah’a havale edilir (tefvîdü’l-keyf).
Ancak Ashab “nasıldır?” diye sormaz, keyfiyeti konuşmazdı. Bu Selefî anlayışın tefvidu’l-keyf olduğunu gösterir.
b) İmam Mâlik’in rivayeti yukarıda geçti:
“İstivâ mâlûm, keyfiyeti meçhûl, iman vacip, sormak bid’attir.”
8. Tefvîd ve Te’vîl Farkı
Tefvîd ile te’vîl birbirine karıştırılmamalıdır:
Tefvîd: Anlamı veya keyfiyeti Allah’a havale etmek.
Te’vîl     Müteşâbih lafzın mecaz veya uygun anlamla yorumlanması’dır. Bu ise caiz değildir.
* Tefvîd daha ihtiyatlı ve Selef’in tercih ettiği yoldur.
* Te’vîl ise Ehl-i Sünnet olduğunu iddia eden bazı kelamcılarca benimsenmiş, özellikle Mutezile tarafından aşırı şekilde kullanılmıştır.
* İmam Gazâlî, makul ve makbul olan te’vîli kabul etmiş, tefvîdi daha üstün görmüştür.
9. Tefvîd, Teslimiyetin Bir Şubesidir
Tefvîd, aslında sadece sıfatlarla ilgili değil, genel olarak imanî bir tavırdır:
وَفَوَّضْتُ أَمْرِي إِلَى اللَّهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ
“İşimi Allah’a havale ediyorum. Şüphesiz ki Allah kullarını görmektedir.”
(Mü’min 40/44)
* Bu âyet, hem fiilî hem de itikadî olarak tefvîdi gösterir.
* Tefvîd, Allah’a güvenin (tevvekkül), teslimiyetin (teslîm), boyun eğmenin (inkıyâd) zirvesidir.
10. Tefvîd ile İnkâr Arasındaki Fark
Bazı kişiler, Allah’ın sıfatlarını tefvîd ettiğini söyleyerek aslında onları inkâr etmekte (ta‘til) olabilir. Bu yüzden:
Tefvîd, sıfatı reddetmek değil, Allah’ın bildirdiği şekliyle kabul edip keyfiyetini O’na bırakmaktır.
Bu ayırım çok önemlidir. Çünkü:
* Tefvîd, îmânın bir parçasıdır.
* Ta‘til (sıfatı reddetmek), dalalete götürür.
11. Sıfatlarda Tefvîd’in Sınırı;
Sıfatları tefvîd ederken, Allah’ın murad ettiği anlamı kastetmek gerekir. Yani:
“Bu sıfatın ne olduğunu bilmiyorum, fakat Allah bunu murâd ettiyse hak ve güzeldir, ben de onu kabul ettim.” diyebilmektir. Yani;
نُؤْمِنُ بِهِ عَلَى مَا أَرَادَ اللَّهُ
“Allah’ın murad ettiği şekilde iman ederiz.”
12. Sahâbenin ve Tâbiînin Tavrı; Sahabe ve tâbiîn nesli:
* Allah’ın sıfatlarını kabul ederdi.
* Bu sıfatları açıklamaya, yorumlamaya çalışmaz, te’vîl etmezdi.
* Onlar, “Semî‘un Basîr” dendiğinde, “duyar ve görür” der, ama nasıl duyar, nasıl görür sorularına girmezdi.
13. Tefvîd’in Günümüzdeki Önemi
* Bugün modern akılcılık, Allah’ın sıfatlarını akla uygun hale getirmeye çalışıyor.
* “İstivâ”yı “hâkimiyet”, “el”i “güç” gibi yorumlamak te’vîldir, her zaman tefvîd değildir.
* Oysa sahih metod, Allah’ın söylediği şekilde inanmak ve keyfiyetini düşünmemektir. Bu bağlamda tefvîd:
* Tasavvufî hayatta: Tam teslimiyet,
* Kelam ilminde: Akla zorlamadan iman,
* Siyer ve davette: İlahi hikmete güvenmek olarak tezahür eder.
14.Tevkîfîlik Esası (Allah’ın isim ve sıfatları sadece vahiy ile sabit olur) Kaide;
أسماء الله وصفاته توقيفية، لا مجال للعقل فيها
“Allah’ın isim ve sıfatları tevkîfîdir; akılla tayin edilemez.”
Yani biz Allah’a ancak O’nun kendisini tanıttığı şekilde isim ve sıfat nisbet ederiz.
Ne Kur’ân’da ne de sahih Sünnet’te geçmeyen bir ismi veya sıfatı Allah’a nisbet edemeyiz. Delil:
وَلِلَّهِ الْأَسْمَاءُ الْحُسْنَى فَادْعُوهُ بِهَا
“En güzel isimler Allah’ındır. O’na o isimlerle dua edin.” (A’râf 7/180)
İsim ve sıfatlar Allah’a layık şekilde anlaşılır (Teşbih yoktur) Kural;
لا يُشْبِهُ اللهُ خَلْقَهُ فِي شَيْءٍ
“Allah hiçbir yönden mahlûkâtına benzemez.”
Allah’ın isim ve sıfatları yaratılmışlarınkiyle aynı değildir.
“Allah’ın eli” (يد الله) denildiğinde bu, beşer eli gibi düşünülmez. Delil;
لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ ۖ وَهُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ
“O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O, işiten ve görendir.” (Şûrâ 42/11)
3. Sıfatlar ispat edilir, ama keyfiyeti bilinmez (Tefvîdü’l-keyf) Kural;
نُثْبِتُ الصِّفَةَ، وَلَا نَعْلَمُ الْكَيْفِيَّةَ
“Sıfatı ispat ederiz, fakat keyfiyetini bilmeyiz.”
Allah “istivâ etti” denildiğinde bu, zahirî mânâsıyla kabul edilir ama “nasıl” olduğu bilinemez. Keyfiyet Allah’a havale edilir, teşbihe düşülmez.
Selef’ten delil:
İmam Mâlik:
“İstivâ mâlûm, keyfiyeti meçhûl, buna iman vacip, sormak bid’attir.”
Allah’ın sıfatlarında tahrif (anlamı bozmak) ve ta‘til (reddetmek) yapılmaz Kural;
لا تحريف، ولا تعطيل، ولا تمثيل، ولا تشبيه
“Tahrif yok, ta‘til yok, temsîl (benzetme) yok, teşbih yok.”
“El”i “güç” diye tahrif etmek, “duymaz” demek ta‘tildir.
“Allah’ın eli bizim elimiz gibidir” demek teşbih ve temsîldir. Hepsi sapmadır. Delil:
وَيُحَذِّرُكُمُ اللَّهُ نَفْسَهُ
“Allah sizi kendi Zâtıyla ilgili uyarıyor.” (Âl-i İmrân 3/28)
Allah’ın tüm isimleri “husnâ”dır (en güzel manaları içerir) Kural:
كل اسم من أسماء الله يدل على كمال لا نقص فيه بوجه من الوجوه
“Allah’ın her ismi, hiçbir yönden eksiklik içermeyen mutlak bir kemâl ifade eder.”
O’nun “Rahmân” ismi merhametin en yücesidir, “Cebbâr” ismi kahredici ama adaletlidir.
İnsanlara benzeyen, mecazî çağrışım yapan anlamlar Allah için kullanılmaz.
Allah’ın isimleri ve sıfatları Zâtından ayrı değildir (ta‘lîkî değil zâtîdir)
Allah’ın sıfatları sonradan eklenmiş şeyler değildir.
Allah zatı itibarıyla Alîm, Kadîr, Semî‘, Basîr’dir. Sonradan bu nitelikleri edinmiş değildir.
İsim ve sıfatlar birbirinden ayrılmaz (isim sıfat içerir, sıfat isimden ayrılmaz) Açıklama;
“Alîm” ismi, Allah’ın “ilim” sıfatını içerir.
Allah’ın “rahmet” sıfatı da “Rahmân”, “Rahîm” isimlerinde görünür.
Sıfatı inkâr etmek, ismi de inkâr etmek anlamına gelir.
Sıfatlarda ifrat ve tefrit yasaktır;
Aşırı mecazcılık (her şeyi sembolik görmek): İfrattır.
Lafızcı olup anlamı hiç düşünmemek (yalnızca telaffuz etmek): Tefrittir.
Ehl-i Sünnet ise orta yoldadır: Anlamı ispat eder, keyfiyeti Allah’a havale eder.
Allah’ın isimleri kullara verilirse tevazu ve eksiklik anlamı taşır
Allah “el-Alîm”dir; mutlak ilim sahibidir.
Kul “âlim” olabilir ama bu isim Allah’a nispetle mecazdır.
Teaddub (edep) gereği, isimler Allah’a mahsus anlamda kullanılmaz.
Allah’ın her ismiyle dua edilir, ama yerinde kullanılır.
فَادْعُوهُ بِهَا
“O’na o isimlerle dua edin.” (A’râf 7/180)
Affedilmek isteniyorsa “el-Gafûr”, rızık isteniyorsa “er-Razzâk” gibi…
Ancak hiçbir isimle şaka yapılmaz, alaya alınmaz.

