×

Ehli Sünnet’in İcmasıyla Temelde La İlahe İllah’ı Bozan Küfür Çeşitleri.

Ehli Sünnet’in İcmasıyla Temelde La İlahe İllah’ı Bozan Küfür Çeşitleri.

Tekfir; KFR fiilinden mazdar olup örtmek, gizlemek ve nankörlük etmek gibi manalara gelir. Küfür kelimesinden türeyen tekfir kavramı şeri bir hüküm olmakla beraber şartla oluştuğunda ve engeller kalktığında bir kimseyi küfre nispet etmek başka bir ifadeyle Müslüman olan bir kimseye kafir hükmünü vermektir.

İslam Istılahında Tekfir; Kesin olarak Allah’tan vahiy yoluyla gelen ve Muhammed (s.a.s)’in tebliğ ettiği kesinlikle bilinen dinin ana esaslarından herhangi birini inkar, alay, hakaret, haramı helal sayma ve dini hafife alan kimsenin küfrüne hükmetmeyi ifade eder.

Allah, kur’anda iki sınıf milletten bahseder. Kafir topluluk ile Müminler topluluğu, bu iki sınıf arasında inanç ve bir hayat programı olarak zıtlıklar vardır. Bizim sosyal, siyasi, ekonomik, ahlaki, sanat, moda, kültür ve her alanda ilahi değer yargılarımız varken bunun karşısında olan küfür toplulukları tamamiyle şirk değer yargılarıyla hayatlarını sürdürmektedirler.

هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ فَمِنْكُمْ كَافِرٌ وَمِنْكُمْ مُؤْمِنٌۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ

Sizi yaratan O’dur. İçinizden kimi kâfir kimi de mümindir. Allah yaptıklarınızı görendir. (Teğabûn, 2)

Tekfir hükmü kur’an ve sünnatin naslarıyla şeri bir hüküm olduğu ümmetin icmasıdır. Kur’an ve Sünnetin kendilerini tekfir ettiği kimseleri tekfir etmek herkes üzerinde vacip olan bir hükümdür.

Ehli sünnet; Ateistleri, deistleri, felsefecileri, ideolojik dinlerin bağlılarını, müşrikleri, yahudileri, hıristiyanları, münafıkları, sofilerden olan vahded-i vücüdcuları ve değişik inançdan olan kimseleri tekfirmiştir.

Ehli Sünnet’in İcmasıyla Temelde Küfür Çeşitleri;

1- كفرالاستهزاء/ Istihza Küfrü

Sözlükte “eğlenmek’’ ”alay etmek’’ ‘’küçük görmek gibi manalara gelir.  İslamdinin ana esaslarından herhangi bir şeyi şaka yada ciddi olsun alay etmek, eğlenmek ve oynamak ümmetin icmasıyla kafir yapar.

Tebuk savaşının dönüşünde bazı müslümanlar, Rasulullah ve sahabelerle şaka yoluyla alay ettiler. Bunlar hakkında ayet indi.

وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ لَيَقُولُنَّ اِنَّمَا كُنَّا نَخُوضُ وَنَلْعَبُۜ قُلْ اَبِاللّٰهِ وَاٰيَاتِه۪ وَرَسُولِه۪ كُنْتُمْ تَسْتَهْزِؤُ۫نَ

Andolsun ki sözlerini onlara soracak olsan: “Lafa dalmış, eğleniyorduk.” diyeceklerdir. De ki: “Allah’ı, ayetlerini ve Resûl’ünü mü alaya alıyorsunuz?” (Tevbe, 65)

لَا تَعْتَذِرُوا قَدْ كَفَرْتُمْ بَعْدَ ا۪يمَانِكُمْۜ اِنْ نَعْفُ عَنْ طَٓائِفَةٍ مِنْكُمْ نُعَذِّبْ طَٓائِفَةً بِاَنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِم۪ينَ۟

Özür dilemeyiniz! Muhakkak ki imanlarınızdan sonra kâfir oldunuz. Sizden bir grubu bağışlasak bile, suçlu günahkârlar olmaları nedeniyle bir diğer gruba azap edeceğiz. (Tevbe, 66)

İbn-i Ömer (r.a), Muhammed b. Ka’b, Zeyd b. Eslem, Katade (Allah hepsinden razı olsun) şöyle naklediyorlar:

“Tebük seferi esnasında bir adam, Rasulullah ve Kur’an okuyabilen sahabeleri kastederek şöyle dedi:

“Şu bizim kurramızdan (okuyucularımızdan) daha obur, daha yalancı ve düşman karşısında daha korkak kimse görmedik.”

Onlar Rasulullah’a gelerek: “Ey Allah’ın rasulü! Biz sadece yol yorgunluğunu gidermek için lafa dalmış şakalaşıyorduk” dedi.

İbn-i Ömer (r.a) diyor ki;

“Gözümün önünden gitmiyor. Adam, Rasulullah’ın bindiği devenin üzengilerini tutmuş, ayakları taşlara çarpa çarpa habire:

“Biz sadece lafa dalmış şakalaşıyorduk” diyordu.

Rasulullah (s.a.s) de: “Allah, ayetleri ve rasulüyle mi alay ediyordunuz? Özür beyan etmeyin. Çünkü iman ettikten sonra küfre girdiniz…”cevabını tekrar ediyor ve bir tek kelime ilave etmeyerek onun yüzüne bile bakmadan gidiyordu.” (Buhari)

Kurtubi, Tevbe 64-66 ayetinin tefsirinde Kadı Ebu Bekr b. el-Arabi’den şöyle nakletmektedir;

“Allah’ın ayetlerine ve Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e laf atanlar, ya ciddi bir şekilde söylemişlerdir veya şaka yoluyla söylemişlerdir. Bu iki durumdan hangisi olursa olsun küfürdür. Çünkü küfürü şaka yoluyla yapmak küfürdür. İslam ümmetinin arasında bu konuda bir ihtilaf yoktur.” (İmam Kurtubi, el-Camiu li- Ahkami’l-Kur’an Tevbe 64-66 ayetinin tefsiri)

2-كفرالاستخفاف/ İstihfaf Küfrü;

Sözlükte hafife olmak, önemsememek ve değer vermemek anlamındadır. Allah’ın emirlerini, farzlarını, dinin asıllarını önemsememek, küçümsemek ve hafife almak ümmetin icmasıyla kafir yapar.

