Ehli Kıble Tekfir Edilir Mi?
Tekfir; K-F-R fiilinden mazdar olup örtmek, gizlemek ve nankörlük etmek gibi manalara gelir. Küfür kelimesinden türeyen tekfir kavramı şeri bir hüküm olmakla beraber şartla oluştuğunda ve engeller kalktığında bir kimseyi küfre nispet etmek başka bir ifadeyle Müslüman olan bir kimseye kafir hükmünü vermektir.
İslam Istılahında Tekfir; Kesin olarak Allah’tan vahiy yoluyla gelen ve Muhammed (s.a.s)’in tebliğ ettiği kesinlikle bilinen dinin ana esaslarından herhangi birini inkar, alay, hakaret, haramı helal sayma ve dini hafife alan kimsenin küfrüne hükmetmeyi ifade eder. Yada işlemiş olduğu bir amel veya söylemiş olduğu bir söz sebebiyle bir kimsenin kâfir olduğuna hükmetmektir.
Tekfir bu kavram sözlükte “Ehl-i Kıbleden bir kimseyi küfre nispet etmek ve onun kâfir olduğuna inanmaktır.
Tekfir Şerri Bir Hükümdür.
Şüphesiz tekfir şerri bir hükümdür ve İslam şer’atının asıllarındandır. Namaz, oruç, zekat, hac ve miras gibi tüm yasal hükümler nasıl şer’i bir hüküm ise tekfir aynı yasal olarak şer’i bir hükümdür.
İbn-i Teymiyye,”Mecmuu’l-Fetava’’ da şöyle demiştir;
“Tekfir şer’i bir hükümdür ve ancak şer’i delillerle sabit olur’’.
Tekfir ile ilgili ehli sünnetin kur’an ve hadislerden istinbat ettiği “Umumi tekfir her zaman muayyen tekfiri gerektirmez” kaidesinni dikkate alarak hareket etmek gerekir. Ehli sünnet bir kaide olarak;
“Sarih İslam’ı ancak sarih küfür bozar.”
İmam Tahavi koyduğu kaide ile haksız tekfiri önüne set olma adına şöyle diyor;
“Kişi ne ile mümin olursa, onu inkâr etmekle ancak kâfir olur.”
هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ فَمِنْكُمْ كَافِرٌ وَمِنْكُمْ مُؤْمِنٌۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ
Sizi yaratan O’dur. İçinizden kimi kâfir kimi de mümindir. Allah yaptıklarınızı görendir. (Teğabûn, 2)
Rabbimiz bu ayetinde iki sınıf toplumdan bahseder, birincisi kafirler topluluğu ki Allah’a isyan ederek inkar eden, Allah’ın hükümlerini ve değer yargılarını tanımayanlar sınıfı, ikincisi Müslüman topluluğu, yanlız kendisine ibadet eden ve Allah’a hiç bir şekilde şirk koşmayan topluluk. Allahın razı oldukları ve gazap ettikleri, ebedi cenneti kazanan ve ebedi cehennemi kazanan, kendileriyle evlenen, miras olunan, müslüman muamelesi görülen, kefenlenen ve müslüman mezarlığına gümülen ile bunların hiç birisini hak etmeyenler arasındaki bağın temeli akide bağıdır. Bu iki sınıfı ayırmak, bu iki sınıf arasındaki akide, inanç, yaşam programını ayırmak ve onlardan bağımsız olmak ancak tekfir ahkamıyla icra edilebilir.
Allah kur’anda yahudi, hristyan, müşrik ve münafıkları tekfir etmektedir. Bu tekfirin temeli inkar, cehalet, şirk/ortak koşmak ve yüz çevirme vardır. Dolayısıyla kim bu özelliklerinden bir tanesi taşırsa belli şartların oluşması ve engellerin kalkması sonucu bu kimseleri tekfir etmek vacip olur.