Selefe     Göre Tevkîfîlik Sadece Kur’an ve Sünnet’le sabittir ve şartları;
Teşbihsiz Anlayış
Sıfatlar mahluka benzemez
Tefvîdü’l-keyf= anlam sabit keyfiyet Allah’a ait
Tahrif ve Ta‘til Yasağı
Anlam çarpıtma ve inkâr yok
Eksiklik içermez
Zâtî Sıfatlar sonradan edinilmemiştir
İsim-sıfat Ayrılmazlığı
Her isim bir sıfatı içerir
İfrat ve Tefrit Yasağı
Orta yol benimsenir
Kulda benzerlik mecazdır
Sadece mecazi ve izafi anlamda
Ehli Sünnet Dışındaki Mezheplere Göre;
Ehl-i Sünnet dışındaki mezheplerin (özellikle Mutezile, Şiîlik, Cehmiyye, Müşebbihe, Mücessime, vb.) Allah’ın isim ve sıfatları konusundaki tefvîd anlayışları ya eksik, ya da aşırıdır. İşte kısa ve öz bir özet:
1. Mutezille: Aklî Te’vîl, Tefvîdi Red;
Tefvîdi kabul etmezler.
“Allah’ın eli, yüzü, istivası” gibi sıfatları mecazî olarak yorumlarlar.
Sıfatları kabul etmez, sadece isimleri kabul ederler (Cehmiyye gibi).
Sıfatları kabul etmek, “Allah’ta çokluk ve parça (taaddüd)” olur derler. Tefvîd yerine:
Akılcı te’vîl ve ta‘til tercih edilir.
2. Cehmiyye: Tefvîd değil, Tam Ta‘til
Allah’ın hiçbir sıfatını kabul etmezler.
“Allah işitmez, görmez, konuşmaz” derler.
“Allah yalnızca vardır” derler, ama bu varlık soyut ve sıfatsızdır.
Tefvîd anlayışları:
Yoktur. Tefvîdi bile şirk görürler, çünkü sıfatı kabul etmek onlara göre şirk gibidir.
3. ŞİA (Özellikle İmâmiyye): Te’vîl ve Felsefî Yorumlar
Sıfatları Kur’an’dan değil, felsefî temellerden açıklarlar.
“Allah’ın sıfatları zâtının aynıdır” diyerek aşırı bir te’vîl yaparlar.
Bazı Şiî gruplar Müşebbihe’ye yaklaşan sıfat anlayışlarına da sahiptir. Tefvîd anlayışları:
Genellikle felsefî ve aklî te’vîllerle örtülüdür. Saf tefvîd yoktur.
4. Müşebbihe ve Mücessime: Tefvîd’i Red, Teşbih ve Cisimleştirme
Allah’ın sıfatlarını mahluk gibi anlarlar.
“Allah’ın eli bizim elimiz gibi”, “Arş’a oturur” gibi düşünceler taşırlar.
Allah’a cisim, şekil, yön nisbet ederler. Tefvîd anlayışları:
Tefvîdi reddederler, lafzî zahiri anlamı aynen alırlar.
5. Ehl-i Hadîs İçindeki Ghulât Zâhiriyye (Aşırı literalistler)
Sıfatları zâhir anlamıyla kabul eder ama keyfiyetini düşünmezler.
Ancak bazen bu tutum teşbih ve tafsîle yaklaşabilir. Tefvîd anlayışları:
Sınırlı tefvîd var, ama bazen lafzî zâhircilik ağır basabilir.