İslam Istılahında İstihfaf; Allah’ın farzlarını, emirlerini yerine getirme ve yasaklarından kaçınma konusunda önemsiz ve değersiz bir tavır takınmak suretiyle hafife almaktır.

İslam Alimleri Resulullah aleyhisselam’ın getirdiği zaruret-i diniyye dediğimiz dinin zorunlu hükümlerini küçümseyen, söz ve davranışlarıyla hafife almanın küfür olduğunu beyan etmişlerdir.

Ibni Teymiyye bu ilahi emirleri küçümseyerek hafife almak suretiyle iblisin küfrüne benzediğini söylemişdir.

Hatta Osmanlı alimlerinden Bedrurreşid Muhammed insanların küfre düşmesine sebep olan sözlerin esaslarından birinin alaya almak, inanılması gereken esasları küçümsemek/istihfaf yahut haramlığın kesinleşen şeylerin helal olduğunu söylemek istilhlal etmenin küfür olduğunu söylemiştir.

Ali el-kari kur’an-ı Kerim ve Kâbe gibi dinde yüce bir konuma sahip bulunan şeyleri ve ibadetleri hafife almanın, onlar hakkında aşağılayıcı ifadeler kullanmanın küfür statüsüne girdiğine dair alimlerin görüşünü aktarmıştır.

3-كفراستحكار/İstihkar Küfrü;

Sözlükte; hakaret ve aşağılama gibi manalara gelir. İslama, şeriata, peygamberlere, örtünmeye, kitaba ve islamın diğer şiarlarına hakaret yada aşağılamak ümmetin icmasıyla kafir yapar.

وَإِنْ نَكَثُوا أَيْمَانَهُمْ مِنْ بَعْدِ عَهْدِهِمْ وَطَعَنُوا فِي دِينِكُمْ فَقَاتِلُوا أَئِمَّةَ الْكُفْرِ إِنَّهُمْ لَا أَيْمَانَ لَهُمْ لَعَلَّهُمْ يَنْتَهُونَ

“Eğer antlaşmalarından sonra yeminlerini bozup dininize dil uzatırlarsa, küfrün elebaşlarıyla savaşın/öldürün. Çünkü onlar yeminlerine riayet etmeyen kimselerdir. Umulur ki, vazgeçerler.” (Tevbe, 12)

Ayetin  “طعن/ta‘n kelimesi, dine ve dinin şiarlarına uygunsuz bir şekilde söz söylemekle baraber, aslında bu kavram her yönüyle dine dil uzatmak suretiyle sadece bir hakaret değil her yönüyle bir saldırıdır.

4-كفراستنكار/İstinkar Küfrü;

Sözlükte inkar etmek, kabul etmemek ve rıza göstermemek anlamındadır. İslam Istılahında; Allah’ın haramlarını, helallerini, hükümlerini, kanunlarını, ilahi yasalarını, farzlarını ve emirlerini inkar eden ümmetin icmasıyla kafir olur.

Ibni Abbas radıyallahu anh’ın rivayetine göre; Gözleri görmeyen Âma birisinin bir ummü veleti yani cariyesi vardı. Bu kadın peygamber aleyhissalatu vessellem’e küfür eder ve onun hakkında olmayacak şeyler söylerdi. Âma olan bu adam ise bu cariyeyi bu konuda uyarır ve yapmaması konusunda onu ikaz ederdi ama bu kadın onu dinlemezdi. Bunun üzerine âma olan bu sahibi cariyesini bıçakla öldürmüştür. Peygamberimize bu âma sahabi durumu anlatınca, Efendimiz Aleyhisselam dikkat edin ve şahit olun ki o kadının kanı hederdir buna kısas gerekmez. (Abu Davud)

Yine bununla beraber İbni Abbas’ın başka bir rivayetinde Asma binti mervan isminde bir kadın vardı. O Rasulullah aleyhisselatu vesselam ile ilgili ileri geri konuşurdu. Onun bu hakaret ve küfründen dolayı peygamberimiz kim bu kadın hakkından gelir?Dedi ve sahabelerden Umeyr bin Adiyy ayağa kalkarak ben dedi ya resulallah ve bu sahabi bu kadını öldürdü. Bunun üzerine Peygamberimiz Aleyhisselam; Allah ve resulüne yardım eden bir kimseye bakmaktan hoşlanıyorsanız Umeyr bin adiye bakın buyurdu. (Kenzul Ummal)

Ömer radıyallahu anh kendisinin huzuruna peygambere söven biri getirildi. Ömer radıyallahu anh hemen onu öldürdü ve şöyle dedi. kim Allah’a ve peygamberlerden birisine söverse onu derhal öldürün! (Es sarimul meslul ala şatimir resul)

Alimlerden ishak bin rahaveyh der ki; Müslüman alimler Allah’a veya peygambere söven ya da Allah’ın peygamberlerden bir Peygamberi söven bir kimsenin Allah’ın indirdiği şeylerin tamamını kabul etse bile sırf bu yaptığı şey sebebiyle kafir olacak konusunda icma etmişlerdir. (Abdul munim Tenbihul Ğafilin ila hukmi şatimillahi ved-din)

5- كفراستحلال/İstihlal Küfrü;

Sözlükte helal görmek, doğru ve kabul etmek manalarında gelir. İslam Istılahında; Allah’ın haramları helal görmek yada Allah’ın dediğinin aksine inanmaktır ve ümmetin icmasıyla kafir olur.