Tekfir fıkıhını bilmeyenler maalesef haksız bir şekilde müslümanları tekfir etmişlerdir. İslam ümmeti ehli kıblenin tekfir edilmemesi gerektiği konusunda icma etmişlerdir. Bu konuda dört mezhep imamı ittifak halindedir.
İman etmiş ve Muvahidliğini görüntülemiş bir kimseyi tekfir etmek İslam ümmetini parçalamak, bölmek, yok etmek ve fitne demektir. Bu tekfir birliği öldürmekle beraber dayanışma, yardımlaşma ve cihad ruhunu öldürür.
Haksız tekfir Müslüman kimsenin malını, canını, ırzını ve namusunu helal kılar ve bu fitne sonucunda onulmaz çatışmalar meydana gelir.
İmam Şevkanî “es-Seylü’l Cerrâr” adlı eserinde şöyle der:“Bilinmelidir ki, Müslüman bir şahsiyetin dinden çıktığına ve küfre girdiğine hüküm vermeye kalkışmak -elinde güneşten daha açık bir delil olmadıkça- Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir kul için münasip bir şey değildir.” (Şevkanî, “es-Seylü’l Cerrâr ala Hadâiki’l Ezhâr”, 4/578)
Efendimiz aleyhisselatu vessellem haksız bir şekilde delilsiz ve mesnetsiz bir şekilde, bir müslüman’ı tekfir etmenin büyük bir tehlike olduğunu, eğer o kimse Müslüman ise bu tekfirin kendisine döneceğini söylemiştir.
Tekfirin Önündeki Engeller;
Hiç bir müslüman başka bir müslümanı aşağıdaki kriterler oluşmadıkça kimseyi tekfir edemez. Bu şartlar icma konusudur.
1- İkrah.
2- Unutkanlık.
3- Hata.
4- İntifaul Kast/ Kasıtsızlık.
5- Delaleti zannı olan naslar.
6- Birden fazla mana taşıyanlar.
7- Hafi meseleler.
8- Küfrü kast etmemek.
9- İhtimalli küfür.
10- İhtilaflı Meseleler.
11- Nasların ulaşmaması.
12- Bilinmeyen meçhul meseleler.
Yukarıda serd ettiğimiz bu şartlar kur’an ve sünnetten istinbat edilmiş ve selef alimlerimizin tekfir konusunda sınırlarını belirlediği şartlardır.
İbn Teymiyye (v. 728/1328): “Hiçbir Müslüman’ı, işlemiş olduğu bir fiil veya ehl-i Kıblenin hakkında münakaşa ettiği meseleler gibi, herhangi bir meselede, düşmüş olduğu hata yüzünden tekfir etmek câiz değildir. Selef’in birçok meseleyi tartışmasına rağmen, onlardan hiç birisinin, muayyen bir kimseyi ne küfür ve fâsıklıkla, ne de isyanla suçladıklarına şahid olunmamıştır.” (İbn Teymiyye, Mecmûu’l-Fetâvâ, 12/180)
Ehli Sünnet ehli kıbleyi tekfir etmemiş ve tekfir etmemesinin sebebi belli şart ve sebeplerden dolayıdır. Örneğin ehli sünnet batini/karamitaları, Mücessime ve müşbbihe gibi mezhepleri icma ile tekfir etmiştir. Ve ehli kıple kapsamına almamıştır. Mesela bu sapık mezhepler kendi dönemlerinde Allah’ın hükmüyle hükmetmelerine rağmen, cuma namazı kıldırmalarına rağmen, namaz kılmalarına rağmen, şehadeti yerine getirmelerine rağmen, Allah’ın kitabını okuyan, oruç tutan ve hac yapmasına rağmen ümmet icmayla onlara kafir ismini vermiştir. Dolayısıyla bir kimsenin ehli kıble olabilmesi için belli şartlar söz konusudur. Kim bu şartları yıkarsa ehli kıble oluşu yıkılır ve kendisi tekfir edilir.