Allah’ın İsimleri Temelde İki Görüş Üzeredir. 
1-  Allah’ın isimlerinin vahye dayalı yani tevkifi olması, 
2- Bir insanın caiz olmayan yöntemle kıyas ve akıl ile Allah’a isim vermeleri. 
Ehli sünnet alimlerimiz; Allah’ın isimlerinin ve sıfatlarının tevkifi olduğunu söylemişlerdir. Dolayısıyla Allah’ın Kur’an ve sünnete geçmeyen herhangi bir isimle isimlendirilmesi veya bir vasıfla vasıflandırılması caiz değildir. Bu hususta akıl ve kıyasın hiçbir geçerliliği yoktur. 
* Bağdadi; Allah’ın isimleri ve sıfatlarının kaynağı şeriattır. Ümmetin icması, akıl, bilim ve kıyas yolu ile Allaha isim verilemez. 
* İmam Eş’ari ve Eşarilerin çoğunluğu ve bağdatlı mutezililer bu görüştedir. 
* İmam Gazali isimlerin tevkifi olduğunu söylemiş ama sıfatların böyle olmadığını söylemiştir. 
* Basralı Mutezilelere göre ise Allah’ın isimleri tevkifi olmadığı görüşündedirler. Onlara göre akıl kabul ettikten sonra Allahı bir isimle isimlendirimede bir sakınca yoktur. Bunlar Allah’a kıyas yoluyla isim vermenin caiz olduğunu söylemişlerdir. 
* Ehli Sünnet Alimleri; Allah’ın isim ve sıfatlarının tevkifi olup Allah’ın hakkında ancak hatadan uzak Kur’an ve Sünnette geçen isim ve sıfatların kullanılabileceği görüşünü serd etmişlerdir. Bu en doğru olan görüştür.

Sonuç ve Özet
Tefvîḍ    Anlamı ve/veya keyfiyeti Allah’a havale etmek
Tefvîḍu’l-keyf    Anlam bilinir, keyfiyet bilinmez. Ehli Sünnet görüşü budur.
Tefvîḍu’l-ma‘nâ    Anlam da bilinmez, Allah’a havale edilir. Tartışmalı bir görüştür.
Müteşâbih    Anlamı açık olmayan ve yorumlanmaya açık ayet ve sıfatlar
Kaide    “Sıfat ispat edilir, ama teşbih, tekyîf, tahrîf ve ta‘tîl yoktur.”

Share this content:

Yorum gönder

You May Have Missed