Haram Aylar;

Rabbimiz tevbe 36 ve 37 ayetinde gökleri ve yeri yarattığından beri insanlar için ayların sayısının 12 olarak vaaz etmiştir. Bunlardan 4 ay haram aylardır. Bu aylarda savaşmak, öldürmek, bozgunculuk, yağmalamak ya da kan dökmek yasak olan aylardır. Bunlar Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep aylarıdır.

Mekke müşrikleri cahiliye döneminde kendi geçimlerini sağlayabilmek için yağmalama, kan davaları ya da savaş meydana geldiği dönemlerde, onlar haram ayların yerlerini değiştiriyorlardı. Eğer Savaş haram aylardan Recep ayına denk gelirse haram ayı helal görmek suretiyle başka bir aya Şaban ayına tehir ediyorlardı. Dolayısıyla bunlar haram ayları savaş, bozgunculuk ya da buna benzer sebeplerden dolayı haram ayları helal görerek başka aylara tehir ediyor ve başka ayları haram görüyorlardı. İşte bu Allah’ın haramını helal helalini haram etmek olarak ayette tanımlanmış ve Rabbimizin kerim ayetinde bu ifade ile küfrüde ileri gitmektir diye ifade edilmiştir.

Dolayısıyla Mekke müşrikleri ibrahim aleyhisselam’ın hanif dinine ait olan bu yasaların yerlerini değiştirmek, haram ayları helal, helal ayları haram yapmak suretiyle küfürde ileri gitmiş kimseler olarak tanımlanmıştır. Bugün bir bütün olarak Allah’ın değer yargılarını ve yasalarını hiçe sayan küfre ve şirke egemenlik veren, haramı helal, helalleri haram yapan kimselerin küfrüne acaba ne denmeli?

Tevbe:31

Efendimiz Aleyhisselam tevbe 31 ayetinde Hristiyan ve Yahudilerin hamlarını ve papazlarını Allah’tan başka rabler edindiler ayetini tefsir ederken, onlar Allah’ın haramını helal helallerine haram ediyorlardı bu onlara ibadet etmek ve onları Rab edinmek olarak tanımlamıştır.

Leş Hayvanların Durumu;

Kesilirken üzerlerine Allah’ın adı zikredilmeyen hayvanları yemeyin en’am 121 ayetinde Mekke müşriklerin kendiliğinden, tabii sebeplerden dolayı eceliyle ölmüş leş hayvanları helal görmek suretiyle onları yiyorlardı. Müslümanlar bunun haram olduğunu söyleyince, onlar Müslümanlarla tartışmaya girdiler. Allah’ın altın bıçağıyla kestiği hayvana haram/leş diyorsunuz, kendi ellerinize kestiğiniz hayvana helal diyorsunuz, diyerek Müslümanların kafasını karıştırıyorlardı. Rabbimiz bu ayetinde haramı helal görmek suretiyle eğer onlara itaat ederseniz siz de müşrik olursunuz ayeti ile sahabeyi uyarmıştır.

وَاِنْ اَطَعْتُمُوهُمْ اِنَّكُمْ لَمُشْرِكُونَ۟

Şayet onlara itaat edip (leş hayvanların helal olduğuna ve yenebileceğine inanırsanız) hiç şüphesiz müşriklerdenolursunuz. (En’âm, 121)

Dolayısıyla Allah’ın haramlarını helal helallerine haram görmek üç şekilde görülür; Kalbin buna itikat etmesi, sözlerin bunu desteklemesi ve amellerin bunları uygulaması kişinin küfrüne hükmedilmesi için yeterli bir gerekçedir.

Bugün Allah’ın ilahi yasalarını hiçe sayan, Allah’ın yasaklarını serbest, doğrularına yanlış ve iyilerine kötü görmek suretiyle yasalar/kanunlar vaaz edenlerin küfrüne gelince şüphesiz bu küfrün en belirgin halidir.

6-كفراستكبار/İstikbâr Küfrü;

Bu, Allah ve Rasûlü’nün söylediklerinin hak olduğunu bilmekle beraber kibirlendiği ve gurura kapıldığı için hakkı kabule yanaşmayan kimselerin küfrüdür.

قَالُٓوا اَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْاَرْذَلُونَۜ

Demişlerdi ki: “Kavminin en düşükleri sana uymuşken sana iman mı edelim?” (Şuarâ, 111)

Şeytanın küfrü de bu kısım içerisinde değerlendirilir.

وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اَبٰى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ

Hani biz meleklere: “Âdem’e secde edin.” demiştik. İblis dışında hepsi secde ettiler. O diretti, büyüklendi ve kâfirlerden oldu. Bakara, 34)

وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُون۪ٓي اَسْتَجِبْ لَكُمْۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَت۪ي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِر۪ينَ۟

Rabbiniz buyurdu ki: “Bana dua edin, size icabet edeyim. Hiç kuşkusuz, bana ibadet etmekten büyüklenenler, boyun eğmiş/alçaltılmış olarak cehenneme gireceklerdir.” (Mü’min (Ğafir), 60)

7- كفر العرا ض/Yüz Çevirme Küfrü;

Allah’ın kullarına gönderdiği ilah nizam olan islamı öğrenmemesi, değer vermemesi, gereğince amel etmemesi, teslim olmaması ve gündemine getirmemekle beraber dini kültürel ve vicdani bir olgu olarak gören ve bununla beraber hayatında İslam’a dair hiçbir belirti olmayan kimselerin durumu yüz çevirme küfrüdür.

Yüz çevirme küfrü üç şekilde görülür;

1-Kalbin hakk’a karşı yüz çevirmesi.

2-Dilin islam’a karşı yüz çevirmesi

3- Amellerin farz olan emirlerden yüz çevirmesi.