Ehli Kıble Olmanın Şartları
1- Subuti ve Delaleti Kat-i Hükümler.
2- Mütevatir Meseleler.
3- İcma Konusu.
4- Meşhur Meseleler.
5- Sabit Naslar.
6- Sarih İfadelere.
7- Dinin ve Şer’atın asılları.
Dolayısıyla kim subuti ve delaleti kat-i olan naslara muhalefet eder, tek manaya gelen naslara, meşhur meselelere, icmaya, mütevatir naslara, sarih ifadelere muhalefet ederse ehli kıbleden çıkar. Kim Allah’ın ilahi özelledikleri olan yasama, kanun koyma ve hükmetme yetkisini tağutlara verirse ehli kıble olmaktan çıkar. Kim tağutları dost edinir, yardım eder, onlara sevgi besler ve onlardan razı olursa ehli kıbledeneden çıkar. Kim insan uydurması ideolojik dinlere yardım eder, razı olur onu benimser ise ehli kıble olmaktan çıkar. Bu kimseler karamitalar, Fatimiler, mücessime ve müşebbihe gibi tekfir edilir.
Kişinin kendini ehli sünnete nisbet etmesi ve gereklerini yerine getirmemesi onu ehlu sünnet kılmaz. Bir kimse, sen beni tekfir edemeszin diyemez. Her ne kadar ehli sünnet akidesi hak olsada buna riayet etmeyenler ehli kıble olmazlar.
Abu hanife ”Fıkhul Ebsat” kitabın’da herkesçe bilinen küfür fiil ve sözlerden herhangi bir şeyin inkar edilmesi tekfir edilmesi gerektiğine ve herkesçe bilinmeyen ve gizli olan konularda bir inkarın söz konusu olması o kimsenin tekfirine engel olduğunu söylemişdir. O halde güneş gibi açık olmayan, şüphe ve zan taşıyan bir kimsenin küfrün de acele etmek kur’an’ı, sünneti, icmayı ve alimlerin yöntemine muhalefet etmek anlamına gelir. Burada anlaşılacak konu şüphe ve zan söz konusu olduğunda tekfire engel iken, zan ve şüphenin kalktığı yerde tekfir olunur kaidesi bilinmesi gerekir. Zaten islam alimleri açıkça imanın ana esasları olan ve zarureti diniyye içinde yer alan konularda söz ve fiillerinde inkar ve kasten alay etmeyen kimseleri kafir görmezlerdi.
Hemen şunu ifade edelim darul küfür ve darul islam ayırımı yaparak kim nasları bilmeyerek inkâr ederse hemen kafir olmazlar. İster kati olsun, isterse zarureti diniyeden olsun malum ve meşhur olsun fark etmemektedir. Böyle birine hüccet ikame edilmelidir.
Çünkü bazen kişiye hakkı bilmesini gerektirici nas ulaşmamış olabilir, bazen ulaşmıştır ama sahih olarak yanında sabit olmamıştır veya o nassı aslen hiç anlamamış da olabilir, bazen de aklına Allah’ın kendisi sebebiyle o kişiyi mağdur sayacağı şüpheler arız olmuştur.
İbni Teymiyye;
Müminlerden her kim hakkı talep etme konusunda çalışırsa bu kişinin hatasını ne olursa olsun Allahu Teala onu bağışlar. Bu hata ister itikat meseleler de olsun yada ister ameli meselerde olsun fark etmez. İşte Nebi aleyhisselam ashabıyla İslam imamların cumhur’un üzerinde olduğu görüş budur. (Fatava 23 / 246)
Kim kati bir meselede olsun ve zanni bir meselede olsun kim içtihadında hata ederse günahkar olur derse o bu sözüyle kitap, sunnet ve öncekilerin icmasına muhalefet etmiş olur. (Fatava 29 210)
Gürsel Gürbüz
www.gurselgurbuz.com
Share this content:
Yorum gönder