Yüz çevirme küfrüne en iyi örnek Ebu Talip ve Herakliyusdur. Onlar bu gerçeğe şahitlik etmelerine rağmen ve kalpleriyle buna inanmalarına rağmen, Rasulullaha tabi olmaktan yüz çevirdiler. Dolayısıyla kim islamın gerçeklerine şahitlik ettikden sonra bu dine tabi olmaz ve kendisini nisbet ettiği islamın hilafına bir hayat yaşarsa bu yüz çevirme küfrü hükmünü alır.

{وَالَّذِينَ كَفَرُوا عَمَّا أُنْذِرُوا مُعْرِضُونَ}

“…İnkar edenler, uyarıldıkları şeylerden yüz çevirmektedirler.” (el-Ahkaf 46/3)

وَمَنْ يَعْشُ عَنْ ذِكْرِ الرَّحْمٰنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَانًا فَهُوَ لَهُ قَر۪ينٌ

Kim de Er-Rahmân’ın zikrinden yüz çevirirse, ona bir şeytan bağlarız da (hep) onunla beraber olur. (Zuhruf, 36)

وَمَنْ اَعْرَضَ عَنْ ذِكْر۪ي فَاِنَّ لَهُ مَع۪يشَةً ضَنْكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اَعْمٰى

“Kim de zikrimden (göndereceğim Kitaplardan) yüz çevirirse, şüphesiz ki ona sıkıcı/dar bir hayat vardır ve Kıyamet Günü’nde onu kör olarak diriltiriz.” (Tâhâ, 124)

8- كفرالجحل/ Küfrü Cehli;

Müslüman olmak ilahi öğretileri bilmeyi gerektirir. İslam’ın şerri hükümleri olan şirk, küfür ve iman gibi değer yargılarını bilmek, emirler, yasaklar ve farz gibi şerri hükümleri bilmek durumundayız. Kişi küfre sebep olduğunu bilmeden bu cehaletinden dolayı yaptığı küfür ve şirk söz ve fiiller kişinin kafir olmasına sebep olur. Çünkü her müslümanın bilmesi gereken hükümleri bilmek farzdır ve cehaleti mazeret değildir.

Dinin asıllarını bilmek farz olmakla beraber bu konuda taklit, tevil ve cehalet asla mazeret değildir.

Dolayısıyla iman edilecek olan farzları, haramları ve meşhur olan hükümleri bilmek farzdır. Bu konuda cehalet asla mazet değildir. İşitmesine rağmen öğrenmeye ehemmiyet göstermemek küfürdür.

Küfrü Cehli Üç Ayrılır;

Cehl-i Basit;

Bu islam ve din konusunda olumsuz tavır takınan bilmeyen ama bilmediğinin farkında olan kimseyi ifade eder. İslam’ın asıllarını, islam şeriatını bilmemek, önemsememek ve yüz çevirme işte bu cehl-i basittir. Çünkü bu kimseler islam, akide ve tevhid konusunda ilahi öğretilere ulaşma imkanı olmasına rağmen bu konuda olumsuz tavır takınan kimselerdir. Buradaki Cehl-i Basit konumunda olan toplumlar daha çok Darul İslam konumunda olan ülkelerde yaşayan müslüman halkları ifade eder

2-Cehl-i Mikab;

Buradaki cehalet düştüğü cehaleti bilmeyen, bilmediğini’de bilmeyen ama kendisinin de doğru yolda olduğunu iddia eden kimsedir. Bu kimselerin cehaleti karanlık bir cehalettir. Kendini biliyor zannetmesi, yanlış olanı doğru olarak kabul eden, batılı hak gören ve kötüyü iyi olarak gören kimsedir. Bu kimse ilahi öğretiler konusunda taassup ve inatçı olması hasebiyle bunlara islamı anlatmak ve öğretmek neredeyse imkansız gibidir. Buradaki  cehl-i mikap durumunda olan insanlar daha çok Darul Küfür konumunda yaşayan insalardır.

3- Cehl- Murekkeb;

Buradaki cehalet ise ilme ulaşmanın imkansız olduğu kimseleri ifade eder, Bunlar bilmeyen ama bilmediğinide bilmeyen ve bilmediğinin bilincine varmadıkça öğrenme imkanı olmayan kimselerdir. Buradaki cehl-i mürekkeb konumundaki insanlar kendilerine kitap ve peygamber gönderilmeyen Fetret Ehli olan toplumları ifade eder

9- كفرالإطاعة/İtaat Küfrü

Allah’a isyan konusunda eylem ve söylemleri ile mutlak anlamda ideolojilere ya da herhangi bir şeye, makama, çıkar ve menfaat ilişkisi sebebiyle helali haram haramı helal yapan kimse itaatinde şirke düşmüş olurlar. Onun kalbindeki imana gelince biz onun kalbi ile mesul değiliz. Çünkü Ehli sünnetin akidesine göre hükümler zahire göre verilir.

اِتَّخَذُٓوا اَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ اَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَالْمَس۪يحَ ابْنَ مَرْيَمَۚ وَمَٓا اُمِرُٓوا اِلَّا لِيَعْبُدُٓوا اِلٰهًا وَاحِدًاۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ سُبْحَانَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ

Onlar Allah’ı bırakıp din bilginlerini, abidlerini ve Meryem oğlu Mesih’i rabler edindiler. (Oysa) onlar yalnızca bir olan ilaha ibadet etmekle emrolunmuşlardı. O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. (Allah) onların şirk koştuklarından münezzehtir. (Tevbe, 31)

Adiy, Medine’ye geldi. O, Tay Kavmi’nin lideriydi. Boynunda gümüş bir haçla Resûlullah’ın (sav) huzuruna girdi. Resûlullah (sav) Tevbe Suresinin 31. ayetini okuyordu. Adiy, Peygamber’e (sav): ‘Onlar, din adamlarına tapmadılar ki!’ dedi. Resûlullah (sav): ‘Evet, fakat din adamları, onlara helali haram, haramı helal kıldılar. Onlar da tabi oldular. Bu, onların, din adamlarına ibadetidir.’ buyurdu.” (Tirmizi)

Allah’ın kanunlarından başka kanunlara, islam ilahi sistemden başka ideolojik sistemlere ve Muhammed (s.a.v) önderliğinde başka ideolojik liderlere ve Allah’a isyan konusunda şeyhlere, evliyalara mutlak itaat onları Rab edinmek onlara kulluk etmektir.

Bu ayet bize hüküm, yasama, sosyal, siyasi, ve ekonomik bir hayat programı olarak yasak-serbest ve doğru-yanlış gibi tüm değer yargılarını Allahın belirlediğini en güzel şekilde ispatlar.

وَلَا تَأْكُلُوا مِمَّا لَمْ يُذْكَرِ اسْمُ اللّٰهِ عَلَيْهِ وَاِنَّهُ لَفِسْقٌۜ وَاِنَّ الشَّيَاط۪ينَ لَيُوحُونَ اِلٰٓى اَوْلِيَٓائِهِمْ لِيُجَادِلُوكُمْۚ وَاِنْ اَطَعْتُمُوهُمْ اِنَّكُمْ لَمُشْرِكُونَ۟

Allah’ın adının anılmadığı (hayvanlardan) yemeyin. (Çünkü) o kesin bir fısktır. Şüphesiz ki şeytanlar, sizinle tartışmaları için dostlarına (böylesi şüpheleri) vahyeder/fısıldar. Şayet onlara itaat edip (leş hayvanların helal olduğuna ve yenebileceğine inanırsanız) hiç şüphesiz müşriklerden olursunuz. (En’âm, 121)

Bu ayetin nüzul sebebi; Mekke’nin müşrikleri Müslümanlarla hayvanların kesimi konusunda tartışmaya giriştiler. Mekke müşrikleri; Siz doğal olarak eceli gelmiş ve kendiliğinden ölmüş hayvanı haram görüyor, onu leş görüyor ve yemiyorsunuz ama kendi elinizle kestiğiniz hayvanı helal görüyorsunuz. Halbuki Allah kendi eceliyle ölmüş olanı altın kılıcıyla öldürüyor siz onu haram görüyorsun diyerek müslümanlarla tartışıyorlardı. Allah bu ayeti indirdi ve müslümanlara sadece leş konusunda eğer onlara itaat ederseniz, siz de müşrik olursunuz ayetin indirdi. Bugün maalesef Müslüman iddiasını taşıyanlar bundan daha kötüsünü yaparak siyasi, sosyal, ekonomik, yasama ve ahlaki olarak ideolojik dinlere itaat etmelerinin sonucunda islam ilahi nizama muhalefet etmeleri sonucunda şirke düşmüş oldular. Burada onların şirke düşme sebebi Allaha isyan konusunda başkalarına itaatleridir.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تُط۪يعُوا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يَرُدُّوكُمْ عَلٰٓى اَعْقَابِكُمْ فَتَنْقَلِبُوا خَاسِر۪ينَ

Ey iman edenler! Şayet kâfirlere itaat ederseniz sizi topuklarınız üzerine gerisin geriye çevirirler, hüsrana uğramış bir şekilde dönersiniz.(Ali Imran:149

10- كفراَوْلِيَٓاؤ الطاغوت Tağutları Dost Edinme Küfrü;

Sözlükte Tağut/Tuğyan (طغيان) t-ğ-y (v) “azmak, haddi aşmak, sınırı aşmak, hakka tevavüz” anlamındaki tuğvân yada tuğyân hem bir isim ve sıfat olmakla beraber bu kavram aynı zamanda müfred/tekil, cemi/çoğul ve müzekker/eril-müennesi/dişi konumunda olan bir kavramdır.

İslam Istılahında Tağut; Kulun Allah’a karşı isyan ve haddini aşmak suretiyle siyasi görüşünü, ekonomik uygulamalarını, hukuk normlarını, ceza kanunlarını bir yönetim şekli olarak yasalarını, kanunlarını ve ahlaki değer yargılarını Allah’tan almayan her kişi, her ideolojik lider, her kurum ve kuruluş tağuttur.

اَللّٰهُ وَلِيُّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۙ يُخْرِجُهُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَوْلِيَٓاؤُ۬هُمُ الطَّاغُوتُۙ يُخْرِجُونَهُمْ مِنَ النُّورِ اِلَى الظُّلُمَاتِۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ۟

Allah, iman edenlerin Velisidir/dostudur. (Bu dostluğunun bir tecellisi olarak) onları (küfrün, şirkin) karanlıklarından (tevhidin ve imanın) aydınlığına çıkarır. Kâfirlerin velileriyse/dostlarıysa tağuttur. Onları (iman ve tevhidin) aydınlığından (küfrün ve şirkin) karanlıklarına çıkarırlar. Bunlar, ateşin ehlidir ve orada ebedî kalacaklardır. (Bakara, 257)

Bu ayetinde Allah kitaplarını indirme ve peygamberleri gönderme noktasında kullarını hidayetsiz ve rotasız bırakmadığını, onları karanlıklardan yani tüm insan uydurması ideolojik şirk ve küfür dinlerin karanlığından kurtarmak suretiyle, nura yani İslam ilahi nizamın hayat programına davet etmiştir. İşte bu Allah’a ait bir ilahi bir özelliktir. Yine bununla beraber tağutlar Allah’ın bu ilahi özelliklerini gasp etmek suretiyle insanları kendi ideolojik verileri ile insanları nurdan yani İslam’dan karanlığa davet ettiğini beyan etmiştir. Zaten Bugün olduğu gibi tarih boyunca tüm politik tanrılar insanları Allah’a, kitaba, peygambere değil! Tamamiyla kendi seçim ve tercihlerine davet eden tanrı taslaklarıdırlar. Ve ayetin sonunda Rabbimiz tağutları dost edinmiş, sevmiş, razı olmuş ve desteklemiş kimseleri tekfir ederek tağutların dostu ancak kafirler olarak yasallaştırmıştır.

11- كفرالعناد/Küfr-i İnad;

Bu çeşit küfür kişinin karakteri ile ilgili bir küfür çeşididir. Kıskançlık, kibir, çıkar-menfaat ilişkisi ve azgınlık gibi sebeplerden dolayı inatçı bir tavırla hakkı reddetmesidir. Aslında bu kimse kalbiyle ve diliyle hakka şahitlik ederek doğru olduğunu inanır ama bu inatçı tavrından dolayı hakikatlerden yüz çevirmiştir. Bu küfürü inadidir. Özellikle Ebu Cehil ve Velid Bin Muğire gibi Mekke müşriklerinin önde gelenleri hakk’ı bilmelerine rağmen inatlarından dolayı kafir olmaları bu kısım küfrüne örnektir.

12- كفرالجحد Küfr-i Cühûd:

Kişi Kalbi ile hakkı bilmesine rağmen, bunu tüm insanlardan gizlemesi ve hakka isyan etmesiyle gerçekleşen bir küfür çeşididir. Firavun ve onun toplumunun Musa aleyhisselam’ı inkar etmeleri, Yahudilerin Muhammed aleyhisselam’ı inkar etmeleri buna örnektir.

وَجَحَدُوا بِهَا وَاسْتَيْقَنَتْهَٓا اَنْفُسُهُمْ ظُلْمًا وَعُلُوًّاۜ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِد۪ينَ۟

Nefislerinde yakinen (ayet ve mucizelerin doğruluğuna) inandıkları hâlde, zulüm ve haddi aşma nedeniyle onu yalanladılar. Bozguncuların akıbetinin nasıl olduğuna bir bak. (Neml, 14)

Yahudiler Resulullahı tanımalarına rağmen küfretmeleri;

اَلَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ اَبْنَٓاءَهُمْۜ وَاِنَّ فَر۪يقًا مِنْهُمْ لَيَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ

Kitap verdiklerimiz, öz evlatlarını tanıdıkları gibi onun (Allah’ın Resûlü olduğunu) biliyorlar. (Buna rağmen) onlardan bir grup bile bile hakkı gizliyor. (Bakara, 146)

فَلَمَّا جاءَهُمْ مَا عَرَفُوا كَفَرُوا بِهِ

   «İşte tanıdıkları o şey (Kuran) kendilerine gelince, onu inkâr ettiler.»(Bakara, 89.)   

13- كفرالشك/Şüphe Küfrü;

Allah’ın indirdiği ve Resulün getirdiği doğrulara karşı şüphe ve tereddüt içinde olmak suretiyle kişinin küfre düşmesi için yeterli bir sebeptir. Dolayısıyla ister din asılların da yada ister şeriatın asıllarında olsun, kim Allah’ın değer yargılana karşı bir şüphe içerisinde olursa küfre düşer. Çünkü iman katışıksız, bölünme ve eksiklik istemeden tam bir itminan ve kesinlikle tasdik etmeyi gerektirir. Dinin iman esaslarında kesin ve kati olan meselelerinde teredüt ve şüphe içerisinde olmak küfürdür.

وَمَٓا اَظُنُّ السَّاعَةَ قَٓائِمَةًۙ وَلَئِنْ رُدِدْتُ اِلٰى رَبّ۪ي لَاَجِدَنَّ خَيْرًا مِنْهَا مُنْقَلَبًا

“Kıyametin kopacağını da zannetmiyorum. Şayet (olur da kıyamet kopar ve) Rabbime döndürülürsem, bundan daha hayırlı bir dönüş yeri bulacağım elbette.” (Kehf, 36)

وَقَالُٓوا اِنَّا كَفَرْنَا بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪ وَاِنَّا لَف۪ي شَكٍّ مِمَّا تَدْعُونَنَٓا اِلَيْهِ مُر۪يبٍ

Dediler ki: “Hiç şüphesiz biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyi inkâr ettik. Ve hiç şüphesiz, bizi davet ettiğiniz şey hakkında da huzursuzluk veren bir şüphe içerisindeyiz.” (İbrahîm, 9)

14- كفرالتكذب/ Yalanlama Küfrü;

Bu küfür çeşidi Allah’ın iradesine zıt ve ilahi öğretilere muhalefet etmek suretiyle yalanlamayı ifade eder. Allah’ın farzlarını farz görmemek, emirlerini yasak görmek ya da cennetin ve cehennemi yalanlamak ve kur’anın Allah’ın kelamı olmadığını söylemek bu türden yalanlamalar  küfürdür. Dolayısıyla Allah’ın doğru dediğine yanlış, iyi dediğine kötü, güzel dediğine çirkin ve yasak dediğine serbest demek Allah’ın iradesinin yalanlamayı ifade ettiği için bir küfürdür.

وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا اَوْ كَذَّبَ بِالْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَهُۜ اَلَيْسَ ف۪ي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِر۪ينَ

Allah’a yalan uydurarak iftira eden veya hak kendisine geldiğinde onu yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Kâfirler için cehennemde konaklayacak yer mi yok? (Ankebût, 68)

15- كفرالنفاك Nifak Küfrü;

Bu çeşit küfür kalple ilgili bir küfürdür. Kalbin Allah’ı, Resulü, Kur’an’ı ve islamı inkar etmesidir. Bu kimse belli menfaat ve sebeplerden dolayı zahiren eylem ve söylemleri ile müslümanlığını gösteren ama aslın bir bir inkarcıdır. Bunlar eylem ve söylemleri ile farzları ve emirleri yerine getirirler, yasaklarından kaçınırlar dilleriyle Resul’e bağlılıklarını ifade ederler ama kalpleriyle inkarcıdırlar. Münafıklar sosyal, siyasi ve ekonomik gibi sebeplerden dolayı kendisini güveni almak, çıkarlarını korumak ve kirli planlarını işletme suretiyle münafıklık yapar.

وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَبِالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَمَا هُمْ بِمُؤْمِن۪ينَۢ 

İnsanlardan öylesi vardır ki: “Allah’a ve Ahiret Günü’ne iman ettik.” derler. (Hakikatte) iman etmiş değillerdir. (Bakara, 8)

16-كفرالولاء والبراء/ El Vela vel Bera Küfrü;

Vela Sözlükte; Dost olmak, sevmek, yardım etmek, kaynaşmak, müttefik olmak ve arkadaş olmayı ifade eder.

Bera Sözlükte; Uzak olmak, mesafeli durmak, beri olmak, velanın aksine sevmemek, nefret etmek ve düşman olmak suretiyle kalbi, sözlü ve amellerle şirk ve müşrikleri buğz etmek ve onlardan ayrılmayı ifade eder.

Istılahda Vela; Kalbi, söylem ve eylemler ile Allah, Resulü ve müminleri dost, dayanışma, yardımlaşma, sevgi, muhabbet ve kardeşliği tesis etmeyi ifade eder. Bera ise bunun tam aksine kalbi, eyle ve söylemleri ile kafir ve müşrikleri dost edinmektir.

اِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا الَّذ۪ينَ يُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ

Sizin dostunuz ancak Allah, Resûl’ü, namazı kılıp zekâtı veren ve rükû eden mümin kimselerdir. (Mâide, 55)

لَا يَتَّخِذِ الْمُؤْمِنُونَ الْكَافِر۪ينَ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِن۪ينَۚ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ فَلَيْسَ مِنَ اللّٰهِ ف۪ي شَيْءٍ اِلَّٓا اَنْ تَتَّقُوا مِنْهُمْ تُقٰيةًۜ وَيُحَذِّرُكُمُ اللّٰهُ نَفْسَهُۜ وَاِلَى اللّٰهِ الْمَص۪يرُ

Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesinler. Kim de böyle yaparsa onunla Allah arasında (İslam ve iman adına) hiçbir bağ kalmamıştır. (Canınıza, malınıza, namusunuza vb. zarar verecekleri endişesiyle) onlardan korkup sakınmanız hâlinde (sözlerinizle onlara dostmuş gibi görünmeniz) müstesna. (Bu ruhsatı bahane ederek olur olmadık yerlerde taviz verir ve kâfirlerle dostluk kurmaya yeltenirseniz) Allah, sizi kendi nefsinden sakındırır (O’ndan korkmanızı emreder). Dönüş Allah’adır. (Âli İmran:28)

تَرٰى كَث۪يرًا مِنْهُمْ يَتَوَلَّوْنَ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ

Onların birçoğunun kâfir olan kimseleri dost edindiğini görürsün. (Mâide, 80)

مَنْ أَحَبَّ لِلَّهِ وَأَبْغَضَ لِلَّهِ وَأَعْطَى لِلَّهِ وَمَنَعَ لِلَّهِ، فَقَدِ اسْتَكْمَلَ الْإِيمَانَ

“Kim Allah için sever, Allah için buğzeder, Allah için verir, Allah için vermezse imanını kemale erdirmiştir.” (Abu Davud)

El-Vela Vel-Bera Dört Şekilde Görülür.

1- Dost olunanlar.

2- Bir yönden dostluğu diğer yönden düşmanlığı hak edenler.

3- Her yönüyle düşmanlığı olunanlar.

4- İslam ve müslümanlara karşı düşman olmayanlara karşı iyilik ve adaletli olmak.

17 – كفرالحَاكِمِيَّة/ Hakimiyet Küfrü;

Allah’ın ilahi sistemi olan İslam dışında ideolojik dinler ile hükmetmek, Allah’ın kanunları dışında beşeri kanunlarla hükmetmek, Allah’ın siyasi görüşüne muhalif beşeri siyasi görüşler ve Allah’ın ekonomik uygulamalarına alternatif ideolojik ekonomik uygulamalarla hükmetmek küfürdür.

Kulları için kanunlar, yasalar, değer yargıları, iyi-kötü, güzel-çirkin, doğru-yanlış ve yasak-serbest gibi tüm hukuki normları Allah belirler. Çünkü bu Allah’a ait ilahi ve rabbani bir özelliktir. Nitekim Allah’ın El-Hakim, Eş- Şari ve El-Kayyum isimleri buna delalet etmekle beraber, kur’an-ı kerim’deki ayetler hükmetme ve yasama yetkisinin yalnız Allah’a ait olduğunu ispatlar.

ثُمَّ جَعَلْنَاكَ عَلٰى شَر۪يعَةٍ مِنَ الْاَمْرِ فَاتَّبِعْهَا وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ

Sonra seni, (ilahi) emre dayalı bir şeriat üzere kıldık. Ona uy. Bilmeyenlerin hevalarına/arzularına uyma. (Câsiye, 18)

وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ

Her kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse onlar kâfirlerin ta kendileridir. (Mâide, 44)

اَمْ لَهُمْ شُرَكٰٓؤُ۬ا شَرَعُوا لَهُمْ مِنَ الدّ۪ينِ مَا لَمْ يَأْذَنْ بِهِ اللّٰهُۜ

Yoksa, Allah’ın izin vermediği şeyleri, kendilerine dinden şeriat kılan/kanun yapan ortakları mı var? (Şûrâ, 21)

18- التوسل الشركي/Tevessül Olan Şirk;

Allah’tan başka salih kullar ve Allah dostu olarak isimlendirilen kimselere yönelerek ister mezar başlarında, ister gayipten olsun kendi hacetlerini gidermek faydaya ulaşmak ve zararı defetme noktasında Allah’tan bağımsız başka varlıklardan yardım/medet, iyilik, fayda, zararın def edilmesi ve sığınma gibi ibadet türlerini onlara tanımak hiç şüphesiz şirkin tâ kendisidir.

Bu kimselere karşı ümit, korku, bağlılık, tevazu, tazim ve sevgi gibi mutlak ibadet türlerini yapan kimseleri müşrik yapar. Onların biz bu kimseleri Allah’a ulaşmak için aracı kılıyoruz demeleri onların Mekke müşriklerinin düştüğü aynı şirke düşmelerine sebep olmuştur.

Her şeyi gören, bilen, haberdar olan, duyan ve kuluna şah damarından daha yakın olan Allah’a yalnız dua yapılır, yalnız o yardıma çağrılır ve sığınma yalnız onadır.

Allahtan Başkasına Dua Etmenin Şirk Oluşuna Delili;

فَلَا تَدْعُوا مَعَ اللّٰهِ اَحَداًۙ

O halde Allah ile birlikte başkasına yalvarma! (Cin: 18)

اِنَّ الَّذٖينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ عِبَادٌ اَمْثَالُكُمْ فَادْعُوهُمْ فَلْيَسْتَجٖيبُوا لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِقٖينَ

Gerçek şu ki Allah’ın dışında yalvarıp yakardıklarınız da tıpkı sizin gibi birer kuldur. Eğer iddialarınızda doğruysanız haydi onlara dua edin de karşılık versinler! (Araf:194)

وَاِذَا سَاَلَكَ عِبَاد۪ي عَنّ۪ي فَاِنّ۪ي قَر۪يبٌۜ اُج۪يبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ اِذَا دَعَانِۙ فَلْيَسْتَج۪يبُوا ل۪ي وَلْيُؤْمِنُوا ب۪ي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ

Kullarım sana, benden soracak olurlarsa, şüphesiz ki ben onlara yakınım. Dua edenin duasına icabet ederim. (Öyleyse) onlar da benim davetime icabet etsinler ve bana iman etsinler ki (akıl, doğruluk ve olgunluk sahibi olan) rüşt ehlinden olsunlar. (Bakara, 186)

Allahtan Başkasının Faydayı Celp ve Zararı Def Etmenin Şirk Oluşuna Delili;

وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ شُفَعَٓاؤُ۬نَا عِنْدَ اللّٰهِؕ

Allah’ı bırakıp kendilerine fayda da zarar da veremeyen şeylere tapıyorlar ve “Bunlar Allah katında bizim aracılarımız” diyorlar. (Yunus:18)

اَلَا لِلّٰهِ الدّ۪ينُ الْخَالِصُۜ وَالَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اَوْلِيَٓاءَۢ مَا نَعْبُدُهُمْ اِلَّا لِيُقَرِّبُونَٓا اِلَى اللّٰهِ زُلْفٰىۜ

Dikkat edin! Halis olan din Allah’ındır. O’nun dışında veliler edinenler (derler ki): “Bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye bunlara ibadet ediyoruz.” (Zümer, 3)

وَمَا يُؤْمِنُ اَكْثَرُهُمْ بِاللّٰهِ اِلَّا وَهُمْ مُشْرِكُونَ

Onların çoğu ortak koşmadan Allah’a iman etmezler. (Yusuf:106)

وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونٖٓي اَسْتَجِبْ لَكُمْؕ اِنَّ الَّذٖينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتٖي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرٖينَ

Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, duanızı kabul edeyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler, aşağılanmış olarak cehenneme gireceklerdir! (Mumin:60)

Şeyhler ve salih kullar konusunda o kimselerin yüzü suyu hürmetine, onların türbelerini vesile kIlmak, orada o ölen kimselerden dua yoluyla talepte bulunmakta o kişiyi şirke düşürür.

اُدْعُوا رَبَّكُمْ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةًۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَد۪ينَۚ

Rabbinize gönülden (yalvara yakara) ve gizlice (için için) dua edin. Şüphesiz ki O, (duada) haddi aşanları sevmez. (A’râf, 55)

19- كفر التقليد/Taklit Küfrü;

Bu küfür çeşidi daha çok insanların taassupla gelenek, adet, ideoloji, örf, lider, yönetici ve önder gibi kimselere Allah’a isyan ve ilahi ölçüleri dikkate almadan onların izinden gitmek ve tabi olmak suretiyle yapılan taklit küfrüdür. Kur’an’ın ifadesi ile Atalar dine tabi olmaktır. Çünkü bu kimseler ölçüleri vahiy, kur’an ve sünnet değil, bu kimselerin ölçüleri ataları, liderleri ya da kendilerine çok şey biliyor diye isimlendirdikleri önderler, filizoflar, ideologlar ve ideoljilere inanmak taklit küfrüdür.

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَٓا اَلْفَيْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَاۜ اَوَلَوْ كَانَ اٰبَٓاؤُ۬هُمْ لَا يَعْقِلُونَ شَيْـًٔا وَلَا يَهْتَدُونَ

Onlara: “Allah’ın indirdiğine uyun.” denildiği zaman: “(Hayır,) bilakis biz, babalarımızı üzerine bulduğumuz (ve alıştığımız âdetlerimize) uyarız.” derler. Babaları hiçbir şey akletmemiş ve doğru yolu bulamamış olsalar bile mi (onların yoluna uyacaklar)? (Bakara, 170)

وَقَالُوا رَبَّنَٓا اِنَّٓا اَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَٓاءَنَا فَاَضَلُّونَا السَّب۪يلَا

Diyecekler ki: “Rabbimiz! Bizler efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik. (Onlar da) bizi (doğru yoldan) saptırdılar.” (Ahzâb, 67)

20-كفر البغض/ Nefret Küfrü;

Nefret küfürüne gelince bu kimsenin islamdan, Allah’ın ilahi yasalarından, Rasulullahın getirdiklerinden ve Kur’an’dan hoşlanmamak ve nefret etmek suretiyle gerçekleşen bir küfür çeşididir.

ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَرِهُوا مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ فَاَحْبَطَ اَعْمَالَهُمْ

Bu, onların Allah’ın indirdiklerini kerih görmeleri (hoşlanmamaları) sebebiyledir. (Allah) onların amellerini boşa çıkardı. (Muhammed, 9)

Gürsel Gürbüz

Share this content:

Yorum gönder

You May Have Missed